Iraklı eski istihbarat yetkilisi Cumeyli Şarku'l Avsat'a konuştu: Bağdat'tan Londra'ya giden zehirli yüzük önce hedefi sonra taşıyanı öldürdü

Irak’ın ‘Baas’a bağlı’ İstihbarat Servisi’nin eski ABD masası şefi Salim el-Cumeyli, Irak istihbaratının eski defterlerini Şarku’l Avsat için açtı (5)

Iraklı eski istihbarat yetkilisi Cumeyli Şarku'l Avsat'a konuştu: Bağdat'tan Londra'ya giden zehirli yüzük önce hedefi sonra taşıyanı öldürdü
TT

Iraklı eski istihbarat yetkilisi Cumeyli Şarku'l Avsat'a konuştu: Bağdat'tan Londra'ya giden zehirli yüzük önce hedefi sonra taşıyanı öldürdü

Iraklı eski istihbarat yetkilisi Cumeyli Şarku'l Avsat'a konuştu: Bağdat'tan Londra'ya giden zehirli yüzük önce hedefi sonra taşıyanı öldürdü

Irak’ın ‘Baas’a bağlı’ İstihbarat Servisi’nin eski ABD masası şefi Salim el-Cumeyli de dahil, ABD işgaliyle devrilen Irak rejiminin önemli isimlerinin tutulduğu Camp Cropper hapishanesindekiler perişan haldeydi. Birçoğu duyduklarına inanmama eğilimindeydi. Saddam Hüseyin'in elinde patlayıcı bir kemer veya silahında son bir mermi olduğuna ya da ABD askerlerinin eline geçmeden önce korumasına onu öldürmesini emredecek kadar cüretkâr olduğuna inanıyorlardı. Haber doğrulandığında, tutuklular onun cesaretini sorgulamadı. Aralarında, Saddam'ın işgalcileri ve müttefiklerini yargılamak için mahkemedeki duruşundan yararlanmak isteyebileceğine inananlar da vardı.

ABD güçleri daha sonra Saddam’a muhalif liderlerin onu hapishanede görmelerine izin verdi. Saddam’ın önde gelen iki muhalifi bunu yapmaktan kaçındı. Bu isimlerden biri, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani’ydi. Barzani, “boş yere böbürlenmenin erkekliğe sığmayacağını” söyleyerek Saddam rejimini muhalefetin değil, ABD güçlerinin devirdiğini açıkça kabul etti. Diğer isim ise vücudunda Saddam'ın Londra'da üzerine düşürdüğü baltanın izlerini taşıyan (rejimin devrilmesinden sonra başbakan olan) İyad Allavi’ydi. Allavi, Irak Cumhurbaşkanı'nın ABD’liler tarafından tutuklanmasını kabul edemedi. Anılarını bir kitapta toplamak üzere olan Cumeyli ile sohbet gayet heyecan verici ve zengindi. İşte Cumeyli ile sohbetimizin beşinci ve son bölümü.

Ona İran'ı, işgali, hesaplaşmayı sordum, o da anlatmaya başladı…

Salim el-Cumeyli:

“İran ajanları 50'den fazla istihbarat görevlisini öldürdü. İntikam, mezarları açma noktasına kadar geldi.”

Kürt liderler Mesud Barzani ve Celal Talabani (Getty Images)
Kürt liderler Mesud Barzani ve Celal Talabani (Getty Images)

İran, ABD'nin Irak işgalini kolaylaştırdı. Ahmed Çelebi aracılığıyla, elinde bulundurduğu Iraklı muhaliflerin iadesi karşılığında, ABD’lilerle işlerini kolaylaştıracak anlaşmalar yaptı. Tahran, Çelebi aracılığıyla işgali haklı çıkarmak için bir dezenformasyon faaliyeti başlattı ve Irak arşivlerinin bir kısmını onun aracılığıyla ele geçirdi. Anlaşmalara göre İran, ABD uçaklarının sınır şeridini ve Irak'a bitişik hava sahasını askeri amaçlarla kullanmasına izin verdi. ABD istihbaratı Süleymaniye'deki Celal Talabani'ye silah teslim edemedi. Çünkü Türkiye, Suriye veya İran hava sahasından geçmek zorundalardı. Bu yüzden General Kasım Süleymani silahları kendisine bizzat teslim etti.

