1967 Arap Zirvesi İsrail’in Ortadoğu’daki varlığının yolunu mı açtı? (2)

İngiliz belgeleri, Hartum Konferansı’nın Arapların diplomatik kanallar yoluyla siyasi çözüm aramaya hazır olduğunu doğrulayan dönüşümlere tanık olduğunu ortaya koydu.

1967’deki Hartum Zirvesi toplantısına katılan Arap ülkelerinin başkanları ve kralları. (AP)
1967’deki Hartum Zirvesi toplantısına katılan Arap ülkelerinin başkanları ve kralları. (AP)
TT

1967 Arap Zirvesi İsrail’in Ortadoğu’daki varlığının yolunu mı açtı? (2)

1967’deki Hartum Zirvesi toplantısına katılan Arap ülkelerinin başkanları ve kralları. (AP)
1967’deki Hartum Zirvesi toplantısına katılan Arap ülkelerinin başkanları ve kralları. (AP)

Altı Gün Savaşı olarak bilinen İsrail-Arap savaşı sonrasındaki ‘1967 Hartum Arap Zirvesi’nde Söylenmeyenler’in ikinci bölümünde İngiliz belgeleri, genel siyasi iklimdeki değişimlere tanık olan zirveye ilişkin ayrıntılara yer veriyor. Zirvenin, ‘saldırganlığın etkilerinin ortadan kaldırılması ve 5 Haziran’dan sonra İsrail kuvvetlerinin işgal altındaki Arap topraklarından çekilmesinin sağlanması’ için yürütülen Arap çabalarını uluslararası düzeyde ortak siyasi ve diplomatik eylemde birleştirmeye yönelik bir anlaşmayla nasıl sonuçlandığını ortaya koyuyor.

Arap kralları ve liderleri tarafından dile getirilen üç hayıra (uzlaşıya hayır, İsrail’i tanımaya hayır, İsrail ile müzakereye hayır) rağmen Hartum Konferansı, İngiliz belgelerinin belirttiğine göre en azından Ortadoğu’da bir arada yaşama olasılığına giden yolu açtı. Ancak bir arada yaşam, ‘Araplardan, savaşın ardından İsrail tarafından işgal edilen topraklardan vazgeçmelerinin istenmemesi’ veya ‘gelecekteki barış anlaşmalarının müzakere edilmesi’ şartına bağlandı.

Ev sahibi Sudan ise savaştan sonra devrimci söylemi benimseyenlerden biri olması nedeniyle bu belgelerden büyük yarar sağladı. Ancak zirvenin sonuçlarından biri de Hartum’un ılımlıların saflarına katılması oldu. Bu durum, ılımlı Araplar ve onların liderleri Kral Faysal bin Abdülaziz için bir başarı olarak nitelendirildi.

Arapların, Londra’nın Arap topraklarına yönelik saldırganlığında İsrail’in yanında olduğuna inanması sonucunda İngiltere ile diplomatik ilişkilerini kesme girişiminde bulunan Arap ülkelerinin başında Sudan geliyordu.

Arap zirvelerinde Arap- Arap anlaşmazlıklarını çözme fırsatları var. Belgelerde özellikle Yemen meselesi de dahil olmak üzere Suudi Arabistan- Mısır ilişkileriyle ilgili olarak bu konuya da değiniliyor. Öyle ki Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır, Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz ile Sudan lideri Muhammed Ahmed el-Mahcub’un evinde bir araya gelirken, burada gerçek ve tam bir anlaşmaya varıldı.

Sudan’ın memnuniyeti

Hartum’daki İtalyan Büyükelçiliği’nin İngiliz Çıkarları Bölümü tarafından 8 Eylül 1967’de İngiliz Dışişleri ve Milletler Topluluğu Ofisi’ne gönderilen İngiliz diplomatik raporu, Sudan halkının, konferans faaliyetlerine katılan Arap liderler ve heyetlerinin yanı sıra Arap ve yabancı medya heyetlerini sıcak bir şekilde karşıladığını anlatıyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre raporda konuya dair şu ifadelere yer verildi:

“Sudanlılar, tüm devlet başkanlarını sıcak bir şekilde karşıladı. İngiltere’den gelen seçkin konuk gazetecilere eski dostlar gibi davranıldı. Konferansa verilen önem ve önemli İngiliz gazetelerinde Mahcub’a yönelik övgü, İngiltere- Sudan ilişkilerindeki sorunlu suları temizledi. Sudanlılar ayrıca, Kral Faysal’ı coşkulu değil kibar bir karşılamayla karşıladılar. Ancak kişiliği ve kararları onu ılımlıların tartışmasız lideri haline getirdi.”

