IMF Başkanı Georgieva: Fas, dayanışma ve bağlılık ruhu içinde uluslararası topluma ev sahipliği yapıyor

IMF Başkanı Kristalina Georgieva. (EPA)
IMF Başkanı Kristalina Georgieva. (EPA)
TT

IMF Başkanı Georgieva: Fas, dayanışma ve bağlılık ruhu içinde uluslararası topluma ev sahipliği yapıyor

IMF Başkanı Kristalina Georgieva. (EPA)
IMF Başkanı Kristalina Georgieva. (EPA)

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva geçtiğimiz perşembe günü Abidjan’da yaptığı açıklamada, Dünya Bankası ve IMF’nin yıllık toplantılarının 9-15 Ekim tarihleri arasında depremin vurduğu Fas’ta yapılacağını ve Fas’ın bu adımı uluslararası toplumu dayanışma ve bağlılık ruhu içinde karşılayacağını söyledi.

190 ülkeden maliye bakanları ve merkez bankası yetkililerinin katılımıyla Marakeş’te düzenlenecek olan IMF ve Dünya Bankası’nın yıllık toplantılarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Georgieva, söz konusu toplantıların 1973’te Nairobi’de yapılan önceki görüşmelerin yarım asırlık yıl dönümünün önemli bir zamanına denk geldiğini kaydetti. Georgieva açıklamasında, yıkıcı depremden birkaç hafta sonra, Fas’ın dayanışma ve bağlılık ruhuyla uluslararası topluma ev sahipliği yapacağını vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Fas halkına sempati duyduğunu ifade eden Georgieva sözlerini şöyle sürdürdü:

“Afrika’daki önceki toplantılardan bu yana, dünya birçok dönüşüme tanık oldu. Yaşam süresi uzadı, küresel olarak yoksulluk azaldı. IMF de esnek bir döviz kuru rejimine adapte oldu. Teknolojiler çalışma, eğlenme ve iletişim biçimimizi değiştirdi. Ülkeler arasındaki ve aynı ülkeler içindeki eşitsizlikler kötüleşti, şu anda varoluşsal bir iklim kriziyle karşı karşıyayız ve büyüme son on yılda aşağı yönlü bir seyir kaydetti.”

Georgieva’ya göre bu, önümüzdeki 50 yılın önünü açacak bir dizi tedbirin yanı sıra güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir gelecekteki büyümeye doğru köprüler kurma arayışını gerektiriyor.

Georgieva, Afrika’nın enerjinin sınırlarının olmadığı muazzam potansiyel ve kaynaklarla dolu olduğunu, dünyanın en genç ve en hızlı büyüyen nüfusuna ev sahipliği yaptığını vurguladı. 21’inci yüzyılda dünya ekonomisinin refahı Afrika’nın refahına bağlı olduğunu, gelişmiş ekonomilerin yaşlı insan sayısında hızlı bir artış yaşadığını, ancak bol miktarda sermayenin tadını çıkardıklarını belirterek şunları söyledi:

“Çözüm, şu anda yetersiz görünen küresel büyüme beklentilerine daha fazla dinamizm katmak için bu sermaye ile Afrika’nın bol insan kaynakları arasındaki bağlantıyı güçlendirmekte yatıyor. Afrika’nın refahı, tüm ülkeleri birbirine bağlayan önemli köprünün korunmasına bağlıdır.”

Küresel ekonomik beklentilere ilişkin de bilgi veren Georgieeva, küresel ekonominin zayıf büyüme ve genişleyen sapma açığının neden olduğu zorluklar karşısında dikkate değer bir direnç gösterdiğini vurguladı.

 “Bu farklı eğilimler ışığında IMF, ülkelerin uygun politika seçeneklerini belirlemelerine ve başarılı büyüme stratejileri benimsemelerine yardımcı olmada önemli bir rol oynuyor” diyen Georgieva, bu konuda ekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmek, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümenin temellerini atmak, güçlü kamu kurumları inşa etmek ve devletin kapsayıcı büyümeyi teşvik etme kapasitesini geliştirme ihtiyacı olmak üzere üç öncelikli politikaya vurgu yaptı.

Georgieva, Fas’ın hemen hemen tüm ülkeler için önemli bir birleştirici rol oynayan IMF üyesi olduğuna dikkat çekerek gelişmekte olan ülkelerin sesinin duyulmasına da katkıda bulunması gerektiğini kaydetti. “Üyelerimizin Afrika’ya üçüncü bir sandalye tahsis edilmesini kabul etmelerini dört gözle bekliyorum” dedi.



Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
TT

Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Husam İytani

Arap-İslam tarihinde gelip geçen hanedanlar ve devletler arasında Emeviler, Arap kimliğini canlandırma projesinin bayrağını taşıyacak aday olarak öne çıktı. Beşşar Esed ve rejiminin devrilmesinden sonra Emeviler’den daha fazla bahsedilir oldu. Öyle ki, bazıları Emevi politikası ve kültürünün propagandasını yapmaya başladı.

Bu projenin bayrağını taşımak için neden Emevilerin tercih edildiğini anlamak zor değil. Bu sebep de Esed rejimi, Hizbullah, Irak’ta otoritenin büyük bir bölümü ile Yemen'deki Husiler'in içinde yer aldığı azınlık ittifakını oluşturan “direniş ekseni”nin sonunu duyurmaktan başka bir şey değil. İran önderliğindeki eksen gücünün zirvesinde iken, Lübnan’da (Avncı) Özgür Yurtsever Hareket de destekçi sıralarında oturuyordu.

