Irak'ı kim yönetiyor: Aşiretler mi, hukukun üstünlüğü mü?

Anlaşmazlıkları karara bağlar, siyasette parti örgütüne benzer bir role sahiptir ve silahların yokluğu sürekli bir tehdit teşkil ediyor

Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)
Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)
TT

Irak'ı kim yönetiyor: Aşiretler mi, hukukun üstünlüğü mü?

Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)
Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)

Cabbar Zeydan 

Irak'taki aşiretler, Mezopotamya toplumunun önemli bir parçasını ve ülkenin tüm insanları arasında bir bağ oluşturuyor.

Toplumsal öneminin yanı sıra yaşamın çeşitli alanlarındaki "anlaşmazlıkların çözümü, politikacıların desteklenmesi, seçim programlarının desteklenmesi vb." rolüyle de geçen yıllarda büyük ve farklı bir rol üstlendi.

Ancak hukukla ve devletle ilişkisi yıllar boyunca sorgulanmaya devam etti.

Aşiret nedir?

Aşiret, sayıları yüzlere, bazen de binlerce kişiye ulaşan ve başkanlığını 'aşiret şeyhi' veya 'genel şeyh' olarak adlandırılan bir kişinin yaptığı, bireylerden oluşan bir topluluktur.

Şeyhin diğer aşiretlerin yanı sıra politikacılar, güvenlik görevlileri ve diğerleri üzerinde geniş bir yetkisi ve nüfuzu var.

Aşiret, üyelerinin sorunlarının, özellikle de 'aşiret ayrımı' yoluyla çatışma ve kasıtlı öldürme noktasına ulaşan sorunların çözümünde önemli bir role sahip.

Öyle ki genel hakkından önceden anlaşma yoluyla feragat etmek amacıyla failin ve mağdurun aşiretlerini ayırmak için farklı aşiretlerden şeyhleri bir araya gelir.

Aşiretlerin aynı zamanda insani yardım ve toplumsal yardımda da rolleri var.

Aşiretlerin siyaset alanındaki rolleri ve nüfuzları, son dönemde genişledi.

Öyle ki konferanslar düzenleyerek, aşiret üyelerini parlamentoya girmesi yolunda sosyal ve politik amaçlar için bir aşiret mensubuna oy vermeye teşvik ediyor.

Hatta bazı politikacılar, programlarını tanıtmak için aşiretlere başvuruyor ve onların kendisini parlamentoya ulaştırma rollerine güveniyorlar.

Başkanın rolü

Bu bağlamda kabile liderlerinden Şeyh Zeydan Anid er-Rabii, "Hiç şüphe yok ki Irak'ta aşiretin çok büyük ve önemli bir yetkisi var. Bu otorite bugün doğmamıştır, çok daha eski bir zamanda doğmuştur. Çünkü Irak toplumu çoğunluğu, tüm aşiretlerin bağlı olduğu, Sanayn adı verilen özel kanunlara sahip bir kabile toplumudur. Bu nedenle Irak yöneticileri, her türlü sosyal ve siyasi sorunun çözümünde ve hatta şu veya bu yöneticiye karşı yapılan gösterilerin ortadan kaldırılmasında aşiret şeyhlerine güveniyor" ifadelerini kullandı. 

Rabii, "Kanun, devletin otoritesini temsil eder. Ancak aşiretler, anlaşmazlıklarını veya sorunlarını çözmek için çoğu zaman emniyet ve adli makamlara başvurmazlar. Daha ziyade çözüm, el-Atva adı verilen özel bir girişimi takiben 'aşiret ayrımı' yöntemiyle gerçekleştirilir. Bu yöntem, saldırgan aşiretin saldırıya uğrayan aşirete karşı işlediği suçu kabul etmesi ve saldırıya uğrayan aşiretin talep ettiği her şeyi ödeyeceği anlamına gelir. Bu saldırı, ister tek bir kişiyi, ister bir evi, ister bütün bir aşireti hedef alsın, çekişmelerin, sorunların ve çatışmaların bastırılmasında önemli bir role sahiptir. Daha sonra aşiret şeyhlerinin ve ileri gelenlerinin soruna uygun çözümler bulmasına yardımcı oluyorlar" dedi. 

