‘Keskin nişancıdan’ plastik sanatta bir öncüye: Ahmed Nawar

Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar’ın retrospektif sergisi siyah beyaz çalışmalarından oluşuyor.
Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar’ın retrospektif sergisi siyah beyaz çalışmalarından oluşuyor.
TT

‘Keskin nişancıdan’ plastik sanatta bir öncüye: Ahmed Nawar

Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar’ın retrospektif sergisi siyah beyaz çalışmalarından oluşuyor.
Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar’ın retrospektif sergisi siyah beyaz çalışmalarından oluşuyor.

Nesrin el Behşunci

Babası onun Güzel Sanatlar Fakültesi'ne girmesine karşı çıktı, yeteneği ağabeyi tarafından desteklendi. Mısırlı plastik sanatçısı Dr. Ahmed Nawar, 1945 yılında Garbiye Valiliğine bağlı bir köyde doğdu. 1967 yılında Güzel Sanatlar Fakültesi'nden mezun oldu ve 1968 yılında ‘Hazırlan ve Bekle’ adlı tablosuyla ilk uluslararası ödülünü kazandı. Nawar’ın yaratıcı vizyonu deneysellik, çağdaşlık ve kimliğe bağlılığın birleşimi ile karakterize edilir. Eserleri, 1979'da Devlet Teşvik Ödülü, 2013'te Sanatta Devlet Takdir Ödülü, 2018'de Nil Sanat Ödülü ve 2003'te Çin'deki Birinci Uluslararası Pekin Bienali'nde Seçkin Çalışma Ödülü gibi birçok yerel ve uluslararası ödül kazandı. İşte Majalla’nın Mısırlı sanatçı Ahmed Nawar ile gerçekleştirdiği röportaj:

-Sanat Kompleksi'ndeki (Ayşe Fehmi Sarayı) son serginizde, sanatsal açıdan en önemli dönemlerinizi temsil eden tablolar yer aldı. Bize bu yolculuğunuzu anlatır mısınız?

Son sergide 1960'tan 2022'ye kadar sanat hayatımın dönüm noktalarını temsil eden 200'ün üzerinde eser yer alıyordu. Sergi, 1960 yılındaki ‘Benim Köyüm’ grubu gibi, Güzel Sanatlar Fakültesi'ne girmemden iki yıl öncesine, sanat hayatımın başlangıcına kadar uzanan dönemlere bölünmüştü. Aynı şekilde sergide, ‘Kutsal Topraklar’, ‘Ebu Ganim Dağı’ ve ‘Salgın’ grupları da yer aldı. Bu son grupta koronavirüs ve diğer salgınları ele aldım. Sergiyi düzenleyenler, yıllar içinde ortaya koyduğum çalışmalarımın ana yönlerinden birine ve resmimin vazgeçilmez kelime dağarcığı olan siyah beyaza odaklanmayı seçtiler.

-Resimlerinizde genel olarak tarihi anlarının tasvirini görüyoruz. Plastik sanatın dramatik olanakları var mı?

Çizim sanatı ister fotoğraf ister heykel ister baskı veya mimari olsun, herhangi bir sanat eserinin inşasının temelidir. Bu, sanat eserinin öğelerinin ve estetiğinin üzerine inşa edildiği yapısal temeldir. Onsuz bu plastik yapı şeklini kaybeder, çöker ve hiçbir şey elde edemezsiniz. Hiç şüphe yok ki dramatik unsur, plastik eserin önemli bir bileşenidir. Çünkü resim bir hikaye anlatabilir ve ona diğer sanatların başardıklarından farklı bir derinlik verebilir. 1967 savaşının etkisi halen düşüncelerimde ve kariyerimde yerini koruyor. Bu olay benim insani konulara karışmamın başlangıç noktasıydı. Bu nedenle, insanlığın çektiği acıların ve kaybedilen hakların küresel düzeyde ifade edilmesine mümkün olduğunca katkıda bulundum.

