5 soruda OpenAI'ın yeni yapay zeka aracı Operator

Özerk yapay zeka araçları geliştirme yarışı kızışıyor

OpenAI'ın yeni aracı büyük ölçüde kendi başına çalışabiliyor (AP)
OpenAI'ın yeni aracı büyük ölçüde kendi başına çalışabiliyor (AP)
TT

5 soruda OpenAI'ın yeni yapay zeka aracı Operator

OpenAI'ın yeni aracı büyük ölçüde kendi başına çalışabiliyor (AP)
OpenAI'ın yeni aracı büyük ölçüde kendi başına çalışabiliyor (AP)

OpenAI, bilgisayarda tıpkı insanlar gibi alışveriş yapmaktan, restoranda yer ayırtmaya kadar çeşitli görevleri yerine getirebilen yapay zeka aracını piyasaya sürdü.

Şirketin dün (23 Ocak Perşembe) tanıttığı Operator, kullanıcıya yol göstermenin ötesine geçerek ekrandaki tuşları kullanıyor, arama çubuğuna yazı yazıyor ve formları dolduruyor.

Araç henüz sadece ABD'deki ChatGPT Pro üyelerinin erişimine açık. Şirket yapay zeka modelini diğer ülkelere ve Plus, Team ve Enterprise kullanıcılarının hizmetine sunmayı planlıyor fakat bunlar için henüz bir tarih verilmedi.

OpenAI CEO'su Sam Altman, dün yaptığı açıklamada "Avrupa'ya gelmesi maalesef biraz zaman alacak" ifadelerini kullandı. 

Altman bu yılın başında yayımladığı blog yazısında yapay zeka aracılarının (AI Agent) 2025'te "iş gücüne katılabileceğini" öne sürmüştü. Yapay zeka aracıları, kendi başına görevleri yerine getirebilen modelleri ifade ediyor. 

Çok geçmeden piyasaya sürülen Operator, Altman'ın beklentilerine giden yolda önemli bir adıma işaret ediyor.

1) Nasıl çalışıyor?

Operator, OpenAI'ın Bilgisayar Kullanan Aracı (Computer-Using Agent / CUA) adlı yeni yapay zeka modeliyle çalışıyor.

Kendisine bir görev verildiğinde ekran görüntüsü alıyor ve şirketin geniş dil modeli GPT-4o'nun görsel becerilerinden faydalanarak görüntüyü analiz ediyor. Ardından ne yapması gerektiğine karar verip bilgisayar ekranında işlemleri gerçekleştirmeye başlıyor.

CUA'in en önemli özelliği, uygulama programlama arayüzü (API) yerine, kullanıcıların karşılaştığı arayüzle etkileşime girecek şekilde eğitilmesi. 

Bu sayede insanlar gibi ekrandaki tuşlara basıp arama yapabiliyor. 

OpenAI ekibinden Reiichiro Nakano, "Modellerin yazılımı kullanma şekli genellikle özel API'lar aracılığıyla gerçekleşiyor" diyor. Bu durumun pek çok uygulama ve siteye erişimi engellediğini söyleyen Nakano ekliyor: 

Ancak insanların günlük olarak kullandığı arayüzün aynısını kullanabilen bir model yaratınca, daha önce erişilemeyen yepyeni bir yazılım yelpazesinin önü açılıyor.

2) Neler yapabiliyor?

OpenAI, Operator'ın halihazırda "araştırma önizlemesi" versiyonunu piyasaya sürdüğünü ve kullanıcıların geri bildirimleriyle aracın gelişeceğini ifade ediyor.

Tıpkı ChatGPT ve diğer yapay zeka sohbet botları gibi muazzam bir bilgi kümesiyle eğitilen Operator, insanların internet sitelerini nasıl kullandıklarını gösteren görüntülerle geliştirildi. 

Kullanıcılar operator.chatgpt.com⁠ (Türkiye'de kullanıma sunulmadı) sitesinden açılan sisteme, yapılmasını istediği görevi yazıyor ve Operator, tarayıcısında kendi başına bu işi yerine getiriyor.