Fotoğraf Altı: Sudan halkı, konferans faaliyetlerine katılan Arap liderlerini ve heyetlerini nezaket ve memnuniyetle karşıladı. (İngiliz arşivi)
Sudan halkı, konferans faaliyetlerine katılan Arap liderlerini ve heyetlerini nezaket ve memnuniyetle karşıladı. (İngiliz arşivi)

İngiliz raporunda, Mahcub hakkında şu ifadeler kullanıldı:

“Konferansın ana kararları üzerinde çok az etkisi olmuş olabilir, ancak konferansı düzenleme ve prosedürleri yönetmedeki başarısıyla büyük takdir topladı. Kral Hüseyin ve Abdusslam Arif ilgi odağı değildi. Diğer Arap liderler aslında yarışı Kral Faysal ve Başkan Cemal Abdülnasır’a bırakmaktan memnundu. Sudanlılar ev sahibi olarak çok iyi bir iş çıkardılar.”

Raporda zirve öncesi atmosfere de yer verildi:

“Büyük, coşkulu kalabalıklar sokaklarda toplandı. Ancak Afro-Asya Halkları Dayanışma Örgütü’nün ABD Büyükelçiliği binasının dışındaki polis kordonunu aşarak, ‘Kahrolsun ABD’ sloganıyla düzenlenen gösterisi ve Mısır Büyükelçiliği dışında Abdülnasır-Faysal anlaşmasını protesto eden Yemenliler tarafından gerçekleştirilen bir başka gösteri hariç herhangi bir rahatsızlık verici olay yaşanmadı. Batı karşıtı belirgin bir duygu yoktu. Arap Zirvesi Konferansı, Hartum’da şiddetli yağışların yaşandığı zamana denk geldi. Ağustos ayındaki yağmurlar beklenmedik ve istisnai nitelikteydi. Olağanüstü yağmurlar, Hartum’a benzin, uçak yakıtı ve yiyecek tedarikini neredeyse kesti. Ancak konferans düzenlemeleri bu kıtlıktan ve nüfusun geri kalanına yönelik malzeme fazlalığından etkilenmedi.”

Tüm bu koşullara rağmen konferans, zirvenin benimsediği uzlaşma gündeminin yanı sıra Sudan hükümetinin o dönemde gösterdiği çabalar sayesinde Arap partilerinin görüşlerini birbirine yakınlaştırmayı başararak gerçekleşti. Öyle ki her iki konferansta da tartışmalar, Arapların o dönemde karşılaştıkları acil sorunlara çözüm bulmanın ve tartışmalı konularda karar vermenin gerekliliği etrafında dönüyordu. Bu durum, konferans katılımcılarının hedeflerine ulaşmalarını ve kararlı öneriler ve kararlar almalarını sağladı.

Devrimci söylemlerden uzak duruldu

İngiliz belgesi, Sudan meselelerine ilişkin olarak o dönemde Sudanlı siyasetçilerin devrimci söylemlerini yumuşatmaya ve ılımlı Arap çizgisine yaklaşmaya başladıklarını doğruluyor. Bu durum, ılımlı Araplar ve onların liderleri Kral Faysal tarafından bir başarı olarak değerlendirildi. Raporda şunlar aktarıldı:

“Savaşın başlangıcından bu yana Sudan’daki siyasi liderler devrimci söylemi benimsemiş ve Sudan’ı devrimci ülkelerden biri olarak tanımlamışlardır. Dolayısıyla özellikle de Sudan’ın bizimle (İngiltere) ilişkilerini kesen ve döviz rezervlerini Londra’dan uzaklaştırma konusunda şu an takip edilemeyecek şekilde inisiyatif alan ülkelerin başında yer aldığı göz önüne alındığında o gün ılımlıların kazanması pek çok kişi için şaşırtıcı ve tatmin edici değildi. Belki de hakim olan duygu, Sudan’ın inisiyatif alabileceği ve büyük bir uluslararası etkinliğe başkanlık edebildiği için duyulan gururdur.”

