Prigojin’in yokluğu Wagner'in faaliyetlerini etkiler mi?

Wagner'in kurucusu Prigojin’i taşıyan özel uçağın düşmesi olayının üzerindeki sır perdesi henüz aralanamadı

Rusya Federal Soruşturma Komitesi tarafından dağıtılan ve Prigojin’in uçağının enkazını gösteren bir fotoğraf (AFP)
Rusya Federal Soruşturma Komitesi tarafından dağıtılan ve Prigojin’in uçağının enkazını gösteren bir fotoğraf (AFP)
TT

Prigojin’in yokluğu Wagner'in faaliyetlerini etkiler mi?

Rusya Federal Soruşturma Komitesi tarafından dağıtılan ve Prigojin’in uçağının enkazını gösteren bir fotoğraf (AFP)
Rusya Federal Soruşturma Komitesi tarafından dağıtılan ve Prigojin’in uçağının enkazını gösteren bir fotoğraf (AFP)

Moskova’nın Yevgeniy Prigojin’in içinde olduğu uçağın düşmesi olayını aydınlatmak amacıyla başlattığı soruşturma nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın olay, tüm dikkatlerin geçtiğimiz haziran ayında askeri isyana öncülük ederek Rusya'yı şiddetle sarsan Prigojin’e dönmesine neden oldu.  Savunma Bakanlığı yetkililerine meydan okuyan ve Devlet Başkanı Vladimir Putin'in çevresindeki önemli isimleri cezalandırmakla tehdit eden bu adam olayın odak noktası oldu. Prigojin’in uçağının düşmesi, onun son dönemdeki rolünün boyutunun ve niteliğinin yanı sıra bir sonraki aşamaya ilişkin senaryoları da yeniden tartışmaya açtı.

Genelkurmay Başkan Yardımcısı Korgeneral Vladimir Alekseyev’in (sağda), Rostov'da Prigojin’i eylemlerini yeniden gözden geçirmesi için ikna etmeye çalıştığı videodan bir kare (AFP)
Genelkurmay Başkan Yardımcısı Korgeneral Vladimir Alekseyev’in (sağda), Rostov'da Prigojin’i eylemlerini yeniden gözden geçirmesi için ikna etmeye çalıştığı videodan bir kare (AFP)

Wagner’in kurucusu ve lideri Yevgeniy Prigojin ile Savunma Bakanlığı arasındaki gerilimin doruk noktasına ulaşmasıyla birlikte basının uzun yıllar ‘Kremlin’in aşçısı’ olarak andığı Prigojin, Rusya’yı sarsan ve dünyanın durumun gidişatını nefesini tutarak izlemesine neden olan büyük çaplı bir askeri isyan başlatma kararı aldı. Wagner, hiç vakit kaybetmeden Ukrayna'ya yönelik askeri operasyonların başlangıç ​​noktası olan stratejik öneme sahip Rostov şehrini kontrol altına aldı oradan Rus Güney Askeri Bölge Karargahı ve Kırım'a yönelik operasyonların merkezi olan Krasnodar'a doğru yola çıktı. Hedefleri arasında Voronej ve Lipetsk şehirleri vardı.

Wagner üyeleri Rostov'daki Rus Güney Askeri Bölge Karargahı’ndan çekilirken (Reuters)
Wagner üyeleri Rostov'daki Rus Güney Askeri Bölge Karargahı’ndan çekilirken (Reuters)

Prigojin sadece Savunma Bakanlığı ile değil, Kremlin başta olmak üzere Rusya'daki tüm iktidar kurumlarıyla da yüzleşmeyi seçti. Belki de son ana kadar Başkan Putin'in bu mücadelede kendisine yakın olan Dışişleri Bakanı Sergey Şoygu'nun yanında yer almayacağını ve bunun yerine geçmişte gelenek olduğu gibi krize uzlaşmacı bir çözüm bulunması talimatı vereceğini umuyordu. Fakat savaş baronları tarafından etrafı sarılan ve hem içeride hem de dışarıda giderek artan bir baskı altında olan Putin, o an için silahlı bir isyana izin vermeyecekti. Bu noktada gerilim daha da tırmandı ve Prigojin, ‘Putin’in yanlış seçimini’ eleştirdi. Dahası, yakında Rusya'nın yeni bir devlet başkanı olacağını söyledi.

‘Kremlin'in aşçısı’ olarak anılan Prigojin, Putin'in Afrika, Suriye ve Ukrayna'daki politikalarının gizli bir çıkış noktasıyken nasıl oldu da askeri düzenin düşmanı, komutanları ve askerleri Wagner’e katılmaya çağıran, Savunma Bakanlığı'nın prestijini sarsan ve kendi bakış açısına göre ‘Rusya'daki durumu düzeltmeye’ kalkışan bir isyancıya dönüştü?

Wagner’in St. Petersburg'daki merkezinin önünde güveliği sağlayan Rus polis memurları (AFP)
Wagner’in St. Petersburg'daki merkezinin önünde güveliği sağlayan Rus polis memurları (AFP)

Savunma Bakanlığı ile anlaşmazlık

Prigojin, 5 Mayıs'ta Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov’u Wagner’in Savunma Bakanlığından talep ettiği silah ve mühimmatın teslim edilmemesinden dolayı çok sayıda Wagner üyesinin ölümüne neden olmakla suçladı ve bu suçlamayı ilk kez doğrudan yaptı. Prigojin’e göre silah ve mühimmat eksikliği çok sayıda Wagner üyesinin ölümüne yol açarken yaklaşık 9 ay önce Ukrayna’nın güneyinde bulunan ve stratejik öneme sahip olan Bahmut’u kontrol altına almayı amaçlayan askeri operasyonun da yavaşlamasına neden oldu.

Putin, Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov (solda) ve Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile (AP)
Putin, Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov (solda) ve Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile (AP)

Prigojin, savaşçıların ihtiyaçlarını gerektiği gibi karşılamayan Savunma Bakanlığı’nı ve askeri yetkilileri eleştiriyordu. Ancak burada yeni olan, Savunma Bakanı Şoygu’yu ve Genelkurmay Başkanı Gerasimov’u bizzat Wagner üyelerinin ölümüne neden olmak ve Bahmut’taki askeri operasyonu yavaşlatmakla suçlamasıydı. Prigojin, Wagner üyelerini 10 Mayıs’a kadar Bahmut’tan çekeceğini söyleyerek bu suçlamaları yapmaya devam etti.

İkinci önemli nokta ise bazı karmaşıklıklarla birlikte krizin zamanlamasıydı.

Kriz, Rusya’nın her yıl 9 Mayıs’ta kutladığı Nazizm’e Karşı Zafer Bayramı hazırlıklarının yapıldığı bir sırada patlak verdi. Zamanlamayla ilgili diğer noktalar arasında Rus toplumunda önemli bir yeri olan bir olay olarak Bahmut Muharebesi'nin fiilen sona eriyor olması yer alıyordu. Prigojin’e göre şehrin 3 kilometrekareden daha az olan bir bölümü Kiev’in kontrolündeydi ve bu durum bu kez düşmanlıklara son verilmesiyle ilgili soru işaretlerini gündeme getirdi.

Üçüncü dikkat çekici nokta ise Kremlin’in olayla ilgili yorum yapmaktan kaçınmasıydı. Bu durum Rusya’nın siyasi ve sosyal çevrelerinde büyük bir memnuniyetsizliğe ve hayal kırıklığına yol açtı.

