İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı: Özgürlüğün her ülkede farklı anlamları var

Independent Arabia’ya verdiği röportajda mevcut muhafazakâr hükümetteki tek kadın olan Ensiyeh Hazali, ahlak polisini savundu ve oğlunun Kanada’ya kaçtığı iddiasıyla kendisinin hedef alındığına dikkati çekti.

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali (İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi)
İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali (İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi)
TT

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı: Özgürlüğün her ülkede farklı anlamları var

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali (İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi)
İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali (İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi)

Mustafa el-Ensari

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali, İran’daki kadın hakları ihlalleriyle ilgili konuşmalara değinirken, bu suçlamaları ‘Amerikan ve Siyonist medya tarafından öne sürülen yalanlar’ olarak nitelendirdi.

Mevcut muhafazakâr hükümetteki tek kadın olan Hazali, Nobel Ödülü’nün siyasallaştırılmış olduğunu söylerken, ödülü kazanan iki İranlı Şirin Abadi ve Nergis Muhammedi’nin bu ödülü hak edecek hiçbir şey sunmadıklarını dile getirdi ve “Gazze’nin metanetli kadınları bunu daha çok hak ediyor” dedi.

Ensiyeh Hazali, Suudi Arabistan’ın yakın zamanda İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin katılımıyla Cidde’de düzenlediği Müslüman Kadınlar Konferansı’nda Independent Arabia’ya özel bir röportaj verdi. Hazali, İslam toplumlarında kadınların daha iyiye doğru ilerlemek için gösterdiği çabalar sayesinde konuşmalarında önceki yıllara kıyasla bir iyileşme olduğunu söyledi.

Bu konferansın Suudi kadınları yakından tanımasına, İslam ülkelerinden birçok kadınla tanışmasına ve onların başarılarını öğrenmesine yardımcı olduğunu anlatan Hazali, “Filistin meselesini ve Filistin’deki kadın konusunu ele aldık. Konuşmacıların çoğu Gazze’deki krize değindi. Uluslararası örgütlerden ateşkes sağlamak, dezavantajlı durumdakilere yardım sağlamak ve annelere, çocuklara ve bebeklere yardım etmek için cesur önlemler almalarını istediler. Refah kapısının açılmasını ve barış güçlerinin gönderilmesini istediler. Gazze halkı için hayati önem taşıyan bu kapının kapatılmasının engellenmesini istedik” dedi.

Suudi kadınlar beni şaşırttı

‘Duyduklarınızla kıyaslandığında Suudi Arabistan kadınları nasıl buldunuz?’ sorusuna yanıt veren Hazali, “Geçmiş yıllara göre durumun çok farklı olduğunu, bazı yasa ve mevzuatların da önceki döneme göre çok farklı olduğunu gördüm. İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Bayan Hala et-Tuveyciri ile görüştüm. Kadın hakları konusunda pek çok ortak noktamız var ve İslam ülkeleri açısından da pek çok ortak noktaya ulaştık” ifadelerini kullandı.

İranlı yetkili, mevcut anlaşmazlık konularına rağmen bunların ‘çok az ve önemsiz’ olduğuna dikkat çekerken, özellikle Batı’nın kendini aileye adamış kadınlara yönelik saldırılarının çok sık olması nedeniyle, konferansta hâkim olan dayanışmanın toplumlardaki kadınlar arasında giderek daha fazla öne çıkarılması gerektiğini vurguladı. Hazali, “Aramızda eskisinden daha fazla anlaşma olmalı” dedi.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Gazze’deki savaşın etkileri ışığında olağanüstü İslam zirvesine katılmak üzere geçen cumartesi günü Riyad’ı ziyaret etti. Bu, iki ülkenin geçen Mart ayında Pekin’le varılan uzlaşmanın ardından ilişkilerini normalleştirmeye ve büyükelçi ve heyet alışverişinde bulunmaya başlamasından bu yana türünün ilk örneği olan bir adım olarak sayılıyor.

İranlı kadınlara gelince bakan onun medyadaki imajından memnun değil. Hazali, Gençliğinin baharında olan Mahsa Amini adlı genç kadının hapishanede Eylül 2022’e öldürülmesinin ardından İran’ı kasıp kavuran gösterilere uluslararası basının verdiği tepkiye atıfta bulundu.

Ensiyeh Hazali, “Ne yazık ki İranlı kadınların başarılarının birçoğu medya tarafından çarpıtıldığı ve yayınlanmasına izin verilmediği için bilinmiyor. Birçok başarı gizlendi. Medya profesyonelleri olarak sizler, gerçekleri ortaya çıkararak ve gerçeklerle yayınlananlar arasında tutarsızlık oluşmasına izin vermeyerek, bu konunun ele alınmasına katkıda bulunabilirsiniz” dedi.

Batı başarılarımızı örtüyor

Hazali, “Örneğin, İran’da son yıllarda kadınların kaydettiği ilerlemeye ilişkin bazı istatistiklere işaret ettiğimde, geçen yıl Amerikan ve Siyonist medya makinesinin yayınladığı yalanların miktarıyla İranlı kadınları çarpıttıkları göz önüne alındığında, bana bunu duymadığınızı söyleyeceksiniz. Ancak gerçekte İran’daki istatistikler kadınların son yıllarda kaydettiği ilerlemeyi gösteriyor. İranlı kadınlar, okuma yazma bilmeme oranını yüzde 95’ten fazla oranda ortadan kaldırmayı başardılar. Üniversiteye giren kadınların oranı erkeklere göre yüzde 61’ken, üniversite profesörlerinin yüzde 40’ı da kadın” açıklamasında bulundu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı, teknik ve sportif açıdan ise “Kadınlar, televizyon ekranlarında gördüğünüz üzere İslami usullere göre giyinmeyi korurken, erkekler gibi onlar da erkeklerin elde ettiği madalyalara rakip olan, hatta bazen ekonomik sektörler gibi bazı alanlarda erkeklerden bile daha iyi olan çok sayıda madalya aldılar” dedi.

Bu başarılardan bazılarının üzerlerinin örtülmesinin, eğer doğruysa, radikallerin, aralarında Şirin Abadi ve Nergis Muhammedi gibi Nobel Ödülü kazananların da bulunduğu bağımsız kadınlara hakaret etmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu bağlamda Hazali, Nobel Ödülü alan söz konusu isimlere karşı ön yargıyla yaklaştı ve zaferlerini tamamen hak edilmemiş olarak nitelendirdi.

İran’daki Nobel kadınları İsrail’e bağlıdır!

Ensiyeh Hazali, “Bu durum, tamamen siyasi nedenlerle alakalıdır. Liyakatle, bilgiyle, zayıfa yardımla alakası yoktur. Mesele siyasidir ve öyle de planlanmıştır. Müslüman kadınlara odaklanıyorlar. Bu ödül, bu kadınların (Şirin Abadi ve Nergis Muhammedi) kendi konumlarına ulaşmaları için bir araç oldu. İslam Cumhuriyeti’nde yetimlere bakan çok sayıda kadın olmasına ve bunların ekonomik sorunların çözülmesine ve savunmasız insanlara yardım edilmesine katkıda bulunmasına rağmen bu ödül, ABD ve İsrail’in yolunu izlemeye çalışanlara veriliyor. Ödülü alan bu kadınlara sormak lazım, Gazze’de Filistinli kadınlara ve çocuklara olup bitenlere önem gösteriyorlar mı veya ses çıkardılar mı? Neden? Çünkü tamamen İsrail’e bağlılar!” dedi.

2023 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi İranlı insan hakları aktivisti Nergis Muhammedi (AFP)
2023 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi İranlı insan hakları aktivisti Nergis Muhammedi (AFP)

Hazali, “Gazze’deki metanetli kadınlar bu ödüle daha çok layık oldukları gibi, Gazze’deki hasta ve güçsüzlere yardım eden kadınlar da şüphesiz bu ödüle daha çok layıktır. İran’da da bilimsel alanlarda ihtiyaç sahiplerine yardım eden çok sayıda kadın var. İş alanında çok fazla kadın girişimci var ve bu ödülü fazlasıyla hak ettiklerini söyleyebiliriz” dedi.

