Wagner, neden hala Afrika ülkeleri için çekici bir seçenek olmaya devam ediyor?

Wagner isyanının Afrika’daki yansımalarına ilişkin endişe duyuluyor

Wagner Grubu Başkanı Yevgeniy Prigojin (AP)
Wagner Grubu Başkanı Yevgeniy Prigojin (AP)
TT

Wagner, neden hala Afrika ülkeleri için çekici bir seçenek olmaya devam ediyor?

Wagner Grubu Başkanı Yevgeniy Prigojin (AP)
Wagner Grubu Başkanı Yevgeniy Prigojin (AP)

Wagner ile iş tutan Afrika ülkeleri, paramiliter grubun Rusya’daki isyanının kıtadaki yansımalarının erken olmasa da topraklarına ulaşacağının farkında. Ancak öyle görünüyor ki Rus hükümeti, Moskova’da ‘işlerin her zamanki gibi ilerleyeceğinden’ emin. Bu çerçevede güvenlik ve siyasi huzursuzluktan mustarip ülkelerde Wagner’in devam eden çalışmaları için ‘çekici faktörler’ oluşturan 5 neden bulunuyor. Şarku’l Avsat’a konuşan gözlemcilere göre bunlar arasında Batı alternatifine olan güven eksikliği ve Wagner’den vazgeçilmesi halinde diğer aktörlerin boşluktan yararlanmak için devreye gireceği korkusu da yer alıyor. Bu durum da Wagner’in bazı Afrikalı yöneticiler tarafından güvenilir olmasını sağlıyor.

24 Haziran’da sadece bir gün süren isyan, Moskova tarafından ilan edilen destekle kahverengi kıtada önemli bir aktör olarak ortaya çıkan grubun geleceği hakkında soru işaretleri uyandırdı. Ancak Rusya, ortaklarına güvence vermek için erkenden müdahalede bulunurken, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise geçen pazartesi günü bir televizyon röportajında, Wagner isyanı olaylarının ‘ortaklar ve dostlarla’ olan ilişkileri etkilemeyeceğini açıkladı.

Wagner’in varlık göstermesi için Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti seçildi. Bu bağlamda grubun faaliyetlerine burada devam edeceğini söyleyen Lavrov, Avrupa’nın Orta Afrika ve Mali’yi terk etmesinin, bu iki ülkeyi ‘askeri eğitmenler almak ve liderlerinin güvenliğini sağlamak’ için Rusya’ya ve Wagner grubuna açılmaya sevk ettiğini dile getirdi.

Buna rağmen Rusya, gelecekte sorumluluktan kurtulma olasılığına açık kapı bırakmış görünüyor. Öyle ki “Grupla ilgilenmek ilgili ülkelere bağlı” ifadelerini kullandı. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, yaptığı açıklamada “Wagner şirketi ile iş birliğini sürdürüp sürdürmemeye Afrika ülkeleri karar veriyor. Bu bir egemenlik hakkıdır” dedi.

Uluslararası araştırma kuruluşlarının raporları, Wagner güçlerinin Sahel ve Sahra bölgesindeki bazı ülkelere güvenlik hizmetleri sağlamanın yanı sıra Mali, Orta Afrika, Libya ve Sudan da dahil olmak üzere birçok Afrika ülkesinde konuşlandırıldığını gösteriyor. Sivil toplum ağı Uluslararası Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim (GIATOC) tarafından bu yıl içinde Afrika’daki Wagner hakkında yayınlanan bir raporda, grubun ‘bugün Afrika’daki en etkili Rus oyuncu’ olarak nitelendirildiğini belirtti.

Washington DC merkezli Dış İlişkiler Konseyi (The Council on Foreign Relations- CFR) tarafından yayınlanan bir analiz, sızan ABD belgelerine göre, Wagner’in son on yılda en az 8 Afrika ülkesindeki operasyonları aracılığıyla birçok Afrika hükümetiyle güçlü ilişkiler kurduğunu gösteriyor. Batılı raporlar, Orta Afrika’da hükümet güçlerine yardımcı olacak yaklaşık bin 900 uzman, Libya’da çalışan yaklaşık bin 200 Wagner ajanı ve Mali ve Burkina Faso’da çok sayıda savaşçı olduğunu ortaya koyuyor. Wagner’in Sudan’daki geçmişi ise devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir hükümetine kadar uzanırken, grup daha önce Sudan’daki ‘Hızlı Destek Kuvvetleri’ ile ilişkisini sürdürüyordu.

Acil güvenlik ihtiyacı

Wagner, Afrika hükümetlerine bulundukları ülkelerde, bazıları askeri darbelerle gelen askeri destek sağlıyor. Paris’te yaşayan Afrika meseleleri konusunda Sudanlı bir uzman olan Muhammed Turşin’in açıkladığı gibi aynı zamanda Wagner, bu ülkelerdeki askeri ve güvenlik kurumlarının zayıflığı ve ayrılıkçı eğilimlere sahip silahlı hareketlerin artması ortasında, silahlı isyancı grupları kontrol altına almaya yardımcı oluyor.

Turşin, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Wagner’in başta Orta Afrika, Mali ve Burkina Faso olmak üzere bu Afrika ülkelerinden çekilmesi hususunda riskler var. Etnik, kabilesel ve ideolojik krizlerin varlığıyla birlikte güvenlik ve siyasi sıkıntılar ve çok sayıda radikal silahlı hareket ortasında baskıcı eğilimleri olan totaliter rejimler tarafından en azından şimdilik Wagner kullanımını kaçınılmaz kılıyor” dedi.

Biri Ağustos 2020’de ve diğeri Mayıs 2021’de olmak üzere art arda yaşanan iki darbenin ardından ortaya çıkan Mali’deki Askeri Geçiş Konseyi, gelecek yıl yapılacak seçimlerin ardından görevi devredeceği varsayımıyla kritik bir aşamadan geçiyor. Burkina Faso ve askeri liderleri ise yaygın güvenlik krizlerine tanık oluyor.

İki ülkedeki askeri konsey, ‘uluslararası insan hakları çerçevesi dışında faaliyet göstermekle’ karakterize edilen Wagner grubunun militanlarına giderek daha fazla güveniyor. Aynı şekilde Sudanlı uzmanın da belirttiğine göre Wagner, hükümetlere uygulanan kısıtlamalarla ilgilenmiyor ve bu nedenle herhangi bir yansımaya bakmadan sürekli olarak ihlaller uyguluyor.

Birleşmiş Milletler (BM), Mali’deki Wagner unsurlarını işkence ve tecavüz olaylarına karışmakla suçluyor. Geçen Eylül ayında bir BM çalışma grubu, ‘özel askeri ve güvenlik hizmeti sağlayıcılarının insani yardım operasyonlarına artan katılımı’ konusunda ciddi endişelerini dile getirdi. Brüksel merkezli Barış ve Güvenlik Araştırma ve Bilgi Grubu, geçen Mart ayında yayınladığı bir çalışmada, paralı askerlerin suç ve insan hakları ihlallerine karıştığını belirtti.

Mısır Dışişleri Konseyi üyesi Dr. Nurhan eş-Şeyh, acil güvenlik ihtiyacının, ilgili Afrika ülkelerinin çoğunluğunu, en azından öngörülebilir durumda, topraklarında Wagner’in devamına bağımlı kıldığına dikkati çekti. Şarku’l Avsat’a konuşan Dr. Nurhan eş-Şeyh, rolünün ‘oradaki kırılgan rejimleri istikrara kavuşturmada önemli hale geldiğini ve bu nedenle herhangi bir değişikliğin son derece maliyetli olacağını’ söyledi.

Siyasi hırs eksikliği

Mısırlı politikacı, Wagner’i Afrika askeri liderleri arasında favori yapan ikinci bir özelliğe de değinirken, “Wagner, kendisiyle sözleşme yapılan bir güvenlik şirketidir. Bu ülkelerde herhangi bir askeri veya siyasi emelleri yoktur. Batılı ülkelerin belirli hükümetleri kayırarak siyasi olarak müdahale eden hükümetleriyle iş yapılmasının aksine, Wagner’de mesele sadece para ve ekonomik çıkarlar” dedi.

Burkina Fasolu analist ve Afrika meseleleri uzmanı Muhammed el-Emin Souadgo, Vagadugu’dan Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Grubun operasyonları, güvenlik çabalarının ötesine geçerek altın, ağaç kesme ve madencilik sektörlerini de kapsıyor. Altın ve elmas arama, çıkarma ve doğrudan Kremlin’e bağlı birkaç Afrika ülkesinde satma konusunda uzmanlaşmış, Wagner’e bağlı özel madencilik şirketleri var. Bunların faaliyetleri de Wagner’in çıkarına. Bu nedenle uğruna geldikleri, Ukrayna’da kendilerini finanse eden ve Rus devletinin şiddetli Batı yaptırımları karşısında tamamen çökmesine yardımcı olan çıkarlarını terk etmeyeceklerdir” dedi.

Finansal kısıtlamalarla karşı karşıya kalan Afrika hükümetleri açısından Wagner’in hizmetleri çekici bulunuyor. Bu bağlamda Souadgo, “Ödemeler genellikle madencilik hakları veya pazara erişim imtiyazları yoluyla yapılır” dedi.

