Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Kızıldeniz’deki gelişmeleri takip ediyoruz. Topraklarımızın herhangi bir bölümünün hedef alınmasını kabul etmiyoruz

Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, Krallık ile deniz ve hava taşımacılığı alanındaki projeler ve bir Suudi serbest bölgesinin kurulması hakkında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
TT

Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Kızıldeniz’deki gelişmeleri takip ediyoruz. Topraklarımızın herhangi bir bölümünün hedef alınmasını kabul etmiyoruz

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, ülkesinin Babu’l Mendeb bölgesi ve Aden Körfezi’nde son gelişmeleri yakından takip ettiğini, Kızıldeniz ve stratejik boğazın güvenliğini sağlamaya ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırma arzusunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Gulleh, cumhurbaşkanlığı karargahından Şarku’l Avsat’a ABD, Fransa, İngiltere ve Suudi Arabistan Krallığı başta olmak üzere Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeler de dahil büyük güçlerle ‘deniz taşımacılığını korumak, terörle mücadele etmek ve bölgeyi ve tüm dünyayı rahatsız eden güvenlik sorunlarıyla yüzleşmek’ için koordinasyon ve işbirliği konusunda kapsamlı bir röportaj verdi.

 Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, Şarku’l Avsat’a konuşurken (Fotoğraf: Turki el-Akili)

Cumhurbaşkanı, Cibuti’nin kendi topraklarındaki herhangi bir tarafın hedef alınmasını reddettiğini vurgularken, ülkedeki uluslararası askeri üslerin uluslararası barış ve güvenliği korumayı, terörizm ve deniz korsanlığı ile mücadele etmeyi ve dünyanın bu önemli stratejik konumunda seyrüseferi korumayı amaçladığını söyledi.

Cumhurbaşkanı ayrıca, Çin’in İpek Yolu projesi ve bunun Afrika Boynuzu bölgesine etkisi, Cibuti’nin askeri üslerin varlığıyla izlediği tarafsızlık politikası ve diğer konular da dahil olmak üzere birçok önemli meseleye değindi.

İşte Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

Cibuti’nin Suudi Arabistan ile ilişkileri

*Sayın Cumhurbaşkanı, mevcut durumda Cibuti- Suudi Arabistan ilişkilerini, iki ülke arasındaki koordinasyon düzeyini ve özellikle ekonomik ve siyasi işbirliği alanlarındaki gelişme potansiyelini nasıl tanımlıyorsunuz?

-Öncelikle Şarku’l Avsat gazetesinin, medya alanındaki öncü rolünü ve Arap okurunu dünyada, özellikle bölgemizde olup bitenler konusunda aydınlatmaya yönelik çabasını takdir ediyorum. Cibuti- Suudi Arabistan ilişkileri ise güçlü ve köklüdür. Cibuti’nin 1977’deki bağımsızlığından bu yana bu ilişkiler, güçlenmeye ve çeşitli bölgesel ve uluslararası meselelere ilişkin siyasi vizyonlar açısından daha uyumlu olmaya devam etti.

Cibuti ve Suudi işadamları için ortak bir konseyin varlığına ek olarak, güvenlik ve askeri de dahil birçok komitede ve iki ülke arasındaki ikili işbirliğinin çeşitli alanlarda yer aldığı genel bir çerçeveyi temsil eden Cibuti- Suudi Arabistan Komitesi’nde devam eden işbirliği ve koordinasyon açıkça görülüyor. İki ülke arasında 200 yılından bu yana çeşitli alanlarda 30’a yakın anlaşma ve mutabakat zaptı imzalandı.

Limanlar alanında son yirmi yılda nicelik ve nitelik açısından kaydettiğimiz muazzam gelişmeye dayanarak, iki kardeş ülke arasında deniz taşımacılığı, lojistik hizmetler ve limanlar alanında iş birliğinin güçlendirilmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, geçen Aralık ayında Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh’yi Riyad’da kabul etti (SPA)

Doğrudan deniz ve hava taşımacılığı alanında ortak projelerin oluşturulması, Cibuti’deki uluslararası serbest ticaret bölgesi içerisinde Suudi ihracatı ve ürünleri için serbest bölge ve depoların kurulması yönünde çalışmalar sürüyor. Bu durum da Suudi ihracatının Afrika kıtasına akışını artırmaya katkıda bulunuyor.

*Cibuti, iki taraf arasında bir köprü olarak Arap- Afrika ilişkilerinin geliştirilmesinde nasıl bir rol oynayabilir?

-Kızıldeniz’in güneybatı kıyısında, kardeş Yemen’e yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki coğrafi konumu, Cibuti Cumhuriyeti’ni Afrika kıtası ile Arap Yarımadası’nı birbirine bağlayan hayati bir köprü haline getiriyor. Ülkemizin bu coğrafi avantajı Arap-Afrika ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlayacak ve Arap ulusal güvenliğinin korunmasında önemli rol oynayacaktır.

Ekonomik düzeyde Cibuti Cumhuriyeti, Cibuti limanlarındaki gelişmiş altyapıya ek olarak Kızıldeniz’deki IGAD ve COMESA ülkelerine açılan bir kapı konumundadır ve bunların hepsi Arap- Afrika ilişkilerinin Türkiye'de gelişmesine büyük katkı sağlayan faktörlerdir.

Kızıldeniz meselesi

*Cibuti’nin bu bölgeye yakın stratejik konumu göz önüne alındığında, Babu’l Mendeb, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Babu’l Mendeb Boğazı civarındaki son gelişmeleri yakından takip ediyor, Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı’nın güvenliğini sağlamayı ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırmayı hedefliyoruz. Bu nedenle Kızıldeniz’de seyir güvenliğinin ve emniyetinin korunması için bölgedeki çeşitli krizlerin çözülmesi ve çeşitli bölgesel ve uluslararası düzeyde bir araya gelmenin gerekli olduğuna inanıyoruz.

Gazze’de Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşı da büyük bir kaygıyla takip ediyoruz. Birçok kez dile getirdiğimiz gibi, Gazze'deki kardeşlerimizin kuşatma, barbarca katliam ve altyapının korkunç şekilde tahrip edilmesi gibi maruziyetlerini güçlü bir şekilde reddettiğimizi bildiriyoruz. Uluslararası toplumu sorumluluklarını üstlenmeye ve en kötü türde öldürmelere ve zorla yerinden edilmeye maruz kalan savunmasız Filistin halkına koruma sağlamaya çağırıyoruz.

*Kızıldeniz’de seyrüseferin korunması için bölgedeki ve dünyadaki müttefiklerinizle koordinasyonunuz var mı?

-Cibuti Cumhuriyeti, küresel ticaret için büyük stratejik, ekonomik ve politik öneme sahip olan Babu’l Mendeb Boğazı’na bakmaktadır. Bu, onu uluslararası güvenlik ve istikrarı koruma çabalarında önemli bir ülke haline getiriyor. Deniz taşımacılığını korumak, terörle mücadele etmek ve bölgeyi ve tüm dünyayı rahatsız eden güvenlik sorunlarıyla yüzleşmek için ABD, Fransa ve İngiltere gibi büyük güçlerin yanı sıra Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkelerle, özellikle Suudi Arabistan Krallığı ve diğerleri ile koordinasyon ve işbirliği yapıyoruz.

Cibuti’deki uluslararası askeri üsler, uluslararası barış ve güvenliğin korunması, terörizm ve deniz korsanlığıyla mücadele ve dünyadaki bu önemli stratejik konumda seyrüseferin korunması konularındaki işbirliğinin yalnızca birkaç yönüdür.

