Irak'ı kim yönetiyor: Aşiretler mi, hukukun üstünlüğü mü?

Anlaşmazlıkları karara bağlar, siyasette parti örgütüne benzer bir role sahiptir ve silahların yokluğu sürekli bir tehdit teşkil ediyor

Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)
Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)
TT

Irak'ı kim yönetiyor: Aşiretler mi, hukukun üstünlüğü mü?

Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)
Irak'taki aşiret, anlaşmazlıkları çözüyor, çatışmaları çözüyor ve sosyal ve politik etkiye sahip (AFP)

Cabbar Zeydan 

Irak'taki aşiretler, Mezopotamya toplumunun önemli bir parçasını ve ülkenin tüm insanları arasında bir bağ oluşturuyor.

Toplumsal öneminin yanı sıra yaşamın çeşitli alanlarındaki "anlaşmazlıkların çözümü, politikacıların desteklenmesi, seçim programlarının desteklenmesi vb." rolüyle de geçen yıllarda büyük ve farklı bir rol üstlendi.

Ancak hukukla ve devletle ilişkisi yıllar boyunca sorgulanmaya devam etti.

Aşiret nedir?

Aşiret, sayıları yüzlere, bazen de binlerce kişiye ulaşan ve başkanlığını 'aşiret şeyhi' veya 'genel şeyh' olarak adlandırılan bir kişinin yaptığı, bireylerden oluşan bir topluluktur.

Şeyhin diğer aşiretlerin yanı sıra politikacılar, güvenlik görevlileri ve diğerleri üzerinde geniş bir yetkisi ve nüfuzu var.

Aşiret, üyelerinin sorunlarının, özellikle de 'aşiret ayrımı' yoluyla çatışma ve kasıtlı öldürme noktasına ulaşan sorunların çözümünde önemli bir role sahip.

Öyle ki genel hakkından önceden anlaşma yoluyla feragat etmek amacıyla failin ve mağdurun aşiretlerini ayırmak için farklı aşiretlerden şeyhleri bir araya gelir.

Aşiretlerin aynı zamanda insani yardım ve toplumsal yardımda da rolleri var.

Aşiretlerin siyaset alanındaki rolleri ve nüfuzları, son dönemde genişledi.

Öyle ki konferanslar düzenleyerek, aşiret üyelerini parlamentoya girmesi yolunda sosyal ve politik amaçlar için bir aşiret mensubuna oy vermeye teşvik ediyor.

Hatta bazı politikacılar, programlarını tanıtmak için aşiretlere başvuruyor ve onların kendisini parlamentoya ulaştırma rollerine güveniyorlar.

Başkanın rolü

Bu bağlamda kabile liderlerinden Şeyh Zeydan Anid er-Rabii, "Hiç şüphe yok ki Irak'ta aşiretin çok büyük ve önemli bir yetkisi var. Bu otorite bugün doğmamıştır, çok daha eski bir zamanda doğmuştur. Çünkü Irak toplumu çoğunluğu, tüm aşiretlerin bağlı olduğu, Sanayn adı verilen özel kanunlara sahip bir kabile toplumudur. Bu nedenle Irak yöneticileri, her türlü sosyal ve siyasi sorunun çözümünde ve hatta şu veya bu yöneticiye karşı yapılan gösterilerin ortadan kaldırılmasında aşiret şeyhlerine güveniyor" ifadelerini kullandı. 

Rabii, "Kanun, devletin otoritesini temsil eder. Ancak aşiretler, anlaşmazlıklarını veya sorunlarını çözmek için çoğu zaman emniyet ve adli makamlara başvurmazlar. Daha ziyade çözüm, el-Atva adı verilen özel bir girişimi takiben 'aşiret ayrımı' yöntemiyle gerçekleştirilir. Bu yöntem, saldırgan aşiretin saldırıya uğrayan aşirete karşı işlediği suçu kabul etmesi ve saldırıya uğrayan aşiretin talep ettiği her şeyi ödeyeceği anlamına gelir. Bu saldırı, ister tek bir kişiyi, ister bir evi, ister bütün bir aşireti hedef alsın, çekişmelerin, sorunların ve çatışmaların bastırılmasında önemli bir role sahiptir. Daha sonra aşiret şeyhlerinin ve ileri gelenlerinin soruna uygun çözümler bulmasına yardımcı oluyorlar" dedi. 

