İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı: Özgürlüğün her ülkede farklı anlamları var

Independent Arabia’ya verdiği röportajda mevcut muhafazakâr hükümetteki tek kadın olan Ensiyeh Hazali, ahlak polisini savundu ve oğlunun Kanada’ya kaçtığı iddiasıyla kendisinin hedef alındığına dikkati çekti.

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali (İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi)
İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali (İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi)
TT

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı: Özgürlüğün her ülkede farklı anlamları var

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali (İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi)
İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali (İran Kültür Devrimi Yüksek Konseyi)

Mustafa el-Ensari

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ensiyeh Hazali, İran’daki kadın hakları ihlalleriyle ilgili konuşmalara değinirken, bu suçlamaları ‘Amerikan ve Siyonist medya tarafından öne sürülen yalanlar’ olarak nitelendirdi.

Mevcut muhafazakâr hükümetteki tek kadın olan Hazali, Nobel Ödülü’nün siyasallaştırılmış olduğunu söylerken, ödülü kazanan iki İranlı Şirin Abadi ve Nergis Muhammedi’nin bu ödülü hak edecek hiçbir şey sunmadıklarını dile getirdi ve “Gazze’nin metanetli kadınları bunu daha çok hak ediyor” dedi.

Ensiyeh Hazali, Suudi Arabistan’ın yakın zamanda İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin katılımıyla Cidde’de düzenlediği Müslüman Kadınlar Konferansı’nda Independent Arabia’ya özel bir röportaj verdi. Hazali, İslam toplumlarında kadınların daha iyiye doğru ilerlemek için gösterdiği çabalar sayesinde konuşmalarında önceki yıllara kıyasla bir iyileşme olduğunu söyledi.

Bu konferansın Suudi kadınları yakından tanımasına, İslam ülkelerinden birçok kadınla tanışmasına ve onların başarılarını öğrenmesine yardımcı olduğunu anlatan Hazali, “Filistin meselesini ve Filistin’deki kadın konusunu ele aldık. Konuşmacıların çoğu Gazze’deki krize değindi. Uluslararası örgütlerden ateşkes sağlamak, dezavantajlı durumdakilere yardım sağlamak ve annelere, çocuklara ve bebeklere yardım etmek için cesur önlemler almalarını istediler. Refah kapısının açılmasını ve barış güçlerinin gönderilmesini istediler. Gazze halkı için hayati önem taşıyan bu kapının kapatılmasının engellenmesini istedik” dedi.

Suudi kadınlar beni şaşırttı

‘Duyduklarınızla kıyaslandığında Suudi Arabistan kadınları nasıl buldunuz?’ sorusuna yanıt veren Hazali, “Geçmiş yıllara göre durumun çok farklı olduğunu, bazı yasa ve mevzuatların da önceki döneme göre çok farklı olduğunu gördüm. İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Bayan Hala et-Tuveyciri ile görüştüm. Kadın hakları konusunda pek çok ortak noktamız var ve İslam ülkeleri açısından da pek çok ortak noktaya ulaştık” ifadelerini kullandı.

İranlı yetkili, mevcut anlaşmazlık konularına rağmen bunların ‘çok az ve önemsiz’ olduğuna dikkat çekerken, özellikle Batı’nın kendini aileye adamış kadınlara yönelik saldırılarının çok sık olması nedeniyle, konferansta hâkim olan dayanışmanın toplumlardaki kadınlar arasında giderek daha fazla öne çıkarılması gerektiğini vurguladı. Hazali, “Aramızda eskisinden daha fazla anlaşma olmalı” dedi.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Gazze’deki savaşın etkileri ışığında olağanüstü İslam zirvesine katılmak üzere geçen cumartesi günü Riyad’ı ziyaret etti. Bu, iki ülkenin geçen Mart ayında Pekin’le varılan uzlaşmanın ardından ilişkilerini normalleştirmeye ve büyükelçi ve heyet alışverişinde bulunmaya başlamasından bu yana türünün ilk örneği olan bir adım olarak sayılıyor.

İranlı kadınlara gelince bakan onun medyadaki imajından memnun değil. Hazali, Gençliğinin baharında olan Mahsa Amini adlı genç kadının hapishanede Eylül 2022’e öldürülmesinin ardından İran’ı kasıp kavuran gösterilere uluslararası basının verdiği tepkiye atıfta bulundu.