Fotoğraf Altı: Araplar, Hartum zirvesinde kısasa kısas misilleme politikasından çekildiler. (İngiliz arşivleri)
Araplar, Hartum zirvesinde kısasa kısas misilleme politikasından çekildiler. (İngiliz arşivleri)

Raporda, çözüm çabalarına ilişkin de ayrıntılara yer verildi:

“Sudanlılar sık ​​sık bizimle Araplar arasındaki anlaşmazlıklardan birinin, Arapların hala kısasa kısas doktrinine inanmaları olduğunu söylüyor. Dolayısıyla ilk tepki, İsraillilerden erken intikam almak için her türlü fırsattan mahrum kalan Arapların, İsrail’e yardım ettiği iddia edilen Batılı ülkelere karşı nefretlerini açığa vurma dürtüsüne direnmiş olmalarının verdiği rahatlamadır. Araplar artık diplomatik kanallardan siyasi çözüm aramaya istekli görünüyor. Doğrudan müzakere yoluyla herhangi bir çözüm söz konusu olamazken, ancak yeni konumlarının mantığı onları Doğu’nun yanı sıra Batılı ülkelerden de destek aramaya zorlayacak. Abdülnasır’ın konferans sırasında bunu söylediğini duydum.”

İngiliz-Arap ilişkilerinin geleceği

Raporda, İngiliz- Arap ilişkileri hakkında ise şu ifadelere yer verildi:

“Sudanlılar ve Araplar, bizim (İngiltere’nin) önümüzdeki Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul toplantılarında aldığımız tutumu her yerde çok dikkatli bir şekilde takip edecekler. Sudanlılar ve diğer Araplarla ilişkilerde hızlı bir gelişme yaşandı. Konferansın İsrail ile ilişkiler konusundaki tavizsiz kararına rağmen Araplar, pratik bir politika olarak dışlamadan uzaklaşıyor ve yavaş yavaş bir arada yaşama fikrine doğru ilerliyorlar. Topraklarından taviz vermeleri, doğrudan anlaşma yapmaları ya da herhangi bir kalıcı barış anlaşması müzakere etmeleri istenmediği sürece, Hartum Konferansı en azından Ortadoğu’da bir arada yaşama olanağına giden yolu açmıştır.”

Raporda Sudan’a ilişkin de değerlendirmelerde bulunuldu:

“Mevcut Sudan hükümeti muhtemelen Batı karşıtı bir politikaya aniden rota değiştiremeyecek kadar derinden bağlı. Kabinenin şeytani dehası Şerif Hüseyin el-Hindi, hükümetin ABD, İngiltere ve Batı Almanya ile ilişkileri yeniden başlatma niyetinde olmadığını doğrulayan bir açıklama yaptı. Ancak siyasi iklimde bir değişime dair açık işaretler var.”

Fotoğraf Altı: İngiliz raporu, Sudanlı lider Şerif Hüseyin el-Hindi’yi şeytani bir dahi olarak tanımlıyor. (İngiliz arşivleri)
İngiliz raporu, Sudanlı lider Şerif Hüseyin el-Hindi’yi şeytani bir dahi olarak tanımlıyor. (İngiliz arşivleri)

İngiliz raporuna eklenen ve ‘29 Ağustos- 1 Eylül 1967 tarihleri ​​arasında Hartum’da düzenlenen Arap Kralları ve Devlet Başkanları Konferansı’nın sonuç bildirisinde yer alan en önemli noktaların İngilizce tercümesi olan’ belgede şu bilgilere yer aldı:

“Konferans, saf bir koordinasyon ve uzlaşma atmosferinde Arap dayanışmasını ve birleşik ortak Arap eylemini doğruladı. Majesteleri, Ekselansları Krallar, Devlet Başkanları ve temsilcileri, Kasablanka’daki Üçüncü Arap Zirvesi Konferansı tarafından yayınlanan Arap Dayanışma Şartı’na bağlılıklarını yenilediler. İşgal altındaki tüm Arap topraklarının iadesinin tüm Arap ülkelerinin ortak sorumluluğu olduğu temelinde, saldırganlığın tüm izlerini ortadan kaldırmak için ortak çabalara da ihtiyaç var.”