Şeyh Zeydan Anid er-Rabii, "Çatışmaların çözümünde aşiretlere başvurulmasının temel nedeni, bu çözümün hızlı ve verimli olmasıdır. Oysa mağdur, yargıya ve emniyet teşkilatına başvurursa haklarının bir kısmını alabilmek için yıllarca bekleyecektir. Çoğu zaman bu, aşiret ayrımı yoluyla gerçekleşecektir. Çünkü güvenlik ve adli makamlar sıklıkla buna güveniyor. Çünkü aşiret uzlaşmasının varlığı, cezayı mutlaka failden korur" açıklamasında bulundu. 

Anid er-Rabii, "Bazı önemli vakalarda faile iki hüküm uygulanıyor: Birincisi, aşiretin mağdurun ailesine kan parası veya bir miktar para ödemesi ile ilgili. İkincisi ise faile karşı yürütülen hukuki prosedürlerdir. Çünkü birinciye göre failin ailesi ve yakınlarına, saldırıya uğrayan kişinin ailesinden kendilerine herhangi bir saldırı (intikam) yapılmayacağı konusunda aşiretsel bir güvence vardır. Çünkü intikam, çok fazla kan dökülmesine neden olur" dedi. 

Peki neden bazı yetkililer ve toplum, seçim propagandası yapmak veya sorunları çözmek için aşiretlere güveniyor?

Cevap olarak Rabii, "Aşiret, daha çok bir parti örgütüne benzer, birlik içindedir. Ona güvenildiğinde seçimlerde aday açısından olumlu sonuçlar doğurur. Çünkü aşiret üyeleri, lideri (şeyh) tarafından şu adayı veya şu bloğu seçmeleri için yönlendirilebilirler. Bu nedenle seçim odaklıdır ve istenen sonucu elde etmek için ona güvenilebilir. Ancak artık bir aşiretin üyelerinin birden fazla partiye dahil olması nedeniyle konu, artık aşiretin şeyhi tarafından kontrol edilmiyor. Çünkü parti üyeliği, bazen aşiret üyeliğine gölge düşürüyor. Bunun delili ise çok sayıda üyeye sahip aşiretlere mensup bazı adayların seçim mücadelesinde başarıya ulaşamamasıdır" açıklamasında bulundu. 

Irak aşiretlerinden birinin şeyhi olan Şeyh Muhammed el-Kureyşi, aşiretin önemine ve rolüne dikkat çekerken, ancak bunun hukuka alternatif olmayacağı, daha ziyade bir toplumun üyelerinin karşılaştığı engelleri aşmayı ve aralarında uzlaşmayı amaçlayan toplumsal bir otoriteye sahip olduğu konusunda uyardı.

Kureyşi, "Pek çok sorun ve olay, aşiretler tarafından yasalara başvurmadan çözülür" dedi. 

Devletin ve hukukun kötüye kullanılması

Peki aşiretler, kanunun yerini alabilir mi?

Hukuk araştırmacısı Faysal Rikan, gerçek Irak aşiretlerinin her zaman devleti desteklediğini ve yasaların uygulanmasında etkili bir araç olarak hizmet ettiğini söyledi.

Ancak son dönemde meydana gelen tehlikeli gelişmeden ve aşiretlerin yolundan gittiğini sanan disiplinsiz kişiliklerin ortaya çıkmasından duyduğu üzüntüyü dile getiren Rikan, "Sonuç olarak birçok aşiret mensubunun sapmasına yol açmış ve hukuku geliştirmeye, korumaya ve savunmaya araç olmak yerine ona yük olmuştur" dedi.

Rikan, "İstismar belirli bir kişi veya kuruluşla sınırlı değildir. Çünkü belirli bir aşiret tarafından yapılan ihlal, yıkıma yol açabilir ve herkeste silah eksikliği göz önüne alındığında, istikrar durumunu ve hukukun üstünlüğünü etkileyebilir" şeklinde konuştu. 

Pragmatizm

Ayrıca siyasi araştırmacı Nebil Cabbar et-Tamimi, Irak'taki aşiret sisteminin birçok dönüm noktasından geçtiğini söyledi.

Tamimi, "Aşiretler ve şeyhlikler, 1920'li yıllardan 1950'li yılların sonuna kadar kırsal kesimleri kanunla düzenlenen meşru ve yönetici bir sistem olarak yönettiler. Daha sonra aşiretin iktidar temellerini yok eden, para ve iktidarı elinden alan Cumhuriyet rejimi bunu izledi. Bunun sonucunda bunu kullanmasına ve son aşamalarında yeni şeyhler atamasına rağmen aşiretlere ve onların varlığına inanmayan Baas rejimi ortaya çıktı" dedi. 

