10 yıldır tehdit ve takip ediliyordu: Salih el-Aruri kimdir?

Netanyahu, Aksa Tufanı’ndan önce Aruri’yi çatışmaların fitilini ateşleyen ve Tahran'dan Beyrut, Kudüs ve Gazze'ye kadar tüm temas hatlarını bir araya getiren kişi olarak tanımlamış ve tehdit etmişti.

Aruri'nin suikast tehdidine karşılık olarak yayınladığı fotoğraf (DPA)
Aruri'nin suikast tehdidine karşılık olarak yayınladığı fotoğraf (DPA)
TT

10 yıldır tehdit ve takip ediliyordu: Salih el-Aruri kimdir?

Aruri'nin suikast tehdidine karşılık olarak yayınladığı fotoğraf (DPA)
Aruri'nin suikast tehdidine karşılık olarak yayınladığı fotoğraf (DPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz Ağustos ayının sonlarında, Aksa Tufanı Operasyonu’ndan yaklaşık bir buçuk ay önce, Hamas Hareketi’nin Batı Şeria'daki altyapısını yeniden inşa eden ve Lübnan’da Hamas hücreleri oluşturan kişi olarak Hamas’ın üst düzey liderlerden Salih el-Aruri’ye karşı İsrail'de büyük bir öfke dalgasının yaşandığı bir dönemde Aruri’yi suikastla tehdit etmişti. Aruri, bu tehdide askeri üniforma giydiği bir fotoğrafla karşılık verdi. Zira Aruri, yaklaşık 2014 yılından bu yana suikastla tehdit ediliyordu. Aruri’nin önünde büyük bir silahla telefonla görüştüğü görülen bu fotoğraf ise uzun süredir karşılıklı tehditleri özetleyen bir sahneydi. Yaklaşık 10 yıldır devam eden tehditler, İsrail’in Aruri’yi planlayıcılarından biri olarak gördüğü Aksa Tufanı Operasyonu’ndan 3 ay sonra, 2 Ocak 2024 Salı günü işlenen bir suikastla sona erdi.

Salih el-Aruri kimdir?

Salih el-Aruri’nin adı İsrail hapishanelerinde yıllarca kaldıktan sonra 2010 yılının Mart ayında serbest bırakılana kadar pek bilinmiyordu. Ancak özellikle 2014 yılında İsrail’in Aruri’yi o yılki savaşın fitilini ateşleyenlerden biri olarak görmeye başlamasından sonra kendisi Hamas'ın en çok aranan liderlerinden biri haline geldi. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, Gazze Şeridi'ndeki son savaş öncesinde Aruri’ye yönelttiği suikast tehdidi uygulanana kadar da arananlar listesinin başındaki isimlerden biri olmaya devam etti.

Aruri'nin adı, Filistin topraklarından Şam'a gönüllü göçü kabul etmesi karşılığında İsrail hapishanelerinden serbest bırakılmasıyla daha fazla duyulmaya başladı. Ardından unutuldu. Ta ki Hamas Hareketi Siyasi Büro üyesi olana kadar. Aruri, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimine karşı çıkan olaylar sırasında Hamas ile Suriye arasında yaşanan krizin ardından Türkiye'ye yerleşti.

Aruri'nin adı 2014 yılı boyunca birkaç kez daha gündeme geldi. İsrail, Aruri’yi o yıl Haziran ayında Batı Şeria'nın güneyindeki el-Halil şehrinde İsrailli üç yerleşimcinin kaçırılıp öldürülmesi olayının arkasında olmakla suçladı. Suçlama, Hamas'ın o dönemde bağlantısını inkar etmeye devam ettiği olaydaki sorumluluğunu bizzat kabul edene kadar tekrarlandı. İsrail, aynı yılın Ağustos ayında ise adı gündemden düşmeden Aruri’yi bu kez de Batı Şeria'da Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a karşı darbe düzenlemek için bir hücre oluşturmakla suçladı. Aruri, tüm bu suçlamalara Hamas heyetine kendisinin, Fetih Hareketi (El Fetih) heyetine ise Fetih Hareketi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Cibril er-Rucub’un liderlik ettiği toplantılar sonucu elde edilen Hamas-El Fetih uzlaşıyla yanıt verdi.

