Iraklı eski istihbarat yetkilisi Cumeyli Şarku'l Avsat'a konuştu: Bağdat'tan Londra'ya giden zehirli yüzük önce hedefi sonra taşıyanı öldürdü

Irak’ın ‘Baas’a bağlı’ İstihbarat Servisi’nin eski ABD masası şefi Salim el-Cumeyli, Irak istihbaratının eski defterlerini Şarku’l Avsat için açtı (5)

Iraklı eski istihbarat yetkilisi Cumeyli Şarku'l Avsat'a konuştu: Bağdat'tan Londra'ya giden zehirli yüzük önce hedefi sonra taşıyanı öldürdü
TT

Iraklı eski istihbarat yetkilisi Cumeyli Şarku'l Avsat'a konuştu: Bağdat'tan Londra'ya giden zehirli yüzük önce hedefi sonra taşıyanı öldürdü

Iraklı eski istihbarat yetkilisi Cumeyli Şarku'l Avsat'a konuştu: Bağdat'tan Londra'ya giden zehirli yüzük önce hedefi sonra taşıyanı öldürdü

Irak’ın ‘Baas’a bağlı’ İstihbarat Servisi’nin eski ABD masası şefi Salim el-Cumeyli de dahil, ABD işgaliyle devrilen Irak rejiminin önemli isimlerinin tutulduğu Camp Cropper hapishanesindekiler perişan haldeydi. Birçoğu duyduklarına inanmama eğilimindeydi. Saddam Hüseyin'in elinde patlayıcı bir kemer veya silahında son bir mermi olduğuna ya da ABD askerlerinin eline geçmeden önce korumasına onu öldürmesini emredecek kadar cüretkâr olduğuna inanıyorlardı. Haber doğrulandığında, tutuklular onun cesaretini sorgulamadı. Aralarında, Saddam'ın işgalcileri ve müttefiklerini yargılamak için mahkemedeki duruşundan yararlanmak isteyebileceğine inananlar da vardı.

ABD güçleri daha sonra Saddam’a muhalif liderlerin onu hapishanede görmelerine izin verdi. Saddam’ın önde gelen iki muhalifi bunu yapmaktan kaçındı. Bu isimlerden biri, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani’ydi. Barzani, “boş yere böbürlenmenin erkekliğe sığmayacağını” söyleyerek Saddam rejimini muhalefetin değil, ABD güçlerinin devirdiğini açıkça kabul etti. Diğer isim ise vücudunda Saddam'ın Londra'da üzerine düşürdüğü baltanın izlerini taşıyan (rejimin devrilmesinden sonra başbakan olan) İyad Allavi’ydi. Allavi, Irak Cumhurbaşkanı'nın ABD’liler tarafından tutuklanmasını kabul edemedi. Anılarını bir kitapta toplamak üzere olan Cumeyli ile sohbet gayet heyecan verici ve zengindi. İşte Cumeyli ile sohbetimizin beşinci ve son bölümü.

Ona İran'ı, işgali, hesaplaşmayı sordum, o da anlatmaya başladı…

Salim el-Cumeyli:

“İran ajanları 50'den fazla istihbarat görevlisini öldürdü. İntikam, mezarları açma noktasına kadar geldi.”

Kürt liderler Mesud Barzani ve Celal Talabani (Getty Images)
Kürt liderler Mesud Barzani ve Celal Talabani (Getty Images)

İran, ABD'nin Irak işgalini kolaylaştırdı. Ahmed Çelebi aracılığıyla, elinde bulundurduğu Iraklı muhaliflerin iadesi karşılığında, ABD’lilerle işlerini kolaylaştıracak anlaşmalar yaptı. Tahran, Çelebi aracılığıyla işgali haklı çıkarmak için bir dezenformasyon faaliyeti başlattı ve Irak arşivlerinin bir kısmını onun aracılığıyla ele geçirdi. Anlaşmalara göre İran, ABD uçaklarının sınır şeridini ve Irak'a bitişik hava sahasını askeri amaçlarla kullanmasına izin verdi. ABD istihbaratı Süleymaniye'deki Celal Talabani'ye silah teslim edemedi. Çünkü Türkiye, Suriye veya İran hava sahasından geçmek zorundalardı. Bu yüzden General Kasım Süleymani silahları kendisine bizzat teslim etti.

O zamanlar Süleymani'nin rolü çok belirgin değildi. İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) müdahaleleri zayıftı ve yalnızca güney Lübnan'la sınırlıydı. Suriye veya Yemen'de belirgin bir varlıkları yoktu. DMO’nun bölgedeki yoğun faaliyetleri, Irak rejiminin düşmesinden sonra başladı. Bunu bekliyorduk ve savaşı önlemek için yaptığımız temaslarda ABD’lilere de söyledik. Onlara, “İran'a kapıyı açacaksınız, bölgeye nüfuz edecek” dedik. Konuyla ilgilenmediler ve sonra olan oldu.

İran intikamı

İranlıların Irak İstihbarat Servisi’nden intikamı korkunçtu. Tabii ki infazlar onların temsilcileri aracılığıyla yapıldı. Bir keresinde evlerinde olan 14 görevliyi öldürmeleri de dahil olmak üzere, İstihbarat Servisi’nin en az elli mensubunu öldürdüler. Bunlardan ikisi pilottu. İran-Irak Savaşı sırasında İran'daki hedefleri bombalamışlardı. İranlıların yaptıkları, savaşta şehit olan subayların mezarlarını açmaya kadar gitti.

