Rusya, Ukrayna'daki hedeflerine her zamankinden daha yakın

Avrupalılar Trump'ın kendilerini dışarıda bırakmasından endişeliler

Bir genç, Rusya'nın Ukrayna'nın dört bölgesini ilhak etmesinin birinci yıl dönümünü anma yürüyüşü öncesinde Kızıl Meydan'da Rus bayrağı sallıyor, Moskova, Rusya, 29 Eylül 2023
Bir genç, Rusya'nın Ukrayna'nın dört bölgesini ilhak etmesinin birinci yıl dönümünü anma yürüyüşü öncesinde Kızıl Meydan'da Rus bayrağı sallıyor, Moskova, Rusya, 29 Eylül 2023
TT

Rusya, Ukrayna'daki hedeflerine her zamankinden daha yakın

Bir genç, Rusya'nın Ukrayna'nın dört bölgesini ilhak etmesinin birinci yıl dönümünü anma yürüyüşü öncesinde Kızıl Meydan'da Rus bayrağı sallıyor, Moskova, Rusya, 29 Eylül 2023
Bir genç, Rusya'nın Ukrayna'nın dört bölgesini ilhak etmesinin birinci yıl dönümünü anma yürüyüşü öncesinde Kızıl Meydan'da Rus bayrağı sallıyor, Moskova, Rusya, 29 Eylül 2023

Ömer Önhon

Başkan Donald Trump ikinci kez göreve geldiğinde herkes onun politikalarının uluslararası alanda büyük bir yankı uyandıracağını tahmin ediyordu. Gerçekten de birkaç hafta geçmeden Trump’ın politikalarının hem üslup hem de uygulama açısından yarattığı şok dalgaları tüm beklentileri aştı.

Trump, seçim kampanyası sırasında iktidardan uzak kaldığı yılları “çok sayıda felaketle dolu bir dönem” olarak niteledi. Eğer kendisi başkan olsaydı bunların hiçbirinin yaşanmayacağını, yani Rusya’nın Ukrayna'yı işgal etmeyeceğini, Gazze'de savaş çıkmayacağını söyledi.

Bunu asla bilemeyeceğiz çünkü zamanı geriye döndürmenin bir yolu yok. Ancak Trump'ın bu çatışmaları bitirme konusundaki vaatlerini yerine getirip getiremeyeceğini göreceğiz.

Trump'ın hem siyasi hem de ekonomik politikaları, davranışları gibi keskin ve alışılmışın dışında. Ancak, diplomatik üslubuyla, girişimleri ve beklenmedik hamleleriyle herkesi şaşırtarak, işleri ilerletmeyi başarıyor.

Trump'ın Ukrayna yol haritasının temel unsurları şöyle:

- Savaşı savaşarak değil, diplomatik yollarla sonlandırmak

- Ukrayna'nın 2014 öncesi sınırlarına dönmesi gerçekçi olmadığından, Kırım ve doğu Ukrayna'nın ülke sınırları içerisinde kalması pek mümkün görünmüyor.

- Ukrayna'nın NATO üyesi olma şansı artık kalmadı.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio başkanlığındaki ABD heyeti, 18 Şubat'ta Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Devlet Bakanı Musaid el-Ayban'ın ev sahipliğinde Riyad'da düzenlenen toplantıda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldi. Yaklaşık 5 saat süren görüşmelerin ardından ilk turun sona erdiği belirtilerek yeniden bir araya gelme kararı alındı. Yani süreç başladı.

Riyad görüşmesinde tek konu Ukrayna değildi. ABD-Rusya ilişkileri, olası iş birliği alanları ve Ukrayna'daki savaşın nasıl sonlandırılacağı konuşuldu. Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Rus mevkidaşıyla sürecin kolaylaştırılmasını sağlayacak şu dört ilke üzerinde anlaştıklarını duyurdu:

- Washington ve Moskova'daki diplomatik misyonlarının faaliyetlerini yeniden aktif hale getirmek.

- Ukrayna'daki çatışmanın sona erdirilmesine yönelik müzakerelere yardımcı olmak üzere üst düzey bir ekip atamak.

