İsrail'de idam cezası yasası tartışması

İsrail aşırı sağı, esirlerin ailelerini Hamas'ın elinde oyuncak olmakla suçluyor.

28 Ekim'de Tel Aviv'de Hamas’ın elindeki esirlerin serbest bırakılmasını talep eden bir gösteri düzenlendi. (AFP)
28 Ekim'de Tel Aviv'de Hamas’ın elindeki esirlerin serbest bırakılmasını talep eden bir gösteri düzenlendi. (AFP)
TT

İsrail'de idam cezası yasası tartışması

28 Ekim'de Tel Aviv'de Hamas’ın elindeki esirlerin serbest bırakılmasını talep eden bir gösteri düzenlendi. (AFP)
28 Ekim'de Tel Aviv'de Hamas’ın elindeki esirlerin serbest bırakılmasını talep eden bir gösteri düzenlendi. (AFP)

İsrail’de Filistinli militanlara idam cezası verilmesini öngören yeni bir yasanın çıkarılmasına yönelik tartışmalar sürerken dün (Pazartesi) Knesset (İsrail Parlamentosu), iktidar koalisyonundaki aşırı sağ temsilcilerin Hamas tarafından tutulan İsrailli ve yabancı esirlerin ailelerine bağırdığı gürültülü müzakerelere tanık oldu. Aşırı sağcı temsilciler, esirlerin ailelerini ‘İsrail'i yok etmek isteyen Hamas’ın elinde bir araç’ olmakla suçladı.

Hamas tarafından kaçırılan İsraillilerin aileleri, hükümeti esir çocuklarını ihmal etmekle, davalarına ilgisiz davranmakla ve sevdikleri için endişelenen insanlar olarak onların duygularını önemsememekle suçlayarak, oturumu gözyaşları içinde terk etti. Aileler, sadece idam yasasının yürürlüğe konulmasının bile her erkek ve kadın esirin yaşamının hiçe sayıldığını gösterdiğini söylediler.

İsrail'de askeri mahkemenin, istisnai durumlarda, güvenlik gerekçesiyle adam öldürme suçundan dolayı bir kişiye idam cezası vermesine olanak tanıyan (yani başka bir yasaya gerek olmadığı bilinen) bir yasaya sahip olduğu biliniyor. Bu yasa, 1962'de Nazi subayı Adolf Eichmann'ın, Nazilerin Yahudilere yönelik soykırımını planlamaktan suçlu bulunmasının ve bu suçların büyük bir kısmından kişisel olarak sorumlu olmasının ardından idam edilmesi için bir kez kullanıldı. İsrail aşırı sağı, yeni hükümetin çıkaracağı ilk yasanın Filistinlilere karşı idam cezasının kapsamını genişleten bir yasa olmasını talep etti. Geçtiğimiz mart ayının başında Itamar Ben Gvir liderliğindeki Yahudi Gücü Partisi ve Bezalel Smotrich liderliğindeki Dini Siyonizm Partisi bir yasa tasarısı önerdi. Tasarıda “Irkçı veya nefret saikleriyle ve İsrail'e zarar vermek amacıyla kasten veya kayıtsızlıkla bir İsrail vatandaşının ölümüne neden olan herkese idam cezası uygulanacaktır” hükmü yer alıyor.

(foto altı) Hamas'ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği saldırıda öldürülen İsraillilerin aileleri (Reuters)
Hamas'ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği saldırıda öldürülen İsraillilerin aileleri (Reuters)

Yasa tasarısı, silahlı operasyonda öldürülen bir kişinin dul eşi olan, Yahudi Gücü Partisi’nden Knesset Temsilcisi Limor Son Har-Melech tarafından parlamentoya getirildi. Limor’un eşini öldüren zanlı, yedi kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı, ardından Şalit Anlaşması kapsamında bin 27 Filistinli tutukluyla birlikte serbest bırakıldı. Limor, bu tür mahkumların serbest bırakılması sahnesinin tekrarlanmaması için bu kişilere idam cezası verilmesini istediğini söyledi.

Ancak güvenlik uzmanları, bu yasanın Filistinliler için caydırıcı olmadığını vurguladı. Zira silahlı operasyon için gelen kişi, hesaplarını yapmıştır ve ölümden korkmaz. Halkının gözünde bir sembol haline geleceğini bilir. İsrail ise şayet bu yasayı geçirirse, Batı liderliğindeki bir dünyada idam cezasını uygulayan ve bu kuraldan vazgeçmeyen ülkeler arasında sayılacak.