Araştırmacı Tamimi, "2003'ten sonra mezhepsel olaylar ve çatışmalar, kırsal kesimdeki aşiret bağları da dahil olmak üzere birçok toplumsal bağı parçaladı. Olaylar, güvenlik ve hukukun yokluğu, bireyleri kabileciliğe ve onun varlığını güçlendirmeye itti. Bir aşiretin güç merkezlerinin parçalı olmasına ve astlarının çokluğuna rağmen, ancak olgu, kamusal ve özel sorunlarının çözümünde hukuka alternatif olarak aşiretler tarafından yönetilmeye başlayan şehirlere ulaşana kadar genişlemeye başladı" ifadelerini kullandı. 

Aşiretlerin, fırsatları yakalayan ve onlara yatırım yapan Iraklı politikacının pragmatizminden kurtulamadığını söyleyen Tamimi, "Uzun yıllar boyunca siyasetçi, kendisini mezhepçiliğin ve etnisitenin temsilcisi ve savunucusu olarak göstermek için mezhepçilik üzerine oynadı, ta ki kabilecilikte hedeflerine ulaşmak için kullanmaya çalıştığı yeni bir araç bulana kadar" açıklamasında bulundu. 

Nüfuz istismarı

Aşiretlerin bazı temsilcileri, özellikle seçim propagandası sırasında politikacıların cephesine dönüştüğü için artık siyasi nüfuzda önemli bir rol oynuyorlar.

Yolsuzlukla mücadele uzmanı Said Yasin, yaptığı açıklamada "Açıkça görüldüğü gibi bazı aşiretler, artık siyasi ve hatta silahlı nüfuz sahibi oldu. Çoğu durumda, yatırım projelerini etkilemek ve şantaj yapmak için sosyal etkiyi istismar ederken, diğer bazıları da uyuşturucu kaçakçılarının korunmasına ve ham petrol kaçakçılığına katıldı" dedi. 

Yasin, "Günümüzde pek çok politikacı, bazı aşiretlerin eylemlerini seçmen oyu olduğu için övüyor. Birçoğu (yani aşiret üyeleri), bu politikacının yolsuzluk şüphesi olup olmadığına bakılmaksızın ve parasının şişmesine ve onu nasıl topladığına dikkat etmeden onlara yöneliyor" ifadelerini kullandı. 

Said Yasin, "Aşiret şeyhlerinin, yolsuzluğa bulaşmış kişileri reddetmek, onları korumamak, meclislerine kabul edilmelerini engellemek, onlarla evlenmeyi reddetmek, yolsuzluklardan sorumlu tutmak gibi birtakım kurallar koymaları son derece önemlidir. Pek çok Iraklı aşiret ve kabilenin onurlu ulusal konumlara sahip olduğu gerçeğini gözden kaçırmıyorum" açıklamasında bulundu.

Negatif durum

Geçen yıllarda yayılan olumsuzluklardan biri de bir kişinin evine ya da ona ait bir şeye ateş açılması, evine ya da bulunduğu yere yazılması gibi eylemler içeren aşiret baskını.

Bu eylem çerçevesinde bazen, kişinin kardeşlerine 'evin aşiretler tarafından arandığı' ya da 'kan talebiyle evin kiralanıp satılamayacağı' haberleri ulaşıyor.

Bu durumu, o kişinin aşiretten kopması takip ediyor. Iraklı yetkililer, bu eylemi suç sayıp terör eylemi olarak tanımlasa da bazı bölgelerde zaman zaman bu olumsuzluklara tanık olunuyor. Bu durum, vatandaşların can ve mal güvenliğini tehlikeye atıyor.

Geçen pazartesi günü, Bağdat er-Rusafa Temyiz Başkanlığı Merkezi Ceza Mahkemesi, her biri aşiret baskınıyla suçlanan iki hükümlünün 15'er yıl hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. 

Yüksek Yargı Konseyi Medya Merkezi, yaptığı açıklamada "İki hükümlü, aşiret baskını amacıyla bölgedeki bir vatandaşın evine silah ve el bombasıyla ateş açtıklarını, bunun sonucunda evde bulunan kardeşinin de yaralandığını itiraf etti" açıklaması yaptı. 

Merkez, "Haklarındaki karar, 2005 tarihli 13 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 4/1 maddesi hükümlerine ve 2/1 ile 7. maddelerine dayanılarak verilmiştir" dedi. 