- Ukrayna'daki çatışmanın sona ermesinin ardından jeopolitik ve ekonomik iş birliği imkânlarını araştırmak.

- Bu sürece katılmaya devam etmek ve üretken bir şekilde ilerlemesini sağlamak.

ABD, Rusya'nın işgal ettiği ve on binlerce Ukraynalının ülkelerini savunurken öldüğü Ukrayna'ya danışmadan Riyad'a gitti. ABD, nasıl ilerleyeceği ve Rusya'dan ne talep edeceği konusundaki tartışmalarla zaman kaybetmemek adına Avrupa'nın kilit ülkeleriyle birlikte, Ukrayna'yı devre dışı bıraktı.

ABD, nasıl ilerleyeceği ve Rusya'dan ne isteyeceği konusundaki tartışmalar ile zaman kaybetmemek adına Avrupa'nın kilit ülkeleriyle birlikte, Ukrayna'yı devre dışı bıraktı.

Aynı gün, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski'yi Ankara'da ağırladı. Görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Erdoğan, Mart 2022'de Rusya ile Ukrayna arasında Ankara'nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen ve Karadeniz Tahıl Girişimi gibi somut sonuçlar veren doğrudan görüşmeleri hatırlattı. Erdoğan, Başkan Trump'ın savaşı sona erdirme yönündeki diplomatik girişiminin Türkiye'nin son üç yıldır benimsediği politika ile uyumlu olduğunu söyledi. Türkiye’nin, önümüzdeki dönemde Rusya, Ukrayna ve ABD arasında gerçekleşecek görüşmelere ev sahipliği yapmak istediğini belirtti.

Zelenski ise Ukrayna'nın arkasından hiçbir karar alınamayacağı uyarısında bulunarak, Ukrayna'nın Rusya tarafından işgal edilen topraklarından hukuken vazgeçmeyeceğini söyledi.

Trump, savaşta milyonlarca insanın öldürülmesini durdurmak istediğini söylüyor ancak aynı zamanda yaklaşımının ve politikasının önemli bir özelliği haline gelen finansal boyutları da gündeme getiriyor. Donald Trump, Fox News'e verdiği son röportajda, Rusların Ukrayna'yı işgalinden bu yana ABD'nin sağladığı tüm desteğe karşılık Ukrayna'dan 500 milyar dolar değerinde nadir toprak madenleri istediğini söyledi. Ukrayna'nın nadir toprak madenleri açısından zengin bir ülke olduğu ve Rusya'nın işgal ettiği topraklarda bu madenlerden büyük miktarlarda bulunduğu biliniyor. Trump, Ukrayna'nın teklifini temelde kabul ettiğini söylerken, Ukrayna tarafı bunu kabul ettiğini teyit etmedi.

Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana ABD ve Avrupa Ukrayna savaşına yoğun bir şekilde dahil oldu. Rusya'nın Ukrayna'da kazanmaması gerektiği sloganıyla Ukrayna'yı çeşitli yollarla silahlandırıp, bunun için tahsis ettiği büyük maddi kaynaklar ile desteklemeye başladı. Avrupa, 70 milyon avro insani yardım, 62 milyar avro da askeri yardım sağladı. ABD ise 50 milyar avro maddi ve insani yardım, 64 milyar avro da askeri yardımda bulundu. Bu miktarlar hesaplama yöntemlerine bağlı olarak daha da yüksek olabilir.

Ne toplu olarak AB ne de bireysel olarak Avrupa ülkeleri ABD olmadan Ukrayna'daki savaş çabalarını desteklemeyi sürdürebilirler. Bu nedenle, Riyad toplantısından bir gün önce İngiltere, Almanya, İtalya, Polonya, İspanya, Hollanda ve Danimarka liderlerinin yanı sıra Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu Başkanları ile NATO Genel Sekreteri, Paris'te Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un ev sahipliğinde düzenlenen gayrı resmi toplantıda bir araya geldi. Liderler Ukrayna'ya desteğin sürdürülmesi konusunda mutabık kaldılar ancak bunun nasıl yapılacağına dair somut bir plan ortaya koyamadılar. Haberlerde Ukrayna'ya hangi güvenlik garantilerinin sağlanacağı ve nasıl sağlanacağı gibi çeşitli konularda farklı yaklaşımların olduğu aktarıldı.