Bugün başarısız bir parti olarak görülen Ben Gvir'in partisi, şu ana kadar İsrail'in itibarını zedelemekten başka bir şeyi başaramadı. Bundan dolayı Gazze'deki savaşı ve Hamas ile Filistinlilere karşı hâkim olan nefret atmosferini fırsat bilerek kendisini manşetlere taşıyacak başka bir popülist pozisyon öne sürmeye karar verdi. Bu nedenle, pratik adımlara yönelik herhangi bir talimat vermeden, yasa üzerinde müzakerelere başlama inisiyatifini aldı. Böyle bir yasanın Güvenlik Kabinesi’nde tartışılması gerekiyor, ancak hükümet bunu sunmamaya karar verdi. Bu nedenle Knesset'teki Ulusal Güvenlik Komitesi Başkanı, Yahudi Gücü Partisi Temsilcisi Zvika Fogel, yasa tasarısını ilk okumada oylamaya sunmadan önce yalnızca bir ön adım olarak tartışmaya açmaya karar verdi.

(foto altı) Itamar Ben Gvir, idam cezası tasarısını savunanların başında yer alıyor. (Reuters)
Itamar Ben Gvir, idam cezası tasarısını savunanların başında yer alıyor. (Reuters)

Rehine ve Kayıp Kişilerin Aileleri Forumu, söz konusu yasa tasarısına itiraz etti ve bununla ilgili herhangi bir tartışmaya karşı olduğunu belirtti. Zira bu, Hamas'a yönelik bir provokasyon sayılır ve bunun bedelini esirler ödeyebilir. Forum tarafından yayınlanan kısa bir açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Bu özel zamanda ortaya çıkan söz konusu yasa tasarısı, sevdiklerimizin hayatlarını, onları gerçekten tehdit eden risklerin ötesinde daha da riske atıyor. Bu, herhangi bir kamu amacına veya yararına hizmet etmiyor.” Knesset oturumuna katılmak üzere bir heyet göndermeye karar veren Forum üyeleri, rehinelerin resimlerini taşıyarak Parlamento’ya geldiler ve üyelere oturumun ertelenmesi için ricada bulundular. Oturum sert ve gürültülü tartışmalara sahne oldu. Itamar Ben Gvir liderliğindeki Yahudi Gücü Partisi’nden Temsilci Almog Cohen, esirlerin ailelerine bağırarak, onları “Hamas”a hizmet eden bir rol oynamakla ve onları devlete karşı bir araç haline getirmekle” suçladı. Aşırı sağcı diğer temsilciler de ona katılarak esirlerin ailelerine şunları söyledi:

“Acıyı tekelinize almayın. İnsanlara acı çektirmeye yetkiniz yok. Hepimiz dostlarımızı, sevdiklerimizi gömdük.”

Aşırı sağcı temsilciler, Likud ve Yahudi Gücü partileri arasında hükümet koalisyonu kurulmasına yönelik anlaşmanın sonuçlandırılması için imzalanan anlaşmaların bir parçası olan tasarının yasalaşmasına yönelik prosedürlerin ilerlemesi gerektiğini vurguladı.

İsrail Kanal 13 televizyonu, Ulusal Güvenlik Konseyi'nin Knesset'teki Ulusal Güvenlik Komitesi oturumuyla birlikte bir oturum düzenlemesinin planlandığını ortaya çıkardı. Ancak İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilileri, “Gazze'deki rehinelere zarar verilmesi korkusu ve diğer güvenlik nedenleriyle” oturumun ertelenmesine karar verdi.

Likud Partisi'nden İsrail Eğitim Bakanı Yoav Kich, X platformunda (eski adıyla Twitter) yaptığı paylaşımda, “Teröristleri idam etme yasası artık çıkmayacak. Bu herkes için net. Knesset'teki görüntüler savaş çabalarına, özellikle de hayatlarının en zor dönemini yaşayan esirlerin ailelerine ve yakınlarına zarar veriyor. Küçük siyasi meselelere karışmayı bırakın” ifadelerini kullandı.

