Nijer’deki askeri darbe, Elysee Sarayı için yeni bir yenilgi

Fransa-ABD hattında aksi görüşler mevcut. (Shutterstock)
Fransa-ABD hattında aksi görüşler mevcut. (Shutterstock)
TT

Nijer’deki askeri darbe, Elysee Sarayı için yeni bir yenilgi

Fransa-ABD hattında aksi görüşler mevcut. (Shutterstock)
Fransa-ABD hattında aksi görüşler mevcut. (Shutterstock)

Hattar Ebu Diyab

Nijer’deki askeri darbenin üzerinden yaklaşık bir ay geçti ve durum daha da vahim bir hal aldı. Diplomasi ve askeri müdahale seçenekleri arasında adeta bir rekabet söz konusu. Nijer’deki bu gelişme, Fransa’nın için yeni bir darbe olurken Batı'nın birbirinden tamamen farklı olan Kuzey Afrika ile Sahra Altı Afrika bölgelerini ayıran ve hassas bir jeopolitik konuma sahip olan Sahel bölgesindeki çıkarlarına yönelik yeni bir tehdit oluşturuyor.

ABD-Fransa anlaşmazlığı, Paris’in desteklediği Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'nun (ECOWAS) Nijer’e olası askeri müdahalesine gölge düşürüyor. Washington, Batı'nın nüfuzunu Rusya lehine zayıflatacağına inandığından Nijer’e askeri müdahalede bulunulması konusunda fazla istekli değil. Bunun yanında Washington, böyle bir müdahalenin Burkina Faso ve Mali'nin Nijer’deki askeri darbeyi desteklemelerinden dolayı bölgede geniş çaplı bir savaşın fitilini ateşleyebileceğini de düşünüyor.

Fransa’nın hayal kırıklığı ve Sahel bölgesindeki başarısızlıkları

Paris, Nijer’de 26 Temmuz’da gerçekleşen askeri darbenin ve seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'un alıkonulmasının ardından istisnai bir durumla karşı karşıya kaldı. Bu durum esasen Fransa’nın kara kıtadaki varlığı açısından belirleyici bir kriz. Elysee Sarayı'nın karar alma mercii, Bamako ve Vagadugu’dan sonra, hızlı gelişmelerin yaşandığı Niamey'de de yeni bir diplomatik başarısızlığa uğradı.

Fransa’nın ya kibir ya aşırı özgüven ya da siyasi ve sosyal anlamda tecrübe ve farkındalık düzeylerinin, kalkınma mekanizmalarının ve gizli güçlerinin gerilemesi ve durumu idare etme yönteminin bozulması nedeniyle söz konusu bu başarısızlıklara uğramasını önleyecek bir çaba sarf edememesi, darbeyi öngöremediğini ve yanlış hesap yaptığını gösteriyor. Fransa, Mali ve Burkina Faso’daki askerlerini geri çekmiş, Nijer’de konuşlu kalabalık askeri gücüne güvenmişti. Bu yüzden öngörü ve hesaplama konusunda yaşadığı bu başarısızlık oldukça garip.

Başarısızlığa yol açan ihmal ve aksaklığın sorumlusunun kim olduğu sorusunun yanıtına gelince burada Beşinci Fransa Cumhuriyeti döneminde Afrika politikasını belirleyenin Elysee Sarayı olduğu vurgulanabilir. Sorun, Fransa Anayasası’nın dış politika ve savunma konularında ayrıcalıklı karar alma yetkisi verdiği piramidin en tepesindeki cumhurbaşkanından kaynaklanıyor. Bunlar ülkenin egemen kararıyla ilgili meseleler olduğundan Dışişleri Bakanlığı'ndaki ve sahadaki diplomatların yanı sıra orduyla ve güvenlik teşkilatlarıyla etkileşim eksikliği ve kulak verilmemesi Elysee Sarayı’nı mevcut gerilemenin ve Sahel bölgesinden dışlanmanın sorumlusu haline getiriyor.

efrf
Nijer'in başkenti Niamey'de 2 Eylül'de düzenlenen protesto gösterisinde, Fransa'nın ülkeden çekilmesi talep edilen pankartlar açıldı. (AFP)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 28 Ağustos'ta Paris'te düzenlenen yıllık Büyükelçiler Konferansı sırasında yaptı açıklamada, Fransa'ya karşı provokasyon yapıldığını ve özellikle Rusya’yı kastederek yeni sömürgeci güçler tarafından hedef alındığını vurgulayarak bölgedeki Fransız askerlerinin geri çekilmesini savunmaya çalıştı.