Örneğin bir yemek tarifini bulup gerekli malzemeleri alışveriş sepetine ekliyor veya istenen bölgedeki uygun restoranları bulup rezervasyon yaptırıyor. 

OpenAI araştırmacısı Yash Kumar, "Tıpkı bizim yaptığımız gibi internet sitelerinde gezinip işlem yapabiliyor" diyor. 

Kullanıcılar bu esnada Operator'ın işleyişini takip edebiliyor ve araç, küçük bir pencerede hangi işlemleri yaptığını yazıyor.

Ayrıca istendiği zaman veya yapay zeka aracı bir hata yaptığında müdahale edilebiliyor. Bunun yanı sıra sipariş vermek veya bir e-postayı göndermek gibi önemli işlemlerden önce kullanıcının onay vermesi gerekiyor.

Kumar "Yardıma ya da onaya ihtiyaç duyarsa, size soruyor ve siz de cevaplayabiliyorsunuz" diye açıklıyor.

Şifre veya kredi kartı bilgileri kullanıcı tarafından giriliyor ve Operator, bu esnada ekran görüntüsü almayı bırakıyor.

OpenAI; DoorDash, eBay, Instacart, StubHub ve Uber gibi alışveriş şirketleriyle işbirliği yaptığını ve Operator'ın bunların hizmet kurallarına göre hareket ettiğini belirtiyor.

Şirket, kendi tarayıcısını kullanan aracın aynı anda birden fazla görevi yerine getirebildiğini de belirtiyor. Ancak Operator'ın aynı anda yapılabilecek görev sayısına "dinamik bir limit" koyduğunu ve bu sayının değişebileceğini ekliyor.

3) Ne yapamıyor?

Operator'ın mevcut versiyonu, ayrıntılı slaytlar oluşturmak, karmaşık takvimleri yönetmek veya standart olmayan sitelerin arayüzleriyle etkileşim kurmak gibi "karmaşık veya özel görevleri güvenilir bir şekilde yerine getiremiyor". 

OpenAI, aracın henüz e-posta göndermediğini veya takvimdeki etkinlikleri silmediğini ancak ileride bu özellikleri de sunabileceklerini ifade ediyor.

Yapay zeka modeli her ne kadar internet sitelerinde insanlar gibi davransa da makinelerle insanları ayırt etmek için geliştirilen CAPTCHA bulmacalarını da çözemiyor.

Operator'la ilgili kısıtlamalardan bir diğeriyse, günlük limiti olması. Aynı anda yapılacak işlemlerin yanı sıra bir gün içinde verilebilecek görevlerin de sayısı sınırlı. 

Kumar, ChatGPT ve diğer sohbet botları gibi Operator'ın da deneysel bir teknoloji olduğunu ve gelişmeye devam edeceğini söylüyor. Araştırmacı yeni model için "Dünyadaki en güçlü şey değil" diyerek ekliyor: 

Ama bu tür teknolojilerin eski versiyonlarından çok daha iyi.

4) Ne kadar güvenli?

OpenAI, daha önceki araçlarına kıyasla çok daha fazla özerkliğe sahip Operator için ciddi güvenlik önlemleri almış gibi görünüyor.

Şifreler ve kredi kartı bilgileri girilirken ekran görüntüsü almamasının yanı sıra yeni model, kumar gibi içeriklerle ilişkili sitelere de giremiyor. 

Ancak uzmanlar aracın geleceğiyle ilgili endişe duyuyor. Yapay zeka araçlarının güvenliği üzerine yazılar kaleme alan bilgisayar programcısı Simon Willison şöyle diyor:

Dünyanın geri kalanı bu modeli keşfetmeye başladığında, araca karşı her türlü yeni ve başarılı saldırılar görmeyi bekliyorum.

Willison'ın sözünü ettiği saldırılar, geniş dil modellerine kötü niyetli girdileri meşru istekler gibi göstererek yapay zeka sistemlerini hassas verileri sızdıracak şekilde manipüle etmeyi içeriyor. 

OpenAI da bu riskleri kabul ederek "gerçek dünya senaryolarının karmaşık yapısını modellemenin zorluğuna ve düşmanca tehditlerin dinamik doğasına" değiniyor.