İran İstihbaratı, Irak'ın işgal edilmesini kolaylaştırdı ama aynı zamanda başka bir tarafa da yöneldi. İşgalden önce istihbarat örgütü, Afganistan'dan ayrıldıktan sonra Irak'ta bulunacak olan Ebu Musab ez-Zerkavi'nin topraklarından geçişini kolaylaştırdı. El Kaide'nin İran'daki liderliğinin varlığı artık kanıt gerektirmiyordu. Çünkü İsrail, oradaki üyelerinden birine suikast düzenledi.

Cumeyli'ye Saddam'ın Irak'taki Kürt liderlerle dikenli ve zorlu olan, çatışmalar, anlaşmalar ve ateşkeslerle noktalanan ilişkilerini sordum. O da bu ilişkileri anlattı…

Saddam ile Talabani arasında müdür rütbesinde bir Irak istihbarat görevlisi tarafından yürütülen iletişim kanalı vardı. 2001 yılında Afganistan’daki El Kaide unsurları İran üzerinden Irak'a sızdığında Talabani, bu unsurların Kürt Ensar el-İslam örgütüyle iş birliğinden endişe duyuyordu. Örgüt, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) savaşçılarına saldırarak 40 kişiyi öldürdü. Bu yüzden Talabani Bağdat'tan askeri ve mali yardım istedi ve kendisine güvence verildi. Talabani, Saddam'a teşekkür mektubuyla cevap verdi. Mektupta “İnsanların onuru ve sorumluluğuyla size söz veriyorum ki; bu silah, Irak halkına karşı kullanılmayacak ve Irak düşmanlarına karşı bir diken olacak” ifadeleri yer alıyordu.

“Bu işe ne zaman son vereceksin?”

İran, ABD işgalinden önce Talabani'ye askeri destek sağlıyordu. Saddam ona, ‘hain’ ve ‘ajan’ ithamlarında bulunan sert bir mesaj göndererek, “Bu işe ne zaman son vereceksin?” diye sordu. Talabani, “Seni görevden alabilseydim yapardım ama korkarım alternatif senden daha kötü olacak” yanıtını verdi. Talabani, partisinden kimlerin Irak istihbaratında çalıştığını bildiğini söyledi ve isimleri belirterek “sizinle birlikte çalıştıkları bilgim dahilinde” dedi. Talabani istihbarat görevlisine, “Size söylediğimi Cumhurbaşkanı Saddam'a da söyleyin. Sadece yirmi gün sonra ajan Celal Talabani, Irak Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olacak.”

Bir gün Kürdistan bölgesini bağımsız bir devlet olarak tanıyıp, Türkiye ve İran'la karşı karşıya getirme önerisi ortaya çıktı, ancak orada bulunanların çoğu bu öneriye karşı çıktı. 1999 yılında Saddam'ın bazı liderlerle yaptığı özel bir toplantıda şunları söylediği aktarılmıştı: “Kürt halkını zorla bizimle yaşamaya zorlayamayız. Ayrılmak istiyorlarsa onlara bağımsızlık vermekte bir sakınca yok.”

Buna paralel olarak, Saddam ile Mesud Barzani arasındaki çatışma sert ve uzundu. Ancak Saddam, Barzani'yi yabancı bir ülkeye tabi olmakla suçlamadı. Onun, ‘Kürtlerin haklarını talep ederken Irak'ın çıkarlarını dikkate alacağına söz verdiği takdirde’ sözüne saygı duyulacak bir adam olduğunu gördü. Saddam belki de bu nedenle, Talabani'ye bağlı güçlerin İran'ın açık desteğiyle Erbil'e yönelik başlattığı saldırıya karşılık vermek için güçlerini göndermekten çekinmedi.

Cumeyli, Irak'ın tartışmalı siyasi rolüne de değindi. Kişi artık yanıt verme ve olayı açıklığa kavuşturma imkanına sahip olmadığından ve yasal sebeplerden dolayı ona ‘Falanca’ Bey diyeceğim:

İlk etapta Maliye Bakanlığı kisvesi altında Falanca Bey'e yönelik bir hamle yapıldı. Ardından, Amman'daki iş merkezinde tanıştığı Dış Hizmet Genel Müdürü Kazım Müslim aracılığıyla doğrudan ilişkiye dönüştü. İstihbarat şefi Faruk Hicazi tarafından denetlendi.

Bu kişiye, bazı Iraklı muhalif figürlerin banka hesapları ile Arap cumhurbaşkanlarının kişisel hesapları hakkında bilgi toplamakla ilgili görevler verildi. Asıl görev ise silah tüccarlarının hesaplarını ve İran'a teçhizat ve silah tedarik etmek için gizli askeri sözleşmeleri kapsayan fon hareketini ortaya çıkarmaktı. Bu sayede İstihbarat Servisi muazzam bilgiler elde etti.