Arap devletlerinin kralları ve başkanları, saldırganlığın etkilerini ortadan kaldırmak ve ‘İsrail’i tanımaya hayır, uzlaşıya hazır, onunla müzakereye hayır’ ilkesini ve Filistin halkının kendi topraklarındaki haklarına bağlılığı içeren temel Arap kararlılığı ve kanaati çerçevesinde, İsrail işgal güçlerinin 5 Haziran’dan sonra işgal altındaki Arap topraklarından çekilmesini sağlamak için uluslararası düzeyde ortak siyasi ve diplomatik eylem çabalarını birleştirme konusunda anlaştılar.

Fotoğraf Altı: 1967 yılında Hartum’da düzenlenen Arap Zirvesi Konferansı’nın sonuç bildirisinde birçok dikkat çekici nokta var. (İngiliz arşivi)
 1967 yılında Hartum’da düzenlenen Arap Zirvesi Konferansı’nın sonuç bildirisinde birçok dikkat çekici nokta var. (İngiliz arşivi)

Maliye, Ekonomi ve Petrol Bakanları da çatışmada petrolün silah olarak kullanılması olasılığını önerdi. Ancak zirve konferansı, dikkatli bir çalışmanın ardından, petrol ihracatının Arap hedeflerine hizmet edecek olumlu bir silah olarak kullanılabileceğine ve saldırıdan doğrudan etkilenen ve küresel kaynaklarını kaybeden ülkelere yardım etmeye katkıda bulunabileceğine karar verdi. Petrol üreten ülkeler, bu ülkelerin her türlü ekonomik baskıya dayanabilmelerini sağlamak için halihazırda bu ülkelere yardım etmeye katkıda bulunmuşlardır.

Konferans, Bağdat’ta düzenlenen Arap Maliye, Ekonomi ve Petrol Bakanları Konferansı’nın tavsiyeleri doğrultusunda, Kuveyt’in ekonomik ve sosyal kalkınma için bir Arap bankası kurma yönünde sunduğu planı onayladı. Ayrıca askeri hazırlığın artırılması, durumun tüm sonuçlarıyla yüzleşmek ve Arap ülkelerindeki yabancı üslerin tasfiyesinin hızlandırılması için gerekli tüm adımların atılması gerektiğine de karar verdi.

Mahcub’un evinde

İngiliz diplomatik raporu, Mısır-Suudi Arabistan ilişkileriyle ilgili olarak ise Kral Faysal bin Abdülaziz ve Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’ın Sudan’ın başkenti Hartum’a eş zamanlı gelişine dikkat çekti. Raporda, “Aralarındaki en önemli ihtilaflı konu olan Yemen meselesini görüşmek üzere ikametgahlarına varır varmaz bir araya geldiler” denildi.

Rapor, Mısır Devlet Başkanı ile Suudi Kralı’nı Sudan lideri Muhammed Ahmed el-Mahcub’un evinde bir araya geldiği ve üç saatlik görüşmenin ardından iki taraf arasında gerçek ve tam bir anlaşmaya varılmasıyla sonuçlanan toplantı gerçekleştiği kaydedildi Bunun üzerine Hartum’daki Mısır büyükelçiliği çevresinde Yemenlilerin anlaşmayı protesto etmek amacıyla düzenlediği gösteriye tanık olundu.

Eşkol, Arapları kışkırtıyor

Hartum’daki Arap Zirvesi Konferansı’nın sonuçlanmasından, İsrail Başbakanı Levi Eşkol’un ‘hükümetinin işgal altındaki Arap topraklarına bağlılığını ve İsrail’in Arap ılımlılık çizgisini reddettiğini ilan ettiği provokatif bir hareketle’ sunum yapmasına kadar yalnızca birkaç gün geçmişti.

Fotoğraf Altı: İsrail Başbakanı Levi Eşkol, Arap Zirvesi Konferansı’nın kararlarına karşı çıktı. (İngiliz arşivleri)
İsrail Başbakanı Levi Eşkol, Arap Zirvesi Konferansı’nın kararlarına karşı çıktı. (İngiliz arşivleri)

Fas’ın başkenti Rabat’taki İngiltere Büyükelçiliği tarafından yayınlanan telgrafta, İsrail Başbakanı’nın, Çalışma Bakanı ve çok sayıda üst düzey yetkiliyle birlikte 6 Eylül’de helikopterle Sina Yarımadası’nı gezdiği belirtildi.