Independent Arabia, İranlı Avukat Şirin Abadi’den hem kendisi hem de tutuklu arkadaşı Muhammedi adına bu konuda bir açıklama talep etti. Ancak bu haber yayınlanana kadar, henüz kedisinden yanıt alınamadı. (Yanıt alındığı taktirde haberde güncelleme yapılacak.) Öte yandan daha önceki açıklamalarında Abadi, Mahsa Amini'nin öldürülmesinden bu yana ülkesine karşı oldukça eleştirel bir tavır takındı. Nobel Ödülü kazanmasına rağmen Tahran’ın Nergis’i serbest bırakmayı reddetmesinin ardından yakın zamanda bu eleştirilerini yineledi. Abadi ayrıca, Muhammedi’nin ödülü kazanmasının ‘İslam Cumhuriyeti’nde ne yazık ki telafisi mümkün olmayan kadın hakları ihlallerine ışık tutacağını’ dile getirdi.

Reuters’a göre hala İran’da tutuklu bulunan kadın hakları savunucusu Nergis, ‘Tahran liderlerine bir sitem ve hükümet karşıtı göstericilere destek’ olarak görülen bir girişimle 2023 Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.

Eski bir akademisyen olan İranlı yetkiliye, hükümette kadınların sesi olması gereken bir dönemde, ülkesinde kadın haklarını ihlal edenleri savunup savunmadığını sorduğumuzda, kendi pozisyonunu savunarak her şeyin yolunda gitmediğini kabul etti.

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı, “Kadınların haklarını tam olarak kazandığına inanmıyoruz. Ama kadın haklarını tam olarak tesis etme hedefimize bizi zorlayan bir yoldayız ve ilerlemeye devam edeceğiz. Ancak bazı İslam ülkelerinde ve hatta Batılı ülkelerde garanti altına alınan hakların birçoğu İran’da da mevcuttur. Daha önce de belirttiğim gibi eğitim hakkı var, okuma yazma bilmemeyle mücadele var” dedi.

Ancak öte yandan Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bazı işlerin kadınlara uygun olmadığını da kabul ederken, “Bazı Avrupalılarla konuşuyorum, kadınların yaptığı daha kötü işler olduğunu ama bunu değiştiremeyeceklerini söylüyorlar. Mesela bizim ülkemizde kadının onuruna inanıyoruz ve onların askerlikten muafiyet gibi bazı ayrıcalıkları var” şeklinde konuştu. Aynı şekilde bağımsız İran basını, reşit olmayan kızların evlenmesini destekleyen ve bazı ailelerin doğum kontrolünü kınayan muhafazakâr görüşlerden bahsediyor.

Ahlak Polisi

Peki, ya İran’daki Ahlak Polisi, onların da kadın kovalamayı bırakması gerektiğini düşünmüyor musunuz?

Hazali, verdiği yanıtta “Aslında emniyet mensupları, sosyal güvenlikle ilgili pek çok konuyu önleyerek, kadına yönelik şiddetin her türünü, toplumda nasıl bulunacağını, giyim ve sosyal davranışla ilgili yasaların uygulanmasını da yürütmektedir. Her toplum, kendisini ilgilendiren konularda karar verme özgürlüğüne sahip olmalıdır ve bunlar kültürümüzle ve çoğunluğun görüşüyle ​​ilgili konulardır. Güvenlik polisi, Batı medyasının onları yansıttığı gibi değil. Onlarla ilgili algıların ve filmlerin çoğu sahte” ifadelerini kullandı.

Ona göre neyin sahte olmadığına gelince Hazali, “Kadınların, toplumun, kişilerin ve ailelerin haklarını korumak için İslami Şura Konseyi tarafından kanunlaştırılan ve onaylanan yasalar aracılığıyla toplumdaki normatif hususlar dikkate alınmalıdır. Güvenlik ve Ahlak Polisi, yalnızca halkın seçtiği üyelerden oluşan Şura Meclisi’nin onayladığı bu yasaları uygulamak istiyor. Onlar, bu yasaları yapmak ve uygulamak için görevlendiriliyorlar” dedi.

Bu yasaların, örneğin, benzer polislerin bulunduğu ve etkileri sınırlı olan Suudi Arabistan’da olduğu gibi gelecekte yeniden gözden geçirilmesi mümkün müdür?

Bu soruya cevabında Hazali, belki de Tahran’ın daha zayıf bir konumda görünmemesi için daha esnek görünüyordu. Öyle ki “Evet polisin sınırları var, sınırı geçemezler. Standartlar konusunda aslında biz bunların uygulanmasından, yasa çıkarılmasından yanayız. Ancak özgürlüğün her ülkede ve her kültürde farklı bir anlamı olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Örneğin özgürlük, her istediğini yapmak anlamına gelmez. Bu, bu terimleri nasıl tanımladığımız açısından çok önemlidir. Her kültürün, her coğrafyanın farklı yönlerini, boyutlarını bir kez daha bilmemiz gerekiyor; bir ülkedeki algılar tüm dünyaya genellenemez” şeklinde konuştu.

Peki ya Batı’ya kaçan oğlu?

Ancak Independent Arabia, oğlunun bir Batı ülkesi olan Kanada’ya kaçtığı yönündeki söylentileri sorarak onu şaşırtınca, Batı’ya yönelik eleştirisi daha az sesli hale geldi. Ensiyeh Hazali, “Oğlumun kaçmadığını, kalıcı olarak göç etmediğini, geçici olarak çalışıp geri döndüğünü, Kanada’da yerleşiminin olmadığını açıkladım. Maalesef tüm dünyaya yayılan yalanlardan biri de bu. Hatta oğlumun bilime dayalı bir şirketi var ve kendi alanında ödül aldı. İran üniversitesindeki öğrencilerle ilgili bir şirketi var, o da diğer insanlar gibi gider ve geri döner” dedi.

Kendisine, bunun amacının, tıpkı Ali Şemhani’nin ailesi ve onunla çalışanlar üzerinden hedef alınması gibi, İran’daki bazı partiler tarafından size siyasi suikast düzenlemek mi olduğunu sorduk. “Ali Şemhani ile yaşananların ayrıntılarını bilmiyorum” diyen Hazali’nin yanıtı biraz kafa karıştırıcıydı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı röportaja göre Hazali, yaptığı açıklamada “Kamuoyunu yetkililerin aleyhine çevirmek isteyenler var. Ama biz, yurtdışında öğrenmenin ve öğretmenliğin, Doğu’da da Batı’da da normal olduğuna inanıyoruz. Batı ve kültürü karşısında duygusal ve çatışmacı olmamalıyız. Evet, onların bilgilerinden yararlanıyoruz, onlara da fayda sağlıyoruz. Çocuklarımız, öğrencilerimiz ve profesörlerimiz birçok başarıda Batı’yı geride bırakıyor. Bu etkileşimin, ticaret ve bilgi alışverişinin ve fayda alışverişinin yapılabilirliğine inanıyoruz. Bu göç, yurttan kaçış vb. anlamına gelmez” dedi.

Hazali ayrıca, “Evet, yetkilileri itibarsızlaştırmaya çalışanlar, ekonomik veya bilimsel alanda faaliyet gösteren ve dış ilişkileri olan kişilere ihanet edenler var” şeklinde konuştu.

Kutuplaşma ve zehirlenme mevsimi

İran’daki uluslararası ve yerel haberler, İran’daki rejimin kanatları arasındaki kutuplaşmanın tırmandığına, cumhuriyetin yaşadığı krizlerde suç ve sorumluluğun bazı grupların aleyhine komplo kurma noktasına kadar vardığına işaret ediyor.

Bu konudaki son söylenti, Tahran’daki tarafların İran’ı sorumlu tutulmaması yönündeki uyarıları ve diğerlerinin daha fazla adım atması yönündeki talepleri üzerine devam eden Gazze Savaşı dosyasına ilişkin yaklaşımdı.

Bu bağlamda eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada “Geçtiğimiz günlerde ve çeşitli sohbetlerde İsrail’in saldırgan hedeflerini, insanlığa karşı işlediği suçları, Filistin halkının 70 yıl süren işgal ve zulme karşı haklarını dile getirmeye ve çeşitli soruları yanıtlamaya çalıştım. Ne yazık ki bazı cevaplar dikkatle seçilip, sorulara bakılmadan kesilip çıkarıldı ve bazı durumlarda siyasi oyunların temeli haline geldi. Ne yazık ki, sadece benim görüş ve sözlerime aykırı olmayan, aynı zamanda ulusal çıkarlara da aykırı olan algılar, bazılarının mizacına karışmış durumda.Umarım bölünmeler, kutuplaşmalar ve toplumdaki zehirlenmeler sona erer” ifadelerini kullandı.

