İngiltere'nin Filistin devletini tanıması tarihi bir hatayı düzeltiyor

İngiltere, 100 yılı aşkın bir süre önce Balfour Deklarasyonu'nu yayınlayarak İsrail'in kurulmasına zemin hazırlamıştı

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Başbakanlık konutu Downing Street 10 numaraya görüşmeye gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı karşılarken, 8 Eylül 2025 (AFP)
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Başbakanlık konutu Downing Street 10 numaraya görüşmeye gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı karşılarken, 8 Eylül 2025 (AFP)
TT

İngiltere'nin Filistin devletini tanıması tarihi bir hatayı düzeltiyor

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Başbakanlık konutu Downing Street 10 numaraya görüşmeye gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı karşılarken, 8 Eylül 2025 (AFP)
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Başbakanlık konutu Downing Street 10 numaraya görüşmeye gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı karşılarken, 8 Eylül 2025 (AFP)

Halil Musa

Birleşik Krallık, Filistin devletini tanıma adımını her ne kadar Kanada ve Avustralya ile eş zamanlı olarak atsa da onun bu adımı Filistinliler için özel bir anlam taşıyordu. Çünkü tanıma kararı, 100 yılı aşkın bir süre önce Balfour Deklarasyonu ve Filistin Mandası ile İsrail'in kurulmasının önünü açan bir ülke tarafından alınmıştı.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a gönderdiği takdir mektubunda, Balfour Deklarasyonu'nun ‘mevcut Yahudi olmayan toplulukların medeni ve dini haklarına zarar verecek hiçbir şey yapılmayacaktır’ ifadesine atıfta bulunması dikkat çekiciydi.

Starmer'e göre ülkesinin aldığı bu tarihi karar, Filistinlilerin bağımsız bir devlette kendi kaderini tayin etme hakkını, Birleşik Krallık'ın Filistin halkı için bir Filistin devleti kurulması konusundaki taahhüdünü ve iki devletli çözüme yönelik sarsılmaz desteğini teyit ediyor. Filistin Devlet Başkanı'na ülkesi ile Filistin arasında tam diplomatik ilişkiler kurma arzusunu ileten İngiltere Başbakanı, her iki ülkenin dışişleri bakanlarının, tam diplomatik ilişkilerin kurulması sürecini ilerletmek için öncülük edeceğini söyledi.

Filistinlilerin statüsünü yükseltmek için yasal ve diplomatik önlemler

Filistin'in İngiltere'deki Misyonunun Başkanı Büyükelçi Hüsam Zomlot, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, İngiltere’nin önümüzdeki günlerde Filistinlilerin statüsünü misyondan büyükelçiliğe yükseltmek için yasal ve diplomatik önlemler alacağını açıkladı. Zomlot’a göre İngiltere'nin bu hamlesi, Londra'nın 100 yıldan fazla bir süre önce yaptığı tarihi hatayı düzeltmesi için bir başlangıç olacak. Öte yandan bu gelişme, İngiltere'nin işgalci güç olan İsrail'e baskı uygulayarak Filistin devletinin kurulmasını zorlamaya başlayacağı anlamına geliyor.

Zomlot, İngiltere'nin Filistin Devleti’ni tanımasının ‘çifte önemi olduğunu, çünkü bu tanıma kararının 1948'de İsrail'in kurulmasına zemin hazırlayan ülke tarafından alındığını’ vurguladı. Zomlot, İngiltere'nin Filistin Devleti'ni tanımasının ardından, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere yönelik soykırımını ve Batı Şeria'daki Filistinlilere yönelik etnik temizliği de tanıması gerektiğini belirtti. İngiltere'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bakanı Hamish Falconer,

İngiltere'nin Orta Doğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı Hamish Falconer, ülkesinin Filistin devletini tanımasının ‘tarihi bir anı ve uzun ve ortak bir çalışma sürecinin başlangıcını temsil ettiğini, bunun ilk adım olduğunu ve son olmadığını’ söyledi.

