Hockstein, sınırları belirlemek gibi zorlu bir görevle karşı karşıya... Savaşı durdurabilecek mi?

1701 sayılı kararın içeriğine bağlı kalması nedeniyle ‘çiftliklerin’ arabuluculuk yoluyla ilhak edilmesini reddetti

Hockstein, Netanyahu'nun Hizbullah'la savaşı genişletmesini engelleyebilecek mi? (DPA)
Hockstein, Netanyahu'nun Hizbullah'la savaşı genişletmesini engelleyebilecek mi? (DPA)
TT

Hockstein, sınırları belirlemek gibi zorlu bir görevle karşı karşıya... Savaşı durdurabilecek mi?

Hockstein, Netanyahu'nun Hizbullah'la savaşı genişletmesini engelleyebilecek mi? (DPA)
Hockstein, Netanyahu'nun Hizbullah'la savaşı genişletmesini engelleyebilecek mi? (DPA)

Siyasi çevreler, bugün ABD'li arabulucu Amos Hochstein'ın Lübnan devleti liderleriyle yapacağı görüşmelerin neticeye varmasını bekliyor. Hochstein, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Hamas hareketiyle olan çatışmayı genişletmeye yönelik eğilimini azaltmayı başarabilirse, Lübnanlılar, İsrail'in savaşa yönelmesi konusundaki endişelerini azaltabilirler. Bu endişe, İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu ve savaş bürokrasisinin savaş çağrısı yapmasıyla, Avrupalı diplomatların birçoğuyla birlikte Lübnan'a akın etmesi nedeniyle arttı.

Ancak, Lübnan Geçici Başbakanı Necib Mikati, ABD’li arabulucunun Beyrut'a dönüşünü, Güney Lübnan ve işgal altındaki Filistin'in kuzey sınırında uzun vadeli bir istikrar sağlama müzakerelerine girmeye hazır olduğunu ve ateşkes anlaşmasına ve 1701 sayılı karara bağlı kalacağını ilan ederek önceledi. Güneydeki durumu diplomatik olarak çözmenin, Hizbullah silahıyla bağlantılı dahil olmak üzere, Gazze'deki saldırının durdurulmasıyla ilişkili olabileceğini de sözlerine ekledi. Ancak, bu konudaki açıklaması, Hizbullah’ın Hamas’ı desteklemek ve üzerindeki baskıyı hafifletmek amacıyla İsrail ile karşı karşıya gelmesinin ardından yapılan ilk açıklama oldu.

Mikati, bu açıklmasıyla uluslararası topluma şu mesajı iletmek istedi: Lübnan, resmen Hizbullah ve İsrail arasında devam eden çatışmayı durdurmak için müzakere ediyor. Barış kararı Lübnan'ın elinde iken, savaş kararı ise İsrail'in elinde. Bu, önceki açıklamalarının aksine, barış ve savaş kararının hükümetin elinde olmadığını söylediği konusundaki açıklığını ortaya koyuyor.

Mikati'nin bu tutumu, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın şu sözlerinin ardından geldi: " Lübnan topraklarımızın geri kalanını B-1 bölgesinden Şeba Çiftlikleri'ne kadar özgürleştirmek için tarihi bir fırsatla karşı karşıyayız." Bu durum, hükümet ile parti arasındaki koordinasyonun ne seviyede olduğu, hükümetin, ABD’li arabulucu tarafından yönetilen Lübnan ve İsrail arasındaki kara sınırlarını belirleme konusundaki müzakerelere girmeye hazır olup olmadığına dair bir bilgiye sahip olup olmadığı sorularını gündeme getiriyor. Hizbullah, daha önce, Gazze'deki saldırının durdurulması ve Güney'deki durumun sakinleşmesi ile sınır belirleme konusunda bir anlaşmaya varılması arasında bir bağlantı olduğunu teyit etmişti.