Aruri, ilerleyen dönemde de pek çok tartışmanın konusu olmaya devam etti. 2015 yılında dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Ya'alon, Türkiye'yi hedef alarak “Salih el-Aruri’ye de bakın! Geçtiğimiz Haziran ayında 3 İsrailli gencin kaçırılıp öldürülmesinden sorumlu olan kişi, orada (İstanbul'da) yaşıyor. Dünya nerede?” açıklamasında bulundu.

İsrail, Aruri’nin adını hiçbir zaman unutmadı. İsrailli yetkililer, son birkaç yıldır Hamas’ın Batı Şeria’daki altyapısının yeniden inşasının arkasında Aruri’nin olduğunu söylüyorlardı. Son iki yıldır Batı Şeria ve Kudüs’te gerilimin fitilini ateşleme girişimi de dahil olmak üzere Batı Şeria'daki her saldırıyı ona atfetmeye başladılar. Ardından Aruri’yi ‘Lübnan'daki yeni Hamas yapılanmasının arkasında olmakla ve bölgeleri birleştirmek için çalışmakla’ suçladılar.

İsrail, Aksa Tufanı Operasyonu’ndan hemen sonra Aruri’nin kellesini istemeye başladı. İsrailli yetkililer, onun bundan kısa bir süre önce yakında birçok cephede bir çatışma yaşanacağı konusunda uyarıda bulunduğunu keşfettiler.

İsrail'in Gazze Şeridi'nde savaş başlatmasının ardından İsrail güçleri, Aruri’nin Ramallah’ın kuzeyindeki memleketi Arura’da bulunan evine baskın düzenledi. Ev, İsrail iç istihbarat servisi Şin-Bet için bir soruşturma merkezine ve askeri kışlaya dönüştürüldü. Bu hamle, kasıtlı ve intikamcı bir hareket olarak görüldü.

İsrail basını, geçtiğimiz üç ay boyunca Aruri'ye odaklandı. Daha önce üç kez hükümette askeri sekreterlik görevini üstlenen İsrailli Yedek General Eitan Dangot, “Onun (Aruri) bugün Hamas içindeki en tehlikeli isim olduğuna inanıyorum. Daha fazla İsrailliyi öldürmeyi amaçlayan en aşırılık yanlısı isim olduğu için kanının akıtılması gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

ABD merkezli günlük gazete USA Today, Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail’in Hamas Hareketi’nin saldırısının ayrıntıları hakkında önceden bilgi sahibi olduğu düşünülen ve aynı zamanda Hamas ile İran ve Hizbullah arasındaki bağlantıyı kuran kişi olduğu için Aruri'yi hedef almak için uluslararası bir insan avı başlattığını yazdı.

Aruri’nin savaş öncesi açıklamalarına değinen gazete, ABD ve İsrail'deki mevcut ve eski istihbarat yetkililerinden alıntılar yaptı. Gazete, resmi belgelerin Aruri'nin Hamas, Hizbullah ve İran arasında stratejik bir bağlantı kurduğunu gösterdiğini aktardı.

İsrail basını, Hamas’ın yurtdışındaki en karizmatik isimlerinden biri olduğu ve ‘İsrail'e her alanda saldırı’ hedefine ulaşmak için Tahran'dan Beyrut’a, Kudüs’ten ve Gazze Şeridi'ne kadar tüm bağlantıları bir araya getirdiği için Aruri’yi sık sık suikast listesinin en çok aranan ismi olarak lanse etti.

Aruri'nin kellesini isteyen sadece İsrail değildi. Washington da Aruri’yi ABD'nin terörizmle bağlantılı yaptırım uygulanan kişiler listesine eklemişti. ABD Dışişleri Bakanlığı, Aruri’nin öldürülmesine ya da tutuklanmasına yol açacak bilgileri sağlayan herkese 5 milyon dolarlık para ödülü vaadinde bulundu.

Aruri, Ramallah'ın kuzeybatısındaki memleketi Arura’da 19 Ağustos 1969'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini köy okullarında okudu. Lise öğrenimini Ramallah'ta tamamladı. Üniversiteyi El Halil (Hebron) Üniversitesi Şeriat Bilimleri Fakültesi’nde okudu. Aruri, 1987'de Hamas'ın kuruluşunun hemen ardından İslami Blok’un ‘emiri’ oldu.

Aruri, ilk kez 1990 yılında tutuklandı. Daha sonra Hamas Hareketi’nin askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları’nın kurucularından olmakla suçlanan Aruri, 2010 yılında yurt dışına gönüllü göç ettirilene kadar sık sık İsrail hapishanelerine girip çıktı.