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli The Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat
TT

Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Macid Keyali

İsrail'in Gazze’deki savaşı, Filistin ulusal hareketinin gelişimi ve İsrailliler ile Filistinliler arasındaki çatışma açısından ve belki bununda ötesinde İsrail'in bölgedeki konumunun belirlenmesi, Arap ülkeleri ile İsrail ilişkilerinin şekli ve ABD'nin Ortadoğu'daki düzenlemelerinin geleceği de dahil olmak üzere bundan sonra yaşanacakların temelini oluşturacak çok önemli bir olay olarak tarih sayfalarındaki yerini alacak. Gazze'deki savaşın ‘ertesi günü’ olarak adlandırılan günün en doğru anlamı bu olabilir.

Gazze’deki savaş, İsrail'in savaşları arasında 1948 ve 1967 yıllarında yaşanan en önemli iki savaşı kadar önem taşıyacak. Bunlardan ilki olan 1948 yılındaki savaş, Nekbe’ye (Büyük Felaket), İsrail Devleti'nin doğuşuna ve mülteci sorununun ortaya çıkmasına neden oldu. İkincisi savaş ise İsrail'in Arap dünyası tarafından tanınan bir devlet olmasına ve Filistin ulusal hareketinin yükselişe geçerek Filistinlileri temsil eden siyasi bir oluşuma dönüşmesine yol açtı. Gazze’deki mevcut savaş aynı zamanda işgal altındaki topraklarda ilki 1987-1993 yılları arasında ikincisi ise 2000-2004 yılları arasında patlak veren iki intifada gibi (ayaklanma) tarihe bir dönüm noktası olarak geçecek. Birinci İntifada 1993 yılında Oslo Anlaşması’nın imzalanması ve Filistin ulusal hareketinin bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye dönüşmesiyle, Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) rolünün azalmasıyla, mülteci meselesinin marjinalleştirilmesiyle ve 1967 yılında işgal edilen Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, toprakların bir bölümünde halkın bir kısmı için bazı haklara sahip bağımsız bir devlet kurulmasına odaklanılmasıyla sonuçlandı. İkinci İntifada ise Hamas Hareketi’nin statü, liderlik ve güç dengesinde Fetih Hareketi’ne (El Fetih) rakip olarak Filistin sahnesinde yükselişiyle sonuçlandı. Bu yükseliş, Filistin ulusal hareketinin doğasında, mücadele biçimlerinde ve söylemlerinde bir değişimi, halk düzeyinde ve Filistin siyasi sistemi içinde ve dış bağlantıları nedeniyle dayattığı bölünme halinin bir göstergesiydi.

Hamas Hareketi ve iktidar

Hamas, Birinci İntifada’nın (1987) başlarında Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan-ı Müslimin) bir uzantısı olarak Filistinliler ve Ürdünlüler tarafından kuruldu. El Fetih tarafından 1960'lı yılların ortasında başlatılan silahlı mücadeleye katılmayan Hamas Hareketi, bundan 22 yıl sonra FKÖ çatısı altına da girmedi. Bu durum, El Fetih ile arasında anlaşmazlıklara, rekabete ve çatışmalara sebep oldu. Bu da Filistinli taraflar arasında iç anlaşmazlığa, çekişmeye ve bölünmeye yol açtı.

Hamas Hareketi, kuruluşundan kısa bir süre sonra onlarca yıldır Filistin hareketine hakim olan El Fetih’e rakip oldu. Ardından 2006 yılındaki seçimlerde onu yenilgiye uğrattı ve böylece Filistin hükümetini kurmaya hak kazandı. Hükümet, tüm yetkinin devlet başkanında olduğu siyasi sistemin doğasından ve iki hareketin gündemleri arasındaki farktan dolayı başarısız oldu. Başarısızlığın bir diğer sebebi de İsrail'in çözüm sürecinden kaçması nedeniyle El Fetih seçeneğine başkaldırıydı. Bununla birlikte Hamas birçok konuda başarısız oldu, uygun ve net bir siyasi ve mücadele stratejisinden yoksundu. Batı Şeria'daki rakibi El Fetih'ten daha iyi bir model sunamadan sadece Gazze'yle sınırlı bir otoriteye dönüştü.

Hamas’ın sorunu, kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıydı.

Hamas'ın bir otorite olarak sorunu, Gazze'deki kaynakları, kararları ve silahları tekeline almasının yanı sıra kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıdır. Bu da kendi seçmen kitlesi dışındaki popülaritesini etkiledi. Hamas'ın İslamcı bir hareket olarak imajı ulusal bir hareket olmasının önüne geçti.

Bu yüzden Hamas, siyasi bir hareketle dini bir hareket olmak, ulusal bir hareket olmakla siyasal İslamcı bir hareket olmak ya da bir kurtuluş hareketi olmakla bir otorite olmak arasında kalarak tüm bunların kendine özgü gereklilikleri, işlevleri ve hedefleri olduğundan bocaladı.

Sonuç olarak Hamas, güvenlik aygıtı, vergilendirme ve yönetimin askeri boyutunun sosyal ve ekonomik kalkınma boyutunun önüne geçmesiyle, kontrol ettiği topraklarda toplumu yönetmede başarılı olamadı. Batı Şeria’daki El Fetih yönetiminin eleştirilerine bile kulak asmadı. Siyasi tercihler konusundaki kararları tekeline alıp sivil toplumu zayıflatmaya çalışmıştı. Bunu yaparken de siyasal İslamcı hareketlerin diğer görüşlere saygı duymayı, toplumdaki çeşitliliği ve çoğulculuğu zenginleştirmeyi, katılımcılığı ve iktidarın dönüşümlü olması ilkesini kabul etmeyi öngören demokratik bir yapıya dönüşebileceğine dair güven vermeyi başaramadı.

Hamas Hareketi elbette iktidardan vazgeçebilir, bir ulusal kurtuluş hareketi, bir direniş hareketi olarak kalabilir ve Filistin Yasama Meclisi’nde (PLO) bir parti ve Filistin liderliği üzerinde bir baskı gücü olarak varlığını sürdürebilirdi.

Ancak Hamas’ın farkına varamadığı en önemli şey, kaynakları yetersiz olan ve iki milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı ve toplam alanı Filistin topraklarının yüzde 1,3'ü ve Batı Şeria'nın yüzde 6'sı kadar olan Gazze Şeridi ile gerçekçi bir şekilde ilgilenmesi gerektiğiydi. Hamas, Gazze Şeridi’ni sadece kurtarılmış bir bölge olarak değil, aynı zamanda Filistin'in kurtuluşu için bir üs ya da bir diğer deyişle roket savaşı modeline göre ‘direniş ve Batı Şeria'dan işgalci İsrail’i yenmek için bir üs’ olarak gördü. Bu durum İsrail’in 2007 yılından bu yana Gazze Şeridi’ne sıkı bir abluka uygulamasına ve (2008, 2012, 2014, 2021, 2023 ve devam etmekte olan) birçok yıkıcı savaşa yol açtı.

Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar

Hamas, Gazze Şeridi'ni olgunlaşmış bir Filistin yönetimi altında, dünyaya gelecekteki Filistin devleti için bir model sunacak, eğitim, kalkınma ve kurumların inşasına önem veren kurtarılmış bir bölgeye dönüştürme seçeneğine sahipti. Dünyadaki tüm Filistinliler için bir varış noktası haline gelebilir, böylece uluslararası toplumda ve Arap dünyasında uygun koşulları sağlayarak Filistinlilerin ulusal hedeflerine ulaşmayı amaçlayan bir Filistin ulusal süreci için büyük bir değer olabilirdi.

Hamas, Gazze Şeridi'ni dünyadan, gerçeklikten, uluslararası toplumdan ve Arap dünyasından izole edilmiş bir bölgeymiş gibi, kaderci ve iradeci bir zihniyetle, abartılı davranışlar ve gerçekçi olmayan bahislerle, neyi yapıp neyi yapamayacağını tam olarak tanımlamadan ve halkına ne istediğini ve taleplerini nasıl elde edeceğini açıklamadan El Fetih'ten iktidarı almaya odaklandı. İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı kaldıramamasına, devam eden savaşlarda Filistinlileri ölüm ve yıkımdan kurtaramamasına ve tüm bunların sonucunda Filistinlilerin içinde bulundukları koşulların kötüleşmeye devam etmesine rağmen ‘İsrail’in altındaki halıyı çekmekten’, ‘angajman kurallarından’, ‘karşılıklı caydırıcılıktan’, ‘terör dengesinden’ ve ‘bölgelerin birliğinden’ bahsetmeye devam etti.

zxscdefr
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Gerçek şu ki, bu zor, karışık ve tehlikeli deneyimin tüm karmaşıklığına rağmen Hamas, Arap dünyasındaki siyasal İslamcı ya da seküler, solcu ya da sağcı, ulusçu, milliyetçi ya da uluslararasıcı tüm siyasi hareketler gibi eleştiriye alışık değildi. Siyasal İslamcı hareketlerin diğerleriyle arasındaki bir diğer fark da politikalarına ve tutumlarına bir tür kutsallık atfetmeye çalışmaları ve böylece fedakarlığı kutsallaştırma bahanesiyle kendilerini hesap verebilirlik, eleştiri ve hesap sorulabilirlik çerçevesinden çıkarmalarıdır.