*Küresel ticaretin ve enerji kaynaklarının geçişinde önemli bir arter oluşturan bu bölgede gerilimin azaltılması yönünde vizyonunuz nedir?

-Vizyonumuz, Kızıldeniz’in güvenliğini korumak ve bu çok önemli bölgede deniz ulaşımının sorunsuz olmasını sağlamak için deniz taşımacılığını güvenli hale getirmek amacıyla çeşitli bölgesel ve uluslararası düzeylerde işbirliği yapmaktır.

*Kızıldeniz’e Sınırı Olan Ülkeler Forumu’nun bu tür krizlerdeki rolünü ve önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cibuti Cumhuriyeti, Cibuti’nin yanı sıra Suudi Arabistan, Mısır, Somali, Yemen, Sudan, Ürdün ve Eritre’yi içeren Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne bakan Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nin kurulmasını onaylayan ilk ülkelerden biridir.

Bu bölge ülkelerini bir araya getirecek, aralarında çeşitli alanlarda koordinasyon ve iş birliği yapılmasında önemli rol oynayacak bir oluşuma duyulan ihtiyacın ve öneminin bilincindeyiz.

1956’dan bu yana Kızıldeniz güvenlik sistemi fikriyle ilk girişimleri başlatan konsey olması nedeniyle, bu konseyin genel merkezinin kardeş Suudi Arabistan Krallığı’nda olmasını daha önce teklif etmiştik. Kızıldeniz’e uzanan Suudi kıyıları, Kızıldeniz’e sınırı olan diğer ülkeler arasında en uzundur. Bu nedenle bu yeni oluşan konsey, üye devletler tarafından memnuniyetle karşılanan bir Suudi önerisi olmasının yanı sıra, bu denizde olup bitenlerin tehlikelerine karşı daha savunmasızdır.

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, geçen Ocak ayında Uganda’da düzenlenen IGAD organizasyonunun 42. özel oturumuna katılırken (Reuters)

Bu gibi krizlerde bu Konseyin öneminin daha da arttığına inanıyorum. Bu da Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne kıyısı olan ülkelerin işbirliğini, bu önemli bölgenin güvenliğinin sağlanması için acil bir gereklilik haline getiriyor. Bu nedenle bölgedeki gelişmelere ayak uydurmak için bu konseyin etkinleştirilmesi ve başlatılması çağrısında bulunuyoruz. Üye devletler arasında Konsey’in kurulmasına yönelik istişareler sırasında gözlemlediklerimiz ve isteklilik göz önüne alındığında, bu Konseyin kendisine verilen görevleri yerine getirmesi için sunduğu fırsatların çok sayıda olduğu görülmektedir. Bölgenin aşırıcılık, terörizm ve yasadışı göç gibi pek çok zorlukla çevrili olduğunu ve bunların küresel ve bölgesel dayanışmayla aşılabileceğini herkes biliyor.

*ABD’nin Husileri hedef alacak füze platformu kurma talebi vardı ve bu, Cibuti tarafından reddedildi. Gazze krizinin yansımaları ve Kızıldeniz’deki saldırılarla nasıl başa çıkıyorsunuz?

-Bizim topraklarımızdan hiçbir tarafın hedef alınmaması yönündeki tavrımız nettir. Bu, bizim bağlı olduğumuz egemenlik meselesidir. Ama aynı zamanda bölgedeki krizlerin çözümü için iş birliği ve dayanışma çağrısında bulunuyoruz.

*Bu hayati bölgede istikrarın sağlanmasında ve gerilimin hafifletilmesinde Cibuti ve Suudi Arabistan’ın rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Güvenlik, ticaret ve enerji gibi alanlarda işbirliğine yönelik ortak girişimler var mı?

-Birçok kez vurguladığımız gibi Cibuti Cumhuriyeti, Babu’l Mendeb Boğazı üzerindeki stratejik konumu nedeniyle Kızıldeniz’in güvenliğinin korunması açısından önemli bir ülkedir. Çeşitli kardeş ve dost ülkelerle dengeli ilişkilere sahiptir ve çalkantılı bir bölgede istikrar ve barışı teşvik etme konusunda iyi bir üne sahiptir. Suudi Arabistan Krallığı, siyasi ve ekonomik ağırlığının yanı sıra dini statüsü nedeniyle de kardeş ve önemli bir ülkedir. İki kardeş ülkenin güvenlik, ticaret ve enerji başta olmak üzere pek çok alanda ortak iş birliği bulunuyor. Şüphe yok ki bu ikili işbirliği, hayati önem taşıyan bu bölgede istikrarın sağlanmasında önemli bir role sahiptir.

Somali- Etiyopya

*Cibuti, Etiyopya ile Somaliland arasında yakın zamanda açıklanan anlaşmayı ve bunun Afrika Boynuzu bölgesindeki yansımalarını nasıl değerlendiriyor?

-Somali ve Etiyopya, Afrika Birliği’nin (AfB) yanı sıra Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) de üyesidir. Her iki örgütün tüzüklerinde üye devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gereğinin öngörüldüğü bilinmektedir. Cibuti, IGAD’ın mevcut oturumunun başkanı sıfatıyla, üye devletlerin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne bağlılığını teyit eder. Komşu Somali ile Etiyopya arasındaki krizin tırmanmasından derin endişe duyuyoruz ve anlaşmazlığı diyalog yoluyla sonlandırmaya çağırıyoruz. Bölgemizin daha fazla krize dayanamayacağına, bu nedenle ekonomik entegrasyona ve kalkınmaya odaklanmamız gerektiğine, bunun da ancak ilgili ülkeler arasındaki diyalog ve koordinasyonla sağlanabileceğine inanıyoruz.

Sudan meselesi

*Cibuti, IGAD üyesi olarak Sudan’daki çatışmanın durdurulması için büyük çaba harcıyor. Bu konuda çalışmalarınız nereye ulaştı?

-Kardeş Sudan Cumhuriyeti, IGAD’ın kurucu üyesi ve organizasyonda önemli bir ülke olduğu için istikrarı, bölge ve dünya açısından önem taşıyor. Bu açıdan bakıldığında Sudan’da savaşın başladığı 15 Nisan 2023’ten bu yana çatışmaların derhal durdurulması ve çatışmanın iki tarafının müzakere masasına getirilmesi çağrısında bulunan bir girişimi hızla hayata geçirdik. Örgütün mevcut oturumuna şu anda Cibuti Cumhuriyeti başkanlık ediyor. Bu kardeş ülkede devam eden çatışmaya çözüm bulmak amacıyla diğer üye ülkeler ve uluslararası toplumla koordineli olarak yoğun ve sürekli çaba gösteriyoruz.

Sudan’daki kriz taraflarını, görüşlerini ve çözüm vizyonunu dinlemek üzere Cibuti’de ağırladık. Herkes, savaşın ülke ve Sudan halkının yetenekleri üzerindeki ciddi yansımaları göz önüne alındığında, savaşın derhal sona erdirilmesi arzusunu vurguladı. Savaşın durdurulması için çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu çabaların kalıcı ve koşulsuz ateşkese yol açacağı ve kardeş Sudan halkını içinde bulunduğu zorlu krizden çıkaracak çözümlere ulaşacağı konusunda iyimseriz. Sudan, Arap ve Afrika ağırlığıyla önemli bir ülkedir ve şüphe yok ki içinde bulunduğumuz kriz, Afrika Boynuzu bölgesi ve komşu ülkelerin istikrarını olumsuz etkiledi. Bu nedenle savaşın sona erdirilmesinin ve bu kardeş ülkenin iç savaşa sürüklenme riskinden korunmasının gerekliliğini vurguluyor, bu savaşın sona erdirilmesi yönündeki uluslararası çağrılara herkesin yanıt vermesini umuyoruz.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, 2023’ün sonunda Cibuti’de IGAD Sekreteri ile buluşuyor (Egemenlik Konseyi Medyası)

*17 Şubat’ta yapılacak Afrika Zirvesi’nin masasındaki en önemli konular ve sonuçlarına ilişkin beklentileriniz nelerdir?