Koşulsuz Rus desteği

Souadgo’ya göre Afrika ülkeleri insan hakları veya demokratik taleplerle bağlantılı olmayan Rus desteğine güvendiği için krize rağmen Rusya’nın Wagner ile işbirliği yapması kaçınılmaz. Çünkü Wagner, bu ülkelerde tek başına değil, Rusya’nın nüfuzunu güçlendirerek büyük bir hizmet sağlayan Rus askeri uzmanlarıyla birlikte çalışıyor. Burkina Fasolu analiste göre birçok analist, Wagner’den yardım isteyen bazı Afrika ülkelerinden bahsederken ve grubun lideri Yevgeniy Prigojin’in, Devlet Başkanı Putin ile arasında yaşanan son olaydan geri çekilebileceğine inanırken hata yapıyor. Muhammed el-Emin Souadgo ayrıca, “Afrika’nın farklı ülkelerine dağılan birliğin Rus devletine ve Putin’e olan sadakati, Yevgeniy’e olan bağlılığından daha fazladır. Putin’in Wagner liderinin Ukrayna’daki eylemlerinden memnun olmadığı ve ülke liderlerine Rus komutasının emri altında çalışmalarına devam etmeleri konusunda güvence verdiği yönünde haberler bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.

Souadgo, “Wagner’in bazı Afrika ülkelerindeki misyonu, bugün bazı kamplarda ortaya koyulmuyor olsa da silahlanma eğitimidir. Lojistik, planlama, askeri malzeme temini ve lojistik bilgi alanlarında uzmanlaşmış Rus uzmanların bu boşluğu doldurması muhtemeldir” dedi.

Nurhan eş-Şeyh’in belirttiği gibi Wagner grubu, yakın zamanda yasal bir gri alanda faaliyet gösteren bir şirketler ve ittifaklar ağı aracılığıyla Afrika’daki etkisini genişletti. Şeyh, “Son dönemde yaşanan isyan sonucunda grupta bir yeniden yapılanma gerçekleşse bile bu, Rusya ve Ukrayna’daki liderlerin ötesine geçmeyecektir. Ayrıca çalışmalarına ve Afrikalı liderlerin kendisine olan güvenine engel olacak şekilde Afrika’ya uzanmayacaktır” şeklinde konuştu.

Batı alternatifinin zayıflığı

ABD’li siyasi analist Bobby Ghosh, son gelişmelerin Batılı ülkelere Wagner Grubu’nu ve unsurlarını faaliyet gösterdiği Afrika ülkelerinden söküp atmak için altın bir fırsat sunduğuna inanıyor. Ancak Sudanlı Turşin, ‘Batı alternatifinin zayıflığı nedeniyle, özellikle bu ülkeler Afrika’daki tüm krizlerin nedeni olduğu için, Wagner’e başvurulmasının, yönler ve isimler değişerek de olsa devam ettiğini’ dile getirdi. Turşin’e göre kıta, şu anda genel olarak Fransız ve Batı sömürgeciliğinden kurtuluş hareketinin büyümesine tanık oluyor. Bu nedenle rekabet Batı’nın çıkarına değil.

Souadgo ise “Batılı ülkeler, Afrika’yı ve Afrika yurttaşlarını tam bağımsızlık yükü altına sokan Batı sömürgeciliğinin örtüsünden kurtulmaya çalışan Afrika halklarının moralini bozmak için, medyaları aracılığıyla Wagner krizinden yararlandı. Ancak Afrika halkı, Wagner krizinin geçici askeri alanda Rusya ile olan ortaklıklarını etkilemeyeceğini çok geçmeden anladı” dedi. Afrikalıların güveninin Rusya’daki krizle sarsıldığını da kabul eden Souadgo, “Öte yandan statüko devam ederse bu, Çin, Türkiye ve Kuzey Kore ile ortaklığı genişletmek gibi Batı’nın sömürüsünden uzak, tüm küresel güçlerle çoklu ortaklıklarla özgüven yoluyla olacaktır” ifadelerini kullandı.

Diğer aktörlerin girişini engelleme

Afrikalıları Wagner ile devam eden işbirliğini tercih etmeye iten çekici yönlerden biri de silahlı isyancı gruplar gibi, bu güçlerin geri çekilmesinin neden olabileceği güvenlik boşluğundan yararlanarak, diğer aktörlerin sahaya girmesine ilişkin var olan korkudur. Kahire Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan Dr. Hamdi Abdurrahman, “Orta Afrika Cumhuriyeti örneğinde olduğu gibi, Wagner güçlerinin geri çekilmesi, silahlı isyancı gruplara daha fazla toprak kazanma ve ülkeyi istikrarsızlaştırma fırsatı verecektir. Aynı senaryo, Mali, Burkina Faso ve Wagner’in Halife Hafter liderliğindeki Ulusal Ordu’yu desteklediği Libya için de geçerli” dedi.

Abdurrahman’a göre iş daha da zorlaşabilir. Öyle ki Moskova, Wagner grubunu dağıtmaya karar verirse, Wagner’in kontrol edilemez paralı asker alt yapılarına dönüşmesi ve Moskova’nın etkisini görmezden gelerek yerel yönetimlerle kendi ilişkilerini kurması muhtemeldir.



Zelenskiy: Harkiv'i korumak için iki hava savunma bataryasına ihtiyacımız var

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kiev'de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştü. (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kiev'de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştü. (AP)
TT

Zelenskiy: Harkiv'i korumak için iki hava savunma bataryasına ihtiyacımız var

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kiev'de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştü. (AP)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kiev'de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüştü. (AP)

Kiev'i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bugün (Salı) yaptığı açıklamada, ABD askeri yardımının ‘yolda’ olduğunu ve ‘gerçek bir fark yaratacağını’ belirtti.

Blinken, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile görüşmesinin başında yaptığı açıklamada, “Yardım şu anda yolda ve savaş alanında Rus saldırganlığına karşı gerçek bir fark yaratacak” dedi.

Zelenskiy ise ‘önemli’ olarak nitelendirdiği ABD yardımından övgüyle söz etti ve ülkenin en büyük açığının hava savunması olduğunu belirtti. Blinken'a Ukrayna'nın Rus hava saldırılarına maruz kalan kuzeydoğu şehri Harkiv için iki hava savunma bataryasına ihtiyacı olduğunu söyledi.

Blinken ile görüşmesinin ardından Zelenskiy, Ukrayna'nın Harkiv'i Rus saldırılarından korumak için iki hava savunma bataryasına ihtiyacı olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Bloomberg’ten aktardığı habere göre Rusya'nın 2022'den bu yana ilk kez Harkiv'e topyekûn bir saldırı başlatmasının ardından kuzeydoğu cephe hattını istikrara kavuşturmak üzere bölgede takviye birlikler konuşlandırıldı.

Rus güçleri, Ukrayna'nın ikinci büyük şehrine haftalar süren yoğun hava saldırılarının ardından temas hattını bölgenin derinliklerine doğru itmeye çalışıyor.

Blinken'in Rusya'nın Şubat 2022'de başlayan işgalinden bu yana Ukrayna'ya yaptığı dördüncü ziyaret, ABD Kongresi'nin Ukrayna için uzun süredir ertelenen 61 milyar dolarlık yardım paketini kabul etmesinden haftalar sonra gerçekleşti. AFP'ye göre o zamandan bu yana ABD, Ukrayna'nın Ruslara karşı koymak için ihtiyaç duyduğu Patriot ve NASAMS hava savunma sistemleri ve topçu mühimmatı başta olmak üzere stoklarından yaklaşık 1,4 milyar dolarlık askeri yardım sağladı.

ABD Kongresi Kiev'e yardım konusunda bir anlaşmaya varmaya çalışırken, Washington aradan geçen ayları telafi etmeye çalışıyor. Bu noktada yardım akışının hızlanarak devam etmesi bekleniyor.


UNRWA: Refah'ta yerinden edilenlerin sayısı 450 bine yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)
TT

UNRWA: Refah'ta yerinden edilenlerin sayısı 450 bine yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler (AP)

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in ilk tahliye emrini verdiği 6 Mayıs tarihinden bu güne kadar yaklaşık 450 bin kişinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’tan zorla tahliye edildiğini duyurdu.

UNRWA X platformu aracılığıyla, aileler güvenlik arayışıyla kaçmaya devam ederken, Refah sokaklarının boş göründüğünü bildirdi.

UNRWA tarafından yapılan açıklamada, “İnsanlar sürekli olarak bitkin, aç ve endişeli durumda. Güvenli bir yer yok” ifadeleri yer aldı. Açıklamada ayrıca, acil bir ateşkesin ‘tek umut’ olduğu vurgulandı.

İsrail ordusu cumartesi günü Filistinlilere Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah, eş-Şabura ve Hirbet el-Ades’i boşaltmaları ve el-Mevasi’deki ‘insani bölgeye’ gitmeleri çağrısında bulundu.

UNRWA dün (Pazartesi) yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun bir hafta önce ilk tahliye emrini vermesinden bu yana yaklaşık 360 bin kişinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinden ayrılmak zorunda kaldığını belirtti.

Halihazırda ülke içinde yerinden edilmiş insanlarla dolup taşan Refah, Hamas hareketinin son kalesi olarak görülüyor.

UNRWA'nın açıklamasına göre Gazze'nin kuzeyinde bombardıman ve ek tahliye emirleri ‘binlerce ailenin daha yerinden edilmesine ve korkuya’ neden oldu.

sdvfe
Refah'tan ayrılan bir Filistinli, araçta üst üste yığılan eşyaların üzerinde oturuyor. (AP)

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Telegram üzerinden, güneydeki Refah'ın yanı sıra Cibaliye Mülteci Kampı ve Gazze'nin kuzeyindeki ez-Zeytun mahallesi de dahil olmak üzere çeşitli yerlerde İsrail güçlerine yönelik saldırılarla ilgili bilgi verdi.