Avustralya'nın diplomatik ilişkiler kurmak için koşulları

Avustralya, Filistin devletini tanıdıktan sonra bu ülkeyle tam diplomatik ilişkiler kurma niyetini açıklayan İngiltere'nin aksine bu tür ilişkilerin kurulması için Filistin Devlet Başkanı Abbas'ın gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği reformların Filistin Yönetimi tarafından uygulanmasını şart koştu. Avustralya Başbakanı Anthony Albanese'ye göre ülkesi ‘Filistin Yönetimi reform taahhütlerinde ilerleme kaydettikçe, diplomatik ilişkiler kurmak ve büyükelçilikler açmak da dahil olmak üzere daha ileri adımlar atmayı’ değerlendirecek. Başbakan, Abbas’ın İsrail'in var olma hakkını tanıdığını teyit ettiğini, Hamas'ın hükümette rol oynamasını engellediğini, demokratik seçimler düzenlediğini ve finans, yönetişim ve eğitim alanlarında önemli reformlar uyguladığını açıkladı.

Netanyahu aşırı sağcıların yoğun baskısı altında

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin devletini tanıma kararının ardından Ürdün Nehri'nin batısında bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyeceğine söz verse de yanıtını BM Genel Kurul toplantılarına katılmak üzere New York’a yaptığı ziyaret ve ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinden sonra belirlemeye karar verdi.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'e göre Netanyahu, Filistin devletinin tanınması ve Filistin Yönetimi'nin ezilmesine yanıt olarak Batı Şeria'nın tamamının ilhak edilmesini isteyen koalisyon hükümetindeki aşırı sağcı bakanların yoğun baskısıyla karşı karşıya.

Öte yandan İsrail muhalefet lideri Yair Lapid, Netanyahu’yu eleştirerek ülkelerin Filistin devletini tanıma kararlarından onu sorumlu tuttu. Lapid, “Netanyahu hükümeti bize tarihimizin en kötü güvenlik felaketini, 7 Ekim 2023 saldırısını yaşattı ve şimdi de en tehlikeli siyasi krizi yaşatacak” ifadelerini kullandı.

Netanyahu iç siyasi sorunlarla karşı karşıya

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail işleri uzmanı Emir Mahul, İngiltere, Kanada ve Avustralya'nın Filistin devletini tanıma kararını açıklamalarının İsrail Başbakanı Netanyahu’yu iç politikada zor durumda bıraktığını ve Batı Şeria'nın İsrail'e ilhakı konusundaki anlaşmazlıkta uluslararası tecridini pekiştirdiğini düşünüyor. Mahul’a göre Kanada, Avustralya, İngiltere ve Fransa gibi İsrail'in geleneksel müttefikleri, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için baskı yapmak ve İsrail'in Filistinlilere kendi kaderini tayin etme hakkını vermeyi reddetmeye devam etmesini engellemek için İsrail'e karşı bir cephe oluşturdu. Mahul ayrıca, Trump'ın, Tel Aviv'e Batı Şeria’nın ilhakının Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’nın ruhuna yansımaları konusunda uyarıda bulunması nedeniyle, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Abraham Anlaşmaları'nı aşılamayacak bir kırmızı çizgi olarak gördüğünü de sözlerine ekledi.

Mahul'a göre Netanyahu, Batı Şeria'nın bazı bölgelerini ilhak etmek için sembolik bir karar alabilir, ancak bu karar, Batı Şeria'nın tamamını büyük ölçekli bir ilhakla ele geçirmek isteyen sağ kanat tarafından reddediliyor.