Şeyh Zeydan Anid er-Rabii, "Çatışmaların çözümünde aşiretlere başvurulmasının temel nedeni, bu çözümün hızlı ve verimli olmasıdır. Oysa mağdur, yargıya ve emniyet teşkilatına başvurursa haklarının bir kısmını alabilmek için yıllarca bekleyecektir. Çoğu zaman bu, aşiret ayrımı yoluyla gerçekleşecektir. Çünkü güvenlik ve adli makamlar sıklıkla buna güveniyor. Çünkü aşiret uzlaşmasının varlığı, cezayı mutlaka failden korur" açıklamasında bulundu. 

Anid er-Rabii, "Bazı önemli vakalarda faile iki hüküm uygulanıyor: Birincisi, aşiretin mağdurun ailesine kan parası veya bir miktar para ödemesi ile ilgili. İkincisi ise faile karşı yürütülen hukuki prosedürlerdir. Çünkü birinciye göre failin ailesi ve yakınlarına, saldırıya uğrayan kişinin ailesinden kendilerine herhangi bir saldırı (intikam) yapılmayacağı konusunda aşiretsel bir güvence vardır. Çünkü intikam, çok fazla kan dökülmesine neden olur" dedi. 

Peki neden bazı yetkililer ve toplum, seçim propagandası yapmak veya sorunları çözmek için aşiretlere güveniyor?

Cevap olarak Rabii, "Aşiret, daha çok bir parti örgütüne benzer, birlik içindedir. Ona güvenildiğinde seçimlerde aday açısından olumlu sonuçlar doğurur. Çünkü aşiret üyeleri, lideri (şeyh) tarafından şu adayı veya şu bloğu seçmeleri için yönlendirilebilirler. Bu nedenle seçim odaklıdır ve istenen sonucu elde etmek için ona güvenilebilir. Ancak artık bir aşiretin üyelerinin birden fazla partiye dahil olması nedeniyle konu, artık aşiretin şeyhi tarafından kontrol edilmiyor. Çünkü parti üyeliği, bazen aşiret üyeliğine gölge düşürüyor. Bunun delili ise çok sayıda üyeye sahip aşiretlere mensup bazı adayların seçim mücadelesinde başarıya ulaşamamasıdır" açıklamasında bulundu. 

Irak aşiretlerinden birinin şeyhi olan Şeyh Muhammed el-Kureyşi, aşiretin önemine ve rolüne dikkat çekerken, ancak bunun hukuka alternatif olmayacağı, daha ziyade bir toplumun üyelerinin karşılaştığı engelleri aşmayı ve aralarında uzlaşmayı amaçlayan toplumsal bir otoriteye sahip olduğu konusunda uyardı.

Kureyşi, "Pek çok sorun ve olay, aşiretler tarafından yasalara başvurmadan çözülür" dedi. 

Devletin ve hukukun kötüye kullanılması

Peki aşiretler, kanunun yerini alabilir mi?

Hukuk araştırmacısı Faysal Rikan, gerçek Irak aşiretlerinin her zaman devleti desteklediğini ve yasaların uygulanmasında etkili bir araç olarak hizmet ettiğini söyledi.

Ancak son dönemde meydana gelen tehlikeli gelişmeden ve aşiretlerin yolundan gittiğini sanan disiplinsiz kişiliklerin ortaya çıkmasından duyduğu üzüntüyü dile getiren Rikan, "Sonuç olarak birçok aşiret mensubunun sapmasına yol açmış ve hukuku geliştirmeye, korumaya ve savunmaya araç olmak yerine ona yük olmuştur" dedi.