-Kariyeriniz boyunca Mısır ve Arap ülkelerinde sanat müzelerinin kurulmasına, örneğin Asvan’daki Nubiya Müzesi'nin iç tasarımına değerli katkılarda bulundunuz. Buna sizi motive eden nedir?

Müzecilik alanındaki tecrübelerimden yola çıkarak kültür ve sanata mekan sağlama arzusuyla hareket ediyorum. Çünkü müze, kültür ve sanatın yer aldığı büyük bir kurumdur. Müze kurma projesi ziyaretçiye çekici bir alan sağlamak için mutlaka yaratıcılığa bağlıdır. Müze aynı zamanda hafızayı ve tarihi koruyan, içerik ve medya açısından zengin, yaşayan bir kurum ve işlevi nesiller boyu devam edebilir. Benim müzeler için çalışmama en büyük teşvik, yeni nesillerin vicdanını ve aklını inşa etmeye çalışmak, onların çeşitli alanlarda katkı sağlamalarını ve yenilik yapmalarını sağlamak.

Fotoğraf Altı: Ahmed Nawar sanat yaşamı boyunca sayısız eserlere imza attı.
Ahmed Nawar sanat yaşamı boyunca sayısız eserlere imza attı.

-Garbiye Valiliği'nin köylerinden birinde doğdunuz ve artık sanat eserleriniz Madrid Çağdaş Sanat Müzesi gibi uluslararası müzeler tarafından satın alınıyor. Köydeki çocukluğunuza dair hatırlarınız neler?

Garbiye Valiliği'nin Yusuf Bek Şerif adlı küçük bir köyde, varlıklı, büyük bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Köyün tüm halkı gibi ben de Kur'an-ı Kerim’i ezberlemek ve yazmayı öğrenmek için Şeyh Ali'nin halkasına katıldım. Sonra medreseye girdim. Çizim konusunda çok başarılıydım ve ağabeyim merhum Adil Navar, yoluma devam etmem için beni cesaretlendirdi. Devletin yaratıcılığı desteklemesi sebebiyle o dönemdeki sanatsal ve edebi faaliyetlerin yüksek derecede ayrıcalıklı olduğunu da belirtmem gerekir.

-1967 yılında mezun oldunuz ve ertesi yıl İspanya'da düzenlenen Uluslararası İbiza Bienali’nde ilk uluslararası resim ödülünüzü kazandınız. O anı nasıl anımsıyorsunuz?

O yıl gerileme yılı olarak adlandırıldı. Söz konusu dönemde sunta üzerine bazı resimler yaptım. Örneğin İbiza Uluslararası Bienali’nde birincilik kazanan ‘Hazırlan ve Bekle’ adlı tabloyu o dönem yaptım. İspanyol hükümetinin sağladığı dört yıllık tam bursun yanı sıra maddi bir ödül de verildi. Ancak o dönemde Mısır ordusuna katıldığım için seyahat edemiyordum. Orduda keskin nişancı oldum ve halen birçok düşman askerini keskin nişancı olarak vurduğum için gurur duyuyorum. Bu savaşın etkisi halen düşüncelerimde ve yolumda durmaya devam ediyor. Bu benim insani meselelere dahil olmamın başlangıcıydı. Dolayısıyla insanlığın çektiği acıları ve kaybedilen hakları küresel düzeyde ifade etmeye mümkün olduğunca katkıda bulundum. Bu konuların başında, hakkında 70'e yakın resim yaptığım ve eserlerimin büyük bir kısmını işgal eden Filistin var.

Fotoğraf Altı: Ahmed Nawar’ın eserleri uluslararası arenada büyük ilgi görüyor.
Ahmed Nawar’ın eserleri uluslararası arenada büyük ilgi görüyor.

-Kariyeriniz boyunca hangi zorluklarla karşılaştınız?