Kuveyt'in işgalinden sonra Falanca Bey, İstihbarat Servisi’ne sırtını döndü ve bir muhalefet partisi kurarak Amerikalılar ve İranlılarla iş birliği yaptı. İşgalden sonra aynı adamın ofisi, eski yetkilileri teslim olmaya ikna etmek için çalıştı. Ofisinin bir çalışanı, komşunun oğlunu beni izlemesi için görevlendirdikten sonra, Nisan 2003'te ABD askerlerini beni tutuklamaları için evime yönlendirdi.

“Talabani, istihbarat görevlisine ‘Saddam'a ajanın, Irak Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı olacağını söyle’ dedi.” Salim el-Cumeyli

Hüseyin Kâmil nükleer sırrı ifşa ediyor

Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'in bir aile fotoğrafında Hüseyin Kâmil (ayakta sağdan birinci) (Getty Images)
Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'in bir aile fotoğrafında Hüseyin Kâmil (ayakta sağdan birinci) (Getty Images)

1995 yılında bölge halkı şaşırtıcı bir haberle uyandı: Irak Cumhurbaşkanı’nın damadı Hüseyin Kâmil iltica etmiş, eşi Ragad ve kardeşi Saddam Kâmil ile birlikte Ürdün'e gitmişti. İltica, rejimin maruz kaldığı en ciddi şeydi. Cumeyli olayı hatırlıyor ve şöyle anlatıyor:

Hüseyin Kâmil, rejimin ve devletin tüm sırlarını bilen birkaç kişiden biriydi. Askeri sanayileşme direktörü, Savunma ve Sanayi Bakanlığı gibi hassas görevlerde bulundu ve diğer görevlerinin yanı sıra özel güvenlik servisini yönetti. Saddam, Hüseyin Kâmil’e güvendiği kadar kimseye güvenmiyordu. Bu yüzden onun kaçışı acı verici ve tehlikeliydi. Saddam, damadının hikayesi sona erdikten sonra bunalıma girdi.

Hüseyin Kâmil’in iltica etmesi, rejime ve güvenilirliğine büyük zarar verdi. Amman'a geldikten sonra, müfettişlerin varlığından bahsetmediği, hatta ima bile etmediği için sessiz kaldığımız bir nükleer tesisin varlığını ortaya çıkardı. Tesisin ifşa edilmesi, rejimin güvenilirliğini sarstı ve Irak'a yönelik ablukayı uzattı.

Cumhurbaşkanı, 1994 yılında özel operasyonların, yani suikastların durdurulması emrini vermişti. Ancak rejim, tüm bu bilgilere sahip olan ve Amman'da farklı istihbaratlardan insanlarla buluşan bir adamın varlığına sessiz kalamadı. İstihbarat Servisi, Hüseyin Kâmil’den kurtulma operasyonu için Cumhurbaşkanı’nın onayını aldı. Operasyon için üç infaz memuru ve iki kadının olduğu bir ekip oluşturuldu ve Amman'a doğru yola çıkıldı. Ekip, etrafındaki katı Ürdün prosedürleri nedeniyle Hüseyin Kâmil’e suikast düzenlemek için yaklaşamadı ve iki ay sonra hiçbir sonuç alamadan Irak'a geri dönmek zorunda kaldı.

Irak muhalefeti Hüseyin Kâmil’i hoş karşılamadı. Teftiş heyetleri ondan bilgi aldı ve sonra onu görmezden geldi. Geri dönme arzusunu yansıtan temaslar gerçekleşti ve geri döndü. Cumhurbaşkanı onu devletin kendisine yönelik tedbirlerinden muaf tutmaya hazır olduğunu söyledi. Uday Saddam Hüseyin, dönüşünde iki kız kardeşini kocalarından ayırma görevini üstlendi. Cumhurbaşkanı, Ali Hasan el-Mecid'e devletin hakkından feragat ettiğini ve meselenin artık ailenin elinde olduğunu söyledi. Böylece kuzenler arasında çıkan ve Hüseyin Kâmil’in öldürülmesiyle sonuçlanan savaşa Ali Hasan el-Mecid önderlik etti.

Aslında burada Barzan el-Tikriti'nin yıllar önce Hüseyin Kâmil’in tehlikeli bir adam olduğunu, hırslarının çok büyük olduğunu ve Saddam Hüseyin'in halefi olmak istediğini söylediğini hatırlıyorum. Cumhurbaşkanı, bu sözlerle pek tatmin olmadı. Özellikle de Hüseyin Kâmil'in Ragad ile evliliği, Barzan ve diğer aile bireylerinin öfkesinden sonra bir aile anlaşmazlığına neden olduğu için bunu kıskançlık ya da kişisel nefret olarak algıladı. Aslında, Cumhurbaşkanı’nın Hüseyin Kâmil'i yokluğunda halefi olarak görme eğilimini İstihbarat Servisi’nde görmedik. Bizim düşüncemiz, Cumhurbaşkanı’nın oğlu Kusay'ı özellikle Cumhuriyet Muhafızları Komutanı yapıp ardından Özel Güvenlik Teşkilatı'nın başına geçirdikten sonra böyle bir role hazırladığı yönündeydi. Üstelik onun sokaktaki adı, Uday'ın adı gibi tartışma konusu da değildi.