Ancak gerçekler, sorunun daha karmaşık olduğunu ve artık sadece çıkar sağlama alanı değil, özellikle barındırdığı zengin kaynakların yanı sıra uluslararası ve bölgesel taraflar arasında nüfuz için çılgın bir rekabetin yaşanması nedeniyle kendine uluslararası dengelerde yer edinmek isteyen genç bir kıta olarak gelecek vadeden Afrika’ya ayak uydurarak değişimi zamanında gerçekleştiremeyen Fransa'nın başarısızlığa uğramaktan kurtulamadığını gösteriyor.

Mali'nin başkenti Bamako'da 2021 yılından bu yana büyükelçisi bulunmayan Fransa’nın Burkina Faso’da iktidarı ele geçiren askeri cuntaya önerdiği büyükelçisi de reddedildi. Belki bundan sonra Nijer’de Fransa’nın büyükelçisi olmayacak.

Afrika'da son yıllarda Rusya’nın yanı sıra diğer muhaliflerin ya da rakiplerin manevralarıyla birlikte Fransa karşıtlığı artarken Fransa’nın siyasetiyle ilgili hayal kırıklığının daha derin nedenleri de var. Eleştiriler özellikle CFA frangıyla ilişkilendirilen yardım politikasına ve ekonomi politikasına odaklansa Fransa’nın Mali'de radikal örgütlere karşı mücadele için konuşlandırdığı ve 2014 yılından 2022 yılına kadar görev yapan ‘Barkhane Operasyonu’ adlı 4 bin 500 kişilik askeri birliğiyle ilgili yarattığı algı özellikle bardağı taşıran son damlaydı.

Aslında bir operasyonun sekiz yıl sürmesinin hiçbir anlamı yok. Tüm bunlar Fransa’ya karşı hoşnutsuzluğun körüklenmesinde rol oynadı. Çünkü terörle mücadelede elde edilen taktik başarılara rağmen kamuoyunun ve askeri kurumların gelişimini gözlemlemede stratejik bir hata söz konusuydu. Fransa’nın kullandığı askeri üsler, gerçeklikle örtüşmediği, etkili bir askeri iş birliği kurmaya uygun olmadığı ve yeni bir sömürgecilik eğilimi olarak görüldüğü için eleştiri oklarının hedefi oldu.  

Afrika’nın Fransa'nın dış ticaret hacminin en fazla yüzde 5'ini oluşturması ise ayrı bir ironidir. Bu yüzden Fransa’nın Afrika için yeni bir politika geliştirmesi gerekmiyor, çünkü eskisi zaten dar ve sınırlı bir politikaydı. Daha doğrusu Fransa'nın ekonomik çıkarlarının siyasi çıkarlarıyla örtüştüğü, dünyadaki jeo-ekonomik gelişmelerden sapmayan bir politika geliştirmesi ve bu politikayı uygulanması lazım.

zxscd
Nijer ordusu, Niamey'de Fransa’nın kullandığı askeri üssün önünde güvelik önlemleri aldı. (AFP)

Gözlemcilere göre her ne kadar farklı zamanlar, rejimler ve bağlamlar olsa da Fransa’nın müdahalelerinin sömürge döneminin gerçek bir uzantısından ibaret olduğu açık. Fransa, Afrika kıyısındaki sorunlarla mücadelede tamamen askeri bir strateji benimsemeye devam etti. Çok geçmeden doğrudan radikal grupların ‘isyanını’ bastırmaya odaklanmanın da bir hata olduğu anlaşıldı. Çünkü toplumsal faktörler ve kalkınma, her ülkenin özelliklerini ve gri alanlardaki ayrılıkçı ve isyancı grupların varlığını hesaba katmaz.