Hamas Hareketi’nin üst düzey isimlerinden Aruri, 2021 yılında Hamas’ın Batı Şeria'daki liderliğine ve Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcılığına seçildi.



Avrupa'nın Trump'ın Ukrayna barış planına tepkisi

Al Majalla/AFP
Al Majalla/AFP
TT

Avrupa'nın Trump'ın Ukrayna barış planına tepkisi

Al Majalla/AFP
Al Majalla/AFP

Khattar Abou Diab

Ukrayna, ABD Başkanı Donald Trump’ın 21 Kasım’da barış planını açıklanmasının ardından, ana hatları henüz kesinleşmemiş olan karmaşık bir denklemle karşı karşıya kaldı. Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında ilişkilerdeki dalgalanmalar, Avrupa’nın dördüncü yılına yaklaşan Ukrayna’daki savaşa yönelik yaklaşımına da yansıtıyor.

Devam eden hamlelerin sonucu ne olursa olsun, Avrupa’nın Beyaz Saray’ın taktiklerine karşı stratejik açıdan maruz kaldığı riskler açıkça görülüyor.

Trump’ın ‘değişken’ diplomasisi

Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Avrupa diplomasisi için tam bir kabus. ABD'nin tutumları, provokasyonlardan, çok taraflı kurumlara yönelik aşağılama ve hor görmeden ticari pragmatizme çeşitlilik gösteriyor.

ABD Başkanı’nın öngörülemez eylemleriyle karşı karşıya kalan Avrupa, Atlantik’in iki yakası arasındaki hayati bağı korumak için onun taleplerine uyum sağlıyor. Ukrayna'daki savaşla ilgili yeni planın açıklanmasının ardından, geçtiğimiz şubat ayından bu yana benzer olaylara tanık olunmuş ve Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy arasında Oval Ofis'te dünya gündemine oturan bir tartışma yaşanmış olmasına rağmen, Avrupalılar yine bir şok ve kafa karışıklığı yaşadı. Bu kez, 28 maddelik belgenin geçtiğimiz ağustos ayında Alaska'da yapılan ABD-Rusya Zirvesi’nin sonucu ve bir zeki gözlemcinin ifadesiyle, Moskova'nın emellerini açıkça yansıttığı için ‘Rus yapay zekasının’ ürünü olduğu konusunda hiçbir şüphe yoktu. Metin, ağırlıklı olarak Rusya'nın taleplerine yer verirken Ukrayna'nın savunma kapasitesini kısıtlıyor, (egemen olmasına rağmen) bu ülkede yeni seçimler yapılmasını istiyor ve Ukraynalıların, Rusya ordusu girmiş olsun ya da olmasın, topraklarının bir kısmının devredilmesini kabul etmelerini talep ediyor.

Ukrayna’nın zayıflığı ve Avrupa’nın savunmasızlığı bir yana Putin, Kiev'in aleyhine olacak bir anlaşmaya karşı Avrupa'nın direnmesine öfkeli görünüyor.

Washington’ın, Avrupa’nın müdahalesi öncesinde Ukraynalılara (Trump’ın Özel Temsilcisi Steve) Witkoff Planı’nı dayatmaya hazırlandığı aşikâr.

Bundan dolayı Avrupalılar, Amerikalı meslektaşlarını kızdırmadan planı yeniden yazmak için azami diplomatik becerilerini kullanmak zorunda kaldılar.

Avrupalı bir diplomat yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

Bu durum, bir yandan Ukrayna’nın güvenliği ve bunun Avrupa'nın güvenliği üzerindeki etkisi ile diğer yandan transatlantik ilişkilerinin sürdürülmesi arasında tıpkı ipin üzerinde yürümeye benzeyen bir tür denge kurma çabası.”

Avrupalılara daha fazla hareket alanı sağlayan ise ABD’nin resmi kurumları içinde plana karşı çıkanların olması ve şu anda bu konuda Avrupalıların en yakın müttefikleri olan Cumhuriyetçi senatörlerin öfkesi gibi görülüyor.

Öte yandan Ukrayna lideri Zelenskiy, ‘onurunu kaybetmek’ ile ‘ülkesinin önemli bir ortağını (ABD) kaybetmek’ arasında kalmış olduğunu açıkça belirtmiş olmasından dolay çok da kıskanılacak bir durumda değil. Ukrayna Devlet Başkanı, ülkesinin tarihinin en tehlikeli dönemini yaşadığını kabul etti.

