İsrail istihbaratı Hamas'ın en şoke edici terör saldırısını nasıl göremedi?

Hamas'ın silahlı militanlarının beklenmedik bir şekilde İsrail'in güneyindeki toplulukların kalbine sızarak askerlerin yanı sıra sivilleri de öldürmesi, yaralaması ve kaçırması son derece kaygı verici

Arkadaki sokakta bir araba yanarken bir kadın çocuğuyla birlikte kaçıyor. Cumartesi günkü saldırılarda yüzlerce kişi öldü (AP)
Arkadaki sokakta bir araba yanarken bir kadın çocuğuyla birlikte kaçıyor. Cumartesi günkü saldırılarda yüzlerce kişi öldü (AP)
TT

İsrail istihbaratı Hamas'ın en şoke edici terör saldırısını nasıl göremedi?

Arkadaki sokakta bir araba yanarken bir kadın çocuğuyla birlikte kaçıyor. Cumartesi günkü saldırılarda yüzlerce kişi öldü (AP)
Arkadaki sokakta bir araba yanarken bir kadın çocuğuyla birlikte kaçıyor. Cumartesi günkü saldırılarda yüzlerce kişi öldü (AP)

Donald Macintyre 

Son yıllarda, iklim değişikliğinden Ukrayna'daki savaşa kadar küresel tehlikelerle meşgul olan dünyanın, İsrail ve Filistinliler arasındaki çatışmaya ilişkin düzenli haberlerle giderek daha fazla karamsarlaştığına dair pek çok işaret var.

Ancak cumartesi sabahı erken saatlerde Gazze'de meydana gelen olayların bir şekilde sadece "aynısının devamı" olduğunu düşünmek çok büyük bir hata olur.

Gazze Şeridi'nden birkaç saat içinde tahminen 2 bin 200 ila 2 bin 500 gibi yüksek sayıda roket saldırısı yapılsa da geçmişte de bu tür çok sayıda saldırı olmuştu.

Ancak Hamas ve İslami Cihad'ın silahlı militanlarının beklenmedik şekilde İsrail'in güneyindeki toplulukların kalbine geniş çapta sızarak askerlerin yanı sıra sivilleri de öldürmesi, yaralaması ve kaçırması son derece kaygı verici. Aslında 2000-2004'teki ikinci intifadanın çok öncesinden beri ya da bu yüzyıldaki 4 ölümcül Gazze savaşının hiçbirinde böyle bir şey yaşanmadı.

Gelişen olayların pek çok detayı belirsizliğini koruyor.

İsrail'de ülkenin son derece gelişmiş istihbarat servisinin Yahudi Sukot bayramının son gününde gelen bu operasyonu nasıl göremediğine dair bir süre sonra iç soruşturma yürütüleceğine şüphe yok.

Ya da İsrail ordusunun (2006'da İsrailliler tarafından ağır yaralanan ve neredeyse öldürülen, Hamas'ın askeri lideri Muhammed Deif tarafından yönetildiği söylenen) militan birliklerin yaklaşık iki milyon Filistinlinin hapsedildiği, iyi tahkim edilmesiyle ünlü kıyı anklavından çıkmasını nasıl engelleyemediğine dair.

Ancak bu, Gazze'deki hakim grup olarak Hamas'ın bu eşi benzeri görülmemiş katliamla ne elde edeceğini düşündüğü sorusunu yanıtlamak için çok az şey ifade eder.

Sıradan Filistinlilerin Hamas'ın ele aldığını iddia edebileceği gerçek sıkıntılarını sıralamak elbette çok kolay. Bunlar arasında Gazze'nin iç ekonomisini neredeyse tamamen yok eden uzun abluka ve sınırdaki bariyer boyunca yapılan gösterilere cevaben, her gün 20 bin kişinin İsrail'de çalışmak üzere dışarı çıkmasının engellenmesi de yer alıyor.

İşgal altındaki Batı Șeria'da, her iki tarafta da ancak çoğu Batılı hükümet tarafından uluslararası hukuka aykırı olduğu kabul edilen yerleșimlerde yașayan Yahudilerin, Filistinli komșularına karșı, çoğu zaman İsrail Ordusu tarafından da zımnen kabul edilen, artan saldırganlıkları nedeniyle șiddet olaylarında ciddi ve hızlı bir artıș yașandı.