İngiltere ve Fransa'nın tanıma kararı önemli bir adım

Siyasi analist Cihad Harb, İngiltere ve Fransa'nın tanıma kararının çok önemli bir adım olduğunu, çünkü bu iki ülkenin Batı dünyasının Filistin devletini tanıma sürecini tamamlaması için ana kapıları olduğunu düşünüyor. Harb, bu tanıma kararlarının, Tel Aviv'in Filistin devletinin kurulmasını engelleme çabaları karşısında, dünya ülkelerinin iki devletli çözüme ulaşma ve bunu koruma arzusunu gösterdiğini söyledi.

Öte yandan Filistin Devlet Başkanı Abbas, üç ülkenin Filistin devletini tanıma kararına övgüde bulunarak, bunu uluslararası meşru kararlar çerçevesinde adil ve kalıcı bir barışın sağlanması için önemli ve gerekli bir adım olarak nitelendirdi.

Başkan Abbas, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme, özgürlük ve bağımsızlık gibi haklarının tanınmasının, iki devletli çözümün uygulanmasının önünü açacağını ve Filistin Devleti'nin İsrail Devleti ile güvenlik, barış ve iyi komşuluk içinde bir arada yaşamasını sağlayacağını belirtti.

Abbas, Filistin Meselesine Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi Konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferans başkanlığına hitaben yazdığı mektupta, ulusal reform programını ve Filistin Devleti'nin taahhütlerini ve vaatlerini uygulamaya kararlı olduğunu bir kez daha vurguladı. Abbas’ın bahsettiği taahhütler arasında, savaşın sona ermesinden sonra 2026 yılında başkanlık ve parlamento seçimleri yapılması ve üç ay içinde geçici bir Filistin anayasası taslağı hazırlanması, bu anayasa kapsamında seçim yasasının uluslararası taahhütlere ve Filistin devletinin yeni statüsüne ve tek devlet, tek yasa ve tek ordu ilkesine uygun hale getirilmesi yer alıyor.

Bu taahhütler arasında ayrıca Filistin devletinin Gazze Şeridi'nin tüm sorumluluğunu üstlenmesini sağlamaya çalışmanın yanında Hamas'ın hiçbir rol oynamayacağını ve silahlarını Filistin Yönetimi’ne teslim etmesi gerektiğini teyit etmenin yer aldığını belirten Abbas, “Çünkü silahlı bir devlet istemiyoruz” dedi.



BM'nin üst düzey bir yetkilisi ile Burhan arasında Sudan halkına yardım sağlanması konusunda ‘yapıcı’ görüşmeler

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)
TT

BM'nin üst düzey bir yetkilisi ile Burhan arasında Sudan halkına yardım sağlanması konusunda ‘yapıcı’ görüşmeler

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher dün Port Sudan’da Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ‘yapıcı’ görüşmeler gerçekleştirdi. Görüşmede, ateşkes çabaları ve insani yardımların ulaştırılmasının sağlanması konuları ele alındı. Bu sırada, orduyla Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmalar ülkenin batısında genişlemeye devam ediyor.

Fletcher, iki yıldan fazla süredir savaşın pençesindeki ülkenin çeşitli bölgelerine yardım ulaştırılmasını sağlamayı amaçlayan ve ‘yapıcı’ olarak nitelendirdiği görüşmeleri övdü.

Görüşmenin ardından Sudan Egemenlik Konseyi tarafından yayımlanan bir videoda Fletcher şunları söyledi: “Bugün öğleden sonra Burhan ile yaptığımız yapıcı görüşmeleri memnuniyetle karşılıyoruz. Bu görüşmelerin amacı, Sudan’ın her yerinde çalışmalarımızı sürdürebilmemizi ve yardımları tamamen tarafsız, bağımsız ve önyargısız bir şekilde, uluslararası desteğe en çok ihtiyaç duyan insanlara ulaştırabilmemizi sağlamaktır.”

Egemenlik Konseyi'nin basın ofisinden yapılan açıklamaya göre Burhan, ‘Sudan'ın BM ve çeşitli kurumlarıyla, özellikle insani yardım alanında iş birliği yapmaya istekli olduğunu’ yineledi.