İsrail Hükümeti Yargı Danışmanı Ghali Behrav-Mayara, idam cezası yasa tasarısına karşı olduğunu ifade ederek, bunun Siyasi ve Güvenlik İşlerinden Sorumlu Bakanlar Konseyi'nde (Kabine) tartışılmasını tavsiye etti. Adalah Hukuk Merkezi bu müzakereler hakkında şunları söyledi:

“Bu yasayla hükümet, yalnızca Filistinlilere karşı ırkçı ve aşırıcı olduğunu, insan haklarını geniş çapta ihlal ettiğini bir kez daha kanıtlıyor. İsrail hükümeti adeta biri Yahudiler, diğeri Filistinliler için olmak üzere etnik kökene dayalı iki farklı yargı sisteminin varlığını güçlendirmek için çalışıyor.”

Merkez, “Söz konusu yasa tasarısının uluslararası hukuka ve temel yasalara aykırı olduğunu ve apartheid özellikleri taşıyan bir sistemi güçlendirmeyi amaçlayan mevzuat çerçevesine girdiğini” vurguladı.



İç çamaşırında kuş kaçırmaya kalktı, ABD sınırında yakalandı

Cuma günü, Meksika'dan ABD'ye koruma altındaki iki muhabbet kuşunu kaçırırken yakalanan adama dava açıldı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)
Cuma günü, Meksika'dan ABD'ye koruma altındaki iki muhabbet kuşunu kaçırırken yakalanan adama dava açıldı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)
TT

İç çamaşırında kuş kaçırmaya kalktı, ABD sınırında yakalandı

Cuma günü, Meksika'dan ABD'ye koruma altındaki iki muhabbet kuşunu kaçırırken yakalanan adama dava açıldı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)
Cuma günü, Meksika'dan ABD'ye koruma altındaki iki muhabbet kuşunu kaçırırken yakalanan adama dava açıldı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)

ABD-Meksika sınırında görev yapan Gümrük ve Sınır Koruma memurları, pantolonunda şüpheli bir şişkinlik fark ettikleri adamın iç çamaşırında iki muhabbet kuşu sakladığını ortaya çıkardı. Olayın ardından hakkında kaçakçılık suçlamasıyla dava açıldı.

Kaliforniya Güney Bölgesi Savcılığı'nın açıklamasına göre, Meksika'nın Tijuana kentinde yaşayan 35 yaşındaki ABD vatandaşı Jesse Agus Martinez'e, geçen ayın sonunda koruma altındaki iki turuncu alınlı muhabbet kuşunu, aşırı derecede sakinleştirilmiş halde Birleşik Devletler'e kaçak yollardan sokmaya çalıştığı gerekçesiyle cuma günü dava açıldı.

Savcılar, Meksika'ya özgü ve türünün nesli tükenmekte olan kuşların, 23 Ekim'de iki kahverengi kesenin içinde "görünüşte bilinçsiz ama nefes alan ve aşırı derecede sakinleştirici ilaç verilmiş" halde bulunduğunu söyledi.

Gümrük görevlileri tarafından sorgulanan Martinez, pantolonundaki şişkinliğin İspanyolcada penis anlamına gelen "pirrin" olduğunu "defalarca iddia etti".

Ancak yetkililer daha yakından baktığında, iç çamaşırının içinde iki muhabbet kuşunun gizlendiğini keşfetti.

fgthy
Jesse Agus Martinez, 23 Ekim'de ABD-Meksika sınırında koruma altındaki kuşları kaçırırken yakalandı (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi)

ABD Balık ve Yaban Hayatı Servisi görevlileri daha sonra kuşları muayene etti ve bunların genç turuncu alınlı muhabbet kuşları olduğunu saptadı.

Karantinaya alınmak üzere Tarım Bakanlığı Hayvan İthalat Merkezi'ne gönderilen kuşların durumlarının stabil olduğu bildirildi.

Eupsittula canicularis diye de bilinen turuncu alınlı muhabbet kuşları, Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'nin Tehlike Altındaki Türlerin Kırmızı Listesi'nde "savunmasız" olarak listeleniyor.

Birlik, evcil hayvan ticaretinin, popülasyonları tuzaklar nedeniyle azalmaya devam ettiğinden kritik düzeyde nesli tükenmekte olan kuşlar için en büyük tehdidi oluşturduğunu belirtiyor.

ty
Aşırı sakinleştirici verilmiş kuşlar, Martinez'in iç çamaşırlarının içindeki keselere sokulmuştu. Durumlarının stabil olduğu söyleniyor (ABD Savcılığı, Kaliforniya Güney Bölgesi).

