ABD’nin eski Suudi Arabistan büyükelçisi: Körfez Devletleri ABD'den daha açık güvenlik garantileri istiyor

Amerikan netliği bugün genel bir belirsizlik durumunun ortasında acil hale geldi

Al Majalla
Al Majalla
TT

ABD’nin eski Suudi Arabistan büyükelçisi: Körfez Devletleri ABD'den daha açık güvenlik garantileri istiyor

Al Majalla
Al Majalla

Ahmet Mahir

ABD’nin eski Suudi Arabistan büyükelçisi Michael Ratney, al Majalla’ya verdiği röportajda, Körfez Devletlerinin ABD ile yakın güvenlik iş birliğini geliştirme çabalarını sürdürmelerinin beklendiğini, dahası, Katar'a yönelik İsrail hava saldırısından sonra, bölgenin karşı karşıya olduğu büyük tehditler göz önüne alındığında, daha net ve daha güçlü Amerikan güvenlik garantileri elde etmek istediklerini belirtti.

Büyükelçi Ratney, ittifaklarda hızlı değişikliklere ve jeopolitik dengelerde dikkate değer dönüşümlere tanık olan bir bölgede, İsrail hava saldırısının yankıları ve Ortadoğu'daki hassas güç dengesine dayattığı zorluklar hakkındaki görüşlerini ifade etti.

Otuz yılı aşkın bir süreye uzanan diplomatik deneyime dayanarak büyükelçi Ratney, Körfez devletlerinin zorlukların artmasına rağmen ABD ile tarihi güvenlik ortaklıklarına bağlı kalmaya devam edeceğine inandığını belirtti. Genel bir belirsizlik durumunun ortasında bu ülkelerin bugün her zamankinden daha fazla netlik aradıklarını vurguladı.

Ratney, röportajda savunma anlaşmalarını çevreleyen siyasi etkileşimler, ABD Başkanı Trump tarafından verilen vaatlere karşılık farklı süreçler dayatan siyasi gerçeklere değindi. Bunun yanı sıra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun kontrolsüz olarak görülen politikaları nedeniyle, geleneksel İsrail müttefikleri arasında bile memnuniyetsizliğin arttığını da ifade etti.

Geçmişte Amerikan İsrail Büyükelçiliği'nde Chargé d'Afirents pozisyonunu da üstlenen büyükelçi Ratney, bu memnuniyetsizliğin Kanada, Avustralya ve İngiltere tarafından Filistin devletini tanımaya yönelik atılan son adımlara yansıdığını düşünüyor. Bu adım sembolizmine rağmen, açıkladığı gibi esasında Netanyahu'nun yaklaşımından duyulan memnuniyetsizliği belirten açık bir politik mesajı ifade ediyor.

Körfez devletleri, İran başta olmak üzere mevcut tehditler gölgesinde, ABD ile güvenlik ilişkilerinin doğası hakkında daha fazla netlik arıyorlar

Şarku’l Avsat’ın al Majalla dergisinden aktardığı röportajın tam metni aşağıda yer almaktadır:

* İsrail'in ABD'ye yakın bir müttefik olan Katar'a yönelttiği şok edici darbe gölgesinde Arap Körfez bölgesi ve Ortadoğu için Amerikan güvenlik garantilerinin değeri nedir?

- Kuşkusuz, bu çok önemli bir soru ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) devletlerinin liderlerinin ve hatta şu anda tüm Ortadoğulu liderlerin aklını kurcaladığını düşünüyorum. Olanlar zaten benzeri görülmemiş bir gelişme. Bu bağlamda, ABD, Amerikan Ordusu ve KİK ülkelerinin orduları arasındaki güvenlik iş birliğinin onlarca yıla uzandığını hatırlatmak önemli.  Bu iş birliği silah satışlarını, askeri tatbikatları, eğitimleri ve istişareleri içeriyor ve seviyesi Körfez Devletleri ve diğer ülkeler arasındaki diğer askeri iş birliklerinden daha yüksek görünüyor. Bu iş birliğini önemli kılan da bu. Bahsettiğimiz iş birliğinin tarihsel olarak ve iki taraf için gerek İran'dan veya vekillerinden gerekse terör örgütleri ve diğer tehdit kaynaklarından oluşan çoklu tehditlerin kapsamında, ABD ve Körfezli ortakları için faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu, tüm KİK ülkelerinin aşırı bir değer olarak gördüğü güvenlik iş birliği için geçerli. Ancak bir sonraki adımdan bahsetmeye başladığınızda, yani güvenlik iş birliğinden resmi güvenlik garantilerine geçiş yaptığınızda işler tamamen farklı hale geliyor.

Amerikan Ordusu ve Körfez ülkelerinden her biri arasındaki ilişkiler birinden diğerine farklıdır. ABD ile bu ülkelerden herhangi birisi arasında bağlayıcı resmi bir anlaşma bulunmuyor. Bu bağlamda, son iki yıl içinde Washington ve Riyad arasında iyi bilindiği gibi, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin görüşmeleri içeren daha geniş bir bağlamın parçası olarak bu konularda görüşmeler yapıldı. Bununla birlikte bu seçenek mevcut aşamada ciddi bir şekilde gündemde olmasa da açık bir gerçekliği ortaya koyuyor: Körfez devletleri, İran başta olmak üzere mevcut tehditler gölgesinde, ABD ile güvenlik ilişkilerinin doğası hakkında daha fazla netlik arıyorlar.