Fletcher ayrıca, ateşkes önerilerini görüşmek üzere Sudan Dışişleri Bakanı Muhyiddin Salem ve Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ile bir toplantı yaptı.

Sudan'ın geniş bölgelerinde ordu ile HDK arasında çatışmaların tırmanışa geçtiği görülüyor. Çatışmalar, HDK'nin geçen ay kontrolünü ele geçirdiği Darfur bölgesine komşu Kordofan bölgelerine yayılıyor.

HDK pazartesi günü, Batı Kordofan'ın Babnusa kentine, oradaki ordu karargahını ele geçirmek amacıyla ‘büyük kalabalıklar’ halinde savaşçılarının geldiğini duyurdu.

Şehir, Hartum ile Darfur bölgesini birbirine bağlayan yol üzerinde yer alıyor; HDK’nin kontrolü altında bulunan Güney Darfur'daki Nyala ile iki taraf arasında çatışmaların şiddetlendiği Kuzey Kordofan'ın başkenti el-Ubeyd'in tam ortasında bulunuyor.

Fletcher dün X platformunda yaptığı bir paylaşımda Sudan'a geldiğini doğruladı. Paylaşımında, ‘zulümleri durdurmak, barış çabalarını desteklemek, BM Şartı’na bağlı kalmak, ekiplerin gerekli finansmana erişimi ve hareket özgürlüğü elde etmesi için baskı yapmak ve çatışma hatlarının her iki tarafında da hayat kurtarmak’ için çalışacağını belirtti.

HDK, 26 Ekim'de Kuzey Darfur'daki el-Faşir şehrini ele geçirerek ülkenin batısındaki Darfur bölgesini tamamen kontrolü altına alırken, ordu doğu ve kuzeydeki kontrolünü sürdürüyor.

d
El-Faşir'deki çatışmalarda yaralanan askerler, Kuzey Darfur'daki Tavile’de Sınır Tanımayan Doktorlar tarafından kurulan bir sahra hastanesinde tedavi ediliyor. (Reuters)

O zamandan beri, toplu katliamlar, etnik şiddet, kaçırma ve cinsel saldırılarla ilgili sık sık haberler geliyor. İnsan hakları örgütleri ise HDK'nin kontrolündeki bölgelerde etnik katliamlar yaşandığını bildiriyor.

Uluslararası Göç Örgütü'ne (IOM) göre, Kuzey Kordofan'dan yaklaşık 40 bin kişinin yanı sıra, son iki hafta içinde 90 binden fazla sivil el-Faşir'den komşu kasabalara kaçtı.

IOM Genel Direktörü Amy Pope yaptığı açıklamada, güvensizlik ve ağır insan hakları ihlallerinin yerinden edilme vakalarında önemli bir artışa yol açtığını ve insani krizi daha da kötüleştirdiğini söyledi. Pope, “El-Faşir'deki kriz, ailelerin gıda, su ve tıbbi bakıma erişimini engelleyen 18 aylık kuşatmanın doğrudan bir sonucudur” dedi.

HDK geçen hafta, Uluslararası Dörtlü (Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD) tarafından önerilen insani ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini açıkladı, ancak Hartum ve Atbara dahil olmak üzere ordunun kontrolündeki şehirlere saldırılarına devam etti.

Sudan Savunma Bakanı Hasan Kabrun ise Güvenlik ve Savunma Konseyi'nin Uluslararası Dörtlü tarafından sunulan ateşkes önerisini görüşmesinin ardından ordunun HDK ile savaşmaya devam edeceğini doğruladı.

Burhan, bir saha ziyareti sırasında ‘el-Faşir, el-Cuneyne, el-Cezire ve isyancılar tarafından saldırıya uğrayan tüm bölgelerde öldürülen ve işkence görenlerin intikamını alacağına’ söz verdi ve ‘ordunun düşmanı yenmeye ve Sudan devletini en üst düzeyde güvence altına almaya devam edeceğini’ vurguladı.