Eşkol, Kuneytire’de, Hartum Konferans’nın sorumsuzca ama kesin bir şekilde İsrail ile barış olmayacağına karar vermesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Ayrıca ona göre, şu an üzerinde mutabakata varılan bir çözüme varılamadığı için sınır çizgisi oluşturmanın tek yolu doğal sınırlara uymaktı. Bunun yanı sıra Süveyş Kanalı’ndan daha doğal bir sınır yoktu.

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Independent Arabia’dan çevrildi.



Suriye, Lübnan'a kaçak olarak sokulmak üzere olan mayın sevkiyatının ele geçirilmesi sırasında bir kişinin öldüğünü duyurdu

Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen çok sayıda mayın (Suriye İçişleri Bakanlığı'nın resmi X hesabı)
Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen çok sayıda mayın (Suriye İçişleri Bakanlığı'nın resmi X hesabı)
TT

Suriye, Lübnan'a kaçak olarak sokulmak üzere olan mayın sevkiyatının ele geçirilmesi sırasında bir kişinin öldüğünü duyurdu

Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen çok sayıda mayın (Suriye İçişleri Bakanlığı'nın resmi X hesabı)
Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen çok sayıda mayın (Suriye İçişleri Bakanlığı'nın resmi X hesabı)

Suriye İçişleri Bakanlığı bugün X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, Lübnan’a gönderilmek üzere olduğu belirtilen büyük miktarda harp mayınının sevkiyatını engelleyen operasyonda bir kişinin öldüğünü, dört kişinin ise gözaltına alındığını duyurdu.

Açıklamaya göre operasyon, Şam’ın kuzey kırsalındaki Cebbe bölgesinde yürütülen ‘titiz takip ve detaylı soruşturma’ sonrası gerçekleştirildi. Şüpheli bir grubun hareketlerinin tespit edilmesinin ardından düzenlenen baskında dört kişi yakalandı, beşinci bir şüpheli ise devriyelerle yaşanan çatışma sırasında öldürüldü.

Lübnan sınırına yakın Yabrud bölgesinin iç güvenlik müdürü Halid Abbas Taktuk, uzman birimlerin ‘fitilleri takılı bin 250 harp mayınını’ ele geçirdiğini, mayınların Şam kırsalındaki Cebbe bölgesinde bir noktada depolandığını aktardı. Bakanlık, ele geçirilen mühimmatın Lübnan’daki Hizbullah’a kaçırılmak üzere hazırlandığını bildirdi.

Suriye İçişleri Bakanlığı, harp mayınlarının bulunduğu onlarca ahşap sandık ve çantanın yanı sıra bir binanın avlusunda istiflenmiş yüzlerce mayını gösteren fotoğraflar yayımladı.

Suriye-Lübnan sınırı boyunca uzanan 300 kilometrelik hat, özellikle Kalamun, Zebedani ve Humus kırsalındaki sarp dağlık bölgelerde faaliyet gösteren kaçakçılık şebekelerinin yoğun hareketliliğine sahne oluyor. Bu şebekeler, bölgenin coğrafi yapısından ve kontrolsüz geçiş noktalarının fazlalığından yararlanarak uyuşturucu, akaryakıt ve silah kaçakçılığı yapıyor. Bu durum, AFP’nin aktardığı bilgilerle de destekleniyor.

Hizbullah’a yönelik saldırılarını artıran İsrail ise Tahran destekli örgütün yeniden silahlanmaya çalıştığını öne sürüyor. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre11 Eylül’de Suriye, Şam yakınlarında Hizbullah bağlantılı bir hücrenin çökertildiğini açıkladı, ancak Hizbullah yayımladığı açıklamada Suriye topraklarında ‘varlık göstermediğini’ belirtti.

Beşşar Esed’in devrilmesinin ardından göreve gelen yeni yönetim, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera liderliğinde sınır güvenliğini artırmaya yönelik adımlar atıldığını duyurmuştu. Zaman zaman çatışmalar yaşansa da kaçakçılık faaliyetleri durmadı. Komşu ülkeler, özellikle büyük miktarlarda captagon hapı ele geçirildiğini açıklamayı sürdürüyor.