Hüseyin Kâmil ve Uday Saddam Hüseyin (Getty Images)
Hüseyin Kâmil ve Uday Saddam Hüseyin (Getty Images)

“Hüseyin Kâmil bir nükleer tesisin varlığını ifşa etti ve çalışmalarıyla rejimin güvenilirliğini baltaladı.” Salim el-Cumeyli

Fetih Hareketi- Devrimci Konseyi'nin kurucusu Sabri el-Benna'nın (Ebu Nidal) adı, terörizm ve inanılmaz miktarda suikast ve bombalama ile ilişkilendirildi. Ebu Nidal fenomeni Irak topraklarında doğdu ve rejimden mali, lojistik ve istihbarat desteği aldı. Ağustos 2002'de Ebu Nidal'ın Bağdat'ta intihar ettiği açıklandığında, birçok kişi bunu sorguladı ve onun intihar ettiğine ya da etmediğine inandı. El-Cumeyli, Ebu Nidal'ın aynı sonla biten ziyaretine bir meslektaşıyla birlikte katılan adamla ilgili anlattıklarını aktarıyor.

Ebu Nidal
Ebu Nidal

‘Kötü ruh’

Ebu Nidal, 1974 yılında Irak'taki ofisinin müdürü olduğu Fetih Hareketi’nden, İsrail ile herhangi bir anlaşmaya karşı olduğunu ilan ederek ayrıldı. Irak'ın tutumu anlaşmaya karşıydı ve bu yüzden Ebu Nidal her türlü desteği aldı. Ebu Nidal, Irak istihbaratının da desteğiyle Bağdat'ta İsrail ile normalleşme fikrini reddedenlerin birçoğunu içeren bir eğitim kampı kurdu. Ardından güçleri dünyayı dolaşarak normalleşmeyi destekleyen yüzlerce Filistinli şahsı hedef aldı. Ebu Nidal'ın grubu ayrıca ABD, Avrupa, Arap ve İsrail hedeflerine saldırdı. İran ile savaşın patlak vermesinden sonra istihbarat, Ebu Nidal'den operasyonlarını durdurmasını istedi. Ancak o reddetti ve Suriye'ye gitti.

Irak 1991 yılında, Kuveyt Savaşı'ndan önce ABD hedeflerine yönelik operasyonlar düzenlemeyi planlıyordu. Bu nedenle Ebu Nidal ile yeniden temas kurma ve onu Bağdat'a getirme ihtiyacı doğdu. Ancak Arapların farklılıklarından yararlanarak Kuveyt ve diğer ülkelerle temaslar kurdu ve çok büyük paralar elde ederek Libya'ya gitti.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın başında Libya ondan topraklarını terk etmesini istedi ve o da Mısır'a gitti. Mısır istihbarat servisleri onun varlığını öğrenince, topraklarından çıkmasını talep ettiler, bu yüzden Mısır’dan İran'a geçti. Orada da fazla kalmayarak sahte Yemen pasaportuyla Irak topraklarına girdi. Filistin Caddesi'nde küçük bir ev kiraladı ve kısa bir süre sonra dost bir ülkenin istihbaratından Irak'ta olduğu bilgisi geldi. İstihbarat, alışverişe çıkması gerektiğinde fotoğrafını çekmeyi başardı. İstihbarat Servisi, Cumhurbaşkanı'na, yabancı ülke ve istihbarat servisleriyle ilişkilerini bilmek için ev hapsine benzer bir şekilde, onu Irak'ta tutmasını önerdi. Cumhurbaşkanı da bunu kabul etti.

Irak İstihbarat Şefi Korgeneral Tahir Halil el-Habbuş, 21 Ağustos 2002'de Bağdat'ta ‘intihar eden’ Filistinli lider Ebu Nidal'ın kullandığı sahte pasaportu gösteriyor. (Getty Images)
Irak İstihbarat Şefi Korgeneral Tahir Halil el-Habbuş, 21 Ağustos 2002'de Bağdat'ta ‘intihar eden’ Filistinli lider Ebu Nidal'ın kullandığı sahte pasaportu gösteriyor. (Getty Images)

Batılı istihbarat servisleri, Ebu Nidal'ın Irak'taki varlığına dair haberleri sızdırdı. Bu nedenle onu kontrol etmek için harekete geçilmesi gerekiyordu. Teşkilattan iki memur, ona sürpriz bir ziyarette bulunarak kendilerine eşlik etmesini istediler. Yolun sonuna geldiğini anlayan Ebu Nidal, üzerini değişmek için izin verilmesini istedi ve yan odaya geçip kapıyı kapattı. İki görevlinin onun bir şey yapabileceğinden korktuğu sırada bir silah sesi duyuldu. Kapıyı açtılar ve onu ölü bir şekilde buldular. İntihar ettiğini doğrulayabilirim çünkü görevden sorumlu memur benim meslektaşım ve arkadaşımdı. Bana olayı anlattı. Kendisine ‘kötü ruh’ diyen adamın hikayesi böylece sona erdi.