Prigojin, bundan dört gün sonra gerekli teçhizatın sağlanacağı sözünü aldığını duyurdu. Böylece krizin ciddiyeti halk düzeyinde hafiflese de yansımaları devam etti.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Belarus Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko ile görüşürken (AP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Belarus Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko ile görüşürken (AP)

Gizli gerginlik tırmandı

Tüm bu yaşananlar, özellikle krizin taraflarının tamamının Putin'e çok yakın isimler olduğundan Rusya’da çeşitli ağırlık merkezleri arasındaki rekabetin bu düzeyde doğrudan ve kamuoyu önünde yapılan suçlamalara dönüştüğü nadir zamanlardan biri olabilir. Bu mesele, Ukrayna savaşına yönelik farklı tutumların Putin’in yakın çevresi üzerinde yarattığı tehlikeli etkiler açısından önemli yansımaları söz konusu.

Prigojin ile Rusya’nın askeri kurumlarının liderleri arasındaki gerilimin yeni başlamadığına ve çok uzun bir zaman içinde geliştiğine şüphe yok.

Ancak bu uzun süreçte yaşananlar gizli kalıp kamuoyu önüne taşınmamışken krizin son dönemde patlak vermesinin nedeni başta Ukrayna savaşında önceliklerini yeniden düzenleme fırsatı bulan Prigojin’in şahsi hırsları olmak üzere biriken bazı anlaşmazlıklar oldu. Geçtiğimiz yılın sonbaharında Solidar ve Bahmut şehirlerinin Wagner Şirketi’ne bağlanması da dahil olmak üzere Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin devasa müstahkem bölgesine saldırmak gibi zorlu ve kanlı bir görev de Wagner’e verildi. Wagner, dört ay boyunca artık yalnızca askeri haberlere konu olan ana oyuncu olmaktan çıkmakla kalmadı, kış saldırısına hazırlanan Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine karşı yapılan hazırlıkların önemli bir bölümünü de geri çekti.

Özellikle ordunun savaşı yönetmede bocaladığı ve sahada bazı stratejik hatalar yaptığı yönündeki suçlamalar karşısında askeri yetkililerin bu konudan ne kadar rahatsız olduklarını değerlendirmek güç. Ancak burada Wagner’in çatışmalarda yer aldığının kamuoyu tarafından öğrenilmesi ve kuruluşundan bu yana ilk kez resmi haber ajanlarında açıklamalarının yayınlanması dikkati çekiyor.

Ayrıca Prigojin’in yönelttiği eleştiriler, bu yüzleşmenin başlamasına yol açan ana nedenin kaynaklar üzerinde büyük bir rekabetin olduğunu gösterdi. Bu rekabetin bir kısmının, her iki tarafın da savaşa ayrılan mali kaynaklardan daha fazla pay alma hedeflerine dayandığı göz ardı edilemez. Wagner Grubu'nun düzenli ordudaki gibi ölen ya da yaralanan üyelerini tazminat listelerine sokma çabası da bunun açık bir göstergesiydi.

Daha da önemlisi, bu gerilim her iki tarafın da askeri yapı içindeki nüfuzunu diğer tarafa karşı artırmaya çalıştığını ortaya koydu. Örneğin Prigojin’in emekli olan generalleri kendi yanına çekme ve onları Wagner saflarına dahil etme çabası bunun bir göstergesiydi. Bu durum, Ukrayna savaşından önce dahi Rusya’nın genel bütçesinin beşte birinden fazlasını tüketen ordu ve genel olarak tüm askeri yapılar içinde büyüyen ‘eksen’ ve ‘ağırlık merkezleri’ olgusunu yansıtıyordu.

​ Savaş sürerken ortaya çıkan anlaşmazlık

Tüm bu nedenlerin yanı sıra Ukrayna savaşını yürüten kurumlar arasındaki bu tutarsızlık, iki tarafı, savaşı yönetme mekanizmaları ve beklenen gidişat hakkındaki görüşlerle ilgili yeni bir anlaşmazlığa sürükledi.

Wagner’in yanı sıra Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin personel sayısı ve top yekün bir savaşa karşı ne kadar hazırlıklı oldukları konusunda algı yapmada başarısız olan ordu ve istihbarat servislerinin de aralarında bulunduğu taraflara yapılan büyük eleştirilerin ardından Wagner, ordu ve istihbarat birimlerinin savaşın ilk aylarında sahada yaşanan tökezlemelerle ortaya çıkan başarısızlıklarını, silah ve mühimmat eksikliğini telafi edebildiklerini göstermek için kullandı. Putin’e ölümüne bağlılığı ile tanınan, özerk  Çeçenistan’ın Devlet Başkanı Ramazan Kadirov’a bağlı güçler gibi sokak savaşını yönetme ve müstahkem şehir ve kasabalarda zorlu şartlarda ilerleme kaydetme yeteneği olan iyi eğitimli saldırı birimlerine sahip olmanın avantajından yararlandı. Nitekim Ukrayna savaşındaki gelişmeler, düzenli savaşa hazırlanan ordunun, öncelikle hava baskısı kurma ve ağır silahlar ve güdümlü füzeler kullanma kararı aldığını gösterdi. Rusya ordusunun doğrudan savaş ve angajman alanında bazı önemli yeteneklerden yoksun olması onu müttefik kuvvetlere güvenmek zorunda bırakırken, geçtiğimiz yılın sonbaharında Wagner’in savaşa dahil olduğuna dair resmi açıklama bunu teyit eder nitelikteydi. Wagner, ilk kez 2014 yılında patlak veren savaştan bu yana zaten Ukrayna topraklarında bulunuyordu.  Ancak askeri operasyonların gidişatına ilişkin anlaşmazlık sadece bununla sınırlı değildi. Prigojin’in geçtiğimiz ay yaptığı açıklamaları da askeri yapılar arasındaki anlaşmazlığın ne kadar derinleştiğinin bir göstergesiydi.

Wagner lideri, geçtiğimiz nisan ayı ortalarında, Rus yetkililerin ve halkın Ukrayna’ya karşı başlatılan ve Rusya tarafından ‘özel askeri operasyon’ olarak nitelendirilen savaşa ‘cesur bir nokta’ koymasının gerektiğini söylediği dikkat çekici bir makale yayınladı. Prigojin’e göre özel askeri operasyonun sona erdiğini duyurmak ‘en ideal seçenek’ olacaktı. Prigojin’in makalesinin yayınlanmasından beri Rusya'daki pek çok çevre, taraflar arasında yakında bir patlama olasılığına işaret ediyorlardı.

Belarus'taki Wagner üyeleri (AFP)
Belarus'taki Wagner üyeleri (AFP)

Prigojin ve Wagner'in geleceğiyle ilgili senaryolar

Prigojin ile yapılan anlaşmanın genel özelliklerine rağmen Afrika'da konuşlu Wagner üyelerinin geleceği özellikle Rusya'daki siyasi seçkinlerin gündemini meşgul ediyordu. Rus seçkinler arasında bu konuda bir tür bölünme ortaya çıktı. Rusya Devlet Duması Savunma Komitesi Başkanı Andrei Kartapolov, özel güvenlik şirketlerinin çalışmalarını düzenleyen bir yasanın kabul edilmesi çağrısında bulunurken, meclisin üst kanadı Federasyon Konseyi Anayasal Mevzuat Komitesi Başkanı Andrey Klishas, böyle bir yasanın çıkarılmasının şu an için aciliyeti olmadığı değerlendirmesinde bulundu. Bazı çevreler, Moskova'nın içinden geçilen süreçte Wagner'e benzer başka bir askeri oluşumun doğmasına izin veremeyeceğini ve Başkan Putin'in önündeki seçeneklerin Wagner üyelerinin Savunma Bakanlığı'nın doğrudan kontrolü altına alınmasıyla ya da Prigojin ile ilişkilerde yeni bir düzenleme yapılmasıyla sınırlı olacağını düşünüyorlardı.