Gazze Şeridi'nin eteklerindeki İsrail sınır kasabalarında dün yeni roket uyarıları yapıldı.

Bu arada dün yayınlanan haberlerde İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Gazze Şeridi'ndeki durum hakkında görüştüğü belirtildi.

Gallant'ın ofisinden yapılan açıklamaya göre görüşmede İsrailli bakan, “İsrail ordusunun Gazze Şeridi boyunca terörist merkezlere yönelik operasyonlarını ve Refah Sınır Kapısı’nın güvenliği sağlanırken Hamas taburlarına karşı Refah bölgesinde yürütülen hassas operasyon da dahil olmak üzere Gazze'deki gelişmeleri” ele aldı.

Diğer taraftan ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsüne göre Blinken, ABD'nin ‘bir milyondan fazla insanın sığındığı’ Refah'ta İsrail'in büyük bir kara operasyonuna halen karşı olduğunu vurguladı.


Ampute edilen uzuvlar ve çürümeye terk edilen yaralar: İsrail’in “korkunç” hapishanesindeki Filistinliler için “ölmek yaşamaktan daha iyi”

Ampute edilen uzuvlar ve çürümeye terk edilen yaralar: İsrail’in “korkunç” hapishanesindeki Filistinliler için “ölmek yaşamaktan daha iyi”
TT

Ampute edilen uzuvlar ve çürümeye terk edilen yaralar: İsrail’in “korkunç” hapishanesindeki Filistinliler için “ölmek yaşamaktan daha iyi”

Ampute edilen uzuvlar ve çürümeye terk edilen yaralar: İsrail’in “korkunç” hapishanesindeki Filistinliler için “ölmek yaşamaktan daha iyi”

ABD merkezli CNN bir haberinde, Necef (Negev) Çölü bölgesinde şu anda gözaltı merkezi olarak kullanılan bir askeri üste çalışan bir İsrailli, halen aklından çıkaramadığını söylediği bir sahnenin iki fotoğrafını çektiğini aktardı.

Fotoğraflarda gri eşofmanlı sıra sıra adamlar, dikenli tel örgülerle çevrili kağıt inceliğindeki şiltelerin üzerinde otururken görülüyor. Hepsinin gözleri bağlı ve başları spot ışıklarının parıltısı altında ağır ağır sallanıyor.

CNN’e konuşan İsrailli, şunları söyledi:

Havada kötü bir koku vardı. Her yer erkek sesleriyle doluydu. Birbirleriyle konuşmaları engelleniyordu ve tutuklular kendi aralarında mırıldanıyorlardı. Bize hareket etmelerine izin verilmediği söylendi. Dik oturmak zorundalardı. Konuşmalarına ve göz bağlarının altından bakmalarına izin verilmiyordu.

xdcvfbgs
CNN’nin elde ettiği askeri üsten sızdırılan fotoğrafta gri eşofmanlı, gözleri bağlı ve kağıt inceliğindeki şilteler üzerinde oturan tutukluları görülüyor

Yaşananları anlatan üç İsrailli, tesiste sürekli kelepçeli halde olmanın sebep olduğu yaralar nedeniyle doktorların bazen mahkumların uzuvlarını kestiğini söylediler. CNN’nin haberine göre bazen acemi sağlık görevlileri tarafından gerçekleştirilen ve ‘stajyerler için iyi bir yer’ olarak ün kazanan tesiste uygulanan tıbbi müdahaleler sonucu hava çürümeye bırakılmış bakımsız yaraların kokusuyla doluydu.

CNN, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonu sırasında gözaltına alınan Filistinlilerin tutulduğu Necef Çölü'ndeki Sde Teiman adlı askeri tesiste çalışan üç İsrailli muhbirle konuştu. Üçü de İsrail'in Gazze'deki sert politikalarını destekleyen gruplardan yasal bir tepkiyle karşılaşma ve misilleme riski altında konuştular.

Sde Teiman’da yaşadıklarını anlatan İsrailli muhbirlerden biri, “Bize hareket etmelerine izin verilmediği söylendi. Dik oturmak zorundalardı. Konuşmalarına ve göz bağlarının altından bakmalarına izin verilmiyordu” dedi.

Anlatılanlara göre Gazze sınırından yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta bulunan tesisin iki bölüme ayrılıyor. Bunlardan birincisi Gazze'den gelen yaklaşık 70 Filistinli tutuklunun aşırı fiziksel kısıtlama altında tutulduğu konteynerler, diğeri yaralı tutukluların yataklarına bağlandığı ve bebek bezi giydirildiği bir sahra hastanesi.

Askeri tesisin sahra hastanesinde sağlık görevlisi olarak çalışan muhbirlerden biri burada işlenen suçlarla ilgili olarak “İnsani olan her şeyi ellerinden aldılar” ifadelerini kullandı.

Bir başka muhbir ise şunları söyledi:

İstihbarat bilgileri toplamak amacıyla değil, intikam için dövülmüşlerdi. Dayak Filistinlilerin 7 Ekim'de yaptıklarına ve kamptaki davranışlarına kesilen bir cezaydı.

İsrail ordusu, CNN'in bu haberde yer alan tüm iddialara ilişkin yorum talebine yanıt olarak bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

İsrail ordusu gözaltındaki kişilere karşı uygun davranışlar sergilenmesini sağlar. İsrail askerleri tarafından yapılan her türlü suistimal iddiası incelenir ve uygun şekilde ele alınır. Suistimalden şüphelenildiğinde Askeri Polis Kriminal Soruşturma Şube tarafından soruşturma açılır. Gözaltına alınan kişilere risk düzeylerine ve sağlık durumlarına göre kelepçe takılır. Yetkililere hukuka aykırı kelepçeleme vakalarıyla ilgili herhangi bir rapor gelmedi.

İsrail ordusu, insanların çırılçıplak soyulduğu ya da bebek bezi verildiği yönündeki haberleri doğrudan yalanlamak yerine gözaltındaki kişilerin kıyafetlerinin, herhangi bir güvenlik riski oluşturmadıkları tespit edildiğinde kendilerine iade edildiğini söyledi.

İsrailli ve Filistinli insan hakları örgütlerinin Sde Teiman’daki mevcut koşulları protesto etmesinin ardından İsrail ve Arap basınında Sde Teiman’daki ihlallere ilişkin haberler yer almıştı. Ancak CNN’e göre askeri tesiste çalışan İsrailliler tarafından nadir olarak yapılan bu tür bir görgü tanıklığı, Gazze'de savaş yürüten İsrail'in davranışlarına daha fazla ışık tutuyor. Ayrıca İsrail hükümetinin uluslararası ve yasal olarak kabul edilmiş ilkelere uygun hareket ettiğine dair defalarca kez verdiği garantilere de şüphe düşürüyor.

CNN, Sde Teiman Askeri Üssü’ne girmek için İsrail ordusundan izin talebinde bulundu. CNN’den bir ekip, geçtiğimiz ay üssün ana kapısı önünde tesisin kapatılmasını talebiyle İsrailli eylemciler tarafından düzenlenen küçük bir protesto gösterisini haberleştirmişti. İsrail güvenlik güçleri CNN ekibini yaklaşık 30 dakika boyunca sorguladı ve kanalın foto muhabiri tarafından çekilen görüntüleri görmek istedi. İsrail, yabancı gazeteciler de dahil olmak üzere, güvenlikle ilgili konularda muhabirlere sık sık askeri sansür uyguluyor.

Çölde gözaltı

İsrail ordusu, 7 Ekim'de Hamas Hareketi öncülüğünde İsrail'e düzenlenen ve İsrailli yetkililerin yaklaşık bin 200 kişinin öldüğünü ve 250 kişinin rehin alındığını açıkladığı saldırıdan bu yana üç farklı askeri tesisin Gazze'den gelen Filistinliler için kısmen gözaltı kamplarına dönüştürüldüğünü kabul etti. İsrail, 7 Ekim saldırısının ardından Gazze Şeridi’ne savaş açtı.  Gazze’deki Sağlık Bakanlığı tarafından aktarılan verilere göre şimdiye kadar yaklaşık 35 bin kişi hayatını kaybetti.

cduk
Sde Teiman Askeri Gözaltı Merkezi’nin yerini gösteren harita (CNN)

İsrail’in varlığını kabul ettiği gözaltı kampları; Necef Çölü bölgesindeki Sde Teiman askeri tesisi, işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Anatot ve Ofer askeri üsleridir.

Bu kamplar, geçtiğimiz aralık ayında İsrail parlametosu Knesset tarafından kabul edilen İsrail'in Yasadışı Savaşçılar Yasası'nın kapsamına giriyor. Söz konusu yasayla ordunun şüpheli kişiyi gözaltına alma yetkisi genişletildi.

Yasa, ordunun şüpheli kişileri tutuklama emri olmaksızın 45 gün boyunca gözaltında tutmasına izin veriyor. Bu sürenin sonunda, insan hakları örgütlerinin 7 Ekim'den bu yana dramatik bir şekilde kötüleştiğini söylediği koşullarda 9 binden fazla Filistinlinin tutulduğu İsrail Cezaevi Servisi'ne (IPS) nakledilmeleri gerekiyor.

