Gazze’de bombardıman altında böyle yaşıyoruz: Ölümü işte böyle atlatıyoruz…

Füze sesini duyuyorsanız size isabet etmemiş demektir

Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus kasabasına yönelik İsrail hava saldırılarının ardından yıkılmış binaların enkazlarını inceleyen Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus kasabasına yönelik İsrail hava saldırılarının ardından yıkılmış binaların enkazlarını inceleyen Filistinliler (AP)
TT

Gazze’de bombardıman altında böyle yaşıyoruz: Ölümü işte böyle atlatıyoruz…

Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus kasabasına yönelik İsrail hava saldırılarının ardından yıkılmış binaların enkazlarını inceleyen Filistinliler (AP)
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus kasabasına yönelik İsrail hava saldırılarının ardından yıkılmış binaların enkazlarını inceleyen Filistinliler (AP)

Hüsam Maruf

Açık ve her geçen gün genişleyen ağzıyla, çaresiz siviller arasından daha fazla kurban yutmaya devam eden Gazze savaşı başlayalı 20 gün geçti. Sivillere yönelik çılgınca bir hızla ve kitlesel olarak gerçekleşen cinayet devam ediyor. Savaşın, savaş kararı alan siyasetçilerin ve savaş liderlerinin ahlakına dair sorular gündeme gelirken, askerlerin sivilleri öldürme psikolojisine dair de önemli sorular ortaya atılıyor. Daha büyük sorular ise Batılı ülkelerin medeniyet ve teknolojik ilerleme teraneleri söylemesinin ardından modern çağda insanlığın akıbetine dair. Modern toplumda insanların dillendirdiği tüm ahlaki dizginleri ve ilkeleri görmezden gelerek uluslararası ve insani yasaları çiğneyen ve Filistin halkına karşı ölümcül suçlar işleyen işgalci devlet İsrail söz konusu olduğunda bu ilerleme, değersiz bir saçmalığa dönüşüyor.

Gelecekte insanlığı biraz olsun korumak istiyorsak, daha fazla cinayete susamış o liderlerin ve çocukların kafalarına füze düşüren o askerlerin psikolojisinin derinlerine dalmalıyız. Bu noktada hatırıma Rus yazar Lev Tolstoy’un şu sözü geliyor: “Savaş, her zaman ilgimi çekmiştir. Üst düzey generallerin tasarladığı manevraları kastetmiyorum; çünkü hayal gücüm bu kadar geniş çaplı hareketleri takip edemiyor; bunları anlamıyorum. Asıl ilgimi çeken, savaşın gerçekliği ve askerlerin işlediği bilfiil cinayetler.”

Çoğu zaman gelen darbenin gücünü uçağın sesinden anlıyoruz. Artık saldırıların yönlerini de biliyoruz. Ama savaştan savaşa, mermiden mermiye değişmeyen tek şey; acının tadı, kaybetmenin üzüntüsü, veda ve korku

Savaş güçlülere sadece ahmaklığı ve insanlığa karşı daha fazla şiddeti öğretir ve zulmü, toplu mezarları ve insanların zorunlu göçünü destekler. Zayıfların ise intikam ve öfke duygularını körükler ve su, elektrik ve gıda gibi insani yardımların kesintiye uğradığı, toplumca parçalanmışlığın ve kaybın yaşandığı, insanlar arasında iletişimin ve ulaşımın kesildiği, evlerin yıkıldığı, şehirlerin altyapısının yerle bir olduğu bir ortamda sebep olduğu korku, yara, endişe ve çaresizlikle hayal evinde savaş olmasa açılmayacak yeni pencereler açar.  

Tecrübe

Savaş bana hayata ve ölüme dair iki yönlü bir tecrübe sundu. Küçük çocuklarım gibi benim için de patlama sesleri bazı zamanlarda korkutucu olmaktan çıktı. Çoğu zaman gelen darbenin gücünü uçağın sesinden anlıyoruz. Artık saldırıların yönlerini de biliyoruz. Ama savaştan savaşa, mermiden mermiye değişmeyen tek şey; acının tadı, kaybetmenin üzüntüsü, veda ve korku, her şeyden korku. 13 yaşındaki oğlum kimliği tespit edilemeyen ölülerin akıbetini bana şu ifadelerle anlatıyor: “Böyle kişilerin sayıları çok olduğu için doktorlar onları topluca gömmeyi uygun gördüler.”