Bunun yanı sıra Operator, görevleri yaparken düzenli olarak ekran görüntüsü alıyor. OpenAI bu bilgileri Operator'ın gelecekteki sürümlerini eğitmek için kullanabilir.

Diğer yandan şirket, verilerinin aracı eğitmek için kullanılmasını istemeyen kişilerin ChatGPT ayarlarından bunu değiştirebileceğini ifade ediyor.

Ayrıca tek bir tuşla Operator'ın bütün tarayıcı geçmişi silinebiliyor ve bütün sekmeler kapatılabiliyor.

Willison ise kullanıcıların kendi güvenlik önlemlerini almasını öneriyor: 

Operator'a yaptırdığınız her görev için yeni bir oturum başlatarak geçmişte araç üzerinden kullandığınız herhangi bir site için kimlik bilgilerinize erişemediğinden emin olun. Sizin adınıza para harcamasını istiyorsanız, ödeme aşamasına gelmesine izin verin, ardından ödeme bilgilerinizi verin ve hemen ardından oturum geçmişini silin.

5) Benzer araçlardan daha mı iyi?

Son aylarda Google ve Anthropic gibi şirketler de benzer yapay zeka aracılarını tanıtmıştı.

Google'ın Project Mariner'ı ve Anthropic'in Computer Use'u, Operator'a benzer bir arayüzde, ekran görüntüleri alarak çalışyor.

OpenAI, yeni modelinin bu iki araçtan daha iyi performans gösterdiğini savunuyor. 

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nün (MIT) bilim ve teknoloji dergisi MIT Technology Review'a göre aracın tarayıcıdaki görevleri ne kadar iyi yerine getirdiğini değerlendiren bir testte CUA yüzde 87, Mariner yüzde 83,5 ve Computer Use yüzde 56 başarı gösterdi.

PDF dosyalarını birleştirme veya bir görüntüyü değiştirme gibi daha genel bilgisayar görevlerini ölçen OSWorld testindeyse CUA yüzde 38, Computer Use ise yüzde 22 başarı gösterdi. Diğer yandan insanlar yüzde 72'lik bir performans sergiledi.

Ayrıca Operator, bilgisayardaki tarayıcı yerine, talimatları bir OpenAI sunucusunda çalışan uzak bir tarayıcıya göndermesiyle diğer sistemlerden ayrılıyor. OpenAI, bu özelliğin sistemi daha verimli hale getirdiğini öne sürüyor.

Kumar, bulut sisteminde çalışmasından dolayı Operator'ın aynı anda birden fazla görevi yerine getirebildiğini söylüyor.

Halihazırda OpenAI'ın yapay zeka aracısı daha önde gidiyor gibi görünürken, elbette gelecekte bu durum değişebilir. 

Ancak MIT Technology Review'da yazan Will Douglas Heaven'a göre asıl dikkat edilmesi gereken şey, üç büyük şirketin aynı dönemde benzer araçlar çıkarması:

Dünyanın en iyi üç yapay zeka şirketinin aracı tabanlı modellerin ne olabileceği hakkında aynı vizyonda birleşmesi bir şeyi açıkça ortaya koyuyor. Yapay zeka üstünlüğü için verilen savaşın yeni bir sınırı var: bilgisayar ekranlarımız.

Kaynaklar: OpenAI, TechCrunch, Ars Technica, New York Times, MIT Technology Review, IBM, Simon Willison Weblog, Sam Altman's Blog



Hindistan ve Pakistan nükleer silahlarının hikayesi

Hindistan-Pakistan çatışması (Shutterstock)
Hindistan-Pakistan çatışması (Shutterstock)
TT

Hindistan ve Pakistan nükleer silahlarının hikayesi

Hindistan-Pakistan çatışması (Shutterstock)
Hindistan-Pakistan çatışması (Shutterstock)

Muhammed Mansur

Hindistan ve Pakistan'ın 1947 yılında ayrılmasından bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler gerginliğini korurken, geçici bir ateşkes ile kalıcı çatışma arasında gidip gelmeye devam etti. Keşmir meselesi başından beri sönmeyen bir kıvılcım olurken, defalarca çatışmaya ve ciddi diplomatik krize yol açtı. Ancak bugünkü gerilimi benzersiz ve tehlikeli kılan, uzun bir geçmişi olan bu çatışmanın her iki tarafın da nükleer silahlara sahip olduğu gerçeğiyle birleşmesi. Bunun da işlerin kontrolden çıkması halinde nereye varabileceği sorusunu beraberinde getirmesidir.

