Netanyahu, başarısız olacağı korkusuyla bakanlarını "Gazze anlaşmasının atmosferinden" uzak tutuyor

"İlerleme" konusundaki söylentilerinin arttığı bir ortamda, Doha'ya son şeklini vermek üzere “Tam bir heyet” gönderdi

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Belah'ta yerinden edilmiş ailelerin sığındığı bir mezarlıkta oturan bir çocuk başka bir çocuğa yemek yediriyor (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Belah'ta yerinden edilmiş ailelerin sığındığı bir mezarlıkta oturan bir çocuk başka bir çocuğa yemek yediriyor (AFP)
TT

Netanyahu, başarısız olacağı korkusuyla bakanlarını "Gazze anlaşmasının atmosferinden" uzak tutuyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Belah'ta yerinden edilmiş ailelerin sığındığı bir mezarlıkta oturan bir çocuk başka bir çocuğa yemek yediriyor (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Belah'ta yerinden edilmiş ailelerin sığındığı bir mezarlıkta oturan bir çocuk başka bir çocuğa yemek yediriyor (AFP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze'de devam eden savaşla ilgili bir “anlaşma” için sürdürülen müzakerelerin başarısızlığa uğrayacağı endişesiyle bakanlarını bu görüşmelerden uzak tuttu.

İsrail medyası dün bazı bakanların Doha'da tam bir karartma altında yürütülen müzakerelerden izole edilmekten duydukları öfkeyi dile getirdiklerini bildirdi. Maariv gazetesi, öfkeli Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in cumartesi günü Netanyahu'yu arayarak anlaşmaya açıklık getirilmesini istediğini ve dün ikisi arasında bir düzenleme yapıldığını, ancak sonuçların belirsiz olduğunu yazdı. Şarku’l Avsat’ın gazeteden aktardığına göre Netanyahu Smotrich'e, "İdeal olmasa da İsrail'in anlaşmaya ihtiyacı var" dedi.

Netanyahu anlaşmayı sonuçlandırmak üzere Doha'ya Mossad ve Şin Bet şefleri Yossi Cohen ve Ronen Bar, İsrail ordusunda kayıp kişiler dosyasından sorumlu emekli Tümgeneral Nitzan Alon ile siyasi danışmanı Ofir Falic''in de aralarında bulunduğu “tam bir heyet” göndermeye karar verdi.



Yeni Suriye ve Filistin davası

Suriye'nin yeni yaklaşımı üzerinde bir kontrol yok, ancak Şam'ın İsrail'e yönelik söyleminde tam aksi yönde 180 derecelik bir dönüşümün yaşanması şaşkınlık yaratıyor (AFP)
Suriye'nin yeni yaklaşımı üzerinde bir kontrol yok, ancak Şam'ın İsrail'e yönelik söyleminde tam aksi yönde 180 derecelik bir dönüşümün yaşanması şaşkınlık yaratıyor (AFP)
TT

Yeni Suriye ve Filistin davası

Suriye'nin yeni yaklaşımı üzerinde bir kontrol yok, ancak Şam'ın İsrail'e yönelik söyleminde tam aksi yönde 180 derecelik bir dönüşümün yaşanması şaşkınlık yaratıyor (AFP)
Suriye'nin yeni yaklaşımı üzerinde bir kontrol yok, ancak Şam'ın İsrail'e yönelik söyleminde tam aksi yönde 180 derecelik bir dönüşümün yaşanması şaşkınlık yaratıyor (AFP)

Mustafa Feki

Filistin davası, yabancı işgal, dış müdahale veya kendilerine musallat olan siyasi zulümden kurtulmanın yolu olarak silahlı mücadeleyi benimsemiş tüm Arap, Müslüman ve işgal altındaki halklar için birinci davadır. Bu anlamda Suriye, ulusal özgürlük ve onur mücadelesi ile sürekli hak arama çabasının tüm yönlerini bünyesinde barındırmaktadır. Aynı zamanda büyük Bilad-ı Şam’ın kalbidir ve ilk İslam Halifeliği'nin başkentidir. Büyük Suriye, aynı zamanda bugünkü Suriye devleti, Lübnan, Ürdün ve Irak'ın bazı bölgelerini de içine alarak, “Bereketli Hilal”i oluşturmaktadır. Bunun yıldızı Kıbrıs iken, kayıp ikonu, bünyesinde barındırdığı tüm anlamlar ve sembolize ettiği çağrışımlarla Filistin'dir. Bu nedenle Suriyeliler, tıpkı Mısır için Filistin davasının bir Mısır davası olması gibi, Filistin davasını aynı zamanda bir Suriye davası olarak görüyorlardı. Suriye devleti, yakın tarihi boyunca Filistin davasına ilişkin en uç, İsrail'e karşı ise en düşmanca tutumlardan birini benimsemiştir. Filistinlilerin haklarını savunmak amacıyla 1948, 1967 ve 1973 yıllarındaki savaşlara katıldı. Dahası Şam, her zaman, Sedat Mısırı'nın Camp David politikalarını benimseyerek yenilgiyi kabul ettiğini varsayıp bunu reddeden cephenin ön saflarında yer aldı. Camp David’i reddeden ülkeler grubuna göre anlaşmanın genel olarak Arap-İsrail çatışması üzerindeki olumsuz sonuçlarına karşı çıkmakta başı çekti.