İstifa, ölüm demektir

İstihbarat, mensubu olunan, sırları öğrenilip sonra da rahatça bırakılan bir siyasi parti değildir. Firar eden subay kaçmaya karar verdiğinde, idam kararına fiilen imza atmış olur. İstihbarat, muhalifleri esirgemeyecek ve onların izini sürecektir. Sahte isimleri ve bazen diplomatik pasaportları olan adamlar, eski yoldaşlarının peşine düşerek infazına kadar gideceklerdir. Bazı malumatlar almak için sözü yeniden Cumeyli'ye bırakıyorum.

Barzan İbrahim el-Tikriti, Irak İstihbarat Servisi Şefi görevini yürüttüğü süre zarfında istihbarat çalışmaları için bir cephe olarak Londra'da bir matbaa kurmuştu. Buraya devlet kurumlarından idari ve bankacılık yetenekleri yüksek bir kişiyi atamıştı. Londra'daki ‘o’ kişi, 1986 yılında görevinin sona ermesi üzerine Bağdat'a dönmeyi reddetti ve görevinde kalmakta ısrar etti. İstihbarat Servisi, Londra'ya ikisi adamın tanıdığı olan üç kişilik bir ekip gönderdi. İkisi adamın arkadaşı olduğundan onu ​​tasfiye etmeye gelmelerini beklemiyordu. Toplantının bir Londra restoranında olmasını önerdiler. Onu öldürecek olan zehir, zehri içeceğine dökecek bir ekip üyesinin yüzüğüne yerleştirildi. Ekip Bağdat'a döndü ve hedef adam iki hafta sonra öldü. İstihbarat görevlisi, döktüğü zehirli maddenin eline de değdiğini fark etmemiş ve kısa süre sonra hayatını kaybetmişti. Ekipteki ikinci kişi, Kuveyt'in işgali sırasında ortadan kayboldu ve üçüncü kişiyse 2020 yılında Irak dışında öldü.

Başka bir istihbarat görevlisinin faaliyetleri rahatsız edici görünüyordu. 1978'de İstihbarat Servisi’nden çıkarılmasına karar verildi. Bunu öğrenince sınırdan Suriye'ye kaçtı ve oradaki istihbarat servislerince uzun bir soruşturmaya tabi tutuldu. Bilgi edinme sürecini tamamladıktan sonra onun İsveç'e seyahatini kolaylaştırdılar. O, basına istihbaratın sırlarından bahsetmeye başladı, bunun üzerine Stockholm'deki istasyonumuz onun takibini devraldı ve ondan kurtulmak için bir karar verildi. O, hiç dikkatli değildi.

Stockholm'de ölümcül randevu

İstihbarat Servisi’nde hedef yakalayıcıları vardı. Bunlardan biri hedeflenen adamın yoluna koyuldu. Adam, kendisini şahsen tanıyan operasyon görevlisinin varlığına şaşırmış, bu yüzden bir tuzağa düştüğünü anlamış ve ona “Beni tasfiye etmen için buraya geldin ha” demişti. İstihbarat görevlisi onu infaz etti ve parçalarını şafak vakti bir ormana attı. Daha sonra arkadaşıyla birlikte huzur içinde Stockholm'den ayrıldı.

Türkiye'deki istasyona bir memur gönderildi. Barzan onu güzelliklerin tuzağına düşmemesi konusunda uyardı. 1982 yılında adam aniden ortadan kayboldu ve ardından bir Türk kadınla Almanya'ya gittiği ortaya çıktı. Kaybedilen kişi bir süre sonra Türkiye'ye döndü. Daha sonra özel bir yere çekildiğini ve gizemli bir şekilde tasfiye edildiğini öğrendik. İstihbarat, benzer bir eylemde bulunmak için kendisine yalvaran herkes için caydırıcı bir önlem olarak, bu olayların İstihbarat mensupları arasında yayılmasına izin verdi.

Teşkilattan memurların, Amerikan kuvvetlerine karşı intihar bombacıları tarafından kullanılan bubi tuzaklı arabalar gönderdiği ortaya çıktı. İçlerinden bir subay bu yüzden 15 yıl hapis yattı. İngiltere topraklarında yaptığı bir operasyon nedeniyle daha uzun süre tutuklu kalan subay için Irak'ın tutuklu Observer muhabiri gazeteci Farzad Bazoft'u değiştirmeyi teklif ettiğini, ancak İngiliz yetkililerin teklifi reddettiğini belirtti. Iraklı yetkililer daha sonra Bazoft'u casusluktan mahkûm ettikten sonra idam etti.



Suriye, Lübnan'a kaçak olarak sokulmak üzere olan mayın sevkiyatının ele geçirilmesi sırasında bir kişinin öldüğünü duyurdu

Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen çok sayıda mayın (Suriye İçişleri Bakanlığı'nın resmi X hesabı)
Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen çok sayıda mayın (Suriye İçişleri Bakanlığı'nın resmi X hesabı)
TT

Suriye, Lübnan'a kaçak olarak sokulmak üzere olan mayın sevkiyatının ele geçirilmesi sırasında bir kişinin öldüğünü duyurdu

Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen çok sayıda mayın (Suriye İçişleri Bakanlığı'nın resmi X hesabı)
Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen çok sayıda mayın (Suriye İçişleri Bakanlığı'nın resmi X hesabı)

Suriye İçişleri Bakanlığı bugün X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, Lübnan’a gönderilmek üzere olduğu belirtilen büyük miktarda harp mayınının sevkiyatını engelleyen operasyonda bir kişinin öldüğünü, dört kişinin ise gözaltına alındığını duyurdu.

