Gazze'de deniz ablukasını kırmak için uluslararası kampanya başlatıldı

25 ülkede saha çalışmaları, İsrail'in suç şikayeti ve Avrupa parlamentolarında konuşma

Gazze'de ticaret alışverişine izin veren bir liman yok (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
Gazze'de ticaret alışverişine izin veren bir liman yok (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
TT

Gazze'de deniz ablukasını kırmak için uluslararası kampanya başlatıldı

Gazze'de ticaret alışverişine izin veren bir liman yok (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
Gazze'de ticaret alışverişine izin veren bir liman yok (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)

İzzeddin Ebu Ayşe 

Gazze, modern zamanların en uzun deniz ablukasını yaşıyor.

İsrail, üst üste 17 yıldır Gazze Şeridi'nin 45 kilometre uzunluğundaki sahiline sıkı kısıtlamalar getirerek bölge sakinlerinin dış dünyayla iletişimini engelliyor.

Tel Aviv, bunun güvenlik gerekçeleriyle kaynaklandığını savunuyor.

Deniz ablukası nedeniyle Gazze halkının Filistin'in su sınırları içerisinde hareket etmesi engelleniyor ve kıyı açıklarındaki gaz yatakları da dahil olmak üzere doğal kaynaklarından faydalanması önleniyor.

Aynı şekilde İsrail, balıkçılık alanını da kısıtlıyor ve balıkçılık teknelerine yönelik ekipmanların girişini engelliyor.

Bundan daha zor olanı ise Tel Aviv, Gazze'yi dünyaya bağlayan bir koridor veya çıkış noktası açmayı reddediyor.

Bu zor kısıtlamaların gölgesinde Gazze'deki Yasama Konseyi, hükümet kurumları ve sendika kurumları Avrupalı ​​ve Arap parlamenterlerle temasa geçti.

Parlamenterlere, Gazze Şeridi'nin çektiği acılar ve deniz ablukasının boyutları detaylı bir şekilde anlatıldı ve kendilerinden İsrail'e Gazze limanlarını açması ve dünyayla su yolu kurması için baskı yapmaları istendi.

Uluslararası dayanışma

Gazze üzerindeki deniz kısıtlamalarının kaldırılmasına küresel açıdan önem veriliyor.

Abluka meselesiyle ilgili uluslararası dayanışma faaliyetleri yeniden başladı.

Gazze ablukasını kırmaya yönelik küresel kampanyanın koordinatörü Ziyad el-Alul, "Yılın başından bu yana, İsrail'e deniz üzerindeki kısıtlamaları kaldırması için baskı yapacak geniş bir hareketi harekete geçirmek amacıyla dünyanın dört bir yanındaki ülkelerle temaslarda bulunuyoruz" dedi.

Bölge sakinleri, 45 kilometrelik plajın yalnızca üçte ikisinden yararlanıyor (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
Bölge sakinleri, 45 kilometrelik plajın yalnızca üçte ikisinden yararlanıyor (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)

Alul, "Birden fazla çerçevede uluslararası bir kampanya yürütüldü. Bunlardan ilki, aralarında İspanya, İtalya, İsveç, Danimarka ve İngiltere'nin yanı sıra Ürdün, Lübnan ve Kuveyt'in de bulunduğu 25 Arap ve Avrupa ülkesindeki saha faaliyetleridir. İkinci çerçeve hukuki. Bir Avrupa heyeti, Avrupalı ​​parlamenterlerle işbirliği içinde Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne Gazze'nin deniz ablukasına ilişkin suçlarla ilgili bir dilekçe sundu. Son çerçeve ise Gazze Şeridi'nden gelen siyasi bir çerçeve. Yasama Konseyi, Avrupa parlamentolarına denizlere uygulanan kısıtlamalara son verilmesinin gerekliliğini açıklayan siyasi mesajlar gönderdi" açıklamasında bulundu.

Avrupa parlamentolarıyla iletişim koordinatörüne göre Birlik ülkeleri, Gazze'ye karşı deniz ablukasını kırmaya yönelik uluslararası kampanyaya yanıt verdi ve bunu meşru bir hak olarak kabul etti.

Bu bağlamda deniz üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, Gazze Şeridi'ndeki limanların açılmasına izin verilmesi ve su yolunun açılması yönünde önlemler alması için İsrail'e baskı yapmaya başladı" dedi.

Deniz kuşatması

Filistinliler, 2006'dan bu yana karasularında hareket kısıtlamaları ve deniz kaynaklarının kullanımından mahrum bırakılıyor.

