Türkiye, Rusya'nın tutumunun ardından Suriye ile ilişkileri normalleştirmek için Irak girişimini yeniden gündeme getirdi

SDG'nin Halep'e sızma girişiminde Türkiye destekli güçlerden çok sayıda kişi öldü ve yaralandı

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
TT

Türkiye, Rusya'nın tutumunun ardından Suriye ile ilişkileri normalleştirmek için Irak girişimini yeniden gündeme getirdi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)

Türkiye, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin Suriye ile arabuluculuk yapma ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed arasında bir görüşme yapılmasını kolaylaştırma girişimini ön plana çıkardı. Zira Rusya kısa bir süre önce Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinin durmasından Türkiye'yi sorumlu tutmuş ve Türkiye'yi ‘işgalci bir ülke’ gibi davranmakla suçlamıştı.

Türkiye, Suriye ile ilişkilerini normalleştirmenin Rusya ve İran için bir öncelik olmadığına ikna olmuş durumda.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan pazar günü Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede Ankara-Moskova ilişkileri ve bir dizi bölgesel konu ele alındı.

Türk kaynaklarına göre görüşmede, Rusya-Ukrayna savaşında çatışmaların şiddetlenmesi olasılıkları ve Suriye krizindeki gelişmelerin yanı sıra diğer bölgesel konular da ele alındı.

Rusya, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Rusya Devlet Başkanlığı Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentyev gibi bir dizi üst düzey yetkili aracılığıyla, Şam'ın herhangi bir müzakereden söz etmeden önce Türk ordusunun Suriye'nin kuzeyinden çekilmesinde ısrar eden tutumunu desteklediğini ifade etti. Hatta Lavrentyev Türkiye'nin Suriye'de işgalci bir güç gibi davrandığını öne sürdü. Diğer yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin normalleşmesinde Irak'ın oynayabileceği role işaret etti.

Rusya, Türk kuvvetlerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığını işgal olarak nitelendirdi. (Türk medyası)Rusya, Türk kuvvetlerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığını işgal olarak nitelendirdi. (Türk medyası)

Fidan, cumartesi günü Ankara'da medya mensuplarına açıklamalarda bulundu. Fidan, “Bu konuda niyetini ortaya koyan Bağdat'ın çabalarını takdir ediyoruz. Irak'ın kendi topraklarında ev sahipliği yapmak istemesi halinde, Türkiye böyle bir girişime açıktır” ifadelerini kullandı.

Irak'ın girişimini memnuniyetle karşılıyoruz

Türkiye, Suriye ve Irak'ın kara sınırını paylaşan komşular olduğunu belirten Fidan, üç ülkenin geçmişte olduğu gibi önemli konuları ‘daha yapılandırılmış ve sistematik’ bir şekilde görüşmek üzere bir araya gelmesi gerektiğini söyledi.

Irak ve Suriye ile sınır güvenliğinin, özellikle terörle mücadele ve silah kaçakçılığının önlenmesi açısından önem taşıdığını ifade eden Fidan, Türkiye'nin bu ülkelerle üçlü bir iş birliği mekanizması kurulması fikrini desteklediğini vurguladı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Bağdat'ın haziran ayı başında ‘Türkiye ile Suriye arasında olumlu bir atmosferin oluşmasını teşvik ettiğini’ açıkladı. 30 Haziran'da Suriye rejimi yanlısı el-Vatan gazetesi, Bağdat'ın bir Suriye-Türkiye toplantısına ev sahipliği yapabileceğini ve bunun siyasi mutabakatlara yol açabilecek uzun müzakere sürecinde bir adım olacağını bildirdi.

Türkiye'nin Suriye ile askıda olan konuları diyalog masasında ve daha ‘yapılandırılmış ve diplomatik’ bir çerçevede görüşmeyi tercih ettiğini vurgulayan Fidan, ülkesinin Suriye'deki rejimi değiştirmeyi ya da topraklarını işgal etmeyi amaçladığı iddiasını reddetti. Fidan ayrıca, Suriye tarafının özellikle bu aşamada bazı konuları görüşmeye hazır ve açık olmadığını yineledi.