O zamanlar Süleymani'nin rolü çok belirgin değildi. İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) müdahaleleri zayıftı ve yalnızca güney Lübnan'la sınırlıydı. Suriye veya Yemen'de belirgin bir varlıkları yoktu. DMO’nun bölgedeki yoğun faaliyetleri, Irak rejiminin düşmesinden sonra başladı. Bunu bekliyorduk ve savaşı önlemek için yaptığımız temaslarda ABD’lilere de söyledik. Onlara, “İran'a kapıyı açacaksınız, bölgeye nüfuz edecek” dedik. Konuyla ilgilenmediler ve sonra olan oldu.

İran intikamı

İranlıların Irak İstihbarat Servisi’nden intikamı korkunçtu. Tabii ki infazlar onların temsilcileri aracılığıyla yapıldı. Bir keresinde evlerinde olan 14 görevliyi öldürmeleri de dahil olmak üzere, İstihbarat Servisi’nin en az elli mensubunu öldürdüler. Bunlardan ikisi pilottu. İran-Irak Savaşı sırasında İran'daki hedefleri bombalamışlardı. İranlıların yaptıkları, savaşta şehit olan subayların mezarlarını açmaya kadar gitti.

İran İstihbaratı, Irak'ın işgal edilmesini kolaylaştırdı ama aynı zamanda başka bir tarafa da yöneldi. İşgalden önce istihbarat örgütü, Afganistan'dan ayrıldıktan sonra Irak'ta bulunacak olan Ebu Musab ez-Zerkavi'nin topraklarından geçişini kolaylaştırdı. El Kaide'nin İran'daki liderliğinin varlığı artık kanıt gerektirmiyordu. Çünkü İsrail, oradaki üyelerinden birine suikast düzenledi.

Cumeyli'ye Saddam'ın Irak'taki Kürt liderlerle dikenli ve zorlu olan, çatışmalar, anlaşmalar ve ateşkeslerle noktalanan ilişkilerini sordum. O da bu ilişkileri anlattı…

Saddam ile Talabani arasında müdür rütbesinde bir Irak istihbarat görevlisi tarafından yürütülen iletişim kanalı vardı. 2001 yılında Afganistan’daki El Kaide unsurları İran üzerinden Irak'a sızdığında Talabani, bu unsurların Kürt Ensar el-İslam örgütüyle iş birliğinden endişe duyuyordu. Örgüt, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) savaşçılarına saldırarak 40 kişiyi öldürdü. Bu yüzden Talabani Bağdat'tan askeri ve mali yardım istedi ve kendisine güvence verildi. Talabani, Saddam'a teşekkür mektubuyla cevap verdi. Mektupta “İnsanların onuru ve sorumluluğuyla size söz veriyorum ki; bu silah, Irak halkına karşı kullanılmayacak ve Irak düşmanlarına karşı bir diken olacak” ifadeleri yer alıyordu.

“Bu işe ne zaman son vereceksin?”

İran, ABD işgalinden önce Talabani'ye askeri destek sağlıyordu. Saddam ona, ‘hain’ ve ‘ajan’ ithamlarında bulunan sert bir mesaj göndererek, “Bu işe ne zaman son vereceksin?” diye sordu. Talabani, “Seni görevden alabilseydim yapardım ama korkarım alternatif senden daha kötü olacak” yanıtını verdi. Talabani, partisinden kimlerin Irak istihbaratında çalıştığını bildiğini söyledi ve isimleri belirterek “sizinle birlikte çalıştıkları bilgim dahilinde” dedi. Talabani istihbarat görevlisine, “Size söylediğimi Cumhurbaşkanı Saddam'a da söyleyin. Sadece yirmi gün sonra ajan Celal Talabani, Irak Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olacak.”

Bir gün Kürdistan bölgesini bağımsız bir devlet olarak tanıyıp, Türkiye ve İran'la karşı karşıya getirme önerisi ortaya çıktı, ancak orada bulunanların çoğu bu öneriye karşı çıktı. 1999 yılında Saddam'ın bazı liderlerle yaptığı özel bir toplantıda şunları söylediği aktarılmıştı: “Kürt halkını zorla bizimle yaşamaya zorlayamayız. Ayrılmak istiyorlarsa onlara bağımsızlık vermekte bir sakınca yok.”

Buna paralel olarak, Saddam ile Mesud Barzani arasındaki çatışma sert ve uzundu. Ancak Saddam, Barzani'yi yabancı bir ülkeye tabi olmakla suçlamadı. Onun, ‘Kürtlerin haklarını talep ederken Irak'ın çıkarlarını dikkate alacağına söz verdiği takdirde’ sözüne saygı duyulacak bir adam olduğunu gördü. Saddam belki de bu nedenle, Talabani'ye bağlı güçlerin İran'ın açık desteğiyle Erbil'e yönelik başlattığı saldırıya karşılık vermek için güçlerini göndermekten çekinmedi.