Rikan, "İstismar belirli bir kişi veya kuruluşla sınırlı değildir. Çünkü belirli bir aşiret tarafından yapılan ihlal, yıkıma yol açabilir ve herkeste silah eksikliği göz önüne alındığında, istikrar durumunu ve hukukun üstünlüğünü etkileyebilir" şeklinde konuştu. 

Pragmatizm

Ayrıca siyasi araştırmacı Nebil Cabbar et-Tamimi, Irak'taki aşiret sisteminin birçok dönüm noktasından geçtiğini söyledi.

Tamimi, "Aşiretler ve şeyhlikler, 1920'li yıllardan 1950'li yılların sonuna kadar kırsal kesimleri kanunla düzenlenen meşru ve yönetici bir sistem olarak yönettiler. Daha sonra aşiretin iktidar temellerini yok eden, para ve iktidarı elinden alan Cumhuriyet rejimi bunu izledi. Bunun sonucunda bunu kullanmasına ve son aşamalarında yeni şeyhler atamasına rağmen aşiretlere ve onların varlığına inanmayan Baas rejimi ortaya çıktı" dedi. 

Araştırmacı Tamimi, "2003'ten sonra mezhepsel olaylar ve çatışmalar, kırsal kesimdeki aşiret bağları da dahil olmak üzere birçok toplumsal bağı parçaladı. Olaylar, güvenlik ve hukukun yokluğu, bireyleri kabileciliğe ve onun varlığını güçlendirmeye itti. Bir aşiretin güç merkezlerinin parçalı olmasına ve astlarının çokluğuna rağmen, ancak olgu, kamusal ve özel sorunlarının çözümünde hukuka alternatif olarak aşiretler tarafından yönetilmeye başlayan şehirlere ulaşana kadar genişlemeye başladı" ifadelerini kullandı. 

Aşiretlerin, fırsatları yakalayan ve onlara yatırım yapan Iraklı politikacının pragmatizminden kurtulamadığını söyleyen Tamimi, "Uzun yıllar boyunca siyasetçi, kendisini mezhepçiliğin ve etnisitenin temsilcisi ve savunucusu olarak göstermek için mezhepçilik üzerine oynadı, ta ki kabilecilikte hedeflerine ulaşmak için kullanmaya çalıştığı yeni bir araç bulana kadar" açıklamasında bulundu. 

Nüfuz istismarı

Aşiretlerin bazı temsilcileri, özellikle seçim propagandası sırasında politikacıların cephesine dönüştüğü için artık siyasi nüfuzda önemli bir rol oynuyorlar.

Yolsuzlukla mücadele uzmanı Said Yasin, yaptığı açıklamada "Açıkça görüldüğü gibi bazı aşiretler, artık siyasi ve hatta silahlı nüfuz sahibi oldu. Çoğu durumda, yatırım projelerini etkilemek ve şantaj yapmak için sosyal etkiyi istismar ederken, diğer bazıları da uyuşturucu kaçakçılarının korunmasına ve ham petrol kaçakçılığına katıldı" dedi. 

Yasin, "Günümüzde pek çok politikacı, bazı aşiretlerin eylemlerini seçmen oyu olduğu için övüyor. Birçoğu (yani aşiret üyeleri), bu politikacının yolsuzluk şüphesi olup olmadığına bakılmaksızın ve parasının şişmesine ve onu nasıl topladığına dikkat etmeden onlara yöneliyor" ifadelerini kullandı. 

Said Yasin, "Aşiret şeyhlerinin, yolsuzluğa bulaşmış kişileri reddetmek, onları korumamak, meclislerine kabul edilmelerini engellemek, onlarla evlenmeyi reddetmek, yolsuzluklardan sorumlu tutmak gibi birtakım kurallar koymaları son derece önemlidir. Pek çok Iraklı aşiret ve kabilenin onurlu ulusal konumlara sahip olduğu gerçeğini gözden kaçırmıyorum" açıklamasında bulundu.