Balıkçılar Sendikası Başkanı Nizar Ayyaş, bu kuşatmanın niteliğine ilişkin olarak "Gazze, dünyadaki en korkunç kısıtlamaları yaşıyor. Gazze'deki deniz kuşatmasının benzeri yok. Modern çağ, hiç bu kadar uzun bir kuşatmaya tanık olmamıştı. Çünkü 17 yıldır toplumun tüm kesimlerini tüketen katı İsrail önlemlerinin acısını çekiyoruz" ifadelerini kullandı.

Deniz ablukasının iki boyutu var. İlkinin, dünyayla iletişim düzeyine yansımaları var.

Bu çerçevede Ayyaş, "Gazze'de ticaret alışverişine izin verilen bir liman yok. Mevcut liman, 2000'den bu yana var, ama ticari uçuş yapmaya çalışsak İsrail onu saniyeler içinde ortadan kaldırır" dedi.

Balıkçılar Sendikası Başkanı, "Filistin Yönetimi'nin İsrail ile imzaladığı Oslo Anlaşmaları ve Paris Ekonomik Protokolü kapsamında güvenli geçiş ve ticari liman olmasına rağmen, Gazzelilerin deniz yoluyla seyahat etmesi yasaktır. Ama bugün bile ilkel bir şekilde yaşıyor ve seyahat ediyoruz" şeklinde konuştu.

Gazze denizine yönelik kısıtlamalar arasında insani boyutun da mevcut olduğunu belirten Ayyaş, İsrail'in yalnızca balıkçılara tahsis ettiği seyir alanını da kontrol ettiğini açıkladı.

Öyle ki anlaşmalarda 20 mil (32,2 km) öngörülmesine rağmen, yaklaşık 14 mil (22,5 km) kadar yelken açılmasına izin veriliyor.

Vatandaşlar ise başlangıçta 45 km olan plajın 30 km'sinden de yararlanıyor.

Ayyaş, Gazze hükümetinin karasularda bulunan gaz sahaları da dahil olmak üzere denizdeki doğal kaynaklarını kullanmasının yasak olduğuna dikkat çekerken, ayrıca İsrail'in balıkçılık malzemelerinin girişini de engellediğini ve daha da kötüsü balıkçıların sürekli ihlallere maruz kaldığını söyledi.

Balıkçı sendikalarının verilerine göre İsrail, bu yıl Gazzelilere denizde 200 kez saldırdı. Su üzerinde 32 kişi tutuklandı, 21 balıkçıya ise doğrudan ateş açıldı.

12 tekneye el konuldu. 60 teknenin ağları imha edildi, 11 tekne ise kısmen imha edildi.

Gazze'nin denizdeki doğal kaynaklarını kullanması yasak (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
Gazze'nin denizdeki doğal kaynaklarını kullanması yasak (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)

Bozuk bağlantı noktaları

Filistinliler, deniz ablukasının kısıtlamalarının kaldırılması konusunda Avrupa ve Arap parlamentolarının İsrail'e uyguladığı baskıya büyük güven duyuyor.

Abluka, Gazze'nin farklı bölgelerinde inşa edilmiş, ikisi kısmen bireylerin hareketi ve ticari alışveriş için donatılmış, geri kalanı ise balıkçı tekneleri için demirleme görevi gören dört limana karşı gerçekleşiyor.

Ancak İsrail bu limanların kalıcı olarak faaliyet göstermesine izin vermiyor.

Uluslararası Filistin Halkının Haklarını Destekleme Komisyonu Hukuk Komitesi Başkanı Salah Abdul Ati, "Gazze'nin talepleri, kısıtlamaların hafifletilmesi değil, en uzun deniz ablukasının kaldırılması, limanların ulaşım ve ticarete açılması ve Gazze'yi dış dünyaya bağlayan güvenli bir su limanına sahip olunmasıdır" dedi.

Abdul Ati, "Uluslararası toplumun, balıkçılara İsrail teknelerinin baskısına karşı uluslararası koruma sağlaması, yedek parça, balıkçılık malzemeleri ve motorlar üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması için çalışması ve Birleşmiş Milletler'de (BM) imzalanan Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni uygulaması gerekiyor. Sözleşme, halkların 200 deniz miline (370 km) kadar bunlardan yararlanma hakkını öngörmektedir" ifadelerini kullandı.

Son olarak BM, İsrail'e kısıtlamalarını hafifletmesi ve denizde seyrüseferi kolaylaştıracak önlemler alması konusunda baskı yaptı.