Bu bağlamda hukuk araştırmacısı Ali et-Tamimi, "Yargı Konseyi'nin talimatlarına göre aşiret baskını, Terörle Mücadele Kanunu'nun 4. maddesinin geçerli olduğu bir terör eylemi olarak kabul ediliyor. Çünkü bu kanunun 2. maddesinde yer alan tanım, insanların psikolojilerinde terör ve korku yaratan eylemler için geçerli" ifadelerini kullandı. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



ABD'nin silahların kontrolüne ilişkin belgesine karşı Hizbullah'tan farklı bir Lübnan pozisyonuna doğru eğilim

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)
TT

ABD'nin silahların kontrolüne ilişkin belgesine karşı Hizbullah'tan farklı bir Lübnan pozisyonuna doğru eğilim

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Beyrut'a yaptığı son ziyaret sırasında (EPA)

Hizbullah, Lübnan’da silahların yalnızca resmi güvenlik kurumlarının elinde bulunmasına yönelik yerel ve uluslararası taleplere karşı ‘varoluşsal tehdit’ kartını öne sürdü. Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım dün akşam yaptığı konuşmada, ‘ulusal güvenlik stratejisinin’ tartışılmasına başlanmadan önce bu tehdidin ortadan kaldırılması şartını koştu. Bu durum, Lübnan devleti ile Hizbullah arasında bir ‘farklılaşmaya’ işaret ediyor. Zira devlet, ABD’li arabulucu Tom Barrack’ın önerisini ‘olumlu şekilde ele alacakken’ Hizbullah farklı bir tutum sergiliyor.

Kasım’ın son açıklaması, silahlarını teslim etme mekanizmalarının tartışılmasına karşılık daha önce öne sürdüğü şartlara eklenen yeni bir koşul olarak görülüyor. Bu şartların başında ise, İsrail’in ateşkes anlaşmasındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi koşuluyla Hizbullah’ın silah konusunu görüşmeye hazır olacağı yönündeki talep geliyor. Her ne kadar Lübnan’daki resmi çevreler, Hizbullah’ın bu dosyada ‘esnek davrandığını’ ve ‘ağır silahlarını (nokta atışlı füzeler ve insansız hava araçları) teslim etmeye hazır olduğunu’ ifade etse de, konuya yakın kaynaklara göre Hizbullah, İsrail’in önceden bazı adımlar atmasını şart koşuyor.

Hizbullah, ABD'nin İsrail'e son savaştan bu yana Lübnan içinde işgal ettiği beş noktadan çekilmesi, elindeki 16 kişiyi serbest bırakması, Lübnan topraklarına yönelik ihlal ve saldırıları durdurması ve son savaşta yıkılan yerleri yeniden inşa etme görevine başlaması için baskı yapmasını talep ediyor.

ABD elçisi yeniden geliyor

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, Lübnanlı yetkililer tarafından geçtiğimiz pazartesi günü Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nden teslim alınan ve Lübnan'dan önümüzdeki aralık ayında sona erecek bir süre içerisinde silahların geri çekilmesi için ‘net’ bir takvim taahhüt etmesini talep eden ABD belgesine resmi bir yanıt almak üzere üçüncü bir ziyaret için yakında Beyrut'a gelmesi bekleniyor. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Başbakan Nevvaf Selam'ın temsilcilerinden oluşan komite, Lübnan'ın iki hafta önce Beyrut'ta ABD elçisine verdiği bir belgeye ilişkin gözlemleri içeren belgeyi inceliyor. Başbakan Selam'ın bu hafta Meclis Başkanı Berri ile bir araya gelerek Lübnan'ın vereceği yanıtın ayrıntılarını görüşmesi bekleniyor.

Hükümetin esnekliği

Lübnan makamları, Amerikan taleplerini içeren belgeye karşı esnek bir tutum sergiliyor. Bununla beraber Amerikan heyetiyle yürütülen temaslara aşina kaynakların Şarku’l Avsat’a aktardığına göre Lübnan makamları, Washington’un talep ettiği şekilde Karz-ı Hasen Vakfı ile ilgili tedbirleri artırmak, mali ve idari reformları uygulamak gibi kendisine düşen görevleri de yerine getiriyor. Hizbullah ise silah meselesinde daha katı bir tutum sergiliyor.

Kaynaklar, ABD'nin yanıtını incelemekle görevlendirilen komitenin görevinde önemli ilerleme kaydettiğini belirterek, Lübnan devletinin Amerikan anlaşmasına olumlu yaklaşacağını ve hükümetin silahlanmada tekelleşmeyi aşamalı olarak uygulama sözü vereceğini ifade etti. Kaynaklara göre Lübnan'ın resmi yanıtı Hizbullah'ın taleplerindeki sert tutumundan farklı olacak. Kaynaklar, Hizbullah'ın garantiler talep ettiğini ve Kasım'ın açıklamalarının da gösterdiği gibi son zamanlarda tutumunu sertleştirdiğini belirtti.