Hafter, AFRICOM ile güvenlik ve askeri iş birliğini görüştü

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ve oğulları, LUO karargâhında AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson ile görüştü, 2 Aralık 2025. (LUO Genel Komutanlığı)
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ve oğulları, LUO karargâhında AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson ile görüştü, 2 Aralık 2025. (LUO Genel Komutanlığı)
TT

Hafter, AFRICOM ile güvenlik ve askeri iş birliğini görüştü

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ve oğulları, LUO karargâhında AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson ile görüştü, 2 Aralık 2025. (LUO Genel Komutanlığı)
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ve oğulları, LUO karargâhında AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson ile görüştü, 2 Aralık 2025. (LUO Genel Komutanlığı)

Kahire: Halid MahmudABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Dagvin Anderson, Libya ziyaretine devam ederek ülkenin doğusuna geçip Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ile bir araya geldi. Anderson, başkent Trablus’ta Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde Washington’un askeri kurumların birleştirilmesi ve iki tarafın katılımıyla ilk kez düzenlenecek ortak askeri tatbikatların önemine vurgu yaptığını belirtmişti.

LUO Komutanlığı dün yaptığı açıklamada, Hafter’in Bingazi’de Anderson ile yaptığı görüşmede, ikili bağların güçlendirilmesi ve askeri iş birliği konularının ele alındığını bildirdi. Görüşmede özellikle terör ve aşırılık, insan kaçakçılığı ve yasadışı göçle mücadele alanlarında koordinasyon sağlanması, ayrıca ordu birliklerinin kapasitelerini artırmaya yönelik ortak eğitim programlarının geliştirilmesi konuları değerlendirildi. Bunun yanı sıra ekonomik ve ticari alanlardaki iş birliği fırsatları da görüşüldü.

Toplantıda Hafter, Libya ile ABD arasında çeşitli alanlardaki özel ortaklık ilişkilerini övdü.

Hafter’in ofisi, Anderson’un görüşmede taraflar arasındaki ilişkilerin derinliğine vurgu yaptığını ve ordunun, Libya’da güvenlik ve istikrarı artırmadaki başlıca rolünün bölge üzerinde olumlu etkileri olduğunu ifade ettiğini aktardı.

acdfgt
AFRICOM Komutanı General Dagvin Anderson, pazartesi günü Trablus'ta Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed el-Haddad ile bir araya geldi. (ABD Büyükelçiliği)

Anderson, Trablus’ta UBH Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile yaptığı görüşmede, ikili güvenlik iş birliğinin güçlendirilmesi, bölgesel istikrarın sağlanması ve ABD’nin Libya ordusunun birleştirilmesine yönelik çabalarının desteklenmesi konularını ele aldı. Anderson, birleşik, egemen ve istikrarlı bir Libya’nın ABD ve diğer ortaklarla ekonomik iş birliğini artıracağını ve bunun Libya halkının yararına olacağını vurguladı.

ABD Büyükelçiliği, resmi X hesabından yaptığı açıklamada, Anderson’un Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed el-Haddad ve Savunma Bakan Vekili Tuğgeneral Abdusselam ez-Zubi ile ayrı ayrı toplantılar yaptığını bildirdi. Toplantılarda, ortak askeri iş birliğinin genişletilmesi, Libya güvenlik güçlerinin profesyonelliğinin artırılması ve Libya’nın askeri kurumları birleştirme çabaları ele alındı. Anderson ayrıca, AFRICOM tarafından nisan ayında Sirte’de düzenlenecek Flintlock 26 tatbikatının, ülke genelindeki Libya güçlerini Afrika ve Avrupa’daki ortaklarla bir araya getirerek terör ve diğer tehditlere karşı kapasitelerini güçlendireceğini belirtti. Anderson, ABD’nin, Libya’nın bölünmüşlükleri aşarak güvenlik güçlerini birleştirme çabalarını desteklemeye devam edeceğini de taahhüt etti.

gty
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, belediye başkanlarıyla bir araya geldi. (UBH)

Diğer yandan Dibeybe, pazartesi akşamı belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda, yürütülen projelerde belirlenen takvimlere uyulmasının ve uygulamaların yüksek verimlilikle takip edilmesinin önemine vurgu yaptı. Dibeybe, bunun vatandaşların yaşamına olumlu yansıyacağını ve hükümetin kalkınma hedeflerine ulaşmasını sağlayacağını belirtti.