Savaş, çocuklar için işte böyle bir tecrübe üretiyor. Onların, hikâyeye tanık olmamak gibi bir lüksleri yok. Aksine bu hikâyeyi anlatabilme yeteneğine sahip benlikler taşıyorlar. Savaşın bilinçlerini zorla şekillendirdiği bu genç nesiller, gelecekte hikâyenin tam anlamıyla taşıyıcısı olacaklar. Geçmişte olduğu gibi davasından bihaber bir Filistinli nesil çıkmayacak.

En kötüsünü beklemek

Savaş bana her zaman en kötüsüne hazırlıklı olmayı öğretti. Zira neşe ya da iyimser bir ton için bir kalkan yok. Hayat, barıştan yana olan yazarın güzellik üretmek için yönettiği bir tiyatro sahnesi ya da roman değil. Burada, Gazze’deki hayatta insanlığın ve İsrail ile ABD’nin yıkıcı savaş aletlerinin ürettiği en büyük dram var. Tam olarak bu savaş bize bu modern dünyada insanlığın olmadığını öğretti.

sdfe
İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği bir hava saldırısından sonra yükselen duman ve ateş (AP)

Hayatının aşkına evlenme teklifi eden ve düğünlerine hazırlanan Gazzeli genç Halid el-Mısri, kendi deyimiyle ‘ruhuna’ veda etti ve onu beyaz gelinlik içinde değil de beyaz kefene bürünmüş halde gördü. İşgal güçleri, evini ve ailesini bombaladı. Nişanlısı, bu savaşta şehit düşen çok sayıda kişi arasında bir rakama dönüştü. Facebook hesabında Halid, yaşanabilecek tüm acılarla nişanlısı için duyduğu yasını şöyle dile getirdi: “Canım nişanlım, beyaz gelinlik giyecekken beyaz kefene büründü. Beni yaşam sevincinden mahrum bıraktılar. Elveda Ruhum.”

Yüzleri ezberliyoruz

Savaş bana ayrıca sevdiklerimin özelliklerine iyice bakmayı öğretti. Zira içten ve rahat anlar, acımasız bombalamalarla yok edilebilir. İsrail’in son savaşta kullandığı gelişmiş Amerikan silahları nedeniyle yüz derisi yandığı için özellikler kaybolabilir ve eski görünümüne kavuşamayabilir. Silahlar, sadece can almakla kalmıyor; yüzü, sırtı ve karnı da yakıyor. Böylece insanın özellikleri kayboluyor ve sanki pürüzsüz bir yüzeye kumla çizilmiş gibi siliniyor.

Tüm bunlar ölümle içsel bir diyaloğu somutlaştırıyor. Sanki ona, ‘İstersen gel. Senin varlığına dair ürkütücü düşünceden biraz olsun sıyrılacağız. Çünkü sen gelirsen biz bu maddi acının dışında, dünyanın sınırlarının dışında olacağız’ diyoruz

Gazze’de, evlatlarının isimlerini bacaklarına ve ayaklarına yazan aileler var. Bunu yapıyorlar, çünkü kendilerinden önce binden fazla kişinin başına geldiği gibi, bir bombardıman turundan sonra çocukların kimliği belirsiz hale gelmesinden korkuyorlar. Belki de aile, bazıları henüz ayaklarını kullanamayan çocukları için yalnızlıktan ve kaybolmuşluktan korkarak, daha sonra defnedeceklere aile üyelerinin birbirine yakın gömülmesine dair bir talimat verecek.

Ölümden sonra evsizlik

Öğrenilmesi mümkün bir diğer şey de insanın öldükten sonra bile evsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğidir. Biz insanın evsiz kalabilmesine ve kalacak, geceleyecek bir yer ya da para bulamamasına alışığız. Ama bu ölümden sonra olursa işte o zaman feci bir durum olur. Bu savaşta Gazze’deki ilgili yetkililer, kabir ve kefen sıkıntısı çekti. Gazze’de sakinlerinin başları üzerinde bombalanan evlerin sayısına kıyasla sivil savunma ekipleri yetersiz kaldığı için ölülerin çoğu enkaz altında bırakıldı. Gazze Şeridi’ndeki sivil savunma raporlarına göre imkânsızlıklar nedeniyle ve kurtarma ekiplerinin yıkılmış evlerin enkazı altından ölüleri değil de önce yaralıları çıkarmasının önünü açmak amacıyla enkaz altından çıkarılamayan binden fazla şehit bulunuyor.