scdfrgthy
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, 18 Şubat'ta Riyad'ın ev sahipliğinde düzenlenen ikili görüşmelerde Washington ve Moskova heyetleri arasında arabuluculuk yapıyor (Reuters)

Ne toplu olarak AB ne de bireysel olarak Avrupa ülkeleri ABD olmadan Ukrayna'daki savaş çabalarını desteklemeyi sürdürebilirler

Riyad'daki görüşmelerin ardından Trump, sosyal medyada Zelenski'ye yönelik sert eleştirilerini artırdı. Onu “seçilmemiş bir diktatöre dönüşen sıradan bir komedyen” olarak tanımladı. ABD Başkanı'nın, Ukrayna dahil hiçbir taraf ile istişare etme niyeti olmaksızın Rusya ile anlaşmaya varmakta kararlı olduğu artık açık ve net.

Bu yaklaşım Putin'in benzeri görülmemiş bir diplomatik zafer elde etmesine yardımcı olacaktır. Zira Rusya Devlet Başkanı, taviz vermeye gerek olmadığına dair artan kanaati ile kendisini hedeflerine her zamankinden daha yakın hissedecektir. Nitekim Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, arkasında kim olursa olsun, Moskova'nın Ukrayna'da hiçbir barış gücü bulunmasını kabul etmeyeceğini vurguladı.

Bu sahnenin gölgesinde Ukrayna kendisini daha da kırılgan bir konumda buluyor; işgal altındaki topraklarını geri alma ihtimalini yitirdiği gibi, Zelenski'nin siyasi geleceği de tehlikede. Ukrayna, doğal zenginlikleri ile Trump'a tazminat ödemek zorunda kalabilir.

Putin ise kararlı duruşunu sürdürdü ve Rusya stratejik hedeflerine bir adım daha yaklaştı. Moskova bugün vizyonunu dayatma konusunda daha özgüvenli görünüyor. Riyad görüşmesinin ardından Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, kimliği ne olursa olsun Ukrayna'da herhangi bir barış gücü bulunmasının kendileri için kabul edilemez olduğunu net bir dille dile getirdi.

Buna karşılık, ABD ile Avrupalı müttefikleri arasındaki gerginlik tırmandı; bu durum, yakın zamanda düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı'nda belirgin bir şekilde görüldü. ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, demokratik değerler, ifade özgürlüğü ve sivil haklar konusunda Avrupa'yı sert bir şekilde eleştirdi. Öyle ki, ön sırada oturan Alman Savunma Bakanı, onun sözünü kesip, yüksek sesle itiraz ederek, “Bu kabul edilemez” dedi. Ancak Vance itirazlardan etkilenmedi ve konuşmasını sürdürdü.

Emekli Türk büyükelçi Ebru Barutçu, ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'in konuşmasını, ABD daimi temsilcilerinin BM İnsan Hakları Konseyi'nde Çin'in insan hakları ihlallerine yönelik konuşmalarına benzetti.

ABD ile Avrupalı müttefikleri arasındaki ilişkiler büyük olasılıkla inişli çıkışlı bir yolda ilerleyecek ve bu durum yeni bir Avrupa güvenlik çerçevesi hakkındaki tartışmaları beraberinde getirecek. Buna karşılık Avrupa kendi savunmasını sağlamak için alternatif stratejiler arayışına girebilir.



Blair'in önümüzdeki beş yıl boyunca Gazze Şeridi'ni yönetme planının ayrıntıları neler?

İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırının ardından yükselen dumanlar, 7 Ekim 2025 (AP)
İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırının ardından yükselen dumanlar, 7 Ekim 2025 (AP)
TT

Blair'in önümüzdeki beş yıl boyunca Gazze Şeridi'ni yönetme planının ayrıntıları neler?

İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırının ardından yükselen dumanlar, 7 Ekim 2025 (AP)
İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırının ardından yükselen dumanlar, 7 Ekim 2025 (AP)

Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentinde pazartesi günü Gazze'nin geleceği için genel bir çerçeve oluşturan ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik planının ilk aşamasının uygulanmasına ilişkin müzakereler başlarken, görüşmeler ‘ertesi gün’ olarak adlandırılan döneme, yani Hamas'ın kaderi, silahsızlanma, yönetim, yeniden yapılanma ve Gazze ile Batı Şeria ve Gazze ile Filistin Yönetimi arasındaki ilişkiler de dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin tüm yönleriyle geleceğine odaklanmaya başladı.

Bu bağlamda, Birleşik Krallık eski Başbakanı Tony Blair'in oynadığı rol ön plana çıktı. Çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgiler, Trump planının geçtiğimiz ağustos ayı sonunda Beyaz Saray'da yapılan görüşmeler sırasında şekillendiğini gösteriyor. Bu görüşmelere ABD Başkanı, damadı Jared Kushner -ki kendisi Trump’ın ilk dönemindeki gibi yine resmi bir unvan taşımadan diplomatik sahneye geri döndü- ve Tony Blair katıldı.

Diğer bilgiler, eski başbakanın birkaç yıl önce kurduğu bir araştırma enstitüsü olan Tony Blair Küresel Değişim Enstitüsü'nün, Trump'ın önerilerinin temelini oluşturan planın taslağını hazırladığını gösteriyor. 18 Eylül'den bu yana, planın ayrıntıları sızmaya başladı.

İsrail ve İngiliz medya kuruluşları planın bazı hükümlerine değindikten sonra, Fransız gazetesi Le Figaro pazartesi günü planı ayrıntılı olarak sundu.

Trump'ın planının Gazze Şeridi'nin yönetimi ile ilgili dokuzuncu maddesinde, Trump'ın başkanlık yapması beklenen ‘barış komitesinin’ denetimi altında faaliyet gösterecek bir ‘geçiş otoritesinin’ kurulmasından bahsediliyor. Bu maddede adı geçen tek isim Blair, bu da ABD'nin onu bu otoritenin başına geçirmek için hazırladığını gösteriyor.

sdf
Birleşik Krallık eski Başbakanı Tony Blair, 13 Temmuz 2025 tarihinde Ürdün'ün başkenti Amman'da Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile bir araya geldi. (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Le Figaro gazetesinden aktardığına göre 21 sayfalık plan, bölgenin yönetimini ‘Gazze için uluslararası geçiş otoritesine’ emanet ediyor. Gazete, planın ‘Tony Blair'in ofisi ve Trump yönetimine yakın ABD-İsrail çevreleriyle bağlantılı bir ekip tarafından’ hazırlandığını ve üç ila beş yıl süreceğini belirtiyor.

Diğer kaynaklar ise planın, Birleşmiş Milletler'in (BM) Batı Yeni Gine, Kamboçya, Kosova ve Doğu Timor'da kurduğu geçiş yönetimleri modellerinden bir dereceye kadar esinlendiğini belirtiyor.

Gazze Uluslararası Geçiş Otoritesi

Yayınlanan belgeye göre, Gazze Uluslararası Geçiş Otoritesi (GITA), Gazze Şeridi'nin yönetiminin ve geleceğinin temel taşını temsil ediyor ve kapsamlı olması amaçlanıyor.

GITA'nın ‘tüm yürütme, yasama ve yargı yetkilerini kullanacağı’ belirtilen belgede şöyle deniliyor: “GITA, yargıçları, bakanları ve güvenlik kurumlarının başkanlarını atar ve uluslararası otorite adına kararlar alır. Hiçbir Filistinli kuruluş onun kararlarını bozamaz.”

Belgede, söz konusu ‘otoriteyi’ kimin oluşturacağına dair herhangi bir bilgi bulunmaması dikkat çekiyor. Zira ne BM Güvenlik Konseyi ne de başka herhangi bir resmi uluslararası kuruluş belgede yer almıyor. Belge, üç ila beş yıl arasında bir süreden bahsetmekte olup, bu sürenin uzatılıp uzatılmayacağı bilinmiyor.