Burada Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un kısa süre önce Wagner'in yurtdışında, özellikle Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi Afrika kıtasındaki birçok ülkede faaliyetlerini sürdüreceğini söylediği dikkat çekici bir açıklama yaptığını hatırlatmakta fayda var. Bu açıklama, Wagner’in çevresinde yaşanan gelişmelerden endişe eden Afrikalı liderlere bir güven mesajı olabilir.

Afrika'daki Wagner güçleri (AP)
Afrika'daki Wagner güçleri (AP)

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Rusya’daki bazı çevrelerin öne sürdüğü bir diğer olası senaryo ise Wagner üyelerinin tamamen yeni bir çerçevede görev yapmak üzere Afrika ülkelerine gönderilmesi. Yani yurt dışında Wagner'e benzer bir grup kurulması ve o bölgelerde çalışmaya devam etmek isteyenler için grup faaliyetlerinin sürdürülmesi. Bu senaryo Kremlin açısından pek tatmin edici değil. Çünkü böyle bir senaryo, Savunma Bakanlığı'nın kontrolü dışındaki silahlı gruplarla mücadelede sorunun tamamen çözülmeyeceği anlamına geliyor. Ancak bu, Moskova'nın, Rusya'nın önemli çıkarlarının olduğu Afrika bölgelerinden aniden geri çekilmemesi gerektiğini en azından geçici olarak gösteriyor. Bu senaryonun hayata geçirilmesi durumunda, Kremlin ile yapılan anlaşma çerçevesinde yeni durumun düzenlenmesinde bizzat Prigojin’in kaderinin belirleyici olma olasılığı göz ardı edilmiyor. Wagner’in akıbetiyle ilgili mekanizmaları belirlemek için Wagner’in başının kesilmesi gerektiğini söyleyen Rus çevreleri de vardı.

Bu senaryonun uygulanmaya başlamasıyla birlikte Wagner bölündü ve birbirinden güçlü iki grup ortaya çıktı. Bunlardan biri Rusya ve Ukrayna’da Savunma Bakanlığı’nın emri altında meşru bir şekilde faaliyet gösterirken diğeri Wagner’in yurt dışında konuşlandığı bölgelerdeki faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. Ancak yurt dışındaki bu faaliyetlerle ilgili nihai mekanizmalar henüz belirlenmedi.

Fakat Yevgeny Prigojin’in ilk kez 2014 yılında ortaya çıkan, tamamen kendisine sadık olan ve Bahmut'a ve Ukrayna'nın diğer zorlu bölgelerine yapılan askeri saldırılar sırasında azim gösteren milislerden oluşan Wagner Grubu'nun omurgasını korumuş olduğuna şüphe yok. Kremlin de Wagner’in Afrika'daki prestijini ve nüfuzunu riske atmak isteyecek gibi görünmüyor.

Öte yandan Kremlin, Prigojin ile ilişkilerinde de görüldüğü gibi, durumu sıkı bir şekilde kontrol ettiğini ve taviz verme eğiliminde bile olmadığını gösterdi. Kremlin, kimseye kendisiyle rekabet edebilecek bir güç merkezi olarak görünme ya da seçkinler arasında kurduğu dengeyi tehdit etme fırsatı vermedi.



ABD: Dış politika nasıl önemli bir seçim kozu haline geldi?

Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)
Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)
TT

ABD: Dış politika nasıl önemli bir seçim kozu haline geldi?

Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)
Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)

Başkanlık seçimleri yaklaşırken, ABD seçmeninin ABD dış politikasına, özellikle de Gazze savaşına ve Amerika'nın İsrail'e yönelik politikasına olan ilgisinin boyutuna ilişkin sorular artıyor.

Biden yönetiminin Tel Aviv'e silah sevkiyatını dondurma kararı, ABD Başkanı'nın konuyu siyasileştirdiği suçlamaları ve ABD politikasının değiştirilmesi çağrısında bulunan öğrenci protestolarının artmasıyla birlikte, Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler arasında bu konuda yaşanan derin iç gerilimi gözler önüne serdi.

Şarku’l Avsat ve Asharq News (eş-Şark) iş birliği ile hazırlanan Washington raporu, ABD seçmeninin ülkesinin dış politikasıyla nasıl ve neden alışılmadık bir şekilde ilgilendiğini ve eleştirmenleri yatıştırmak için ABD politikasının şekillenmesine ne ölçüde katkıda bulunduğunu araştırıyor.

New York'ta 11 Mayıs 2024 tarihinde düzenlenen Filistin’e destek gösterilerinden (AFP)

New York'ta 11 Mayıs 2024 tarihinde düzenlenen Filistin’e destek gösterilerinden (AFP)

Amerikan seçmeni ve dış politika

Anketler, ABD'li seçmenlerin geçen yıl sadece yüzde 18'inin, bu yıl ise yüzde 38'inin dış politikaya ilgi gösterdiğini ortaya koyuyor.

ABD'nin eski Ukrayna Büyükelçisi John Herbst, bu duruma şaşırmadığını belirterek, “Ortadoğu ve Ukrayna'da yaşananlar çok ciddi konular ve özellikle de medya bu konulara odaklandığı için seçmenlerin ilgisini çekmeleri doğal” değerlendirmesinde bulundu.

The Hill'in fikir yazarı Sarakshi Rai, daha önceki anketlerin ABD seçmeninin dış politikaya ilgisinin düşük olduğunu gösterdiğine, ekonomi, göç ve sınırların ana kaygılar olduğuna dikkat çekti. Rai, “Şimdi, her 10 Amerikalıdan dördü dış politikayla ilgilendiğini söylüyor. Bu yüzden İsrail-Gazze çatışması ve ABD'nin doğusundan batısına üniversite kampüslerindeki protestoların arka planında bir hareket görüyoruz” ifadelerini kullandı. Başkanlık seçimleri yaklaşırken ABD seçmeninin dış politikaya ilgisi artıyor. (AFP)

Başkanlık seçimleri yaklaşırken ABD seçmeninin dış politikaya ilgisi artıyor. (AFP)

Eski ABD Başkanı George H.W. Bush'un yardımcısı Trent Duffy, Amerikan seçmeninin dış politikayla giderek daha fazla ilgilenmekle birlikte, ABD Başkanı Joe Biden'ın bu konudaki performansına güven duymadığına dikkat çekti. Seçmenlerin sadece yüzde 32'sinin bu konuda Biden'a güvendiğini belirten Duffy, “Dış politika, Amerikan seçmeninin gözünde ülkenin lideri olarak başkanla başlar. Bence Başkan Biden bu alanda zorlanıyor. Çünkü şu ana kadar Ukrayna ve Gazze çatışmalarında sonuç Başkan'ın lehine olmadı. Bu ise onun zayıf olarak algılanmasına yol açıyor ki, bu, Amerikan seçmeni için çok önemli” şeklinde konuştu.

Bu nedenle Cumhuriyetçiler, ABD Başkanı’nı, özellikle Michigan gibi kararsız eyaletlerde Amerikan seçmeninin ne düşüneceğinden korktuğu için İsrail'e silah sevkiyatını dondurmak gibi dış politika kararlarını almakla suçluyor.