Çeyrek asrı aşkın bir süre önce, 1998 yılının mayıs ayında Racistan'daki Pokhran Test Sahası yakınlarındaki sıcak ve kuru Tar Çölü'nün derinliklerinde Hindistan, 'güç' anlamına gelen 'Operasyon Shakti’ kod adıyla nükleer silah sahibi ülkeler kulübüne resmen girdi.

Hindistan, Güney Asya'daki güvenlik dengelerini sarsan ve uluslararası tepkilere yol açan bir hamleyle beş nükleer bomba patlattı.

Hindistan'ın nükleer programının kökleri, genç bir fizikçi olan Homi K. Bhabha'nın Tata Sanayi Grubu'nun yardımıyla Tata Temel Araştırma Enstitüsü'nü (Tata Institute of Fundamental Research/TIFR) kurduğu 1945 yılına kadar uzanıyor. Pakistan-Hindistan bölünmesinden sonra hükümet, 1948 yılında Atom Enerjisi Yasası ile nükleer programın ilk yasal adımlarını attı ve ardından Hindistan Atom Enerjisi Komisyonu'nu (AECI) kurdu.

Hindistan 1974 yılında ‘Gülümseyen Buda’ kod adlı ilk yeraltı nükleer denemesini gerçekleştirdi. Bu testin her ne kadar ‘barışçıl’ olduğu söylense de uluslararası endişelere ve Yeni Delhi ile nükleer iş birliğine kısıtlamalar getiren Nükleer Tedarikçiler Grubu'nun (NSG) kurulmasına yol açtı.

Uluslararası baskı

Takip eden on yıllar boyunca Hindistan'ın nükleer programı, özellikle Homi K. Bhabha'nın ölümüyle birlikte uluslararası baskı ve yaptırımlardan ve iç siyasi istikrarsızlıktan zarar gördü. Yine de Hindistan nükleer altyapısını inşa etmeye devam etti ve 1980'li yıllarda Ebubekir Zeynelabidin Abdulkelam ve Rajagopala Chidambaram gibi bilim adamlarının çabaları sayesinde füze geliştirme ve uranyum zenginleştirme için paralel programlar başlattı.

Hindistan 1990'lı yıllarda çok sayıda nükleer bomba yapmak için yeterli malzeme ve bileşene sahipti, ancak yeni bir deneme yapmadı. 1998 yılında Atal Bihari Vajpayee’nin lideri olduğu Hindistan Halk Partisi’nin (Bharatiya Janata Partisi/BJP) iktidara gelmesiyle her şey değişti. Vajpayee, Hindistan'ı nükleer silahlarla donatma niyetini açıkça ifade ederek bunu bir ‘egemen hak’ ve ‘savunma ihtiyacı’ olarak değerlendirdi.

1990'lar kararlı bir tutumun hâkim olduğu yıllardı. 1998 yılında Hindistan nükleer denemelerini gerçekleştirdikten sonra Pakistan'ın cevabı gecikmedi.

Ancak uluslararası tepki gecikmedi. ABD, Japonya ve diğer ülkeler, vakit kaybetmeden Hindistan’a ekonomik yaptırımlar uyguladı. Çin bölgede bir nükleer silahlanma yarışından duyduğu endişeyi dile getirdi.

Hindistan'ın komşusu ve geleneksel rakibi Pakistan, 28 Mayıs 1998 tarihinde Chagai Tepeleri'nde birkaç deneme yaparak komşusunun bu hamlesine hemen karşılık verdi ve nükleer güçler kulübüne girdiğini resmen ilan etti. Bu sadece bir güç gösterisi değil, 1971 yılında Bangladeş'in ayrılmasıyla başlayan ve ülke tarihinin en büyük yenilgilerinden birinin ardından gelen uzun bir sürecin zirve noktasıydı.