Cumeyli, Irak'ın tartışmalı siyasi rolüne de değindi. Kişi artık yanıt verme ve olayı açıklığa kavuşturma imkanına sahip olmadığından ve yasal sebeplerden dolayı ona ‘Falanca’ Bey diyeceğim:

İlk etapta Maliye Bakanlığı kisvesi altında Falanca Bey'e yönelik bir hamle yapıldı. Ardından, Amman'daki iş merkezinde tanıştığı Dış Hizmet Genel Müdürü Kazım Müslim aracılığıyla doğrudan ilişkiye dönüştü. İstihbarat şefi Faruk Hicazi tarafından denetlendi.

Bu kişiye, bazı Iraklı muhalif figürlerin banka hesapları ile Arap cumhurbaşkanlarının kişisel hesapları hakkında bilgi toplamakla ilgili görevler verildi. Asıl görev ise silah tüccarlarının hesaplarını ve İran'a teçhizat ve silah tedarik etmek için gizli askeri sözleşmeleri kapsayan fon hareketini ortaya çıkarmaktı. Bu sayede İstihbarat Servisi muazzam bilgiler elde etti.

Kuveyt'in işgalinden sonra Falanca Bey, İstihbarat Servisi’ne sırtını döndü ve bir muhalefet partisi kurarak Amerikalılar ve İranlılarla iş birliği yaptı. İşgalden sonra aynı adamın ofisi, eski yetkilileri teslim olmaya ikna etmek için çalıştı. Ofisinin bir çalışanı, komşunun oğlunu beni izlemesi için görevlendirdikten sonra, Nisan 2003'te ABD askerlerini beni tutuklamaları için evime yönlendirdi.

“Talabani, istihbarat görevlisine ‘Saddam'a ajanın, Irak Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı olacağını söyle’ dedi.” Salim el-Cumeyli

Hüseyin Kâmil nükleer sırrı ifşa ediyor

Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'in bir aile fotoğrafında Hüseyin Kâmil (ayakta sağdan birinci) (Getty Images)
Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin'in bir aile fotoğrafında Hüseyin Kâmil (ayakta sağdan birinci) (Getty Images)

1995 yılında bölge halkı şaşırtıcı bir haberle uyandı: Irak Cumhurbaşkanı’nın damadı Hüseyin Kâmil iltica etmiş, eşi Ragad ve kardeşi Saddam Kâmil ile birlikte Ürdün'e gitmişti. İltica, rejimin maruz kaldığı en ciddi şeydi. Cumeyli olayı hatırlıyor ve şöyle anlatıyor:

Hüseyin Kâmil, rejimin ve devletin tüm sırlarını bilen birkaç kişiden biriydi. Askeri sanayileşme direktörü, Savunma ve Sanayi Bakanlığı gibi hassas görevlerde bulundu ve diğer görevlerinin yanı sıra özel güvenlik servisini yönetti. Saddam, Hüseyin Kâmil’e güvendiği kadar kimseye güvenmiyordu. Bu yüzden onun kaçışı acı verici ve tehlikeliydi. Saddam, damadının hikayesi sona erdikten sonra bunalıma girdi.

Hüseyin Kâmil’in iltica etmesi, rejime ve güvenilirliğine büyük zarar verdi. Amman'a geldikten sonra, müfettişlerin varlığından bahsetmediği, hatta ima bile etmediği için sessiz kaldığımız bir nükleer tesisin varlığını ortaya çıkardı. Tesisin ifşa edilmesi, rejimin güvenilirliğini sarstı ve Irak'a yönelik ablukayı uzattı.

Cumhurbaşkanı, 1994 yılında özel operasyonların, yani suikastların durdurulması emrini vermişti. Ancak rejim, tüm bu bilgilere sahip olan ve Amman'da farklı istihbaratlardan insanlarla buluşan bir adamın varlığına sessiz kalamadı. İstihbarat Servisi, Hüseyin Kâmil’den kurtulma operasyonu için Cumhurbaşkanı’nın onayını aldı. Operasyon için üç infaz memuru ve iki kadının olduğu bir ekip oluşturuldu ve Amman'a doğru yola çıkıldı. Ekip, etrafındaki katı Ürdün prosedürleri nedeniyle Hüseyin Kâmil’e suikast düzenlemek için yaklaşamadı ve iki ay sonra hiçbir sonuç alamadan Irak'a geri dönmek zorunda kaldı.