Herbst, “Arap asıllı ABD’li seçmenlerin oylarının Biden'ın Ortadoğu politikası üzerindeki etkisi konusunda hiçbir şüphe yok. Michigan'daki oylardan endişe ettiği için daha da sertleşti” yorumunda bulundu. Bu yaklaşıma katılan ve seçimin kararsız eyaletlerde belirleneceğine dikkat çeken Rai, “Biden'ın Wisconsin ve Michigan gibi eyaletlere ziyaretlerini yoğunlaştıracağını göreceğiz” dedi.

Duffy, Biden'ın gençlerin desteğinin azalmasından korktuğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Genç Amerikalı seçmenler, özellikle de genellikle gençlerin oylarının çoğunluğuna sahip olan Demokrat Parti için çok önemli bir grup. Başkan Biden 2020'de seçildiğinde de böyle oldu. Parti, sadece Gazze'de ve dış politikada yaşananlar nedeniyle değil, aynı zamanda ekonomi ve konut sorunları nedeniyle de gençlerden gelen desteğin azaldığını gördü. Bunların hepsi hayal kırıklığına uğramış genç seçmenler için önemli konular. Dolayısıyla Başkan Biden'ın gençleri cezbetmeye yönelik tedbirler aradığını görüyoruz.”

Yardım mı uzlaşı mı?

Biden'ın Ortadoğu politikasına yönelik iç muhalefet artarken, George H.W. Bush yönetiminde görev yapmış olan Herbst, Biden'ın dış politika kararlarının, özellikle de İsrail'e silah sevkiyatını dondurma kararının anakronizminden bahsetti. Herbst, “ABD İsrail'i uzun zamandır güçlü bir şekilde destekliyor. Netanyahu ile yaşanan mevcut çatışmaya rağmen, bu durum Biden döneminde de geçerliliğini koruyor. Ancak Biden, özellikle Michigan'daki Arap asıllı ABD’li seçmenleri yatıştırmak için tasarlanmış adımlar attı. Bu siyasette yeni bir şey, çünkü hiçbir ABD başkanı politikasını kısmen bazı seçmenlerin İsrail'e karşı olacağı korkusuyla şekillendirmemişti” ifadelerini kullandı.

Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, İsrail'i destekleyen bir yasa tasarısı lehine oylama yapılması için baskı yaptı. (AFP)

Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, İsrail'i destekleyen bir yasa tasarısı lehine oylama yapılması için baskı yaptı. (AFP)

Herbst, Baba Bush ve Nixon gibi geçmiş başkanların İsrail'e yönelik silah ve finansmanı dondurma kararlarını Biden'ın kararıyla karşılaştırarak, ABD’lilerin eskiden başkanlara İsrail'i desteklemeleri için baskı yaptığını, ancak bugün durumun böyle olmadığını belirtti. Herbst, “Bugün, tarihimizde ilk kez, ABD'de Arap ve Filistin yanlısı seçmenlerin siyasi sonuçlarından duyulan korku politikayı etkiliyor. İsrailliler bu konuda endişelenmeli. Çünkü genç Demokratlar arasında İsrail'in pozisyonunu ve bizim İsrail'e verdiğimiz desteği anlamayan büyük bir kesim var” vurgusunda bulundu.

Rai ise Biden'ın dış politikalarından bahsederken, yönetimin İsrail'i destekleyenler ile karşı çıkanlar arasında çok hassas bir konumda olduğunu savundu. Rai, Biden'ın silah sevkiyatını dondurması ve ardından muhaliflerini, özellikle de Temsilciler Meclisi'nin, 16 Demokrat'ın desteğiyle dondurulan silah sevkiyatını serbest bırakmaya zorlayan bir tasarıyı geçirebildiği Kongre'deki muhaliflerini yatıştırmak için 1 milyar dolar değerinde yeni bir silah paketi açıklaması örneğini verdi.

Bu politika değişikliğini bir çekişme olarak tanımlayan Duffy şu ifadeleri kullandı: “Yönetim İsrail'e silah sevkiyatını durduracağını söylüyor, ardından hızla yeni bir silah anlaşması açıklıyor. Tüm bunlar bahsettiğimiz faktörlerin bir sonucu. Bence Başkan Biden bu konuyu gündemden düşürmek ve insani krizi azaltmak için mümkün olan en kısa sürede ateşkes için bastırıyor. Bu ona siyasi açıdan da yardımcı olacaktır.”

‘Kısa hafıza’

Dış politika, siyasi ve öğrenci tartışmalarında ön planda yer alırken, Herbst, Biden yönetimini gerek Ukrayna gerekse Ortadoğu'da dış politika konularını ele alış biçimi nedeniyle sert bir şekilde eleştirdi. Herbst, “Biden'ın politikaları, Moskova'nın nükleer tehditlerinden duyduğu korku nedeniyle ciddi şekilde kusurludur ve bu da Ukrayna'ya silah tedarikimizi geciktirmiştir. Ortadoğu'da da benzer bir zayıflık gördük; İran'ın vekil güçleri tarafından kuvvetlerimize karşı çok sayıda saldırı düzenlendi ve buna verdiğimiz karşılık zayıf kaldı. Husilerin uluslararası nakliye yollarında kaos yaratmasına izin verdik. Akıllı strateji İran'a bedel ödetmektir, ancak yönetim Avrupa'da olduğu gibi Ortadoğu'da da gerilimin artmasından korkuyor. Bu bir süper gücün tutumu değildir” ifadelerini kullandı.

Duffy, Cumhuriyetçi aday Donald Trump'ın dış politika konularındaki değişken tutumuna rağmen, ‘çoğu seçmenin nispeten kısa bir hafızaya sahip olduğuna’ inanıyor. Duffy, “Seçmenlerin Trump'ın dış politikasından hatırladıkları, Rusya savaşı ve İsrail ile Filistin arasında bir çatışma olmadığı. Bu iki başlık seçimlerde tartışmanın merkezinde yer alacak” görüşünü dile getirdi.


Trump TV’de yapacakları tartışma öncesinde Biden'ın uyuşturucu testine girmesini istiyor

Trump ve Biden (Reuters)
Trump ve Biden (Reuters)
TT

Trump TV’de yapacakları tartışma öncesinde Biden'ın uyuşturucu testine girmesini istiyor

Trump ve Biden (Reuters)
Trump ve Biden (Reuters)

Eski ABD Başkanı Donald Trump, iki adayın katılmayı kabul ettiği başkanlık münazarası öncesinde, mevcut Başkan Joe Biden'a uyuşturucu testi yapılması çağrısında bulundu.

New York Post'un haberine göre Trump bu talebinin nedeninin, Biden'ın geçen mart ayında yaptığı Birliğin Durumu konuşmasında "bir uçurtma kadar yüksekte" görünmesi olduğunu belirtti.

Trump, Minnesota eyaletinin St Paul kentindeki Cumhuriyetçi Parti yemeğinde yaptığı konuşmada Cumhuriyetçilere "Sadece bu adam hakkında konuşmak istiyorum ama bildiğiniz gibi uyuşturucu testi de talep edeceğim, bu arada. Şöyle ekledi: "Gerçekten, bunu isteyeceğim. "Birliğin Durumu konuşmasında olduğu gibi tartışmaya gelmesini istemiyorum... Uçurtma gibi zirvedeydi" ifadelerini kullandı. Ancak Trump, kendisinin test yaptırıp yapmayacağını söylemedi.

81 yaşındaki Biden, uzun süren Birliğin Durumu konuşması sırasında, yüksek sesle ve biraz da hızlı bir monolog şeklinde konuştu.

Kongre üyesi Greg Murphy, konuşmanın ardından Biden'ın "o gün bir şeyler yaşamış olması gerektiğini" söyledi.

Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre 77 yaşındaki Trump daha önce de Biden için uyuşturucu testi yapılması çağrısında bulunmuştu. 2020 yılında Demokratların önseçimi sırasında Biden'ın münazara performansının "dengesiz" olduğunu ve 2020 genel seçimlerindeki münazarasından önce uyuşturucu testi yapılmasını "şiddetle" talep edeceğini söylemişti.


Ukrayna, Rusya'daki hedeflerin belirlenmesi için ABD'den istihbarat paylaşımı istiyor

Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)
Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)
TT

Ukrayna, Rusya'daki hedeflerin belirlenmesi için ABD'den istihbarat paylaşımı istiyor

Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)
Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)

Ukrayna'nın Rusya topraklarına yönelik saldırılar için ABD'den daha fazla yardım istediği bildirildi.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen ABD'li yetkililer, Amerikan gazetesi Wall Street Journal'a (WSJ), Kiev'in Joe Biden yönetiminden Rusya'daki hedeflerin belirlenmesi için istihbarat paylaşımı yapmasını istediğini söyledi. 

Ayrıca Ukrayna'nın ABD üretimi silahları Rus topraklarında kullanmayı talep ettiği de öne sürüldü.

Beyaz Saray'dan gazeteye yapılan açıklamada, Washington yönetiminin Rusya içindeki hedeflerin belirlenmesine dair istihbarat paylaşımını ve Rus topraklarına yönelik saldırılarda Amerikan silahlarının kullanılmasını desteklemediği bildirildi. 

Ancak WSJ'ye konuşan yetkililer, bu politikanın değişebileceğine işaret ederek Ukrayna'nın taleplerinin Washington tarafından değerlendirmeye alındığını belirtti.

Amerikan gazetesi New York Times, Ukrayna'nın geçmişte benzer taleplerde bulunduğunu fakat Washington'ın bunları reddettiğini hatırlatarak, Kiev'in isteklerine olumlu yanıt verilmesinin Biden'ın savaş politikasında önemli bir değişiklik olacağını yazdı. 

ABD, geçen yıl Ukrayna'ya, Rus topraklarına saldırılarda kullanılmaması şartıyla uzun menzilli Ordu Taktik Füze Sistemi (ATACMS) göndermişti. 

WSJ, Ukrayna'nın kendi drone ve silahlarıyla Rus topraklarına saldırı düzenlemek için bile Washington'dan istihbarat alamadığını savundu. Biden yönetiminin bu kısıtlamalarının, son dönemde özellikle Harkiv bölgesinde ilerleme kaydeden Rusya'ya karşı Ukrayna'nın elini zayıflattığı belirtildi.

Rus ordusunun Harkiv kentine dün düzenlediği saldırılarda üç kişinin öldürüldüğü, 28 kişinin de yaralandığı bildirilmişti.

Rusya Savunma Bakanlığı'ndan dün yapılan açıklamada, 11-17 Mayıs'ta Harkiv, Donetsk ve Zaporijya bölgelerinde 14 yerleşim biriminin ele geçirildiği öne sürülmüştü.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dün Çin ziyaretini tamamlamadan önce yaptığı açıklamada, Ukrayna saldırılarını durdurmak için tampon bölge oluşturmayı planladıklarını ve Harkiv'i ele geçirmeyi hedeflemediklerini savunmuştu.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ise Fransız haber ajansı AFP'ye verdiği söyleşide, haziranda İsviçre'de düzenlenecek ateşkes görüşmelerine Çin'in de katılmasını istediğini söyledi.

Dün yayımlanan söyleşide Zelenski, Pekin yönetiminin Moskova üzerinde "büyük etkisi olduğunu" ifade ederek, barışın sağlanmasında önemli rol oynayabileceklerini belirtti.

Pekin yönetiminin görüşmelere katılıp katılmayacağı henüz belli değil. Çin'in İsviçre Büyükelçisi Wang Shihting, martta yaptığı açıklamada konuyu değerlendirdiklerini söylemişti. 

Independent Türkçe, Wall Street Journal, New York Times, CNN, RT


Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
TT

Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)

Dört gece boyunca şiddet ve ayaklanmaların yaşandığı Yeni Kaledonya'da durum normale dönmemiş olsa da işler iyiye doğru gidiyor. Perşembeyi cumaya bağlayan gece, son günlerde bölgeye hakim olan şiddet olaylarına tanık olunmaması bunun kanıtı. Bu ise ilk önceliğini kanun ve düzene dönüş olarak gören devlet tarafından benimsenen katılık ve sertlik politikasının bir meyvesi olarak görülebilir.

Paris sertliği seçti

Yetkililer, beş kişinin ölümüne, onlarca kişinin yaralanmasına ve 200 milyon euroluk maddi kayba yol açan şiddet olayları ve isyanlarla mücadele etmek amacıyla, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talebi üzerine, ilk aşama olarak takımadalarda 12 gün süreyle olağanüstü hâl ilan etti.

Ancak Paris'ten gelen bilgiler, hükümetin parlamentodan olağanüstü hâlin bu yaz Fransa'nın ev sahipliği yapacağı Olimpiyat Oyunları sonrasına kadar üç ay süreyle uzatılmasını isteyeceğini gösteriyor.

Olağanüstü hâl, güvenlik güçlerinin başkentteki tüm mahallelerde terör estiren birkaç yüz kişiyi gözaltına almasını sağladı. Macron'un başkanlığında iki kez toplanan Güvenlik ve Savunma Konseyi, isyan karşıtı özel kuvvetlerden oluşan gruplar da dahil olmak üzere bin polis ve jandarma göndererek bölgedeki güvenlik varlığını güçlendirme kararı aldı.

Böylece takımadalardaki güvenlik personeli sayısı bin 700'den 2 bin 700'e yükselmiş oldu. Aynı bağlamda Savunma Bakanlığı da limanlar ve havaalanı gibi hassas merkezlerin korunması için silah ve teçhizatıyla birlikte askeri birlikleri hızla bölgeye gönderdi.

Yargı da mücadeleye dahil oldu. Fransa Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti dün (Cuma) yargı mensuplarına, özellikle de Adalet Bakanlığı'na bağlı savcı ve hakimlere yönelik bir genelge yayınlayarak, isyancılar tarafından işlenen ‘suç ve ihlallere karşı kesin ve sistematik bir tepki’ verilmesi çağrısında bulundu. Genelgede, “Yeni Kaledonya'da kişilere ve mallara karşı işlenen eylemler, kamu düzeninin ciddi şekilde ihlalini teşkil etmektedir. Bu nedenle işlenen suçlara ve olağanüstü hâl hükümlerinin ihlaline karşı kesin, hızlı ve sistematik bir yanıt verilmesi gerekmektedir” ifadeleri yer aldı.

Macron'un destekçileri, özellikle Fransa'nın önümüzdeki ayın 9'unda Avrupa Parlamentosu seçimleriyle karşı karşıya olduğu bir dönemde, hükümetin isyancılar karşısında zayıflık ve eylemsizlikle suçlanmamak için katılık ve sertlik politikasından başka bir politika benimseyemeyeceğine inanıyor. Hükümetin sorunu, Cumhurbaşkanı Macron'u destekleyen listenin, sık sık yapılan kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin listesinin 16 puan gerisinde olması. Dolayısıyla hükümetin sertlik dışında bir politika izlemesi, seçmenler nezdindeki konumunu zayıflatacak ve hem geleneksel hem de radikal sağ kanada, kendisini eylemsizlikle ve Yeni Kaledonya'daki Fransızları savunamamakla suçlamaları için daha fazla koz verecek.