1998'le 2008 arasında 8 binden fazla yeşil ve turuncu muhabbet kuşu yasal olarak yakalandı ve bu da onları Meksika'da en çok aranan ikinci papağan türü haline getirdi. Meksika, 2008'de 22 papağan türünün geçimlik ticaret ve satışını yasaklamış olsa da kaçakçılar hâlâ çok aranan bu türlerden kâr elde etmeye çalışıyor.

Martinez, suçlu bulunursa 250 bin dolara kadar para ve 20 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalacak.

ABD Balık ve Yaban Hayatı Servisi olayı araştırıyor.

Independent Türkçe


Tel Aviv Gazze’de siyasi boyutlu bir çözümü reddederken, Lübnan ve Suriye'de kalıcı bir anlaşmaya öncelik verilmesi konusunda ısrarcı

İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası alanda tanınan sınırlarında sadece güvenlik düzenlemeleriyle yetinmiyor (AFP)
İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası alanda tanınan sınırlarında sadece güvenlik düzenlemeleriyle yetinmiyor (AFP)
TT

Tel Aviv Gazze’de siyasi boyutlu bir çözümü reddederken, Lübnan ve Suriye'de kalıcı bir anlaşmaya öncelik verilmesi konusunda ısrarcı

İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası alanda tanınan sınırlarında sadece güvenlik düzenlemeleriyle yetinmiyor (AFP)
İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası alanda tanınan sınırlarında sadece güvenlik düzenlemeleriyle yetinmiyor (AFP)

Tony Francis

İsrail, siyasi bir ufuk olmadan güvenlik kavramından artık memnun değil. Bu yüzden Lübnan veya Suriye ile müzakere konusunda acele etmiyor. Bu iki ülkeyle ilişkilerinde bu yaklaşımı benimserken, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi’ndeki savaşı sona erdirme planının onaylanmasının ardından Gazze ile ilişkilerinde tam tersini yapıyor. Gazze Şeridi’nde kendisine uygun bir güvenlik formülü bulmakta ısrar eden İsrail, özellikle Gazze'deki barışı Filistin devletinin kurulmasına yol açabilecek bir süreçle ilişkilendirmek gibi daha sonra üstlenmesi gereken siyasi yükümlülükleri reddediyor.

Pratikte Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın İsrail ile müzakerelerin başlatılması ve bunun sonucunda İsrail'in Lübnan’ın güneyinde işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve sınırların belirlenmesi çağrısı, Tel Aviv'i giderek daha şüpheci ve saldırgan hale getiren koşullara büründü. Avn’ın statükoyu sona erdirmek için başlattığı girişim, birleşik ve destekleyici bir iç pozisyona dayanmıyordu, bu da girişimin ilk zayıf noktasıydı. Lübnan hükümeti bu konuyu tartışmadı. Meclis Başkanı Nebih Berri, müzakerelerin önceki hükümet tarafından onaylanan İsrail ile Hizbullah arasındaki 27 Kasım 2024 tarihli anlaşmanın uygulanmasını denetleyen komite aracılığıyla yürütülmesi şartını getirerek girişimi boşa çıkardı. Ayrıca, denklemdeki başlıca yerel taraf olan Hizbullah, devletin müzakere girişimini reddediyor ve devletle çatışmasını tırmandırmaya devam ediyor. Meşru otoritelerin elindeki silahların münhasırlığı konusundaki kararlarını reddediyor ve İsrail’in kuzeyinin güvenliği için garantiler sağlayacağını açıklıyor.

Lübnan’daki ilgili tarafların ‘müzakere çağrısına’ verdikleri yanıt, Lübnan’ın iç sorunlarını körüklüyor. Bu durum, İsrail'in kuzeyden gelen her türlü tehdidi ortadan kaldırmak için açıkladığı planını uygulamaya koymayı beklerken statükoyu korumasına olanak tanıdığı için İsrail'in hoşuna gidiyor. İsrail, ‘nihai çözümü’ beklerken Hizbullah üyeleri ve üst düzey isimlerini avlamayı veya Hizbullah’ın bulunduğu çeşitli bölgelerde silah deposu olarak gördüğü yerlere saldırmayı sürdürüyor. Bununla eş zamanlı olarak İsrail basınında başkent Beyrut, Bekaa Vadisi ve güneydeki bölgelere düzenlenen hava saldırıları da dahil olmak üzere büyük operasyonlar için hazırlık yapıldığına dair haberler dolaşıyor.

