Ürdün, müfredattan ‘7 Ekim’i kaldırdı

Gözlemciler, bir üre önce 7 Ekim’i müfredata ekleyen Ürdün yönetiminin son kararının ardından İsrail baskısının olduğu görüşünde.

Filistin meselesinin Ürdün'de ders olarak okutulmaya devam ettiği ancak müfredatta bu konuda düzenlemeler yapıldığı belirtiliyor. (Independet Arabia)
Filistin meselesinin Ürdün'de ders olarak okutulmaya devam ettiği ancak müfredatta bu konuda düzenlemeler yapıldığı belirtiliyor. (Independet Arabia)
TT

Ürdün, müfredattan ‘7 Ekim’i kaldırdı

Filistin meselesinin Ürdün'de ders olarak okutulmaya devam ettiği ancak müfredatta bu konuda düzenlemeler yapıldığı belirtiliyor. (Independet Arabia)
Filistin meselesinin Ürdün'de ders olarak okutulmaya devam ettiği ancak müfredatta bu konuda düzenlemeler yapıldığı belirtiliyor. (Independet Arabia)

Tarık Dilvani

7 Ekim tarihi, Ürdünlüler üzerinde yaklaşık dört aydır güçlü bir etki bırakmış durumda. Ancak son günlerde Ürdün'deki siyasi akımlar arasında bir çatışma noktasına dönüştü. Bu konu resmi görüşü destekleyenler ile karşıtları arasında çatışmanın bir parçası haline geldi.

Ürdün Müfredat Geliştirme Merkezi, 2023 yılının son aylarında 7 Ekim olaylarını ve bunu takip eden gelişmeleri, Filistin-İsrail çatışmasının tarihine ait bir parça olarak, 10. sınıf müfredatına eklemeye karar verdi. Ancak daha sonra bu konunun müfredattan çıkarılmasına ve konuya kısaca değinilmesi kararı alındı. Bu durum, sosyal medya platformlarında konunun müfredattan çıkarılması kararına destek veren azınlık ile bu kararın İsrail'in baskısı sonucu alındığını düşünen çoğunluk arasında tartışmalara neden oldu.

7 Ekim’in müfredata dahil edilmesi, olumlu tepkiler aldı ve aktivistler ile eğitimciler tarafından, uzun yılların ardından Filistin meselesinin tekrar canlandırılması olarak okundu. ‘Filistin Meselesi’ 1962-1963 eğitim-öğretim yılından itibaren ders olarak okutulmaya başlamış, ancak Vadi Arabe Anlaşması'nın imzalanmasının ardından, 1990'ların başında bu konu rafa kalkmıştı.

Müfredata önce eklendi ve sonra çıkarıldı

7 Ekim olaylarını müfredattan çıkarmaya karşı olanlar, özellikle de geçen ocak ayında İsraillilerin Ürdün’ün güneyindeki Kerak şehrinde bir iş yerine 7 Ekim adının konulmasına karşı çıkışının ardından benzer bir karar alındığını belirterek Ürdün'ün kararında İsrail etkisinin olduğunu savunuyorlar. Devlet kurumlarından bu konuyu müfredattan çıkarma nedenini açıklamasını talep eden normalleşme karşıtı ‘Taharruk’ grubu da bunların arasında yer alıyor. Söz konusu ders müfredata eklenmiş ve Filistin meselesinin geçirdiği ve halen içinden geçtiği süreci anlatmak bağlamında 7 Ekim olaylarını da konu edinmişti.

Taharruk Hareketi açıklamasında, söz konusu kararın İsrail'in Ürdün'ü hedef almak için attığı adımlar ve krallığa karşı açıkça ortaya çıkan her zamandan daha belirgin düşmanca tutumu bağlamında geldiğini bildirdi. Ayrıca, hareket ve diğer aktivistler, Ürdün okullarındaki öğrencileri İsrail'in emelleri konusunda eğitimsel ve kültürel olarak güçlendirmeye çağırdılar.

Eğitim uzmanı Hüda el-Atum Filistin meselesinin müfredata dahil edilmesinin, İsrail müfredatında yer alan Araplara yönelik düşmanlık ve kışkırtmayla yüzleşmek açısından önemli olduğunu düşünüyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Atum açıklamasında, 7 Ekim'in müfredattan kaldırılmasının Ürdün Müfredat Geliştirme Merkezi ve hatta Milli Eğitim Bakanlığı üzerindeki baskıdan kaynaklanabileceğini ima etti. Eğitim uzmanı, Ürdün müfredatını ve Filistin meselesine ek olarak içerdiği değer ve içerikleri hedefleyen sistematik ve dış destekli bir kampanya olduğunu kaydetti.