-Yaklaşan Afrika zirvesi, Afrika Boynuzu başta olmak üzere bazı Afrika ülkelerindeki zorlu koşullar ışığında gerçekleştirilecek. Zirve gündeminin ön sıralarında en çok öne çıkan çetrefilli konuların ve güncel krizlerin yanı sıra çeşitli etkili jeopolitik gelişmelerin yer alması bekleniyor.

Cibuti’deki askeri üsler

*Afrika Boynuzu bölgesinde tarafsızlık politikası izleyen Cibuti’nin birçok büyük ülkeye ait askeri üsleri bulunuyor. Bu üslerin Cibuti açısından önemi nedir?

-Cibuti Cumhuriyeti, Afrika Boynuzu bölgesinde ve dünyada tarafsızlık politikası izlemektedir. Tüm kardeş ve dost ülkelerle dengeli ilişkiler içindedir. Bu, 1977’deki bağımsızlıktan bu yana Cumhuriyet ilkelerinin dayandığı bir politikadır. Cibuti topraklarında uluslararası askeri üslere ev sahipliği yapma konusuna gelince bu, çeşitli ülkelerle ulusal egemenliği dikkate alan bir çerçeve içerisinde ilişkilerde dengeli bir yaklaşım dahilindedir. Bu askeri üslerin terörle, aşırıcılıkla ve deniz korsanlığıyla mücadele etmek ve Cibuti Cumhuriyeti ile üssün ait olduğu ülke arasında ikili anlaşmalar uyarınca Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı’nda seyrüseferi güvence altına almak amacıyla işbirliği ve koordinasyon çerçevesinde bulunduğunu defalarca vurguladık.

Bu bölgenin, terörizm, aşırılık ve korsanlık gibi birçok riskin de tehdidi altında olduğu ve bölgedeki birçok çatışmadan etkilendiği bilinmektedir. Dolayısıyla bu askeri üslerin Kızıldeniz bölgesinin güvenliğinin korunmasındaki önemli rolü ortadadır. Dünya kıtalarını birbirine bağlayan, uluslararası ticaretin büyük bir kısmının geçtiği hayati önem taşıyan stratejik bir bölge olması, bunun güvence altına alınmasında uluslararası işbirliğini zorunlu kılmaktadır.

*Peki komşu ülkelerin bu üslerin varlığına ilişkin endişeleriyle nasıl ilgileniyorsunuz?

-Komşu ülkelerden bu konuda herhangi bir endişe işitmedik. Gerçekten endişe duyuluyor mu?

*Cibuti, topraklarındaki iki karşıt ülkeyi, ABD ve Çin’i birbirine yakın askeri üslerle bir araya getirerek nasıl uzlaşabilir?

-Dediğim gibi, çeşitli büyük güçlerle dengeli ilişkilerimiz var ve bunlardan herhangi biriyle egemenlik ve ulusal çıkarlar çerçevesinde işbirliği yapma veya anlaşma yapma hakkına sahibiz. Bu yaklaşım, eğer istek varsa bir arada yaşayabileceğimizin kanıtıdır. Cibuti’deki uluslararası askeri üsler öncelikle Kızıldeniz bölgesinin, Aden Körfezi’nin ve genel olarak Afrika kıtasının güvenliğinin korunmasında işbirliğine yöneliktir. Cibuti’de askeri üsleri bulunan birçok ülke, ticari ve yatırım çıkarlarını koruma konusundaki çıkarlarını teyit ediyor. Buna göre Amerikan ve Çin üsleri, bölgede uluslararası seyrüseferin güvence altına alınması ve terörle, aşırıcılıkla ve uluslararası istikrarı istikrarsızlaştıran diğer konularla mücadeleyi amaçlayan ortak hedefler kapsamına girmektedir.

*Çin ve bazı bölge ülkelerinin açıkladığı İpek Yolu projesinin güvence altına alınması konusunda ülkenizin tutumu nedir?

- Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesi doğası gereği ticari bir projedir ve Cibuti Cumhuriyeti’nin stratejik konumu, onu bu dev projenin merkezine yerleştirmektedir. Pekin’in Afrika kıtasının en büyük serbest ticaret bölgesi olan Cibuti’deki uluslararası serbest ticaret bölgesine katkısının yanı sıra, başkent Cibuti’yi Addis Ababa’ya bağlayan hızlı tren dahil Çin’in ülkemizdeki yatırımlarına değer veriyoruz. Çin’in, İpek Yolu’nun geçtiği ülkelerdeki dev yatırım girişimiyle ekonomik büyümeyi hızlandırma yeteneğine sahip olduğuna inanıyoruz.



Mısır, Katar, BAE ve Ürdün... Arap liderlerinde  art arda taziye mesajları

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
TT

Mısır, Katar, BAE ve Ürdün... Arap liderlerinde  art arda taziye mesajları

Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (AP)

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Katar ve Irak bugün (Pazartesi) İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin ülkenin kuzeybatısında meydana gelen bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran'a başsağlığı diledi.

BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed X platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindekilerin trajik bir kazada hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti liderliği ve halkına en içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz” ifadesini kullandı.

Muhammed bin Zayed, “Merhumlara Allah’tan rahmet, yakınlarına ve ailelerine sabır diliyoruz. BAE'nin bu zor koşullarda İran'la dayanışma içinde olduğunu yineliyoruz” diye ekledi. BAE Devlet Başkanı Yardımcısı ve Başbakan Şeyh Muhammed bin Raşid Âl Mektum da bir tweet atarak şu ifadeleri kullandı: “İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı’nın elim bir kaza sonucu hayatını kaybetmesi dolayısıyla kardeş İran halkına ve yönetimine başsağlığı ve en derin taziyelerimizi sunuyoruz. Bu zor zamanda kalplerimiz sizinle. Yüce Allah'ın onlara merhamet etmesi ve ebedi istirahat bahşetmesi için dua ediyoruz.”

Konuyla ilgili olarak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi de bir açıklama yaparak, “Mısır, elim bir kaza sonucu vefat eden İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve arkadaşlarının yasını büyük bir üzüntüyle tutmaktadır” dedi.

Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı: “Mısır Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, kardeş İran halkına en derin taziye ve başsağlığı dileklerini sunarken, Yüce Allah'tan İran Cumhurbaşkanı ve beraberindekilere merhamet etmesini ve ailelerine sabır ve teselli vermesini niyaz eder, Mısır Arap Cumhuriyeti'nin bu büyük kayıpta İran yönetimi ve halkıyla dayanışma içinde olduğunu ifade eder.”

Ürdün Kralı 2. Abdullah da “Kardeş Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve onlara eşlik edenlerin vefatı dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti liderliği, hükümeti ve halkına en derin taziyelerimi sunuyorum. Allah hepsine rahmet eylesin. Bu zor durumda İran'daki kardeşlerimizle dayanışma içindeyiz” ifadelerini kullandı.