Bazı tarafların Türkiye'nin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in Suriyeli muhaliflerle bir anlaşmaya varması şartını öne sürdüğünü söyleyen Fidan, bunun Türkiye açısından bir önkoşul olmadığını, ancak sorunun çözümünün pratikte bu tür adımlardan geçtiğini açıkladı.

 Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanları, New York'ta BM Genel Kurulu çerçevesinde bir araya geldi. (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanları, New York'ta BM Genel Kurulu çerçevesinde bir araya geldi. (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)

İran'ın Suriye'deki öncelikleri arasında, Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinin yer almadığını belirten Fidan, Astana görüşmeleri sonucunda bölgede ateşkes sağlandığı ve artık büyük bir tehdit olmadığı için bu konunun şu anda Rusya'nın da gündeminde olmadığını ifade etti.

Fidan, terörle mücadele ve mülteciler konusunda gerekli adımların atılmaması nedeniyle Suriye içinde sürekli gelişen ve büyüyen bir tehdit olduğu uyarısında bulundu.

İsrail'in yoğun baskısı altında olan Suriye ile İran arasında ‘yakın ve karmaşık’ bir iş birliği olduğunu belirten Fidan, Şam hükümetinin İranlı milisler ile İsrail arasında devam eden savaşta taraf değilmiş gibi davrandığını gördüklerini belirtti.

Fidan, Rusya-Ukrayna savaşının dondurulması ya da hafifletilmesi durumunda,  ABD ve Rusya'nın Suriye kriziyle ilgili diğer konulardan vazgeçebileceği öngörüsünde bulunarak şunları söyledi: “Bu ihtimal dışı değil, gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Elbette Amerikalıların yatırım yaptıkları aktörün, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) en büyük bileşeni olan YPG'nin bölgeyi terk ederken zarar görmesini engelleyecek birtakım arayışlara girmesi tamamen mümkün... Önemli olan bizim her türlü senaryoya hazırlıklı olmamız.”

Halep'te gerilim arttı

Millî Savunma Bakanlığı dün (pazartesi) yaptığı açıklamada, Suriye'nin kuzeyindeki Fırat Kalkanı harekât bölgesinde 7 YPG mensubunun öldürüldüğünü duyurdu.

Anadolu Ajansı'na (AA) konuşan askeri kaynaklar, Türkiye yanlısı Suriye Milli Ordusu'na bağlı birliklerin, Halep kırsalındaki el-Bab'da (Fırat Kalkanı bölgesi içinde) YPG mensuplarının Suriye Milli Ordusu'nun ön hatlarına sızma girişimini püskürttüğünü bildirdi.

Kaynaklar, sızma sırasında meydana gelen çatışmalarda 11 Suriye Milli Ordusu mensubunun öldüğünü ve 8'inin de yaralandığını, ayrıca sızmayı başaramayan ve yıllardır işgal ettikleri Münbiç bölgesine doğru çekilen terör örgütü milisleri saflarında da çok sayıda ölü ve yaralı olduğunu belirtti. Suriye Milli Ordusu güçleri, sızma girişimine milislerin mevzilerini Grad roketleriyle bombalayarak karşılık verdi.

Şarku’l Avsat’ın Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nden (SOHR) aktardığına göre, SDG komutasındaki askeri oluşumlara bağlı gruplar, Halep kırsalındaki ed-Dağlıbaş ekseninde Türkiye yanlısı Kurtuluş ve İnşa Hareketi'nin mevzilerine sızdı. Saldıran güçler mevzilerine çekilmeden önce iki taraf arasında ağır ve orta silahlarla şiddetli çatışmalar yaşandı.

SOHR, sızma sırasında Türkiye yanlısı gruplardan 15 savaşçının öldüğünü ve çok sayıda yaralı olduğunu bildirdi.



Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)

Nebil Fehmi

Bir hafta önce, Changhua Üniversitesi ve Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Merkezi tarafından düzenlenen, Kral Faysal İslam Araştırmaları Merkezi’nin şekillendirilmesine ortak olduğu uluslararası bir konferansa katıldım. Konferansa, Çin Komünist Partisi Başkan Yardımcısı başta olmak üzere üst düzey Çin katılımının yanı sıra, eski başbakanlar ve dışişleri bakanları da dahil olmak üzere 15'ten fazla uluslararası yetkili katıldı. Konferans, birçok uluslararası siyasi, ekonomik, sosyal, güvenlik ve teknolojik konuyu sistematik ve ilgi çekici bir şekilde ele aldı.