Bilhassa ABD için en önemli müttefiklerinden biri olan bir Körfez ortağına karşı önemli bir ortak olan bir tarafın saldırısının gölgesinde, Körfez devletlerinin bu iş birliğinin değeri ile ilgili sorgulamalarını tamamen anlıyorum. Ancak, böyle bir olayın Körfez devletlerini Washington ile derin ve eski güvenlik iş birliğinden geri çekilmeye iteceğini düşünmüyorum. Aksine, beklentileri ya da gelecekte herhangi bir tarafın saldırısına uğramaları halinde onlara vermeye hazır olacağımız garantilerin türü açısından bizim daha fazla net olmamızı arzu ediyorlar.

ABD ile hayati savunma iş birliğinin arkasındaki neden, Körfez devletlerinin ana düşmanı, yani İran ve vekilleri karşısında bir dereceye kadar koruma sağlamaya hazır olan birkaç ülke arasında olmasıdır

* İsrail'in Doha'ya yönelik hava saldırısından önce, bölgenin bazı ülkeleri, tercih etmeleri gereken ittifak, yani ABD ile mi yoksa Çin ve Rusya gibi diğer büyük ülkelerle mi ittifakı seçecekleri konusundaki tutumlarını belirleme konusunda isteksizdi? ABD’nin bölgedeki ana müttefiklerinden birine yapılan saldırıdan sonra bu ülkelerin artık tutumlarını netleştireceklerini düşünüyor musunuz?

- Bence tüm Körfez ülkeleri önemli uluslararası ilişkilerini koruyorlar. Bunu düşündüğünüzde, bu ülkelerin pratik açıdan dünyanın kalbinde, bir yanda Avrupa ve ABD, diğer yanda Çin ve Hindistan da dahil olmak üzere Asya ile çevrili coğrafi bir konuma sahip olduğunu görüyorsunuz. Bu ülkeler bu hayati coğrafi konum ile birlikte yaşamak zorundalar ve özellikle ekonomik yönlerde yakın ilişkileri sürdürmeye devam edecekler.

Bununla birlikte ABD ile güvenlik ortaklığının çeşitli nedenlerden dolayı farklı olduğunu düşünüyorum. Birincisi, uzun yıllara dayanıyor olması. Körfez devletleri, onlarca yıldır eğitim alanlarında ve her türlü savunma ekipmanının satın alınmasında Amerikan Ordusu ile iş birliği yaptı. Dolayısıyla, iki askeri taraf arasındaki entegrasyon seviyesi benzeri görülmemiş bir düzeyde. Bu iş birliğini ortadan kaldırmak ve başka bir ortak ile böyle bir iş birliğine geçiş yapmak zordur. İlk neden budur.

İkinci neden, Amerikan teknolojisi ve silahlarının kalite açısından diğerlerinden üstün olmasıdır. Bu açıdan taraflı olduğum söylenebilir ve bu biraz doğru, ancak bu değerlendirmenin Rus, Çin veya diğer silahlara kıyasla doğru olduğuna inanıyorum. Körfez devletlerinin ABD'den elde edebileceği ekipman, bence daha yüksek kalitede.

Üçüncü nedene gelince, stratejik olmaktan ziyade pratiktir, ancak bence en az ilk iki neden kadar önemlidir. ABD ile bu hayati savunma iş birliğinin arkasındaki gizli neden, Washington’un, Körfez devletlerinin ana düşmanı, yani İran ve bölgedeki vekilleri karşısında bir dereceye kadar koruma sağlamaya hazır olan birkaç ülke arasında olmasıdır. Körfez devletlerinin Çin veya Rusya ile iş birliğini genişletmeye çalıştığını düşünebiliyorum ve son zamanlarda Suudi Arabistan ve Pakistan arasındaki iş birliğinin bazı yönlerini gördük. Ancak Körfez devletleri İran tarafından saldırıya uğradığı takdirde bu ülkelerin hiçbirinin güvenlik garantileri sunma girişiminde bulunacağını düşünmüyorum.

* İsrail’in hava saldırısı şüphesiz bölgedeki birçokları için şok ediciydi ve bir dizi hükümet ve ülkeyi şaşırttı. Sizce, bu saldırı Amerikan dış politikasında büyük bir başarısızlığı mı yoksa operasyonel düzeyde bir başarısızlığı mı temsil ediyor?

- Bu önemli bir soru. Söz konusu saldırının, İsrail'in düşmanları ile doğrudan mücadele etmek için harcadığı daha geniş çabanın bir parçası olduğunu düşünüyorum. Görünüşe göre İsrail, son zamanlarda bu tür operasyonlara girişmesini engelleyecek kayda değer kısıtlamalarla karşılaşmadığını hissediyor. Öte yandan, Başkan Trump savaşı sona erdirme arzusunu çok açık bir şekilde ifade etti ve İsrail’den Gazze'deki savaşı durdurmasını istedi. Doha'ya saldırısından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça dile getirdi.

ABD, Avrupa ülkeleri ve İsrail'in diğer geleneksel ortakları arasındaki hakim tepkinin aşırı ve alışılmadık bir hayal kırıklığı durumu olduğu kanaatindeyim

Bu yüzden, yaşananları bir başarısızlık olarak tanımlamanın tamamen doğru olup olmadığını bilmiyorum ama eminim ki, Amerikan liderliği bu konuda çok büyük ve hatta şiddetli bir hayal kırıklığı yaşıyor. Bahsettiğiniz gibi, saldırı şok ediciydi ve deneyimlerime göre benzeri görülmemiş bir emsal sayılıyordu. Başkan Trump'a gelince, bu konunun tekrarlanmaması gerektiğine dair inancını açıkça ifade etti. Zira o, tıpkı İsrail'i önemli bir ortak olarak gördüğü gibi Katar’ı da önemli bir ortak olarak görüyor. Yaşananların ABD'nin çıkarlarına hizmet etmediğini, İsrail'in çıkarına olmadığını ve gelecekte tekrarlanmamasını garantilemeye çalıştığını açıkça belirtti.