Sudan'da iki yıldan fazla süredir devam eden savaş, on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve yaklaşık 12 milyon kişinin yerinden edilmesine neden olarak milyonlarca sivili tehdit eden ciddi bir açlık krizine yol açtı.


BM'nin üst düzey bir yetkilisi ile Burhan arasında Sudan halkına yardım sağlanması konusunda ‘yapıcı’ görüşmeler

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)
TT

BM'nin üst düzey bir yetkilisi ile Burhan arasında Sudan halkına yardım sağlanması konusunda ‘yapıcı’ görüşmeler

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher dün Port Sudan’da Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ‘yapıcı’ görüşmeler gerçekleştirdi. Görüşmede, ateşkes çabaları ve insani yardımların ulaştırılmasının sağlanması konuları ele alındı. Bu sırada, orduyla Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmalar ülkenin batısında genişlemeye devam ediyor.

Fletcher, iki yıldan fazla süredir savaşın pençesindeki ülkenin çeşitli bölgelerine yardım ulaştırılmasını sağlamayı amaçlayan ve ‘yapıcı’ olarak nitelendirdiği görüşmeleri övdü.

Görüşmenin ardından Sudan Egemenlik Konseyi tarafından yayımlanan bir videoda Fletcher şunları söyledi: “Bugün öğleden sonra Burhan ile yaptığımız yapıcı görüşmeleri memnuniyetle karşılıyoruz. Bu görüşmelerin amacı, Sudan’ın her yerinde çalışmalarımızı sürdürebilmemizi ve yardımları tamamen tarafsız, bağımsız ve önyargısız bir şekilde, uluslararası desteğe en çok ihtiyaç duyan insanlara ulaştırabilmemizi sağlamaktır.”

Egemenlik Konseyi'nin basın ofisinden yapılan açıklamaya göre Burhan, ‘Sudan'ın BM ve çeşitli kurumlarıyla, özellikle insani yardım alanında iş birliği yapmaya istekli olduğunu’ yineledi.

Fletcher ayrıca, ateşkes önerilerini görüşmek üzere Sudan Dışişleri Bakanı Muhyiddin Salem ve Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ile bir toplantı yaptı.

Sudan'ın geniş bölgelerinde ordu ile HDK arasında çatışmaların tırmanışa geçtiği görülüyor. Çatışmalar, HDK'nin geçen ay kontrolünü ele geçirdiği Darfur bölgesine komşu Kordofan bölgelerine yayılıyor.

HDK pazartesi günü, Batı Kordofan'ın Babnusa kentine, oradaki ordu karargahını ele geçirmek amacıyla ‘büyük kalabalıklar’ halinde savaşçılarının geldiğini duyurdu.

Şehir, Hartum ile Darfur bölgesini birbirine bağlayan yol üzerinde yer alıyor; HDK’nin kontrolü altında bulunan Güney Darfur'daki Nyala ile iki taraf arasında çatışmaların şiddetlendiği Kuzey Kordofan'ın başkenti el-Ubeyd'in tam ortasında bulunuyor.

Fletcher dün X platformunda yaptığı bir paylaşımda Sudan'a geldiğini doğruladı. Paylaşımında, ‘zulümleri durdurmak, barış çabalarını desteklemek, BM Şartı’na bağlı kalmak, ekiplerin gerekli finansmana erişimi ve hareket özgürlüğü elde etmesi için baskı yapmak ve çatışma hatlarının her iki tarafında da hayat kurtarmak’ için çalışacağını belirtti.

HDK, 26 Ekim'de Kuzey Darfur'daki el-Faşir şehrini ele geçirerek ülkenin batısındaki Darfur bölgesini tamamen kontrolü altına alırken, ordu doğu ve kuzeydeki kontrolünü sürdürüyor.

xscdfrgt
El-Faşir'deki çatışmalarda yaralanan askerler, Kuzey Darfur'daki Tavile’de Sınır Tanımayan Doktorlar tarafından kurulan bir sahra hastanesinde tedavi ediliyor. (Reuters)

O zamandan beri, toplu katliamlar, etnik şiddet, kaçırma ve cinsel saldırılarla ilgili sık sık haberler geliyor. İnsan hakları örgütleri ise HDK'nin kontrolündeki bölgelerde etnik katliamlar yaşandığını bildiriyor.