Çin'i anlamak, başkalarının seslerine kulak vermek ve bazı oturumlarda tartışmalara Arap sesini  ve anlatısını katmak açısından zengin ve faydalı bir deneyimdi. Konferanstan daha fazla ayrıntı ve müzakere gerektiren birkaç gözlemle ayrıldım. Bunların başında, daha sofistike bir sunum ve bağımsız bir yazı gerektiren ayrıntılara girmeden, kaydedilmesinin ve vurgulanmasının önemli olduğuna inandığım bir dizi gözlem geliyor.

İlk gözlemim, Donald Trump'ın şahsen var olmasa da çoğu oturum ve sunumlarda var olduğuydu. İkisi birbirinden ayrılamaz olsa da Amerikan politikalarından önceki kişiliğine bile güçlü bir vurgu vardı. Amerika Birleşik Devletleri'nin ağırlığı ve etkisi, Trump'a yönelik uluslararası ilginin başlıca caydırıcısı ve teşvik edicisidir. Amerikan Başkanının, daha önce müzakere tarzıyla ilgili kitabında övündüğü bir metodolojiye dayanarak, kişiliğini ve bununla ilişkili soruları ve dalgalanmaları uluslararası hesaplara dayatmayı başardığına inanıyorum. Böylelikle temel özellikleri kendisine olan benzersiz kişisel sadakatleri olan yetkililer atamadan önce, genellikle bağımsız ve nesnel pozisyonlara sahip olduğu varsayılan Amerikan kurumlarının pozisyonlarının ötesinde, ülkelerin hesaplarına önemli bir kişisel unsur kattı. Konferansta Amerikalı katılımcıların sayısının dikkat çekici biçimde çok sınırlı olmasına rağmen, Trumpizm'e yönelik hem olumlu hem de olumsuz ilgi oldukça dikkat çekiciydi.

Konferansa dair ikinci önemli gözlem, Çin'in Trump, ABD ve dünyayla ilişkilerinde artan kendine güvenidir. Çinlilerin en önemli gözlemleri, Trump'ın ilk döneminde ve Biden’ın başkanlığı sırasında iki Amerikan partisinin Çin'e yönelik tutumunun olumsuz bir yönelime sahip olduğuydu. Çin, Amerikan çıkarları için en önemli stratejik meydan okuma ve ulusal güvenliği için bir tehdit olarak görülüyordu. Bunlar, uzlaşmaya varılması zor alanlardır. Ancak Trump'ın yeni döneminde, Başkan, daha geniş anlaşma fırsatı sunan ticaret ve ekonomi konularına odaklanıyor. Çinli yetkililer, bu denkleme iyi hazırlandıklarını, bu nedenle gümrük ve vergi savaşından önemli ölçüde zarar görmeyeceklerini vurguladılar.

Çinli yetkililer, ikinci Trump yönetiminin uygulamalarının siyasi çekişmeler, ticari tehditler ve gümrük tarifeleri ile başladığını, ardından Cenevre ve Londra'da Amerikalı ve Çinli yetkililer arasında yapılan görüşmelerde ekonomik ve ticari konularda diyalog aşamasına geçtiğini de belirttiler. Şimdi Trump'ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in daveti üzerine Pekin'de gerçekleştirmeyi arzuladığı zirve için hazırlıklar sürüyor.

Genel olarak Çin'de ekonomik görüşmelerin zorlu olduğu hissi var, ancak yine de görüşmeler olumlu bir şekilde gelişiyor. Çinliler iki ülkenin ulusal güvenlik uzmanlarının yeni dönemde henüz bir araya gelmediklerine ve bunun ilişkilerde önemli bir boşluk bıraktığına dikkat çekiyorlar. Trump'tan ziyareti sırasında “Tek Çin” politikasına desteğini vurgulaması, Çin'in toprak birliğinin barışçıl yollarla tamamlanmasını kabul etmesini istiyorlar. Ayrıca Çin'in ABD’nin en büyük ticaret ortağı ilan edilmesini talep ediyorlar. Bunlar, Çin'in ABD ile ilişkilerinde kendisine ne kadar güvendiğini yansıtan iddialı talepler. Bunu başarmak için de Çin'in önerileri arasında iki ülkenin ulusal güvenlik kurumları arasındaki iletişimin etkinleştirilmesinin yanı sıra araştırma merkezleri, STK'lar, üniversiteler ve öğrenciler de dahil olmak üzere kültürel temasların ve ilişkilerin genişletilmesi de yer alıyor.