Irak muhalefeti Hüseyin Kâmil’i hoş karşılamadı. Teftiş heyetleri ondan bilgi aldı ve sonra onu görmezden geldi. Geri dönme arzusunu yansıtan temaslar gerçekleşti ve geri döndü. Cumhurbaşkanı onu devletin kendisine yönelik tedbirlerinden muaf tutmaya hazır olduğunu söyledi. Uday Saddam Hüseyin, dönüşünde iki kız kardeşini kocalarından ayırma görevini üstlendi. Cumhurbaşkanı, Ali Hasan el-Mecid'e devletin hakkından feragat ettiğini ve meselenin artık ailenin elinde olduğunu söyledi. Böylece kuzenler arasında çıkan ve Hüseyin Kâmil’in öldürülmesiyle sonuçlanan savaşa Ali Hasan el-Mecid önderlik etti.

Aslında burada Barzan el-Tikriti'nin yıllar önce Hüseyin Kâmil’in tehlikeli bir adam olduğunu, hırslarının çok büyük olduğunu ve Saddam Hüseyin'in halefi olmak istediğini söylediğini hatırlıyorum. Cumhurbaşkanı, bu sözlerle pek tatmin olmadı. Özellikle de Hüseyin Kâmil'in Ragad ile evliliği, Barzan ve diğer aile bireylerinin öfkesinden sonra bir aile anlaşmazlığına neden olduğu için bunu kıskançlık ya da kişisel nefret olarak algıladı. Aslında, Cumhurbaşkanı’nın Hüseyin Kâmil'i yokluğunda halefi olarak görme eğilimini İstihbarat Servisi’nde görmedik. Bizim düşüncemiz, Cumhurbaşkanı’nın oğlu Kusay'ı özellikle Cumhuriyet Muhafızları Komutanı yapıp ardından Özel Güvenlik Teşkilatı'nın başına geçirdikten sonra böyle bir role hazırladığı yönündeydi. Üstelik onun sokaktaki adı, Uday'ın adı gibi tartışma konusu da değildi.

Hüseyin Kâmil ve Uday Saddam Hüseyin (Getty Images)
Hüseyin Kâmil ve Uday Saddam Hüseyin (Getty Images)

“Hüseyin Kâmil bir nükleer tesisin varlığını ifşa etti ve çalışmalarıyla rejimin güvenilirliğini baltaladı.” Salim el-Cumeyli

Fetih Hareketi- Devrimci Konseyi'nin kurucusu Sabri el-Benna'nın (Ebu Nidal) adı, terörizm ve inanılmaz miktarda suikast ve bombalama ile ilişkilendirildi. Ebu Nidal fenomeni Irak topraklarında doğdu ve rejimden mali, lojistik ve istihbarat desteği aldı. Ağustos 2002'de Ebu Nidal'ın Bağdat'ta intihar ettiği açıklandığında, birçok kişi bunu sorguladı ve onun intihar ettiğine ya da etmediğine inandı. El-Cumeyli, Ebu Nidal'ın aynı sonla biten ziyaretine bir meslektaşıyla birlikte katılan adamla ilgili anlattıklarını aktarıyor.

Ebu Nidal
Ebu Nidal

‘Kötü ruh’

Ebu Nidal, 1974 yılında Irak'taki ofisinin müdürü olduğu Fetih Hareketi’nden, İsrail ile herhangi bir anlaşmaya karşı olduğunu ilan ederek ayrıldı. Irak'ın tutumu anlaşmaya karşıydı ve bu yüzden Ebu Nidal her türlü desteği aldı. Ebu Nidal, Irak istihbaratının da desteğiyle Bağdat'ta İsrail ile normalleşme fikrini reddedenlerin birçoğunu içeren bir eğitim kampı kurdu. Ardından güçleri dünyayı dolaşarak normalleşmeyi destekleyen yüzlerce Filistinli şahsı hedef aldı. Ebu Nidal'ın grubu ayrıca ABD, Avrupa, Arap ve İsrail hedeflerine saldırdı. İran ile savaşın patlak vermesinden sonra istihbarat, Ebu Nidal'den operasyonlarını durdurmasını istedi. Ancak o reddetti ve Suriye'ye gitti.