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Macron ve hükümeti her halükârda eleştiriliyor. Senato'daki Cumhuriyetçiler grubunun başkanı Bruno Retailleau, ‘Fransız devletinin şiddet ve güvensizlik içinde boğulduğunu’ belirtmekte gecikmedi. Ulusal Birlik Partisi lideri ve Avrupa Parlamentosu seçimleri için liste başı olan Jordan Bardella, hükümeti söz konusu sorunu yönetmede ‘sorumsuzlukla’ ve ‘devletin zayıflığını ve yetersizliğini’ göstermekle suçladı.

Hükümet, çok farklı nedenlerle olsa, Sol ve Yeşillerin de suçlamalarından kaçamadı. Muhalefet lideri Jean-Luc Melenchon, hükümeti Kaledonya'da ‘neo-kolonyal bir politika’ yürütmekle suçladı. La Republique Meydanı'nda perşembe akşamı, Kanaklara ve bağımsızlıklarına destek vermek ve hükümetin gerici politikasına karşı bir gösteri düzenlendi.

Fransa'da iki cephe karşı karşıya

Fransa’da şu anda iki cephe karşı karşıya. Birinci cephe, Yeni Kaledonya'yı cumhuriyet çerçevesinde tutmaya kararlı bir tavır sergiliyor. Beyazlar, Fransızlar, Avrupalılar ve bölgeye yeni gelenler zaten bunun uğruna savaşıyorlar. İkinci cephe ise demokratik bir sistem çerçevesinde beyazların hakları ve güvenliğine ilişkin verilen garantilerle, Kanakların bağımsızlıklarını kazanma isteklerine cevap verilmesi çağrısında bulunuyor.

Ortadaki bu sorun açık bir şekilde takımadaların jeo-stratejik ve ekonomik önemini etkiliyor. Dolayısıyla Fransa'ya Güney Pasifik'te siyasi, ekonomik ve askeri varlık sağlayan olgu etkilenmiş oluyor.

Avustralya hariç, bölgedeki küçük adalardan oluşan ülkeler grubu, bölgede olup bitenleri endişeyle izliyor ve tüm taraflar arasında yenilenmiş bir diyalog çağrısında bulunuyor. Paris, Macron ve hükümetine karşı ortaya çıkan ve parlamentonun iki kanadının ayrı ayrı oy kullanarak seçim listelerini, takımadalarda 10 yıldır yaşayanların yanı sıra, 1988 listelerinde isimleri yer almayanları da kapsayacak şekilde değiştirmesinin ardından meydana gelen içinden çıkılmaz krizi demir yumrukla çözemeyeceğini biliyor.

Takımadaların yerli halkı Kanaklar, henüz yürürlüğe girmemiş olan ve iki yasama meclisinin (Senato ve Temsilciler Meclisi) ortak toplantısını gerektiren anayasa değişikliğinin, sonraki seçimlerde seçmen listelerine yeni katılanların oyları nedeniyle siyasi ağırlıklarını zayıflatacağından korkuyor.

‘Bağımsızlık’ hayali

Sorunun temelinde, Kanakların bu değişikliğin bağımsızlık kazanma ve Fransa'dan ayrılma hayallerini öldüreceği korkusu yatıyor. Kanak partileri ayrıca Fransız devletinin Kaledonya dosyasını yönetirken tarafsız davranmadığını düşünmektedir ki bu da hükümetin anayasa değişikliğinin iki kez oylanması için bastırırken, Kanak partilerinin müzakerelere devam etmek için tasarıyı geri çekmesini talep etmesinden anlaşılmaktadır.

Hükümetin istediği, Noumea sokaklarına sükûnet ve düzenin gelmesi koşuluyla, Yeni Kaledonya'daki iki karşıt tarafı yeniden müzakere masasında karşı karşıya oturtmak. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre perşembe günü her iki taraftan da birer Kaledonya temsilcisi, Macron'un başkanlık edeceği uzaktan bir toplantıyı, henüz zamanı gelmediği gerekçesiyle reddetti. Elysee Sarayı'na göre Fransa Cumhurbaşkanı iki tarafla ‘ayrı ayrı’ istişarelerde bulunacak. Başbakan ise olası çıkışları görüşmek üzere, Kaledonya heyetlerini Paris'e davet etmeye çalışıyor.

Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

 Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

Kanaklar için net bir ufuk olmaksızın takımadaları mevcut durumda tutmak, Fransa tarafından tamamen terk edilmek gibi son derece zor olacak görüşünde. 1990'larda ülkedeki iç savaş görüntüsünü ortadan kaldırmayı başaran eski yetkililer, aklıselimin galip gelmesi ve Macron'un iki yasama meclisini ortak toplantıya çağırma tehdidini geri çekmesi çağrısında bulunuyor. Çünkü bu, Kanakların boynuna asılmış bir kılıçtır ve kabul edilmesi zor olacaktır.

Dolayısıyla Kaledonya sorunu, patlamaya hazır bir siyasi durum ve en belirgin özelliği iki karşıt grup arasındaki eşitsizlik olan sosyal durumun iç içe geçmiş unsurlarıyla karmaşık bir hal almakta. Paris, Yüksek Komiseri, ‘isyan hali’ olarak adlandırdığı bu durumu söndürmeyi ve her iki tarafı da tatmin edecek bir çıkış yolu bulmayı başarabilecek mi? Bu sorunun cevabı önümüzdeki haftalarda belli olacak.


‘Amerikan limanı’ faaliyete geçerken Gazze Şeridi'ndeki çatışmalar şiddetlendi

 ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından Gazze açıklarındaki yüzer iskelenin Gazze Şeridi sakinleri için yardım almaya başlarken yayınlanan fotoğrafı (CENTCOM - AFP)
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından Gazze açıklarındaki yüzer iskelenin Gazze Şeridi sakinleri için yardım almaya başlarken yayınlanan fotoğrafı (CENTCOM - AFP)
TT

‘Amerikan limanı’ faaliyete geçerken Gazze Şeridi'ndeki çatışmalar şiddetlendi

 ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından Gazze açıklarındaki yüzer iskelenin Gazze Şeridi sakinleri için yardım almaya başlarken yayınlanan fotoğrafı (CENTCOM - AFP)
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından Gazze açıklarındaki yüzer iskelenin Gazze Şeridi sakinleri için yardım almaya başlarken yayınlanan fotoğrafı (CENTCOM - AFP)

ABD'nin Gazze açıklarındaki yüzer limanına nakledilen ilk yardımlar, kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nde dağıtılmaya başlanırken, İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de 27 Ekim'de kara harekâtının başlamasından bu yana yaşanan çatışmaların ‘en şiddetli boyuta ulaşabileceğini’ bildirdi.

Bu atmosferde ABD Başkanı Joe Biden yönetimindeki yetkililer, Tel Aviv'i Washington'un Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme ve Ortadoğu'da kalıcı barışı sağlama vizyonunu benimsemeye ikna etme fırsatlarını tükettiklerini ve iki tarafın her zamankinden daha uzak hale geldiğini düşünüyor.

Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, askeri yönetimin insan kayıplarının yanı sıra yılda yaklaşık 5,4 milyar dolara mal olacağını gösteren bir ordu raporu nedeniyle, Gazze Şeridi üzerinde askeri yönetim uygulama planına alternatif aramaya karar verdi..