Çatışmadan savaşa ve Nekbe'ye

Savaş, Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları'nın iyi hazırlanmış olduğu anlaşılan bir operasyonla Gazze Şeridi sınırındaki İsrail yerleşimlerine ve askeri üslerine saldırmasıyla başladı. Hamas’ın saldırısı, İsrail için büyük ve benzeri görülmemiş bir güvenlik, istihbarat ve askeri darbe oluştururken aralarında sivillerin ve askerlerin olduğu yaklaşık bin 200 kişinin ölümü ve 234 kişinin rehin alınmasıyla İsrail'e ağır insani kayıplar verdirdi.

Hamas'ın saldırısı sadece birkaç saat sürse de İsrail bunu 7 Ekim 2023'ten bu yana, yani 200 günü aşkın bir süredir devam eden yıkıcı bir savaşa dönüştürdü. Dahası, saldırı inisiyatifi İsrail ordusuna geçtikten sonra Hamas saldırıdan savunmaya geçti. Savaş sahası da Gazze'nin çevresindeki İsrail yerleşimleriyken Gazze Şeridi'nin tüm şehirlerine dönüştü.

Sonuç olarak Hamas ne halkını savunabildi ne İsrail ordusunun Gazze’nin dört bir yanında ilerlemesini durdurabildi ne de çok sayıda Filistinlinin bir bölgeden diğerine göç etmesini ve 100 binden fazlasının Gazze'den ayrılmasını engelleyebildi. İsrail’in iki milyondan fazla Filistinlinin evleri, hastaneler, okullar, üniversiteler, kamu binaları, sokaklar ve altyapı dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin yüzde 70’ini, hatta daha fazlasını yok etmesine engel olamadı.  Gazze'deki şehirlerin çoğuna su, gıda, elektrik, yakıt ve ilaç tedarikini kesmesini önleyemedi. Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar.

İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, gerçek amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek olduğunu gösteriyor.

Hamas, her ne kadar çatışmaya devam edebilmiş ve İsrail ordusunun rehineleri kurtarmasını engelleyebilmiş olsa da büyük bir felaketle sonuçlanan bu deneyim, Hamas yönetiminin bu savaş için toplumunu hazırlama ve İsrail'in misillemelerine karşı kendilerini koruma konusunda iyi hesap yapamadığını ortaya koydu. Ayrıca 7 Ekim'deki saldırıyla neyi hedeflediği de halen belirsizliğini koruyor.

İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Deyf'in 7 Ekim’deki açıklamasına göre bu bir ‘kurtuluş savaşı, işgalci İsrail’in yenilgisi ve işgalci İsrail’in yenilgiye uğratılması için vaat edilmiş bir gündü’ ve Deyf, ‘nehirden denize ve sığınılan ülkelerdeki tüm Filistinlileri, Arap ve Müslüman ülkelerini her şekilde bu savaşa katılmaya’ çağırdı.

Ayrıca Hamas'ın başarısızlığının sebebi, direniş ile savaş arasında kafa karışıklığı yaşamasıydı. Direniş orduya ordu, rokette roket şeklindeki savaştan farklıdır. Direnişle ‘halk savaşı’, ‘vur-kaç’ ve ‘zayıfın güçlüye karşı savaşı’ kurallarına göre düşmanın zayıflıklarını hedef alarak, güçlü yanlarından kaçınarak, ordusunu mümkün olduğunca etkisiz hale getirerek, askeri cephaneliğini kullanmasını zorlaştırarak ve toplumunun parçalanmasına yol açan ya da çelişkilerini güçlendiren ve birleşmesini değil tükenmesini sağlayan operasyonlar yürüterek mücadele etme seçeneği vardı. Direniş, fedakarlıkların ve kahramanlıkların çarçur edilmesine ya da halkına kat be kat pahalıya mal olmasına değil, bunlardan yararlanılmasına olanak tanıyan kademeli ve uzun soluklu bir eylemdir.

Olaylara gerçekçi bir açıdan bakarsak, koşulları, olanakları ve yansımaları bakımından direnişten farklı bir nakavt savaşı başlatan ya da bu savaşın içine çekilen bir Filistin hareketiyle karşı karşıyayız. Bu savaş Filistin halkı için yeni bir felaketle sonuçlandı. Bunun Hamas'ın doğasıyla hiçbir ilgisi yoktu. Zira aynı durum, siyasi ya da mücadele seçeneğinin değerlendirilmesi, Filistin’in, Arap ülkelerinin ve uluslararası toplumun şartlarına uygunluğu, doğruluk derecesi ve fedakarlıkların siyasi kazanımlara yatırılabilmesi açısından El Fetih ya da sol görüşlü diğer hareketler için de geçerli.

Özetle taktiksel açıdan savaşta başarılı olduğunu söyleyen Hamas, İsrail'in gücünü takdir etmediği, güvenliğinin ve üstünlüğünün uluslararası çevrelerce garanti altına alındığını anlamadığı, olumsuz Arap gerçekliğinden kopuk olduğu ve Gazze'deki halkını böylesine uzun ve yorucu bir savaşa hazırlamadığı için bu saldırıyı gerçekleştirme kararı alırken stratejik açıdan başarısız oldu.

Dün dünde kaldı

Öte yandan İsrail, Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşın amacı Hamas'ı ortadan kaldırmak, İsrailli rehineleri kurtarmak ve yeni bir 7 Ekim'in daha yaşanmasını engellemek olduğunu öne sürüyor. Ancak İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, bu savaşın asıl amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek, İsrail'in tarihi Filistin topraklarındaki hegemonyasını güçlendirmek, Gazze Şeridi'ni yaşanmaz bir yere dönüştürmek ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin demografik ağırlığını zorla ya da (zorlayıcı yollarla) gönüllü olarak mümkün olduğunca azaltmak olduğunu ortaya koyuyor.

İsrail'in gerçek hedefleri bunlar olsa da Hamas, bu hedefleri saptırma girişiminde sınırlı seçeneklere sahip. Çünkü İsrail ordusunu yenebilecek gücü yok. Zaten bunu yapması da beklenemez. Dahası Hamas, İsrail’in Gazze Şeridi'nin herhangi bir yerine saldırısını püskürtemeyeceği gibi, acı ve feci tecrübelerin de ortaya koyduğu üzere Gazze’deki halkını koruyabilecek yeteneklere de sahip değil. Bununla birlikte uluslararası alanda kendisine uygulanan baskılar ve Arap ülkeleri düzeyinde dışlanmasının yanı sıra iki milyondan fazla Filistinlinin yerinden yurdundan edilmiş, evlerinin dışında, yaşamın temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılmış halde olmasından kaynaklanan mali, ahlaki ve siyasi açıdan büyük baskıyla birlikte çatışmanın devam etmesiyle elindeki imkanlar da yitip gidiyor.

Dolayısıyla Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin yaşamında çok önemli bir tarihi dönüm noktasındayız. Ancak burada ve şimdi, Filistinlilere karşı yürütülen en uzun, en ölümcül ve en yıkıcı savaş olan bu savaştan ya da Nekbe'den sonra Hamas'a ne olacağı sorusunun sorulması gerekiyor.

Hamas'ın Filistin ulusal hareketinin çatısı altına girmesi senaryosuna bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar itiraz edebilir.