İsrail'in nasıl bir ‘nihai çözüm’ istediğini artık herkes biliyor. İsrail, sınırlarda kalıcı barışı garanti altına alan, gelecekteki tehditleri ortadan kaldıran ve Ürdün ile İsrail ve Mısır ile İsrail arasında imzalanan anlaşmalar gibi ilişkilerin kapısını açan siyasi bir anlaşmaya varmak istiyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu'nun geleceği için yaratıcı fikirlerinin zirvesi olarak gördüğü ve bir gün İran'ı da kapsaması gerektiğini düşündüğü ‘Abraham (İbrahim) Anlaşmalarının’ kapsamının genişletilmesini daha da çok istiyor.

İsrail, Lübnan'daki mevcut durumdan memnun olduğundan Lübnan ve sınırlarındaki şu anki durumu bozacak bir anlaşma yapmaya pek istekli değil. Suriye ile ilişkilerinde de aynı yaklaşımı tercih ediyor gibi görünüyor. İsrail, şimdiye kadar Trump yönetiminin Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve hükümetine verdiği desteğin boyutuna şüpheyle yaklaştı ve yeni Suriye yönetimiyle ‘güvenlik anlaşmaları’ imzalama konusunda isteksiz davranıyor.

İsrail gazetesi Ma'ariv, Suriye ile güvenlik anlaşması imzalanmasının ‘tarihi bir hata’ olacağını yazdı. Gazeteye göre bu, mevcut durumun Suriye'ye, Golan Tepeleri'nin ilhakının çok ötesine geçen bölgesel hırslarını hesaba katmayan herhangi bir anlaşmadan daha fazla hareket özgürlüğü sağlamasından kaynaklanıyor.

İsrail, Lübnan'ı mezhepler ve gruplar arasında bölünmüş yahut ABD Başkanı’nın Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dediği gibi ‘başarısız’ bir ülke olarak görürken Suriye'yi ‘tehlikeli bir mozaik’ olarak görüyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan  aktardığı analize göre İsrail, Suriye’ye (Hafız Esed ile 1974 yılında imzalanan anlaşmaya nostaljik bir göndermeyle) tek bir bütün olarak değil, farklı dini ve etnik gruplar ve ‘doğrudan Türkiye'nin vesayeti altında’ olan yeni bir yönetim olarak bakıyor.

İsrail, tıpkı Suriye’de olduğu gibi Lübnan’da da mevcut durumu siyasi yükümlülükler içermeyen bir güvenlik anlaşması olasılığıyla karşılaştırarak, ‘Suriye'de (ve Lübnan'da) tam askeri hareket özgürlüğü’ sağlayan bir statüko tercih ediyor. Ma'ariv gazetesine göre Şara yönetimi daha büyük ve daha güvenilir bir uluslararası meşruiyet elde etmek için ‘ip üstünde yürümek’ zorunda kalırken, güvenlik anlaşması tek başına İsrail'i kısıtlayacak ve hiçbir karşılığı da olmayacak.

İsrail artık Lübnan veya Suriye ile uluslararası sınırlarında yapılan basit güvenlik anlaşmalarıyla yetinmiyor. Biladu’ş-Şam (Levant) bölgesi haritasını yeniden çizecek şekilde, eski Sykes-Picot anlaşmalarının sonuçlarını altüst eden barış anlaşmaları ve siyasi çözümlerin yanı sıra ilişkilerin kurulması ve Abraham Anlaşmalarına yeni katılımlar dayatmayı hedefliyor. İsrailli analistlere göre Trump'ın Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi Barrack'ın önerilerini yeniden gündem getiriliyor ve bunlara kişisel gayret veya dil sürçmesi olarak tanımlamanın ötesinde bir anlam yükleniyor.

Suriye ve Lübnan'ın İsrail işgali altındaki bölgelerinin geleceği için bu öngörüler son derece ciddi olsa da burada gördüklerimiz İsrail'in Gazze ve Filistin topraklarının geleceği için hazırladığı planlardan daha az vahim. Lübnan ve Suriye ile geçici güvenlik düzenlemeleri yerine siyasi bir anlaşmaya öncelik verme arzusu, İsrail ile Filistin arasında sözde barışı sağlayabilecek siyasi bir çözümü feda ederek Filistin'de güvenliğe öncelik verilmesinin önünü açıyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Trump'ın planının ikinci aşamasının uygulanmasını pekiştiren ABD’nin karar taslağını görüşürken (BMGK’nın bugün karar vermesi bekleniyor), İsrail Gazze Şeridi’nde istikrarı desteklemek için konuşlandırılması önerilen uluslararası gücün Hamas'ı silahsızlandırabileceğinden şüphe duyuyor ve savaşın yeniden patlak vermesi olasılığıyla birlikte uygulanacak bir askeri plan hazırlığı için kolları sıvıyor.