Filistin Esirler Cemiyeti geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, savaşın başlamasından bu yana aralarında Gazze'nin önde gelen cerrahlarından Dr. Adnan eş-Berş’in de aralarında bulunduğu 18 Filistinlinin İsrail tarafından gözaltında tutuldukları sırada öldüğünü açıkladı.

Gözaltındaki kişi sayısının bilinmediği askeri gözaltı kampları, Yasadışı Savaşçılar Yasası'nın öngördüğü gözaltı süresi boyunca bir filtreleme noktası olarak hizmet veriyor. Kamplarda gözaltında tutulduktan sonra Hamas'la bağlantısı olduğundan şüphelen kişiler IPS’ye nakledilirken, Hamas’la bağlantısı olmadığı anlaşılanlar serbest bırakılarak Gazze'ye dönmesine izin veriliyor.

CNN geçtiğimiz ay Gazze dışında görüştüğü Dr. Muhammed er-Ran, askeri bir tesiste gözaltında tutulduğu dönemi anlatırken “Uyuyabilmek için geceyi dört gözle bekliyorduk” ifadelerini kullandı.

Gündüz aşırı sıcak olan geceleri ise aşırı dondurucu olabilen çöl havasına dayanabildiklerini söyleyen Dr. Ran, “Gece olduktan sonra durumumuzun değişeceği umuduyla sabahı beklerdik” dedi.

Filistin asıllı bir Bosna Hersek vatandaşı olan Dr. Muhammed er-Ran, İsrail'in hava, kara ve deniz saldırıları sırasında kapatılan ve baskına uğrayan ilk hastanelerden biri olan Gazze'nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi'nin cerrahi biriminin başındaydı.

Dr. Ran, İsrail tarafından ağır bombardımana tutulan Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki hastaneden kaçtıktan sonra üç gün boyunca çalıştığı Gazze şehrindeki el-Ehli Baptist Hastanesi'nin önünde 18 Aralık'ta tutuklandığını belirtti.

Tutuklu halde iç çamaşırlarıyla kalıncaya kadar üzerindeki giysilerin çıkarıldığını, gözlerinin ve bileklerinin bağlandığını ve bir kamyonetin kasasına atıldığını söyleyen Dr. Ran, neredeyse çıplak haldeki tutuklularla birlikte çölün ortasındaki bir gözaltı kampına götürülürken üst üste yığıldıklarını kaydetti.

Dr. Ran’ın anlattıkları, CNN tarafından toplanan ve Gazze'deki gözaltı koşullarını aktaran onlarca başka anlatımla detaylarına varıncaya kadar tutarlı. İsrail askerlerinin sosyal medya profillerinde yayınlanan çok sayıda toplu tutuklama fotoğrafı da Dr. Ran’ın anlattıklarını destekler nitelikte. Bu fotoğrafların birçoğunda Gazze sakinleri elleri ve ayakları kablolarla bağlanmış, gözleri kapatılmış ve üzerlerinde sadece iç çamaşırları olduğu halde gözaltına alınırken görülüyor.

CNN’e 44 gün boyunca askeri bir gözaltı merkezinde tutulduğunu söyleyen Dr. Ran, “Günlerimiz ibadet, gözyaşları ve yakarışlarla geçiyordu. Bu da çektiğimiz işkenceyi hafifletiyordu” dedi.

Dr. Ran, sözlerine şöyle devam etti:

Ağladık ve ağladık... Kendimiz için ağladık, milletimiz için ağladık, toplumumuz için ağladık, sevdiklerimiz için ağladık. Aklımıza gelebilecek her şey için ağladık.

Eş-Şaviş

Gözaltına alınmasının üzerinden bir hafta geçmişti ki gözaltı kampı yetkilileri ona gardiyanlar ve mahkumlar arasında arabuluculuk yapmasını emretti. Bu arabuluculuk rolüne yerel Arapça’da ‘eş-Şaviş’ yani ‘gözetmen’ deniyor.

İsrailli muhbirlere göre eş-Şaviş, genellikle sorgulamadan sonra Hamas'la bağlantısı olduğu şüphesinden kurtulan bir tutuklu oluyor.

Tutukluları gereksiz yere alıkoyduğunu ya da çevirmenlik yaptırmak amacıyla kullandığını reddeden İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada “Eğer tutukluluğun devam etmesini gerektirecek bir neden yoksa serbest bırakılıp Gazze'ye geri götürülürler” denildi.

Göz bağını çıkarmak çok eziyetli

Ancak muhbirlerin ve başta eş-Şaviş olmak üzere gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılanların anlattıkları İsrail ordusunun suçlamalardan aklananlarla ilgili çizdiği tabloya şüphe düşürüyor. Şarku'l Avsat'ın CNN'den aktardığı habere göre Dr. Ran, Hamas bağlantısından aklandıktan sonra birkaç hafta boyunca eş-Şaviş olarak görev yaptığını açıkladı. Aynı şekilde İsrailli muhbirler de suçlamalardan aklanan eş-Şaviş’in bir süre daha arabuluculuk yaptığını belirttiler.

Görgü tanıklarına göre akıcı bir şekilde İbranice konuşabilen eş-Şaviş, böylece gardiyanların emirlerini diğer tutuklulara Arapça olarak iletebiliyordu.

Bu rolünden dolayı kendisine özel bir imtiyaz tanındığını ifade eden Dr. Ran, gözlerindeki bağın çıkarıldığını, ancak bu esnada çekilen ızdırabın farklı bir cehennem olduğunu vurguladı.

xcdvf
Dr. Muhammed er-Ran (Sosyal medya siteleri)

Gözaltındayken yaşadıklarını anlatmaya devam eden Dr. Ran, “Çektiğim işkencenin bir parçası da insanlara nasıl işkence yapıldığını görmekti. (Gözlerimiz bağlıyken) olan bitene tanık olmuyor, işkenceyi, intikamı, baskıyı göremiyorsunuz. Gözümdeki bağı çıkardıklarında ne kadar aşağılandığımı ve küçük düşürüldüğümü görebiliyordum. Bize insan olarak değil de hayvan olarak baktıklarını görebiliyordum” şeklinde konuştu.

Dr. Ran'ın gördüğü cezalandırma biçimlerine ilişkin anlattıkları CNN’e konuşan muhbirler tarafından da doğrulandı. Başka bir tutukluyla konuşmak gibi bir ‘ihlali’ gerçekleştiren bir tutukluya bir saate kadar kollarını başının üzerinde tutması emrediliyor, bazen tutuklunun bu pozisyonda kalmasını sağlamak için bir çite bağlanıyordu.

Konuşma ve hareket etme yasağını tekrar tekrar ihlal edenler için ceza daha da ağırlaşıyor. İsrailli iki muhbir ve Dr. Ran'ın anlattıklarına göre bazen İsrailli gardiyanlar tutukluyu çitlerin dışındaki bir alana götürüp ciddi şekilde dövüyordu. Gözaltı merkezinde gardiyan olarak görev yapan bir muhbir, bir adamın dişlerine vurulduğunu ve bazı kemiklerinin kırıldığını gördüğünü söyledi.

Gece İşkencesi

İsrailli bir muhbir ile Dr. Ran, rutin aramalar sırasında gardiyanların uyuyan tutukluların üzerine büyük köpekleri saldığını ve askerler çitlerden içeri girerken şok bombası attıklarını anlattılar.

Bu yapılanları ‘gece işkencesi’ olarak tanımlayan Dr. Ran, “Biz bağlı haldeyken aramızda dolaşan ve üzerimize basan köpekleri serbest bıraktılar. Yüzüstü yatmalısınız, yüzünüz yere yapışmış olacak. Siz hareket edemiyorsunuz, ama onlar sizin üzerinizde hareket ediyorlar” dedi.

İsrailli muhbir ise aramayla ilgili üzüncü ayrıntıları şöyle anlattı:

Askeri polisten özel bir birlik sözde arama yapıyordu, ama gerçekte bu onları dövmek için bir bahaneydi. Korkunçtu, çok fazla bağırış ve köpek havlaması vardı.

Yaralı tutuklular yataklarına bağlanıyor

Muhbirlerin anlattıkları, Sde Teiman’daki sahra hastanesinde yaşanan bir başka dehşeti gözler önüne serdi.

Sde Teiman’daki sahra hastanesinde görevli bir sağlık çalışanı olan muhbirlerden biri, “Bu hastalarla ilgilenirken onların tamamen savunmasız olduklarını hissettim. Kendinizi hareket edemez, neler olduğunu göremez ve tamamen çıplak halde düşünün. Bu sizi tamamen savunmasız hale getirir. Bence bu, psikolojik işkence değilse de ona yakın bir şey” diye konuştu.

Filistinli tutuklular üzerinde yetkisi olmadığı halde tıbbi işlemler yapmasının emredildiğini söyleyen diğer muhbir ise “Benden hastalar üzerinde nasıl işlem yapılacağını öğrenmem ve uzmanlık alanımın tamamen dışında olan basit tıbbi prosedürleri uygulamam istendi” dedi.

Bu tıbbi prosedürlerin genellikle anestezi olmadan yapıldığını açıklayan muhbir, “Eğer ağrı şikayeti varsa onlara parasetamol (asetaminofen için kullanılan başka bir isim) verilmesi söylendi. Oradayken kendimi suç ortağı olarak hissettim” dedi.