Sind eyaletinin Haydarabad kentinde toplanan ve Hindistan karşıtı bir protesto gösterisi sırasında Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin kuklasını yakan protestocular, 9 Mayıs 2025 (AFP)Sind eyaletinin Haydarabad kentinde toplanan ve Hindistan karşıtı bir protesto gösterisi sırasında Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin kuklasını yakan protestocular, 9 Mayıs 2025 (AFP)

Pakistan’ın nükleer silahlarla olan hikayesi 20 Ocak 1972'de Başbakan Zulfikar Ali Butto’nun Multan şehrinde üst düzey bilim adamları ve mühendisleri bir araya getirmesiyle başlar. Pakistan'ın Hindistan ile bir “caydırıcılık dengesi” olmadan hayatta kalamayacağını ilan etti. Butto, açık sözlülükle “Gerekirse ot yeriz ama bomba yapacağız” ifadelerini kullandı. Böylece Pakistan'ın nükleer programı resmen doğmuş oldu.

Nükleer fizikçi Munir Ahmed Han, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'ndaki (UAEA) görevinden döndükten sonra, Pakistan Atom Enerjisi Komisyonu'nu (PAEC) yönetmekle görevlendirildi, ancak PAEC çok geçmeden özellikle gerekli bölünebilir malzemenin üretilmesi konusunda büyük teknik zorluklarla karşılaştı. Hollanda'daki uranyum zenginleştirme tesislerinde çalışmış bir metalürji mühendisi olan Abdulkadir Han'ın ismi burada ortaya çıktı. Han, ülkesine santrifüj uranyum zenginleştirme alanında önemli bilgiler ve teknikleri kazandırdı.

Hükümetin tam desteğiyle daha sonra Pakistan'ın ana nükleer araştırma kurumu haline gelecek olan Kahuta tesisini kuran Han, PAEC ile birlikte nükleer programın geliştirilmesinde iki paralel hat oluşturdu. Han'ın, dönemin Cumhurbaşkanı General Muhammed Ziya-ül Hak'a gönderdiği bir mektuba göre Pakistan 1984 yılında geniş, ağır gözetime ve Batı ülkelerinin uyguladığı yaptırımlara rağmen yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum üretmeyi başararak nükleer silaha sahip oldu.

1990'lar kararlı bir tutumun hâkim olduğu yıllardı. 1998 yılında Hindistan nükleer denemelerini gerçekleştirdikten sonra Pakistan'ın cevabı gecikmedi. Aynı ay içinde Pakistan ülkenin batısındaki Chagai Çölü'nde beş nükleer bomba denemesini aynı anda yaptı. İki gün sonra da Haran Çölü'nde altıncı denemeyi gerçekleştirdi. Bu, Pakistan'ı dünyada nükleer silah geliştiren ve deneyen yedinci ülke haline getirerek bölgesel gerilimi arttırdı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1172 sayılı kararla kınamasına yol açtı.

Hindistan'ın plütonyumu, Pakistan'ın uranyumu

Hindistan ve Pakistan’ın nükleer devletler kulübüne girmelerinden sonra bu iki ülkenin kapasiteleri ve hangi ülkenin daha üstün olduğu konusundaki tartışmalar hiç bitmedi. Her iki ülke de nükleer denemelerini aynı yılın aynı ayında gerçekleştirmiş olsa da iki program arasındaki teknolojik farklılıklar başından beri vardı ve bugün de devam ediyor.

Hindistan orta ve uzun menzilli balistik füzelerin yanı sıra nükleer füze fırlatabilen denizaltılardan oluşan geniş bir cephanelik geliştirerek kara, deniz ve havayı kapsayan üç boyutlu bir caydırıcılık kabiliyetine sahip oldu.

Hindistan, nükleer programını, nükleer silah tasarımında daha yüksek teknik kabiliyet ve hassasiyeti yansıtan bir seçim olarak nükleer araştırma reaktörlerinden elde edilen plütonyum temelinde geliştirdi. Buna karşın Pakistan, Kahuta Santrifüj Tesisi’nde üretilen yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum kullandı. Teknik olarak, plütonyum savaş başlıkları için boyut ve ağırlık açısından daha verimli, ancak teknik olarak işlenmesi daha zor.