Bu hafta sonu da Hamas liderleri tarafından en sık dile getirilen iddialardan biri, Kudüs'teki El Aksa camisine, çevresinde ibadet etmeyi tercih eden radikal sağcı İsrailli yerleşimciler tarafından "saygısızlık edilmesi" oldu. Filistinliler bunu, Arapların Harem-i Şerif, Yahudilerinse Tapınak Tepesi adıyla bildiği cami yerleşkesi çevresinde hassas bir şekilde korunan mevcut durumun ihlali olarak görüyor.

Belki de Hamas, İran destekli rakip grup İslami Cihad'ın (ve kendi militanlarından bazılarının), Filistinliler için hızla kötüleşen bu koşullar karşısındaki bariz eylemsizliği hakkında söylediklerinden tahrik olmuştur.

İsrail güçleri, cumartesi günü Hamas liderlerinin sürpriz saldırısına misilleme olarak Gazze'yi hedef aldı (Reuters)
İsrail güçleri, cumartesi günü Hamas liderlerinin sürpriz saldırısına misilleme olarak Gazze'yi hedef aldı (Reuters)

Ancak bunların hiçbiri, Filistinlilerin dostlarının çoğu kadar düşmanlarının da gözünde, İsrail'in güneyindeki topluluklara yönelik cumartesi günü başlayan kara saldırısını tam olarak açıklamıyor ve gerekçelendirmiyor.

Özellikle de şimdi Netanyahu tarafından ilan edilen savaşın Gazze'deki bilinemez sayıda Filistinli sivilin hayatını riske atacağı, hatta şimdiden attığı ve İsrail'in 2014'ten bu yana uzak durduğu, Gazze Şeridi'nin karadan istila edilmesinin bile mutlaka ihtimal dışı olmadığı düşünüldüğünde.

20 yıldır tanıdığım Gazzeli bir şoför bana telefon etti ve şöyle dedi:

Gazze'de herkes korkuyor. Neler yaşanacağını kimse bilmiyor.

Belki de Hamas, tarihindeki en sağcı hükümetin yüksek mahkemesini etkisiz hale getirme çabaları nedeniyle iç çekişmelerle boğuşan İsrail'in, kendisine saldırma fırsatı verecek kadar zayıfladığı sonucuna varmıştır.

Hamas'ın yararlanabildiği bazı istihbarat hataları da elbette ülkenin kendi içindeki dikkat dağınıklığından kaynaklanıyor olabilir.

Ancak bu argümanla ilgili sorun, Netanyahu'nun koalisyonu içinde yer alan ve büyük ölçüde koalisyonu yönlendiren aşırı sağcı aşırı milliyetçi politikacıların Gazze'ye karşı en aşırı önlemler için yaygara koparanlar arasında yer alacak olmaları.

Dahası, Yüksek Mahkeme'nin revize edilmesine karşı cumartesi günü düzenlenecek gösteriler iptal edilirken, protesto amacıyla askerlik hizmetini yerine getirmeyen yedek subaylar da ulusal birlik göstergesi olarak göreve dönmeye başladı.

Bir kadın olarak tüm bu İslamcılar tarafından rehin alınmanın dehşetini tahmin edebiliyorum. 

Masum sivillerin bu teröristler tarafından Allahuekber sloganıyla birer birer katledildiğinin görüntülerini görmek yüreğimi parçalıyor. 

Silahlı grupların şu anda Gazze'de tuttukları bildirilen düzinelerce İsrailli rehine de (örneğin Gazze sokaklarından birinde silahlı korumalar altında çekilen, doğruluğu kanıtlanmamış ancak inandırıcı görünen videoda gösterilen korkmuş kadın) İsrail'i Gazze Şeridi'ne yönelik topyekün bir saldırıdan caydırabilir. Ancak şu an itibariyle bu, inanılır bir önerme olmaktan uzak görünüyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant cumartesi günü, Hamas'ın "büyük bir hata" yaptığını söyledi. Bu, diğer birçok Gazze ihtilafından aşina olunan rutin İsrail retoriğine benziyor.

Gelecek günlerdeki, hatta saatlerdeki olayları tahmin etmek neredeyse imkansız. Ancak şu an itibarıyla Gallant'ın bu kez yanıldığını varsaymak acelecilik olur.

Donald Macintyre, "Gaza: Preparing for Dawn" kitabının yazarıdır

Independent Türkçe



Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.

Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”

Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.

cdfvgh
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)

Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.

Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”

Müzakere komiteleri

İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.

Diplomatik eylem

“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”

Filistin silahları

Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.

Mali reformlar

Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”

ABD-İran müzakereleri

ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.

Suriye ziyareti

Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”

Yerlerinden edilenler dosyası

Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.

Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”

Lübnan-Körfez ilişkileri

Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”