Şarku'l Avsat, ABD’li Arabulucu Amos Hochstein'ın, Başbakan Necib Mikati, Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib ve Orgeneral Joseph Avn ile görüşeceğini öğrendi. Görüşmelerini, Lübnan Meclisi Başkanı Nebih Berri ile yaptığı görüşme ile taçlandırması ve ardından gece Beyrut'tan ayrılması bekleniyor. Bu nedenle, ziyaretini yeni ABD Büyükelçisi Lisa Johnson'ın görevine başlaması ve toplantılarına katılması için ertelediği söylentilerinin asılsız olduğu ortaya çıktı.

Siyasi kaynaklar, Büyükelçi Johnson'ın akşam saatlerinde Amerikalı arabulucunun görüşmelerini bitirip oradan ayrılmasının ardından Beyrut'a geleceğini ortaya çıkardı. Yetkililerle tanışma ziyaretleri yapacağını, önümüzdeki Salı günü Başkan Berri ile görüşeceğini söyledi.

Aynı kaynaklar, ABD’li arabulucunun Beyrut'taki görüşmelerinde en fazla varabileceği noktanın, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın, Netanyahu ve savaş bürokrasisinden, savaşı Güney'e genişletmeme konusunda bir anlaşma sağlamış olması umudu olduğuna dikkat çekti. Bu, arabulucunun, Lübnan hükümeti ile görüşmelerine devam etme fırsatını uzatmayı ve diplomatik çözüme askeri çözüme öncelik vermeyi ummasını sağlayacak. Ayrıca Lübnan ile İsrail arasındaki kara sınırlarının belirlenmesi için bir çözüm bulunması anlamına gelir.

Ancak kaynaklar, Hochstein'ın, kara sınırlarını belirleme konusundaki yaklaşımlarındaki farklılıklar nedeniyle zorlu bir görevle karşı karşıya olduğunu belirtiyorlar. Bu nedenle, şimdilik tek çıkış yolu, özellikle de Hamas’ı desteklemek için tasarladığı planı uygulamakla görevli olan partinin en önemli saha komutanlarının öldürülmesini hedefleyen operasyonları sürdürmesi nedeniyle İsrail'in savaşı genişletmemesi ve Hizbullah’ı bugünkü Kuzey cephesinde yaşananların ötesine geçen bir çatışmaya, hatta açık bir savaşa çekmemesi olabilir.

Kaynaklar, Lübnan hükümeti ile ABD arabulucusu arasındaki kara sınırının belirlenmesi konusundaki yaklaşımlarındaki farklılıkların, Lübnan'ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1701 sayılı kararını uygularken aynı zamanda 1949'da Lübnan ve İsrail arasında imzalanan ateşkes anlaşmasını da kabul etmesinden kaynaklandığını vurguladı. Öte yandan, Hochstein, sınırın belirlenmesini sadece 1701 sayılı karara göre kısıtlamaya ısrar ediyor.

Kaynaklar, ABD’li arabulucunun kara sınırının belirlenmesini 1701 sayılı karara göre kısıtlamasının, İsrail'in Şeba çiftlikleri ve Kefr Şuba tepelerinden çekilmeyeceği anlamına geldiğini söyledi. Çünkü bu sınır, daha önce Lübnan'ın çekincelerini bildirdiği 13 noktadan çekilmeyi kapsayacak. İsrail, bu noktalardan çekilmek yerine, sadece Mavi Hat olarak bilinen ve hükümetin uluslararası olarak tanınan nihai geri çekilme hattı olarak kabul etmediği sınırdan çekilmekle yetinecek. Bu sınır, 1923 yılında Fransa ve İngiltere tarafından desteklenen sınır anlaşmasına göre belirlenmişti.