Darbeyle ilgili Fransa-ABD zıtlığı

İlk bakışta yeni durum karşısında Batı'nın bütünlüğüne dair bir iddia vardı. Ancak darbeyi takip eden ilk günlerde ABD'nin Fransa’dan farklı olarak askeri seçeneği konuşmaktan kaçındığı ortaya çıktı.

ABD’li çevreler darbenin yapıldığı sıralarda, Batı’nın Sahel bölgesindeki radikallere karşı stratejisinde kilit bir oyuncu olarak görülen Nijer’in akıbetiyle ilgili duydukları endişeleri dile getirdiler. Libya’da 2011 yılında yaşananlar gibi gerilimin artması durumunda ABD kuvvetlerinin (yaklaşık bin 100 asker) hedef alınması ve ‘Fransızların Washington’a müdahalesi’ korkusunu dile getirmekten çekinmediler.

ABD, başından itibaren Fransa’dan farklı bir tutum sergiliyor. Özellikle olayı askeri bir darbe olarak tanımlamaktan kaçınan Washington, iktidara el koyan askerlerle iletişimi sürdürdü. ABD’nin özellikle Washington’ın çıkarları açısından hayati önem taşıyan Doğu Afrika ve Gine Körfezi'ndeki durumun izlenmesi ve takip edilmesi gibi faaliyetlerinin Batı Afrika’yı ve Sahel bölgesini kapsayan en önemli lojistik üssünün yer aldığı Nijer’le ortaklığında on yılı aşkın bir süredir gösterdiği çabalardan taviz vermemekte kararlı olduğu ortadaydı. Nijer, her ne kadar önemli bir uranyum zenginliğine sahip olsa da yedi milyonluk nüfusunun gıda güvensizliğiyle karşı karşıya olduğu dünyanın en fakir ülkelerinden biri olması nedeniyle ABD’nin mali yardımına ve Washington'la ortak yürütülen kalkınma programlarına bağımlı olduğu da bir gerçek.

Fransa, 2013 yılında Mali’de terörle mücadele başlığı altında ‘Serval Operasyonu’nu başlattıktan sonra 2008 yılında kurulan ve merkezi Almanya’nın Stuttgart kentinde olan ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) aracılığıyla, ABD'den lojistik desteğin yanı sıra siyasi destek vermesi de talep edilmek zorunda kaldı.

Burada ABD’nin Soğuk Savaş yıllarında kara kıtadaki nüfuz alanlarını paylaşan Fransa ve İngiltere için koruma kalkanı olduğunu hatırlamakta fayda var. O yıllardan bu yana Sovyetler Birliğini yayılmasını ve Küba’nın nüfuzunu engellemek ortak hedef olduysa da modern çağda Çin’in kıtadaki varlığını güçlendirmesiyle kaygının ana başlığı ekonomiye dönüştü.

2000 yıllarla birlikte terörle mücadele, iç çatışmaların artması ve eski sömürgeci güçler ile onların yerine geçmek isteyen yeni güçler arasındaki nüfuz ve kaynakların paylaşımı mücadelelerinin yoğunlaşmasıyla işler başka bir boyuta ulaştı. Tüm bunlar, sözde ve pratikte ‘Afrika Afrikalılarındır’ sloganının henüz gerçeğe dönüşmekten uzak olduğunu gösteriyor.