ghrj
26 Ekim 2023’te Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda Filistinliler, İsrail’in hava saldırısının ardından bir binanın enkazı üzerinde kurbanları ve kurtulanları arıyor (EPA)

Yusuf el-Halo

Gazze’de daha önceki savaşlarda her zaman aile üyelerinin aynı odada uyuması yaygındı. Böylece bombalama yoluyla ölüm gelse bile bütün aileyi bulur. Aslında Filistinli ailelerin çoğu, günün büyük bölümünde birbirine yakın duruyor. O kadar ki kişi, onlardan uzakta ihtiyacını gidermesi gerektiğinde korku ve yalnızlık hissediyor. Ancak Yusuf’un annesi, annesinin tarifiyle ‘beyaz, tatlı, kıvırcık yaşlı 7 yaşında’ çocuğunu birkaç dakikalığına evde bırakmıştı. Gelgelelim hava saldırısı, o dönmeden önce geldi. Yusuf’un babası da o esnada hastanede yaralılarla ilgileniyordu. Trajik bir an yaşandı ve Yusuf, karnı aç bir halde şehit oldu. Ay gibi yüzü tanınmaz hale geldiği için annesinin bile ona veda etmesi engellendi. Böylece bir şey daha öğrendim: Savaş sırasında evde çocukları ihmal etmek yok. Savaş boyunca annelerin, çocuklarını kendi bedenlerine yakın tutması gerekiyor adeta.

Füzeyle diyalog

Gazze’de siviller için bir sığınak ve kaçacak yer olmadığı için beklenmedik bombalamalar yüzünden kaçınılmaz olan ölüme teslim olmak, kitlelerin ve bireylerin benimsediği bir durum. Zira şiddetli bombalama esnasında güvenli bir sığınak yok. İnsanlar kaçsa bile, tehdit altındaki bir mekândan belki de biraz sonra bombalanacak başka bir mekâna kaçıyorlar. Yerinden edilmiş pek çok insanın başına gelen de bu; başkalarının evlerinde öldüler, halbuki orada güvende olduklarını düşünüyorlardı.

Daha önce bir kişinin ayağının veya elinin uyuşturulmadan kesilebileceğini hiç düşünemezdim. Ama bu durum, Gazze’deki hastanelerde büyük oranda gerçekleşti. Bu noktada olan biteni tarif edebilecek bir duygu yok. Sadece mümkün olan en üst düzeyde insani acı var

Bu savaşta aile üyeleri, gazeteciler, doktorlar ve sağlık ekipleri, korkuyu biraz olsun yenmek için askerî bir düşünceyi ödünç alarak, birbirlerine şöyle teselli veriyorlar: Önce füze sesini, sonra da patlama sesini duyuyorsan bu sefer kurtuldun demektir. Füze sana yönelmişse de hiçbir şey hissetmeyeceksin; çünkü sen öleceksin ve patlama sesini başkaları duyacak.

Tüm bunlar ölümle içsel bir diyaloğu somutlaştırıyor. Sanki ona, ‘İstersen gel. Senin varlığına dair ürpertici düşünceden biraz olsun sıyrılacağız; çünkü sen gelirsen biz bu maddi acının dışında, dünyanın sınırlarının dışında olacağız’ diyoruz.  

sfghe
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah şehrine yönelik bir İsrail hava saldırısından sonra yükselen dumanlar (DPA)

Acıya dair yeni bir hayal

Bu savaş, zihnime acıya dair yeni bir hayal ekledi. Daha önce bir kişinin ayağının veya elinin uyuşturulmadan kesilebileceğini hiç düşünemezdim. Ama bu durum, Gazze’deki hastanelerde büyük oranda yaşandı. Zira İsrail’in her şeye uyguladığı abluka yüzünden hastanelerdeki tıbbi malzemeler ve aletler tükendi. Bu yüzden de doktorlar, birçok ameliyatı uyuşturucu kullanmadan gerçekleştirmek zorunda kaldı. Bu noktada olan biteni tarif edebilecek hiçbir duygu yok. Sadece mümkün olan en üst düzeyde insani acı var.

Üstelik bu ameliyatlar, ameliyata tahsis edilen odalar yetersiz olduğu için hastane yollarında ve koridorlarında yapılıyor. Böylece acı, bizzat açığa çıkıyor ve acının cehennemi, onu yaşayıp görenlerin, onu hafifletmek için boşuna çabalayanların yüzlerine yansıyor.  