Plan, Zelenskiy'nin iktidarını zayıflatan yolsuzluk skandallarıyla karşı karşıya olduğu ve baş danışmanı, yardımcısı ve Avrupalılarla görüşmelerini yürüten kişiyi kaybettiği bir dönemde ortaya atıldığından Ukrayna yönetimi için kötü zamanlamaya sahip.

Avrupalılar, bir sonraki duyuruya kadar Ukrayna'ya ‘teslimiyete’ benzeyen bir çözüm dayatma olasılığını reddetmeye devam etse de Avrupa’nın, Trump’ın Ukrayna’nın aleyhine Rusya'nın kaba gücünü ödüllendirme arzusuna karşı koyma yeteneği oldukça sınırlı. Öyle ki, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, Ukrayna’nın herhangi bir şekilde teslim olmasının Avrupa'nın da teslim olması anlamına geleceğini açıkça belirtti.

sdfr
ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Alaska'nın Anchorage kentindeki Elmendorf-Richardson Ortak Üssü'nde bir araya geldiklerinde, 15 Ağustos 2025 (AFP)

Diğer taraftan Kremlin'in bu planın sonucu ne olursa olsun, ABD ile Avrupa arasında yeni bir uçurum yaratacağına dair iddiada bulunduğundan şüphe edilebilir. Bu açıdan bakıldığında, Putin ve Trump, gücü öncelik olarak gören aynı dünya görüşünü paylaşıyorlar. Putin ayrıca Ukrayna’nın içindeki durumu istikrarsızlaştırmaya da yatırım yapıyor. Bu yüzden ateşkesin uygulanabilmesi için Ukrayna ordusunun Donbas bölgesinin geri kalanından çekilmesi talep ediliyor. Zelenskiy’nin böyle bir kararının, Ukrayna kamuoyu ve Ukrayna ordusu nezdinde ödeyeceği muazzam siyasi bedeli tahmin etmek zor değil.

Planın diğer hükümleri, Rusça'nın kullanımı, azınlık sorunu ve Rus Ortodoks Kilisesi'nin haklarının onaylanması gibi, Ukrayna'nın sosyal uyumunu istikrarsızlaştırmayı amaçlayan bölücü nitelikler taşıyor. Benzer şekilde, ateşkesin yürürlüğe girmesinden üç ay sonra seçimlerin yapılması şartı da güçlük yaratıyor.

Ayrıca, Ukrayna'nın NATO üyeliğine karşı çıkan bir ifade, yeterli güvenlik garantileriyle dengelenemez.

Ukrayna ne kadar zayıf ve Avrupa ne kadar savunmasız olursa olsun, Vladimir Putin, Avrupa'nın Kiev'in aleyhine bir uzlaşmaya direnmesine öfkelenmiş gibi görünüyor.

Putin’in bu öfkesi, 3 Aralık'ta Başkan Trump’ın özel temsilcileriyle yaptığı görüşme öncesinde Avrupalıları ikaz ederek, Rusya’nın ‘eğer Avrupa isterse savaşa girmeye hazır’ olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmesinden de açıkça anlaşılıyordu. Bu açıklama, savaş döngüsünün kötüleşeceğine dair korkuları artırsa da gerçekte Ukrayna'nın işgalinin başlangıcından bu yana Batı kamuoyunda panik yaratmak amacıyla yapılan birçok uyarıdan farklı değildi.

Avrupalı yetkililer, Trump'ın Putin’e karşı sabırsız olmasını kendi çıkarları için kullanmayı planlıyorlar. Avrupalı diplomatlar Cenevre'de, revize edilmiş barış planına bir ek yaparak zafer kazandıklarına inanıyorlardı.

Moskova'ya göre Ukrayna sorunu öncelikle siyasi ve ideolojik bir sorun, ancak ABD Başkanı, tarihi ve ideolojiyi göz ardı ediyor. Bu yüzden de Avrupa'nın çıkarlarını mutlaka dikkate almadan, kendisini stratejik, ekonomik ve yatırım açısından Rusya'ya yaklaştıracak herhangi bir anlaşmaya varılmasını istiyor.