Negatif durum

Geçen yıllarda yayılan olumsuzluklardan biri de bir kişinin evine ya da ona ait bir şeye ateş açılması, evine ya da bulunduğu yere yazılması gibi eylemler içeren aşiret baskını.

Bu eylem çerçevesinde bazen, kişinin kardeşlerine 'evin aşiretler tarafından arandığı' ya da 'kan talebiyle evin kiralanıp satılamayacağı' haberleri ulaşıyor.

Bu durumu, o kişinin aşiretten kopması takip ediyor. Iraklı yetkililer, bu eylemi suç sayıp terör eylemi olarak tanımlasa da bazı bölgelerde zaman zaman bu olumsuzluklara tanık olunuyor. Bu durum, vatandaşların can ve mal güvenliğini tehlikeye atıyor.

Geçen pazartesi günü, Bağdat er-Rusafa Temyiz Başkanlığı Merkezi Ceza Mahkemesi, her biri aşiret baskınıyla suçlanan iki hükümlünün 15'er yıl hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. 

Yüksek Yargı Konseyi Medya Merkezi, yaptığı açıklamada "İki hükümlü, aşiret baskını amacıyla bölgedeki bir vatandaşın evine silah ve el bombasıyla ateş açtıklarını, bunun sonucunda evde bulunan kardeşinin de yaralandığını itiraf etti" açıklaması yaptı. 

Merkez, "Haklarındaki karar, 2005 tarihli 13 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 4/1 maddesi hükümlerine ve 2/1 ile 7. maddelerine dayanılarak verilmiştir" dedi. 

Bu bağlamda hukuk araştırmacısı Ali et-Tamimi, "Yargı Konseyi'nin talimatlarına göre aşiret baskını, Terörle Mücadele Kanunu'nun 4. maddesinin geçerli olduğu bir terör eylemi olarak kabul ediliyor. Çünkü bu kanunun 2. maddesinde yer alan tanım, insanların psikolojilerinde terör ve korku yaratan eylemler için geçerli" ifadelerini kullandı. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



Yeni Suriye: Kişisel hesaplaşmaların kara haritası

Suriyeliler ülkede güvenliğin olmaması nedeniyle geniş çaplı bir kaos yaşanmasından endişe ediyor (AFP)
Suriyeliler ülkede güvenliğin olmaması nedeniyle geniş çaplı bir kaos yaşanmasından endişe ediyor (AFP)
TT

Yeni Suriye: Kişisel hesaplaşmaların kara haritası

Suriyeliler ülkede güvenliğin olmaması nedeniyle geniş çaplı bir kaos yaşanmasından endişe ediyor (AFP)
Suriyeliler ülkede güvenliğin olmaması nedeniyle geniş çaplı bir kaos yaşanmasından endişe ediyor (AFP)

İsmail Derviş

Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden üç ay sonra Ramazan Bayramı'nın üçüncü gününün akşamı, Suriyeliler bayram tatili sebebiyle, Suriye'nin en ünlü eğlence parkı olan ve Şam Uluslararası Havalimanı'nın yakınında bulunan “Mutlu Dünya”yı doldurmuşlardı. Ancak iki genç, yetişkinlere ait bir oyun için sıra kavgasına giriştiler. Olay, birinin diğerini “Kamu Güvenliği’nde” çalıştığını söyleyerek tehdit etmesi, “intikam alabileceğini” söylemesiyle tırmandı.

Basit bir anlaşmazlık sonucu ortaya çıkan bu olay, Suriye'de yaklaşık 15 yıldır yaygın olan şiddet sırasında gerçekleşen sayısız intikam ve misilleme olayı ve dökülen kan yanında önemsiz kalıyor. Bütün bunlar sebebiyle ülke, bu yüzyılda dünyanın en şiddet dolu ve güvensiz ülkesi olarak sınıflandırıldı.