Irak 1991 yılında, Kuveyt Savaşı'ndan önce ABD hedeflerine yönelik operasyonlar düzenlemeyi planlıyordu. Bu nedenle Ebu Nidal ile yeniden temas kurma ve onu Bağdat'a getirme ihtiyacı doğdu. Ancak Arapların farklılıklarından yararlanarak Kuveyt ve diğer ülkelerle temaslar kurdu ve çok büyük paralar elde ederek Libya'ya gitti.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın başında Libya ondan topraklarını terk etmesini istedi ve o da Mısır'a gitti. Mısır istihbarat servisleri onun varlığını öğrenince, topraklarından çıkmasını talep ettiler, bu yüzden Mısır’dan İran'a geçti. Orada da fazla kalmayarak sahte Yemen pasaportuyla Irak topraklarına girdi. Filistin Caddesi'nde küçük bir ev kiraladı ve kısa bir süre sonra dost bir ülkenin istihbaratından Irak'ta olduğu bilgisi geldi. İstihbarat, alışverişe çıkması gerektiğinde fotoğrafını çekmeyi başardı. İstihbarat Servisi, Cumhurbaşkanı'na, yabancı ülke ve istihbarat servisleriyle ilişkilerini bilmek için ev hapsine benzer bir şekilde, onu Irak'ta tutmasını önerdi. Cumhurbaşkanı da bunu kabul etti.

Irak İstihbarat Şefi Korgeneral Tahir Halil el-Habbuş, 21 Ağustos 2002'de Bağdat'ta ‘intihar eden’ Filistinli lider Ebu Nidal'ın kullandığı sahte pasaportu gösteriyor. (Getty Images)
Irak İstihbarat Şefi Korgeneral Tahir Halil el-Habbuş, 21 Ağustos 2002'de Bağdat'ta ‘intihar eden’ Filistinli lider Ebu Nidal'ın kullandığı sahte pasaportu gösteriyor. (Getty Images)

Batılı istihbarat servisleri, Ebu Nidal'ın Irak'taki varlığına dair haberleri sızdırdı. Bu nedenle onu kontrol etmek için harekete geçilmesi gerekiyordu. Teşkilattan iki memur, ona sürpriz bir ziyarette bulunarak kendilerine eşlik etmesini istediler. Yolun sonuna geldiğini anlayan Ebu Nidal, üzerini değişmek için izin verilmesini istedi ve yan odaya geçip kapıyı kapattı. İki görevlinin onun bir şey yapabileceğinden korktuğu sırada bir silah sesi duyuldu. Kapıyı açtılar ve onu ölü bir şekilde buldular. İntihar ettiğini doğrulayabilirim çünkü görevden sorumlu memur benim meslektaşım ve arkadaşımdı. Bana olayı anlattı. Kendisine ‘kötü ruh’ diyen adamın hikayesi böylece sona erdi.

İstifa, ölüm demektir

İstihbarat, mensubu olunan, sırları öğrenilip sonra da rahatça bırakılan bir siyasi parti değildir. Firar eden subay kaçmaya karar verdiğinde, idam kararına fiilen imza atmış olur. İstihbarat, muhalifleri esirgemeyecek ve onların izini sürecektir. Sahte isimleri ve bazen diplomatik pasaportları olan adamlar, eski yoldaşlarının peşine düşerek infazına kadar gideceklerdir. Bazı malumatlar almak için sözü yeniden Cumeyli'ye bırakıyorum.

Barzan İbrahim el-Tikriti, Irak İstihbarat Servisi Şefi görevini yürüttüğü süre zarfında istihbarat çalışmaları için bir cephe olarak Londra'da bir matbaa kurmuştu. Buraya devlet kurumlarından idari ve bankacılık yetenekleri yüksek bir kişiyi atamıştı. Londra'daki ‘o’ kişi, 1986 yılında görevinin sona ermesi üzerine Bağdat'a dönmeyi reddetti ve görevinde kalmakta ısrar etti. İstihbarat Servisi, Londra'ya ikisi adamın tanıdığı olan üç kişilik bir ekip gönderdi. İkisi adamın arkadaşı olduğundan onu ​​tasfiye etmeye gelmelerini beklemiyordu. Toplantının bir Londra restoranında olmasını önerdiler. Onu öldürecek olan zehir, zehri içeceğine dökecek bir ekip üyesinin yüzüğüne yerleştirildi. Ekip Bağdat'a döndü ve hedef adam iki hafta sonra öldü. İstihbarat görevlisi, döktüğü zehirli maddenin eline de değdiğini fark etmemiş ve kısa süre sonra hayatını kaybetmişti. Ekipteki ikinci kişi, Kuveyt'in işgali sırasında ortadan kayboldu ve üçüncü kişiyse 2020 yılında Irak dışında öldü.