İsrail uçaklarından atılan bir füze Gazze sınırındaki Yahudi kasabasına isabet etti

Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)
Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)
TT

İsrail uçaklarından atılan bir füze Gazze sınırındaki Yahudi kasabasına isabet etti

Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)
Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)

Gazze Şeridi'ndeki Cibaliye Mülteci Kampı bölgesinde beş İsrail askerinin ‘dost ateşi’ sonucu öldürülmesinden üç gün sonra, dün (Cuma) bir İsrail savaş uçağından atılan füzenin Gazze Şeridi sınırındaki bir Yahudi kasabasına düştüğü ortaya çıktı. Olay dün sabah İsrail Hava Kuvvetleri'ne ait bir F-15 savaş uçağından atılan 500 kilogramlık büyük bir füzenin Gazze Şeridi'ne komşu Eshkol bölgesindeki Yad kasabasında evlerin arasına düşmesiyle meydana geldi.

Askeri kaynaklara göre füze bir Gazze kasabasını hedef alıyordu, ancak rotasından saparak patlamadan bir İsrail hedefine isabet etti. Şarku'l Avsat'ın elde ettiği bilgiye göre görgü tanıkları, savaşçılar ve Hava Kuvvetleri yetkilileri füzenin patlamadığını, patlayıcı madde içerip içermediğini incelemek için olay yerine koştuğunu belirtti.

Kasaba, füzenin kontrollü bir şekilde patlatılmasına hazırlanıyor. Bu nedenle kaza bölgesine yakın yerlerde yaşayan sakinler polisin talimatıyla tahliye edildi. Hava Kuvvetleri olayın nedenini ve yankılarını belirlemek üzere soruşturma başlattı.

Bölge sakinlerine dağıtılan bildiride, “Sabah saatlerinde Yad kasabasındaki bir evin bahçesinde İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait bir uçaktan atılan bir füze görüldü. Güvenlik güçleri olay yerini boşaltmak için çalışıyor. Durum uzmanlar tarafından değerlendiriliyor” ifadeleri yer aldı. Ordu olayı nadir ve tehlikeli olarak nitelendirirken, uzmanlar füzenin patlaması halinde ciddi hasar ve kayıplara yol açabileceğini belirtti.


Axios: Washington bölgede gerilimin tırmanmasını önlemek için Tahran'la dolaylı görüşmelerde bulundu

 İsrail'in 1 Nisan 2024'teki baskınından sonra Şam'daki İran konsolosluk binası (Arşiv -Reuters)
İsrail'in 1 Nisan 2024'teki baskınından sonra Şam'daki İran konsolosluk binası (Arşiv -Reuters)
TT

Axios: Washington bölgede gerilimin tırmanmasını önlemek için Tahran'la dolaylı görüşmelerde bulundu

 İsrail'in 1 Nisan 2024'teki baskınından sonra Şam'daki İran konsolosluk binası (Arşiv -Reuters)
İsrail'in 1 Nisan 2024'teki baskınından sonra Şam'daki İran konsolosluk binası (Arşiv -Reuters)

Axios haber sitesinin bilgi sahibi kaynaklara dayandırdığı habere göre, ABD Başkanı Joe Biden'ın yönetiminden iki üst düzey yetkili bu hafta Umman'da İranlı yetkililerle, bölgede saldırıların artmasının nasıl önlenebileceği konusunda dolaylı görüşmelerde bulundu.

İki kaynak, Biden yönetimi yetkilileri ile İranlı yetkililer arasındaki görüşmelerin, İran'ın ve bölgedeki vekillerinin eylemlerinin sonuçlarını açıklığa kavuşturmaya odaklandığını, ayrıca Amerika'nın İran nükleer programının durumuyla ilgili endişelerinin de görüşüldüğünü belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığı habere göre Başkan Biden'ın kıdemli Orta Doğu danışmanı Brett McGurk ve ABD'nin İran elçisi vekili Abram Paley'in de yer aldığı görüşmeler, Amman'da benzer görüşmelerin yapıldığı ocak ayından beri ABD ile İran arasında yapılan ilk görüşme oldu,

Görüşmeler, İran'ın 13 Nisan'da İsrail'e düzenlediği ve Orta Doğu'yu bölgesel bir savaşın eşiğine getiren benzeri görülmemiş füze saldırısından yaklaşık bir ay sonra gerçekleşti.

İsrail, saldırıdan birkaç gün sonra İran'a ait bir hava üssündeki S-300 hava savunma sistemini hedef alan bir misillemede bulundu.


Washington, Gazze'den 17 Amerikalı doktoru tahliye etti

Kerem Şalom sınır kapısı yakınlarında insani yardım taşıyan insanlar ve kamyonlar (AP)
Kerem Şalom sınır kapısı yakınlarında insani yardım taşıyan insanlar ve kamyonlar (AP)
TT

Washington, Gazze'den 17 Amerikalı doktoru tahliye etti

Kerem Şalom sınır kapısı yakınlarında insani yardım taşıyan insanlar ve kamyonlar (AP)
Kerem Şalom sınır kapısı yakınlarında insani yardım taşıyan insanlar ve kamyonlar (AP)

Yetkililer, Amerika Birleşik Devletleri'nin dün (Cuma) İsrail'in Mısır'la olan Refah sınır kapısının kontrolünü ele geçirmesinden beri Gazze Şeridi'nde mahsur kalan 17 Amerikalı doktoru tahliye ettiğini duyurdu.

Adının açıklanmasını istemeyen bir ABD'li yetkili, Amerikalı diplomatların 17 doktorun Kerem Şalom sınır kapısından İsrail'e geçişini ABD'li diplomatların sağladığını söyledi.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü "Gazze'de mahsur kalan bazı Amerikalı doktorlar, Kudüs'teki ABD Büyükelçiliğinin yardımıyla güvenli bir şekilde bölgeden ayrıldılar" ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre sözcü "Bu Amerikalı doktorların ait olduğu gruplar ve Amerikan vatandaşlarının aileleriyle yakın temas halindeydik" dedi.

Operasyon hakkında bilgi sahibi bir kaynak, gönüllü sağlık ekibinde olan üç Amerikalı doktorun, bir daha ayrılma şansına sahip olabilecekleri konusundaki belirsizliğe rağmen Gazze’de kalmaya karar verdiklerini söyledi.

İsrail güçlerinin 7 Mayıs'ta Refah Sınır Kapısı'nın Filistin tarafının kontrolünü ele geçirdiğinden beri kapıdan hiçbir insani yardım geçmedi.

İsrail ve Başbakanı Binyamin Netanyahu, aylardır Refah'a saldırı düzenleme tehdidinde bulunuyor. ABD de dahil olmak üzere uluslararası toplumun böyle bir saldırının sivillerin yaşamı üzerindeki sonuçlarına ilişkin uyarılarına rağmen, Hamas'ı "ortadan kaldırma" hedefine ulaşmak için operasyonun gerekli olduğu konusunda ısrar ediyor.


Milyarderlerin "Filistin eylemlerine müdahale" baskısı ifşa oldu

Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)
Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)
TT

Milyarderlerin "Filistin eylemlerine müdahale" baskısı ifşa oldu

Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)
Filistin destekçisi eylemciler, gösterilerde Columbia Üniversitesi'ndeki Hamilton Hall binasını işgal etmişti (Reuters)

İş insanlarının Columbia Üniversitesi'ndeki Filistin eylemlerine polis müdahalesi için New York Belediye Başkanı Eric Adams'a baskı yaptığı ortaya çıktı.