Bu nedenle, Mikati (ateşkes anlaşmasına bağlı kalarak) Şeba çiftlikleri ve Kefr Şuba tepelerinin de bu anlaşma kapsamına girdiğini ima ediyor. Tutumu Nasrallah'ın son konuşmasında talep ettiği şeyle tutarlı. Bu onları Suriye topraklarına katmak yerine Lübnan egemenliğine tabi kılacaktır. Öte yandan, Şam, Şeba çiftlikleri ve Kefr Şuba tepelerinin Lübnan'a ait olduğunu teyit eden bir mektubu BMGK’ya sunmaktan kaçınsa da bu durum, Tahran desteklemediği sürece savaşa girmeye niyeti olmayan müttefiki (Hizbullah) için bir utanç kaynağı teşkil ediyor.

Geriye şu soru kalıyor: Avrupalı ​​delegeler onunla buluşmak için acele ederken, İsrail'in geriliminin savaşın genişlemesinin ciddi bir göstergesinden başka bir şey olmadığı konusunda ısrarcı olduğu konusunda ısrar ederken, Mikati güneydeki duruma ilişkin endişe çemberinin dışına nasıl çıkabilir? Son dakika çabaları Washington'un, çiftlikleri ve Kefr Şuba tepelerini Güney Lübnan'da faaliyet gösteren uluslararası güçlerin (UNIFIL) denetimi altına alma vaadiyle Amerikan arabuluculuğunu canlandıracak mı?

Son olarak, Washington'un Lübnan'ın güneyindeki durumun kontrolden çıkması ve bölgeye yayılma olasılığından çıkarı var mı? Yoksa, Beyrut'taki yaygın inanca göre, Tel Aviv'in ABD'den yeşil ışık almadan savaşa girmeyeceği için, Washington'un Netanyahu'ya baskı yaparak Lübnan'ı her ihtimale karşı açık bir savaşa sokmasını önleme ve Lübnan'daki endişeleri giderme yeteneği var mı?



Suudi Arabistan'ın ‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ olarak tanımlanması ne anlama geliyor?

Askerî geçit töreninde ABD ordusu tankları (AFP)
Askerî geçit töreninde ABD ordusu tankları (AFP)
TT

Suudi Arabistan'ın ‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ olarak tanımlanması ne anlama geliyor?

Askerî geçit töreninde ABD ordusu tankları (AFP)
Askerî geçit töreninde ABD ordusu tankları (AFP)

ABD ile Suudi Arabistan arasındaki stratejik ilişkinin derinliğini yansıtan bir adım olarak, ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan’ı ‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ (Major Non-NATO Ally – MNNA) ilan etti. Bu kararla Suudi Arabistan, Arjantin, Avustralya, Bahreyn, Brezilya, Kolombiya, Mısır, İsrail, Japonya, Ürdün, Kenya, Kuveyt, Fas, Yeni Zelanda, Pakistan, Filipinler, Katar, Güney Kore, Tayland ve Tunus gibi ülkelerin bulunduğu bu statüyü resmen alan yirminci ülke oldu.

Bu statü, ABD’nin NATO üyesi olmayan bir ülkeye verebildiği en yüksek askeri ve güvenlik iş birliği seviyesini ifade ediyor. ABD Kongresi bu unvanı 1987 yılından bu yana, ABD Yasası’nın 22. maddesi uyarınca tanımlıyor.

NATO üyesi olmayan müttefik olmanın avantajları

NATO üyesi olmayan müttefikler, gelişmiş ABD silahlarına ve askeri teknolojisine öncelikli erişim ve ABD askeri teçhizatını indirimli fiyatlarla veya uygun koşullarda satın alma veya kiralama imkânı gibi birçok önemli avantajdan yararlanıyor. Bu sınıflandırma, NATO üyesi olmayan müttefiklerin ABD ile ortak silah geliştirme programlarına katılmalarına ve askeri araştırma ve geliştirme projeleri için ABD'den finansman almalarına da olanak tanıyor.

Söz konusu sınıflandırma, ortak askeri eğitim ve istihbarat iş birliğini kolaylaştırmanın yanı sıra, müttefik ülkenin topraklarında acil durumlarda kullanılmak üzere ABD askeri teçhizatının depolanmasına izin verdiği için ABD'ye de belirli avantajlar sağlıyor.