Esed rejiminin devrilmesinin arifesinde Suriyeliler, çoğunluğu Esed rejimine sadık olanlara veya rejimin işlediği suçlara iştirak edenlere yönelik misilleme eylemleri olan kitlesel katliamlardan korkuyorlardı. Ancak tepkiler beklenenden çok daha hafif oldu ve Suriye’nin kıyı bölgesinde mart ayı başında patlak veren olaylardan önce intikam davaları bireysel vakalarla sınırlı kaldı. Eski rejime bağlı yandaşların yeni hükümetin kamu güvenlik güçlerine yönelik saldırısıyla başlayan olaylar, büyük çoğunluğu sivil olan yüzlerce kişinin ölümü ve yaralanmasıyla sonuçlandı.

Uluslararası toplum, eski rejime bağlı grupların gerçekleştirdiği saldırıyı hemen kınadı ancak yeni Suriye hükümetinden de yaşanan ihlalleri soruşturmasını istedi. Hükümet de olup biten her şeyi araştırmak ve olaya karışanlardan hesap sormak için bir “bağımsız soruşturma komitesi"  kurdu ama komite bu yazı yazılırken hâlâ çalışmalarını sürdürüyordu.

Humus'ta köylerin etrafındaki barikatlar

Suriye'nin merkezindeki Humus, büyük mezhepsel çeşitliliğe sahip bir şehir. Görgü tanıkları Independent Arabia'ya, güvenlik güçlerinin olası misillemelerden sakinlerini korumak için bazı Alevi köylerinin etrafına barikat kurduklarını söylediler.

Esed rejiminin döktüğü kanın intikamını almak isteyenlerin arasında kişisel intikamlarını almak isteyenler de var. Bazıları da İçişleri Bakanlığı devleti tam anlamıyla denetim altına almadan ve hukuk diğer ülkelerdeki gibi işlemeden önce hesaplarını görmek istiyorlar.

 Bazı Suriyeliler de, kanundan kaçanların veya yasadışı eylemlerde yahut da hâlâ hukuksuz eylemlerde bulunanların, bunun için hâlâ imkânları olduğuna inanıyor. Güçsüz olan ve aygıtları hâlâ yeniden yapılandırılan hükümete danışmadan, başkaları ile hesaplarını görebileceklerini düşünüyorlar.

Ciddi hukuki adımlar bekleniyor

Suriyeli avukat Fadi Kardus şunları söylüyor: “Bilhassa Suriye çatışması gibi uzun süreli ve kanlı çatışma ile devrim bağlamında, herhangi bir geçiş sürecinde, kişisel hesaplaşmalar gerçek bir tehlikeyi temsil eder. Oysa uluslararası alanda kabul gören kavramıyla geçiş dönemi adaleti, adalet ve uzlaşmayı sağlayacak yasal ve kurumsal bir çerçeve sunarak bu tür intikamların önüne geçmeyi amaçlamaktadır. Aynı şekilde, 2025 Suriye Anayasa Bildirgesi doğrultusunda en kısa sürede kurulmasını umduğumuz geçiş dönemi organı da bu hedefe ulaşılmasında önemli rol oynayacaktır. Bunun için suçluların ve faillerin hesap vermesini, mağdurların tazmin edilmesini ve ihlallerin tekrarlanmamasını sağlamak için bireylerin ve kurumların reform edilmesini garantiye almalıdır.” Şunu da ekliyor: “Geçiş dönemi adaleti ilkelerinin etkin bir şekilde uygulanmasıyla Suriye'nin kişisel hesaplaşmaların açık arenasına dönüşmesini engelleme fırsatına sahip olduğu söylenebilir. Bu nedenle, adaletin sağlanması için hükümet ve Suriye'de ulusal düzeyde faaliyet gösteren sivil toplumun sürecin kapsayıcı, oluşumu, yetkileri ve görevleri belli, mağdur merkezli olmasını sağlamak amacıyla güçlü bir kararlılık göstermesi gerekiyor. Bu da bireyler ile devlet arasındaki güveni artırıp, en azından öngörülebilir gelecek için istikrarı sağlayacaktır.”

