Brian Katulis
ABD'nin Ortadoğu politikasının odak noktası, New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu koridorlarından başkent Washington'a kayıyor. ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile son sekiz ayda dördüncü kez bir araya geliyor.
Trump, Genel Kurul’da yaptığı konuşmada, göçmenlik konusundaki sert tutumu ve iklim değişikliğine ilişkin şüpheci yaklaşımı da dahil olmak üzere, dünya görüşünün merkezinde yer alan bir dizi konuyu vurguladı. Ancak, dünyanın karşı karşıya olduğu en karmaşık sorunları ele almak için gerçekçi ve pratik bir plan sunmayı başaramadı.
Ancak en dikkat çekici olan Trump’ın BM Genel Kurul oturumlarının oturum aralarında Arap ve İslam ülkelerinin liderleriyle yaptığı toplantıydı. Öte yandan Trump’ın İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etme olasılığıyla ilgili açıklaması, Trump ile Netanyahu arasında yapılacak olan toplantının önünü açtı.
Trump’ın öngörülemez tutumlar sergileme eğilimi ve uluslararası sahnede sözleri ile eylemleri arasında sürekli görülen çelişkiden duyduğu gurur göz önüne alındığında, Trump’ın önümüzdeki haftalarda Ortadoğu meselelerinde izleyeceği yön hakkında ipuçları içermesine rağmen, tek bir toplantıya veya kamuoyuna yaptığı açıklamaya güvenmek zor. Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan akatardığı analize göre Trump’ın Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine yapacağı ziyaretin, geçmişte koordinasyon eksikliği ve bazı çelişkilerin görüldüğü ABD'nin bölgeye yönelik politikasında bir dönüm noktası olması bekleniyor.
Trump'ın ikinci barış planının sinyalleri
Trump, New York'tan Washington’daki Beyaz Saray'a döndükten sonra bu hafta yaptığı bir açıklamada, “İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin vermeyeceğim” dedi ve vurgulu bir şekilde “Yeter artık. Buna bir son verme zamanı geldi” diye ekledi.
Bu noktada iki önemli hususu hatırlatmak gerekiyor. Bunlardan birincisi, ABD başkanları geçmişte geleneksel olarak ‘kırmızı çizgiler’ belirlemişler, ancak taahhütlerini yerine getirmekte defalarca başarısız olmuşlardır.
Bunun en belirgin örneklerinden biri, Suriye’deki iç savaşının başlangıcında eski ABD Başkanı Barack Obama’nın, Esed rejiminin kimyasal silah kullanmasının ‘kırmızı çizgi’ oluşturacağını ve bu durumun ‘büyük sonuçlar’ doğuracağını, bunun da kendisini bu kanlı çatışmaya ABD'nin doğrudan askeri müdahalesi konusundaki tutumunu yeniden gözden geçirmeye itebileceğini söylemesiydi.
Ancak eski Suriye rejimi, Obama yönetiminin açık ve etkili bir şekilde tepki vermemesi üzerine, kendi halkına karşı defalarca kimyasal silah kullandı. Bu durum, Ortadoğu’da ABD'nin bölgedeki rolü ve hedefleri konusunda duyulan tereddüt ve belirsizliğin boyutuna dair net göstergeydi.
Trump, çeşitli konularda net politikalar veya pratik adımlar eşlik etmeden açıklamalar yapardı.
İkinci olarak Trump, çeşitli konularda net politikalar ortaya koymadığı ve pratik adımlar atmadığı açıklamalar yapma alışkanlığıyla biliniyor. Tutumlarında sık sık ani değişiklikler yapıyor. Geçtiğimiz hafta Ukrayna savaşıyla ilgili olarak, ikinci başkanlık döneminin ilk aylarındaki açıkladıklarının tam tersi bir tutumla, Kiev'in Rusya'ya kaptırdığı tüm toprakları geri alabileceğini iddia etmesi bunun bir örneği oldu.
Trump’ın ikinci dönemindeki Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşına yönelik açıkladığı tutumları ve politikaları, geçtiğimiz yıl yürüttüğü seçim kampanyası sırasında verdiği, savaşı bir günde sona erdirebileceği yönündeki vaatleriyle hiçbir şekilde örtüşmüyor. Bu durum, özellikle sık sık sergilediği tereddütler göz önüne alındığında, tekrarlanan vaatlerinin inandırıcılığını zedeliyor ve ilhakla ilgili açıklamalarını, özellikle de politika değişikliği ile desteklenmediği takdirde, anlamsız kılıyor.
Eylemler sözlerden daha anlamlı olduğu için, Trump'ın bu hafta bir dizi Arap ve Müslüman liderle bir araya gelerek Gazze için bir barış planının ana hatlarını sunması, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine karşı yaptığı açıklamadan daha önemli olabilir.
Bu toplantı, Fransa, Suudi Arabistan ve diğer ülkelerin Filistin Devleti'ni tanımak için bir oturum düzenlediği ve Trump yönetimi tarafından reddedilen aynı hafta gerçekleşti. 21 maddeden oluştuğu ve özellikle Gazze savaşının ardından İsrailliler ile Filistinliler arasındaki bir sonraki aşamanın ana hatlarını ele aldığı söylenen plan, Trump ve Netanyahu arasında yapılacak toplantı da dahil olmak üzere, Ortadoğu’daki bazı önemli ülkenin katılımını sağlamak için bir temel olarak, bu korkunç savaşın sona ermesi umutlarını canlandırmaya ve kalıcı bir barış anlaşmasının yolunu açmaya yardımcı olabilir. Bu, bu korkunç savaşın sona ermesi umutlarını canlandırmaya ve kalıcı bir barış anlaşmasının yolunu açmaya yardımcı olabilir.
Sonu olmayan savaş tehlikesi
Trump ile Netanyahu arasındaki görüşmenin sonucu ne olursa olsun, Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te yeni bir gerçeklik şimdiden şekillenmeye başladı.
Gazze’de İsrail ordusu, Hamas’ın geri kalanını ortadan kaldırmak ve İsrail'i tehdit etme kabiliyetini zayıflatmak amacıyla operasyonlarını sürdürürken, bu operasyonların insani bilançosu her geçen gün yükseliyor. Bu operasyonlar, çatışmayı nasıl sona erdireceğine ve bu bölgeleri kim yöneteceğine ve bölge sakinlerinin temel ihtiyaçlarını kim karşılayacağına dair önemli sorulara net ve kamuoyuna açık cevaplar verilmeden yürütülüyor.
Bu savaşı sona erdirmek için bölgesel aktörlerin desteklediği net bir siyasi vizyonun bulunmaması durumunda, İsrail, 2000’li yılların başlarında ABD'nin Irak ve Afganistan'da yaşadıklarına benzer şekilde, uzun süreli bir savaşa sürüklenme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Dolayısıyla Trump'ın ekibinin somut bir plan hazırladığına dair haberler oldukça önemli bir gösterge olabilir.