Başka bir istihbarat görevlisinin faaliyetleri rahatsız edici görünüyordu. 1978'de İstihbarat Servisi’nden çıkarılmasına karar verildi. Bunu öğrenince sınırdan Suriye'ye kaçtı ve oradaki istihbarat servislerince uzun bir soruşturmaya tabi tutuldu. Bilgi edinme sürecini tamamladıktan sonra onun İsveç'e seyahatini kolaylaştırdılar. O, basına istihbaratın sırlarından bahsetmeye başladı, bunun üzerine Stockholm'deki istasyonumuz onun takibini devraldı ve ondan kurtulmak için bir karar verildi. O, hiç dikkatli değildi.

Stockholm'de ölümcül randevu

İstihbarat Servisi’nde hedef yakalayıcıları vardı. Bunlardan biri hedeflenen adamın yoluna koyuldu. Adam, kendisini şahsen tanıyan operasyon görevlisinin varlığına şaşırmış, bu yüzden bir tuzağa düştüğünü anlamış ve ona “Beni tasfiye etmen için buraya geldin ha” demişti. İstihbarat görevlisi onu infaz etti ve parçalarını şafak vakti bir ormana attı. Daha sonra arkadaşıyla birlikte huzur içinde Stockholm'den ayrıldı.

Türkiye'deki istasyona bir memur gönderildi. Barzan onu güzelliklerin tuzağına düşmemesi konusunda uyardı. 1982 yılında adam aniden ortadan kayboldu ve ardından bir Türk kadınla Almanya'ya gittiği ortaya çıktı. Kaybedilen kişi bir süre sonra Türkiye'ye döndü. Daha sonra özel bir yere çekildiğini ve gizemli bir şekilde tasfiye edildiğini öğrendik. İstihbarat, benzer bir eylemde bulunmak için kendisine yalvaran herkes için caydırıcı bir önlem olarak, bu olayların İstihbarat mensupları arasında yayılmasına izin verdi.

Teşkilattan memurların, Amerikan kuvvetlerine karşı intihar bombacıları tarafından kullanılan bubi tuzaklı arabalar gönderdiği ortaya çıktı. İçlerinden bir subay bu yüzden 15 yıl hapis yattı. İngiltere topraklarında yaptığı bir operasyon nedeniyle daha uzun süre tutuklu kalan subay için Irak'ın tutuklu Observer muhabiri gazeteci Farzad Bazoft'u değiştirmeyi teklif ettiğini, ancak İngiliz yetkililerin teklifi reddettiğini belirtti. Iraklı yetkililer daha sonra Bazoft'u casusluktan mahkûm ettikten sonra idam etti.



Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili bugün yaptığı açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yapılan görüşmelerin henüz somut sonuç vermediğini belirterek, ülkenin kuzeydoğusundaki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesi konusundaki söylemlerin, icraat adımları atılmadan teorik ifadelerden ibaret kaldığını kaydetti.

Suriye Haber Ajansı'na (SANA) konuşan kaynak, Suriye'nin birliğine yapılan tekrarlanan vurgunun, ülkenin kuzeydoğusundaki gerçeklikle çeliştiğini, burada devlet çerçevesinin dışında ayrı ayrı yönetilen idari, güvenlik ve askeri kurumların bulunduğunu ve bunun da sorunu çözmek yerine "bölünmeyi sürdürdüğünü" söyledi.

 SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)

Sözlerine şöyle devam etti: "SDG liderliğinin Suriye devletiyle diyaloğun devam edeceğine dair sürekli işaretlerine rağmen, bu görüşmeler somut sonuçlar vermedi. Bu söylemin, gerçek bir durgunluk ve uygulamaya geçme konusunda gerçek bir irade eksikliği ışığında, medya amaçlı ve siyasi baskıları absorbe etmek için kullanıldığı görülüyor."

Sözlerine şöyle sürdürdü: “Kuzeydoğu Suriye'deki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesiyle ilgili konuşmalar, somut adımlar veya net zaman çizelgelerinden yoksun, teorik ifadeler alanında kalmıştır. Bu durum, SDG ile imzalanan 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığın ciddiyeti konusunda şüpheler uyandırıyor.”

Petrol dosyasına gelince, Dışişleri Bakanlığı'ndaki resmi kaynak, SDG liderliğinin petrolün tüm Suriyelilere ait olduğu yönündeki tekrarlanan iddialarının, “devlet kurumları içinde yönetilmediği ve gelirleri genel bütçeye dahil edilmediği sürece” güvenilirliğini kaybettiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın SANA’dan aktardığına göre kaynak, görüşlerin yakınlaşmasından bahsetmenin, “zaman sınırlı uygulama mekanizmalarına sahip net, resmi anlaşmalara dönüştürülmedikçe anlamsız kaldığını” vurguladı.