* Netanyahu ve hükümetinin gerek Gazze gerekse bölgedeki birden fazla taraf ile arasındaki saldırılar ve savaşlarla ilgili politikaları, son iki yılda kontrolden çıktı. Gazze'deki eylemleri nedeniyle bugün sadece Arap dünyasında değil, dünya genelinde İsrail'in peşini bırakmayan olumsuz imajın gölgesinde Netanyahu ile başa çıkmanın en iyi yolu nedir?

-Aslında ABD, Avrupa ülkeleri ve diğerleri dahil İsrail'in geleneksel ortakları arasında hakim tepkinin aşırı ve alışılmadık bir hayal kırıklığı olduğunu düşünüyorum. Bu hayal kırıklığına Başkan Trump’ın bazı açıklamalarında temas etmek mümkün. Bugün Kanada, Avustralya ve İngiltere tarafından atılan adımlarda, yani Filistin Devleti'ni tanıma açıklamalarında ise açıkça görülüyor. Bu adımlar büyük bir pratik değer taşımıyor olsalar da Netanyahu'dan duyulan derin memnuniyetsizliğin büyüklüğünü açıkça yansıttığını düşünüyorum. Bu da özellikle son iki yılda kendisinin ve hükümetinin kararlarını etkileyememekten duyulan acizlik duygusunu yansıtıyor. Bu Netanyahu'nun hesaplarını etkiler mi? Bilmiyorum. Ancak kararlarının iç siyasi yaklaşımlar ve hükümetinin sağlamlılığını ve birliğini koruma ihtiyacı tarafından yönlendirildiği aşikar. Buna ilave olarak, Hamas hareketi ile başa çıkma konusunda tarihi bir andan geçtiğine de inanıyor. Bu aşamada, kısıtlamalar olmadan hareket edebildiğini hissettiği de açık. Ülkeler, Avrupa ülkeleri, geleneksel ortakları ve müttefikleri arasındaki hayal kırıklığı duygularında bir yükselmeye ve İsrail hükümetinin davranışlarına etki etme yollarını arama yönünde daha fazla çabaya tanık olacağımıza inanıyorum. Bunun bir fark yaratıp yaratmayacağını bilmiyorum, nitekim son iki yılın sonuçları sınırlıydı.

Arap dünyasında ve hatta Körfez ülkelerinde, İsrail’in eylemlerinin doğasının değiştiğine yönelik artan bir his olduğu kanaatindeyim

* Bazı insanlar sorabilir: İsrail, ABD'nin bölgedeki büyük bir müttefikini vurmaya nasıl cesaret edebildi? Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

- Aslında, Netanyahu'nun veya İsrail liderliğinin zihninden neler geçtiği hakkında içeriden bir bilgim yok. Gerçekten de yaşananlar benzersiz bir emsal ve bu nedenle kendisini kıyaslamak için benzer bir olaya değinemem. İsrail'in daha önce ve son aylarda İran'a yönelik de hava saldırıları gerçekleştirdiği doğru ve bundan on yıllar önce de Irak içinde saldırılar düzenlemişti. Fırsatın elverişli olduğunu her gördüğünde tehditlere doğrudan karşı koymaya hazır olduğunu da defalarca gösterdi. Ancak ABD ile ortak bir devlete, başkentinde bir saldırı düzenlemek tamamen benzeri görülmemiş. Görünüşe göre İsrail liderliği mevcut anı bir fırsat olarak gördü ve açıkça ABD veya başka bir tarafın pozisyonunu dikkate almayacağını gösterdi. Ayrıca, ne olursa olsun, şu ana kadar gerçek boyutlarından hâlâ habersiz olduğumuz sonuçların, tolere edilebilecek sınırlar dahilinde olacağını tahmin ediyor gibi görünüyor. Bu tahmin doğru muydu? Bundan emin olamıyorum.

* İsrail Başbakanı Netanyahu'dan bahsettiğiniz için sorum şu; sizce Netanyahu’nun

A) Başkan Trump'tan bölgede istediği her şeyi yapmak için verilmiş açık bir çeki mi bulunuyor?

B) Yoksa Trump'ın kırmızı çizgilerini mi test ediyor?

- Evet, bu iyi bir soru. Netanyahu ile Trump arasındaki ilişkinin tabiri caizse, oldukça karmaşık olduğunu düşünüyorum. Bir yandan, Başkan Trump, İsrail'in en büyük destekçisi olarak görülmek konusunda çok istekli. Diğer tüm Amerikan başkanları arasında hiç kimsenin İsrail için kendisinden daha fazlasını yapmadığını defalarca söyledi. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum ama oluşturmaya çalıştığı imajın bu olduğunu biliyorum. Aynı zamanda, Netanyahu'nun söylediği veya yaptığı her şeye her zaman katılmıyor ve bazen bundan duyduğu hayal kırıklığını açıkça dile getiriyor; hatta bugün kendisine atfedilen ve Netanyahu hakkında küfürlü bir ifade kullandığı alıntı da buna dahil.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (Reuters)İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (Reuters)

Bu yüzden aralarındaki ilişkinin karmaşık olduğunu düşünüyorum. Destekleyici görünmek istiyor ve İsrail'i herhangi bir şekilde kısıtladığı yönünde eleştirilmek istemiyor. Ancak aynı zamanda, Netanyahu'nun bazı eylemlerinden dolayı bazen büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Hatta eleştirilerini zaman zaman kamuoyuna da açıklıyor.