İsrail, BMGK’daki görüşmelere katılım bağlamında ABD'nin önerdiği karar taslağına ‘Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkına’ giden bir sürecin dahil edilmesini ve BM’nin insani yardımların dağıtımını denetleme ve Gazze Şeridi’ni yönetmekle görevli geçici yönetim organının yetkilerini genişletme rolünün belirlenmesine karşı çıkıyor.

İsrail, özellikle ABD’nin önerdiği karar tasarısının üçüncü taslağında gelecekte bağımsız bir Filistin devleti kurulması olasılığına açıkça atıfta bulunulması ve metinde, Filistin Yönetimi tarafından reformların uygulanması ve Gazze'nin yeniden inşasında ilerleme kaydedilmesi ile ‘kendi kaderini tayin etme ve Filistin devletinin kurulması yolunda güvenilir bir yol için koşulların uygun hale gelebileceği’ ifadesinin yer almasından duyduğu endişeyi dile getirmişti.

İsrail'in Gazze Şeridi, Lübnan ve Suriye olmak üzere üç cephedeki öncelikleri, silahlı örgütlerin varlığının sona erdirilmesi ve işgal ve kontrol alanlarının korunmasına dayanan Gazze Şeridi’nde güvenliği destekleyen düzenlemeler arasında farklılık gösteriyor. Lübnan ve Suriye ile ilgili siyasi ve güvenlikle ilgili düzenlemeler arasında değişiyor. Bu düzenlemeler, askeri kapasitelerini korurken iki ülkeyi nihai barış anlaşmalarına dahil etmeye dayanıyor. Trump'ın vizyonu son sözü söyleyecek olsa da bu durum, Beyrut, Şam ve Ramallah'taki yetkililerin temel hakları koruyan uygun formüllere ulaşma konusundaki isteklerini göz ardı etmeleri gerektiği anlamına gelmiyor. Gazze'deki olayların seyri ve gelişmeler, her iki ülkedeki ilgili taraflar ve yetkililer için bir rehber görevi görebilir. Suriye yönetimi konumunu ve ifade ettiği taahhütleri güçlendirmeye devam ederse, özellikle de Cumhurbaşkanı Şara'nın Washington'a yaptığı son ziyaret sırasında bu yapıldıysa Lübnan'ın karşı karşıya olduğu zorluk, devletin savaş ilan etme ve barış yapma konusundaki münhasır hakkı üzerindeki tartışmayı sona erdirir. Bunun için Hizbullah'ın politikalarının, Cumhurbaşkanı Avn ve Başbakan Nevvaf Selam tarafından yürütülen müzakere girişimini tam olarak destekleme yönünde radikal bir şekilde gözden geçirilmesi gerekiyor.

Bu alanda ilerleme sağlanmazsa, tehlikeler artmaya devam edecek ve Trump'ın ne karar vereceğini ve İsrail'i Lübnan ve Suriye ile müzakereye zorlayıp zorlamayacağını beklemek yeterli olmayacak. Lübnan'ın hazırlıklı olması, ne istediğini bilmesi ve Aksa Tufanı’nın (Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği operasyon) tüm bölgeyi vurmasından bu yana meydana gelen devasa değişiklikleri gözden kaçırmaması daha onun için iyi olur.


İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail hükümeti dün, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te güneydeki kasabalara düzenlediği saldırının koşullarını ve böyle ani bir saldırının engellenememesine yol açan hataları incelemek üzere ‘bağımsız’ bir soruşturma komisyonu kurulmasını onayladı.

Resmi bir soruşturma komisyonu kurmasını gerektiren yasayı atlatmaya çalıştığı yönündeki suçlamalarla karşı karşıya kalan hükümet, yeni komisyona ‘tam soruşturma yetkisi’ verdi ve ‘komisyonun yapısının muhalefetle mümkün olan en geniş konsensüsü sağlayacak şekilde oluşturulmasını’ sağladı.