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
TT

Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)

Kasım 2023'te başlayan dava nihayet sonuçlandı ve Estonya yargısı, aynı yılın mart ayında tutuklanan politikacılar hakkındaki kararını verdi. 

Harju Bölge Mahkemesi'nde geçen perşembe görülen davada muhafazakar Koos partisinin kurucularından Aivo Peterson vatana ihanetten 14 yıl, Dmitri Rootsi ve Andrei Andronov ise 11'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Ekim 2022 - Mart 2023'te Estonya devleti ve toplumunun hilafına Rusya'nın politikalarını desteklemekle suçlanan üç siyasetçi bu iddiaları reddediyor. 

Moskova'dan aldıkları emirlerle hareket etme iddialarının hedefindeki üçlü, temyize başvuracaklarını açıkladı. 

Partiden yapılan açıklamada da savcıların Estonya'nın anayasal düzeni ve güvenliğine nasıl zarar verildiğine dair somut kanıt gösteremediği savunuldu.

Estonya'nın Ukrayna'ya yardımına karşı çıkan Koos partisi, bu yıl düzenlenen belediye seçimlerinde ülke genelindeki oyların yalnızca binde 8'ini alabilmişti. 

2022'de kurulan parti, Baltık ülkesinin NATO'dan çıkıp tarafsızlığını ilan etmesini ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çekilmesini isterken, diğer ülkeler arasındaki askeri çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak karışılmasına karşı çıkıyor. 

Öte yandan Aivo Peterson, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve Eylül 2022'de Rusya'ya katılma kararı alan Donetsk Halk Cumhuriyeti'ni 2023'te ziyaret etmişti. 

55 yaşındaki siyasetçi, Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşına dair bilgi almak için bölgeye gittiğini şu ifadelerle savunmuştu:

Estonya medyasından aldığımız bilgiler tek taraflı. Tüm gazetecilerimiz Kiev'i destekliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova haziranda yaptığı açıklamada Estonya için "düşmanca davranan ülkeler arasında ilk sıralarda" ifadesini kullanmış, Tallin yönetiminin kendilerini yalanlarla bir tehdit gibi gösterdiğini öne sürmüştü. 

Independent Türkçe, ERR, RT


Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
TT

Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)

İsrail basınında yer alan haberlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ile pazartesi günü Kudüs’te yaptığı görüşmede, Trump yönetiminden “sert ve özel mesajlar” aldığı belirtildi. Görüşmenin, ay sonunda Florida’da yapılması planlanan ABD-İsrail zirvesi öncesinde gerçekleştiği aktarıldı. Barrack-Netanyahu görüşmesinin ana gündem maddelerinin Gazze, Suriye ve Trump’la yapılacak buluşma olduğu kaydedildi.

Gazze’de “kabul edilemez” açıklamalar

Gazze dosyasında, Ekim ayında başlayan kırılgan ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesi ele alınırken, Yedioth Ahronoth gazetesi Barrack’ın, Netanyahu’nun Türkiye’nin rolüne ilişkin kaygılarını gidermeye çalıştığını ve Türkiye’nin Gazze’de kurulması öngörülen uluslararası güce katılmasına ikna etmeye çalıştığını yazdı. Haberde, Barrack’ın Türkiye’nin Hamas üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olduğunu ve silahsızlanma konusunda Hamas’ı ikna edebilecek en güçlü aktör konumunda bulunduğunu vurguladığı belirtildi.

frt
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şarm el-Şeyh Ortadoğu Barış Bildirgesi'ni imzalarken (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığı habere göre Barrack, Türkiye’nin Trump planını imzaladığını ve Hamas adına silahların teslimini içeren maddeye taahhüt verdiğini Netanyahu’ya hatırlattı. Türkiye’nin katılımının, şu aşamada çekimser olan birçok ülkeyi de uluslararası güce katılmaya teşvik edeceğini savundu.

Haberde, Barrack’ın “Türkiye’nin dışlanmasının diğer ülkelerin de geri adım atmasına yol açtığını, Başkan Trump’ın bu planın başarısız olmasına izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı. Ayrıca Netanyahu’nun “Hamas’ın silah bırakacağına güvenmediği” yönündeki açıklamalarının ve İsrail’in bunu zorla sağlayabileceğine dair ifadelerinin “kabul edilemez” olduğu ve planı tehdit ettiği uyarısında bulunduğu kaydedildi.