Dibeybe, toplantıda ayrıca yeni projelerin uygulanması talimatını verdi; bunların başında okul inşaatları yer alıyor. Yürütme birimlerinin başkanlarına, salı günü itibarıyla belediyelerle doğrudan toplantılar yaparak projelerin ilerleyişini takip etmeleri ve planlanan şekilde uygulanmasını sağlamaları talimatı verildi.

Toplantıya katılanların, hükümetin kalkınma ve hizmet dosyalarını yönetme çabalarını tam olarak desteklediğini, hükümet yaklaşımına bağlı kalacaklarını ve projelere desteğin süreceğini ilettikleri aktarıldı. Bu tutumun, vatandaşlara sunulan hizmetlerin iyileştirilmesine ve tüm sektörlerde yerel kalkınmanın güçlendirilmesine katkı sağlayacağı vurgulandı.

rtt
Önceki belediye seçim kampanyasından (Libya Yüksek Seçim Komisyonu)

Öte yandan Libya Yüksek Seçim Komisyonu, belediye meclisi seçimlerinin üçüncü aşamasının oylamasını bu ayın 13’ünde gerçekleştirme tarihini açıkladı. Bu aşama, ağırlıklı olarak ülkenin doğu ve güney bölgelerinde yer alan dokuz belediyeyi kapsıyor.

Yüksek Seçim Komisyonu, şu ana kadar 120 belediye meclisinden 60’ının seçimlerini tamamladı. Kalan belediyelerdeki seçimleri ise önümüzdeki yıl içinde tamamlamayı planlıyor.


Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

TT

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Amerikan yönetimi Sudan’daki çatışmanın taraflarına ülkedeki savaşı durdurmaya yönelik bir yol haritasını kabul ettirmeye çalışırken, ABD ve Sudanlı kaynaklar, Port Sudan yönetiminin Rusya’dan silah desteği almak için Moskova ile temas kurduğunu bildirdi. Kaynaklara göre Port Sudan, gelişmiş silahlar karşılığında Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma imkânı ve maden ile altın yatırımları teklif etti. Bu durum, Sudan’daki savaşın, küresel ölçekte kritik öneme sahip deniz geçişlerinden birinde, ABD baskıları ile Rusya’nın cazip teklifleri arasında daha geniş bir güç mücadelesine dönüşmesi riskini artırıyor.

Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak, ABD’nin Sudan’da ateşkes için hazırladığı yeni öneriye ilişkin daha fazla ayrıntı ortaya çıktı. Teklifin, İslamcı akım ve Müslüman Kardeşler’i dışarıda bırakan, askeri, insani ve siyasi alanları kapsayan üç paralel yol haritası içerdiği belirtildi.

Rusya için deniz üssü ve altın

ABD’nin yoğun diplomatik girişimleri sürerken, Wall Street Journal dün yayımladığı haberinde, geçici başkent olarak Port Sudan’ı kullanan hükümetin Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma ve maden ile altın alanlarında yatırım yapma teklifinde bulunduğunu aktardı. Habere göre bu teklif, Sudan ordusunun Rusya’dan gelişmiş silahlarla yeniden donatılması karşılığında yapıldı.

fvbg
Kızıldeniz'deki Port Sudan limanı (Getty Images)

Gazetenin adını vermediği Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Sudan’ın Rusya’ya ilettiği teklif, 25 yıllık bir anlaşmayı kapsıyor. Buna göre Rusya, Port Sudan Limanı’nda veya Kızıldeniz kıyısındaki başka bir deniz tesisinde, aralarında nükleer güçle çalışan savaş gemilerinin de bulunduğu dört deniz unsurunu ve en fazla 300 askeri konuşlandırabilecek.

Amerikan gazetesi, böyle bir üssün Rusya’ya Süveyş Kanalı üzerinden geçen ve küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan deniz hattını izleme imkânı vereceğine dikkat çekti.