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Genel Sekreteri Casim Muhammed el-Budeyvi, İran Cumhurbaşkanı'nın vefatı dolayısıyla bir tweet atarak başsağlığı diledi: “İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyetin helikopterlerinin talihsiz bir şekilde düşmesi sonucu hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti hükümeti ve halkına en derin taziyelerimi ve başsağlığı dileklerimi sunuyorum.”

Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani de X platformu üzerinden bir mesaj paylaştı: “Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindeki yetkililerin elim helikopter kazasında hayatını kaybetmesi dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti hükümeti ve halkına en içten taziyelerimizi sunar, Yüce Allah'tan kendilerine rahmet ve mağfiret, ailelerine sabır ve teselli vermesini dileriz.”

İran'ın İdari İşlerden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhsin Mansuri bugün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı İbrahimi Reisi'nin dün (pazar) öğleden sonra Azerbaycan sınırına yakın dağlık bir bölgede helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybettiğini doğruladı.

İran devlet televizyonu, Reisi ve onunla birlikte Azerbaycan sınırındaki bir barajın açılışından dönen helikopterde seyahat eden Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan'ın da vefat ettiğini bildirdi.

Böylece, dün öğleden sonra ülkenin kuzeybatısında bir dizi yetkilinin de eşlik ettiği helikopterin düşmesi ve kendisinin ve helikopterde bulunan herkesin öldüğünün açıklanmasının ardından İran Cumhurbaşkanı'nın akıbetiyle ilgili gizem sona ermiş oldu.

Lübnan bugün, merhum İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı için üç günlük ulusal yas ilan etti. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed de İran Cumhurbaşkanı’nın yasını tuttu. Suriye Devlet Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Esed’in ‘bu acı verici kaza ve sonucunda meydana gelen büyük kayıptan dolayı derin üzüntü duyduğu’ ifade edildi. Açıklamanın devamında, “Suriye ve İran arasındaki stratejik ilişkilerin gelişmesi için merhum cumhurbaşkanıyla birlikte çalıştık ve onun Suriye ziyaretini bu süreçte önemli bir kilometre taşı olarak daima hatırlayacağız” ifadeleri yer aldı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ise Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekilerin vefatı dolayısıyla İran hükümeti ve halkına en içten taziyelerini sundu.

Şarku’l Avsat’ın Irak Haber Ajansı’ndan (INA) aktardığına göre Sudani, “İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve beraberindekilerin İran'ın kuzeyinde meydana gelen talihsiz uçak kazasında hayatını kaybettikleri haberini büyük bir üzüntü ve kederle aldık” açıklamasında bulundu.

ed
Merhum İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani 2022 yılında Tahran'da düzenledikleri ortak basın toplantısında (AFP)

Sudani, “İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney'e, İran hükümetine ve halkına en içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi sunarken, kardeş İran halkı ve İslam Cumhuriyeti'ndeki kardeşlerimiz ve yetkililerle bu acı trajedi karşısında dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyoruz. Allah'tan merhumlara rahmet etmesini, ailelerine ve sevenlerine sabır vermesini diliyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.


Sudan Doktorlar Sendikası: 100 bin  savaş kurbanı var

Doğu Sudan'daki Gedaref Hastanesi'nde tedavi gören hastalar (AFP)
Doğu Sudan'daki Gedaref Hastanesi'nde tedavi gören hastalar (AFP)
TT

Sudan Doktorlar Sendikası: 100 bin  savaş kurbanı var

Doğu Sudan'daki Gedaref Hastanesi'nde tedavi gören hastalar (AFP)
Doğu Sudan'daki Gedaref Hastanesi'nde tedavi gören hastalar (AFP)

Sudan Doktorlar Sendikası yaptığı açıklamada, Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında geçen yılın nisan ayından beri devam eden savaşta en az 30 bin  kişinin öldüğünü ve 70 binden fazla kişinin yaralandığını duyurdu.

Sendika dün (Pazar) yaptığı açıklamasında, ancak ölü sayısının bu istatistiklerden daha yüksek olmasını beklediklerini belirtti ve "İnsani yardım ve destek alanında çalışan tüm kuruluşlara, savaş bölgelerinde mahsur kalan binlerce sivili kurtarmak için hızlı bir şekilde müdahale etmeleri" için acil yardım çağrısında bulundu.

Açıklamada, "Bu acil açıklamayla, acil ateşkes ve etkilenen yüz binlerce insana, özellikle de yaralılara yardım etmek için insani yardım yollarının açılması çağrısında bulunuyoruz" ifadeleri yer aldı.

grbtyn
Hızlı Destek Güçleri ile Sudan ordusu arasında Nisan 2023'te Omdurman'daki çatışmalardan (Arşiv-Reuters)

Sendika, "Sendikal cepheden ve uluslararası örgütlerden gelen, Sudan'daki insani krizin devam eden savaş nedeniyle ciddi şekilde kötüleştiğine dair tüm rapor ve istatistikleri derin bir endişeyle" takip ettiğini ifade etti.

Yaklaşık 15 milyon kişi sağlık hizmetlerine erişimden yoksun ve sağlık tesislerinin (hastaneler ve tıp merkezleri) yüzde 80'i tamamen hizmet dışı durumda. Bu istatistiklere Gezira eyaletindeki (orta Sudan) sağlık tesisleri dahil değil.

Sendikaya göre savaşın başlangıcından bu yana 53 sağlık çalışanı öldürüldü, 21 hastane bombalandı ve 22 hastane zorla boşaltıldı.

Açıklamada, sağlık tesislerine ve sağlık personeline yönelik 248 saldırının kaydedildiği belirtildi.

Raporlarda, Sudan ekonomisinin savaş nedeniyle kaybının 120 milyar dolar olduğu ve bunun ülkenin 12 yıllık bütçesine eşdeğer olduğu kaydedildi.

Uluslararası kuruluşların raporlarına dayanarak, 9 milyondan fazla insanın ülke içinde yerinden edildiğini ve yaklaşık 3 milyon kişinin de son derece karmaşık ekonomik ve insani koşullar altında komşu ülkelere sığındığını belirten sendika, bunu "dünyadaki en büyük yerinden edilme vakalarından biri" olarak nitelendirdi.

def
Gedaref'te yerinden edilmiş insanlar (AFP)

Tabipler Birliği'nin raporuna göre savaş nedeniyle, kamu ve yüksek öğretim kurumlarının yüzde 80'i tamamen veya kısmen tahrip edilmiş ve içindekiler yağmalamış durumda. Bu büyük yıkım okul merkezlerinin savaş nedeniyle yerinden edilenlerin barınma merkezleri haline gelmesinin ardından yaklaşık 19 milyon çocuğu eğitimden mahrum bıraktı.

Sağlık sendikası "ilgili tüm taraflara acil ve kalıcı ateşkes talebine destek vermeleri, insani yardımların etkilenen tüm gruplara kısıtlama olmaksızın ulaştırılmasına izin verilmesi ve acil insani yardım sağlanması için güvenli yollar açılması" çağrısında bulundu.

Doktorların açıklamasında, savaşan taraflara "savaşı sona erdirmede ve çatışmayı sona erdirecek, adalet ve barışı sağlayacak barışçıl bir çözüme olan tüm sivil güçler için kapsamlı bir siyasi diyaloga girmeye" çağrıda bulunuldu.

Açıklamada, “Savaş liderleri ve generaller de dahil olmak üzere, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediği kanıtlanan herkesin yargılanması ve gelecekte ülke yönetimindeki herhangi bir görevden dışlanmasının" önemini vurgulandı. “Sudan'ı kurtarmanın herkesin sorumluluğu olduğu” vurgulanarak, aktörler “insani felaketi hemen, gecikmeden sona erdirmek için kararlı adımlar atmaya” çağırıldı.