Sonuç olarak Hamas sınırlı seçeneklerle karşı karşıya. Sorun ise özellikle tüm bu olanlardan sonra şartlarını kabul ettiremediğinden İsrail'in soykırım savaşını durduracak ve bu elverişsiz koşullarda hedeflerini saptıracak bir çıkış ya da geri çekilme planı hazırlamamış olması. Bırakın şu anki savaşı, daha önceki savaşlarda bile bunu başaramadı. İsrailli rehineler kartının da Hamas’ın iddialarının aksine zayıf ve güvenilmez olduğu ortaya çıktı. Aynı durum, İsrail'in İran’ın Şam’daki konsolosluk binasını bombalamasının ve ABD'nin uzlaştırıcılığında İran’ın İsrail’e sınırlı bir misillemeyle karşılık vermesinin ardından tecrübe edildiği üzere İran, bu savaştan ve İsrail ile ABD’yi karşısına almaktan uzak durmaya kararlıyken, İsrail'i Filistinlilere karşı savaşını hafifletmeye itecek kadar etkilemeyen ‘meydanların birliği’ şeklindeki dayanaksız bahis için de geçerli.

xscdvfb
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Dolayısıyla Hamas, ateşkes olsun ya da olmasın, savaş dursun ya da durmasın bir ikileme düşmüş durumda. İsrail, Gazze'ye yönelik saldırılarını durdursa bile, yüzde 70’i ve belki daha fazla yok olan Gazze Şeridi artık insani, mimari ve ekonomik olarak var olmayacak. Tüm bunlar, 7 Ekim öncesine, yani savaş öncesine dönme fikrinin ne kadar içi boş bir argüman olduğunu da ortaya koyuyor. Çünkü geçmişe dönmek mümkün değil. Yıkılanlar, yok edilenler ve hatta Hamas bile artık savaştan önceki gibi değil. Nihayetinde Filistin, İsrail, Arap ülkeleri ve uluslararası tarafların şartları, verileri ve kaynakları izin verirse, Gazze Şeridi'nin 7 Ekim öncesine geri dönmesi için onlarca yıla ve on milyarlarca dolara ihtiyacı var. Etkili, nüfuzlu ve kararlı tüm tarafların, savaşın ya da Nekbe’nin ertesi günüyle ilgili ciddi bir konuşma yapılmasının ön şartı olarak Hamas'ın sahneden çıkarılmasını açıklamaları, durumu daha da kötüleştiriyor.

Ertesi gün senaryoları

Yukarıda bahsedilenler çerçevesinde, tüm bu yaşananlardan sonra duygulardan, isteklerden ve partizan ya da ideolojik fanatizmden uzak bir şekilde olgusal temellere ve verilere göre Hamas'ın geleceği tartışılabilir ve önündeki siyasi seçeneklere ilişkin senaryolar üretilebilir. Bu senaryolardan bazıları şöyle:

1- Onurlu bir çıkış ya da geri çekilme senaryosu. Ürdün'den (1970) Lübnan'a (1982) ve Oslo Anlaşması'nın (1993) imzalanmasıyla bir kurtuluş hareketinden otoriteye geçişle birlikte Filistin ulusal hareketinin geçmiş deneyiminde buna tanık olduk. Gazze'deki Hamas liderlerinin yurtdışına gideceğine dair sızıntılar var ki Hamas'ın Filistin, Arap dünyası ve uluslararası düzeyde bazı düzenlemeler yapılmadığı sürece bunu kabul etmesi pek mümkün değil. Bu da Hamas'ın siyasi ve ideolojik bir yapı olarak, Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin dokusunun bir parçası olarak kalacağı, yani yok olmayacağı anlamına geliyor.

2- Entegrasyon senaryosu. Bu senaryo Hamas'ı Filistin ulusal hareketinin, FKÖ'nün ve Filistin Yönetimi'nin çatısı altına almak ve aynı zamanda bağımsız bir Filistin devleti kurulması temelindeki çözümü kabul etmek anlamına gelmektedir. Hem Hamas hem de Filistinliler için bu uygun bir senaryo. Ancak bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar buna itiraz edebilirler. Dolayısıyla Filistin Yönetimi’nin, Hamas'ın sınırlandırılması, belki FKÖ çatısı altına girmesi ve iktidar rolü üstlenmemesi ya da Filistin Yönetimi hükümetinde yer alması ve bunun Araplar ve uluslararası toplum tarafından kabul edilmesi koşulları dışında böyle bir durumu kabul edip etmeyeceği şüpheli.

Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici.

3- Arap ve uluslararası güç senaryosu. Özellikle İsrail'in Gazze'nin Filistin Yönetimi'ne devredilmesiyle sonuçlanabilecek ya da sonuçlanmayacak bir geçiş aşaması konusundaki ısrarıyla gündeme gelen bu seçenek, Filistinlilerin korunmasını, gözetilmesini ve onlara yardım ulaştırılmasını sağlayacak ve Gazze'yi yeniden inşa edecek bir uluslararası himaye altında gerçekleştirileceğinden masada yer alıyor.

4- “Filistin'in Hizbullah'ı” olarak Hamas ya da Hamas içindeki eğilimler bir noktada Lübnan'daki Hizbullah ve Irak'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) deneyimlerini taklit etmeye doğru kaymış olabilir. Böylece iktidar olmanın sonuçlarından ya da şüphelerinden kaçınmasına, sonuçların sorumluluğundan kurtulmasına ve bir direniş hareketi olarak konumunu güçlendirmesine, muhtemelen Filistin halkı nezdindeki konumunu pekiştirmesine, Filistin Yönetimi üzerinde baskı kurmasına ve (Lübnan'da olduğu gibi) siyasi seçeneklerine kısıtlamalar getirmesine izin verebilir. Ancak sorun şu ki, daha önce var olan bu seçenek, Gazze’deki savaştan sonra ilgili tüm taraflar için imkansız olmasa da zor hale gelmiş olabilir. Halk düzeyinde ise bu durum Gazzelilerin geniş bir kesimi, özellikle de her şeylerini kaybettikten sonra kendi işlerine dönmek isteyenler için kabul edilebilir olmayabilir.

5- En uzak seçenek senaryosu. “Cihat; ya zafer ya şehitlik” sloganıyla son nefese kadar savaşmaya devam etmek anlamına geliyor. Bu seçenek her  ne kadar kahramanca bir seçenek olsa da aynı zamanda İsrail'in Hamas'tan kıyas dahi edilemeyecek kadar fazla kaynağa sahip olması ve dünyanın en güçlü ülkelerinden aldığı desteğin fazlalığı nedeniyle trajik bir seçenektir.

Elbette bu seçeneğin İsrail'in Gazze'yi yeniden işgal etmesi, sivil bir İsrail yönetiminin ya da ona yakın bir yönetimin dayatılması, Gazze'nin Batı Şeria'dan ayrı tutulması ve nüfusunun büyük bir bölümünün yurt dışına sürülmesi gibi çeşitli yansımaları da olacaktır.

Dolayısıyla Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici. Bu yüzden özellikle de Hamas artık herhangi bir şart öne sürecek durumda olmadığından İsrail’in yukarıda bahsedilen hedeflerini saptıracak seçenekler araması gerekiyor. Ancak bu senaryoların hiçbirinin Filistinlileri yeni Nekbe'nin yansımalarından kurtaramayacağından korkuluyor. Ne yazık ki, özelde Gazzelilerin, genel olarak ise tüm Filistinlilerin başına gelenlerin Nekbe’den başka bir adı yok.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli  Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Uydu görüntüleri ortaya koydu: "Kim Jong-un kışlık sarayını yıkıyor"

40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)
40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)
TT

Uydu görüntüleri ortaya koydu: "Kim Jong-un kışlık sarayını yıkıyor"

40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)
40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)

Uydu görüntüleri, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un kışlık sarayındaki bazı binaların yıkıldığını ortaya koydu.

Twitter'da @NobodyGerman adlı kullanıcının 4 Mayıs'ta paylaştığı uydu görüntülerinde, başkent Pyongyang'ın kırsal bölgesinde yer alan Ryokpo Sarayı'ndaki bazı yapıların yıkıldığı dikkat çekti. 

Kimliği bilinmeyen Twitter kullanıcısı, gönderisinde "Son uydu görüntüleri, Kim Jong-un'un Ryokpo Saray Konutu'nun bazı bölümlerinin yıkıldığını ya da renove edildiği gösteriyor" ifadelerine yer verildi. 

Kuzey Kore'ye odaklanan araştırma platformu NK Pro da uydu görüntülerinin analiz edildiğini ve arazide büyük çaplı bir inşaat yürütüldüğünü aktardı.

Platform, ana konutların ve bunlara bağlı diğer küçük binaların 21 ila 25 Nisan'da yıkılmış olabileceğini savundu.

NK Pro'ya konuşan uzmanlar, saray arazisindeki çalışmaların yüksek ihtimalle askeri amaçlarla yürütüldüğünü iddia etti. 