Diğer yandan Paris ile Washington arasında Nijer’deki darbeyle ilgili yaklaşımda ve tutumda anlaşmazlıklar olduğu gün yüzüne çıktı. Fransa, darbeyi ve sonuçlarını şiddetle reddettiğini açıklayıp üstüne bir de bölgedeki müttefiklerini darbeye karşı seferber ederken, ABD daha sakin bir tutum sergileyerek askeri cuntayla anlaşma eğilimiyle diplomatik çözüm için tüm yollara başvurulmasında ısrar etti. Çünkü birçok nüfuz sahibi ülkenin kendileri için meşrulaştırdığı seçici bir mantığa göre çıkarların devam etmesi anayasal kurallara bağlı kalmaktan daha önemli.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın uzlaşmacı açıklamaları ve yardımcısı Victoria Nuland'ın Nijer'i ziyaret ederek darbecilerle görüşmesi, ABD’nin darbeciler üzerinde ciddi bir baskısının olmadığını yansıttı. Washington, Niamey’e yeni büyükelçisi olarak Kathleen FitzGibbon'u atadı.

Washington, Nijer ordusunun Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum iktidarını düşürmesini bir ‘darbe’ olarak tanımlamamasını, böyle bir açıklama yapmanın ABD’nin Orta ve Batı Afrika'nın Sahel ve Sahra Altı Afrika bölgelerinde terörle mücadele faaliyetlerini etkileyebilecek askeri yardımları ve eğitimleri sona erdireceğini ve yerine Rusya’nın geçmesine kapıyı aralayacağını gerekçe göstererek savundu.

ABD’nin Nijer'e verdiği askeri destek 2012'den 2021'e kadar neredeyse 500 milyon dolara ulaşırken Nijer'in kuzeyindeki Agadez şehrinde de insansız hava araçları (İHA) için bir askeri üssü bulunuyor.

Buna karşın Fransa, ECOWAS’ın Nijer’e askeri müdahalede bulunmasını destekliyor. Ancak ABD yönetiminin bu müdahale için ECOWAS'a lojistik destek verip vermeyeceğini açıklamaması, Afrika'nın askeri müdahale ihtimalini zayıflattı.

Washington, siyasi açıdan Paris'in her ne pahasına olursa olsun seçilmiş yönetimin yeniden göreve gelmesini desteklemedeki ısrarcı tutumunu ihtiyatlı bir şekilde değerlendiriyor.

Washington, Paris'le Cumhurbaşkanı Bazoum'un serbest bırakılması konusunda aynı fikirde görünüyor, ama aradaki tek fark Washington, Bazoum'un yeniden iktidara gelmesiyle ilgilenmiyor. Fransız çevreler, ABD’nin darbeci komutan General Abdurrahman (Ömer) Tchiani ile güçlü ilişkilere sahip olduğunu söylüyorlar. Buna da Washington’ın ABD'de eğitim almış olan ve kısa bir süre önce yeni genelkurmay başkanı olarak atanan General Musa Salo Parmo’ya güveniyor olmasını gerekçe gösteriyorlar.

ABD, Soğuk Savaş yıllarında kara kıtadaki nüfuz alanlarını paylaşan Fransa ve İngiltere için bir koruma kalkanı oluşturuyordu.

Washington, Amerikan askerlerinin Nijer'den çekilmesinin istenmesi ihtimalinden kaçınmaya çalışırken askeri varlığını Fransa’nın ülkedeki askeri varlığıyla ilişkilendirmemeye özen gösteriyor. Zira ABD’nin Nijer’den çekilmesi demek Sahel bölgesindeki müttefikleri için hayati önem taşıyan istihbarat kazanımlarını kaybetmek demektir. Bu yüzden ABD hiçbir askeri çözümün kabul edilemez olduğunun altını özellikle çiziyor. Almanya ise Fransa ile aynı tutumu sergilerken İtalya, ABD’nin tutumuna önyargılı yaklaşıyor. Avrupa'nın Nijer’deki darbe karşısında ortak bir tutuma sahip olmaması, Rus paralı asker grubu Wagner'in daha fazla alana yayılmasına izin vermemek bahanesiyle Fransa'nın radikallerle mücadeledeki rolüne gölge düşürmeyi umursamayan ABD'nin işine yarıyor.