* Netanyahu ve aşırı sağcı hükümeti, bölgede ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit oluşturmaya mı başladı?

- Bu dikkat çekici bir soru. Arap dünyasında ve hatta Körfez ülkelerinde, İsrail’in eylemlerinin doğasının değiştiğine dair artan bir his olduğu kanaatindeyim. İsrail artık potansiyel olarak faydalı pragmatik bir aktör olarak görülmüyor; aksine, bazen bölgede öngörülemeyen, hatta tehlikeli bir aktör olarak görülüyor.  

Ulusal güvenlik tehdidi olarak sınıflandırılıp sınıflandırılamayacağını bilmiyorum. Elbette, şu anda Katarlıysanız, böyle hissediyor olabilirsiniz. Başka bir KİK ülkesi vatandaşıysanız, İsrailliler Katar'a saldırmaya hazırlarsa, bir sonraki hamlelerinin ne olabileceği konusunda endişeleniyor olabilirsiniz. Ama aynı zamanda, İsraillilerin yaptıklarının ciddiyetinin farkında olduklarını düşünüyorum. Ne düşündükleri hakkında içeriden bilgim yok, ancak bu durumda sınırlarını aşmış olabileceklerini düşündüklerine işaret eden bazı söylentiler okudum. Sadece kendileri için büyük değer taşıyan bir şeyi, yani Arap ülkeleriyle ilişkilerini genişletmeyi tehdit etmekle kalmadıklarını, aynı zamanda kamuoyu için önemli olan ve ABD için de önemli olan bir şeyi de tehdit ettiklerinin farkındalar. O şey de Katarlıların önemli bir rol oynadığı savaşı sona erdirmek ve rehinelerin serbest kalmasını sağlamak. Bu yüzden sorunuzun zor olduğunu düşünüyorum ve şu anda net bir cevabımız olduğunu sanmıyorum.

Eğer herhangi bir Körfez ülkesi vatandaşı olsaydım ve bölgede beni çevreleyen tehditlere, özellikle de İran'dan gelen tehditlere baksaydım, ABD'den mümkün olan en yüksek netliği beklerdim.

* Son sorum savunma vaatlerinin niteliğiyle ilgili. Bunlara “savunma vaatleri” diyorum çünkü bu röportajdan birkaç gün önce Suudi Arabistan ve Pakistan arasında imzalandığına tanık olduğumuz net anlaşma gibi bir anlaşma veya somut anlaşma seviyesinde değiller. Sayın Trump'ın savunma ittifakları ve güvenlik anlaşmaları konusundaki vaatlerini nasıl yorumluyorsunuz? Körfez'e yaptığı son ziyaretten bu yana bir takvim açıklandığını görmedik. Sizce bu vaatlerini eyleme dökecek mi, yoksa sadece lafta mı kalacak?

- Biliyorsunuz, kendisi bu açıdan ilginç bir şahsiyet, çünkü bir yandan Körfez'i ziyaret etti, Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret etti ve iş birliği, ticaret ve yatırım taahhütlerinde bulundu. Doha'dayken Katarlıları koruma vaadi konusunda çok netti, çünkü onlar çok önemli ortaklardı. Öte yandan, siyasi olarak ittifakların destekçisi değil. NATO'yu ve ABD'nin dahil olduğu diğer ittifakları eleştirdi, çünkü ABD'nin tüm yükü taşıdığına, diğer ülkelerin ise sorumluluklarını yerine getirmediğine inanıyor. Ayrıca, ABD'deki mevcut siyasi atmosferin ittifakları genişletmeyi veya diğer ülkelere karşı ilave sorumluluklar üstlenmeyi desteklemediğini düşünüyor.

Bence onu cezbeden iki tür motivasyon var. Bir yandan ister Suudi Arabistan ister BAE veya Katar olsun, Körfez ülkelerini önemli ortaklar olarak görüyor ve Amerika Birleşik Devletleri ve bölge için önemli ekonomik ve güvenlik fırsatları sunduklarını düşünüyor. Öte yandan, ABD'nin diğer ülkelere karşı sorumluluklarının kapsamını genişletme konusunda ise tereddütleri var.

Son zamanlarda daha yakından tanıdığım Suudi Arabistan örneğinde, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi karşılığında gelişmiş iş birliğini, karşılıklı savunmayı garanti eden bir anlaşma -ki kendisi son birkaç yıldır konuşulan bir anlaşma- imzalama fırsatı olursa, bunun kendisi için çok cazip olacağına inanıyorum. Ancak Gazze'deki mevcut durum ve İsrail iç siyaseti göz önüne alındığında, şu anda bu anlaşmanın imzalanması pek olası görünmüyor.