Suudi Arabistan, ABD ile uzun süredir devam eden stratejik ortaklığı nedeniyle bu ayrıcalıkların çoğundan onlarca yıldır fiilen yararlanıyor. Ancak resmi olarak bu statüye sahip olması, bu ayrıcalıkların yasal olarak garanti altına alınmasını ve ABD yönetimlerinin keyfi kararlarına tabi olmamasını sağlıyor.

‘Karşılıklı savunma anlaşmasından’ farkı

‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ statüsü ile ‘karşılıklı savunma anlaşması kapsamındaki müttefiklik’ kavramları benzer ifadeler taşısa da aralarında önemli bir fark bulunuyor. NATO dışı müttefik statüsünde ABD’nin söz konusu ülkeyi savunma yükümlülüğü bulunmazken, karşılıklı savunma anlaşmaları taraflara karşılıklı ve açık bir yasal savunma taahhüdü getiriyor. Bu yükümlülük, NATO Anlaşması’nın beşinci maddesinde yer alan ve üye ülkelerin herhangi bir saldırıya uğrayan üye devleti savunmasını şart koşan maddeyle benzerlik gösteriyor.

‘NATO dışı müttefik’ sınıflandırmasındaki taahhütlerin niteliği, yakın askeri iş birliğinin ötesine geçmez, ancak karşılıklı savunma anlaşması kapsamında, imzacı devleti savunmak için ABD kuvvetleri gönderme taahhüdüne eşdeğerdir.

Bu nedenle aradaki fark, ‘NATO dışı müttefik’ sınıflandırmasının silahlanma, eğitim ve iş birliği alanlarında ‘çok ileri düzeyde stratejik ortaklık’ olması, ancak ‘savunma ittifakı’ olmamasıdır. ‘Karşılıklı savunma anlaşması’ ise imzacı devlete yönelik herhangi bir saldırının ABD'ye yönelik bir saldırı olarak kabul edilmesi ve ABD'nin yasal olarak askeri müdahalede bulunma yükümlülüğü anlamına gelir.

Suudi yetkililer bu tanımlamanın “kapsamlı bir stratejik ortaklığa doğru atılmış önemli bir adım” olduğunu söylerken, ABD Dışişleri Bakanlığı ise bunun ‘bölgedeki ortak güvenliğe yönelik uzun süredir devam eden taahhüdü yansıttığını’ doğruladı.


BM, Trump’ın Gazze planına ilişkin karar taslağını büyük çoğunlukla onayladı

ABD Başkanı Donald Trump, Knesset'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile tokalaşırken, 13 Ekim 2025 (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Knesset'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile tokalaşırken, 13 Ekim 2025 (AP)
TT

BM, Trump’ın Gazze planına ilişkin karar taslağını büyük çoğunlukla onayladı

ABD Başkanı Donald Trump, Knesset'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile tokalaşırken, 13 Ekim 2025 (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Knesset'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile tokalaşırken, 13 Ekim 2025 (AP)

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze için hazırladığı yol haritasını büyük çoğunlukla onaylayarak, 20 maddelik planına uluslararası meşruiyet kazandırdı.

Taslak karar, Rusya ve Çin'in çekimser kalmasına rağmen, pazartesi akşamı BMGK’da 15’e 13'lük çoğunlukla kabul edildi. Bu gelişme, Trump yönetimi için önemli bir diplomatik zafer oldu.