ABD uyarısı

Gazete ayrıca, üst düzey bir ABD yetkilisinin, Port Sudan ya da Libya’da kurulacak bir Rus askeri üssünün Moskova’nın güç kullanma kapasitesini artırabileceği ve daha az kısıtlamayla hareket etmesine yol açabileceği uyarısında bulunduğunu aktardı. Emekli Tümgeneral Mark Hicks’in değerlendirmesine göre ise böyle bir deniz üssü, Rusya’nın uluslararası konumunu güçlendirecek ve bölgedeki nüfuz alanını genişletecek.

fv
Sudan Ordusu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Bu gelişme, Port Sudan’daki askeri yönetimin yeni silah kaynakları arayışını sürdürdüğü bir dönemde ortaya çıktı. Gazetenin adını açıklamadığı bir Sudanlı yetkili, ülkenin gelişmiş silah sistemlerine ve hava savunma kapasitesine ihtiyaç duyduğunu, ancak bu tür bir anlaşmanın ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile sorun yaratabileceğini belirtti.

Gazetenin değerlendirmesine göre Washington, savaşı durduracak ve sivil yönetime geçiş sürecini başlatacak bir yol haritasına odaklanırken, Port Sudan yönetimi ise Rusya ile yakınlaşmanın getireceği askeri ve ekonomik kazanımları önceliklendiriyor.

Ateşkes ve uluslararası mekanizma

Bu çerçevede, ABD’nin Sudan’da ateşkese yönelik yeni önerisine ilişkin ayrıntılar da ortaya çıkmaya devam ediyor. Al Arabiya’ya konuşan kaynaklar, teklifin askeri, insani ve siyasi başlıklardan oluşan üç paralel süreci kapsadığını ve İslamcı akım ile Müslüman Kardeşler’in bu süreç dışında tutulduğunu aktardı.

Mısır kaynaklarına dayandırılan habere göre, askeri başlık, ülke genelinde kapsamlı bir ateşkesi öngörüyor. Buna göre ateşkesten sonra geniş ölçekli bir insani operasyon başlatılacak, yardım kuruluşlarının erişimi sağlanacak ve temel hizmetler yeniden tesis edilecek. Ayrıca ateşkesi denetlemek üzere, sahada gözetim mekanizmalarına sahip bir uluslararası komite kurulması planlanıyor. Bu komite, insani koridorların güvenliğini sağlamak, sivilleri korumak ve olası ihlalleri takip etmekle görevlendirilecek.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump’ın Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos (AFP)

İnsani sürecin başarısı, ateşkesin kalıcılığına ve yardımın ülke geneline etkin biçimde ulaşmasına bağlanıyor. Buna göre sağlam bir ateşkes, insani operasyonların başlaması için temel koşul olacak; bu da yardım ekiplerinin erişimini kolaylaştırarak yerinden edilmiş kişiler ile mültecilerin güvenli dönüşü için gerekli ortamın hazırlanmasına katkı sağlayacak.

Siyasi sürece ilişkin öneri ise eski rejim mensupları ve İslamcılar hariç, sivil güçlerin öncülüğünde bir geçiş süreci öngörüyor. Bu süreç, ordunun ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ateşkese onay vermesiyle eş zamanlı olarak başlayacak ve savaşın sonlandırılmasına giden yolun ilk adımını oluşturacak.

Askeri alanda kapsamlı reform

Yol haritası ayrıca kapsamlı bir askeri reform sürecini de içeriyor. Buna göre Sudan İslami Hareketi ve Müslüman Kardeşler çizgisine yakın isimlerin ordu ve güvenlik kurumlarından çıkarılması, silahlı grupların entegrasyonu ve iki tarafla birlikte savaşan milis yapılanmalarının tasfiyesi planlanıyor. Amaç, sivil otoriteye tabi, birleşik ve profesyonel bir ordu ile yeniden yapılandırılmış güvenlik kurumları oluşturmak. Bu süreçte karar merciinin ordu veya HDK olmayacağı özellikle vurgulanıyor.

Öte yandan, eylül ayında ABD’li arabulucu Massad Boulos tarafından sunulan planın, Sudan hükümeti ile HDK temsilcilerine ateşkes ve kapsamlı bir insani süreç önerdiği biliniyor. Ancak Boulos 25 Kasım’da her iki tarafın da plana henüz onay vermediğini açıklamıştı.

Boulos o dönemde yaptığı açıklamada, tarafların ateşkesi ‘ön koşul olmadan’ kabul etmesinin önemine dikkat çekmiş; bunun can kayıplarını azaltmak, siyasi sürecin yeniden başlamasını sağlamak ve ülkenin sivil yönetime geçişi için gerekli koşulları oluşturmak açısından kritik olduğunu ifade etmişti.