Mısır’ın Gazze kıyısına inşa edilen yüzer limanla ilgili ihtiyatlı yaklaşımı

Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)
TT

Mısır’ın Gazze kıyısına inşa edilen yüzer limanla ilgili ihtiyatlı yaklaşımı

Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzey sınırındaki İsrail bayrağı (AFP)

ABD tarafından Gazze Şeridi kıyısında inşa edilen yüzer liman, özellikle Mısır’ın Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne insani yardımların girişi için İsrail ile koordinasyon kurmayı reddetmesinin ardından Kahire’nin limanla ilgili tutumuna dair soru işaretleri yarattı.

Kahire, geçtiğimiz mart ayında ABD Başkanı Joe Biden tarafından duyurulan yüzer limanın inşası hakkında şimdiye kadar herhangi bir yorumda bulunmadı. Fakat Mısır'la liman konusunda bir mutabakat yapılmadığını belirten Mısırlı uzmanlar, limanın Refah Sınır Kapısı’nın yerini tutmayacağını düşünüyorlar. Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, ülkelerinin ABD tarafından inşa edilen yüzer liman konusundaki tutumunu şu an için açıklama zorunluluğu olmadığını vurguladılar.

Mısır, İsrail’in Refah'a kara saldırısı sırada Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirmesinin ardından Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi’ne insani yardımların ulaştırılması için İsrail’le koordinasyon kurmayı reddediyor. Bu yüzden şu an Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması için yüzer limanının kullanılması, Mısır ve İsrail arasındaki gergin ilişkilerde yeni bir gerilim noktası haline gelebilir.

dscdfv
Gazze Şeridi'nin kuzeyinden kaçan ve Han Yunus'un batısında çadır kuran yerinden edilen Filistinliler (EPA)

Liman cuma günü resmi olarak hizmet vermeye başladı. Başkan Biden, Tel Aviv'in Gazze Şeridi’ne gıda yardımlarının girişini engellemesinden yaklaşık bir ay sonra, mart ayında ABD ordusuna Gazze Şeridi kıyısında yardımların ulaştırılması amacıyla geçici bir yüzer liman inşa etmeleri talimatı vermişti.

ABD, Kıbrıs Adası, Avrupa Birliği (AB), İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'ın katıldığı ve limanla ilgili düzenlemelerin ele alındığı toplantıya Mısır katılmadı.

Mısır’ın eski dışişleri bakanlarından Nebil Fehmi, Kahire ve Tel Aviv arasındaki anlaşmazlıktan önce kararlaştırılan yüzer limanın ABD ile İsrail arasındaki bir mutabakat ve İsrail'in Gazze’deki kontrolünü artmasını desteklemeyi amaçlayan bir fikir birliği çerçevesinde inşa edilmiş olabileceğini vurguladı. Şu an Gazze’ye açılan tüm sınır kapılarının ya İsrail ya da İsrail'e yakın taraflarca kontrol edildiğini belirten Fehmi, yüzer limanın kim tarafından yönetileceğinin bilinmediğini kaydetti. Mısır'ın İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafının kontrol etmesini meşrulaştırmak istemediğini ifade eden Fehmi, çalışmaları devam eden yüzer limanla ilgili olarak Mısır'la herhangi bir anlaşma yapılmadığının da altını çizdi. Fehmi, yüzer limanın Mısır'ın Refah Sınır Kapısı’nın yerine geçemeyeceğini de sözlerine ekledi.

Kahire'nin taraf olmadığı bir konuda önceden ya da ilaveten onay veremeyeceğini söyleyen Fehmi, yeni limanla ilgili yapılacak düzenlemeler konusunda ‘bekle ve gör yaklaşımının’ benimsenmesi çağrısında bulundu.

dfvrbtgh
Refah’ta ülke içinde yerinden edilen Filistinliler için kurulan geçici çadırlar (EPA)

Mısır Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Mecdi Aşur, Mısır'ın bu limanla ilgili gelişmeleri ve bu gelişmelerin Mısır'ın ulusal güvenliği ve Filistinlilerin hakları üzerindeki etkilerini takip edeceğini belirtti. Aşur, Kahire’nin şu an için tutumunu açıklamak zorunda olmadığını kaydetti.

Mısır’ın Filistin davasını destekleyen tutumu çerçevesinde Filistin halkına zarar verilmesini kabul etmeyeceğini vurgulayan Aşur, İsrail ile Refah Sınır Kapısı’yla ilgili koordinasyon kurmayı reddetmesinin de bu tutumunun bir parçası olduğunu söyledi.

Aşur’a göre önümüzdeki günlerde söz konusu limanın güzergahı netleşecek ve Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması konusunda Refah Sınır Kapısı’nın yerini almayacak.

Öte yandan Filistin'in eski Kahire Büyükelçisi Berakat el-Ferra, yeni limanın İsrail ile ABD’nin Filistinlileri yerinden etmeyi amaçlayan bir oyunu olduğunu söyledi. Limanın Refah Sınır Kapısı’nın yerini alamayacağını vurgulayan Ferra, limanın Mısır üzerinde baskı oluşturmak için yeni bir hamle olabileceğini de göz ardı etmedi.


Libya: UBH’ye bağlı milisler ‘geciken ödemeler’ nedeniyle Misrata'da oturma eylemi yaptı

Libya'nın batısındaki Zaviye Emniyet Müdürlüğü mensupları (yerel medya)
Libya'nın batısındaki Zaviye Emniyet Müdürlüğü mensupları (yerel medya)
TT

Libya: UBH’ye bağlı milisler ‘geciken ödemeler’ nedeniyle Misrata'da oturma eylemi yaptı

Libya'nın batısındaki Zaviye Emniyet Müdürlüğü mensupları (yerel medya)
Libya'nın batısındaki Zaviye Emniyet Müdürlüğü mensupları (yerel medya)

Libya'da Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Ulusal Birlik Hükümeti’ne (UBH) bağlı milisler, ‘geciken ödemeler’ nedeniyle oturma eylemi başlatırken, Libya Ambulans ve Acil Servis Birimi başkent Trablus'un batısındaki Zaviye kentinin bir ölü ve 22 yaralıya neden olan çatışmaların ardından sakin olduğunu bildirdi.

Dibeybe hükümetini destekleyen güçlerden biri olan Merkezi Bölge Destek Gücü, UBH’yi ‘kamu parasını kontrolsüz ve denetimsiz harcamakla’ suçlayarak, mali alacakları ödenene kadar Dafniya Kapısı'nda oturma eylemi yapacaklarını duyurdu.

xsdvfbr
Trablus'taki güvenlik personeli (arşiv – Şarku’l Avsat)

Diğer yandan ülkenin batısındaki Mısrata kenti halkı şehrin emniyet müdürünün görevden alınmasını, Ortak Operasyonlar Gücü'nün kurulması kararının yeniden gözden geçirilmesini ve liderliğinin değiştirilmesini talep etti.

Mısrata sakinleri Cumartesi akşamı, yargının bağımsızlığını desteklemek, adaletin işleyişini etkileyen müdahaleleri reddetmek ve Ortak Operasyonlar Gücü'nün kısa süre önce Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı baskına karşı kentin yargı organlarını desteklemek amacıyla Adliye önünde bir gösteri düzenledi.