Bileklerinin sürekli bağlanması nedeniyle yaralanan bir adamın ampute edilmesine tanık olduğunu da söyleyen muhbirin anlattıkları, Sde Teiman’da çalışan bir doktor tarafından yazılan ve nisan ayında İsrail’in Haaretz gazetesi tarafından yayınlanan bir mektupta yer alan detayları destekler nitelikteydi.

Haaretz gazetesinin haberine göre İsrail Başsavcılığı ile İsrail Sağlık ve Savunma bakanlıklarına hitaben kaleme alınan mektupta, “Tıbbi tesis faaliyete geçtiği ilk günlerden bugüne kadar ciddi etik ikilemlerle ve daha fazlasıyla karşı karşıya kalmıştır. (Bu mektubu) tesisin faaliyetlerinin Yasadışı Savaşçılar Yasası'nda yer alan sağlıkla ilgili yönetmeliklerin bir bölümüne uymadığı konusunda sizi uyarmak için yazıyorum” ifadeleri yer aldı.

Sde Teiman'da yaşadıklarını anlatan İsrailli muhbirlerden biri, gözaltı merkezindeki tutuklar için “İnsani olan her şeyi ellerinden aldılar” dedi.

İsrailli muhbirler ayrıca sağlık ekibinden tıbbi belgeleri imzalamaktan kaçınmalarının istendiğini de vurguladılar. Bu durum İsrail'de İnsan Hakları Doktorları (PHRI) tarafından daha önce yayınlanan raporları doğruluyor.

PHRI, nisan ayındaki raporunda ‘tıbbi etik ihlallerinin soruşturulması ya da hekimlerin şikayet edilmelerini engellemek amacıyla kimliğinin gizlenmesine ilişkin ciddi endişeler’ konusunda uyardı.

İhbarcılardan biri kendisinden istenen tedaviyi uygulayacak eğitimi almadığını belirterek, “Hiçbir şey imzalamıyorsunuz, yönetimden hiçbir onay yok, stajyerler için bir cennet, çünkü ne isterseniz onu yapıyorsunuz” dedi.

Gözaltı kampları dünyadan gizleniyor

Sde Teiman ve diğer askeri gözaltı kampları kurulmalarından bu yana tam bir gizlilik içindeler. İsrail bu kamplarda tutulan tutukluların sayısını ya da Gazze'den gelen tutukluların nerede olduğunu açıklama taleplerini her defasında reddetti.

İsrail Yüksek Mahkemesi, geçtiğimiz çarşamba günü İsrail merkezli insan hakları örgütü HaMoked tarafından şubat ayında Gazze'nin güneyindeki Nasır Hastanesi'nde tutuklanan Filistinli röntgen teknisyeninin nerede olduğunun açıklanması için verilen dilekçe üzerine bir duruşma gerçekleştirdi. Duruşma 7 Ekim'den bu yana bir ilki teşkil etti.

İsrail Yüksek Mahkemesi daha önce Gazze'de bilinmeyen yerlerde gözaltında tutulan onlarca Filistinli adına verilen ‘habeas corpus’ dilekçelerini reddetmişti.

İsrailli bir insan hakları savunucusu olan İsrail merkezli İşkenceye Karşı Halk Komitesi (PCATI) Direktörü Tal Steiner, bu gizliliğin ‘işitilen vahşetlerin gerçekleşmesine izin verdiğini’ söyledi.

CNN’e konuşan Steiner, “Dış dünyadan tamamen izole edilmiş kişiler, işkence ve kötü muameleye karşı en savunmasız kişilerdir” dedi.

Öte yandan uydu görüntüleri Sde Teiman'daki faaliyetlere ışık tuttu. Uydu görüntüleri, İsrail ile Hamas arasında 7 Ekim'de başlayan savaşı takip eden aylarda çöl kampında aralarında büyük çadırlar ve hangarların da bulunduğu 100'den fazla yeni yapının inşa edildiğini gösterdi. Bununla birlikte 10 Eylül 2023 ve 1 Mart 2024 tarihleri arasında alınan uydu görüntüleri arasında yapılan karşılaştırma, tesisteki araç sayısında büyük ve faaliyetlerde hafif bir artış olduğunu ortaya koydu. Aralık ayı başlarındaki iki tarihe ait uydu görüntülerde tesisteki inşaat çalışmalarının devam ettiği görüldü.

CNN ayrıca gri eşofmanlar giydirilmiş, gözleri bağlı bir grup adamı tutulduğu yeri gösteren sızdırılmış iki fotoğrafın coğrafi konumunu da tespit etti. Fotoğraflarda görülen panellerin türü, uydu görüntülerinde görülen büyük bir tesisin merkezindeki bir binanın panelleriyle eşleşti.

Bir ahırı andıran bina, savaşın başlamasından bu yana ortaya çıkan yeni binaların arasında göze çarpan eski bir bina olan Sde Teiman askeri tesisinin ortasında yer alıyor.

CNN diğer iki askeri gözaltı kampının (işgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Ofer ve Anatot üsleri) uydu görüntülerini de inceledi ve 7 Ekim'den bu yana herhangi bir genişleme çalışması tespit etmedi. Bazı insan hakları örgütleri ve hukuk uzmanları, Gazze'ye en yakın konumda olan Sde Teiman Askeri Üssü’nün, üç askeri gözaltı kampı arasında en fazla sayıda tutukluya ev sahipliği yapan nokta olduğuna inandıklarını söylediler.

Gözaltı kampında tutulduktan sonra serbest bırakılan İbrahim Yasin (27) serbest bırakıldığı gün “Orada 23 gün kaldım, 23 gün bana 100 yıl gibi geldi” açıklamasında bulundu.

Yasin, yeni tahliye olan ve halen üzerinde gri hapishane eşofmanları olan 10'dan fazla kişiyle birlikte kalabalık bir odada dinleniyordu. Bu kişilerin bazılarının bileklerinde kelepçelerin açtığı derin yaralar vardı.

Serbest bırakılan bir diğer kişi olan Sufyan Ebu Salah (43) ise “Kelepçeliydik ve gözlerimiz bağlıydı, bugün ilk kez görebiliyorum” dedi.

Duygularım öldü

Serbest bırakılanların birçoğunun gözlerinde donuk bir ifade vardı ve çelimsiz görünüyorlardı. Sedyede yatan yaşlı bir adam, ancak oksijen makinesinin yardımıyla nefes alabiliyordu. Hastanenin dışında, serbest bırakılanlardan iki Filistin Kızılayı görevlisi meslektaşlarıyla kucaklaştılar.

Dr. Ran için ise arkadaşlarıyla yeniden bir araya gelmek ise aynı coşkuya neden olmadı. Yaşadığı deneyimin onu bir ay boyunca içine kapanmasına ve duygularının ölmesine neden olduğunu söyleyen Dr. Ran, “Çok acı vericiydi. Serbest bırakıldığımda insanlar onları özlememi ve kucaklamamı bekliyordu. Ama bir boşluk vardı, gözaltında benimle birlikte olan insanlar ailem oldu. O arkadaşlıklar bize ait olan tek şeydi” ifadelerini kullandı.

Serbest bırakılmadan az önce tutuklu arkadaşlarından birinin, fısıldayarak kendisine seslenip ondan Gazze'deki eşini ve çocuklarını bulmasını istediğini söyleyen Dr. Ran, “Benden onlara şehit olmalarının daha iyi olduğunu, tutuklanıp buraya getirilmektense ölmelerinin daha iyi olacağını söylememi istedi” dedi.


Mısırlı askeri yetkililer İsrailli mevkidaşlarıyla görüşmelerini iptal etti

Bu ayın başlarında Mısır ile Gazze Şeridi arasındaki Refah Sınır Kapısı’nda konuşlanan Mısır ordusu askerleri (DPA)
Bu ayın başlarında Mısır ile Gazze Şeridi arasındaki Refah Sınır Kapısı’nda konuşlanan Mısır ordusu askerleri (DPA)
TT

Mısırlı askeri yetkililer İsrailli mevkidaşlarıyla görüşmelerini iptal etti

Bu ayın başlarında Mısır ile Gazze Şeridi arasındaki Refah Sınır Kapısı’nda konuşlanan Mısır ordusu askerleri (DPA)
Bu ayın başlarında Mısır ile Gazze Şeridi arasındaki Refah Sınır Kapısı’nda konuşlanan Mısır ordusu askerleri (DPA)

İsrailli bir kaynağın İsrail i24 televizyonuna verdiği bilgiye göre, Mısırlı askeri yetkililer İsrailli mevkidaşlarıyla yapmayı planladıkları görüşmeleri herhangi bir uyarıda bulunmadan iptal etti.

Bu hamle, İsrail ordusunun Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını kontrol altına almasının ardından Refah'ın doğusunda artan gerilimin ardından geldi. İsrailli kaynaklar bu ani iptalin iki ülke arasında giderek kötüleşen bir diplomatik krize işaret ettiğini bildirdi.

Mısır daha önce İsrail'i Refah'a saldırmaması konusunda uyarmış ve bunun bir şekilde Mısır'ın ulusal güvenliğini etkileyeceğini iddia etmişti. Ancak İsrail geçen hafta sınırlı olduğunu söylediği bir operasyonla Refah'ın doğusuna girdi ve bu sırada sınır kapısının Filistin tarafının kontrolünü de ele geçirdi. Mısır'ın bu hamleye yanıtı ise Güney Afrika'nın Gazze Şeridi'nde soykırım yaptığı gerekçesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) İsrail aleyhine açtığı davayı desteklediğini açıklamak oldu.

