Gazze halkına karşı başlattığı kanlı savaşın üzerinden üç hafta geçtikten sonra İsrail, aralarında İngiliz şirketi BP ve İtalyan şirketi Eni'nin de bulunduğu dünyanın çeşitli petrol şirketlerine Akdeniz’de gaz aramaları için on iki ruhsat verdiğini duyurmak için yeterli zamanı buldu. Bu ruhsatlardan bir kısmının Gazze Şeridi denizine komşu bölgelere ilişkin olması dikkat çekiciydi. Bu, Gazze gazı meselesini yeniden gündeme getiriyor.
Olayın tarihine bakacak olursak, İngiliz gaz şirketinin 1999 yılında Gazze’nin deniz çevresinde 20 deniz mili uzaklıkta ve 320 mil derinlikte bir gaz varlığı keşfettiğini görürüz. Tahminlere göre bölgede bir trilyon metreküp doğalgaz vardı.
Oslo Anlaşması, 1995 yılında Filistin Yönetimi’ne kendi deniz bölgelerindeki egemenliği ‘uygulama’ hakkı tanıdı. 4 sene sonra da gaz keşfedildiği duyuruldu ve Filistin Yönetimi, İngiliz gaz şirketine gerekli altyapının inşasını da içerecek şekilde 25 seneliğine arama ruhsatı ve yüzde 90 hisse verdi. O tarihten beri İsrail, bu projeyi ve buna bağlı girişimleri engelliyor.
2002 yılında Filistin Yönetimi, İngiliz gaz şirketinin, Gazze’deki bir rafineri tesisine bağlanan boru hattı inşa etme yönündeki teklifini onayladı. İsrail ise boru hattının İsrail’in kontrolü altındaki bir limana bağlanması ve üretim fazlasının küresel piyasa fiyatlarına göre büyük bir indirimle İsrail’e satılması gerektiğinde ısrar ettiği için karşı çıktı.
Hamas, 2007 yılında Gazze’deki meclis seçimlerini kazanınca, İsrail Gazze’ye denizden askerî kuşatma uyguladı. Bu, Gazze’ye bağlı denizdeki gaz sahalarında herhangi bir gelişmeyi fiilen engelledi. Bu esnada İsrailli gaz şirketi Yam Thetis de İsrail mahkemelerinde İngiliz gaz şirketinin ruhsatına itiraz etti ve böylece projede daha fazla aksaklığa ve kafa karışıklığına sebep oldu. Aralık 2008’de tüm uluslararası yasalara aykırı olarak İsrail Gazze deniz çevresi üzerinde egemenliğini ilan etti ve bunun sonucunda İngiliz gaz şirketi, Tel Aviv’deki ofislerini kapattı. 2016 yılında Hollandalı şirket Shell, İngiliz gaz şirketinin Gazze gazı projesindeki hisselerini 52 milyon dolara satın aldı. Bu bölgedeki rezervlerin 425 milyar ABD dolarından fazla olduğu tahmin ediliyor.
2018 yılında Hollandalı Shell şirketi, Gazze gazına ilişkin projeden herhangi bir sebep göstermeden tamamen çekildi.
Bugün Başbakan Binyamin Netanyahu üzerinden İsrail ısrarla, Gazze’nin İsrail egemenliği altına gireceğini ve Filistinlilerin yönetimine bir daha hiç dönmeyeceğini duyuruyor. Bu açıklama, masum ve Gazze gazının cazibesi hesaba katılmadan yapılmış olamaz. Hele de Rus gazına alternatif olarak Avrupa’ya gaz tedarikinde potansiyel kaynaklardan biri olan Gazze gazının bugün yükselen değeri göz önüne alındığında…
Bu, Netanyahu’nun Gazze gazı üzerinde kontrol kurmak için girdiği ilk macera değil. 2014 yılında da Gazze Şeridi’ne karşı yıkıcı bir savaş başlattı. O dönemde İngiliz gazetesi The Guardian, olan biteni tarif ederken şu ifadeyi kullanmıştı: “Meselenin merkezinde petrol kaynakları üzerindeki rekabet var. Nitekim İsrail, kendisini çevreleyen bölgelerdeki tüm gaz kaynaklarını kontrol etmek istiyor.”
Bu konu hakkında derinlemesine yazan en önemli kişi, araştırmacı gazetecilik alanında uzman gazeteci-yazar Charlotte Dennett olabilir. Dennett, konuya ilişkin “Boru Hatlarını Takip Et” adlı önemli ve ilgi çekici kitabının bir kısmını, İsrail’in Filistinlileri Gazze gazından mahrum bırakmak ve bu gazdan faydalanmalarına imkân tanıyacak her türlü fırsatı boşa çıkarmak için izlediği yasa dışı yöntemlere ayırmış.
Tüm bunlar yaşanırken Gazze’nin deniz çevresinin dibinde bulunan ve oldukça cazip ve ticari miktarlara sahip şüphe götürmez rezervlere değinilmedi. Netanyahu’dan önce eski iki İsrail Başbakanı Ariel Şaron ile Ehud Olmert’in de farkında olduğu bu mali ve ekonomik cazibe, mutlak bir kontrolle geri dönene kadar, Gazze Şeridi’ni ve halkını yormak için uygulanan saldırgan politikaların en önemli sebeplerinden biriydi.
“Mesele gaz, aptal.” Bir analist, Gazze’deki kanlı sahneyi ve İsrail’in Gazze halkına yönelik katliamını böyle tarif etti.
“Gaz, Gazze’nin gazıdır” hikâyesi, bu topraklarda olup bitenlere dair analizlerde halen eksik. Halbuki bu konu oldukça önemlidir ve pek çok kişinin gözünden kaçan birçok şeye açıklık getirebilir…