Yine de bu ülkelerin hiçbirinin ABD ile güvenlik iş birliğinden geri adım atmayacağı kanaatindeyim. Aksine, Katarlıların da açıkça belirttiği gibi, daha güçlü Amerikan güvenlik garantileri isteyeceklerine inanıyorum. Eğer bir Suudi Arabistan, BAE, Katar veya herhangi bir Körfez ülkesi vatandaşı olsaydım ve bölgede beni çevreleyen tehditlere, özellikle de İran'dan gelen ciddi tehditlere baksaydım, ABD'den mümkün olan en yüksek netliği beklerdim. Onların istedikleri ve çabaladıkları şeyin de bu olduğunu düşünüyorum. Bu tartışma devam edecek ve eminim ki New York'taki BM Genel Kurulu sırasında yapılacak görüşmelerin de bir parçası olacak. Üst düzey yetkililerimizden bazılarının Körfez ülkelerinden üst düzey yetkililerle görüşeceğini ve yaşananlar hakkındaki hayal kırıklıklarını ve derin endişelerini dile getireceklerini biliyorum. Ancak, ABD ile bu ortak ülkeler arasındaki ilişkinin niteliği hakkında daha fazla netlik elde etmenin yolları ile ilgileneceklerine de inanıyorum.



Suudi Arabistan, bölgede ve dünyada güvenliğin sağlanması çabalarına desteğini yineledi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. (SPA)
TT

Suudi Arabistan, bölgede ve dünyada güvenliğin sağlanması çabalarına desteğini yineledi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. (SPA)

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu bugün gerçekleşen toplantıda, ülkenin bölge ve dünyada güvenlik ile istikrarın sağlanmasına yönelik çabalara verdiği sürekli desteği bir kez daha teyit etti. Başkent Riyad’da, Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman başkanlığında gerçekleştirilen oturumda, güncel gelişmeler ile bölgesel ve uluslararası alandaki son durum görüşüldü.

Toplantının başında Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Bakanlar Kurulu’na, Malezya Kralı Sultan İbrahim İskender ile gerçekleştirdiği görüşmenin sonuçları hakkında bilgi verdi. Görüşmede, iki ülke arasındaki iş birliğinin farklı alanlarda geliştirilmesi ve derinleştirilmesi konuları ele alındı.

Suudi Arabistan Devlet Bakanı Dr. İsam bin Saad, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada, devletin ilgili tüm kurumlarıyla hac, umre ve ziyaret hizmetlerine gösterdiği özen ve ilgiyi değerlendirdiklerini belirtti. Saad, Kral Selman bin Abdulaziz’in 1447 Hac Konferansı ve Fuarı’nda yaptığı konuşmada, Suudi Arabistan’ın iki kutsal caminin hizmetinde çabalarını sürdürme, hacı ve umre ziyaretçilerine en iyi hizmeti sunma, bu hizmetleri sürekli geliştirme ve iyileştirme kararlılığını vurguladığını hatırlattı.

Bakanlar Kurulu, Kral Abdulaziz Vakfı tarafından ilk kez düzenlenen Hac ve Haremeyn Tarihi Forumu’nu da takdirle karşıladı. Etkinliğin, kurucu lider Kral Abdulaziz Al Suud döneminden bu yana Krallığın ve liderliğinin Haremeyn’e hizmet konusundaki çabalarını gözler önüne serdiği belirtildi. Ayrıca Bakanlar Kurulu, Suudi Arabistan’ın Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından onaylanan 16 sağlıklı şehirle Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgesinde ilk sırada yer almasını, insan sağlığını kalkınmanın merkezine koyma ve önleyici sağlık anlayışını yerleştirme taahhüdünün bir göstergesi olarak değerlendirdi. Bu başarının, Vizyon 2030 hedeflerini desteklediği vurgulandı.

Toplantıda ayrıca, Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde düzenlenen ve 57 ülkeden 3 bin sporcunun katıldığı 6. İslami Dayanışma Oyunları’na da değinildi. Etkinliğin, sporu İslam kardeşliğini güçlendiren, barış, sevgi ve centilmenlik ruhunu pekiştiren bir araç olarak öne çıkardığı ifade edildi.

rgt
Bakanlar Kurulu, Suudi Arabistan’ın Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından onaylanan 16 sağlıklı şehirle Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgesinde ilk sırada yer almasını, insan sağlığını kalkınmanın merkezine koyma ve önleyici sağlık anlayışını yerleştirme taahhüdünün bir göstergesi olarak değerlendirdi. (SPA)

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu, Riyad’da düzenlenen Biban 2025 Forumu’nda, girişimciliği desteklemek ve küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyümesini teşvik etmek amacıyla 38 milyar riyali aşan anlaşma ve girişimlerin imzalanmasını memnuniyetle karşıladı.

Bakanlar Kurulu, Dünya Bankası’nın yayımladığı raporda yer alan ve Suudi Arabistan’da eğitim kalitesinin değerlendirme, ölçme ve ulusal programlar aracılığıyla iyileştirildiğini ortaya koyan bulguların, devletin eğitime verdiği önemin bir yansıması olduğunu vurguladı. Bakanlar Kurulu, eğitimin, insan kapasitesinin geliştirilmesi ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin desteklenmesi açısından temel bir unsur olduğunu ifade etti.

Toplantıda, Şura Meclisi’nin katkıda bulunduğu konuların yanı sıra, Ekonomik ve Kalkınma İşleri Konseyi, Siyasi ve Güvenlik İşleri Konseyi, Bakanlar Kurulu Genel Komitesi ve Uzmanlar Heyeti’nin sonuç raporları da değerlendirildi.

