Günde kaç öğün yemeliyiz? 2 mi 6 mı?

Günde kaç öğün yemeliyiz? 2 mi 6 mı?
TT

Günde kaç öğün yemeliyiz? 2 mi 6 mı?

Günde kaç öğün yemeliyiz? 2 mi 6 mı?

Fitness tutkunları için son trend, günde 6 öğün yerine 2 öğün yemeyi tercih etmek oldu. Bu diyet trendlerini benimsemenin sorunu, bilimsel destekten yoksun olmalarına dayanıyor ve söz konusu trendler bu nedenle uzun sürmüyor. Bu nedenle, kendinizi aç bırakmadan veya besin açısından yoğun bir diyet planına girmeden önce, Şarku’l Avsat’ın Onlymyhealth adlı sağlık portalından aktardığı habere göre iki öğün diyet planının ne olduğunu, 6 öğün yemekten nasıl farklı olduğunu ve ne sıklıkla yemek yememiz gerektiğini anlayalım.

İki öğünden oluşan diyet:

Günde sadece iki öğün yemek yiyebildiğimiz sistemdir. Bu iki öğünün ne zaman yenileceğine dair belli bir şey yok, istenilen zamanda yenilebiliyor. İlk öğününüzü kahvaltıda, ikinci öğününüzü öğle yemeğinde veya akşamın ilerleyen saatlerinde yiyebilirsiniz.

İki öğünlük diyet kilo vermek için idealdir. Bir kişi günde iki öğün yemek yerse, yeterince kalori tüketmemiş olur ve bu da onun ince kalmasına yardımcı olur.

6 öğünden oluşan diyet:

6 öğün diyeti, her gün 6 öğün yemek yemenizi sağlıyor. Öğünler, her öğünün arasında iki saatlik bir ara kalacak şekilde planlanıyor. Kas kütlesini arttırmak isteyen kişilere genellikle 6 öğünlük bir diyet izlemeleri öneriliyor. Zira her iki saatte bir yemek yemek, daha hızlı iyileşmeye ve kilo almaya yardımcı oluyor.

Kilo kaybı için günde iki öğün mü altı öğün mü daha önemli?

Hem iki hem de 6 öğünlü diyetten en iyi şekilde nasıl yararlanılacağı ve hangisinin vücutta iyi bir değişim sağlayacağı diyet planlarına değil, yeme türüne dayalıdır.  Vücut dönüşümü, tüketilen kalori ve yiyeceklerin sayısına göre belirlenen uzun soluklu bir süreçtir. Vücut ağırlığınızın 60 kg olduğunu ve günlük kalori alımınızın yaklaşık bin 800 olduğunu varsayalım. Bin 800 kaloriyi her biri 300 kalorilik 6 öğüne veya her biri 900 kalorilik iki öğüne bölebilirsiniz. Gözle görülür sonuçlar görmek istiyorsanız, kalorilerinizin düzenli olduğundan ve bu kalorileri temiz yiyeceklerden aldığınızdan emin olun.

Profesyonel tavsiye: En etkili yöntem, ikisi arasında geçiş yapın

Bu yöntem, kilo vermenin yavaşlamasını önlemeye yardımcı olacak ve diyeti ilginç hale getirecektir. Peki günde 2 öğün mü 6 öğün mü? Ne sıklıkla yemelisiniz?

Yemek seçiminiz, fitness hedeflerinizle ve rahat hissettiğin yiyecekler uyumlu olmalıdır. Hedefiniz kas gelişimi ise günde altı 6 önerilir. Peki ya çalışan bir kişiyseniz ve yemek yemeye vaktiniz yoksa? Bu durumda yeterli kaloriyi aldığınızdan emin olarak iki öğün yemek yiyebilirsiniz.

Sonuç olarak, ne sıklıkta yemek yemeniz gerektiği sorusuna tek bir cevap bulunmuyor. Her şey kişisel hedeflerinize, fitness seviyenize ve yaşam tarzınıza bağlıdır. Nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız, sizin için en uygun olanı belirlemek için farklı yeme düzenlerini deneyebilirsiniz.

Hangi yeme düzenini seçerseniz seçin, besin değeri yüksek yiyeceklere öncelik vermeyi ve porsiyon boyutlarına dikkat etmeyi unutmayın. En büyük etkiyi öğün sayısının değil yemek seçiminin yaptığını da aklınızdan çıkarmayın.



Gen mutasyonu iltihaplı romatizma hastalığı için yeni bir tedavinin önünü açıyor

Gen mutasyonu iltihaplı romatizma hastalığı için yeni bir tedavinin önünü açıyor
TT

Gen mutasyonu iltihaplı romatizma hastalığı için yeni bir tedavinin önünü açıyor

Gen mutasyonu iltihaplı romatizma hastalığı için yeni bir tedavinin önünü açıyor

Kanada'daki York Üniversitesi Sağlık Fakültesi'nde yapılan devrim niteliğindeki bir keşif, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1'ini etkileyen ve zayıflatıcı bir otoimmün hastalık olan iltihaplı romatizma (romatoid artrit) tedavisinde yeni bir dönemin habercisi olabilir.