İsrail raporunda “Mısır'ın yaptığı bir depremdi” denildi.

Askeri toplantıların iptali, özellikle Sina Yarımadası'nda gerekli iş birliği göz önüne alındığında, İsrail tarafını büyük ölçüde kızdırdı.

bgrtny
Refah’taki İsrail güçleri (İsrail ordusu - AFP)

Mısır'da hiçbir yetkili barış anlaşmasının askıya alınması ya da iptal edilmesi ihtimalinden açıkça söz etmemiş olsa da İsrail'de Kahire'deki karar alma merkezine yakın medya ve araştırmacılar açık tehditler tespit ettiler.

Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü'nde araştırmacı olan Ofir Winter, “Mısır'ın Güney Afrika Cumhuriyeti'nin UCM’de İsrail aleyhine açtığı davaya katıldığını açıklaması, ordunun Refah'a sınırlı müdahalesinin başlamasından bu yana iki ülke arasında gözlemlenen gerginliğin arttığının bir göstergesidir. Bu hamle, İsrail'e Refah'taki operasyonu genişletmemesi için uluslararası baskıyı arttırmayı, Mısır ve Arap kamuoyuna İsrail ordusunun yaptıklarına ortak olmadığını anlatmayı ve İsrail'e operasyona devam etmenin iki ülke arasındaki ilişkilere bir bedeli olacağını açıkça göstermeyi amaçlamaktadır” ifadelerini kullandı.

zxsdvf
Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafı 7 Mayıs'ta İsrail kontrolüne geçti. (İsrail ordusu-Reuters)

Winter, “Operasyon Mısır'ın onayı olmadan uzadıkça ve genişledikçe, Mısır sessiz kalsa bile ek protesto önlemlerine başvurabilir” şeklinde konuştu.

Winter sözlerini şöyle sürdürdü: “Gerçekten de son günlerde Mısır'da, Kahire'deki rejime yakın gazeteci ve akademisyenlerden iki ülke arasındaki ilişkilerin barış anlaşmasının askıya alınması ya da iptal edilmesine kadar varacak şekilde zedelenmesi yönünde açık tehditler duydum. Mısır ve İsrail'in barış anlaşmasından çekilmesi halinde kaybedecek çok şeyi olduğunu söylemeye gerek yok, ancak tehditler -sadece retorik bile olsalar- bu fikri Mısır kamuoyu söylemine yerleştirebilir ve hassas bir zamanda tehlikeli bir dinamik yaratabilir.”

Refah operasyonunun, Sina Yarımadası'nda terörizme karşı yürütülen ortak savaş zemininde iki ülke arasında son yıllarda tesis edilen askeri koordinasyonun bir testi olduğunu vurgulayan Winter, ‘Mısır'ın UCM'de İsrail ile karşı karşıya gelmesinin iki ülke arasında tesis edilen güvenlik ve siyasi güven ilişkilerine gölge düşürdüğünü, istikrarlı ve uzun vadeli çözümler bulunmasına yönelik ortak çıkarı desteklemediğini’ savundu.


Ruhani, Anayasa Koruma Konseyi'nden aldığı ‘gizli bir mektubun’ içeriğini açıkladı

Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 7 Mart'ta Dini Lider Ali Hamaney ve Uzmanlar Meclisi'nin görevden ayrılan üyeleri arasındaki son toplantıda (İran Dini Lideri’nin internet sitesi)
Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 7 Mart'ta Dini Lider Ali Hamaney ve Uzmanlar Meclisi'nin görevden ayrılan üyeleri arasındaki son toplantıda (İran Dini Lideri’nin internet sitesi)
TT

Ruhani, Anayasa Koruma Konseyi'nden aldığı ‘gizli bir mektubun’ içeriğini açıkladı

Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 7 Mart'ta Dini Lider Ali Hamaney ve Uzmanlar Meclisi'nin görevden ayrılan üyeleri arasındaki son toplantıda (İran Dini Lideri’nin internet sitesi)
Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 7 Mart'ta Dini Lider Ali Hamaney ve Uzmanlar Meclisi'nin görevden ayrılan üyeleri arasındaki son toplantıda (İran Dini Lideri’nin internet sitesi)

Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yaptığı sert açıklamada, ülkesinin siyasi sistem yapısındaki ‘cumhuriyetin’ altının oyulmaması konusunda uyarıda bulundu. Ruhani, İran'daki seçimleri denetleyen Anayasa Koruma Konseyi'ni, cumhurbaşkanlığı yıllarına dayanan konularda kendisine yönelik ‘iddianameler’ nedeniyle eleştirdi.

Ruhani, Dini Lider Ali Hamaney'in potansiyel halefini belirlemekten sorumlu Uzmanlar Meclisi Liderliği seçimlerinde aday olmasının neden engellendiğinin açıklanmasını talep ettiği yedi mektuba cevaben Anayasa Koruma Konseyi'nden kısa süre önce aldığı ‘gizli bir mektubun’ içeriğini açıkladı. Söz konusu seçimler mart ayı başında yapılmıştı. Ruhani, Hamaney'in halefi meselesine üstü kapalı bir göndermede bulunarak, “Bazı insanların Uzmanlar Meclisi'nin altıncı oturumuna katılma konusunda neden hassas olduklarını biliyorum” dedi.

‘Yargıya ve Anayasa Koruma Konseyi'ne hakaret’, ‘bilgi ve siyasi vizyon eksikliği’, ‘anayasaya bağlılık eksikliği’, ‘sağlam dini inançlara saldırı’ ve ‘güven eksikliği’ gibi nedenlerin öne sürüldüğünü belirten Ruhani, Anayasa Koruma Konseyi'nin cevaplarında “nükleer anlaşma ve dış ve bölgesel politika hakkında belgelenmemiş yargılarda bulunulduğunu” kaydetti.

Ruhani, “Cumhuriyetin gelecekteki cumhurbaşkanları (eğer cumhurbaşkanlığı makamı ve kurumu ayakta kalırsa), bu suçlama listesinin siyasi özgürlüklerinden mahrum kalmalarına yol açacağını bilmelidir. Halk tarafından doğrudan seçilen en üst düzey yetkilinin, bir vatandaş düzeyinde bile ifade özgürlüğü hakkı yoktur” değerlendirmesinde bulundu.

Ruhani sözlerini şöyle sürdürdü: “Anayasa Koruma Konseyi Sekreteri’nin seçimlere katılamama nedenlerim hakkında söyledikleri sadece bir suç ve ihlal değil, aynı zamanda bir gurur vesilesidir. Bu kişisel bir savunma değil, Cumhuriyetin ve sistemin savunulmasıdır. Bu adaletsizlik karşısında sessiz kalmayacağım.”


Erdoğan: Yunanistan ile terörle mücadele konusunda anlayış birliğimiz giderek güçleniyor

Fotoğraf: TCCB
Fotoğraf: TCCB
TT

Erdoğan: Yunanistan ile terörle mücadele konusunda anlayış birliğimiz giderek güçleniyor

Fotoğraf: TCCB
Fotoğraf: TCCB

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile düzenledikleri ortak basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Yunanistan ile terörle mücadele konusunda anlayış birliğimiz giderek güçleniyor. Terör örgütlerine, bölgemizin geleceğinde yer olmadığına dair mutabıkız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Cumhurbaşkanlığı Külliyesindeki baş başa ve heyetler arası görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısı düzenlendi.

Sözlerinin başında Yunanistan Başbakanı Miçotakis ve heyetini Ankara'da misafir etmekten duyduğu memnuniyeti dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyimizin beşinci toplantısı çerçevesinde aralık ayında Atina'yı ziyaret etmiştim. Diyalog kanallarını açık tutma, ilişkilerimizde yaşanan ivmeyi geliştirme noktasında karşılıklı mutabakatımızı teyit etmiştik. Bu müşterek anlayışı, dostane ilişkiler ve iyi komşuluk hakkını Atina Bildirgesi ile de kayıt altına almıştık. Değerli Kiryakos'un beş ay sonra iadeyi ziyarette bulunması, bu mutabakatın bir yansımasıdır. Kendisine ikili münasebetlerimizi ilerletme konusundaki samimiyetleri dolayısıyla teşekkür ediyorum" diye konuştu.

“İKİLİ TİCARETİMİZİ, 10 MİLYAR DOLARA ÇIKARTMA HEDEFİYLE ÇALIŞIYORUZ”

Türkiye ile Yunanistan arasındaki iş birliği ruhunun güçlenmesinin her iki ülke ve tüm bölge için hayırlı olacağına inandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Sayın Başbakan ile biraz önce dar kapsamlı, son derece verimli, samimi ve yapıcı bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşmelerimizde ikili gündemimizde yer alan konuları etraflıca gözden geçirdik. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 6 milyar dolar olan ikili ticaretimizi, 10 milyar dolara çıkartma hedefiyle çalışıyoruz. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulumuz ile Yunan Ticaret Odaları Birliği arasında imzalanan Ortak İş Konseyi kurulmasına ilişkin anlaşma, çabalarımıza büyük katkı sağlayacak. Deprem kuşağında yer alan ülkelerimiz, tabii afetler karşısında komşuluk hukukunun gereğini hep yerine getirmiş, birbirlerinin yardımına ilk koşan ülkelerden olmuşlardır. Yine bugün imzalanan afet ve acil durum yönetimi alanındaki mutabakat zaptı, bu kulvardaki ahdî zeminimizi sağlamlaştırmıştır. Ziyaret vesilesiyle imzalanan sağlık ve tıp bilimleri alanlarında iş birliğine dair anlaşmayla da iş birliğimizi tahkim etmiş olduk."