Uluslararası Göç Örgütü'ne (IOM) göre, Kuzey Kordofan'dan yaklaşık 40 bin kişinin yanı sıra, son iki hafta içinde 90 binden fazla sivil el-Faşir'den komşu kasabalara kaçtı.

IOM Genel Direktörü Amy Pope yaptığı açıklamada, güvensizlik ve ağır insan hakları ihlallerinin yerinden edilme vakalarında önemli bir artışa yol açtığını ve insani krizi daha da kötüleştirdiğini söyledi. Pope, “El-Faşir'deki kriz, ailelerin gıda, su ve tıbbi bakıma erişimini engelleyen 18 aylık kuşatmanın doğrudan bir sonucudur” dedi.

HDK geçen hafta, Uluslararası Dörtlü (Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD) tarafından önerilen insani ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini açıkladı, ancak Hartum ve Atbara dahil olmak üzere ordunun kontrolündeki şehirlere saldırılarına devam etti.

Sudan Savunma Bakanı Hasan Kabrun ise Güvenlik ve Savunma Konseyi'nin Uluslararası Dörtlü tarafından sunulan ateşkes önerisini görüşmesinin ardından ordunun HDK ile savaşmaya devam edeceğini doğruladı.

Burhan, bir saha ziyareti sırasında ‘el-Faşir, el-Cuneyne, el-Cezire ve isyancılar tarafından saldırıya uğrayan tüm bölgelerde öldürülen ve işkence görenlerin intikamını alacağına’ söz verdi ve ‘ordunun düşmanı yenmeye ve Sudan devletini en üst düzeyde güvence altına almaya devam edeceğini’ vurguladı.

Sudan'da iki yıldan fazla süredir devam eden savaş, on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve yaklaşık 12 milyon kişinin yerinden edilmesine neden olarak milyonlarca sivili tehdit eden ciddi bir açlık krizine yol açtı.


Suriyeliler, Şera'nın Washington ziyaretinin ülkeleri için ‘yeni bir başlangıç’ olmasını umuyor

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'daki Beyaz Saray'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile bir araya geldi. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'daki Beyaz Saray'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile bir araya geldi. (AFP)
TT

Suriyeliler, Şera'nın Washington ziyaretinin ülkeleri için ‘yeni bir başlangıç’ olmasını umuyor

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'daki Beyaz Saray'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile bir araya geldi. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'daki Beyaz Saray'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile bir araya geldi. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın Beyaz Saray'a yaptığı tarihi ziyaretin ardından, Şam'daki Suriyeliler, Washington ziyaretinin yıllarca süren çatışmalarla daha da kötüleşen izolasyonun sona ermesini ve ekonomik toparlanmanın önünü açmasını umduklarını dile getirdiler.

Hukuk öğrencisi Büşra Abdulbari, AFP'ye verdiği demeçte, “İnşallah bu ziyaret, Suriye için yeni bir başlangıç ve yıllar süren izolasyonun ardından dünyaya açılma anlamına gelir” dedi.

Abdulbari, “Bu ziyaretin, Suriye'nin ABD ve dünyanın geri kalanıyla birlikte yeniden inşasına kapı açmasını umuyoruz” ifadesini kullandı.

Suriye, 1980 yılında dostluk ve iş birliği anlaşması imzaladığı Sovyetler Birliği'nin etrafında onlarca yıl boyunca döndü. 2011 yılında çatışmanın patlak vermesinin ardından Rusya, İsrail ve ABD'ye karşı kronik düşmanlığı karşılığında Suriye'nin başlıca diplomatik, ekonomik ve askeri destekçisi haline geldi.