Herkes, ABD’nin darbecileri kontrol altına alma çabalarının, Rusları ABD’nin Afrika’daki hayati konumundan uzaklaştırma ve dikkatleri Ukrayna savaşına çekerek Batı ile Rusya arasında Afrika'da bir çatışma yaşanması ihtimalini sıfıra indirme girişimi olduğunun farkında.

Batı’nın Sahel bölgesinde tekrarlanan darbelerle yüzleşme konusundaki başarısızlığının (ki bu terörle mücadeledeki başarısızlığıyla aynı görülüyor) ardından Nijer’deki askeri darbe ve Fransa-ABD zıtlığı, önceliğin bölgede demokrasinin savunulması değil, Paris pahasına dahi nüfuzun devamlılığı ve çıkarların korunması olduğunu gösteriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla’dan çevrildi.



Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
TT

Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)

ABD'nin Çin malı drone'ları yasaklaması, bu cihazları ticari amaçlı kullanan Amerikalıları kızdırdı.

ABD Federal İletişim Komisyonu’nun (FCC) dün açıkladığı kararla yabancı üretim insansız hava araçlarının (İHA) ülkede satışı yasaklandı.

Ayrıca Çinli drone devi SZ DJI Technology ve Autel Robotics'in tüm iletişim ve video gözetim ekipmanları da yasak kapsamına alındı.

Bu kararla şirketlerin, iştiraklerinin ve ortaklarının ABD'de yeni drone ekipmanı ithal etmesi veya bunları satması yasaklanmış oldu.

Çin yapımı İHA’ların yasaklanması yönündeki çabalar 2017’de başlamıştı. Amerikan ordusu, siber güvenlik endişeleri nedeniyle askerlere DJI’nın drone’larını kullanmama emri vermişti.

Washington yönetimi, DJI drone’larının Çin yönetimi adına veri topladığını öne sürerken Pekin yönetimiyse iddiaları reddediyor.

ABD, DJI’yı “Çin askeri şirketi” diye de nitelemişti. Firma ise bu kategorilendirmenin iptali için açtığı davayı kaybetmişti.

DJI, ABD devletinin yürüteceği bağımsız incelemelere açık olduklarını, internet bağlantısı olmadan kullanılabilen drone’larla toplanan verilerin yerel merkezlerde depolandığını savunmuştu.

Çinli drone devi, kararın ardından yaptığı açıklamada öne sürülen güvenlik endişelerinin asılsız olduğunu iddia etti.

Diğer yandan yasak, sözkonusu İHA’ları ticari amaçlarla kullanan kişilerin tepkisini çekti. Wall Street Journal’ın aktardığına göre DJI üretimi drone’lar, ABD'deki ticari, hobi amaçlı ve yerel yönetimlerin kullandığı İHA’ların yaklaşık yüzde 70 ila 90’ını oluşturuyor.

Birçok drone kullanıcısının DJI parçalarını stoklamaya başladığı belirtiliyor. Ayrıca geçimlerini drone’lardan sağlayan kişilerin kararın iptali için Beyaz Saray ve ABD Kongresi’ne talepte bulunduğu aktarılıyor.

Drone ve uçak eğitimleri veren Pilot Institute'un kurucu ortağı Greg Reverdiau, DJI yasağıyla ilgili 8 bin kişinin katıldığı bir anket düzenlediklerini söylüyor.

Katılımcıların yüzde 43’ü yasağın şirketleri üzerinde "son derece olumsuz" veya "işlerini sona erdirebilecek bir etki" yaratacağını söylüyor. Yaklaşık yüzde 58’iyse DJI drone’ları olmadan sadece iki yıl veya daha kısa süre işlerini sürdürebileceklerini belirtiyor.

Reverdiau, Donald Trump yönetiminin yasağını eleştirerek şunları söylüyor:

İnsanlar DJI drone'larını Çin malı olduğu için satın almıyor. Bunları piyasada erişilebilir, yüksek kapasiteli ve uygun fiyatlı oldukları için tercih ediyorlar.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Newsweek


Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Yabancılara yönelik daha sıkı denetim için kapsamlı bir siyasi hamlenin parçası olarak Japonya, vatandaşlık almak için gereken ikamet süresini 10 yıla çıkarıyor ve dil şartı ekliyor.