Bu bilgiler, İsrail Kanal 12 televizyonunun aktardıklarıyla da örtüştü. Kanal 12, Beyaz Saray’ın Netanyahu’ya “özel ve sert” bir mesaj gönderdiğini ve Hamas’ın üst düzey askeri isimlerinden Raid Saad’ın öldürülmesinin, Trump arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasının ihlali olarak görüldüğünü bildirdi.

Kanal ayrıca, Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan anlaşmanın ikinci aşamasına geçiş konusundaki görüş ayrılıkları ve İsrail’in bölgedeki genel politikaları nedeniyle Trump yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan bir gerilim yaşandığını aktardı.

ABD’li iki yetkili, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Başkan Trump’ın damadı Jared Kushner’in Netanyahu’nun tutumundan “son derece rahatsız” olduğunu söyledi. Üst düzey bir ABD’li yetkiliye göre Netanyahu’ya verilen net mesajda şu ifadelere yer verildi: “Eğer itibarını zedelemek ve anlaşmalara uymayan bir lider olarak görünmek istiyorsan bu senin tercihin. Ancak Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan Gazze anlaşmasının itibarını zedelemene izin vermeyiz.”

Batı Şeria ve bölgesel gerilim

Batı Şeria konusunda da Beyaz Saray’ın, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinden ve “Arap dünyasında provokasyon olarak algılanan” İsrail adımlarından giderek daha fazla endişe duyduğu belirtildi. ABD’li bir yetkili, Washington’un Netanyahu’dan İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmasını değil, İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın genişletilmesine zarar verecek adımlardan kaçınmasını istediğini söyledi.

Aynı yetkili, Netanyahu’nun son iki yılda uluslararası alanda giderek yalnızlaştığını savunarak, “Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin neden onunla görüşmeyi reddettiğini ve Abraham Anlaşmaları’nın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen neden BAE’ye davet edilmediğini kendisine sorması gerekir” dedi. Yetkili, Netanyahu’nun tansiyonu düşürmeye hazır olmaması halinde Washington’un Abraham Anlaşmaları’nı genişletme çabalarına zaman ayırmayacağını da ifade etti.

Beyaz Saray’da Netanyahu’ya öfke

Trump’ın, son dönemde Netanyahu’nun sert eleştirilerine maruz kalan Barrack’ı Kudüs’e göndermesi dikkat çekti. Netanyahu, Barrack için “Amerika’daki Türk büyükelçisi gibi davranıyor” ifadesini kullanmıştı. Barrack’ın İsrail demokrasisine ilişkin sözleri de Netanyahu’nun tepkisini çekmiş, Barrack bu açıklamalar için özür dilemişti.

Yedioth Ahronoth yazarı Nahum Barnea, ABD’li kaynaklara dayandırdığı yazısında, Washington’un Netanyahu’nun Trump’ın barış planını hayata geçirme konusunda samimi olmadığı ve İsrail’in sürekli savaş halinde kalması için çaba gösterdiği kanaatine vardığını yazdı. Barnea, Beyaz Saray’da Netanyahu’ya yönelik sert ve ağır ifadeler kullanıldığını, bunların bir kısmının doğrudan Netanyahu’ya da iletilmiş olabileceğini belirtti.

Suriye’de “kırmızı çizgiler”

İsrail basınına göre Barrack, Netanyahu’ya Suriye konusunda da “kırmızı çizgiler” iletti. Trump yönetiminin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Washington’un bir müttefiki olarak gördüğü ve ülkenin istikrarı için desteklenmesi gerektiği görüşünde olduğu aktarıldı. ABD’nin, İsrail’in yoğun askeri operasyonlarının Suriye’de yönetimin çökmesine yol açmasından endişe duyduğu ve güvenlik anlaşmasına varılmasını istediği belirtildi.

Lübnan konusunda ise Trump’ın, İsrail’in Hizbullah’a karşı sınırlı baskıyı sürdürmesini desteklediği, ancak geniş çaplı bir savaşa onay vermediği ifade edildi.