Haberde, arazide yeni askeri binalar ve tesisler inşa edilebileceği ileri sürüldü. 

Kim'in saray arazisindeki inşaata yönelik iddialar, Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki gerginliğin arttığı bir döneme denk geliyor. 

Güney Kore'yle ABD, 12 Nisan'da yaklaşık 100 savaş uçağının katılımıyla Kuzey Kore'nin askeri tehditlerine karşı kapasitelerini güçlendirmek için tatbikat başlatmıştı. 

Pyongyang yönetimi de buna tepki olarak 23 Nisan'da, düşman hedeflerine nükleer misilleme senaryosu üzerinde çalışılan, çoklu roketatarların kullanıldığı bir tatbikat düzenlemişti.

Diğer yandan Kuzey Kore, Güney Kore'yle sınırını bağlayan ve Askerden Arındırılmış Bölge (DMZ) içerisinde yer alan yollara geçen ay mayın döşemişti. Kim, ocakta da sınır boyunca iki ülke arasındaki tüm iletişimin kesilmesi için sert önlemler alınması talimatını vermişti.

Independent Türkçe, Newsweek, New York Post, NK Pro


Haaretz, Türkiye'nin İsrail boykotunu yazdı: "Ne kadar etkili olacak?"

İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)
İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)
TT

Haaretz, Türkiye'nin İsrail boykotunu yazdı: "Ne kadar etkili olacak?"

İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)
İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)

İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, Türkiye'nin Tel Aviv yönetimiyle ticareti durdurmasını yazdı. 

"Türkiye'nin ticari boykotu: İsrail ekonomisine ne kadar büyük bir darbe?" başlıklı analizde, Ankara'nın ticareti durdurma kararının, İsrail'in Refah operasyonuyla diğer ülkelere yayılabileceğinden endişelenildiğine dikkat çekildi. 

Meirav Arlosoroff imzalı yazıda, Türkiye'nin ticaret boykotunun İsrail açısından çok büyük zarara yol açmayacağı savunularak şu ifadelere yer verildi: 

İsrail için Türkiye nispeten küçük bir ticaret ortağı ve Türkiye'den ithal ettiğimiz neredeyse tüm ürünler başka yerlerde de mevcut. Bunların Türkiye'den alınmasının nedeni hem ürün hem de nakliye fiyatlarının görece düşük olması.

Yazıda, İsrailli firmaların ürünleri tedarik etmek için Türkiye yerine başka kaynaklar bulabileceği belirtilirken, bunun maliyetleri ister istemez artıracağı değerlendirmesi yapıldı. 

İsrail'de konut fiyatları başta olmak üzere yaşam maliyetlerinin ve enflasyonun artabileceğine işaret edildi.

Türkiye, geçen yıl İsrail'e 5,4 milyar dolarlık ihracat yapmıştı. Aynı yılın ithalat rakamıysa 1,64 milyar dolardı. 

Ticaret Bakanlığı'ndan 2 Mayıs'ta yapılan açıklamada, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulduğu bildirilmişti. Bakanlık geçen ay da 54 ürün grubunun İsrail'e satışını kısıtlamıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halktan gördüğü baskıyla ticareti durdurma kararı aldığının öne sürüldüğü analizde şu yorumlar paylaşıldı:

Türkiye'nin İsrail'e uyguladığı bir önceki kısmi boykotun aslında pratikte karşılığı yoktu. Bu kısıtlama hamlesi uygulamadan ziyade bir beyan niteliğindeydi. Fakat ortaya çıkan belirsizlik ve kafa karışıklığı yine de ciddi zarar yarattı. Erdoğan, Türkiye'deki popülist baskıları göğüslemek için yine benzer şekilde beyanda kalan bir tutum mu sergiliyor, yoksa bu gerçek ticari bir boykot mu? Bu henüz belli değil.

İsrail'de bazı kesimlerin Ankara'nın hamlesini gerçekçi bulmadığı, diğerlerininse gelişmeleri endişeyle izlediği aktarıldı. 

Analizde, iki ülke arasındaki tüm ticari bağların bir anda koparılmasının "uluslararası ticaret normlarının çok ötesine geçtiği ve son derece tehlikeli bir psikolojik sınırı aşabileceği" değerlendirmesi de yapıldı.

Independent Türkçe


ABD'nin Refah saldırısı nedeniyle silah sevkiyatını askıya alması İsrail'de "hayal kırıklığı" yarattı

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)
TT

ABD'nin Refah saldırısı nedeniyle silah sevkiyatını askıya alması İsrail'de "hayal kırıklığı" yarattı

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'e yüksek patlayıcılı mühimmat sevkiyatını askıya alma kararının, İsrail'in Refah'ta sivillerin korunmasına ilişkin yeni garantiler olmaksızın Washington'un karşı çıktığı bir saldırı başlatması nedeniyle alındığını söyledi.

Austin Senato'daki bir oturumda yaptığı açıklamada "İsrail'in Refah'ta, sivilleri dikkate almadan ve korumadan büyük bir saldırı başlatmaması gerektiği konusunda başından beri çok net olduk. Durumu tekrar değerlendirdikten sonra, bir parti yüksek patlayıcılı mühimmat sevkiyatını askıya aldık. Bu sevkiyatın nasıl devam edeceği konusunda henüz nihai bir karar vermedik" ifadelerini kullandı.

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan bugün yaptığı açıklamada, ABD'nin İsrail'e silah tedarikini durduracağına inanmadığını, ancak Washington'un bazı silah sevkiyatlarını durdurma kararını "büyük hayal kırıklığı, hatta sinir bozucu" olarak nitelendirdi. Erdan, İsrail'in Kanal 12 televizyonuna verdiği mülakatta, ABD Başkanı Joe Biden'ın "bir yandan Hamas'ı yok etme araçlarını geciktirirken, diğer yandan (Gazze savaşında) Hamas'ı yok etme hedefinde ortağımız olduğunu söyleyemeyeceğini" belirtti.

Axios sitesi bugün ismini açıklamadığı iki kaynağa dayandırdığı haberinde, üst düzey İsrailli yetkililer ABD'li muhataplarını, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin İsrail'e bazı silah sevkiyatlarını askıya alma kararının rehine müzakerelerini baltalayabileceği konusunda uyardığını bildirdi.

Üst düzey bir Amerikalı yetkili, bugün erken saatlerde yaptığı açıklamada, ABD'nin, Washington'un müttefikine yoğun nüfuslu ve güney Gazze Şeridi'nde yerlerinden edilenlerin yaşadığı Refah'a yönelik kapsamlı bir işgalden kaçınması ve ateşkes görüşmelerine daha fazla zaman verilmesi yönündeki baskısının bir parçası olarak, İsrail'e güçlü bomba sevkiyatını askıya aldığını duyurdu.

İsrail, Refah'ta saklandığını iddia ettiği binlerce Hamas savaşçısını yok etmeyi amaçladığını söyleyerek Refah'a büyük bir saldırı ve geniş çaplı bir işgal tehdidinde bulunuyor. Ancak Batılı ülkeler ve Birleşmiş Milletler, Refah'a yapılacak geniş çaplı saldırının insani bir felakete yol açacağı uyarısında bulunuyor.

ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını askıya alması, Biden yönetiminin 7 Ekim'deki Hamas saldırısının ardından İsrail'e tam destek vermesinden beri silah teslimatında yaşanan ilk gecikme oldu.

Washington İsrail'in en yakın müttefiki ve başlıca silah tedarikçisi. Reuters'a konuşan ve isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir İsrailli yetkili, "Tırnaklarımızla savaşmak zorunda kalsak da yapmamız gerekeni yaparız" dedi.

İsrail ordusu, ABD yönetiminin silah sevkiyatını askıya almasını küçümsedi ve iki müttefikin her türlü anlaşmazlığı "kapalı kapılar ardında" çözdüğünü belirtti.

İsrail ordu sözcüsü Daniel Hagari ise düzenlediği basın toplantısında, İsrail ve ABD arasındaki koordinasyonun "daha önce görülmemiş bir düzeye ulaştığına inanıyorum" dedi.


Biden yönetimi, İsrail raporunun yayım tarihini süresiz erteledi

ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)
ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)
TT

Biden yönetimi, İsrail raporunun yayım tarihini süresiz erteledi

ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)
ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)

Politico'nun içeriden bilgi sahibi 4 kaynağa dayandırdığı haberine göre, Başkan Joe Biden yönetimi İsrail'in Gazze'de işlediği olası savaş suçlarını araştıran bir raporu süresiz olarak erteledi.