Balıkçılık sektöründe kullanılan hammaddeleri tanıtmayı başardı. Ancak bölge sakinleri deniz ticareti yoluyla ekonomik fayda arayışına girdiği için bu adım yeterli olmadı.

Netanyahu herhangi bir su yolu veya ticari liman açma planına karşı çıkıyor (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
Netanyahu herhangi bir su yolu veya ticari liman açma planına karşı çıkıyor (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)

İsrail'in tavrı

İsrail tarafından ise Knesset üyesi Avigdor Liberman, eski hükümette Savunma Bakanı iken, Gazze Şeridi'nin kıyısı açıklarında, Gazze'yi sökülebilir bir köprüyle dışarı bağlayan yapay bir ada üzerinde yüzen bir limanın hizmete açılmasını ve bireylerin seyahat etmesi için güvenli bir koridor oluşturulmasını önerdi. Ancak bu öneri reddedildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'ne giren ve çıkan malların ve insanların denetlenmesinin garanti edilememesi nedeniyle, su yolu veya ticari liman açacak herhangi bir plana karşı olduğunu söyledi.

Netanyahu, ordunun ve Şin Bet Güvenlik Servisi'nin limanın kurulmasında güvenlik sorunu olduğunu gördüklerini belirtti.

Ancak Dışişleri ve Maliye Bakanlıkları'ndaki profesyonel yetkililer, bu çözümün hem siyasi hem de ekonomik açıdan iyi değerlendirildiğini söyledi.

Gazze Denizi'ne yönelik kısıtlamalarla ilgili olarak ise Emekli İsrail Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Marom, bu ablukanın ekonomik açıdan tükenen halkı cezalandırmak değil, güvenlik, iç cepheyi korumak ve Gazze'ye silah kaçakçılığını önlemek için gerçekleştirildiğini belirtti.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
TT

Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)

Suriye’nin orta kesimindeki Humus’ta, Alevi çoğunluğun yaşadığı bir mahallede bulunan camide cuma namazı sırasında meydana gelen patlamada en az sekiz kişi hayatını kaybetti. Saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlenirken, yetkililer faillerin hesap vereceğini bildirdi.

Bu saldırı, geçiş yönetiminin yaklaşık bir yıl önce iktidara gelmesinden bu yana bir ibadethaneyi hedef alan ikinci saldırı oldu. Haziran ayında Şam’da bir kilisede düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi yaşamını yitirmiş, o saldırıyı da yine aşırıcı Saraya Ensar el-Sünne üstlenmişti.

Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab, Humus’taki patlamanın arkasındaki tarafın “kim olursa olsun” adalet önüne çıkarılacağını belirterek, saldırının Suriye’de güvenlik ve istikrarı sarsmayı hedeflediğini söyledi. İbadethanelerin hedef alınmasını “alçakça ve korkakça bir eylem” olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın Resmi Suriye Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre ülkenin üçüncü büyük kenti Humus’ta Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nde meydana gelen patlamada sekiz kişi hayatını kaybederken 18 kişi yaralandı.

Patlamada başı ve sırtı şarapnel parçalarıyla yaralanan ve Humus’taki Karam el-Luz Hastanesi’nde tedavi gören 47 yaşındaki Usame İbrahim, AFP’ye, “Cuma namazındaydım; yalnızca güçlü bir patlama ve yoğun bir basınç duydum” dedi. Başındaki bandajları işaret eden İbrahim, “Her yer gözümde kıpkırmızı oldu… Yere düştüm, başımdan kan aktığını gördüm… O an ne olduğunu anlayamadım” diye konuştu. Kan izleri arasında caminin kapısına doğru ilerlediğini, cemaatten yükselen çığlıklar ve inlemeler eşliğinde gençler tarafından hastaneye götürüldüğünü anlattı.

İçişleri Bakanlığı, “terör saldırısının” namaz sırasında gerçekleştiğini belirterek, “ilgili birimlerin failleri yakalamak üzere soruşturma ve delil toplama çalışmalarına başladığını” açıkladı.

Saraya Ensar el-Sünne, Telegram’da yayımladığı mesajda, “Sarayâ Ensar el-Sünne mücahitleri, başka bir gruptan mücahitlerle birlikte, Nusayrilere ait Ali bin Ebu Talib içinde bir dizi patlayıcıyı infilak ettirdi” ifadelerini kullandı. Beşar Esad yönetiminin 2024 sonunda devrilmesinin ardından kurulduğunu belirten grup, “Saldırılarımız artarak sürecek ve tüm kâfirler ile mürtedleri hedef alacak” dedi.