Libya Ambulans ve Acil Servis Birimi, ileri gelenlerin müdahalesinin ardından Zaviye kentindeki çatışmaların durduğunu duyurdu ve kentte meydana gelen çatışmalarda bir kişinin öldüğünü ve 22 kişinin yaralandığını belirtti.

Zaviye'nin güneyindeki bölgede patlak veren çatışmalar Seyyide Zeynep'ten Ebusra'ya kadar uzanmış ve çatışmaların durmasının ardından çok sayıda aile tahliye edilmişti.

xsdcfvrgb
Trablus'ta silahlı oluşumlar arasındaki çatışmalarda yanan bir araç (AFP)

Zaviye Eşraf ve İhtiyar Heyeti Başkanı Muhammed Ahmac dün (Pazar) yaptığı açıklamada, Cuma günü şafak vakti yaşanan çatışmaların ardından kentte ateşkes anlaşmasına varıldığını duyururken, bunun kentteki eşrafın yerel çabalarıyla gerçekleştiğini ve güvenlik ya da hükümet kurumlarının herhangi bir rolünün olmadığını vurguladı.

Zaviye Emniyet Müdürlüğü’nden bir kaynak, eşraf ve ileri gelenlerin müdahalesi ve tüm güçlerin kışlalarına dönmesinin ardından kentteki çatışmaların tamamen durduğunu ve kent genelinde güvenlik koşullarının normale döndüğünü bildirdi.

Zaviye Eşraf ve İhtiyar Heyeti üyesi İmad Ammar, UBH’nin Zaviye'de yaşananlara verdiği ‘olumsuz’ tepki karşısında şok olduğunu ifade etti. Diğer yandan Libya Temsilciler Meclisi (TM) üyesi Cabullah eş-Şeybani, ‘ulusal uzlaşma’ dosyasından sorumlu Libya Başkanlık Konseyi üyesi Abdullah el-Lafi'nin ‘karmaşık bir dosya” olarak nitelendirdiği dosyayla ilgilenmeden önce Zaviye'deki halkıyla oturmasını önerdi.

sxdcfev
Trablus'un merkezinde nöbet tutan polis memurları (Şarku’l Avsat)

Zaviye Üniversitesi Öğrenci Birliği Başkanı Muhammed Mustafa, derslerin normal şekilde devam edeceğini açıklarken, şehrin ileri gelenlerinin çatışmanın iki tarafına da ulaştığını ve bunun sonucunda ateşkes sağlandığını kaydetti.

Libya Genel Elektrik Şirketi, Zaviye'deki çatışmaların güney Zaviye bölgesindeki elektrik şebekesinin bazı bileşenlerine zarar verdiğini, istasyonların hizmet dışı kalmasına neden olduğunu, ayrıca tellerin kesildiğini ve yerleşim alanlarını besleyen bazı ahşap direklerin kırıldığını bildirdi.

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL), ‘çatışmaların derhal durdurulması’ çağrısında bulunarak yetkilileri sivillerin korunması ve güvenliğini sağlamaya davet etti. UNSMIL Cumartesi akşamı yaptığı açıklamada, Zaviye'de sivil kayıplara yol açan münferit çatışmaları yakından takip ettiğini belirtti.

tgynumı
Libya açıklarındaki Türk donanmasından (Milli Savunma Bakanlığı)

Başkent Trablus'un 45 kilometre batısında yer alan ve günde 120 bin varil kapasiteyle Libya'nın en büyük rafinerisine ev sahipliği yapan Zaviye, zaman zaman Tunus sınırına giden sahil yolunun kapanmasına neden olan silahlı çatışmalara sahne oldu.

Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı Libya açıklarında bir fırkateyn tarafından helikopter eğitim tatbikatı gerçekleştirildiğini duyurdu.

Türk ordusu daha önce Libya'nın geçen hafta Azerbaycan ve Kuzey Makedonya'nın da dahil olduğu ortak bir tatbikata katıldığını duyurmuştu.


Sudan'da ‘devletin laikleştirilmesi’ konusunda anlaşma

Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)
Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)
TT

Sudan'da ‘devletin laikleştirilmesi’ konusunda anlaşma

Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)
Kenya Devlet Başkanı William Ruto, anlaşmayı imzalayan taraflara başkanlık etti. (Şarku'l Avsat)

Sudanlı siyasi çevreler dün (Pazar), Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) Başkanı ve eski Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk'un Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM) Başkanı Abdulvahid Muhammed Nur ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) lideri Abdulaziz el-Hilu ile savaşın sona erdirilmesini, din ve devlet işlerini birbirinden ayıran ‘laik bir devlet’ kurulmasını ve Sudanlı gruplara şartlı olarak kendi kaderlerini tayin hakkı tanınmasını öngören bir siyasi anlaşma imzaladığını açıklamasıyla şaşkınlığa uğradı.

Kenya Devlet Başkanı William Ruto'nun himayesinde imzalanan Nairobi Deklarasyonu, tüm dinlere, kültürlere ve kimliklere eşit mesafede duran, partizan olmayan ‘laik bir devlet’ kurulmasını, tüm Sudanlıların eşit pay aldığı sivil bir hükümet oluşturulmasını, güç ve zenginliğin adil bir şekilde paylaşılmasını ve düşünce ve din özgürlüğünün garanti altına alınmasını öngörüyor.

Şarku’l Avsat’ın ulaştığı bilgiye göre Nairobi Deklarasyonu, devletin laikliği, sivil yönetim ve deklarasyonun diğer ilkelerinin ülkenin kalıcı anayasasına dahil edilmesi konusunda bir anlaşma sağlanamaması durumunda, ‘Sudan halklarına kendi kaderini tayin hakkı’ tanıyor.


İsrail Sullivan'ı Gazze'ye yönelik ağır bombardımanla karşıladı

Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)
Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)
TT

İsrail Sullivan'ı Gazze'ye yönelik ağır bombardımanla karşıladı

Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)
Gıda yardımı almaya giden Filistinli çocuklar (AFP)

İsrail dün (pazar) Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ı, Gazze Şeridi'ndeki sağlık yetkililerine göre 24 saat içinde 70'ten fazla kişinin ölümüne yol açan yoğun bir bombardımanla karşıladı. Sullivan dün, ABD'nin hedef odaklı askerî harekât çağrısı yaptığı bir ortamda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. Görüşme öncesinde Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada “Sullivan'ın İsrail'e Hamas militanlarının peşine Gazze Şeridi'nin en güneyindeki şehir olan Refah'a geniş çaplı bir saldırıyla değil, hedef odaklı bir şekilde düşmesi için baskı yapması bekleniyor” denildi.

İsrail, Mısır sınırı yakınlarındaki Refah'a saldırılar düzenlerken, Tel Aviv bu kentin Hamas'ın son kalesi olduğunu iddia ediyor. İsrail ordusu ile Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları arasında Gazze Şeridi'nin kuzey ve orta kesimlerinde büyük çatışmalar yaşanmaya devam ediyor.

Bu arada ABD Başkanı Joe Biden, Gazze Şeridi'nde yaşananların ‘trajik ve durdurulması gereken bir insani kriz’ olduğunu belirterek, Gazze Şeridi'nde derhal ateşkes çağrısında bulundu. Biden dün Georgia'da yaptığı bir konuşmada, “Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için daha fazla yardım almak üzere uluslararası bir çabaya ihtiyacımız var. Ben ateşkes, kalıcı barışın inşası ve iki devletli çözüme giden bir yol olduğundan emin olmak için gece gündüz çalışıyorum” ifadelerini kullandı.

Bu arada Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini dün yaptığı açıklamada, UNRWA personelinin İsrail tarafından gözaltına alındığını, işkence gördüğünü ve işlemedikleri suçları itiraf etmeye zorlandıklarını bildirdi.