İsrailli analistler, Netanyahu’nun Barrack’ın tüm taleplerini reddetmeyeceğini, ancak kesin taahhütlerden kaçınarak Trump’la 29 Aralık’ta Florida’da yapacağı görüşmenin önünü açmaya çalıştığını öne sürdü. Buna karşın Netanyahu’nun, Barrack’ın ofisine ulaşmasından hemen önce Suriye’ye hava saldırısı düzenlenmesi talimatı vererek bağımsız hareket ettiği mesajını da vermekten geri durmadığı kaydedildi.

vgt
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Pazartesi günü bir araya geldi (İsrail hükümeti)

Türkiye’ye mesaj olarak yorumlanan bir adımda ise Netanyahu’nun, Yunanistan Başbakanı ve Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle üçlü bir zirve düzenleme kararı aldığı belirtildi. İsrail’de bu toplantı, Türkiye’ye yönelik doğrudan siyasi mesaj olarak değerlendirildi. Barrack ise görüşme sonrasında, temasların “bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen yapıcı bir diyalog” olduğunu söyledi.


Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

TT

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı’ndaki saldırganlardan birini etkisiz hâle getirerek silahını alan manav Ahmed el-Ahmed’in, saldırı sırasında yaralanmasının ardından ameliyata alındığı bildirildi. El-Ahmed’in ailesi, oğullarını “kahraman” olarak nitelendirirken, hastanedeki tedavisi sürerken kendisi için başlatılan bağış kampanyasına yoğun destek geldi.

El-Ahmed’in, Avustralya yayın kuruluşu ABC’ye konuşan anne ve babası, oğullarının omzundan dört ila beş kurşunla vurulduğunu, vücudunda hâlâ çıkarılmamış mermiler bulunduğunu söyledi. Ailesi, Ahmed el-Ahmed’in 2006 yılında Avustralya’ya geldiğini, kendilerinin ise Suriye’den Sidney’e yalnızca birkaç ay önce ulaştıklarını ve uzun süredir oğullarından ayrı olduklarını belirtti.

Kuzeni Hozay el-Kenc, pazartesi günü basına yaptığı açıklamada, Ahmed el-Ahmed’in ilk ameliyatının başarıyla tamamlandığını söyledi. El-Kenc, “İlk ameliyatını geçirdi. Durumuna bağlı olarak iki ya da üç ameliyat daha gerekebilir” dedi.

Aileden hükümete çağrı

El-Ahmed’in anne ve babası, yaşlarının ilerlemesi nedeniyle oğullarının iyileşme sürecinde yeterli destek verememekten endişe duyduklarını ifade ederek, Başbakan Anthony Albanese hükümetinden yardım talep etti. Aile, Almanya’da ve Rusya’da yaşayan iki kardeşin Avustralya’ya gelerek destek olabilmesi için vize kolaylığı istediklerini belirtti.

sdfg
Ahmed Al-Ahmed'in babası Muhammed Fateh Al-Ahmed (Videodan alınan ekran görüntüsü).

Anne, “Şu anda yardıma ihtiyacı var çünkü engelli kaldı. Diğer çocuklarımızın buraya gelmesini istiyoruz” dedi. Ahmed el-Ahmed’in, saldırganın mermileri bittiğinde silahını elinden aldığı sırada vurulduğunu da aktardı.

Başbakan Albanese, Ahmed el-Ahmed’in cesaretinin hayatlar kurtardığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump da el-Ahmed’i “çok, çok cesur bir kişi” olarak nitelendirdi.

Bağışlar 750 bin dolara yaklaştı

Reuters’ın aktardığına göre, 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında toplanan miktar yaklaşık 750 bin ABD dolarına ulaştı. GoFundMe üzerinden başlatılan kampanya, bir gün içinde 1,1 milyon Avustralya dolarını (yaklaşık 744 bin ABD doları) aştı.

Ailesinin anlattığına göre el-Ahmed, Bondi’de bir arkadaşıyla kahve içerken silah seslerini duydu. Ağaç arkasına saklanan silahlı kişiyi fark eden el-Ahmed, saldırganın cephanesi tükendiğinde arkadan yaklaşarak silahını almayı başardı.

Hanuka Bayramı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte gerçekleşen silahlı saldırıda en az 15 kişi hayatını kaybederken, 42 kişi yaralandı. Saldırının Navid Akram (24) ile babası Sajid Akram (50) tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Başbakan Chris Minns, hastane ziyaretinin ardından yaptığı paylaşımda, “Ahmed’in gösterdiği cesaret olağanüstüydü. Hayatını büyük bir riske atarak saldırganı etkisiz hâle getirdi” dedi.

El-Ahmed’in, silahlı saldırgana arkadan koşarak uzun namlulu tüfeğini aldığı anlara ait görüntüler dünya genelinde medya kuruluşları tarafından yayımlandı ve sosyal medyada 22 milyondan fazla kez izlendi.