Filistin Yönetimi, kararın onaylanmasını memnuniyetle karşılarken, Hamas ve diğer Filistinli gruplar, bunu ‘Filistin’in milli iradesinin dışında sahada düzenlemeler yapılmasının önünü açan bir karar’ olarak değerlendirerek, ortak ve ayrı ayrı açıklamalarla kararı reddettiklerini bildirdiler. Ayrıca Gazze'ye konuşlandırılacak herhangi bir uluslararası gücün ‘bir tür vesayet veya dayatılan yönetim’ haline geleceğini söylediler. Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli gruplardan kaynaklar, söz konusu uluslararası gücün rolü ve bu grupların üyelerini takip etmek ve tutuklamak için potansiyel olarak kullanılabileceği konusundaki endişeleri dile getirdiler.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İngilizce olarak Trump ve Gazze planını öven bir blog yazısı yayınlarken, hükümet üyeleri sessizliğini korudu. Bu durum, İsrail'de Trump'ın planından duyulan memnuniyetsizlik ile onu kızdırmamak arasındaki ikilem arasında gerçek bir krizin yaşandığını gösterdi. İsrail televizyonu Kanal 12 muhabiri Barak Ravid, “İsrail-Filistin çatışmasının bir daha asla eskisi gibi olmayacağını söylemek mümkün” ifadelerini kullandı.


ABD, Tayvan'a 700 milyon dolar değerinde hava savunma füzesi satışını doğruladı

Norveç savunma ve uzay silahları fabrikasında üretim aşamasındaki bir Nasams roketatar (AFP)
Norveç savunma ve uzay silahları fabrikasında üretim aşamasındaki bir Nasams roketatar (AFP)
TT

ABD, Tayvan'a 700 milyon dolar değerinde hava savunma füzesi satışını doğruladı

Norveç savunma ve uzay silahları fabrikasında üretim aşamasındaki bir Nasams roketatar (AFP)
Norveç savunma ve uzay silahları fabrikasında üretim aşamasındaki bir Nasams roketatar (AFP)

Amerika Birleşik Devletleri, Ukrayna'da test edilen yaklaşık 700 milyon dolar değerindeki gelişmiş bir hava savunma füze sisteminin Tayvan'a satışını onayladı. Bu, ABD'nin Taipei ile bir hafta içinde yaptığı ikinci silah anlaşması.

ABD, geçen yıl Tayvan'ın 2 milyar dolarlık bir silah anlaşması kapsamında RTX tarafından üretilen üç orta menzilli karadan havaya füze (NASAMS) alacağını duyurmuştu. Bu, Tayvan için yeni bir silah, çünkü şu anda bölgede yalnızca Avustralya ve Endonezya kullanıyor.   

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) pazartesi günü yaptığı açıklamada, şirketin NASAMS üniteleri satın almak için sabit fiyatlı bir sözleşme imzaladığını ve tahminlere göre çalışmanın Şubat 2031'de tamamlanacağını belirtti. RTX henüz yorum talebine yanıt vermedi. 

Ukrayna'da Rus saldırılarını püskürtmek için kullanılan NASAMS sistemi, ABD'nin talebin arttığı Tayvan'a ihraç ettiği hava savunma kabiliyetlerine önemli bir katkı sağlıyor.

ABD, perşembe günü Tayvan'a 330 milyon dolarlık savaş uçağı ve diğer uçak parçaları satışını onayladı. Bu, Başkan Donald Trump'ın ocak ayında göreve gelmesinden bu yana yapılan ilk anlaşmaydı. Bu hamle Pekin'i öfkelendirdi.

Tayvan ordusu, adayı kendi toprağı olarak gören Çin'den gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı daha iyi savunma sağlamak için hayati önem taşıyan deniz ikmal hatlarını savunmak üzere, özel olarak tasarlanmış denizaltılar inşa etmek gibi çabalarla yeteneklerini güçlendiriyor.

Resmi diplomatik ilişkilerin olmamasına rağmen, Amerika Birleşik Devletleri'nin Tayvan'a kendini savunması için gerekli araçları sağlamakla yasal olarak yükümlü olması, Pekin'in tepkisini çekmeye devam eden bir tartışma konusu. Tayvan hükümeti, Pekin'in ada üzerindeki egemenlik iddialarını reddediyor.