 

Bu noktada Suriye siyasi söyleminin yerleşik ve sabit unsurlarına dikkat çekmekte yarar var. O her zaman İsrail’den “Siyonist oluşum” olarak bahsetti. Görünürde de olsa onu kınama ve ona karşı düşmanca tavır takınma konusunda katı davrandı. Ama bugün dünden ne kadar da uzak! İşte yeni Suriye söylemi, özü bir yana görünürde, bir gecede Suriye ile İsrail arasında iyi ilişkiler arayan dostça bir söyleme dönüşüyor. Biz bu yeni Suriye eğilimi üzerinde bir denetim ve kontrol iddia etmiyoruz sadece söylemin 180 derece tersine dönmesi karşısında şaşkınlığımızı dile getiriyoruz. Aynı zamanda değişen koşullar teorisinin fikirler, politikalar ve pozisyonlar üzerindeki etkisini de inkar etmiyoruz. Bu noktada Arap Suriye'de yaşananlara ve bunun Arap bölgesindeki ilişkilerin geleceğine, özellikle de özünde uzun bir geçmişi olan ve tüm bölgeyi, Batı Asya'yı, Arap Körfezi'ni, Arap Yarımadası'nı ve Kuzey Afrika'yı etkileyen Filistin davasını yer aldığı Arap-İsrail çatışmasına olan etkisine dair bazı gözlemlerimiz var. Bu gözlemleri aşağıda bölümler halinde kısaca inceleyeceğiz.

Birincisi: Suriye, tüm Arap ülkeleri gibi, hem savaş hem de barış açısından Arap-İsrail ihtilafında tarihi bir sorumluluk taşımaktadır. Bütün bunlar, genel Arap düzeyinde üzerinde mutabakata varılan bir siyasi ön hazırlık veya fikri bir dönüşüm olmadan birkaç cümleye veya açıklamaya indirgenemez. Milliyetçi dalganın öncülüğünü yapan Suriye'nin, zamanın, olayların, pozisyonların üzerinden atlayarak, teorik olarak ve İslami sloganlar veya aşamaya dayanan gerekçelerle bile olsa, bir gecede İsrail ile kapsamlı bir normalleşme kapısı haline gelmesi mümkün değildir. Zira bölgedeki genel sahne Gazze katliamları, Lübnan'daki gerginlikler ve Suriye ordusunun askeri altyapısına yönelik saldırılar sonrasında bugün en kötü koşullarını yaşıyor. Tüm bunlar diğer tarafta düşmanlık ruhunun hâlâ uzaklaşmadığının, ırkçılık, radikalizm ve fanatizmin hem resmi düzeyde hem de halk düzeyinde devam ettiğini gösteriyor. Filistin davası yeni bir gelişme olmayıp, uzun aşamalardan geçen karmaşık bir sorundur ve yıllar içinde Suriyeliler de dahil olmak üzere Araplar, bunun için ağır bedeller ödemişlerdir. Şimdi de dünya bir yıldan fazla bir süredir Gazze'de dökülen kana tanık oluyor, İsrail hastaneleri yıkarak, insanları öldürerek, bir ya da daha fazla ferdini kaybeden aileleri korkutarak suçlarını taçlandırdı. Tüm bunların ardından söylemde değişim, ancak İsrail'in barış, adaletin sağlanması ve Filistinlilerin yok sayılan haklarının asgari düzeyde de olsa geri kazanılması için ödeyeceği gerçek bir bedel karşılığında akıllı hesaplamalar ve dikkatli adımlarla gerçekleşebilirdi.

İkincisi; İslami öğretilerle milli kavramlar arasında bir çelişki yoktur; ikisi de adalet, eşitlik ve hoşgörü ilkelerinde buluşurlar. Bilakis, Arap milliyetçiliği, Büyük Şam’ın evladı olarak ortaya çıkana kadar İslam'ı girdiği birçok bölgeye taşıyan Arapçılıktı. Arap milliyetçiliği ortaya çıktığında ise şu ana kadar yerinde sayan milliyetçi yayılmanın ve Arap rüyasının başlangıç ​​noktası haline geldi. Ayrıca, kültürel öğelerin ve ulusal tezahürlerin, bir bütün olarak, bölgenin karakterinin ve halklarının kimliğinin alaşım unsurlarını temsil ettiğini de kabul etmeliyiz. Ne Mısır'daki Firavun medeniyeti, ne Maşrık’taki Fenike medeniyeti, ne de Mezopotamya'daki Asur medeniyeti, Arap Yarımadası'ndan harekete geçen, mutlak hilafet devletinden Muaviye bin Ebi Süfyan ve Emeviler Devleti ile verasete dayanan ve Abbasilere miras kalan bir yönetime geçiş yapan, Arapçılığın bütünüyle çelişmez.