Avrupa ve Ukrayna sorununun gelişimine dair senaryolar

Son toplantıların sonuçlarından, özellikle Vladimir Putin ile Donald Trump'ın temsilcileri Steve Witkoff ve Jared Kushner arasında Moskova'da yapılan toplantıdan ve Amerikalılar, Avrupalılar ve Ukraynalılar arasında Cenevre'de gerçekleşen görüşmelerden, meselelerin çözülmediği ve ilk taslakta yer alan 28 maddenin 19'unun hâlen çözülmemiş olduğu açıkça anlaşılıyor.

Putin'in dış politika danışmanı Yuri Ushakov, görüşmelerle ilgili olarak “Bazı olumlu noktalar var. Ancak, diğer birçok nokta uzmanlar arasında özel bir tartışma gerektiriyor” yorumunda bulundu. Tüm bunlar durumu her türlü gelişmeye açık bırakıyor. Avrupalılar artık bu taktiğin farkındalar. Diplomatik olarak transatlantik bir bölünmeyi kışkırtmaktan kaçınmaya ve ABD yönetiminin Ukrayna'ya daha elverişli pozisyonlara geri dönmesi için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.

defvfe
AB liderlerinin, uzun süren Rusya-Ukrayna savaşını nasıl sona erdireceklerini tartışmak üzere bir araya geldikleri Berlin'deki Başbakanlık binasında çekilmiş grup fotoğrafı, 15 Aralık 2025 (AFP)

Avrupalı yetkililer, Trump'ın Putin’e karşı sabırsız olmasını kendi çıkarları için kullanmayı planlıyorlar. Avrupalı diplomatlar Cenevre'de, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Ukrayna için bir garanti belgesini el yazısıyla yazmasıyla (elbette Rubio’nun imzası Başkan Trump’ın onayı anlamına gelmez) revize edilmiş barış planına bir ek yaparak zafer kazandıklarına inanıyorlardı.

Tarafların önerilen formüllere vereceği yanıt beklenirken, durumun nasıl gelişebileceğine dair üç olası senaryo var. Birinci senaryoya göre Avrupalılar ve Ukraynalılar nihayetinde ABD ile bir şekilde birleşik bir cephe oluşturabilir ve Moskova'ya karşı katı bir tavır alabilir. Bu senaryo, Batı politikasında bir tür sürekliliğe yol açar. Kremlin’in böyle bir senaryodan daha fazla korkması için bazı nedenleri var. Çünkü dört yıldır devam eden çıkmazda önce askeri mi yoksa ekonomik olarak mı çökeceği konusunda temel bir ikilemle karşı karşıya.

Daha olası olan ikinci senaryoya göre son sözü Putin söyleyecek. Bu bakımdan, ABD’nin Gazze planıyla karşılaştırılabilir. Geçen eylül ayında BM Genel Kurulu'nun kenarında Trump'ın bir grup Arap ve İslam ülkesinin liderleriyle bir araya geldiğini ve ABD başkanının Netanyahu ile görüşene kadar Beyaz Saray'ın belirlediği ilk planı değiştirmeyi başardıklarını belirtmek gerekiyor.

Trump, Netanyahu’nun taleplerini kabul ederek, birkaç gün önce Arap ve Müslüman ülkelere verdiği tavizlerin çoğundan vazgeçti.

Sonuçta hangi senaryo galip gelirse gelsin, ki bu şüphesiz birkaç senaryodan esinlenecek, Witkoff'un planı sadece Ukrayna için değil, transatlantik ilişkiler için de bir dönüm noktası olacak.

Bu emsale dayanarak, Putin'in Cenevre'de ABD’liler ve Ukraynalılar tarafından üzerinde anlaşmaya varılan metni değiştirerek, onu Moskova ve Washington arasında ortak bir tutuma dönüştürmesi, belki de Ukrayna'ya dayatılacak bir ortak deklarasyon haline gelmesi de mümkün. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre daha da kötüsü, Moskova ateşkes sağlandıktan sonra bazı maddelerin belirsizliğini kendi lehine kullanabilir. Bu senaryo, The Telegraph gazetesinin, Rusya'nın Ukrayna savaşında zafer kazandığı ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in barış şartlarını belirleyeceği yönündeki son makalesiyle de örtüşüyor. Gazete, Avrupa'nın Ukrayna'yı desteklemeye devam etmek için gerekli mali ve askeri kaynaklardan yoksun olduğunu vurguladı!