Bu gelişmeden önce, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın raporu çarşamba günü yayımlaması bekleniyordu.

Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in uluslararası insani hukuku ihlal ettiğini saptasaydı, ABD dış yardım göndermeyi durdurmak zorunda kalabilirdi. Leahy Yasası uyarınca ABD yönetimi "ağır insan hakları ihlalleri" gerçekleştirdiği saptanan yabancı güvenlik güçlerine yardım edemiyor.

İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) Gazze'deki tutumunu açıkça eleştiren Demokrat Senatör Peter Welch, salı günü Biden yönetimine İsrail yardımını durdurma çağrısında bulunmuştu. Welch, ABD'nin halihazırda Leahy Yasası'nı ihlal ettiğini savunmuştu.

Welch, diğer 8 meclis üyesiyle birlikte imzaladığı mektupta, "ABD yönetiminin Leahy Yasası'nı Amerikan güvenlik yardımını alan tüm taraflara tutarlı uygulamamasına ilişkin endişelerimizi yazıyoruz" demişti.

Welch mektubuna şöyle devam etmişti: 

Son dönemde yayımlanan haberler, birbirini izleyen yönetimlerin Leahy Yasası'nı İsrail'e uygulamayı ihmal ettiklerini belgeledi.

Geçen hafta onlarca meclis üyesi de Biden yönetimini İsrail'e yardımı yeniden gözden geçirmeye çağırmıştı.

88 Demokrat üyeden oluşan bir koalisyon cuma günü Beyaz Saray'a bir mektup yazarak İsrail'in "ABD destekli insani yardım çabalarına getirdiği kısıtlamaların Filistinli siviller için eşi benzeri görülmemiş bir insani felaketi ve güvenilir haberlere göre Gazze'nin bazı bölgelerinde yaşanan kıtlığı daha kötü hale getirdiğini" savunmuştu.

Geçen ay Beyaz Saray, ABD'nin gelecekteki yardımlarının İsrail'in "sivillerin zarar görmesini, insani acıları ve yardım çalışanlarının güvenliğini ele almak için bir dizi belirli, somut ve ölçülebilir adım" açıklamasına bağlı olduğunu belirtmişti.

Öte yandan İsrail ordusu, İsrail güçlerinin Gazze'nin güneyinde Mısır'la sınırı olan Refah sınır kapısının Filistin tarafını kontrol altına aldığını doğruladı.

Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail'in Gazze'ye süregelen saldırılarında çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 35 bin kişinin öldüğünü açıkladı. Birleşmiş Milletler de insani yardıma getirilen kısıtlamaların "insan elinden çıkma bir kıtlık" yarattığını ve şeritteki 2,3 milyonluk nüfusun yarısının felaket boyutlarında açlık çektiğini belirtiyor.

Gazze'ye yönelik saldırılar, Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e sürpriz bir saldırı düzenleyerek yaklaşık 1200 kişiyi öldürmesi ve 250 kişiyi de rehin almasının ardından gelmişti.

Yine bu hafta Hamas, Gazze'deki savaşla ilgili önerilen bir ateşkes anlaşmasını kabul etti. Ancak İsrail bunu reddetti ve ateşkes görüşmelerinin sürdüğü söyleniyor.

The Independent yorum için ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı'yla temasa geçti ancak yanıt alamadı.

Independent Türkçe


Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
TT

Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)

İsrailli bir yetkili bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, İsrail'in Hamas ile Gazze Şeridi'ndeki bazı esirleri serbest bırakacak ateşkes için Mısır'ın arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerde ilerleme kaydedileceğine dair bir işaret görmediğini, ancak müzakerecilerini şimdilik Kahire'de tuttuğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün (Salı) yaptığı açıklamada, Hamas'ın son ateşkes önerisinin İsrail'in temel taleplerini karşılamadığını ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin geri getirilmesi için askeri baskının halen gerekli olduğunu belirtti.

Netanyahu, Mısır'ın başkenti Kahire'de bulunan müzakere heyetinden Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için gereken koşullarda ısrar etmelerini istediğini söyledi. Netanyahu’nun Sözcüsü Ofir Gendelman ise “Bugün Kahire'ye giden heyete, esirlerin serbest bırakılması için gerekli koşullarda ve İsrail'in güvenliğini sağlamak için gerekli taleplerde ısrarcı olmaya devam etmeleri talimatını verdim” ifadesini kullandı.

İsrail Başbakanlık Ofisi, Savaş Kabinesi'nin İsrail'in Refah'taki operasyona devam etmesine, esirlerin serbest bırakılması için Hamas'a askeri baskı uygulamasına ve savaşın diğer hedeflerine ulaşmasına oybirliğiyle karar verdiğini açıkladı.

Açıklamada ayrıca, İsrail'in Kahire'nin ev sahipliği yaptığı müzakereleri tamamlamak üzere bir heyet göndermeye karar verdiği belirtildi.

Hamas tarafından onaylanan yeni ateşkes anlaşması, iki taraf arasında esir ve mahkumların değiş tokuşunu ve sürdürülebilir sükunetin geri gelmesini içeren temel ilkeleri öngörüyor.

Anlaşma metnine göre çerçeve anlaşma, İsrail hapishanelerinde üzerinde mutabık kalınan sayıdaki tutuklu karşılığında Gazze Şeridi'ndeki tüm İsrailli esirlerin, sivil ve askerlerin serbest bırakılmasını, sürdürülebilir sükûnete geri dönülmesini, kalıcı ateşkesi, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini ve yeniden inşayı amaçlıyor. Çerçeve anlaşma birbiriyle bağlantılı ve birbirine bağlı üç aşamadan oluşuyor.

Diğer yandan Mısır-İsrail sınırındaki gerilim, İsrail'in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını bombaladığına ve İsrail güçlerinin dün (Salı) sabah erken saatlerde Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü ele geçirdiğine dair haberlerin ardından son saatlerde arttı.


Kuzey Kore'nin ‘kişilik kültünün’ mimarı Kim Ki-nam hayatını kaybetti

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)
TT

Kuzey Kore'nin ‘kişilik kültünün’ mimarı Kim Ki-nam hayatını kaybetti

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)

Kuzey Kore Merkezi Haber Ajansı (KCNA) bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, Kim hanedanlığının ‘kişilik kültünün’ mimarı olarak kabul edilen Kuzey Kore'nin eski propaganda ustası Kim Ki-nam'ın dün (Salı) 94 yaşında hayatını kaybettiğini duyurdu.

KCNA, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un bu sabah Ki-nam'ın tabutu önünde ‘rejime sonsuz sadık kalan emektar bir devrimcinin kaybından duyduğu acı üzüntüyle’ sessizce yas tuttuğunu bildirdi.

XSDVF
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre, 2022 yılından bu yana hastanede tedavi gören Kim Ki-nam, yaşa bağlı rahatsızlıklar ve ‘çoklu organ yetmezliği’ nedeniyle yaşamını yitirdi.

Ki-nam, 1950'lerde Pekin Büyükelçiliği, 1970'lerde ise devlete ait Rodong Sinmun gazetesinin genel yayın yönetmenliği ve ülkenin iktidardaki İşçi Partisi'nin başkan yardımcılığını yaptıktan sonra 1989-2017 yılları arasında Kuzey Kore'nin propaganda ve ajitasyon departmanını yönetmesiyle tanınıyordu.

Sovyetler Birliği'nde eğitim gördükten sonra, kariyerine, 1948'de Japon işgalinin sona ermesinden 1994'teki ölümüne kadar Pyongyang'da iktidarı elinde tutan Kim İl-sung'un yanında başladı. İl-sung’un oğlu ve Kim Jong-un'un babası Kim Cong-il'in (1994-2011) yakın arkadaşı olarak kabul edildi.

SDEFR
Kuzey Kore'nin eski propaganda ustası Kim Ki-nam (AP)

Rejimin temel sloganlarının ve liderlerinin konuşmalarının yazarı olan Kim Ki-nam, aynı zamanda Kuzey Kore'yi üç kuşaktır demir yumrukla yöneten Kim ailesi etrafındaki ‘kişilik kültünün’ de mimarı. Ki-nam emekli olduktan sonra bu görev 2018 yılında Kim Jong-un'un kız kardeşi Kim Yo-jong'a verildi.