Varoluşsal tehdit

Kasım dün akşam yaptığı konuşmada, “Hizbullah, Emel Hareketi, direniş ve Lübnan'ın bağımsızlığını isteyen ve Lübnan'ın Lübnanlılar için nihai bir vatan olduğuna inanan egemen bir hat olarak bizler, direnişe, çevresine ve bir bütün olarak Lübnan'a yönelik varoluşsal bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu hissediyoruz” ifadesini kullandı.

Görsel kaldırıldı.Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım dün akşam yaptığı konuşmada (Hizbullah medyası)

Kasım, “Lübnan'ın karşı karşıya olduğu üç gerçek tehlike var: güney sınırında İsrail, doğu sınırında DEAŞ ve Lübnan'ı kontrol etmeye, üzerinde vesayet kurmaya çalışan ve Lübnan'ın hareket ve yaşama kabiliyetini yok etmek isteyen Amerikan zorbalığı” dedi.

Kasım, Lübnanlılara hitaben şunları söyledi: “Sözümüz bir olsun ve öncelik için çalışalım. Tehlikeyi ortadan kaldırdıktan sonra savunma stratejisini ve ulusal güvenlik stratejisini tartışmaya hazırız. Sizi İsrail'e iyilik yapmamaya çağırıyorum. Çatışma halinde ABD hedeflerine ulaşamaz.”

Hizbullah silahlarına sarılıyor

Lübnan Kuvvetleri Partisi kaynaklarının Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamaya göre Kasım'ın son tutumu ‘silahlarına sarılma meydanından henüz ayrılmadığı, yani halen aynı noktada olduğu’ şeklinde değerlendiriliyor. “Bu tutum görünüşte çevresine yönelik ve üstü kapalı tavizler mi içeriyor?” diye soran kaynak, başkanlar (Avn, Berri ve Selam) tarafından dile getirilen bazı hususların işlerin kolay olduğuna işaret ettiğini hatırlattı.

Görsel kaldırıldı.Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile yaptığı görüşme sırasında (Reuters)

Kaynaklar, “Şu ana kadar görünen o ki, Hizbullah silah bırakmamakta ısrar ediyor. Hizbullah'ın maksimum yapabileceği şey Litani Nehri’nin güneyinden çekilmek. Savunma stratejisi diye bir şey yok. Ondan istenen, silahlarını teslim etmesi” ifadelerini kullandı. Kaynaklar, ‘Hizbullah'ın şimdiye kadar, varoluşsal tehditler konusunda aynı söylemleri sürdürdüğünü, hâlbuki bu silahlar ve destek savaşı aracılığıyla Lübnan’a varoluşsal bir tehdit teşkil edenin bizzat kendisi olduğunu ve silahları yüzünden savaşları ülkeye çektiğini’ ifade etti.

Kaynaklar, Hizbullah’ın yetkilileri aracılığıyla yaptığı açıklamalarda ‘ABD’ye İsrail sınırını korumaya hazır olduklarını, bunu da Litani’nin güneyinden tamamen çekilerek ve silah meselesini Litani’nin kuzeyinde hükümetle müzakere ederek yapabileceklerini anlatmak istediklerine’ dikkat çekti. Kaynaklar, ‘bu durumun ABD tarafından reddedildiğini, Washington’ın hamle karşılığında hamle ilkesine bağlı kaldığını, yani İsrail’in aşamalı olarak çekilmesi, esirlerin serbest bırakılması ve hedef almayı durdurması karşılığında devletin de Hizbullah’ın askerî yapısını dağıtarak egemenliğini tesis etmesini istediğini’ vurguladı.

Lübnan Kuvvetleri Partisi’ne yakın kaynaklar, ‘Hizbullah’ın artık bu yönde bir adım atmazsa hem kendisini hem de tüm Lübnan halkını yeni bir savaşa sürükleyeceğinin farkında olduğunu, eylül ayında önceki ABD temsilcisi Amos Hochstein’ın sunduğu fırsatı değerlendirmediğinde savaşla karşılaştığını ve şimdi Tom Barrack’ın sunduğu fırsatı değerlendirmemesi halinde Lübnan’ı tehlikeye atacağını bildiğini’ ifade etti. Kaynaklar, Lübnan’ın yeni şiddet sahnelerine sürüklenmemesi konusunda uyardı.