Ayrıca, askeri dosyadaki anlaşmalardan bahsetmenin, "Suriye ordusu çerçevesinin dışında, bağımsız liderliğe ve yabancı bağlara sahip silahlı grupların varlığının devam etmesiyle bağdaşmadığını, bunun egemenliği zayıflattığını ve istikrarı engellediğini" ifade etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı kaynağı, aynı durumun "sınır geçişlerinin tek taraflı kontrolü ve bunların pazarlık kozu olarak kullanılması için de geçerli olduğunu, bunun da ulusal egemenlik ilkelerine aykırı olduğunu" belirtti.


Suriye'nin Humus kentindeki camide meydana gelen patlamada altı kişi hayatını kaybetti

Camide meydana gelen patlamadan  bir kare (SANA)
Camide meydana gelen patlamadan bir kare (SANA)
TT

Suriye'nin Humus kentindeki camide meydana gelen patlamada altı kişi hayatını kaybetti

Camide meydana gelen patlamadan  bir kare (SANA)
Camide meydana gelen patlamadan bir kare (SANA)

Reuters'ın haberine göre, yerel bir yetkili, Suriye'nin Humus vilayetindeki Alevi mahallesinde bulunan bir camide bugün meydana gelen patlamada altı kişinin öldüğünü ve 20 kişinin yaralandığını açıkladı.

Devlet medyası, güvenlik güçlerinin bölgeyi kordon altına aldığını ve soruşturma başlattığını bildirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre yerel yetkililer, patlamanın intihar saldırısı veya bölgeye yerleştirilen patlayıcılar nedeniyle meydana gelmiş olabileceğini söyledi.


Mısır ve Türkiye'deki toplantılar... Gazze anlaşmasının önündeki engelleri kaldırma çabaları

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki barınaklar arasında yürüyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki barınaklar arasında yürüyen Filistinliler (AFP)
TT

Mısır ve Türkiye'deki toplantılar... Gazze anlaşmasının önündeki engelleri kaldırma çabaları

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki barınaklar arasında yürüyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki barınaklar arasında yürüyen Filistinliler (AFP)

Gazze Şeridi’nde halen tıkanmış durumda olan ateşkes anlaşmasını ilerletmek amacıyla arabulucuların temasları sürüyor. Kahire ve Ankara, anlaşma maddelerinin uygulanmasına ilişkin iki ayrı toplantıya ev sahipliği yaptı. Bu görüşmeler, yaklaşık bir hafta önce ABD’nin Miami kentinde yeni bir ilerleme sağlanması amacıyla yapılan kapsamlı toplantının ardından gerçekleştirildi.

Mısır ve Türkiye’de yapılan bu yeni toplantıların, Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlara göre, tıkanan anlaşmanın önündeki engelleri aşmaya yönelik girişimler niteliği taşıdığı belirtildi. Uzmanlar, İsrail’in ABD baskısı altında anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeye itiraz etmeyebileceğini, ancak çekilmeler ve benzeri konulara ilişkin müzakereleri uzatarak uygulama sürecini aksatabileceğini vurguladı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, “Başbakanın talimatıyla, Esirler ve Kayıplar Koordinatörü Gal Hirsch, ordu, iç istihbarat teşkilatı Şin-Bet ve Mossad yetkililerinden oluşan bir heyetin başında Kahire’ye gitti” denildi.

İsrail heyeti, üst düzey yetkililer ve arabulucu ülkelerin temsilcileriyle bir araya geldi. Görüşmelerde, Ran Gvili’nin cesedinin geri alınmasına yönelik çabalar ve bu sürecin ayrıntıları ele alındı.

Filistinli gruplar, 10 Ekim’de başlayan ateşkesin ilk aşamasından bu yana 20 İsrailli esiri sağ olarak, 27’sinin de cesedini teslim etti. Ran Gvili’nin cesedi ise henüz bulunamadı. Hamas, Gazze’deki büyük yıkım nedeniyle aramaların zaman alacağını belirtirken, İsrail anlaşmanın ikinci aşamasını başlatmaya yönelik müzakereleri, söz konusu cesedin teslim edilmesine bağlamış durumda.

Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak Hamas, yaptığı açıklamada, Halil el-Hayye başkanlığındaki bir heyetin Ankara’da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştüğünü duyurdu. Açıklamada, söz konusu görüşmede ‘Gazze Şeridi’nde savaşı sona erdiren anlaşmanın uygulanma süreci ile sahadaki gelişmelerin’ ele alındığı ifade edildi.