Ensiyeh Hazali, “Ne yazık ki İranlı kadınların başarılarının birçoğu medya tarafından çarpıtıldığı ve yayınlanmasına izin verilmediği için bilinmiyor. Birçok başarı gizlendi. Medya profesyonelleri olarak sizler, gerçekleri ortaya çıkararak ve gerçeklerle yayınlananlar arasında tutarsızlık oluşmasına izin vermeyerek, bu konunun ele alınmasına katkıda bulunabilirsiniz” dedi.

Batı başarılarımızı örtüyor

Hazali, “Örneğin, İran’da son yıllarda kadınların kaydettiği ilerlemeye ilişkin bazı istatistiklere işaret ettiğimde, geçen yıl Amerikan ve Siyonist medya makinesinin yayınladığı yalanların miktarıyla İranlı kadınları çarpıttıkları göz önüne alındığında, bana bunu duymadığınızı söyleyeceksiniz. Ancak gerçekte İran’daki istatistikler kadınların son yıllarda kaydettiği ilerlemeyi gösteriyor. İranlı kadınlar, okuma yazma bilmeme oranını yüzde 95’ten fazla oranda ortadan kaldırmayı başardılar. Üniversiteye giren kadınların oranı erkeklere göre yüzde 61’ken, üniversite profesörlerinin yüzde 40’ı da kadın” açıklamasında bulundu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı, teknik ve sportif açıdan ise “Kadınlar, televizyon ekranlarında gördüğünüz üzere İslami usullere göre giyinmeyi korurken, erkekler gibi onlar da erkeklerin elde ettiği madalyalara rakip olan, hatta bazen ekonomik sektörler gibi bazı alanlarda erkeklerden bile daha iyi olan çok sayıda madalya aldılar” dedi.

Bu başarılardan bazılarının üzerlerinin örtülmesinin, eğer doğruysa, radikallerin, aralarında Şirin Abadi ve Nergis Muhammedi gibi Nobel Ödülü kazananların da bulunduğu bağımsız kadınlara hakaret etmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu bağlamda Hazali, Nobel Ödülü alan söz konusu isimlere karşı ön yargıyla yaklaştı ve zaferlerini tamamen hak edilmemiş olarak nitelendirdi.

İran’daki Nobel kadınları İsrail’e bağlıdır!

Ensiyeh Hazali, “Bu durum, tamamen siyasi nedenlerle alakalıdır. Liyakatle, bilgiyle, zayıfa yardımla alakası yoktur. Mesele siyasidir ve öyle de planlanmıştır. Müslüman kadınlara odaklanıyorlar. Bu ödül, bu kadınların (Şirin Abadi ve Nergis Muhammedi) kendi konumlarına ulaşmaları için bir araç oldu. İslam Cumhuriyeti’nde yetimlere bakan çok sayıda kadın olmasına ve bunların ekonomik sorunların çözülmesine ve savunmasız insanlara yardım edilmesine katkıda bulunmasına rağmen bu ödül, ABD ve İsrail’in yolunu izlemeye çalışanlara veriliyor. Ödülü alan bu kadınlara sormak lazım, Gazze’de Filistinli kadınlara ve çocuklara olup bitenlere önem gösteriyorlar mı veya ses çıkardılar mı? Neden? Çünkü tamamen İsrail’e bağlılar!” dedi.

2023 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi İranlı insan hakları aktivisti Nergis Muhammedi (AFP)
2023 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi İranlı insan hakları aktivisti Nergis Muhammedi (AFP)

Hazali, “Gazze’deki metanetli kadınlar bu ödüle daha çok layık oldukları gibi, Gazze’deki hasta ve güçsüzlere yardım eden kadınlar da şüphesiz bu ödüle daha çok layıktır. İran’da da bilimsel alanlarda ihtiyaç sahiplerine yardım eden çok sayıda kadın var. İş alanında çok fazla kadın girişimci var ve bu ödülü fazlasıyla hak ettiklerini söyleyebiliriz” dedi.