Kardus, şöyle devam etti: “Geçiş Adaleti Komisyonu için gerekli yasama ortamını oluşturacak geçici yasama konseyi kurulmadan, yukarıda belirtilenler hiçbir işe yaramayacaktır. Bu yapılırken ulusal mevzuat, Geçici Anayasa Bildirgesi, insan hakları ve geçiş adaletine ilişkin uluslararası standartlar esas alınmalı, Geçiş Adaleti Komisyonu'na ulusal ve uluslararası destek sağlanmalı ve böylece kararlarının güvenilirliğinin artırılması hedeflenmelidir. Zira Geçici Anayasa Bildirgesine göre geçiş adaletinin kazananların adaleti olmasından korkuluyor. Dolayısıyla Geçiş Adaleti Komitesi’nin öncelikle mağdurların kim olduğunu tespit etmesi, geçmişteki ihlallerin mağdurlarını hak sahibi olarak tanımaya çalışması gerekiyor. Daha sonra komiteler aracılığıyla gerçeklerin araştırılmasına başlanmalı. Ardından Adalet Komitesinin görev alanına giren suçların faillerinin kimliğine bakılmaksızın yasal işlem ve takip başlatılmalı. Mağdurlar veya aileleri için hesap sorma, tazminat ve düzeltme mekanizmasının net bir şekilde oluşturulması ve şu anda yaşandığı gibi ihlallerin tekrarlanmasını önlemek için gerekli tüm tedbirlerin alınması gerekiyor.”

Eski rejimin geride bıraktığı miras

Suriyeli yazar ve insan hakları aktivisti Samar Aştar’a gelince şunları söylüyor: “2011 yılında Suriye devrimini izleyen çatışmanın patlak vermesinden itibaren devlet kurumları bozulmaya başladı. Ülkede suçları bir nebze olsun kontrol altında tutan birleşik güvenlik otoritesi kayboldu. Ülke kompleks çatışmaların açık arenası haline geldi. Çatışmalar siyasetin ve militarizmin sınırlarını aştı, kaos ve yargı sisteminin zaafları örtüsü altında kişisel intikam ve tasfiyeler şeklinde daha tehlikeli bir karaktere büründü. O zamandan beri öldürme, adam kaçırma ve uydurma suçlamalar, hiçbir yasal veya toplumsal caydırıcılık olmaksızın, tüm taraflar için hesaplaşmanın yaygın bir yolu haline geldi.

Aştar şunu da ekliyor: “Esed rejimindeki subay ve yetkililerin, isyan eden halka karşı kullanmak için intikam almak isteyen ve suç kaydı bulunan kişileri askere alma politikasını unutamayız. Bu onların halka sempati duymamalarını, yemek ve içmek gibi öldürmeye alışana kadar acımasızca ve hiç ara vermeden öldüren bir demir yumruktan ibaret olmalarını garanti altına alacaktı ve öyle de oldu. Daha sonra Aralık 2024'te rejim değiştiğinde Suriyeliler suçluların yasal olarak hesap vereceğini umuyordu. Kontrol dışı silahların kontrol altına alınması, fraksiyonların ortadan kaldırılması, güvenlik güçlerinin rolünün etkinleştirilmesi yoluyla güvenliğin yeniden sağlanacağını ümit ediyorlardı. Ancak bu umut, gerçek bir reform belirtisi göstermeyen yeni bir gerçeklikle hızla suya düştü. Silahların, hizipçiliğin ve mezhepçi söylemlerin yaygınlaşması, yeni hükümetin etkili ve net bir geçiş dönemi adaleti politikasının olmaması sorunu daha da derinleştirdi. Vatandaşlar ise, kendilerine insan aklının kavrayamayacağı acılar yaşatanlardan hesap sorulmasını, hükümet kurumlarından defalarca talep ettiler. Ancak gerçek bir yargılamanın olmaması nedeniyle birçok kişi “Şebbiha” ve suçluların isimlerini belgelemek için sosyal medyaya yöneldi ve “siyasi”, bazen de mezhepsel bir doğa taşıyan bireysel intikam kampanyaları başladı.