Bakanlar Kurulu bir dizi karar da aldı. Bu kapsamda, Kültür Bakanı’na Çatışma Bölgelerinde Kültürel Mirası Koruma İttifakı (ALIPH) ile Riyad’da bölgesel bir ofis kurulmasına ilişkin müzakerelerde bulunma ve anlaşmayı imzalama yetkisi verildi. Ayrıca, Kültür Bakanlığı ile Nijerya Sanat, Kültür, Turizm ve Yaratıcı Ekonomi Bakanlığı arasında kültürel iş birliği mutabakat zaptı hazırlanması ve imzalanması için de yetki verildi.

Eğitim Bakanı’na da Bahreyn Eğitim Bakanlığı ile bilimsel ve eğitimsel iş birliği mutabakatı imzalanmasına yönelik görüşmeleri yürütme yetkisi tanındı.

Bakanlar Kurulu ayrıca, Suudi Arabistan ile Suriye arasında enerji alanında iş birliği yapılmasını öngören mutabakat zaptını, Uluslararası Su Örgütü’nün kuruluş tüzüğünü ve Asya Olimpiyat Konseyi (OCA) ile Suudi Arabistan Olimpiyat ve Paralimpik Komitesi arasındaki anlaşmayı onayladı.

zsad
Başkent Riyad'da gerçekleşen Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu toplantısından (SPA)

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu, Adalet Bakanlığı ile ABD Adalet Bakanlığı arasında yargı alanında iş birliğini öngören mutabakat zaptını onayladı. Ayrıca, Suudi Arabistan Ekonomi ve Planlama Bakanlığı ile İspanya Ekonomi, Ticaret ve İş Bakanlığı arasında ekonomik iş birliğine dair mutabakat zaptı ve Suudi Arabistan Ulusal Sağlık Araştırmaları Enstitüsü ile ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri’ne bağlı Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü arasında iş birliği anlaşmasını da kabul etti.

Bakanlar Kurulu ayrıca, coğrafi işaretlerin korunmasına ilişkin yasayı ve iki deniz koruma alanının oluşturulmasını onayladı.


COP30 bugün başlıyor... Trump, Şi ve Modi'nin yokluğu zorluklar doğuruyor

Belem'deki Estaçao das Docas turistik limanında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın afişiyle fotoğraf çektiren kadınlar (AFP)
Belem'deki Estaçao das Docas turistik limanında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın afişiyle fotoğraf çektiren kadınlar (AFP)
TT

COP30 bugün başlıyor... Trump, Şi ve Modi'nin yokluğu zorluklar doğuruyor

Belem'deki Estaçao das Docas turistik limanında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın afişiyle fotoğraf çektiren kadınlar (AFP)
Belem'deki Estaçao das Docas turistik limanında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın afişiyle fotoğraf çektiren kadınlar (AFP)

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30) bugün Amazon yağmur ormanlarının kapısı olan Brezilya'nın Belem kentinde başlıyor.

Konferans, iklim değişikliğini ‘büyük bir aldatmaca’ olarak nitelendiren ABD Başkanı Donald Trump'ın yanı sıra, ülkelerini temsil etmek üzere heyetler gönderen Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi gibi önemli liderlerin yokluğunda gerçekleştiriliyor.

Avrupalı liderler, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve gelişmekte olan ülkelere finansman sağlamak için COP30'da bir araya gelirken, dünyanın en büyük kirleticileri Belem'deki zirveye katılmayacak. ABD ise konferansı tamamen görmezden geldi. Öyle ki Washington'dan hiçbir temsilci zirveye katılmayacak.

Washington’un yokluğu, Paris Anlaşması’ndan çekilmesinin ardından beklenen bir durum olarak değerlendiriliyor. Bu anlaşma, dünya liderlerinin 1990 yılı seviyelerine kıyasla küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlamayı taahhüt ettiği bir çerçeveyi öngörüyordu.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping de konferansa katılmayacak, ancak yardımcısı Ding Xuexiang Pekin'i temsil edecek. Hindistan Başbakanı Narendra Modi ise ülkesini temsil etme görevini Brezilya Büyükelçisi Dinesh Bhatia'ya verdi.

Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi’nin (Joint Research Center – JRC) 2024 verilerine göre, Çin (yüzde 29,2), ABD (yüzde 11,1) ve Hindistan (yüzde 8,2) küresel emisyonların neredeyse yarısını oluştururken, 27 Avrupa Birliği (AB) ülkesinin payı sadece yüzde 5,9.

zs
Belem'deki Estaçao das Docas turistik limanında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nın afişiyle fotoğraf çektiren bir turist (AFP)

Bu eksiklik, küresel iklim eylemine verilen desteğin azalacağı endişelerini beraberinde getiriyor. Buna rağmen, organizatörler ve analistler bu oturumu ‘uygulama konferansı’ olarak nitelendiriyor; çünkü önceki taahhütlerin somut eylemlere dönüştürülmesine odaklanılıyor.

Kolombiya ve Şili liderleri, iklim bilimini reddettiği için Trump'ı yalancı olarak nitelendirdi. Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, iklim değişikliğine yönelik siyasi desteğin azaldığını kabul etti. Eskiden bu konunun uluslararası ve ulusal düzeyde birleştirici bir konu olduğunu, ‘ancak ne yazık ki bugün bu konsensüsün ortadan kalktığını’ söyledi.

Amazonlar gündemde

Amazonların kapısı olan Belem'de konferansa ev sahipliği yapmak, iklim değişikliğiyle mücadelede yerli halkların ve ormanların korunmasının rolünü vurgulamak için stratejik bir hamle. Geçen yılki zirveye sadece 170 yerli delegenin katıldığı konferansa bu yıl 3 binden fazla yerli delegenin katılması bekleniyor.