Üçüncüsü; İslam'ın bütün coğrafyayı kapsayan kapsamlı bir medeniyet örtüsü olduğunu kabul ediyoruz, ancak tek başına değildir. Hristiyanlığın başlangıcı Maşrık’taydı ve Hz.İsa (a.s.) Filistin'de doğdu. Yüzyıllardır Arap coğrafyasında medeniyetlerin mirasçıları ile dinlerin mensupları arasında süregelen tarihi kucaklaşmanın ardından, diğer din mensuplarının ulusal kimliğin kapsamlı bileşeni üzerindeki etkisini hafife alamayız. Keza tarihin evrelerini geçici bir olayla veya ani bir değişimle heba edemeyiz. Milletler baki kalır, dinler ayakta kalır ve Arap milleti her zaman Müslümanlarıyla, Hristiyanlarıyla ve hatta Yahudileriyle övünmüştür.

Dördüncüsü; hem bireyler hem de gruplar olarak insanların, fikri dönüşümü tartışmasız ve itiraz edilemeyecek bir konudur. İnsan, içinde bulunduğu şartların ürünüdür, insan aklı durmaz, gelişme ise hayatın kanunudur. Ancak mesele bir bütün olarak, değişen koşulların nedenlerini, geleceğin resmini çizme, çeşitli boyutlarını öngörme, genel olarak ufkunu hayal etme üzerindeki etkisini hesaba katan, düşünceli adımlar ve hesaplı geçişler gerektirir. Burada bir kez daha Şam yöneticilerinin yasadışı örgütlere üyelikten, Arap başkentlerinin en önemlilerinden birinde resmi iktidar koltuğuna oturmaya doğru gerçekleşen fikirsel dönüşümü üzerinde kontrol iddiasında bulunmadığımı belirtmek istiyorum. Ama hikayenin bölümlerinin henüz bitmediğini ve henüz tamamlanmadığını göz önünde bulundurarak, doğada veya siyasette yaşanan büyük depremlerin bir sonucu olarak ortaya çıkabilecek fikirsel gerileme ihtimalinden çok çekiniyorum. Hikayenin tamamlanmasını uzun bir süre beklememiz gerekebilir, çünkü zaman faktörü uzundur ve etkileri çok geniş kapsamlıdır, özellikle de insan ruhu ve dönüşümleri, insan zihni ve dalgalanmaları, onu etkileyen ve ondan etkilenen her şey söz konusu olduğunda.

Eğer bugün Suriye sahasında Türk modelinin hakim olacağını düşünüyorsak, o zaman iş hiç de kolay olmayacaktır. İyi niyet, samimi hedefler ve Şam arenalarındaki önceliklerin hukukuna ilişkin derin bir anlayış olduğu takdirde, bunun zaman alacağına şüphe yoktur. Burada Arap, Türk ve İran olmak üzere üç akım arasında yıllarca gizli bir mücadele de devam edebilir. İsrail’e gelince, gururlu, zeki, sabırlı, cesur, milletinden ve milliyetinden asla ayrılmamış bir halkı kapsayan yeni Suriye'nin siyasi kimliğinin doğumuyla sonuçlanacak bu çatışmayı mutlulukla takip ediyor.

Bu, Gazze'deki aylarca süren savaş, Lübnan'daki kaygılar, gelecek olanın birçok değişim nedeni ve dönüşüm faktörü taşıdığına inanan tüm Arap ve Ortadoğu başkentlerindeki beklentinin ardından son haftalarda Arap bölgesinde ortaya çıkan koşulların betimleyici bir okumasıdır. Milletler, varlıklar gibi, milletler de insanlar gibi sürekli bir hareketlilik ve canlılık içinde görünmektedirler ve durağanlık kalıcı bir özellik veya sürekli bir durum değildir. Tarihte pek çok siyasal değişim, fikirsel çalkantı ve toplumsal dönüşüm yaşanmış; rejimler yıkılmış, devletler kurulmuş, hükümetler istikrara kavuşmuştur. Gelin geleceği düşünelim ve barış, istikrar, kalıcı adalet özlemi içinde olan Arap coğrafyası ve Ortadoğu halkları için daha iyi bir gelecek umalım. Ulusların daha iyi bir yarın özlemlerine saygı duyalım.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.