Açıklamaya göre operasyon, Şam’ın kuzey kırsalındaki Cebbe bölgesinde yürütülen ‘titiz takip ve detaylı soruşturma’ sonrası gerçekleştirildi. Şüpheli bir grubun hareketlerinin tespit edilmesinin ardından düzenlenen baskında dört kişi yakalandı, beşinci bir şüpheli ise devriyelerle yaşanan çatışma sırasında öldürüldü.

Lübnan sınırına yakın Yabrud bölgesinin iç güvenlik müdürü Halid Abbas Taktuk, uzman birimlerin ‘fitilleri takılı bin 250 harp mayınını’ ele geçirdiğini, mayınların Şam kırsalındaki Cebbe bölgesinde bir noktada depolandığını aktardı. Bakanlık, ele geçirilen mühimmatın Lübnan’daki Hizbullah’a kaçırılmak üzere hazırlandığını bildirdi.

Suriye İçişleri Bakanlığı, harp mayınlarının bulunduğu onlarca ahşap sandık ve çantanın yanı sıra bir binanın avlusunda istiflenmiş yüzlerce mayını gösteren fotoğraflar yayımladı.

Suriye-Lübnan sınırı boyunca uzanan 300 kilometrelik hat, özellikle Kalamun, Zebedani ve Humus kırsalındaki sarp dağlık bölgelerde faaliyet gösteren kaçakçılık şebekelerinin yoğun hareketliliğine sahne oluyor. Bu şebekeler, bölgenin coğrafi yapısından ve kontrolsüz geçiş noktalarının fazlalığından yararlanarak uyuşturucu, akaryakıt ve silah kaçakçılığı yapıyor. Bu durum, AFP’nin aktardığı bilgilerle de destekleniyor.

Hizbullah’a yönelik saldırılarını artıran İsrail ise Tahran destekli örgütün yeniden silahlanmaya çalıştığını öne sürüyor. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre11 Eylül’de Suriye, Şam yakınlarında Hizbullah bağlantılı bir hücrenin çökertildiğini açıkladı, ancak Hizbullah yayımladığı açıklamada Suriye topraklarında ‘varlık göstermediğini’ belirtti.

Beşşar Esed’in devrilmesinin ardından göreve gelen yeni yönetim, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera liderliğinde sınır güvenliğini artırmaya yönelik adımlar atıldığını duyurmuştu. Zaman zaman çatışmalar yaşansa da kaçakçılık faaliyetleri durmadı. Komşu ülkeler, özellikle büyük miktarlarda captagon hapı ele geçirildiğini açıklamayı sürdürüyor.


Hafter, AFRICOM ile güvenlik ve askeri iş birliğini görüştü

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ve oğulları, LUO karargâhında AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson ile görüştü, 2 Aralık 2025. (LUO Genel Komutanlığı)
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ve oğulları, LUO karargâhında AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson ile görüştü, 2 Aralık 2025. (LUO Genel Komutanlığı)
TT

Hafter, AFRICOM ile güvenlik ve askeri iş birliğini görüştü

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ve oğulları, LUO karargâhında AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson ile görüştü, 2 Aralık 2025. (LUO Genel Komutanlığı)
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ve oğulları, LUO karargâhında AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson ile görüştü, 2 Aralık 2025. (LUO Genel Komutanlığı)

Kahire: Halid MahmudABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Dagvin Anderson, Libya ziyaretine devam ederek ülkenin doğusuna geçip Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ile bir araya geldi. Anderson, başkent Trablus’ta Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde Washington’un askeri kurumların birleştirilmesi ve iki tarafın katılımıyla ilk kez düzenlenecek ortak askeri tatbikatların önemine vurgu yaptığını belirtmişti.

LUO Komutanlığı dün yaptığı açıklamada, Hafter’in Bingazi’de Anderson ile yaptığı görüşmede, ikili bağların güçlendirilmesi ve askeri iş birliği konularının ele alındığını bildirdi. Görüşmede özellikle terör ve aşırılık, insan kaçakçılığı ve yasadışı göçle mücadele alanlarında koordinasyon sağlanması, ayrıca ordu birliklerinin kapasitelerini artırmaya yönelik ortak eğitim programlarının geliştirilmesi konuları değerlendirildi. Bunun yanı sıra ekonomik ve ticari alanlardaki iş birliği fırsatları da görüşüldü.

Toplantıda Hafter, Libya ile ABD arasında çeşitli alanlardaki özel ortaklık ilişkilerini övdü.

Hafter’in ofisi, Anderson’un görüşmede taraflar arasındaki ilişkilerin derinliğine vurgu yaptığını ve ordunun, Libya’da güvenlik ve istikrarı artırmadaki başlıca rolünün bölge üzerinde olumlu etkileri olduğunu ifade ettiğini aktardı.

acdfgt
AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson, pazartesi günü Trablus'ta Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed el-Haddad ile bir araya geldi. (ABD Büyükelçiliği)

Anderson, Trablus’ta UBH Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile yaptığı görüşmede, ikili güvenlik iş birliğinin güçlendirilmesi, bölgesel istikrarın sağlanması ve ABD’nin Libya ordusunun birleştirilmesine yönelik çabalarının desteklenmesi konularını ele aldı. Anderson, birleşik, egemen ve istikrarlı bir Libya’nın ABD ve diğer ortaklarla ekonomik iş birliğini artıracağını ve bunun Libya halkının yararına olacağını vurguladı.