Independent Arabia, İranlı Avukat Şirin Abadi’den hem kendisi hem de tutuklu arkadaşı Muhammedi adına bu konuda bir açıklama talep etti. Ancak bu haber yayınlanana kadar, henüz kedisinden yanıt alınamadı. (Yanıt alındığı taktirde haberde güncelleme yapılacak.) Öte yandan daha önceki açıklamalarında Abadi, Mahsa Amini'nin öldürülmesinden bu yana ülkesine karşı oldukça eleştirel bir tavır takındı. Nobel Ödülü kazanmasına rağmen Tahran’ın Nergis’i serbest bırakmayı reddetmesinin ardından yakın zamanda bu eleştirilerini yineledi. Abadi ayrıca, Muhammedi’nin ödülü kazanmasının ‘İslam Cumhuriyeti’nde ne yazık ki telafisi mümkün olmayan kadın hakları ihlallerine ışık tutacağını’ dile getirdi.

Reuters’a göre hala İran’da tutuklu bulunan kadın hakları savunucusu Nergis, ‘Tahran liderlerine bir sitem ve hükümet karşıtı göstericilere destek’ olarak görülen bir girişimle 2023 Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.

Eski bir akademisyen olan İranlı yetkiliye, hükümette kadınların sesi olması gereken bir dönemde, ülkesinde kadın haklarını ihlal edenleri savunup savunmadığını sorduğumuzda, kendi pozisyonunu savunarak her şeyin yolunda gitmediğini kabul etti.

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı, “Kadınların haklarını tam olarak kazandığına inanmıyoruz. Ama kadın haklarını tam olarak tesis etme hedefimize bizi zorlayan bir yoldayız ve ilerlemeye devam edeceğiz. Ancak bazı İslam ülkelerinde ve hatta Batılı ülkelerde garanti altına alınan hakların birçoğu İran’da da mevcuttur. Daha önce de belirttiğim gibi eğitim hakkı var, okuma yazma bilmemeyle mücadele var” dedi.

Ancak öte yandan Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bazı işlerin kadınlara uygun olmadığını da kabul ederken, “Bazı Avrupalılarla konuşuyorum, kadınların yaptığı daha kötü işler olduğunu ama bunu değiştiremeyeceklerini söylüyorlar. Mesela bizim ülkemizde kadının onuruna inanıyoruz ve onların askerlikten muafiyet gibi bazı ayrıcalıkları var” şeklinde konuştu. Aynı şekilde bağımsız İran basını, reşit olmayan kızların evlenmesini destekleyen ve bazı ailelerin doğum kontrolünü kınayan muhafazakâr görüşlerden bahsediyor.

Ahlak Polisi

Peki, ya İran’daki Ahlak Polisi, onların da kadın kovalamayı bırakması gerektiğini düşünmüyor musunuz?

Hazali, verdiği yanıtta “Aslında emniyet mensupları, sosyal güvenlikle ilgili pek çok konuyu önleyerek, kadına yönelik şiddetin her türünü, toplumda nasıl bulunacağını, giyim ve sosyal davranışla ilgili yasaların uygulanmasını da yürütmektedir. Her toplum, kendisini ilgilendiren konularda karar verme özgürlüğüne sahip olmalıdır ve bunlar kültürümüzle ve çoğunluğun görüşüyle ​​ilgili konulardır. Güvenlik polisi, Batı medyasının onları yansıttığı gibi değil. Onlarla ilgili algıların ve filmlerin çoğu sahte” ifadelerini kullandı.

Ona göre neyin sahte olmadığına gelince Hazali, “Kadınların, toplumun, kişilerin ve ailelerin haklarını korumak için İslami Şura Konseyi tarafından kanunlaştırılan ve onaylanan yasalar aracılığıyla toplumdaki normatif hususlar dikkate alınmalıdır. Güvenlik ve Ahlak Polisi, yalnızca halkın seçtiği üyelerden oluşan Şura Meclisi’nin onayladığı bu yasaları uygulamak istiyor. Onlar, bu yasaları yapmak ve uygulamak için görevlendiriliyorlar” dedi.

Bu yasaların, örneğin, benzer polislerin bulunduğu ve etkileri sınırlı olan Suudi Arabistan’da olduğu gibi gelecekte yeniden gözden geçirilmesi mümkün müdür?