Sanatçının iradesini, kararlılığını ve sabrını deneyen çeşitli zorluklarla her zaman karşılaştım. Bu şekilde Mısır içinde ve dışında göçebe olabildim ve 1965-1966 yılları arasında, Kıbrıs, Lübnan, Suriye, Ürdün, Irak, Kuveyt, Doğu Kudüs gibi ülkeleri gezdim. O gençlik döneminde en büyük zorluk, yıpratma savaşı sırasında silahlı kuvvetlerde sanatçı olmayı ve keskin nişancı olmayı uzlaştırmaktı. Üretken bir sanatçı olarak plastik sanatlar, arkeoloji müzeleri, Nubiya antikaları kurtarma alanlarında çalışırken de diğer işlerden sorumluyken de zorluklarla karşılaştım. Bazen imkansızla karşı karşıya olduğumu hissettim.

-Mısır'daki güzel sanatlar fakültelerindeki yeteneklerin keşfedilmesinde Nawar Ödülü’nün rolü nedir?

Bu, çizim sanatı konusunda eğitimli ve bu sanatın önemini anlayan yeni bir nesli yetiştirmeyi ve hazırlamayı amaçlayan Nawar Ödülü'nün beşinci yılı. Sanatın ve yaratıcılığın temeli olarak kabul edilen çizim sanatı olmadan öğrenci veya sanatçı özgünlüğünü, yaratma ve geliştirme yeteneğini kaybeder. Bu ödülü sanatın yaygınlaştırılması ve gençlerin sanata erişiminin kolaylaştırılması amacıyla uzun yıllardır yapılan çalışmaların bir parçası olarak görüyorum. Güzel sanatlar fakülteleri ve müzeler kurma arayışımla en başından beri, bu nedenler ve bu alanda oynadığım rol dolayısıyla gurur duyuyorum.

*Majalla’da yer alan bu röportajın çevirisi Şarku’l Avsat’a aittir.



Ukrayna Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr: “Ukrayna'yı desteklemek hayır işi değil”

Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.
Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.
TT

Ukrayna Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr: “Ukrayna'yı desteklemek hayır işi değil”

Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.
Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr.

Ahmed Mahir

Ukrayna Parlamentosu (Verkhovna Rada) Dışişleri ve Parlamento İlişkileri Komitesi Başkanı Merezhko Oleksandr, Majalla'ya özel açıklamalarda bulundu. Oleksandr röportajında Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşının üçüncü yılına girerken bir çıkmazda olunup olunmadığı konusuna değindi.

Oleksandr, Ukrayna'nın başkenti Kiev'de bizimle yaptığı röportajda, Rusya'nın stratejik bir yenilgiye uğradığı yönündeki görüşünü savundu. Savaşa adil ve eşitlikçi bir çözüm olduğuna dair inancına ve ülkesindeki mali yolsuzluğun kronikleşip kronikleşmediğine dair açıklamada bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre Kiev Üniversitesi ve Pensilvanya'daki (ABD) Dickinson Üniversitesi Hukuk Fakültesi de dahil olmak üzere Batı'daki birçok akademik kurumda uluslararası hukuk profesörü olarak görev yapan Oleksandr röportajda, uluslararası arenada yaşanan gelişmelerden Ukrayna-Rusya savaşına kadar birçok başlıkta soruları yanıtladı:
-Son aylarda her iki tarafın da anlamlı kazanımlar elde edemediği bu savaşın bundan sonraki aşaması ne olacak?
Bu savaş iki aşamaya ayrılabilir. İlk aşamada çatışma iki farklı merhalede gelişti. Başlangıçta Rusya, Kiev'i üç gün içinde ele geçirmek üzere bir yıldırım saldırısı başlatmayı ve ardından yaklaşık bir ay içinde Ukrayna'nın çoğunu tamamen işgal etmeyi denedi, ancak başarısız oldu. Şu an, acımasız bir yıpratma savaşıyla karakterize edilen çatışmanın ikinci aşamasındayız. Artık asıl mesele dayanıklılık: Yani hangi tarafın çabalarını daha uzun sürdürebileceği. Zafer müttefiklerimizin, direnişin devamı için gerekli olan kararlı desteğine bağlıdır. Rus kuvvetleri şu anda Ukrayna topraklarının yaklaşık yüzde 20'sini kontrol ediyor.