Üçüncü olası senaryoda ise Moskova-Washington anlaşması bir nedenden ötürü çöküyor, ancak Donald Trump, ABD'yi çatışmadan tamamen çekmeye karar veriyor. Onun, “Savaşı sürdürmek istiyorlarsa, biz olmadan yapsınlar” gibi sözler söylediğini zaten duyuyoruz. Yakın gelecekte ateşkese ihtiyaç duyan Ukrayna ve çatışmanın yükünü tek başına taşımak zorunda kalacak Avrupalılar için en tehlikeli senaryo da bu. Sonunda hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin, şüphesiz birkaç senaryodan esinlenen ‘Witkoff Planı’ sadece Ukrayna için değil, transatlantik ilişkiler için de bir dönüm noktası olacak.

hı
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile öğle yemeğinde bir araya geldi, 17 Ekim 2025 (Reuters)

Aslında planın dördüncü maddesi, görüşmelerin ‘NATO ve Rusya arasında, ABD'nin arabulucu olarak hareket edeceği’ şeklinde gerçekleşeceğini belirtiyor.

Şu anki ABD yönetiminin kendisini artık müttefikleriyle birlikte Avrupa’nın güvenliğinin temel direği olarak görmediğine, en iyi ihtimalle Avrupalılar ve Ruslar arasında ‘güvenilir bir üçüncü taraf’ olarak gördüğüne şüphe yok.

Ayrıca, ABD’nin koruması ödemenin şartına bağlı. Dolayısıla Avrupalılar, Washington’ın gözünde değişen statülerini kabul etmek zorunda. Zira artık gerçek müttefikler veya ortaklar değil, hâlâ astlar olmaya devam ediyorlar.

AB liderlerinin, bugün ve yarın Brüksel'de yapılacak zirvede Ukrayna'yı desteklemek için Rusya’nın Euroclear Bank’taki fonlarını kullanıp kullanmayacaklarına dair verecekleri karar, bu değişikliklerin somut bir göstergesi olacak. Avrupalılar, daha önce altı ayda bir dondurdukları bu fonları, son defasında Ukrayna'daki savaş bitene kadar dondurdular.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Nvidia, İsrail'in kuzeyinde milyarlarca dolarlık yeni bir kampüs inşa etmeyi planlıyor

Nvidia logosu (Reuters)
Nvidia logosu (Reuters)
TT

Nvidia, İsrail'in kuzeyinde milyarlarca dolarlık yeni bir kampüs inşa etmeyi planlıyor

Nvidia logosu (Reuters)
Nvidia logosu (Reuters)

Amerikan teknoloji devi Nvidia bugün İsrail'in kuzeyinde büyük bir kampüs inşa etme planlarını resmi olarak açıkladı. Projenin, bölgedeki istihdam, konut ve kalkınma olanakları üzerinde geniş kapsamlı etkiler yaratması bekleniyor.

Şarku’l Avsat’ın Walla internet sitesinden aktardığına göre, Kiryat Tivon’da kurulacak bu dev kampüs için yapılacak yatırımlar, önümüzdeki yıllarda birkaç milyar şekel seviyesinde olacak. İnşaat çalışmalarının 2027’de başlaması, ilk kullanımın ise 2031’de gerçekleşmesi öngörülüyor.

Piyasa değeri yaklaşık 4,3 trilyon dolar olan Nvidia, kampüsü yaklaşık 22 dönümlük bir alanda geliştirmeyi planlıyor. Projede 160 bin metrekarelik kapalı alan bulunacak ve uluslararası bir mimarlık ekibi, Kaliforniya’nın Santa Clara kentindeki şirketin dikkat çekici merkezinden esinlenerek tasarımı üstlenecek.

Kampüs; yeşil alanlar, bir ziyaretçi merkezi, kafeler ve restoranların yanı sıra laboratuvarlar ve ortak çalışma alanlarını da kapsayacak. Amaç, Nvidia içindeki inovasyonu teşvik etmenin yanı sıra girişimlerle ve diğer iş ortaklarıyla iş birliğini artırmak.

İsrail, Nvidia’nın ABD dışındaki en büyük ve en önemli geliştirme merkezi konumunda bulunuyor ve şirket, ülkedeki ileri teknoloji sektörünün en büyük işverenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Planlanan kampüs, şirketin Silikon Vadisi’ndeki genel merkezinden sonra ikinci en büyük tesis olacak ve 10 binden fazla çalışana ev sahipliği yapacak. Bu sayı, Nvidia’nın İsrail’deki mevcut çalışan sayısının yaklaşık iki katı ve dünya genelinde 38 ülkede çalışan iş gücünün üçte biri anlamına geliyor.