Kanıtlar, Hindistan'ın hidrojen termobarik bomba tasarımına odaklandığını gösteriyor. Hindistan, 1998 yılında yapılan bir testte bu bombanın kullanıldığını duyurmuş olsa da tam ölçekli testin başarısı konusunda şüpheler söz konusu. Termonükleer bomba fisyondan sonra nükleer füzyona dayanır ve Pakistan'da olduğu gibi muazzam bir patlama gücü sağlar. Pakistan sadece fisyon bombalarını ve bazı geliştirilmiş bombaları test etti, ancak henüz termal bir silaha sahip olduğunu ilan etmedi.

Plütonyum ve uranyum bombaları arasında bölünebilir maddenin türünde ve kullanılan patlatma yönteminde farklar söz konusu. Hiroşima'ya atılan bomba gibi uranyum bombaları uranyum-235 adlı madde temelinde geliştirilmiştir ve ‘top’ olarak bilinen nispeten daha basit bir tasarıma sahiptir. Burada iki kritik altı kütle hızla birbirine itilerek bir patlama meydana getirilir. Uygulanması nispeten kolay olsa da büyük miktarda saf zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç duyulur.

Buna karşılık Nagazaki'ye atılan ‘Fat Man’ (Şişman Adam) bombası gibi plütonyum bombaları, plütonyum-239 maddesi temelinde geliştirilir ve plütonyumun son derece koordineli patlayıcılar kullanılarak kritik kütleye sıkıştırıldığı ‘patlama’ olarak bilinen daha karmaşık bir tasarım gerektirir. Bu da daha küçük boyutta daha güçlü ve verimli bombaların yapılmasına olanak sağlar. Ancak son derece gelişmiş mühendislik teknolojisine ihtiyaç duyar. Plütonyum ayrıca daha radyoaktif bir maddedir. Kalıplanması ve depolanması daha zor. Bu da onu fiziksel ve güvenlik açısından zor bir maddeye dönüştürüyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bununla birlikte, yüksek yoğunluğu ve daha küçük boyutlarda daha büyük patlamalar üretme kabiliyeti nedeniyle modern silah tasarımlarında tercih ediliyor.

İslamabad, kısa menzilli Nasr füzesi gibi taktik nükleer silahların kullanılmasının, özellikle Hindistan'ın sayısal ve lojistik üstünlüğüne ayak uyduramaması çerçevesinde konvansiyonel bir savaş durumunda Hindistan'ın olası bir ilerlemesini durdurmanın tek yolu olabileceğine inanıyor.

Hindistan orta ve uzun menzilli balistik füzelerden oluşan geniş bir cephaneliğin yanı sıra nükleer füze fırlatabilen denizaltılar geliştirerek kara, deniz ve havayı kapsayan üç boyutlu bir caydırıcılık kabiliyetine sahip oldu. Buna karşılık Pakistan, Şahin ve Ghauri gibi etkili, ancak daha kısa menzilli, daha az çok yönlü bir füze sistemine sahip. Bu da uzun menzilli caydırıcılıktan ziyade hız ve anında karşılık verme yaklaşımını ön plana çıkarıyor.

Hindistan’ın üstünlüğü

BM Silahsızlanma İşleri Ofisi’ne (UNODA) göre Hindistan yaklaşık 172, Pakistan ise yaklaşık 170 nükleer savaş başlığına sahip. Bu sayısal yakınlığa rağmen, her iki tarafın nükleer doktrini, kullandığı teknoloji ve stratejik yönelimleri önemli ölçüde farklılık gösteriyor. Bu da aralarındaki dengeyi kırılgan hale getiriyor.

Hindistan kamuoyu önünde ‘ilk adımı atmama’ politikasını benimsiyor. Yani nükleer bir saldırıya karşılık vermedikçe nükleer silah kullanmayacağını taahhüt ediyor. Ancak Yeni Delhi hükümetinin üst düzey bazı isimleri son zamanlarda bu doktrinin gözden geçirilebileceğinin sinyallerini verdi. Pakistan ise böyle bir politikayı benimsemeyi kategorik olarak reddederken, varoluşsal bir tehdit algılaması halinde nükleer silahları önleyici olarak kullanma hakkını savunuyor.