Şera, 1946'da ülkenin bağımsızlığını kazanmasından bu yana Beyaz Saray'ı ziyaret eden ilk Suriye lideri oldu. Pazartesi günü, onu öven ve on yıldan fazla bir süredir ülkeyi kasıp kavuran savaşın ardından Suriye'nin ‘başarılı’ olmasını istediğini söyleyen ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya geldi.

Ziyaret öncesinde ABD, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin Şera'ya yönelik yaptırımları kaldırmasının ardından cuma günü Şera'yı terörist listesinden resmen çıkardı.

Suriye yetkilileri, açıklamalarında Şera'nın Beyaz Saray ziyaretini defalarca ‘tarihi’ olarak nitelendirdi.

Bu ziyaret, göreve geldikten bir yıl geçmeden ülkesini izolasyondan çıkaran, Batı'ya ve zengin Körfez ülkeleri de dahil olmak üzere bölgedeki ülkelere açık bir tutum sergileyen ve İsrail ile müzakerelere giren Şera için geçmişle bir kopuşu simgeliyor.

Abdulbari, eski rejimi destekleyen Rusya'nın ‘Suriye’ye yıkım ve tahribattan başka bir şey getirmediğini ve yeni ilişkilerin Suriye için yeni bir kapı açmasını umduğunu’ belirtti.

Yeni Ortadoğu

36 yaşındaki matbaa sahibi Ömer Nassar, ziyaret ve ülkesinin yeni konumu hakkında iyimser olduğunu belirterek şunları söyledi: “Suriye, genel olarak sosyalist kamp ile ittifak kurmasının bedelini ödedi ve bu da onu Arap ve uluslararası komşularından izole etti.”

Nassar, “Ziyaret ve sonuçları konusunda çok iyimseriz... Ziyaretin hem diplomatik hem de ekonomik düzeyde olumlu bir etkisi olması bekleniyor” şeklinde konuştu.

Şam sokaklarında kahve satan 33 yaşındaki Saddam Haccar, ülkesinin yakında ‘yeni Ortadoğu'nun bir parçası’ olmasını umduğunu söyledi. Savaş nedeniyle yoksullaşan ve ülkesi yıkılan Suriye halkının ‘refah içinde yaşama’ hakkı olduğuna inandığını belirtti.

Haccar, “Bu aşamaya gelmek için mücadele ettik ve fedakarlıklar yaptık” dedi.

Suriye Enformasyon Bakanı Hamza el-Mustafa, pazartesi günü bir gazetede yayınlanan makalesinde, ziyaretin ‘Suriye diplomasisinin tarihi anlarından biri’ olduğunu yazdı.

Mustafa’nın makalesinde şu ifadeler yer aldı: “Suriye Cumhurbaşkanı’nın ilk kez Beyaz Saray'da misafir olması, Suriye'nin imajında güvenlik dosyası ve kriz kaynağı olmaktan aktif, proaktif bir devlete doğru radikal bir dönüşüm olduğunu gösteriyor. En önemli şey, Suriye diplomasisinin kısa sürede, devrik rejim yıllarında var olan uluslararası izolasyondan tamamen farklı, olumlu ve kalıcı bir dönüşüm gerçekleştirmeyi başarmasıdır.”

Şam'da bir sivil toplum kuruluşunda çalışan 25 yaşındaki Leyal Kaddur, ziyaretin ‘uzun süren izolasyonu sona erdiren cesur bir siyasi hamle olduğunu, ancak bunun nedenleri ve sonuçları hakkında soruların kapısını açtığını’ söyledi.

Kaddur, “Olası yansımaları, yaptırımların kısmen hafifletilmesi veya ekonomik güçlerin açılması olabilir, ancak asıl etki iç çatışmalar ve bölgesel anlayışlarla bağlantılıdır” dedi.