SANA’nın bir güvenlik kaynağına dayandırdığı habere göre, ilk bulgular patlamanın cami içine yerleştirilen patlayıcı düzeneklerden kaynaklandığını gösteriyor. Olay yerinden yayımlanan görüntülerde, caminin bir köşesindeki duvarın alt kısmında bir gedik, duvarın bir bölümünü kaplayan siyah duman izleri, etrafa saçılmış halı parçaları ve kitaplar ile kırılmış pencere camları görüldü. Güvenlik güçleri caminin çevresini kordon altına aldı; içerideki ekipler, patlamanın olduğu alanı kırmızı şeritle çevreledi.

“Etrafımda şarapnel parçaları”

Ayağından yaralanan ve hastanede tedavi gören seyyar kitap satıcısı 38 yaşındaki Gadi Maruf da AFP’ye, patlamanın imamın hutbe için minbere çıkmasıyla meydana geldiğini söyledi. Maruf, “Çok büyük bir patlamaydı; etrafımda şarapnel parçalarının uçuştuğunu gördüm” dedi.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı açıklamada “korkakça suç eylemini” kınayarak, bunun “güvenliği ve istikrarı bozma, Suriye halkı arasında kaos yayma girişimlerinin bir parçası” olduğunu vurguladı. Açıklamada, “terörle her tür ve biçimde mücadele” konusundaki kararlılık yinelenirken, “bu tür suçların devletin güvenliği tesis etme, vatandaşları koruma ve failleri hesap verme çabalarını durduramayacağı” ifade edildi.

Riyad, Beyrut ve Amman başta olmak üzere birçok başkent saldırıyı kınadı. Saldırı, son aylarda yaşanan şiddet olaylarının ardından Suriye’deki azınlıkların endişelerini artırdı.

sx scx
Patlama sonucu Humus’un Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nin içinde meydana gelen yıkım görülüyor (SANA)

Sünni çoğunluğa sahip Humus’ta Alevi çoğunluklu mahalleler de bulunuyor. 2011’de başlayan Suriye iç savaşının ilk yıllarında şiddetli çatışmalara sahne olan kentte, geçen ay kırsaldaki bir köyde bir çiftin öldürülmesinin ardından mezhepsel gerginlik ve çatışmalar yaşanmış; çiftin aşireti suçu Alevilere atfetmişti. Ancak İçişleri Bakanlığı daha sonra olayın adli saiklerle işlendiğini açıklamıştı.

Bu cinayetin ardından Lazkiye kıyı kentinde ve Alevi çoğunluklu diğer bölgelerde binlerce Alevi, Humus ve başka yerlerde azınlıklara yönelik saldırıları protesto etmişti. Esad yönetiminin devrilmesinden bu yana, Esad’ın mensubu olduğu Alevi topluluğuna yönelik saldırıların arttığı belirtiliyor.

Mart ayında Suriye kıyı kesiminde mezhepsel arka planlı şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre çoğu Alevi olmak üzere yaklaşık 1700 kişi hayatını kaybetti. Yetkililerce görevlendirilen bir soruşturma komisyonu, Temmuz ayında, şiddet olaylarına karıştığı şüphesi bulunan 298 kişinin kimliğinin belirlendiğini; isimleriyle birlikte 1426 Alevinin yanı sıra 238 güvenlik ve ordu mensubunun öldürüldüğünü açıkladı.

Gözaltındakilerin serbest bırakılması

Şiddet olaylarından önce ve sonra, eski yönetimle bağlantı iddiasıyla Alevi çoğunluklu bölgelerde geniş çaplı gözaltılar yapılmıştı. Resmî Suriye televizyonu, cuma günü Lazkiye’de “savaş suçlarına karışmadıkları tespit edilen” 70 kişilik ilk grubun serbest bırakıldığını, devamının geleceğini duyurdu.

Temmuz ayında, güneydeki Süveyda vilayetinde Dürzi azınlığa yönelik mezhepsel şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre 789’u Dürzi sivil olmak üzere iki binden fazla kişi hayatını kaybetti. Haziran ayında ise Şam’ın Duveyla semtindeki Mar İlyas Kilisesi’nde namaz sırasında düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi ölmüştü. Yetkililer, ülkede birlikte yaşamı ve tüm bileşenlerin korunmasını vurgulamayı sürdürüyor.

Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Esad’ın devrilmesinin birinci yıl dönümünde yaptığı konuşmada, “güçlü bir Suriye” inşa etmek için Suriyelilerin çabalarını birleştirmesinin önemine dikkat çekti ve halkın fedakârlıklarına “yakışır” bir gelecek çağrısı yaptı. İktidardaki ilk yılını geride bırakan Şara, yönetimini pekiştirmek için çeşitli adımlar atsa da, ülkenin birliğini koruma ve güvenliği tüm topraklarda tesis etme konusunda ciddi bir sınavla karşı karşıya bulunuyor.


İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
TT

İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)

İsrail yetkilileri bugün, kuzey İsrail'de bir Filistinli tarafından gerçekleştirilen bıçaklı ve araçla saldırıda iki kişinin öldüğünü açıkladı.

 İşgal altındaki Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)

İsrail acil servisleri, yaklaşık 68 yaşında bir adamın araç çarpması sonucu hayatını kaybettiğini bildirdi.

İsrail kamu yayın kuruluşu Kan ise yaklaşık 20 yaşında bir kadının bıçaklanarak öldürüldüğünü duyurdu.

 Ayrıca, iki kişinin de hafif yaralandığı belirtildi.

İsrail polisi, şüpheli saldırganın işgal altındaki Batı Şeria'da yaşayan bir Filistinli olduğunu açıkladı.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, orduya saldırganın memleketi olan Batı Şeria'daki Kabatiye kasabasında operasyon başlatma emri verdi.

Ofisinden yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: "Savunma Bakanı Yisrael Katz, cani teröristin geldiği Kabatiye’ye karşı İsrail ordusuna güçlü ve derhal harekete geçme talimatı verdi. Amaç, tüm teröristleri tespit edip etkisiz hale getirmek ve kasabadaki terörist altyapıyı çökertmektir."


Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili bugün yaptığı açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yapılan görüşmelerin henüz somut sonuç vermediğini belirterek, ülkenin kuzeydoğusundaki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesi konusundaki söylemlerin, icraat adımları atılmadan teorik ifadelerden ibaret kaldığını kaydetti.

Suriye Haber Ajansı'na (SANA) konuşan kaynak, Suriye'nin birliğine yapılan tekrarlanan vurgunun, ülkenin kuzeydoğusundaki gerçeklikle çeliştiğini, burada devlet çerçevesinin dışında ayrı ayrı yönetilen idari, güvenlik ve askeri kurumların bulunduğunu ve bunun da sorunu çözmek yerine "bölünmeyi sürdürdüğünü" söyledi.

 SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)

Sözlerine şöyle devam etti: "SDG liderliğinin Suriye devletiyle diyaloğun devam edeceğine dair sürekli işaretlerine rağmen, bu görüşmeler somut sonuçlar vermedi. Bu söylemin, gerçek bir durgunluk ve uygulamaya geçme konusunda gerçek bir irade eksikliği ışığında, medya amaçlı ve siyasi baskıları absorbe etmek için kullanıldığı görülüyor."

Sözlerine şöyle sürdürdü: “Kuzeydoğu Suriye'deki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesiyle ilgili konuşmalar, somut adımlar veya net zaman çizelgelerinden yoksun, teorik ifadeler alanında kalmıştır. Bu durum, SDG ile imzalanan 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığın ciddiyeti konusunda şüpheler uyandırıyor.”

Petrol dosyasına gelince, Dışişleri Bakanlığı'ndaki resmi kaynak, SDG liderliğinin petrolün tüm Suriyelilere ait olduğu yönündeki tekrarlanan iddialarının, “devlet kurumları içinde yönetilmediği ve gelirleri genel bütçeye dahil edilmediği sürece” güvenilirliğini kaybettiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın SANA’dan aktardığına göre kaynak, görüşlerin yakınlaşmasından bahsetmenin, “zaman sınırlı uygulama mekanizmalarına sahip net, resmi anlaşmalara dönüştürülmedikçe anlamsız kaldığını” vurguladı.

Ayrıca, askeri dosyadaki anlaşmalardan bahsetmenin, "Suriye ordusu çerçevesinin dışında, bağımsız liderliğe ve yabancı bağlara sahip silahlı grupların varlığının devam etmesiyle bağdaşmadığını, bunun egemenliği zayıflattığını ve istikrarı engellediğini" ifade etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı kaynağı, aynı durumun "sınır geçişlerinin tek taraflı kontrolü ve bunların pazarlık kozu olarak kullanılması için de geçerli olduğunu, bunun da ulusal egemenlik ilkelerine aykırı olduğunu" belirtti.