Gazze: Acil durumlar için gerekli ilaç ve tıbbi sarf malzemeleri tükenmek üzere

İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)
İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)
TT

Gazze: Acil durumlar için gerekli ilaç ve tıbbi sarf malzemeleri tükenmek üzere

İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)
İsrail'in açtığı ateş sonucu yaralanan Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezinde bulunan Aksa Hastanesi'nde tedavi görüyor. (Reuters)

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı bugün (Pazar) hastanelerde acil hizmetler, ameliyatlar ve birinci basamak sağlık hizmetleri için gerekli olan ilaç ve tıbbi sarf malzemelerinde ciddi bir eksiklik olduğu uyarısında bulunarak bunların hacminin neredeyse ‘sıfıra’ indiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı’ndan (AWP) aktardığı habere göre bakanlık, söz konusu durumun hastaların hayatını tehdit ettiğini belirtti.

Bakanlık, tüm insani yardım kuruluşlarına, Birleşmiş Milletler'e (BM) ve uluslararası örgütlere ‘İsrail'in devam eden saldırganlığı ve Gazze Şeridi'nin tüm sınır kapılarını işgali ışığında’ ilaç ve malzeme sağlamak için çalışma çağrısında bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, İsrail'in son tahliye emirlerinin ve yoğun bombardımanın sivillerin hayatını ‘ciddi tehlikeye’ attığını söyledi.

Ghebreyesus X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “Gazze Şeridi'nde temel ilaç ve yakıt tedariki son derece düşük ve güvenlik kısıtlamaları nedeniyle hareket kısıtlı” dedi.

Gazze'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi yakınlarındaki askerî harekât ve yoğun bombardımanla ilgili endişelerini dile getiren Ghebreyesus, “Gazze'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi yakınlarındaki yoğun çatışma haberleri ve hastaneye artan yaralı akını, hastanenin sınırlı bakım kapasitesi göz önüne alındığında son derece endişe verici. Gazze Şeridi'ndeki durumu tarif etmekte zorlanıyoruz. Artık oradaki siviller için ateşkes ve barış zamanı geldi” ifadelerini kullandı.

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne yönelik savaşında ölen Filistinlilerin sayısının 35 bin 456'ya, yaralı sayısının ise 79 bin 476'ya yükseldiğini duyurdu.


Kudüs sokaklarını kapatan İsrailli protestocular hükümetin düşmesini talep etti

Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
TT

Kudüs sokaklarını kapatan İsrailli protestocular hükümetin düşmesini talep etti

Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)
Göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etmek için Kudüs'te bir yolu kapattı. (Reuters)

Görgü tanıkları bugün (Pazar) Kudüs'ün, Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için Hamas'la bir esir takası anlaşması yapılmaması halinde Binyamin Netanyahu hükümetinin düşmesi ve erken seçime gidilmesi çağrısında bulunan İsrailliler tarafından düzenlenen gösterilere sahne olduğunu bildirdi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) konuşan bir görgü tanığı, yüzlerce göstericinin Kudüs girişlerindeki ana yolları kapatarak trafiği engellediğini ve polisin göstericileri dağıtmaya çalıştığını söyledi.

scdfb g
Kudüs girişinde Netanyahu hükümetine karşı düzenlenen protesto sırasında polis memurları bir adamı yoldan kaldırmaya çalışıyor. (Reuters)

Bir başka görgü tanığı da Kudüs'e onlarca araçla gelen protestocuların seçim sandığını andıran bir maketle erken seçim çağrısı yaptıklarını ifade etti.

İsrail'de muhalefet, Netanyahu hükümetinin düşmesi ve erken seçime gidilmesi çağrısında bulunan gösterilere öncülük ediyor.

dcvfrbt
Bir seçim sandığı maketinin içindeki protestocular (Reuters)

İsrail Savaş Kabinesi bu akşam Refah'taki operasyonu ve Kudüs'teki durumu görüşmek üzere bir toplantı yapacak. Toplantıda alınan kararların bugün İsrail'e gelmesi beklenen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan'a sunulması bekleniyor.


2017'den beri ses çıkmıyordu: Kamalmaz, Suriye'de öldü

14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
TT

2017'den beri ses çıkmıyordu: Kamalmaz, Suriye'de öldü

14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)
14 toruna sahip psikoloğun kızı Maryam Kamalmaz, 17 Ocak'ta gazetecilerin karşısına geçmişti (AP)

2017'de Suriye'de alıkonan Majd Kamalmaz'ın yaşamını yitirdiği bildirildi. Amerikalı rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için uğraşan Bring Our Families Home Campaign adlı hareketin sözcüsü Jonathan Franks dün yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

Trajik bir şekilde, hapishanelerin vahşi koşullarına dayanamadı. Dava, duruşma ve ailesiyle herhangi bir iletişim olmadan 7 uzun yıl geçti. Bir oğul, eş, baba, dede ve amca olarak iyi kalpli, sevgi dolu ve etrafındakileri umursayan biriydi.

Maryam Kamalmaz da babasının ölümünü "7 yıldır babamın yokluğunu kabullenmekte zorlanıyoruz. Ailemin çektiği acı ve duygusal karmaşa hayatımızı derinden etkiledi. Kendisini çok özleyeceğiz. İhtiyaç sahiplerine yardım konusunda bıraktığı mirasın pek çok kişi tarafından sürdürülmesini umuyoruz" diyerek açıkladı. 

New York Times, ay başında Amerikan istihbaratından yetkililerin aileye ölümü bildirdiğini duyurdu. Ölümün yıllar önce gerçekleşmiş olabileceği de haberde vurgulandı.

Kamalmaz'ın ölümünü sitesinde hâlâ doğrulamayan FBI, kaybolduğundan beri ABD yurttaşından haber alınamadığını belirtiyor.

Kayıp kişilerle ilgili sitedeki "Savaş ve doğal afetlerden etkilenmiş kişilerle çalışan travma psikoloğu Majd Kamalmaz, 2017'de bir akrabasını ziyaret etmek için Suriye'ye gitti. Şubat 2017'de kaybolduğundan beri ne görüldü ne de sesi duyuldu" ifadeleri değişmedi.

fvrbgtny
1958 doğumlu Kamalmaz, Suriye ve ABD pasaportlarına sahipti (CNN)

Lübnan'da kurduğu merkezle mültecilere yardım etmeye çalışan Teksaslı psikoterapist, 7 yıl önce kansere yakalanmış bir akrabasını ziyaret için gittiği Suriye'nin başkenti Şam'daki bir kontrol noktasında alıkonmuştu. 

Suriye yönetimi Kamalmaz'ı hapse attığını hiçbir zaman doğrulamadı. 

Donald Trump yönetimindeki yetkililerin 2020'de Şam'ı ziyaret etmesi, kendisinden haber alamayan ailesini umutlandırsa da herhangi bir sonuç çıkmamıştı. 

Önceki aylarda diğer Amerikalı rehineler ve tutukluların aileleriyle birlikte ABD Başkanı Joe Biden'ı ziyaret etmek isteyen Maryam Kamalmaz sonuç alamamış ve "Görünmezmişiz gibi hissediyoruz" demişti. 