Amerikan gazetesi Washington Post (WP), gıda şirketi Kind'in kurucusu Daniel Lubetzky, risk fonu Third Point'in kurucusu Daniel Loeb, Warner Music Group'un sahibi Len Blavatnik ve gayrimenkul yatırımcısı Joseph Sitt'in, Adams'la 26 Nisan'da Zoom'dan görüştüğünü yazdı.

Görüşmenin, New York Polis Teşkilatı'ndan (NYPD) ekiplerin Columbia Üniversitesi'ne girdiği 18 Nisan'dan yaklaşık bir hafta sonra yapıldığına dikkat çekildi. 

Polis, üniversitenin talebi üzerine eylemcilere müdahale etmiş, en az 100 kişiyi gözaltına almıştı. Adams da polis müdahalesini savunarak, eylemlerin "dış etkilerin güdümünde" örgütlendiğini ve radikalleşmenin önüne geçilmesi gerektiğini iddia etmişti.

Haberde, Zoom görüşmesine katılan iş insanlarından Lubetzky'nin, 2025'te yapılacak belediye başkanlığı seçimlerinde Adams'ın yürüteceği kampanyaya maddi destek sağlanması çağrısı yaptığı belirtildi.

Gazete, Blavatnik'in nisanda 2 bin 100 dolar bağış yaptığını yazdı. WP, diğer bağışçıların kimliklerinin tespit edilemediğini aktardı.

Zoom görüşmesinde ayrıca Columbia Rektörü Minouche Shafik'le iletişime geçilmesi ve kampüse polisin girmesine müsaade etmesinin sağlanması istendi.

Ayrıca iş insanlarının Adams'tan, protestoların bastırılması ve eylemcilerin sorgulanması için NYPD'nin özel dedektiflerle çalışmasına izin vermesini istediği öne sürüldü. Haberde, Adams'ın bu seçeneğe sıcak yanaştığı savunuldu. 

Adams'ın yardımcısı Fabien Levy, WP'ye açıklamasında iddialara doğrudan yanıt vermezken, polisin kampüse üniversite yönetiminden gelen talep üzerine iki kez girdiğini söyledi. 

NYPD ekipleri, 30 Nisan'da tekrar Columbia kampüsüne girmiş, birçok akademisyen ve öğrenciyi gözaltına almıştı. Gazete, Shafik'in talebi üzerine polislerin halen kampüste olduğunu aktardı. 

İkinci polis müdahalesinin ardından yaptığı açıklamada Adams, "Barışçıl protestolar Yahudi düşmanı gösterilere döndüğü için harekete geçtik" demişti.

Milyarderlerin WhatsApp grubu

WP, Zoom görüşmesine katılan kişilerin yanı sıra aralarında Starbucks'ın eski CEO'su Howard Schultz, Dell CEO'su Michael Dell ve eski ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner'ın kardeşi Joshua Kushner'ın yer aldığı isimlerin bir WhatsApp grubu kurduğunu aktardı.  

Kimliğinin paylaşılmamasını isteyen kaynaklar, "İsrail'de mevcut durum" adlı sohbet grubunun Gazze savaşının başladığı 7 Ekim'den kısa süre sonra kurulduğunu söyledi. 

WhatsApp'taki yazışmaların, Amerikalı gayrimenkul yatırımcısı Barry Sternlicht'in bir çalışanı tarafından başlatıldığı, iş insanının gruba doğrudan üye olmadığı ifade edildi. 

Gazete, çalışanın 12 Ekim'de gruba attığı mesajla misyonu şu şekilde belirlediğini aktardı:  

İsrail savaşı cephede kazanmak için mücadele ederken, sohbet grubunun üyeleri Hamas karşıtı bir bilgilendirme kampanyasını finanse ederek, ABD kamuoyunu kendi tarafına çekip savaşın kazanılmasına destek sağlayacak.

Amerikan haber sitesi Semafor, kasımdaki haberinde Sternlicht'in 50 milyon dolarlık bir Hamas karşıtı medya kampanyası başlattığını öne sürmüştü. WP, kampanyaya WhatsApp grubundaki bazı kişilerin de katıldığını iddia etti.

WP, ayrıca gruptaki bazı isimlerin, İsrail Savaş Kabinesi Üyesi Benny Gantz, eski İsrail Başbakanı Naftali Bennet ve İsrail'in ABD Büyükelçisi Michael Herzog'la görüştüğünü aktardı.  

Eski Starbucks CEO'su Schultz'un, 16 Ekim'de gruba attığı mesajda Bennet'in özellikle görüşmeden memnun kaldığını yazdığı belirtildi.

Haberde, sohbet grubunun mayıs başında kapatıldığı aktarıldı.

Independent Türkçe, Washington Post, Semafor


Çin'in gözü Norveç'in Svalbard takımadasında

Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)
Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)
TT

Çin'in gözü Norveç'in Svalbard takımadasında

Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)
Svalbard takımadası kömür, bakır ve çinko kaynakları açısından zengin (Aktieselskabet Kulspids)

Norveç'e bağlı Svaldbard takımadasındaki son özel mülk 300 milyon euroya satılığa çıkarıldı. 

Fransız haber ajansı AFP'nin aktardığına göre, Arktik Okynausu'ndaki satılık arazi yaklaşık 60 kilometrekare büyüklüğünde. Üzerinde hiçbir yapının yer almadığı arazininyaklaşık 5 kilometre uzunluğunda kıyı şeridi var.

Takımadaların batısındaki Wedel Jarlsberg bölgesinde yer alan Sora Fagerfjord adlı arazi, Norveçli Aktieselskabet Kulspids firmasına ait. 

Şirketin avukatı Per Kyllingstad, firmanın Oslolu sanayiciler tarafından bölgede asbest madenciliği yapmak için kurulduğunu fakat bununla ilgili arazide hiçbir çalışılma yürütülmediğini belirtti. 

Avukat, satışın Norveç'in Svalbard üzerindeki egemenliğini tanıyan Svalbard Anlaşması uyarınca yapılacağını söyledi.

1920'de yapılan anlaşmada, aralarında Türkiye'nin yanı sıra Çin, ABD, Suudi Arabistan ve Japonya'nın da bulunduğu 46 ülkenin imzası var.

Kyllingstad, anlaşma gereği tüm ülkelerin satın alma sürecine eşit şekilde dahil olabileceğini söylerken, "Uzun süredir Kuzey Kutbu ve Svalbard'a gerçekten ilgi gösterdikleri için Çinliler, araziyi satın alabilecek potansiyel müşteriler arasında" dedi. 

Avukat, Norveç'in Svalbard'daki Longyearbyen bölgesine havalimanı ve ev inşa ettiğine dikkat çekti. 

Ayrıca Barentsburg bölgesinde de Rusya'ya ait bir kömür madeni faaliyet gösteriyor. Anlaşmaya göre Svalbard'a askeri üs inşa edilmesi yasak.

Kyllingstad, 2018-2019'da arazinin satışı için Norveç devletiyle görüşüldüğünü fakat fiyatta anlaşılamadığı için sürecin olumsuz sonuçlandığını söyledi. 

Arazinin satış işlemlerine destek sağlayan hukuk firması Zeiler Floyd Zadkovich'ten avukat Jonathan Webb, potansiyel alıcılar arasında çeşitli devletlerin yanı sıra ultra yüksek gelirli kişilerin olduğunu söyledi. 

Norveç'teki Fridtjof Nansen Enstitüsü'nden Andreas Osthagen, bölgenin 50 ila 100 yıl sonra çok değerlenebileceğine işaret ederek, Çinlilerin araziyi satın almaya çalışmasının Norveç makamlarını harekete geçirecek bir hamle olacağını belirtti.

Independent Türkçe, AFP, CNN