Arap dünyasının özel ilgi göstermesi gereken üçüncü önemli gözleme gelince, Çinli katılımcılar ve resmi olarak Arap-İsrail barışını destekleyenler, Filistin-İsrail anlaşmazlığının derinliğinin ve genel olarak İsrail'in, özellikle de mevcut hükümetinin yaklaşımlarının tehlikesinin yeterince farkında değiller. Hem de Çin'in kapsamlı Arap-İsrail barışını, yani işgalin sona erdirilmesini ve Filistinlilerin bağımsız bir devlet ile kaderlerini tayin etmelerine izin verilmesini destekleyen tutumuna rağmen.

Bazı Çinli akademisyenlerin ASEAN grubunun ve üye devletlerinin çatışmaları barışçıl yöntemler ve diyalog yoluyla çözme konusundaki deneyimlerine ve diyaloglarına defalarca atıfta bulunmaları dikkatimi çekti. Bu durum beni, Arap dünyasının yıllar içinde, çoğu Mısır ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği, birçok barış girişimi sunduğunu belirtmeye yöneltti. Buna karşılık İsrail'in tek bir girişimde bile bulunmadığını ve hatta ilk barış anlaşmasından veya 2002 Beyrut Arap Zirvesi kararlarından bu yana hiçbir Arap girişimine olumlu yanıt vermediğini açık ve net bir şekilde ifade ettim.

Arap dünyasının, 1990'ların başında Madrid Barış Konferansı'nın sonuçlarından biri olan çok taraflı müzakerelerden bu yana bölgesel güvenlik konusundaki birçok görüşmeye olumlu yanıt verdiğini belirttim. Yıllar içinde Ortadoğu'da bölgesel bir güvenlik örgütü kurmanın kavramları ve gereklilikleri üzerine çok sayıda yazı ve öneriye kişisel olarak katkıda bulunduğumu, dolayısıyla, bu konuda çok sayıda ve çeşitli Arap deneyimleri ve fikirleri bulunduğunu anlattım.

Aynı zamanda Ortadoğu'da İsrailliler ve Filistinliler arasında ASEAN deneyiminin uygulanmasını talep edenlerin hayalperest olduklarını ve İsrail'in tutumunun ciddiyetini kavrayamadıklarını da son derece açık bir şekilde belirttim. Bunun nedeni, ASEAN ülkelerinin bir arada yaşamanın gerekliliğini ve önemini kabul etmesi, mevcut sağcı İsrail hükümetinin ise Filistin kimliğini tamamen reddetmesidir. İsrailli yetkililer, Filistinlilerin önündeki seçeneklerin, Gazze'de tanık olduğumuz gibi zorla göç ettirilmek ve bir kasırgayla yüzleşmek veya siyasi hakları olmayan vatandaşlar olarak İsrail egemenliği altında yaşamaya devam etmek olduğunu açıkça belirttiler. Bu tutumlar, İsrail-Filistin çatışmasının bölgesel bir güvenlik sistemi tartışmasını anlamsız ve son derece tehlikeli kılan, varoluşsal ve sıfır toplamlı bir çatışma olduğu anlamına geliyor

Bunu teyit eden ve yinelenen göstergeler arasında, Batı Şeria'nın Ürdün Nehri'ne ilhak edilmesi yönündeki bazı çağrılar, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin büyük bir kısmına İsrail egemenliğini dayatma planları geliştirildiğine dair söylentiler ve Filistinlilerin çıkarları ile Arap ulusal güvenliği pahasına İsrail perspektifinde bir Ortadoğu güvenlik sisteminin formüle edilmesi yer alıyor. Bütün bunlar, güçlü bir Arap duruşu, açık ve kesin bir itiraz gerektiriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independet Arabia’dan çevrilmiştir.