Hükümet, bu komisyonun çalışma alanının 45 gün içinde, muhalefette iş birliği yapmaya istekli herkesle istişare edilerek belirleneceğine karar verdi.

Karara göre Başbakan Binyamin Netanyahu, soruşturma komisyonuna verilecek görev ve yetkilerin belirlenmesinden sorumlu özel bir bakanlar komitesine başkanlık edecek. Söz konusu görevler arasında komisyonun ele alacağı konuların ve inceleyeceği zaman dilimlerinin belirlenmesi de yer alıyor. Bu komiteye, komisyonun fiilen kurulması için hazırlık amacıyla tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verildi.

Netanyahu, 7 Ekim’deki başarısızlıklara ilişkin bir soruşturma komisyonu kurmaktan, temel sorumluluğunun ortaya çıkmasından korktuğu için kaçınmıştı. Savaşın henüz sona ermediğini ve savaş devam ederken soruşturma yapılamayacağını iddia etmişti. Ancak, erteleme talebini kabul etmeyen Yüksek Mahkeme'nin görüşmeleri sonrasında bu kararı almak zorunda kaldı.

Geçtiğimiz birkaç hafta içinde, Yüksek Mahkeme hakimleri, 7 Ekim saldırılarıyla ilgili başarısızlıkları incelemek için geniş soruşturma yetkilerine sahip ulusal bir komisyon kurulması gerektiği konusunda gerçek bir ihtilaf olmadığını belirttiler. Hükümete komisyonun kurulmasını onaylaması için bir son tarih verdiler ve daha fazla gecikmeye izin vermeyeceklerini vurguladılar.

Mahkemenin kendisine dayatılacak bir komisyon kurma kararı alacağından korkan Netanyahu, kendi özel komisyonunu kurmaya başvurdu. Böylece, Yüksek Mahkeme başkanının inisiyatifiyle kurulması ve yürütme ve siyasi organlardan tamamen bağımsız olması gereken, yasaya dayalı resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını fiilen engelledi.

Geçtiğimiz hafta Knesset'te yapılan oturum sırasında Netanyahu, ‘geniş kamuoyu desteğine’ dayalı olması şartıyla geniş bir soruşturma komisyonunun kurulmasını desteklediğini açıkça belirtti ve muhalefetin resmi bir soruşturma komisyonu kurulması talebini reddettiğini vurguladı. Anlaşmazlığın özünün ‘sadece neyi veya kimi soruşturduğumuz değil, kimin soruşturma yetkisine sahip olduğu’ olduğunu vurguladı. Netanyahu, muhalefetin, İsrail halkının büyük bir kesiminin güvenini kazanamayacak bir yapı dayatmaya çalıştığını savundu.

Siyasi değerlendirmelere göre, komisyonun bu yeni formatının, eksikliklerden sorumlu kişilere profesyonel bir şekilde işaret edilen kapsamlı bir soruşturma talep eden kamuoyu baskısı ile koalisyonun soruşturma süreci üzerinde siyasi kontrolünü sürdürme ve dosyayı yürütme yetkisinden tamamen bağımsız resmi bir hükümet komitesine devretmeme isteği arasında bir orta yol oluşturabileceği öngörülüyor. Önümüzdeki haftalarda, komisyonu yönetecek isimlerin belirlenmesi için siyasi temasların yoğunlaşması bekleniyor. Bu süreç, komisyonun gerçekten vaat edilen bağımsızlığa ve geniş yetkilere sahip olup olmayacağını görmek isteyen Yüksek Mahkeme ve muhalefetin yakından takibi altında gerçekleşecek.

Hükümetin kararı, bağımsız bir soruşturma komisyonu kurulmasını talep eden ve Netanyahu'yu kovuşturma tehdidini önlemek için yasayı çiğnemekle suçlayan İsrail muhalefet partilerini şaşkına çevirdi. İnsan hakları grupları, hükümetin kararının bozulması ve başka bir komisyon kurulması için bir kez daha Yüksek Mahkeme'ye başvuracaklarını doğruladılar, çünkü tek etkili soruşturmanın geniş yetkilerle donatılmış resmi bir komisyon tarafından yürütülebileceğine inanıyorlar.

Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin aileleri, soruşturmanın şu soruyu yanıtlamasını talep ediyor: “Gazze Şeridi'ndeki savaş neden iki yıl sürdü? Netanyahu'nun iktidarını sürdürmesini sağlamak için siyasi nedenlerden miydi?”