Rusya, Kiev'i kontrol altına almak, Ukrayna bölgelerinin çoğunluğunu kontrol etmek ve kendi yörüngesinde dönen bir hükümet kurmak gibi iddialı hedeflerine ulaşamadı. Aslında Ukrayna, 24 Şubat 2022'den bu yana Rusya'nın işgal ettiği alanların yaklaşık yarısını geri almayı başardı. Bir diğer önemli başarı, başlangıçta çatışmaya katılan Rus birliklerinin yüzde 90'ının operasyonel yollarının etkili bir şekilde kesintiye uğratılması. Üçüncü kayda değer zafer, Rus kuvvetlerinin Karadeniz'den sürülmesiydi ve benim görüşüme göre bu başarılar, çatışmanın daha geniş bağlamında çok önemli.

Batı'da bu çıkmazı bir çıkmaz sokak olarak yorumlayan ve azınlıkta da olsa artık Putin'le müzakerelere başlama zamanının geldiğine yönelik bir görüş var.

-Görevden alınan Başkomutan Valery Zalozny, savaşa ilişkin değerlendirmesinde Başkan Vladimir Zelenskiy'den daha mı gerçekçiydi?

Başkomutan Valery Zalozny ve Başkan Zelenskiy'nin pozisyonlarında ciddi bir çelişki görmüyorum. Bana göre ikisi de aynı stratejiyi izliyor.

-Ancak Valery Zalozny savaşın çıkmaza girdiğini söyledi…

Bazı politikacıların ‘çıkmaz’ tabirini kullanmasıyla ilgili bir yanlış anlaşılma var gibi görünüyor. Bunun olumsuz etkileri bulunuyor. Batı'da bu çıkmazı bir çıkmaz sokak olarak yorumlayan ve azınlıkta da olsa artık Putin'le müzakerelere başlama zamanının geldiğine yönelik bir görüş var. Zalozny'nin durgunluk durumuna işaretinde kastedilen bu değildi. The Economist’e makale yazmaktaki amacı, Batılı Müttefiklerden ek destek istemek ve onları böyle bir çıkmazın gerçeğe dönüşmesini önlemek için daha fazla silah sağlamaya teşvik etmekti.Evet, hedefi açıktı: Ukrayna'nın işgal altındaki toprakları geri alma ve karşı saldırıya geçme çabalarını sürdürmek için daha fazla askeri yardım sağlamak. Diplomat olmayan Zalozny, Batı söyleminde ‘çıkmaz’ kelimesinin taşıdığı çağrışımı tam olarak anlamadığı için en uygun terimi seçememiş olabilir. Onun çağrısı, olası bir çıkmazdan kaçınmak için askeri desteğin artırılması ihtiyacıydı.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy (solda), Kiev'deki toplantı sırasında Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Eski Başkomutanı Valery Zalozhny ile bir araya geldi. (AP)
Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy (solda), Kiev'deki toplantı sırasında Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Eski Başkomutanı Valery Zalozhny ile bir araya geldi. (AP)

-Geçen yılki karşı saldırının başarısızlığının günah keçisi Zalozhny miydi?

Öncelikle karşı saldırının yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı başarısız olduğunu düşünmüyorum ve gerçekleri sizlere sundum. Sayıca ve silah olarak üstün olmamıza rağmen bu bir başarısızlık değildi. Sınırsız insan kaynağına, insan gücüne ve silahlara sahip bir süper güce karşı savaşmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Kalitesizliğine rağmen büyük miktar durumu telafi ediyor.

İkinci olarak, popülaritesinin zirvesinde olan önemli bir figürün ortadan kaldırılmasının onu günah keçisi yapacağına inanmıyorum, ancak iki yıl süren şiddetli çatışmanın ardından askeri liderlikte değişiklik yapılması normaldir.