“TERÖR ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELE GÜNDEMİMİZİN ÜST SIRASINDAYDI”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmelerde Türkiye ile Yunanistan ilişkilerindeki birbiriyle bağlantılı sorunları da ele aldıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Atina Bildirgesi'nde çerçevesi çizildiği şekilde sorunlarımızı samimi diyalog, iyi komşuluk ve uluslararası hukuk dâhilinde çözme irademize bağlıyız. FETÖ, PKK ve DHKP/C gibi terör örgütleriyle mücadele de gündemimizin üst sırasındaydı. Yunanistan ile terörle mücadele konusunda anlayış birliğimiz giderek güçleniyor. Terör örgütlerine, bölgemizin geleceğinde yer olmadığına dair mutabıkız. Komşumuz ve NATO müttefikimiz Yunanistan'dan beklentilerimizi bugün Sayın Başbakan ile bir kez daha paylaştım. Azınlık konusunu iki ülke arasında beşeri bir dostluk köprüsü olarak görüyoruz. İlişkilerimizdeki olumlu atmosferin, Yunanistan'daki Türk azınlık ve soydaşlarımızın haklarının karşılanmasına katkı sağlamasını bekliyoruz. Kıbrıs sorununun Ada'daki gerçekler temelinde adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması mühimdir. Böyle bir adımın atılması tüm bölgemizin istikrar ve huzurunu güçlendirecektir."

“FİLİSTİN DEVLETİNİN TANINIRLIĞINI ARTIRMAYA YÖNELİK DİPLOMATİK TEMASLARIMIZI KARARLILIKLA SÜRDÜRECEĞİZ”

Görüşmelerde Gazze'de yaşanan soykırım başta olmak üzere bölgesel gelişmeler konusunda da fikir teatisinde bulunduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: "İsrail yönetimi, ateşkes çağrılarına kulak tıkadığı gibi destekçilerine dahi meydan okumaktan geri durmuyor. Vicdan sahibi tüm kesimlerin çağrılarına rağmen, masum sivillerin son sığınağı olan Refah'ı acımasız şekilde hedef almaya devam ediyor. 15 bini çocuk, 35 bini aşan Filistinli masum sivilin katledilmesi karşısında Batılı ülkeler başta olmak üzere uluslararası toplum sesini artık daha gür çıkarmalıdır. Doğudan batıya, 'bu zulme ortak olmayalım' çağrısıyla her hafta meydanları dolduran tüm vicdanlı insanları bir kez daha saygıyla selamlıyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin'in tam üyeliği konusunda aldığı karar, kalıcı çözümün anahtarının 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve toprak bütünlüğüne haiz Filistin Devleti'nin tesisi olduğunu göstermiştir. Yunanistan'ın da kararı destekleyen 143 üye ülke arasında yer almasından memnuniyet duyduk. Filistinli kardeşlerimiz adına Sayın Başbakan'a teşekkürlerimi iletiyorum. Türkiye olarak İsrail'i ateşkese zorlamaya ve Filistin devletinin tanınırlığını artırmaya yönelik diplomatik temaslarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz. Komşumuz Yunanistan'ın da Gazze'de katliamların durması amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek olmasını bekliyoruz."

“GÖRÜŞ AYRILIKLARINA RAĞMEN DİYALOG KANALLARIMIZI AÇIK TUTARAK OLUMLU GÜNDEME ODAKLANIYORUZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl aralık ayındaki Atina ziyaretinde, Yunanistan ile Türkiye arasında çözülemeyecek büyüklükte bir sorun olmadığına dair inancını paylaştığını hatırlatarak, "Bu bir süreçtir. Daha fazla netice vermesi için titizlikle ilerletilmesi gerekir. Her görüşmemizde iş birliğimizin geleceğine dair ümitlerimiz daha da artıyor. Görüş ayrılıklarına rağmen diyalog kanallarımızı açık tutarak olumlu gündeme odaklanıyoruz" dedi.

Bir hususu açıklığa kavuşturmakta fayda gördüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin kültürel mirasın korunması noktasında örnek alınan bir ülke olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kariye Camimizi, 2020 yılında aldığımız karar sonrasında titiz bir restorasyon çalışması sonucu yeniden ibadete ve ziyarete açtık. UNESCO Kültür Varlığı olan her bir eserin korunmasına, milletimizle birlikte tüm insanlığın istifadesine sunulmasına büyük önem veriyoruz. Kariye Camii de yeni kimliğiyle herkesin ziyaretine açıktır. Biz pozitif gündeme bu minvalde somut ve yapıcı fikirlere yoğunlaşmakta kararlıyız" şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasındaki istişarelerin ve imzalanan anlaşmaların başta Türkiye ve Yunanistan olmak üzere tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ederek, "Sayın Miçotakis'i bu kez Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyimizin müteakip toplantısını gerçekleştirmek üzere yeniden Ankara'ya bekliyorum" ifadelerini kullandı.

YUNANİSTAN BAŞBAKANI MİÇOTAKİS: “İKİ KOMŞU OLARAK ARAMIZDAKİ ANLAYIŞ VE İLİŞKİ ORTAMI OLUMLU BİR ŞEKİLDE GELİŞİYOR”

Yunanistan Başbakanı Miçotakis de açıklamasında bunun, 10 ay içerisinde yapılan dördüncü görüşme olduğunu belirterek, "Bu görüşmelerin sayısı da şunu gösteriyor; iki komşu olarak aramızdaki anlayış ve ilişki ortamı devamlı daha olumlu bir şekilde gelişiyor. Bu pozitif ilişkiler çok olumlu bir günlük yaşamı gerçekleştirmemize yardımcı oluyor" ifadelerini kullandı.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Atina'da düzenlenen 5. Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi (YDİK) toplantısı ve imzalanan mutabakat zaptının ardından bu olumlu gelişmeleri devam ettirmeye kararlılıklarını gösterdiklerini dile getirdi.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile mutabık kalmadıkları önemli bir konu olduğunu vurguladı.

“HAMAS'A 'TERÖR ÖRGÜTÜ' DERSEK BU ACIMASIZ BİR YAKLAŞIM OLUR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Ben Hamas'ı bir terör örgütü olarak görmüyorum. Tam aksine Hamas, 1947'den itibaren toprakları işgal edilmiş ve bu toprakları işgalinden sonra da topraklarını koruma altına alan bir direniş örgütüdür. Bu direniş örgütü ne yazık ki İsrail'in acımasız 45 bini bulan şu andaki insan kaybına karşı oraları koruma mücadelesi veren bir direniş örgütü durumundadır. Bunu görmemiz lazım. Şu an itibarıyla 40 bini aşmış insanını kaybetmiş Hamas'a eğer 'terör örgütü' dersek bu acımasız bir yaklaşım olur. Dolayısıyla ben, Hamas'ı bir terör örgütü olarak görmüyorum, tam aksine Hamas'ı kendi topraklarını ve kendi insanını korumanın mücadelesini veren insanlar olarak görüyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Birleşmiş Milletler'de sizler de olumlu oy vermek suretiyle orada bu acımasızlığa katılmadınız, ortak olmadınız, bundan dolayı da sizlere teşekkür ediyorum. Ama şimdi orada bir terör örgütü olmadığını sizler de ortaya koydunuz. Ama burada 'terör örgütü' derseniz buna üzülürüz. Ben asla Hamas'ı terör örgütü olarak görmüyorum ve şu an itibarıyla adım adım Hamas'ı takip ediyorum. Ülkemde şu an bini aşkın Hamas'ın mensupları hastanelerimizde hepsi tedavi altında, böyle işi sürdürüyoruz. Ben inanıyorum ki belki burada yanlış yaklaşımınız olabilir, ben bu yaklaşımınıza asla katılmıyorum, katılamam ve bu haksızlık olur. Çünkü bunca Hamaslı öldürülüyor tüm Batı bunlara her türlü silah ve mühimmatla saldırıyor. Bütün bunlar karşısında 1947'den bugüne kadar topraklarından sürekli tecrit edilen, toprakları işgal edilen İsrail tarafından Hamas'a, eğer sizler terör örgütü derseniz buna üzülürüm."

Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in "İsterseniz bu konuda mutabık kalmadığımız için aramızda mutabık kalalım. Ancak hemen bir ateşkes anlaşmasının imzalanması konusunda mutabık olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü Filistinli halk bu acımasız politikaların kurbanıdır" sözleri üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu, olabilir" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın toplantısının ardından Yunanistan Başbakanı Miçotakis onuruna resmî akşam yemeği verdi.


Washington: Rusya Savunma Bakanı'nın değiştirilmesi Putin'in "çaresizlik" içinde olduğunu gösteriyor

 Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, (AFP)
TT

Washington: Rusya Savunma Bakanı'nın değiştirilmesi Putin'in "çaresizlik" içinde olduğunu gösteriyor

 Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, (AFP)

Washington, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in savunma bakanını görevden almasının, Ukrayna işgalinin yüksek maliyetine ilişkin "çaresizlik" durumunun kanıtı olduğunu belirtti.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Vedant Patel dün gazetecilere verdiği açıklamada, "Bizim görüşümüze göre bu, Rusya ekonomisi üzerinde büyük bir yük oluşturmasına ve Rus kuvvetlerinin ağır kayıplar vermesine rağmen, Putin'in Ukrayna'ya yönelik saldırgan savaşını sürdürme konusundaki umutsuz arzusunun bir başka göstergesi olduğu yönündedir" ifadelerini kullandı.