Kiryat Tivon’un batı kesiminde konumlanan alan, proje için düzenlenen rekabetçi bir seçimin ardından belirlendi. Seçime, Yukarı Celile’deki onlarca yerel yönetim katıldı; Yokneam, Hayfa, Migdal HaEmek, Afula, Harish ve Netanya gibi şehirler projeye ev sahipliği yapmak için yarıştı.

Nvidia’ya ait araziler, değeri onlarca milyon şekel olan alan için yüzde 51 indirimle tahsis edilecek. Gerekli onaylar, yabancı bir şirkete arazi satışı için İsrail yasaları çerçevesinde Savunma ve Dışişleri bakanlıkları tarafından zaten verildi. İlk aşamada Nvidia’nın, vergi ve geliştirme maliyetleri hariç olmak üzere, arazinin bir bölümü için yaklaşık 90 milyon şekel ödemesi bekleniyor.

Nvidia, küresel ölçekte yapay zekâ alanında öncü bir şirket olarak öne çıkıyor ve süper bilgisayar teknolojilerinde lider konumda bulunuyor. Bu başarıda, özellikle yapay zekâ uygulamaları geliştirmeye uygun paralel işlem kapasiteleri sayesinde grafik işleme birimlerini (GPU) üretmesi önemli rol oynuyor.

İsrail’deki faaliyetler, Nvidia’nın 2019’da Mellanox Technologies’i satın almasıyla başladı ve bu sayede sunucu çiftliklerinde işlemciler arasında olağanüstü bağlantı hızları sağlayan teknolojiler geliştirildi. Mellanox’un satın alınmasının ardından Nvidia, İsrail merkezli üç startup’ı daha bünyesine kattı. Şirketin İsrail’deki ofisleri Tel Hay, Yokneam, Raanana, Tel Aviv ve Beerşeba’da yer alıyor.

İsrail’deki geliştirme merkezi, Prof. Dr. Gal Chechik liderliğinde yapay zekâ araştırmaları yürüten bir ekibe ev sahipliği yapıyor. Ekip, üretken yapay zekâ, makine öğrenimi ve doğal dil işleme konularında çalışıyor. Diğer ekipler ise robotik, otonom araç sistemleri, sürüş yazılımları, siber güvenlik ve oyun performansının iyileştirilmesi alanlarına odaklanıyor. Yokneam’daki tesis, Nvidia’nın İsrail’deki ilk süper bilgisayarı Israel-1’i de barındırıyor.

Planlanan kampüsün yanı sıra Nvidia, Yokneam yakınlarındaki Mevo Carmel sanayi bölgesinde yaklaşık 30 bin metrekarelik alana sahip, İsrail ve Ortadoğu’nun en büyük veri merkezlerinden birinin inşasına da yakında başlayacak. Tesis, Israel-1’den daha gelişmiş yeni bir süper bilgisayara sahip olacak ve yalnızca şirketin Ar-Ge faaliyetleri için kullanılacak.

Kampüs ve veri merkezinin inşa edilmesi, bölgenin önemli bir teknoloji merkezi haline gelmesine katkı sağlayacak ve binlerce iş imkânı ile yüzlerce yeni şirketi çekecek. Bu istihdamın bir kısmı doğrudan Nvidia’ya ait olacak, diğer kısmı ise yeni tesislerin hizmet sağlayıcıları olarak faaliyet gösterecek.

Nvidia... İsrail'in güçlü destekçisi

Nvidia CEO’su Jensen Huang, Tayvan doğumlu ve dokuz yaşında ABD’ye göç etmiş bir girişimci olarak biliniyor ve İsrail’in en güçlü destekçilerinden biri olarak tanınıyor. Huang, şirketin İsrail’deki faaliyetlerini sürekli övüyor ve yatırımlarını sürdürmeye devam ediyor.

Huang, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, “İsrail, dünyanın en parlak teknik zekâlarını barındırıyor. Burası Nvidia için ikinci vatan haline geldi. Yeni kampüsümüz, ekiplerimizin bir araya gelip iş birliği yapacağı, yenilikler geliştireceği ve yapay zekânın geleceğini inşa edeceği bir merkez olacak. Bu yatırım, İsrail’deki ailelerimize ve yapay zekâ çağındaki benzersiz katkılarına olan derin ve sürekli bağlılığımızı yansıtıyor” ifadelerini kullandı.