Olumlu bir adım olarak, Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, Sonsuza Kadar Tropikal Orman Fonu’nu (Tropical Forests Forever Facility) başlatacağını duyurdu. Bu fon, tropik ormanların korunmasını finanse etmek için 125 milyar dolar toplamayı hedefliyor ve ağaçların kesilmesinden ziyade korunmasının daha kârlı olmasını sağlayacak bir mekanizma sunuyor.

Paris Anlaşması'nın gözden geçirilmesi

COP30, küresel ısınmayı endüstri öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece üzerinde sınırlamayı amaçlayan Paris İklim Anlaşması'nın onuncu yıldönümünde düzenleniyor. Ancak veriler, gezegenin yıllık sıcaklığının sadece son on yılda yaklaşık 0,46 santigrat derece arttığını gösteriyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, eylemdeki gecikmenin ‘ahlaki bir başarısızlık ve ölümcül bir ihmal’ olduğunu vurguluyor; çünkü 1,5 santigrat derece hedefinin aşılması giderek daha olası hâle gelmiş durumda, buna rağmen yenilenebilir enerji maliyetlerindeki düşüş önemli bir ilerleme olarak kaydediliyor.

Geçtiğimiz yıl Bakü'de düzenlenen COP29’u temel alan Küresel Güney, dünyanın en zengin ülkeleri tarafından yılda en az 1,3 trilyon dolar ayrılmasını talep ediyor.

Geçen yıl, en gelişmiş ekonomiler iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek için yıllık 300 milyar dolar tahsis etme sözü verdiler. Ancak, gelişmekte olan ülkeler bu miktarı yetersiz buldu.


Suudi Arabistan: Geçtiğimiz Hac sezonu, son 50 yılın en iyisiydi… Kutsal mekânların yüzde 50’sinin hazırlıkları tamamlandı

Mekke Vali Yardımcısı Prens Suud bin Mişal bin Abdulaziz, Hac Konferansı ve Fuarı'nın açılışında (KUNA)
Mekke Vali Yardımcısı Prens Suud bin Mişal bin Abdulaziz, Hac Konferansı ve Fuarı'nın açılışında (KUNA)
TT

Suudi Arabistan: Geçtiğimiz Hac sezonu, son 50 yılın en iyisiydi… Kutsal mekânların yüzde 50’sinin hazırlıkları tamamlandı

Mekke Vali Yardımcısı Prens Suud bin Mişal bin Abdulaziz, Hac Konferansı ve Fuarı'nın açılışında (KUNA)
Mekke Vali Yardımcısı Prens Suud bin Mişal bin Abdulaziz, Hac Konferansı ve Fuarı'nın açılışında (KUNA)

Suudi Arabistan, geçtiğimiz yılki hac sezonunun tüm alanlarda olağanüstü geçtiğini ve son 50 yılın en başarılı hac sezonu olarak değerlendirildiğini açıkladı. Ayrıca hacı memnuniyet oranının yüzde 91’e ulaştığını bildirdi. Krallık, kutsal mekânların yüzde 50’sinin hazırlıklarının tamamlandığını ve Mekke ile Medine’de 71 tarihi ve kültürel mekânın geliştirildiğini de duyurdu.

‘Mekke’den Dünyaya’ temasıyla dün başlayan Hac Konferansı ve Fuarı sırasında, ‘Hac ve Haremeyn Tarihi Forumu’ adlı bilimsel bir girişim başlatıldı. Bu forum, İslam öncesi dönemden Suudi dönemine kadar hac ibadetinin tarihini ve gelişim aşamalarını belgeleme amacı taşıyor.

Konferansın açılışını, Mekke Valisi Prens Halid el-Faysal adına, Vali Yardımcısı Prens Suud bin Mişal bin Abdulaziz, Cidde kentindeki Superdome salonunda gerçekleştirdi. Üç gün sürecek olan etkinlikte, tarih, mimari, kültür, medya ve dijital teknolojiler alanlarında uzman 50’den fazla tarihçi, araştırmacı ve akademisyenin katılımıyla 10’dan fazla özel oturum düzenlenecek. Konferans, modern ve kapsamlı bir bakış açısıyla hac ibadetinin belgelendiği benzersiz bir bilimsel ve kültürel etkinlik olarak öne çıkıyor.

Prens Suud bin Mişal bin Abdulaziz, konferansın açılışında yaptığı konuşmada, Suudi Arabistan’ın, Kral Abdulaziz’den bu yana hac ve umre hizmetlerinde Harameyn’e (Mekke ve Medine’ye) hizmet etme yolundaki kutsal çabalarını devam ettireceğini belirtti.

Geçtiğimiz yılki hac sezonunun (Hicri 1446) büyük bir başarıyla sonuçlandığını, organizasyon ve sunulan hizmetlerin mükemmelliğiyle bu başarıyı pekiştirdiğini vurguladı. Bu başarının, tüm devlet kurumlarının büyük bir uyum ve iş birliği içinde gerçekleştirdiği devasa çabaların bir sonucu olduğunu ifade etti.

Ayrıca, hacılara, umrecilere ve ziyaretçilere sunulan hizmetlerin sürekli olarak geliştirilmesine ve iyileştirilmesine büyük bir önem verildiğini belirtti. Bu çabaların, hacıların muvaffakiyetle ibadetlerini yerine getirebilmelerini sağlamak için devam edeceğini söyledi. Konferansın çıktılarının, geçmiş konferanslarda elde edilen kazanımları sürdürebilmek için ortak iş birliği ve koordinasyonu güçlendireceğine olan inancını dile getirdi.