ABD Büyükelçiliği, resmi X hesabından yaptığı açıklamada, Anderson’un Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed el-Haddad ve Savunma Bakan Vekili Tuğgeneral Abdusselam ez-Zubi ile ayrı ayrı toplantılar yaptığını bildirdi. Toplantılarda, ortak askeri iş birliğinin genişletilmesi, Libya güvenlik güçlerinin profesyonelliğinin artırılması ve Libya’nın askeri kurumları birleştirme çabaları ele alındı. Anderson ayrıca, AFRICOM tarafından nisan ayında Sirte’de düzenlenecek Flintlock 26 tatbikatının, ülke genelindeki Libya güçlerini Afrika ve Avrupa’daki ortaklarla bir araya getirerek terör ve diğer tehditlere karşı kapasitelerini güçlendireceğini belirtti. Anderson, ABD’nin, Libya’nın bölünmüşlükleri aşarak güvenlik güçlerini birleştirme çabalarını desteklemeye devam edeceğini de taahhüt etti.

gty
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, belediye başkanlarıyla bir araya geldi. (UBH)

Diğer yandan Dibeybe, pazartesi akşamı belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda, yürütülen projelerde belirlenen takvimlere uyulmasının ve uygulamaların yüksek verimlilikle takip edilmesinin önemine vurgu yaptı. Dibeybe, bunun vatandaşların yaşamına olumlu yansıyacağını ve hükümetin kalkınma hedeflerine ulaşmasını sağlayacağını belirtti.

Dibeybe, toplantıda ayrıca yeni projelerin uygulanması talimatını verdi; bunların başında okul inşaatları yer alıyor. Yürütme birimlerinin başkanlarına, salı günü itibarıyla belediyelerle doğrudan toplantılar yaparak projelerin ilerleyişini takip etmeleri ve planlanan şekilde uygulanmasını sağlamaları talimatı verildi.

Toplantıya katılanların, hükümetin kalkınma ve hizmet dosyalarını yönetme çabalarını tam olarak desteklediğini, hükümet yaklaşımına bağlı kalacaklarını ve projelere desteğin süreceğini ilettikleri aktarıldı. Bu tutumun, vatandaşlara sunulan hizmetlerin iyileştirilmesine ve tüm sektörlerde yerel kalkınmanın güçlendirilmesine katkı sağlayacağı vurgulandı.

rtt
Önceki belediye seçim kampanyasından (Libya Yüksek Seçim Komisyonu)

Öte yandan Libya Yüksek Seçim Komisyonu, belediye meclisi seçimlerinin üçüncü aşamasının oylamasını bu ayın 13’ünde gerçekleştirme tarihini açıkladı. Bu aşama, ağırlıklı olarak ülkenin doğu ve güney bölgelerinde yer alan dokuz belediyeyi kapsıyor.

Yüksek Seçim Komisyonu, şu ana kadar 120 belediye meclisinden 60’ının seçimlerini tamamladı. Kalan belediyelerdeki seçimleri ise önümüzdeki yıl içinde tamamlamayı planlıyor.


Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

TT

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Amerikan yönetimi Sudan’daki çatışmanın taraflarına ülkedeki savaşı durdurmaya yönelik bir yol haritasını kabul ettirmeye çalışırken, ABD ve Sudanlı kaynaklar, Port Sudan yönetiminin Rusya’dan silah desteği almak için Moskova ile temas kurduğunu bildirdi. Kaynaklara göre Port Sudan, gelişmiş silahlar karşılığında Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma imkânı ve maden ile altın yatırımları teklif etti. Bu durum, Sudan’daki savaşın, küresel ölçekte kritik öneme sahip deniz geçişlerinden birinde, ABD baskıları ile Rusya’nın cazip teklifleri arasında daha geniş bir güç mücadelesine dönüşmesi riskini artırıyor.

Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak, ABD’nin Sudan’da ateşkes için hazırladığı yeni öneriye ilişkin daha fazla ayrıntı ortaya çıktı. Teklifin, İslamcı akım ve Müslüman Kardeşler’i dışarıda bırakan, askeri, insani ve siyasi alanları kapsayan üç paralel yol haritası içerdiği belirtildi.

Rusya için deniz üssü ve altın

ABD’nin yoğun diplomatik girişimleri sürerken, Wall Street Journal dün yayımladığı haberinde, geçici başkent olarak Port Sudan’ı kullanan hükümetin Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma ve maden ile altın alanlarında yatırım yapma teklifinde bulunduğunu aktardı. Habere göre bu teklif, Sudan ordusunun Rusya’dan gelişmiş silahlarla yeniden donatılması karşılığında yapıldı.

fvbg
Kızıldeniz'deki Port Sudan limanı (Getty Images)

Gazetenin adını vermediği Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Sudan’ın Rusya’ya ilettiği teklif, 25 yıllık bir anlaşmayı kapsıyor. Buna göre Rusya, Port Sudan Limanı’nda veya Kızıldeniz kıyısındaki başka bir deniz tesisinde, aralarında nükleer güçle çalışan savaş gemilerinin de bulunduğu dört deniz unsurunu ve en fazla 300 askeri konuşlandırabilecek.