İltihaplı romatizma bağışıklık sisteminin yanlışlıkla kendi dokularına saldırması sonucu eklemlerde oluşan kronik sertlik, şişlik ve ağrı olarak tanımlanır. Hastalık zamanla eklemlerde, kıkırdakta ve kemiklerde geri dönüşü olmayan hasarlara yol açarak günlük yaşamı olumsuz yönde etkileyebilir. Mevcut tedaviler genellikle steroidler gibi geniş spektrumlu İmmünsüpresyonlar (bağışıklık sisteminin aktivasyonunun veya etkinliğinin azalması) veya spesifik sitokinleri (hücrelerin birbirleriyle iletişimini sağlayan protein ve peptidlerin bir grubu) hedef alan biyolojik ilaçları içeriyor. Ancak bu yaklaşımlar genellikle etkinliğini yitirirken enfeksiyonlara yatkınlığın artması ve diğer ciddi yan etkiler gibi riskler taşıyor.

Umut verici sonuçlar

Kanada York Üniversitesi Kinesiyoloji ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Araştırma Başkanı Doç. Dr. Ali Abdussettar liderliğinde yürütülen ve geçtiğimiz mart ayında Journal of Autoimmunity dergisin yayımlanan çalışmada araştırmacılar ‘TRAF1’ proteininin bağışıklık düzenlemesindeki rolünü incelemek için gelişmiş bir gen düzenleme tekniği kullandılar. Araştırma ekibi, TRAF1 proteini üzerindeki valin 196 (V196) bölgesindeki tek bir mutasyonun farelerde enflamasyonu önemli ölçüde azaltabileceğini keşfetti. Çünkü bu mutasyon aşırı duyarlı bir bağışıklık sisteminin sürdürülmesi için kritik olan moleküler bir etkileşimi bozuyor. Bu da normalde aşırı iltihaplanmaya neden olan olaylar zincirini etkili bir şekilde durduruyor. İltihaplı romatizma, günlük yaşamın birçok yönünü etkileyebilen yaygın bir sağlık sorunudur ve bu hastalığın tedavisinde mevcut tedavilerin sınırlı etkinliğine bağlı olarak yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyuluyor. Bu çalışmada, İltihaplı romatizma ve diğer inflamatuar (iltihaplı) hastalıklar için daha etkili tedavilerin önünü açabilecek bir keşif yapıldı.

TRAF1, bağışıklık sistemindeki ikili rolüyle biliniyor. TRAF1, gen bazı bağlamlarda inflamatuar sinyalleri güçlendirirken, diğerlerinde bağışıklık sisteminin aşırı tepkisini önlemek için bir fren görevi görür. Bu ikili görev, TRAF1'i şimdiye kadar tedavi edici müdahale için zor bir hedef haline getiriyordu.

Çalışma, mutasyonun TRAF1'in başka bir proteinle etkileşimi üzerindeki etkisini belirleyerek, inflamatuar sinyallerin nasıl daha hassas bir şekilde modüle edilebileceğine dair yeni bilgiler sağladı. Bu mutasyon, aşırı iltihaplanmaya neden olan moleküler olaylar dizisini etkili bir şekilde durduruyor. Bu hedefe yönelik yaklaşım sadece iltihaplı romatizma semptomlarını hafifletmekle kalmayıp aynı zamanda hastalığa yol açan bozuk mekanizmaları da ele alarak mevcut tedavi seçeneklerine iyi yanıt vermeyen hastalara umut veriyor.

Bu çalışma, bağışıklık sisteminin düzenlemesi ve bunun iltihaplı hastalıklar üzerindeki etkilerini anlamamızda büyük bir sıçrama olarak görülüyor. Araştırma ekibi, gen düzenleme teknolojisinin gücünden yararlanarak, önemli moleküler etkileşimlerin değiştirilebileceğini göstermiş ve daha hassas tedavi edici stratejilerin geliştirilmesinin önünü açmıştır.

Yeni tedavi yöntemleri

Bu bulgular farelere ve insanlara başarıyla uygulanabilirse, sonuçları çok derin olabilir. Bu yeni keşif temelinde gelecekte üretilecek ilaçlar, iltihaplı romatizma için daha uygun bir tedavi sağlayabilir. Potansiyel olarak geniş spektrumlu immünosupresanlara olan bağımlılığı azaltabilir ve enfeksiyon ve kanser gibi yan etkilerin oluşma riskini en aza indirebilir. Araştırmanın ortaya koyduğu ilkeler diğer inflamatuar hastalıkların tedavisinde de uygulanabilir ve bağışıklık sisteminin önemli bir faktör olduğu hastalıkların tedavisi için yeni yollar açabilir.

Bu keşif, araştırma ekibinin yenilikçi ruhunun da bir kanıtı olurken genetik araştırmaların modern tıptaki önemli rolünü de ortaya koyuyor. Çalışmalar ve klinik deneyler ilerledikçe, iltihaplı romatizma hastaları yakında sadece semptomları hafifletmekle kalmayıp aynı zamanda inflamasyonun temel nedenlerini de hedef alan tedavilere erişebilecekler. Araştırma ekibi, doktorlar ve hastalar, iltihaplı romatizma tedavisini yeniden şekillendirme potansiyeli taşıyan bu öncü çalışmayı laboratuvardan klinik uygulamaya geçerken yakından takip ediyor.

Dünya genelinde iltihaplı romatizma hastası 18 milyon insanın birçoğu her gün ağrı çekiyor ve bazı sakatlıklar yaşıyor. Bu keşif, tedavilerin daha etkili ve daha hafif olduğu bir gelecek için umut veriyor.

Araştırma ilerledikçe, ekibin çalışmaları, yeniliğe büyük ihtiyaç duyulan bir alanda devrim niteliğinde tedaviler keşfetmek için genetik içgörülerin gücünü vurguluyor. Bu keşif, bilimin vaat ettiğinden daha fazlasını, kronik hastalıklardan kurtarılmış yaşamların olabileceğine dair bir vizyon sunuyor.