Gerçek şu ki, Gazze Şeridi'nde güvenliği ve silahlı grupların silahsızlandırılması gibi diğer görevleri üstlenecek ‘uluslararası gücün’ bir parçası olması planlanan ülkeler, yetki alanlarının BM Güvenlik Konseyi'nin kararıyla belirlenmesini ısrarla talep ediyorlar, ancak belgede BM Güvenlik Konseyi'nden hiç bahsedilmiyor.

Planın ‘birinci kademesi’, Blair'in genel koordinatör veya icra kurulu başkanı olarak denetlediği, iş adamları, diplomatlar ve ekonomi uzmanları arasından seçilen 7 ila 10 üyeden oluşan bir ‘uluslararası yönetim kurulundan’ oluşuyor.

Bu kurul, ‘siyaset, güvenlik ve ekonomi alanlarında temel kararları almakla’ sorumlu olduğu için geniş yetkilere sahip. Kurulun merkezinin Gazze dışında, Katar'ın başkenti Doha'da veya Mısır'ın el-Ariş kentinde kalması öneriliyor.

dfgt
Tony Blair, 4 Mayıs 1998 tarihinde Londra'daki Başbakanlık Konutu’nda merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ile tokalaşırken (AFP)

Önerilen isimler arasında, geçiş dönemi otoritesinin başkanı olarak Blair'in yanı sıra, insani yardım işlerinden sorumlu başkan yardımcısı olarak Hollandalı Sigrid Kaag, yeniden inşa fonunun başkanı olarak Amerikalı Mark Rowan, bölgesel yatırımların başkanı olarak Mısırlı Necib Saviris ve İbrahim Anlaşmaları'nın temsilcisi olarak İsrail asıllı Amerikalı Aryeh Lightstone yer alıyor. Son olarak, belgede yetki sahibi olmayan, kimliği belirsiz bir Filistinli ‘temsilciden’ bahsediliyor.

Plan, ‘tarafsız, partizan olmayan profesyoneller’ arasından seçilen Filistinlilerden oluşan bir ‘ikinci kademe’ öneriyor. Bu kişilerin görevi, GITA'nın doğrudan denetimi altında kamu sektörlerini yönetmek olacak. Daha fazla güvence sağlamak için plan, bu kişilerin ‘uluslararası bir komite tarafından periyodik olarak denetleneceklerini’ belirtiyor.

‘Üçüncü kademe’, Gazze Şeridi ve Batı Şeria'dan Filistinli şahsiyetlerden oluşan ve tamamen danışma rolünde olan, herhangi bir yürütme yetkisi bulunmayan bir ‘yerel danışma konseyinden’ oluşuyor.

Ekonomik bileşen

Gazze Şeridi’nde eşi görülmemiş bir yıkım yaşandığı göz önüne alındığında, misyonu Gazze Şeridi’ni rehabilite ederek daha iyi bir yaşam alanı haline getirmeye odaklanacağı için ekonomik boyut büyük önem taşıyor.

Bu nedenle, yukarıda bahsedilen kişiler tarafından yönetilecek olan ‘Gazze İyileştirme ve Yatırım Fonu’ adlı uluslararası bir fonun kurulması büyük önem taşıyor. Le Figaro'ya göre, bu fonun finansmanı Batı yatırımları ve uluslararası garantili kredilerin yanı sıra yabancı bağışlarla sağlanacak.

Burada iki önemli gözlem yapılabilir. Birincisi, İsrail'in Gazze Şeridi'nin yıkımındaki sorumluluğundan ve uçakları, tankları ve buldozerleriyle yıkılanların yeniden inşasına katkısından hiç bahsedilmemesi. İkincisi ise, yeniden inşa projelerinin, şirketlerin yatırım yapıp kârı paylaşması ilkesine dayanan ticari bir kâr modeline göre yürütülecek olması.