Independent Türkçe, CNN, New York Times


Arzu edilen etik ile erdemsiz siyaset hakkında

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Arzu edilen etik ile erdemsiz siyaset hakkında

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Husam İytani

Herhangi bir çağdaş olguda etik ile siyasi veriler arasında bir ayırıcı çizgi çizmek, otomatik veya kolay bir süreç değildir. Sonuçları her zaman bunu yapan kişinin lehine değildir. Çünkü bir faktörün ilerleyişine aşırı şekilde bağlılık göstermek ve ona değer olarak öncelik vermek çoğu zaman hem siyaset hem de etiğin birlikte ortadan kalkmasına yol açar.

Etik ve siyaset iç içe geçer, karışır ve birini diğerinden çıkarmak beyhude bir mesele haline gelir.

ABD ve Avrupa üniversitelerindeki öğrenci gösterilerini ele alıp, katılımcıların etik üstünlüğünü, sloganlarını ve taleplerini göz önünde bulundurarak onları siyasi olarak değerlendirmek istersek, hızlı bir analiz ile bunun Joe Biden yönetimi ile İsrail arasındaki derin ittifakı gösterdiğini görürüz. Bu ittifakın amacı, Hamas hareketini yenilgiye uğratmak, Gazze Şeridi'nin yönetici organı konumuna geri dönmesini engellemek ve silahlı varlığına son vermektir. Washington'un İsrail ordusuna uçaklarda kullanacağı füzelerin sevkiyatını askıya almasının ardından ortaya çıkan anlaşmazlığı, Amerikalılar görüş farklılığı bağlamına yerleştirirken, Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki aşırı dinci sağ korosu, bunu İsrail'in kendisini savunmasını engelleme girişimi olarak göstermeye çalıştı.

Biden'ın 7 Ekim saldırısını takip eden ilk saatlerden bu yana İsrail'e verdiği mutlak desteğe Arap Amerikalıların dile getirdiği derin itiraza, Amerikan yönetiminin gösterilere tepkisi, öğrencilerin tutuklanması ve binlerce öğrencinin geleceğinin yok edilmesi noktasına varılması ekleniyor. Bu iki faktörün birleşimi, Biden'ın gençlerin ve Arap Amerikalıların oylarını kazanma konusunda zaten zayıf olan şansına ciddi bir darbe indirecek. Biden'ın başkanlık seçimleri kampanyasına Demokrat adayın göç politikasının başarısızlığı ve ileri yaşına, tökezlemelerine ve gaflarına güçlü bir şekilde odaklanılması gibi başka zayıflık faktörleri de ekleniyor. Bu durumda görünen o ki tüm soruşturmalara ve popülist söylemlere rağmen Cumhuriyetçi aday Donald Trump'a Beyaz Saray'a dönme konusunda ciddi bir şans veren kamuoyu yoklamaları, Amerikan toplumundaki derin kutuplaşma durumu göz önüne alındığında büyük bir güvenilirliğe sahip.

Buraya dikkatli bakıldığında öğrencilerin, istemeden ve dilemeden, İsrail'in işgal altındaki Suriye’nin Golan bölgesini ilhak etmesini tanıyan ve Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan Trump'ın, Biden’a karşı önemli bir ilerleme kaydetmesini sağladıkları görülüyor. Hem de Demokrat Parti'nin yıldızlarından biri olduğu dönemde Kongre'de yaptığı ünlü konuşmasında Biden’ın kendisinin de, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gerçekleştirdiği en önemli eylemin "İsrail'e yatırım yapmak" olduğu değerlendirmesinde bulunmasına rağmen.

Dikkatli bakıldığında öğrencilerin, istemeden ve dilemeden, İsrail'in işgal altındaki Suriye’nin Golan bölgesini ilhak etmesini tanıyan ve Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan Trump'ın, Biden’a karşı önemli bir ilerleme kaydetmesini sağladıkları görülüyor.

İki pozisyon arasındaki etik çizgi nerede?

Öğrenciler doğal olarak Trump'ın kampanyasına destek vermek istemiyorlar. Aynı zamanda İsrail'in Gazze'deki katliamına yönelik mutlak Amerikan desteğinin devam etmesini de istemiyorlar. Ne var ki etik yükseklik savunucularının nefret ettiği ve küçümsediği "gerçeklik" şu denklemi dayatıyor: Biden'a ister destek verin ister muhalif olun, başkanlık seçimleri sonrasında Beyaz Saray'da kimin ikamet edeceğine bakılmaksızın ABD'nin İsrail'e desteği devam ediyor. Buradan hareketle madem ki Trump ile Biden aynı, o zaman öğrencilerin katliamı reddettiklerini ifade etmek için gösteri yapmalarının daha iyi olacağını söyleyenler olabilir. Buna karşılık bazıları da, sonuç aynı olduğu sürece, yani ABD'nin İsrail'e desteği her türlü devam edecekse, öğrencilerin gösteri yapıp üniversitelerinin meydanlarında çadır kurmalarının veya hiçbir şey yapmamalarının bir önemi olmadığını söyleyecektir. Başka bir deyişle, “etiği” bir eylem kılavuzu olarak benimsemek kolay, ancak seçimler söz konusu olduğunda siyasi etkinliğini hesaplamak zor. Basitleştirme çoğu zaman eleştirel düşünmeyi, verilerin çokluğunu ve örtüşmesini hesaba katmayı reddetmenin bir işaretidir.

Kendisini etik açısından üstün görse bile bir tutumun tam tersine dönüşmesine, düşmanlarına hizmet eder hale gelmesine başka örnekler de mevcuttur. Post-kolonyal ekollerin takipçileri ekranlarda rakiplerini alt edip galip geldiklerine inandıkları hüzünlü müdahalelerde bulunurlar. Ama güç dengesini ve dünya haritasını belirleyen temel gerçekleri görmezden gelen bu müdahaleleri, aslında yaşadıkları kafa karışıklığının, bugün ve geleceğe yönelik giderek daha karmaşık, kompleks ve belirsiz hale gelen geçmişçi bakış açılarının bir başka kanıtıdır. Muhaliflerin, post-kolonyalistlerin, yeni ve eski solun, siyasi İslam'ın takipçilerinin görüşlerinin bu karışımı rahatlatıcı bir şey değil. Etiğin bu grupların karışımını gerektirdiğini söylemek, kimsenin nasıl sözde ideolojik düşmanı ile el ele tutuştuğunu sorgulamadan tek bir konu üzerinde buluştuğu bu farklı fikirlerin ve geçmişlerin doğasının derinlemesine yeniden düşünülmesini gerektiriyor.

Bu sözler, Filistinlilerin öldürülmesinin durdurulması ve topraklarında bağımsız bir devlet kurulması da dahil olmak üzere meşru haklarının iade edilmesi amacıyla üniversitelerde veya sokaklarda gösteri yapılmaması yönünde bir çağrı mı içeriyor? Tabi ki hayır. Aksine seçim yapmanın zorluğunu gösteriyor. Bu seçimde bir yanda, vekilliği veya bir davayı sahiplerinden ayrı olarak temsil etmeyi hesaba katmadan etik bütünlüğü ön planda tutan pozisyon vardır. Diğer yanda ise sözde "dürüstlük", tüm olumsuzlukları, katliamları, Gazze ve diğer yerlerde çocukların ölümü ile gerçekliği olduğu gibi okumanın somut siyasi yansımaları vardır. İşte yukarıda zikredilenler, bu seçimin Filistin kefiyesi takıp zafer işaretleri yapmak kadar basit bir iş olmadığına işaret ediyor.

Etik ve siyaset arasındaki bu okyanus, temel yazılarda ve kamusal tartışmalara yapılan katkılarda her zaman eksiktir. Yakın zafer fikirlerini yaymak için mükemmel bir fırsatı temsil etmektedir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.