Bu soruya cevabında Hazali, belki de Tahran’ın daha zayıf bir konumda görünmemesi için daha esnek görünüyordu. Öyle ki “Evet polisin sınırları var, sınırı geçemezler. Standartlar konusunda aslında biz bunların uygulanmasından, yasa çıkarılmasından yanayız. Ancak özgürlüğün her ülkede ve her kültürde farklı bir anlamı olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Örneğin özgürlük, her istediğini yapmak anlamına gelmez. Bu, bu terimleri nasıl tanımladığımız açısından çok önemlidir. Her kültürün, her coğrafyanın farklı yönlerini, boyutlarını bir kez daha bilmemiz gerekiyor; bir ülkedeki algılar tüm dünyaya genellenemez” şeklinde konuştu.

Peki ya Batı’ya kaçan oğlu?

Ancak Independent Arabia, oğlunun bir Batı ülkesi olan Kanada’ya kaçtığı yönündeki söylentileri sorarak onu şaşırtınca, Batı’ya yönelik eleştirisi daha az sesli hale geldi. Ensiyeh Hazali, “Oğlumun kaçmadığını, kalıcı olarak göç etmediğini, geçici olarak çalışıp geri döndüğünü, Kanada’da yerleşiminin olmadığını açıkladım. Maalesef tüm dünyaya yayılan yalanlardan biri de bu. Hatta oğlumun bilime dayalı bir şirketi var ve kendi alanında ödül aldı. İran üniversitesindeki öğrencilerle ilgili bir şirketi var, o da diğer insanlar gibi gider ve geri döner” dedi.

Kendisine, bunun amacının, tıpkı Ali Şemhani’nin ailesi ve onunla çalışanlar üzerinden hedef alınması gibi, İran’daki bazı partiler tarafından size siyasi suikast düzenlemek mi olduğunu sorduk. “Ali Şemhani ile yaşananların ayrıntılarını bilmiyorum” diyen Hazali’nin yanıtı biraz kafa karıştırıcıydı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı röportaja göre Hazali, yaptığı açıklamada “Kamuoyunu yetkililerin aleyhine çevirmek isteyenler var. Ama biz, yurtdışında öğrenmenin ve öğretmenliğin, Doğu’da da Batı’da da normal olduğuna inanıyoruz. Batı ve kültürü karşısında duygusal ve çatışmacı olmamalıyız. Evet, onların bilgilerinden yararlanıyoruz, onlara da fayda sağlıyoruz. Çocuklarımız, öğrencilerimiz ve profesörlerimiz birçok başarıda Batı’yı geride bırakıyor. Bu etkileşimin, ticaret ve bilgi alışverişinin ve fayda alışverişinin yapılabilirliğine inanıyoruz. Bu göç, yurttan kaçış vb. anlamına gelmez” dedi.

Hazali ayrıca, “Evet, yetkilileri itibarsızlaştırmaya çalışanlar, ekonomik veya bilimsel alanda faaliyet gösteren ve dış ilişkileri olan kişilere ihanet edenler var” şeklinde konuştu.

Kutuplaşma ve zehirlenme mevsimi

İran’daki uluslararası ve yerel haberler, İran’daki rejimin kanatları arasındaki kutuplaşmanın tırmandığına, cumhuriyetin yaşadığı krizlerde suç ve sorumluluğun bazı grupların aleyhine komplo kurma noktasına kadar vardığına işaret ediyor.

Bu konudaki son söylenti, Tahran’daki tarafların İran’ı sorumlu tutulmaması yönündeki uyarıları ve diğerlerinin daha fazla adım atması yönündeki talepleri üzerine devam eden Gazze Savaşı dosyasına ilişkin yaklaşımdı.

Bu bağlamda eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada “Geçtiğimiz günlerde ve çeşitli sohbetlerde İsrail’in saldırgan hedeflerini, insanlığa karşı işlediği suçları, Filistin halkının 70 yıl süren işgal ve zulme karşı haklarını dile getirmeye ve çeşitli soruları yanıtlamaya çalıştım. Ne yazık ki bazı cevaplar dikkatle seçilip, sorulara bakılmadan kesilip çıkarıldı ve bazı durumlarda siyasi oyunların temeli haline geldi. Ne yazık ki, sadece benim görüş ve sözlerime aykırı olmayan, aynı zamanda ulusal çıkarlara da aykırı olan algılar, bazılarının mizacına karışmış durumda.Umarım bölünmeler, kutuplaşmalar ve toplumdaki zehirlenmeler sona erer” ifadelerini kullandı.

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli The Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”