Güvenlik ve siyasi yönler

Plan, BM veya ABD liderliğindeki koalisyonun denetimi altında çok uluslu bir güvenlik gücü kurulmasını öneriyor ve ‘geçiş döneminde Gazze Şeridi'ndeki tüm silahlı Filistin gruplarının tamamen yasaklanmasını’ kesin bir dille vurguluyor. Bu gücün görevleri arasında ‘uluslararası denetim altında Filistin güvenlik hizmetlerinin yeniden yapılandırılması’ da yer alıyor.

d
Gazze şehrine yönelik bombardıman, pazartesi gününden bu yana Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentinde devam eden müzakerelere rağmen dün de sürdü. (EPA)

Geçiş dönemi otoritesinin çalışmaları ve hedefleri ile ilgili olarak, ilk üç aylık bir kuruluş aşaması öngörülmekte olup, bu aşamada otorite faaliyete geçecek ve Gazze Şeridi dışında kalacak üyeleri seçilecek. ‘İlk konuşlandırma’ olarak adlandırılan ikinci aşama, yeni yönetimin tam anlamıyla göreve başlaması ve güvenlik durumunun sağlanması için altı ay sürecek. Bundan sonra, altyapı projelerine odaklanan ve iki ila üç yıl sürecek yeniden inşa aşaması başlayacak.

Son olarak planda, Trump planında ifade edildiği gibi, sorumlulukların ‘reform edilmiş Filistin Yönetimi’ne kademeli olarak devredilmesinin’ başlamasına atıfta bulunuluyor.

Planda dikkat çeken noktalardan biri, bölge halkının adeta yok sayılması. Yeniden imar meselesine değinilmesine rağmen, evleri yıkılan ve yerinden edilmiş Filistinliler bu planda görünmüyor. Plan, Filistin kurumlarını dışlayan bir nitelik taşırken, güvenlik sorumluluğunu da yıllar boyunca tamamen Filistin dışı güçlere devrediyor. Ayrıca, yeniden imarın büyük ölçüde kâr amacı güden şirketlerin faaliyetine bağlanması öngörülüyor. Başka bir deyişle, planın yayımlanan haliyle hayata geçirilmesi durumunda, önümüzdeki beş yıl boyunca Gazze Şeridi’nin kaderi dış aktörlerin elinde olacak.

Soru şu: Ortadoğu Dörtlüsü'nün temsilcisi olarak geçirdiği yıllarda hiçbir ilerleme veya başarı kaydetmemiş olmasına rağmen, Blair'in Amerikan iradesiyle Ortadoğu sahnesine geri getirilen planı uygulanacak mı?


Papa, Vatikan üst düzey yetkilisinin Gazze'deki "katliam" hakkında yaptığı açıklamaları destekledi

Papa XIV. Leo (AFP)
Papa XIV. Leo (AFP)
TT

Papa, Vatikan üst düzey yetkilisinin Gazze'deki "katliam" hakkında yaptığı açıklamaları destekledi

Papa XIV. Leo (AFP)
Papa XIV. Leo (AFP)

Papa XIV. Leo, dün yaptığı açıklamada, baş yardımcısı Kardinal Pietro Parolin'in pazartesi günü yaptığı ve Gazze'deki "katliamı" kınayan açıklamalarına destek verdi. Parolin, bu açıklamanın İsrail büyükelçiliğinden öfkeli bir tepkiye yol açmasına neden oldu.

Vatikan Devlet Sekreteri Kardinal Parolin, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırıyı “insanlık dışı ve savunulamaz” olarak nitelendirdi ve esir olarak tutulan rehineler için dua ettiğini belirtti.

Vatikan medyasına verdiği röportajda kardinal, Hamas ile İsrail arasındaki savaşın “felaket ve insanlık dışı sonuçlar doğurduğunu” belirterek, “tek suçları orada doğmuş olmak gibi görünen bu kadar çok çocuğun” her gün hayatını kaybetmesinden duyduğu şoku dile getirdi.

“Bu katliama alışmaya başladığımızdan korkuyoruz. İnsanları sadece ‘yan hasar’ olarak görmek kabul edilemez ve haksızlıktır” ifadelerini kullandı.

Roma yakınlarındaki Castel Gandolfo'daki yazlık konutundan ayrılırken gazetecilere konuşan Papa, “kardinalin Kutsal Makam'ın görüşünü çok iyi ifade ettiğini” söyledi.

Bu yorumları, İsrail büyükelçiliğinin röportajı eleştirmesine ilişkin bir soruya yanıt olarak geldi.