Diğer taraftan, Suudi Arabistan Kralı’nın Özel Danışmanı ve Kral Abdulaziz Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prens Faysal bin Selman, haccın sadece mevsimlik bir ibadet değil, tarihler boyunca insanlığın tevhid inancına yönelme yolculuğunu simgeleyen bir iman yolculuğu olduğunu belirtti.

Prens Faysal bin Selman, “Hac, İslam tarihi boyunca tüm zorluklara ve çalkantılara rağmen, ümmetin birliğinin ve onurunun simgesi olmuştur. Yüce Allah, bu mübarek toprakları şereflendirmiş ve kutsal topraklara hizmet ile hacıların güvenliğini sağlamayı hem dini hem de ulusal bir sorumluluk haline getirmiştir” ifadelerini kullandı.

sdfrg
Geçtiğimiz Hac sezonu, son 50 yılın en iyisiydi. (KUNA)

Faysal bin Selman sözlerine şöyle devam etti: “Suudi Arabistan Krallığı'nın ilk dönemlerinden bu yana, liderliğin yaklaşımı hep aynı kalmıştır: Hac kafilelerini korumak, yollarını güvence altına almak, Rahman'ın misafirlerine saygı göstermek ve onları gözetmek; hac hizmetini hem bir dini emanet hem de nesiller boyu aktarılan ulusal bir sorumluluk haline getirmek.”

Faysal bin Selman, Suudi liderliğinin, İki Kutsal Cami ve Hacca büyük önem veren Kral Abdulaziz ve oğullarının hükümdarlığından bu yana hac ibadetine özen göstermeye ve hacıların işlerini düzenlemeye devam ettiğini, Haccın mevcut Suudi liderliği altında en yüksek düzeyde organizasyon, hizmet ve entegrasyona ulaştığını belirtti.

Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı ve Rahman’ın Misafirlerine Hizmet Programı ile iş birliği içinde Hac ve Haremeyn Tarihi Forumu’nun başlatıldığını duyuran Faysal bin Selman, bu girişimin, İslam öncesi dönemden Suudi dönemine kadar tüm çağlar boyunca Haccın tarihini ve aşamalarını, bilimsel bir yaklaşımla izlemeyi amaçladığını bildirdi.

Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanı Dr. Tevfik er-Rebia ise açılış konuşmasında, Hicri 1446 yılı Hac sezonunun her bakımdan olağanüstü olduğunu keydetti. Bunun ‘son 50 yılın en iyisi’ olduğunu ifade etti.

Er-Rebia, bu sezonun çabaların birleştirildiği ve her türlü hizmetin entegre edildiği bir sezon olduğunu ve bu sayede hacı memnuniyeti endeksinin 2022'de yüzde 74'ten son Hac sezonunda yüzde 91'e sıçradığını açıkladı. Sezonun başarısına katkıda bulunan herkese şükranlarını sundu.

Zilhicce'nin 13'ünden itibaren Hac ve Umre Bakanlığı'nın, Yüksek Hac Komitesi'nin gözetiminde ve çeşitli devlet kurumlarıyla tam iş birliği içinde, organize bir çalışma ve erken hazırlık ile bir sonraki Hac sezonu için hazırlıklara başladığını belirtti.

Mekke Vali Yardımcısı Prens Suud bin Mişal bin Abdulaziz, kutsal mekanların hazırlığının yüzde 50’sinin tamamlandığını ve bu hazırlıkların gelecek yılın Zilhicce ayının başında tamamlanacağını açıkladı. Ayrıca, Turizm Bakanlığı’yla iş birliği içinde konaklama ve otel binalarının da yüzde 70’inin hazır hale getirildiğini bildirdi.

Prens Suud bin Mişal bin Abdulaziz, Nusuk uygulamasının dünya genelinde 40 milyon kullanıcıyı aştığını ve bu uygulamanın, yapay zekâ teknolojisiyle geliştirilen Nusuk AI özelliğiyle yeni bir aşamaya geçtiğini vurguladı.

Bunun yanı sıra, Mekke ve Medine’deki 71 tarihi ve kültürel mekânın geliştirilerek 3 milyonun üzerinde ziyaretçi ağırladığını ve ziyaretçilerin memnuniyet oranının yüzde 95’i geçtiğini söyledi.

Hac Konferansı ve Fuarı, Kral Selman bin Abdulaziz’in himayesinde, Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı tarafından düzenlenmiş olup, Rahman’ın Misafirlerine Hizmet Programı ile iş birliği içinde gerçekleştiriliyor. Hac Konferansı ve Fuarı, 12 Kasım’a kadar devam edecek olup, hem yerel hem de uluslararası devlet ve özel sektör kuruluşlarının yanı sıra dünya çapında akademisyenler, araştırmacılar ve hac işlerinden sorumlu ofislerin temsilcilerinin katılımıyla geniş bir yelpazeye sahip.

Hac Konferansı ve Fuarı, dünya çapında uzmanları, devlet ve organizasyon temsilcilerini bir araya getiren küresel bir platform olarak, hac ibadetinin sistematiğini geliştirmek ve etkili iş birlikleri kurmak amacıyla en yeni çözümleri ve yenilikçi teknolojileri sergilemeyi hedefliyor. Aynı zamanda Rahman’ın misafirlerine sunulan hizmetlerin geliştirilmesine ve onların deneyimlerinin iyileştirilmesine katkı sağlamayı amaçlıyor.