Gelecek yılın hemen başlarında yürürlüğe girebilecek olan göçmenlik kurallarındaki bu revizyon, iktidar koalisyonundaki Nippon Ishin partisinin mevcut standartları çok gevşek bulması ve Başbakan Sanae Takaiçi'nin resmi bir inceleme emri vermesi üzerine geliyor.

Japonya'nın Mainichi gazetesi'nin haberine göre, Takaiçi'nin Liberal Demokrat Parti'sinin 4 Aralık'taki toplantısında özetlenen öneride görüldüğü üzere, vatandaşlığın onaylanması sadece ikamet süresine değil, aynı zamanda "iyi hal" ve başvuranın kişisel veya eş geliri ya da becerileri yoluyla istikrarlı bir geçim sağlama kabiliyetine de bağlı olacak. Ayrıca yetkililere nihai kararı vermede geniş bir takdir yetkisi bırakılacak.

Nippon Ishin, 17 Eylül'de Adalet Bakanlığı'na, yabancı uyruklu sakinlerin sayısını sınırlayacak ve yurttaşlığa kabul edilmiş kişilerin vatandaşlıklarının iptal edilebileceği koşulları belirleyecek daha sert önlemler alınması yönünde bir öneri sunmuştu.

Radikal sağcı Sanseito partisiyse daha da ileri giderek, hükümeti yabancıları etnik Japon nüfusunun önüne koymakla suçlarken, kendi iktidarında Japon vatandaşlığına kabul edilmiş kişilerin (kikajin) yasama meclisi adaylığına engel olacağını açıklamıştı.

Hükümet, önerilen kurallara istisnalar getirmeyi planlıyor; bu sayede, Japonya'da birkaç yıldır müsabakalara çıkan sporcular gibi bazı başvuru sahipleri, 10 yıllık ikamet şartını karşılamasalar bile vatandaşlık alabilecek.

Adalet Bakanlığı verilerine göre Japon hükümeti 2024'te 12 bin 248 vatandaşlık başvurusu aldı ve bunların 8 bin 863'ü yıl içinde onaylandı.

Yerel medyaya göre hükümet ayrıca kalıcı ikamet başvurusunda bulunanlar için Japonca dil yeterliliğini ve yurttaşlık eğitimini zorunlu hale getirmeyi de düşünüyor.

Görsel kaldırıldı.
Sanae Takaiçi'nin koalisyon ortağı, Japonya'daki yabancı sakin sayısına sınırlama getirmek istiyor (Reuters)

Önerilen kuralların ülkede yoğun bir çevrimiçi tartışmaya yol açtığı bildiriliyor.

Destekçiler bunları uzun süreli ikamet edenler için makul bulurken, eleştirmenler Takaiçi'nin muhafazakar hükümetinin, Japonya'nın ciddi işgücü sıkıntısıyla karşı karşıya olduğu bir dönemde göçmenliğe yeni engeller yarattığını savunuyor.

The Asahi Shimbun, hükümet kaynaklarına atıfta bulunarak, planın yabancı sakinleri "temel toplumsal bilgi, özellikle dil becerileri"yle donatmayı amaçladığını bildirdi.

Gazeteye göre önerilen ve şimdilik "sosyal içerme programı" diye adlandırılan plan, yabancılarla yerel topluluklar arasındaki yanlış anlamaları ve sürtüşmeleri azaltıp "artan yabancı düşmanlığını dizginlemeyi" amaçlıyor.

Girişim, yerel okullara kaydolmadan önce Japonca yeterliliği sınırlı olan çocuklar için destek önlemlerini içerecek.