"Kremlin'in Ukrayna'ya karşı saldırgan savaşını başlatması ve sürdürmesi birçok ailenin acı çekmesine neden oluyor" diyen Patel, "Rusya'nın Ukrayna'ya karşı haksız bir savaşı başlattığını" belirtti.

 Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, “Putin’in güçlerini Ukrayna'dan çekerek savaşa son verebileceğini” ifade etti.

Rus parlamentosunun üst kanadı Federasyon Konseyi tarafından yayınlanan bakanlık adayları listesine göre Putin, eşi benzeri görülmemiş beşinci başkanlık dönemine başlarken Savunma Bakanı Sergey Şoygu'yu görevden aldı ve yerine ekonomist Andrei Belousov’un atanmasını önerdi.


İsrail ordusu Refah'ta bir BM çalışanını öldürdüğünü itiraf etti: Savaş bölgesindeydi

İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)
İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)
TT

İsrail ordusu Refah'ta bir BM çalışanını öldürdüğünü itiraf etti: Savaş bölgesindeydi

İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)
İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)

Times of Israel gazetesi bugün İsrail ordusunun, Gazze'nin güneyindeki Refah'ta bir BM çalışanının aktif çatışma bölgesindeyken öldürüldüğünü, bir başka çalışanın da yaralandığını belirttiği açıklamasını aktardı.

Arap Dünyası Haber Ajansına ise bir yetkilinin, bir çalışanın ölümü ve diğerinin yaralanması olaylarının soruşturulduğunu söylediğini belirtti.

Ordu, ilk değerlendirmenin, BM aracının "aktif savaş bölgesi olarak belirlenen bir alanda çatışmaların ortasında" bombalandığını gösterdiğini açıkladı.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin bir sözcüsü dün (Pazartesi), Refah'ta örgüte ait bir aracın hedef alınması sonucu bir BM çalışanının öldüğünü ve bir başkasının da yaralandığını doğrularken, Gazze'deki hükümet medya ofisi çalışanın ölümü ile ilgili İsrail ordusunu suçladı.

BM sözcüsü yaptığı açıklamada, Genel Sekreter António Guterres'in Refah'taki Avrupa Hastanesine giderken araçlarının bombalanması sonucu bir BM Güvenlik ve Emniyet Dairesi çalışanının hayatını kaybetmesi ve bir başka çalışanın da yaralanmasından duyduğu derin üzüntüyü dile getirdiğini söyledi.

Gazze'deki hükümet medya ofisi ise İsrail ordusunu yabancı bir çalışanı öldürmek ve başka bir yabancı çalışanı yaralamakla suçladı ve Refah'ta Birleşmiş Milletler aracına binerken hedef alındıklarını belirtti.

ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) Direktörü Samantha Power, "X" platformundaki hesabında yaptığı açıklamada: " Birleşmiş Milletler çalışanlarına yönelik saldırılar ve en az bir kişinin öldürüldüğüne dair haberlerden dehşete düştüm. Bu da öldürülen BM personeli, yardım görevlileri ve sivillerin şaşırtıcı sayısını artırıyor. BM personeli en kırılgan durumdaki insanlara yardım etmek için çalışmaktadır ve işlerini güvenli bir şekilde yapabilmeleri için korunmalıdırlar" ifadeleri yer aldı.

 


“Topyekün Savaş” Rusya'yı Sovyet zamanlarına geri götürüyor

Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Sovyet sloganları ile dolu turistik hediyelik eşya dükkânı (Getty)
Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Sovyet sloganları ile dolu turistik hediyelik eşya dükkânı (Getty)
TT

“Topyekün Savaş” Rusya'yı Sovyet zamanlarına geri götürüyor

Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Sovyet sloganları ile dolu turistik hediyelik eşya dükkânı (Getty)
Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Sovyet sloganları ile dolu turistik hediyelik eşya dükkânı (Getty)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 24 Şubat 2022'de Ukrayna'da "özel askeri operasyon" başlattığını duyurduğunda, Ruslar bu çatışmanın iki ya da üç haftadan fazla süreceğini tahmin etmiyordu. O dönemde hızlı ve kararlı bir operasyondan söz ediliyordu, ancak "özel operasyon" giderek Rusya'nın Dünya Savaşı'ndan bu yana giriştiği en büyük çatışmaya dönüştü.

İlk kurşunun atılmasından 800 günden fazla bir süre sonra bugün, "topyekûn savaş" terimi, kullanımını yasaklayan yasalara rağmen, tüm yansımalarıyla birlikte en yaygın kullanılan terim haline geldi.

“Şarku'l-Avsat” insanların günlük yaşamlarındaki büyük değişimleri ve bazılarının Sovyet dönemine dönüşünü izledi. Çin artık ülkenin otomobil pazarının yüzde 60'ından fazlasına hâkim durumda ve eski dönemi hatırlatan "Lada" arabası büyük şehirlerin sokaklarında yoğun bir şekilde görülmeye başladı. Süpermarket raflarında Fransız peyniri, İtalyan makarnası ve kaliteli İspanyol yağı bulunmuyor.

Değişen sadece tüketim malları, gıda ve eczacılık ürünleri değil. Bunları üreten ülkelerin dijital kodları da değişti. Sinema endüstrisi bile değişti; Hollywood ve genel olarak Batı yapımları sinemalardan çekildi ve "dost ülkelerin" kültürü bunların yerini aldı. Bu da hedeflenen içerik ve savaş kültürünün kalite ve rekabet standartlarına hâkim olduğu, eşi benzeri görülmemiş bir patlamaya tanık olan yerel yapımlarla rekabet ediyor.

Alınan geniş önlemlerin, ülkenin son on yıllardaki geçirdiği en büyük sınavın en kötü yansımalarını aşmayı başardığı doğrudur, ekonomi pratikte istikrarlı ve sağlam kaldı ve iç cephe de çok sağlam. Ancak Rusların günlük yaşamının özellikleri dramatik bir şekilde değişti.


Vatikan'da işçiler bir ilke imza attı: Çalışma koşullarını değiştirin

Vatikan'da kanunlar gereği işçilerin sendikalaşmasına izin verilmiyor (Reuters)
Vatikan'da kanunlar gereği işçilerin sendikalaşmasına izin verilmiyor (Reuters)
TT

Vatikan'da işçiler bir ilke imza attı: Çalışma koşullarını değiştirin

Vatikan'da kanunlar gereği işçilerin sendikalaşmasına izin verilmiyor (Reuters)
Vatikan'da kanunlar gereği işçilerin sendikalaşmasına izin verilmiyor (Reuters)

Vatikan Müzeleri'nde işçiler, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için Papa Francis yönetimine dilekçe gönderdi.  

49 çalışanın imzasını taşıyan dilekçede, Vatikan yönetiminden "her işçinin onurunu ve sağlığını zedeleyen çalışma koşullarının" değiştirilmesi istendi.

İşçilerin avukatı Laura Sgro, çalışma saatlerinin kısaltılması, ücretlerin artırılması, sağlık ve güvenlik desteğinin iyileştirilmesi gibi taleplerde bulunulduğunu belirtti. 

Sgro, Birleşik Krallık'ın (BK) tanınmış gazetelerinden Guardian'a şunları söyledi: 

İşçiler, bu durumu bireysel dilekçeler yazarak pek çok kez çözmeye çalıştı. Fakat talepler yanıtsız kaldı. Dolayısıyla böyle bir radikal adım atıldı. Uzun yıllar süren tartışmalardan sonra, bu ilk toplu eylem. Şu anda 49 kişi var ama önümüzdeki birkaç gün içinde bu sayının artacağını düşünüyorum.

BK merkezli haber ajansı Reuters'ın aktardığına göre dilekçe, Vatikan yasaları uyarınca yönetim ve çalışanlar arasında yapılacak uzlaşma sürecinin ilk resmi adımı niteliğinde. 

Avukat, süreçten sonuç alınamazsa Vatikan Mahkemesi'nde Papa Francis yönetimine karşı dava açacaklarını söyledi. 

Sgro, "Bu eylemle yapıcı bir süreç başlatmak istiyoruz. Bunun Vatikan'daki çalışma kurallarının genel anlamda tekrar gözden geçirilmesi için bir vesile olmasını umuyoruz" dedi.

Reuters'ın haberinde Vatikan'daki işçilerin bu hamleyle "eşi benzeri görülmemiş bir yasal süreç başlattığı" yazıldı.  

Avukat Sgro, Vatikan'daki iş kanununda zorunlu izin durumlarıyla ilgili net hükümler yer almadığını belirtti. 

Ayrıca Sgro, Vatikan yönetiminin pandemideki karantina uygulamaları nedeniyle aktif olarak çalışmayan işçilerden, bu dönemde kendilerine verilen maaşları geri yatırmalarını istediğini öne sürdü.

Yaklaşık 700 kişinin çalıştığı Vatikan Müzeleri'nin iddialarla ilgili yorum yapmayı reddettiğini aktarıldı. 

Dünyanın en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olan Vatikan Müzeleri geçen yıl yaklaşık 7 milyon kişiyi ağırlamıştı.

Independent Türkçe, Guardian, Reuters