Blinken, İsrailli aşırılık yanlılarının Gazze Şeridi'ne giden Ürdün yardım konvoylarına yönelik saldırılarını kınadı

Mısır Kızılayı’nın gönderdiği yardım tırları Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (Şarku’l Avsat)
Mısır Kızılayı’nın gönderdiği yardım tırları Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (Şarku’l Avsat)
TT

Blinken, İsrailli aşırılık yanlılarının Gazze Şeridi'ne giden Ürdün yardım konvoylarına yönelik saldırılarını kınadı

Mısır Kızılayı’nın gönderdiği yardım tırları Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (Şarku’l Avsat)
Mısır Kızılayı’nın gönderdiği yardım tırları Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (Şarku’l Avsat)

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ile yaptığı telefon görüşmesinde, İsrailli aşırılık yanlılarının, yardımların Filistinli sivillere ulaşmasını engellemek amacıyla Ürdün'den Gazze Şeridi'ne giren insani yardım konvoylarına yönelik son saldırılarını kınadı.

Aşırılık yanlısı yerleşimciler, bu ayın başlarında iki konvoya daha saldırmalarının ardından, bu ay ikinci kez Beyt Hanun Sınır Kapısı üzerinden Gazze Şeridi'ne giden bir Ürdün yardım konvoyuna saldırdı.

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada Blinken'in, ABD'nin İsrail hükümetinden ‘bu tür saldırıları önlemek ve sorumluları cezalandırmak için tam ve uygun adımlar atmasını’ beklediğini yinelediği aktarıldı.

İki taraf ayrıca Gazze Şeridi'nde acil bir ateşkes sağlanması ve esirlerin serbest bırakılması konularını ele aldı.


Pornografik film oyuncusu, Trump'ın duruşmasındaki ifadesinde itiraf etti: Bayıldım

Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels (sosyal medya)
Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels (sosyal medya)
TT

Pornografik film oyuncusu, Trump'ın duruşmasındaki ifadesinde itiraf etti: Bayıldım

Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels (sosyal medya)
Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels (sosyal medya)

Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels, New York'ta görülen ve kendisinin de kilit isimlerden biri olduğu ceza davasında eski ABD Başkanı Donald Trump'a karşı jüri önünde ifade vermeden önce dün (Salı) yemin etti.

Gerçek adı Stephanie Clifford olan 45 yaşındaki aktris, Manhattan'daki kalabalık mahkeme salonuna girdi ve Trump'a bakan jürinin solundaki tanık kürsüsüne oturdu. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre biraz gergin olan Daniels, 2006 yılında bir golf turnuvası sırasında Trump'la tanıştığında yaşananları anlattı.

İfadesi sırasında savcılar, Daniels ve Trump'ın yan yana durduğu ünlü bir fotoğrafı gösterdi.

dfvrbt
Stormy Daniels, dün (salı) New York'taki Manhattan Eyalet Mahkemesi'nde eski ABD Başkanı Donald Trump'ın ceza davası sırasında Yargıç Juan Merchan'ın karşısına çıktı. (Reuters)

Trump ile Tahoe Gölü'ndeki bir golf turnuvasında tanıştığını ifade eden Daniels, günün ilerleyen saatlerinde Trump'ın korumasının kendisine yaklaştığını ve Trump'ın kendisiyle akşam yemeği yemek istediğini söylediğini belirtti.

Başlangıçta reddettiğini, ancak yemeğin harika bir şekilde sona erebileceği konusunda ikna edildikten sonra fikrini değiştirdiğini ifade etti.

Otel süitinde aralarında geçen konuşmayı detaylı bir şekilde anlatan Daniels, otel süitine geldiğinde Trump'ın kendisini saten pijamalarla karşıladığını, Trump’tan kıyafetlerini değiştirmesini istediğini ve Trump'ın da buna kibarca karşılık verdiğini söyledi.

frthy
Eski ABD Başkanı Donald Trump, dün New York'taki Manhattan Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşması sırasında (AFP)

Siyah bir kıyafet giyen ve koyu renk gözlük takan Daniels, Trump'ın kendisini birden fazla kez takip etmesinden rahatsız olduğunu da sözlerine ekledi ve ona sordu: “Sen her zaman bu kadar kibirli ve kendini beğenmiş misin?”

Daniels, milyarderle otelindeki bir süitte cinsel ilişkiye girdiğini doğruladı, ancak Trump bu iddiayı reddetti.

sxd
Eski pornografik film oyuncusu Stormy Daniels ile yapılan bir röportajdan (sosyal medya)

Daniels, herhangi bir uyuşturucu madde ya da alkol kullanmamış olmasına rağmen Trump'ın odadan çıkmasını engellemesinin ardından ‘bayıldığını’ söyledi. Yatakta üzerinde hiçbir kıyafet olmadan uyandığını da sözlerine ekledi.

Trump ile cinsel ilişkiye girdiğini anlatmaya devam eden Daniels, “Tavana bakıyordum, oraya nasıl geldiğimi bilmiyordum, olanlardan başka bir şey düşünmeye çalışıyordum” ifadelerini kullandı.

AZSCDVF
Eski ABD Başkanı Donald Trump, avukatı Todd Blanche ile birlikte New York'taki Manhattan Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmasından önce basına demeç veriyor, 7 Mayıs 2024. (AFP)

Yaşananların ardından Trump ona ‘The Apprentice’ adlı televizyon programında yer almasını teklif etti, ancak bu gerçekleşmedi.

İddia edilen karşılaşma Trump'ın şimdiki eşi Melania ile evliliği sırasında gerçekleşti. Trump, Daniels ile herhangi bir cinsel ilişkiye girdiğini reddediyor.

XDVFBRT
Cumhuriyetçi başkan adayı ve eski ABD Başkanı Donald Trump, New York'ta ceza davası öncesinde. (Reuters)

Yargıç Juan Merchan daha önce Trump'ın hukuk ekibinin itirazlarına rağmen Daniels'ın jüri üyelerine Trump'la cinsel ilişkiye girdiğini söylemesine izin verilmesine karar vermişti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre Daniels, dün mahkeme salonuna kaşlarını çatarak giren ve eski porno yıldızı konuşurken sessizliğini koruyan eski Cumhuriyetçi başkanın karşısında saatlerce ifade vermek zorunda kalabilir.

ASDCVFER
Eski ABD Başkanı Donald Trump, dün New York'taki Manhattan Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşması sırasında (AFP)

İkili arasında yaşananlardan on yıl sonra, Daniels'a 2016 başkanlık kampanyasının sonunda, Trump ile yaşadığını söylediği cinsel ilişki hakkında sessiz kalması karşılığında 130 bin dolar ödendi. Bu ödeme, 2024 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi başkan adayına karşı açılan davanın merkezinde yer alıyor.

XSDFVBT
Eski ABD Başkanı Donald Trump, New York'taki Manhattan Ceza Mahkemesi'nde, 7 Mayıs 2024. (AFP)

Bu yılki başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerin adayı olan 77 yaşındaki Trump, 2016 seçimleri sırasında sessiz kalması için Daniels'a yaptığı 130 bin dolarlık ödemeyi örtbas etmek amacıyla iş kayıtlarında tahrifat yapmakla suçlanıyor.

Trump suçsuz olduğunu iddia etti ve Daniels ile cinsel ilişkiye girdiğini reddetti.


Rus ordusu Ukrayna'nın iki kasabasında kontrolü ele geçirdiğini duyurdu

Kiev yakınlarında yıkılan bir evin yanında yürüyen adam (EPA)
Kiev yakınlarında yıkılan bir evin yanında yürüyen adam (EPA)
TT

Rus ordusu Ukrayna'nın iki kasabasında kontrolü ele geçirdiğini duyurdu

Kiev yakınlarında yıkılan bir evin yanında yürüyen adam (EPA)
Kiev yakınlarında yıkılan bir evin yanında yürüyen adam (EPA)

Rus ordusu bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, Rus kuvvetlerinin, sahada, Ukrayna kuvvetlerindeki mühimmat ve asker eksikliğinden yararlanarak doğu ve kuzeydoğu Ukrayna'daki iki kasabanın daha kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu.

Rusya Savunma Bakanlığı açıklamasında, doğuda Donetsk bölgesinin eteklerindeki Novokalinovo ve Harkiv bölgesindeki Kislovka ​​kasabalarının "kurtarıldığını" duyurdu.

Fransız Haber Ajansı AFP'ye göre Ukrayna ordusu, geçen yaz başarısız olan karşı saldırısından beri hâlâ savunma pozisyonundaki durumunu koruyor.

Rusya ise asker bulmada zorluk yaşayan ve Batı yardımının yavaş gelmesi nedeniyle sıkıntı içinde olan Ukrayna ordusuna karşı inisiyatif alıyor.