Hükümetin çekingen müdahalesi

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Suriyeli insan hakları aktivisti, “yeni hükümetin müdahalesinin çekingen olduğunu ve kontrolsüz yayılan silahların kontrol altına alınmasının önceliğine inanmadığını, çeşitli silahlı grupları Suriye Ordusu adı altında tek bir çatı altında etkili bir şekilde birleştiremediğini” düşünüyor. Ardından şöyle devam ediyor: “Hatta bazen rastgele işlenen intikam suçlarını örtbas ederek sanki katillere gizli bir koruma sağlıyormuş gibi davranıyor. Bu da şiddetin ve bireysel intikamın çemberini genişletti ve asırlardır korkuya alışmış olanların yüreklerine kaygı geri döndü. Herhangi birini “Esed rejiminin kalıntısı” olmakla suçlamak kolaylaştı, böylece peşine düşmek, tutuklamak ve hatta öldürmek meşru ve onaylanan bir eyleme dönüştü. Suriye sahillerinde kendilerinde hesap sorma hakkı ve öldürme yetkisi gören gruplar tarafından yeni tasfiye eylemleri başlatıldı. Silah sesleri yeniden yükseldi ve mahkemeler, hakimler ve tanıklar aracılığıyla örgütlü geçiş dönemi adaletinin son özellikleri de ortadan kalktı. Bunun yerini, genellikle kişinin geçmişine dayalı bireysel ve kolektif intikam eylemleri aldı. Bir yerde Esed yönetimine sessiz kalan bir dini gruba karşı savaş açıldığını, diğer bir yerde malların geri alınması, önceki rejim döneminde uğranan zararın intikamının alınması, hatta sadece ailevi problemlerden dolayı intikam alma durumları görülmeye başlandı.”

Silahlar tekrar konuşacak mı?

Aştar sözlerini şöyle bitirdi: “Suriye halkının yorgun zihni bugün acaba tekrar silahlar konuşacak mı, orman kanunu tarzı hayat devam edecek mi, bireyin güvenliği ve onuru arasında aşılmaz bir duvar oluşturan öldürme ve işkencenin geri dönme olasılığı var mı diye düşünüyor. Bu soruların cevabı evettir; eğer mevcut hükümet yasaları uygulayamazsa, gerçekten hesap soramazsa, kontrolsüz silahı ve hizipçiliği kontrol edemezse, geçiş adaleti için derhal çalışmaya başlamak yerine, sokağın öfkesini dindirmek çabasıyla sadece medya ve kameraların önünde bir suçluyu tutuklarsa kaos ve korku geri dönecek. Adalet kamerayla değil, adil bir yargıçla ve halka hukuk temelleri üzerine kurulmuş bir devletin güvenini veren dürüst bir soruşturmacıyla sağlanır.”

Öte yandan gözlemciler, kişisel hesaplaşma vakalarının da yaşandığını, bu vakaların rejimin yıkılmasından önce de var olduğunu, ancak günümüzde farklı bir karakter kazandığını düşünüyorlar. Zira güç dengeleri değişse de, bazıları kaos, intikam ve kişisel tasfiyeler açısından Suriye'de yaşananların büyük Suriye destanından sonra yaşanması beklenenlerden çok daha az ve hafif olduğunu düşünüyorlar. Ancak hükümet, isteyerek veya istemeyerek de olsa, birincisi, güvenliği ve kontrolü sağlamak, ikincisi de ülkeye destek konusunda ileriye yönelik adımlar atmadan önce daha fazla adım atılmasını bekleyen uluslararası toplumun güvenini kazanmak için, yasaları mümkün olduğunca uygulamaya çalışıyor.