2015'te Japonya'da yaklaşık 2,23 milyon yabancı sakin vardı. Haziran 2025 itibarıyla bu sayı yaklaşık 3,95 milyona ulaştı, yani yabancılar nüfusun yaklaşık yüzde 3'ünü oluşturuyor. Bu yabancıların yaklaşık 930 bini ülkede kalıcı ikamet sahibi oldu.

Independent Türkçe 


Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
TT

Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)

Ukrayna savaşı, Avrupa'daki pek çok ülkeyi olası bir çatışma ihtimali nedeniyle tedirgin ederken kıtanın kuzeyinde bambaşka bir sorun yaşanıyor.

Finlandiya'daki rengeyiklerinin ölüm oranındaki artışta Rusya'nın açtığı savaşın etkili olduğu öne sürülüyor.

Ülkenin kuzeyindeki Kuusamo'da 400 yılı aşkın süredir bu boynuzlu hayvanları yetiştiren bir aileye mensup olan Juha Kujala, son zamanlarda neredeyse her gün bir rengeyiği ölüsü gördüğünü söylüyor. 

Rusya sınırlarına 40 kilometre mesafedeki çiftliğinde turistleri ağırlayan Kujala, bu durumdan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i sorumlu tutuyor:

Ukrayna savaşından sonra durum daha kötüleşti. Kurtlar Rus tarafından geliyor. Ukrayna'da insan avladıkları için orada kurt avlayacak kimse kalmadı. Gerçekten çok çok üzücü. Kurtlar durmaksızın öldürüyor. Sayıları o kadar fazla ki buradaki tüm sistemi tehdit ediyorlar. Bir şeyler yapmazsak birkaç yıla burada rengeyiği kalmaz. Bu çok üzücü çünkü rengeyiği yetiştiriciliği, Finlandiya tarihinin en eski geçim kaynaklarından biri.

Rusya'dan gelen kurtların rengeyiklerini öldürdüğünü öne süren tek kişi Kujala değil.

Bölgede şu teori yaygın şekilde dile getiriliyor: Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarında yaşayan avcılar Ukrayna savaşına katıldığı için kurtlarla birlikte ayılar, vaşaklar ve kutup porsuklarının da sayısı dizginlenmiyor ve bu hayvanlar Finlandiya'daki rengeyiklerini öldürüyor.

Rus medyasındaysa odunculuk endüstrisinin doğal dengeyi bozduğuna yönelik haberler var. 

Resmi rakamlara göre bir yıl içinde Finlandiya'daki kurt sayısı 295'ten 430'a çıktı. 

Bu yıl kurtlar tarafından öldürülen rengeyiği sayısında geçen seneye göre yüzde 70'lik bir artış yaşandığı ve 1950 civarında hayvanın yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. 

Ukrayna savaşının Moskova'ya yönelik tepkileri artırdığı ülkede ortaya çıkan "Rus kurtları" fikrini inceleyen bilim insanlarından Katja Holmala, "Bence bu gerçekçi bir teori olabilir" diyor.

Holmala, devlete bağlı Doğal Kaynaklar Enstitüsü'nde çalışan araştırma ekibinin, daha önce Finlandiya'daki kurtlarda görülmeyen DNA izlerini bulduğunu açıklıyor. 

Savaş öncesinde Rus devletinin avcılara kurt başına ödül verdiğini ancak son yıllarda komşu ülkede öldürülen kurt sayısının çok azaldığını sözlerine ekliyor. 

İstihbarat uzmanı John Helin de Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarındaki işsizliğin, o bölgelerdeki erkekleri orduya yazılmaya yönelttiğini söylüyor. 

Rengeyiklerini korumak isteyen Finlandiya devleti, nesli kritik tehlike altında görülen kurtların avlanmasına daha geniş çapta izin vermeye hazırlanıyor.

Doğal çevreyi koruma yanlılarıysa konuya dair endişelerini dile getiriyor. 

Kujala onlara tepkili:

Bu kişiler gelip burada bizim hayatımızı yaşasın da rengeyiklerini kaybettiğimizde çektiğimiz acıyı görsün.
 

Independent Türkçe, CNN, AFP