Amerikan gazetesi, böyle bir üssün Rusya’ya Süveyş Kanalı üzerinden geçen ve küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan deniz hattını izleme imkânı vereceğine dikkat çekti.

ABD uyarısı

Gazete ayrıca, üst düzey bir ABD yetkilisinin, Port Sudan ya da Libya’da kurulacak bir Rus askeri üssünün Moskova’nın güç kullanma kapasitesini artırabileceği ve daha az kısıtlamayla hareket etmesine yol açabileceği uyarısında bulunduğunu aktardı. Emekli Tümgeneral Mark Hicks’in değerlendirmesine göre ise böyle bir deniz üssü, Rusya’nın uluslararası konumunu güçlendirecek ve bölgedeki nüfuz alanını genişletecek.

fv
Sudan Ordusu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Bu gelişme, Port Sudan’daki askeri yönetimin yeni silah kaynakları arayışını sürdürdüğü bir dönemde ortaya çıktı. Gazetenin adını açıklamadığı bir Sudanlı yetkili, ülkenin gelişmiş silah sistemlerine ve hava savunma kapasitesine ihtiyaç duyduğunu, ancak bu tür bir anlaşmanın ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile sorun yaratabileceğini belirtti.

Gazetenin değerlendirmesine göre Washington, savaşı durduracak ve sivil yönetime geçiş sürecini başlatacak bir yol haritasına odaklanırken, Port Sudan yönetimi ise Rusya ile yakınlaşmanın getireceği askeri ve ekonomik kazanımları önceliklendiriyor.

Ateşkes ve uluslararası mekanizma

Bu çerçevede, ABD’nin Sudan’da ateşkese yönelik yeni önerisine ilişkin ayrıntılar da ortaya çıkmaya devam ediyor. Al Arabiya’ya konuşan kaynaklar, teklifin askeri, insani ve siyasi başlıklardan oluşan üç paralel süreci kapsadığını ve İslamcı akım ile Müslüman Kardeşler’in bu süreç dışında tutulduğunu aktardı.

Mısır kaynaklarına dayandırılan habere göre, askeri başlık, ülke genelinde kapsamlı bir ateşkesi öngörüyor. Buna göre ateşkesten sonra geniş ölçekli bir insani operasyon başlatılacak, yardım kuruluşlarının erişimi sağlanacak ve temel hizmetler yeniden tesis edilecek. Ayrıca ateşkesi denetlemek üzere, sahada gözetim mekanizmalarına sahip bir uluslararası komite kurulması planlanıyor. Bu komite, insani koridorların güvenliğini sağlamak, sivilleri korumak ve olası ihlalleri takip etmekle görevlendirilecek.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump’ın Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos (AFP)

İnsani sürecin başarısı, ateşkesin kalıcılığına ve yardımın ülke geneline etkin biçimde ulaşmasına bağlanıyor. Buna göre sağlam bir ateşkes, insani operasyonların başlaması için temel koşul olacak; bu da yardım ekiplerinin erişimini kolaylaştırarak yerinden edilmiş kişiler ile mültecilerin güvenli dönüşü için gerekli ortamın hazırlanmasına katkı sağlayacak.

Siyasi sürece ilişkin öneri ise eski rejim mensupları ve İslamcılar hariç, sivil güçlerin öncülüğünde bir geçiş süreci öngörüyor. Bu süreç, ordunun ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ateşkese onay vermesiyle eş zamanlı olarak başlayacak ve savaşın sonlandırılmasına giden yolun ilk adımını oluşturacak.

Askeri alanda kapsamlı reform

Yol haritası ayrıca kapsamlı bir askeri reform sürecini de içeriyor. Buna göre Sudan İslami Hareketi ve Müslüman Kardeşler çizgisine yakın isimlerin ordu ve güvenlik kurumlarından çıkarılması, silahlı grupların entegrasyonu ve iki tarafla birlikte savaşan milis yapılanmalarının tasfiyesi planlanıyor. Amaç, sivil otoriteye tabi, birleşik ve profesyonel bir ordu ile yeniden yapılandırılmış güvenlik kurumları oluşturmak. Bu süreçte karar merciinin ordu veya HDK olmayacağı özellikle vurgulanıyor.

Öte yandan, eylül ayında ABD’li arabulucu Massad Boulos tarafından sunulan planın, Sudan hükümeti ile HDK temsilcilerine ateşkes ve kapsamlı bir insani süreç önerdiği biliniyor. Ancak Boulos 25 Kasım’da her iki tarafın da plana henüz onay vermediğini açıklamıştı.

Boulos o dönemde yaptığı açıklamada, tarafların ateşkesi ‘ön koşul olmadan’ kabul etmesinin önemine dikkat çekmiş; bunun can kayıplarını azaltmak, siyasi sürecin yeniden başlamasını sağlamak ve ülkenin sivil yönetime geçişi için gerekli koşulları oluşturmak açısından kritik olduğunu ifade etmişti.