-Sizin açınızdan Rusya ile savaşın adil çözümü nedir?
Bir uluslararası hukuk profesörü olarak bakış açım bu alanın ilkelerine dayanmaktadır. Avrupa'da uluslararası hukuku yeniden tesis etmenin tek adil çözümü var: Rus kuvvetlerinin tamamen geri çekilmesi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi geçtiğimiz günlerde bu konuyu ele alan bir kararı kabul etti. Bu karara göre, Rusya ile Ukrayna arasındaki barış müzakereleri ancak Ukrayna koşullarında başlayabilir ve Ukrayna'nın gerekçesiz Rus saldırganlığının kurbanı olduğunun kabul edilmesi gerekir. Şart açık: Barış görüşmelerinin başlayabilmesi için Rusya Kırım da dahil olmak üzere Ukrayna'daki güçleri tamamen çekecek. Bu adımlar diyaloğu başlatmak için temel gereklilikleri oluşturur. Uluslararası hukukun yeniden tesis edilmesi ve adaletin aranması son derece önemlidir. Ukrayna ekonomisinin yüzde 30'undan fazlasına ağır zarar vermekten sorumlu olan Rusya'nın hesap vermesi gerekiyor. Saldırgan taraf olarak bize verdiği zararın tazmini karşılanması tazminat ödemekle yükümlü olmalıdır.

Saldırganlık yalnızca devlet olarak Ukrayna'ya karşı işlenen bir suç değildir; tüm uluslararası topluma karşı işlenmiş bir suçtur.

-Rusya ile iki yıl süren savaşın ardından Ukrayna'nın Rus kuvvetlerinin Kırım Yarımadası'ndan çekilmesi konusunda ısrar etmesini askeri açıdan gerçekçi buluyor musunuz?
Uzun vadede iyimserim çünkü saldırı suçu sadece devlet olarak Ukrayna'ya karşı işlenen bir suç değil; tüm uluslararası topluma, tüm ülkelere karşı işlenmiş bir suçtur ve eminim ki uluslararası mücadeleyi sürdürme iradesi yeniden tesis edilecektir. Bu bir zaman meselesi. Ama elbette gerçekçi olmak gerekirse beklediğimizden uzun sürebilir. Ama sonuç kaçınılmazdır. İnsanlık bir yol ayrımında: Ya yirmi birinci yüzyılda uluslararası hukukun rehberliğinde ilerlemeyi ya da on dokuzuncu yüzyılın standartlarına geri çekilmeyi seçecek. Putin, eylemleriyle bizi bu köhne uygulamalara dönmemizi, böylece yüzyıllarca süren ilerlemeyi feda etmemizi istiyor. Ancak insanlığın uluslararası hukuk ilkelerini tercih ederek akıllıca seçim yapacağına inanıyorum. Bu iyimserlik Kırım'daki duruma da yayılıyor.

Haydi hayal edelim, sadece bir tartışma çerçevesinde, Ukrayna'nın düştüğünü ve Rusya'nın Ukrayna'yı kontrol ettiğini varsayalım. Sonrasında ne olacak?

- Ukrayna Güvenlik Servisi, yaklaşık 40 milyon dolar değerindeki askeri silahlarla ilgili yolsuzluğu ortaya çıkardığını açıkladı. Başsavcı'nın çalınan paraya el konulduğunu söylediğini biliyorum. Peki, Ukrayna'da mali yolsuzluğun kronik olduğunu düşünüyor musunuz? Yolsuzluk, Avrupa Birliği'ne katılma girişiminizde büyük bir engel değil miydi?

Yolsuzluk sorunu uzun yıllardan beri var ve Ukrayna'da çok büyük bir sorun. Başkan Zelenskiy'nin seçilmesinin nedenlerinden biri de yolsuzlukla mücadele ihtiyacıydı ve o da sözünü tuttu. Şimdi mevcut duruma baktığınızda Ukrayna'da hiç kimsenin hukukun üstünde olmadığını göreceksiniz. Mesela yolsuzluk davalarında milletvekillerinin dokunulmazlığı yok. Size Ukrayna Parlamentosu üyelerinin yolsuzluk suçlamasıyla adalet önüne çıkarıldığı davalardan birçok örnek verebilirim. Bir başka örnek, yolsuzluk nedeniyle adalet önüne çıkarılan Ukrayna Başyargıcı’dır. Önemli şahsiyetlerin ve üst düzey politikacıların adalet önüne çıkarıldığı başka birçok örnek bulunuyor. Yolsuzlukla mücadelede çok etkili bir yapı oluşturduk ve yolsuzlukla mücadelemiz devam ediyor, çünkü çok basit bir gerçeğin farkındayız: Özellikle savaş sırasında yolsuzluğa tahammül edemeyiz. Çünkü yolsuzluk NATO'ya ya da Avrupa Birliği'ne katılmak istediğimiz bir dönemde küresel anlamda ortaklarımızın ve müttefiklerimizin gözünde güvenilirliğimizi zedeliyor.