Heyet, Gazze Şeridi’nde ‘İsrail’in süregelen hedef alma eylemleri ve tekrarlanan ihlallerine’ karşı uyarıda bulunarak, bunların ‘anlaşmanın ikinci aşamasına geçişi engellemeyi ve mevcut mutabakatları boşa çıkarmayı amaçladığını’ ifade etti.

Söz konusu iki temas, yaklaşık bir hafta önce ABD’nin Miami kentinde ateşkes anlaşmasının arabulucularını bir araya getiren toplantının ardından gerçekleşti. Toplantı sonrası yayımlanan ortak açıklamada, anlaşmanın uygulanmasına yönelik yolların ele alındığı bildirilmişti.

El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail uzmanı olan Dr. Said Ukkaşe, Kahire ve Ankara’daki görüşmelerin, anlaşmanın uygulanmasını hızlandırmak, engelleri somut biçimde aşmak ve Washington’u İsrail üzerinde baskıyı artırarak tıkanan ikinci aşamaya geçmeye zorlamak açısından kritik bir zamanda yapıldığını söyledi. Ukkaşe, son kalan ceset meselesinin ise Hamas ve İsrail’in karşılıklı kazanım elde etmeye çalıştığı bir oyuna benzediğini dile getirdi.

Ukkaşe’ye göre, kulislerde dile getirildiği üzere Hamas cesedin yerini biliyor, ancak arabulucuların ve zaman baskısının etkisiyle ikinci aşamaya girerken elinde bir pazarlık unsuru tutmak istediği için teslim etmiyor. İsrail ise bundan yararlanarak, çekilmelerle bağlantılı yeni taahhütler üstlenmeden ilk aşamayı sürdürmeye devam ediyor.

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava ise bu toplantılarda, özellikle cesedin ciddi bir engel oluşturması nedeniyle mevcut boşlukların nasıl kapatılacağının ele alındığını belirtti. Mutava, Hamas’ın Türkiye’deki temaslarının silahsızlanma düzenlemeleri ve uluslararası güçlerin sahaya girişi gibi konulara odaklandığını, Ankara’nın bu süreçte rol üstlenmeyi ve Washington ile ilişkilerini güçlendirmeyi hedeflediğini ifade etti.

r
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki yıkılmış evlerin genel görünümü (AFP)

İsrail, anlaşmayı zorlaştıran tutumlarını sürdürmeye devam ediyor. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ülkesinin ‘Gazze Şeridi’nden asla çekilmeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat’ın Ynet internet sitesinden aktardığına göre Katz, yerleşimleri korumak amacıyla Gazze Şeridi içinde bir güvenlik kuşağı oluşturulacağını belirterek, Hamas’ın silah bırakması gerektiğini, aksi takdirde ‘İsrail’in bu görevi bizzat üstleneceğini’ ifade etti.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, salı akşamı Refah’ta patlayıcı infilakı sonucu bir İsrail subayının yaralanmasından Hamas’ı sorumlu tutmaya çalıştı ve ekim ayında yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının ihlal edildiğini öne sürdü. Hamas ise patlamanın İsrail’in tamamen kontrolü altındaki bir bölgede meydana geldiğini, olayın ‘savaş kalıntılarından’ kaynaklanmış olabileceğini belirtti.

Netanyahu’nun Hamas’a yönelik suçlamaları, ABD’de Başkan Donald Trump ile yapması beklenen görüşmeden birkaç gün önce geldi. İsrail basınında yer alan haberlere göre Netanyahu, Trump’ı İsrail ile Hamas’ın kontrol alanları arasında kalıcı sınır olarak sarı hattın kabul edilmesine ikna etmeyi hedefliyor. Bu durumun, Gazze Şeridi’nin yüzde 58’inin İsrail tarafından işgal edilmesi anlamına geleceği ifade ediliyor.

Ukkaşe, İsrail’in Trump ile yapılacak görüşmenin ardından ikinci aşamaya geçilmesine karşı çıkmadığını açıklayabileceğini, ancak bunun teorik düzeyde kalacağını belirterek, uygulamada müzakere takvimini ve maddelerin hayata geçirilmesini uzatacağını, bu süreçte belirleyici unsurun ABD baskısı olacağını söyledi.

Mutava ise İsrail’in engelleyici tutumunu sürdüreceğini, Trump’ın da tüm sorunların tek seferde çözülemeyeceğinin farkında olduğunu dile getirdi. Mutava’ya göre, devam eden toplantılar engelleri aşamalı olarak çözmeyi amaçlıyor ve Trump, anlaşmanın çökmediğini göstermek için ikinci aşamanın gelecek ocak ayında başlatılmasını istiyor.