Büyükelçilik, X platformunda yaptığı bir paylaşımda, röportajın “Hamas'ın rehineleri serbest bırakmayı veya şiddeti sona erdirmeyi sürekli reddetmesini görmezden gelerek, İsrail'i eleştirmeye odaklandığını” belirtti.

Büyükelçilik, “katliam” kelimesinin hem 7 Ekim'deki Hamas saldırısı hem de İsrail'in kendini savunma hakkına atfedilmesini kınadı. Büyükelçilik, “Vatandaşlarını koruyan demokratik bir devlet ile onları öldürmeye çalışan terör örgütü arasında ahlaki bir eşdeğerlik yoktur. Gelecekteki açıklamaların bu önemli ayrımı yansıtmasını umuyoruz” ifadesini kullandı.

Papa XIV. Leo ayrıca, İsrail tarafında “bin 200'den fazla kişinin hayatını kaybettiği bu terör saldırısıyla geçen iki çok acı dolu yıl”dan bahsetti.

Devamında şunları söyledi: “Sonra, iki yıl boyunca (...) 67 bin Filistinlinin öldürüldüğünü konuşuyoruz, bu da bize insanların işleyebileceği şiddet ve kötülüğün boyutunu düşündürüyor.” Şuöyle devam etti: “Nefreti azaltmalı, diyaloğa dönmeli ve barışçıl çözümler aramalıyız.”

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre İsrail'in resmi rakamlarına dayanan hesaplamasına göre, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısında çoğu sivil olmak üzere bin 219 kişi öldü.

Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı'na göre saldırıya yanıt olarak İsrail'in Gazze'de düzenlediği askeri harekat en az 67 bin 160 Filistinlinin ölümüne yol açtı.


Bıçaklı saldırıya uğrayan Alman belediye başkanı kritik durumda

Herdecke'nin yeni seçilen belediye başkanı Iris Stalzer (Dolaşımda)
Herdecke'nin yeni seçilen belediye başkanı Iris Stalzer (Dolaşımda)
TT

Bıçaklı saldırıya uğrayan Alman belediye başkanı kritik durumda

Herdecke'nin yeni seçilen belediye başkanı Iris Stalzer (Dolaşımda)
Herdecke'nin yeni seçilen belediye başkanı Iris Stalzer (Dolaşımda)

Alman yetkililer, dün çok sayıda bıçak yarasıyla bulunan Herdecke'nin yeni seçilen belediye başkanı Iris Stalzer'in durumunun kritik olduğunu bildirdi.

Radio WDR, 57 yaşındaki Stalzer'in öğle saatlerinde bıçaklandıktan sonra sürünerek eve döndüğünü bildirdi. Bild gazetesi ise Stalzer'in boynundan ve karnından bıçaklandığını belirtti.

Savcılar ve polisin yaptığı ortak açıklamada, soruşturmaların tüm olasılıkları incelediği ifade edildi. Reuters'a göre, "Şu anda ailenin olaya yakın müdahalesi göz ardı edilemez" dediler.

Şarku'l Avsat'ın DPA'dan aktardığına göre yetkililer, genç oğlu ve kızını sorgulamak üzere gözaltına aldı. Yetkililerin açıklamasında, Stalzer'in helikopterle hastaneye kaldırıldığı ve yoğun bakımda olduğu belirtildi.

Saldırı, Almanya'nın en büyük eyaleti olan Kuzey Ren-Vestfalya'daki politikacıların, Stalzer'in söylemini kışkırtıcı ve sert olarak nitelendirdiği bölgesel seçim kampanyasının ardından geldi.

Sosyal Demokrat Parti üyesi Stalzer, Ruhr bölgesindeki Herdecke belediye başkanı seçildikten sonra bu ay göreve başlayacak.

Polis, delil arayışında, 20 bin nüfuslu tarihi bir kasaba olan Herdecke'de yerel siyaset sahnesinde uzun süredir önemli bir isim olan işçi avukatı Stalzer'in evinin etrafındaki yolu kapattı. Stalzer, Yeşil Parti tarafından desteklenen muhafazakar bir belediye başkanını görevden düşürmüştü.

Almanya Başbakanı Friedrich Merz, hızlı bir soruşturma çağrısında bulundu.