-Başkan Zelenskiy'nin birden fazla röportajda söylediği ilginç şeylerden biri de Ukrayna'yı desteklemenin bir hayır işi olmadığıdır. Bundan ne sonuç çıkarıyorsunuz?

Ukrayna aslında Avrupa'nın kalkanı rolünü oynuyor. Haydi hayal edelim, sadece bir tartışma çerçevesinde, Ukrayna'nın düştüğünü ve Rusya'nın Ukrayna'yı kontrol ettiğini varsayalım. Sonrasında ne olacak? Birincisi, bu durum NATO üyesi devletlerin karşı karşıya olduğu güvenlik risklerini artıracaktır. Pek çok kişi Rusya'nın hedeflerinin Ukrayna ile sınırlı kalmayacağına inanıyor; sırada Moldova ve Baltık ülkelerinin yanı sıra Polonya da olabilir. Bu durum, ABD ve NATO üyelerinin Rusya tehdidine karşı savunma bütçelerini önemli ölçüde artırmalarına ve savunma mekanizmalarını güçlendirmelerine yol açacak.

Fotoğraf Altı: Ukrayna lideri Zelenskiy savunma hatlarını ziyaret etti. (AP)
Ukrayna lideri Zelenskiy savunma hatlarını ziyaret etti. (AP)

Sonuç olarak, ABD'nin, Avrupa ülkelerinin ve diğer NATO üyesi ülkelerin üstlendiği mali yükler, mevcut harcamaların çok üzerinde artacak. Dolayısıyla, Ukrayna'nın Rusya'nın yayılmacılığına karşı direnişini desteklemenin sadece iyi niyetli bir davranış değil, aynı zamanda stratejik bir gereklilik olduğu sonucuna varıyoruz.  Rus emperyalizmine karşı direnişimiz sadece egemenliğimizi savunmak değil, aynı zamanda uluslararası düzeni desteklemektir. Bu görevdeki başarısızlık, dünya çapındaki diğer potansiyel saldırganları güçlendirebilir ve motive edebilir.

Araplara şöyle diyorum: Saldırının mağdurunu destekleyerek, kendinize saldırı durumunda güvenceler oluşturun; saldırganın cezasını çekeceğinden emin olun.

-Peki, Ukrayna ile Arap dünyasının, iki tarafı yakınlaştıracak ortak bir zemin mevcut mu?

Evet, birçok ortak mesele var. Bana sık sık şu tür sorular soruluyor: Arap dünyasına sizi neden desteklemeleri gerektiğini nasıl açıklayabilirsiniz? Bunu Avrupa ülkelerine anlatabilirsiniz çünkü siz Avrupa güvenlik mimarisinin bir parçasısınız ve Avrupa değerleri için mücadele ediyorsunuz. Evet. Peki, bu durumu Arap dünyasına nasıl açıklayacaksınız? Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, saldırının mağdurunu destekleyerek, kendinize saldırı durumunda güvenceler oluşturmuş olursunuz; saldırganın cezasını çekeceğinden emin olursunuz. Bu Arapları bizi desteklemeye teşvik edecek önemli bir neden. İkinci neden ise gıda güvenliğidir. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığı dünya çapında gıda güvenliğini ve tedarik zincirlerini baltaladı. Son olarak nükleer güvenlik. Ukrayna'yı desteklemek nükleer felaket olasılığını azaltır. Son olarak ahlaki bir argüman var: Rusya, Ukrayna savaşında saldırgandır.

*Bu röportaj Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.