Ancak “yeni Emeviler” meselenin sadece Maşrık’ın (Levant) kaderini belirleme konusunda Arap kontrolünün yeniden sağlanması meselesinden ibaret olmadığını, aynı zamanda bu görevi Sünni Arap Müslümanların üstlenmesine, direniş ekseninin başını çeken mezhep ve dini grupların, son dönemde yaşadıkları yenilgiler ve Esed rejiminin çökmesiyle bir kenara itilmesine kadar uzandığını söylemekten kaçınıyorlar.

Ancak “tarihi” Emeviler belirsiz bir tercih gibi görünüyor. En azından bunu söyleyebiliriz.  Zira Emeviler hakkında sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğunun devletin yıkılmasından sonra yazıldığı ve onlara karşı açıkça düşman bir tavırdan geri kalınmadığı konusunda görüş birliği vardır. Onlar hakkında elimizdeki en eski kitap, Emeviler döneminin sonlarında doğup Abbasiler döneminin başlarında kitabını yazan Halife bin Hayyat'ın kitabı olabilir. Emevi devletinin bir asır bile sürmediğini, yöneticilerinin bir yandan fetihlerle, diğer yandan da iç ve kabileler arası savaşlarla meşgul olduklarını da belirtmeden geçmeyelim. Öte yandan modern arkeoloji ve nümizmatik, Emeviler hakkında şu anda dolaşımda olanlardan farklı bilgiler sunmaktadır. Emevi tarihiyle ilgili dolaşımda olan anlatılar arasındaki çelişkilerin ayrıntılarına girmeden, Ürdün’deki Kusayr Amre’de keşfedilenler, Emevi tarihi hakkında bütün bilinenleri sorgulamak için yeterlidir.

Emeviliği canlandırmak, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan besleniyor

Dini açıdan Emevi Halifeliğinin Sünni mezhebine mensubiyeti, sadece Şiiliğin kurucusu olarak görülen İmam Ali bin Ebu Talib ile yaşadığı ihtilaf üzerinden tespit edilmektedir. Bu ise Sünnilik ve Şiiliğin ancak daha sonraki dönemlerde iki ayrı mezhep olarak ortaya çıktığı gibi bazı gerçekleri göz ardı etmektedir. Emevilerin, mutlak ve monarşik yönetimi meşrulaştırmak için Cebriyye’yi bir devlet doktrini olarak benimsedikleri doğrudur; ancak Emeviler dönemi bir bütün olarak belirli fıkıh akımlarının ortaya çıkışına tanık olmamıştır. Bunların çıkışı Abbasiler dönemine kadar ertelenmiştir.

Dini- fıkhi açıdan durum bu şekildedir. Öte yandan mevcut kaynaklara dayanırsak, Emevi imparatorluk projesinin devletlerin devamlılığı için yeterli unsurlara dayanmadığını görüyoruz. Emeviler dönemindeki fetihlerin hızı bizi şaşırtsa da örneğin, “Endülüs’ten Sind’e kadar uzanan” halifeliğin, sadece fetihlerden elde edilen ganimetlerin dağıtımının esas alındığı bir vergi sistemine dayandığını görürüz. Ancak kaynakların tükenmesi, Yezid bin Velid'in “kesintici” diye adlandırılmasına neden olan maaşlarda yaptığı kesintiler gibi devletin askerlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirme gücünün azalması, bunun isyan ve hoşnutsuzluk hareketlerini körüklemesi sebebiyle bu fetihler de durdu.

Burada önemli olan, romantik milliyetçiliği andıran, basit bir canlandırma eğilimi ve çocuksu bir tarih anlayışı taşıyan imparatorluk projesi, bugün Suriye'de gördüğümüz türden, kuruluşu büyük engellerle karşı karşıya olan bir devletin sloganı olmaya uygun mudur?

Açıktır ki, Emeviliği yeniden canlandırmayı siyasi bir fikir olarak ortaya atanlar, bu sloganın, Endülüs ve Sind’de dalgalanan Emevi devletinin bayraklarıyla sınırlı görünen anlamını benimsemekle yetinmektedirler. İsrail tankları ülkenin güneyinde ilerlerken, devletin yeniden birleşme ve iç uzlaşı umutları şu ana kadar parlak görünmezken, ekonomide kayda değer bir iyileşmenin görülmediği bir dönemde, fetih övgüleri söylemenin anlamını hesaba katmadıkları açıktır.

Bu söylediklerimiz, mirasa, (hayali bile olsa) tarihe ya da toplumun beklenti ve hayallerine yönelik bir saldırı değildir. Bilakis söylenmesi gereken, bizi o devirlerden, köprülerin altından çok suların aktığı bin iki yüz yılı aşan bir zamanın ayırdığıdır. Geçmişe dönmenin çoğu zaman tarihe nesnel olarak bakıldığında hiçbir temeli olmayan yanılsamalara yatırım yapmak olduğudur. Dahası bu, Emeviliği canlandırmanın, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan beslendiğini göstermektedir. Baas Partisi’nin sonu ise kötü bir şekilde devrilene kadar geçmişi, bugünü ve geleceği mahveden Irak ve Suriye Baası olarak ikiye bölünmek oldu.

O halde yeni Emevilerin, okul kitapları, müfredat ve Feyruz'un seslendirdiği Said Akl’ın şiirleri çıkarıldığında, bu sloganlarından geriye ne kalacağını kendilerine sormaları daha iyi olmaz mı?

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.