İslamabad, kısa menzilli Nasr füzesi gibi taktik nükleer silahların kullanılmasının, özellikle Hindistan'ın sayısal ve lojistik üstünlüğüne ayak uyduramaması çerçevesinde konvansiyonel bir savaş durumunda Hindistan'ın olası bir ilerlemesini durdurmanın tek yolu olabileceğine inanıyor.

Nükleer silahlar dışında, Pakistan sadece 560 bin askere sahipken Hindistan, 1,24 milyondan fazla askeriyle konvansiyonel kabiliyetlerde askeri üstünlüğe sahip.

İslamabad'da düzenlenen Pakistan Milli Günü geçit töreni sırasında Nasr (sağda) ve Babur (solda) füzelerini taşıyan askeri araçların üstünden selam veren Pakistan askerleri, 23 Mart 2022 (AFP)İslamabad'da düzenlenen Pakistan Milli Günü geçit töreni sırasında Nasr (sağda) ve Babur (solda) füzelerini taşıyan askeri araçların üstünden selam veren Pakistan askerleri, 23 Mart 2022 (AFP)

Hindistan, ithalata bağımlılığın azaltılmasına ve modernizasyona odaklanarak 2025-2029 yılları için 415,9 milyar dolarlık devasa bir savunma bütçesi ayırdı. Buna karşın Pakistan, içerideki ve sınır güvenliği alanındaki zorunluluklar nedeniyle 2028 yılında sadece 10 milyar dolara ulaşması beklenen savunma bütçesiyle daha mütevazı ilerliyor.

Hindistan 220'den fazla Rus yapımı Suhoy Su-30 MKI çok amaçlı savaş uçağı ve 36 gelişmiş Fransız yapımı Rafale savaş uçağı ile sayısal ve niteliksel olarak Pakistan karşısında üstün bir konuma sahip. Pakistan ise Pekin ile ortaklık kurarak Hindistan'ın üstünlüğünü dengelemek amacıyla JF-17 ve J-10C gibi Çin yapımı savaş uçaklarına ve bazı eski Amerikan yapımı F-16'larına güveniyor.

Hindistan, başta Rus yapımı T-90 tankı ve kendi yapımı Arjun tankı olmak üzere çok çeşitli bir tank filosunun yanı sıra, K9A1 gibi modern obüslere sahip. Öte yandan Pakistan, neredeyse tamamen Khalid ve VT-4 gibi Çin tanklarından oluşan bir tank filosuna sahip ve Amerikan M109 silahlarını kullanıyor. Hindistan ise Rus yapımı S-400 ve İsrail yapımı Barak-8’den oluşan ikili hava savunma sistemine sahip. Buna karşın Pakistan’ın aradaki teknolojik farkı azaltmak amacıyla edindiği uzun menzilli HQ-9 ve orta menzilli LLY-80 gibi Çin yapımı hava savunma sistemleri var.

Hindistan iki uçak gemisi, nükleer ve hücum denizaltıları ile çok sayıda destroyer ve fırkateynden oluşan güçlü bir donanmaya sahipken, Pakistan’ın uçak gemisi olmayan sınırlı bir donanması var. Donanmanın envanterinde eski Fransız Agusta denizaltıları ile bazı Çin yapımı fırkateynler bulunuyor.

Hindistan’ın hava ve deniz kuvvetlerindeki üstünlüğüne ve daha geniş bir askeri üs ve tesis ağına sahip olmasının yanında bu üstünlüğü, paradoksal bir şekilde, Pakistan'ın erken nükleer saldırı seçeneğini sürdürmesinin ana nedenlerinden biri. Çünkü İslamabad, kısa menzilli Nasr füzesi gibi taktik nükleer silahların kullanılmasının, özellikle Hindistan'ın sayısal ve lojistik üstünlüğüne ayak uyduramaması nedeniyle konvansiyonel bir savaş durumunda Hindistan'ın olası bir ilerlemesini durdurmanın tek yolu olabileceğine inanıyor.