FRG
Nvidia CEO'su Jensen Huang (AFP)

Huang geçen hafta, 738 gün boyunca Hamas tarafından gözaltında tutulan İsrailli Nvidia çalışanı Avinatan Or’u şirketin Silikon Vadisi’ndeki genel merkezinde ağırladı. Or, o sırada ABD’de bulunan İsrail’deki Nvidia yetkilileri tarafından karşılandı.

Or’un dönüşünün ardından Huang, Nvidia çalışanlarına dünya çapında etkileyici bir mesaj göndererek Or’un annesi Ditza Or’un cesaretini övdü ve İsrail’deki Nvidia çalışanlarının Or ailesine esaret süresince verdikleri sürekli desteği takdir etti.

Bugün yapılan açıklama sonrası, Nvidia’nın Kıdemli Başkan Yardımcısı ve İsrail Geliştirme Merkezi Başkanı Amit Craig, “Nvidia’nın İsrail’deki büyümesi dikkat çekici oldu; bu, ekiplerimizin olağanüstü yetenekleri ve mühendislik mükemmeliyeti sayesinde gerçekleşti. Nvidia yönetimine, bu yeni büyüme aşamasında güven ve destekleri için minnettarız. Maliye Bakanlığı ve İsrail Arazi İdaresi’ne de ortaklıkları için teşekkür ediyoruz. Bu vizyonu gerçeğe dönüştürmeyi ve yapay zekâ geleceğini inşa etmeye devam etmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

Kiryat Tivon Yerel Konseyi Başkanı Ido Greenblum ise projeyi ‘kuzey bölgesi için önemli bir proje’ olarak nitelendirdi. Greenblum, “Nvidia'nın bu bölgeyi seçmesinin doğru bir karar olacağına inanıyoruz. Şirkete güvenleri için teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.


Beyaz Saray, bu hafta sonu Ukrayna konusunda ABD-Rusya görüşmeleri yapılacağını duyurdu

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)
TT

Beyaz Saray, bu hafta sonu Ukrayna konusunda ABD-Rusya görüşmeleri yapılacağını duyurdu

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı ​​liderler ve Amerikalı müzakerecilerle birlikte, Berlin, 15 Aralık 2025 (AP)

Beyaz Saray’dan bir yetkilinin dün AFP’ye yaptığı açıklamaya göre, ABD’li ve Rus yetkililer, Başkan Donald Trump’ın Ukrayna savaşını sona erdirmeye yönelik planı kapsamında yeni görüşmeler yapmak üzere hafta sonu Miami’de bir araya gelecek.

Bu temaslar, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin, Kiev ile Trump’ın temsilcileri arasında Berlin’de iki gün süren toplantılarda kaydedilen ilerlemeyi memnuniyetle karşılamasının ardından geliyor. Zelenskiy, buna karşın Moskova’nın ‘yeni bir savaş yılına’ hazırlandığı uyarısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Politico’dan aktardığına göre, ABD tarafında Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile damadı Jared Kushner’ın görüşmelere katılması bekleniyor. Rus heyetinde ise Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Özel Temsilcisi Kirill Dmitriev’in yer alacağı belirtiliyor.

Beyaz Saray yetkilisi, Amerikan ve Rus heyetlerinin içeriğine ilişkin başka bir ayrıntı paylaşmadı.

Son haftalarda, yaklaşık dört yıldır süren Rus işgalini sona erdirmeye yönelik diplomatik çabalar hız kazandı. Bu kapsamda Witkoff ve Kushner, kasım ayında Kremlin’de Putin ile, Berlin’de ise Ukraynalı ve Avrupalı liderlerle bir araya geldi.

Buna rağmen taraflar arasında ciddi görüş ayrılıkları sürüyor.

Ukrayna ve ABD, Kiev’e yönelik gelecekteki güvenlik garantileri konusunda ilerleme sağlandığını belirtirken, Ukrayna’nın hangi topraklardan vazgeçmek zorunda kalabileceği meselesinde anlaşmazlıklar devam ediyor.

Öte yandan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dün yaptığı açıklamada, Moskova’nın savaşta ‘kesinlikle’ hedeflerine ulaşacağını, buna kendi toprağı olarak gördüğü bölgelerin kontrolünün sağlanmasının da dahil olduğunu söyledi.