Araştırmacı ve eğitimci Zukan Ubeydat, 1994 yılındaki Ürdün-İsrail Barış Anlaşması'nın ardından Filistin meselesinin ders olarak okutulmaya devam ettiğini, ancak düzenlemeye gidilip müfredatta değişiklik yapıldığını söyledi. 1964'teki Ürdün Eğitim Yasası'nın Filistin'in Arap kimliğini ve onu geri kazanma konusundaki taahhüdünü vurgulayan Ubeydat, Ürdünlü öğrencilerin ayrı bir ders olarak Filistin meselesini okuduklarını ancak bu durumun 1992 yılına kadar devam ettiğini kaydetti. Araştırmacı ve eğitimci Zukan Ubeydat bundan sonra Ürdün eğitim politikalarında Filistin'e herhangi bir odaklanma ya da dikkat çekme olmadığını bildirdi.

Tarihsel bağlam

Ürdün Müfredat Geliştirme Merkezi, 7 Ekim olaylarının 10. sınıf öğrencilerinin müfredatına dahil edilmesini, Filistin meselesinin gelişmesi için doğal bir bağlam olarak gerekçelendirdi. 7 Ekim’im müfredata dahil edilmesi, Eğitim Bakanlığı, Yüksek Müfredat Merkezi ve Ürdün devletinin düşünceleriyle tutarlı olarak yapıldı.

Gözlemciler, 1994 yılında İsrail ile yapılan barış anlaşmasından bu yana Ürdün müfredatında Filistin meselesiyle ilgili önemli bir gerileme olduğunu söylüyorlar. Yıllar içinde müfredatlarda yapılan çalışılmış değişikliklerin dini, ahlaki, ulusal ve Filistin meselesi olmak üzere dört seviyeyi etkilediğini belirten gözlemciler, Filistin isminin haritalardan çıkarılması, İsrail'e karşı direnişle ilişkilendirilmiş tarihi figürlerin isimlerinin azaltılması ve daha tarafsız terimlerin kullanılması gibi değişiklikleri zikrederek bu duruma dikkat çekiyorlar.

Eski Ürdün Başbakan Yardımcısı Memduh el-İbadi ise İsrail'i ve planlarını anlamak için Ürdün okullarında İbrani dili ve Yahudi kültürünün öğretilmesi çağrısında bulundu. İbadi aynı zamanda İsrail'in emelleriyle yüzleşmek için Krallık'ta zorunlu askerlik hizmetine geri dönülmesi gerekliliğine dikkat çekti.

Ürdün Eğitim Bakanlığı tüm bu iddialar hakkında açıklama yapmadı. Ancak hükümet kaynakları Independent Arabia'ya şunları aktardı:

Ürdün'ün Gazze ve Batı Şeria'daki Filistinlilere sunduğu her şeye rağmen, geçtiğimiz 7 Ekim'den bu yana Amman'ın resmi pozisyonunu sorgulamaya yönelik girişimlerde bulunuldu. Ürdün egemen bir devlettir ve ona iç kararlarında baskı yapılamaz.

Filistin meselesi müfredatta halen mevcut

Bu bağlamda, aktivistler İsrail medyasının Ürdün'ü eleştirmesi ve saldırması ile 7 Ekim'in müfredatlardan çıkarılması arasında bir bağlantı kuruyorlar. Filistin meselesinin müfredattaki varlığının azaltılması ve Filistin meselesi konulu bağımsız bir dersin kaldırılmasına yönelik suçlamalara yanıt olarak Müfredat Geliştirme Merkezi, Filistin meselesinin Ürdün ile tarihsel bağlarını vurgulayarak bu meselenin 1. sınıftan 12. sınıfa kadar tüm derslerde tek bir konu olarak değil, bir dizi konuda işlendiğini belirtti. 2022'de sosyal bilgiler derslerinde Filistin meselesi ve Ürdün'ün bu konudaki destekleyici duruşunu detaylı bir şekilde içeren derslere yönelik değişiklikler yapıldığını aktardı.

Ancak 2014 yılında, birçok Ürdünlü öfkeli bir şekilde, Kudüs ve Filistin meselesine atıfta bulunan derslerin, Ürdünlü askerlerin, özellikle de İsrail’i ilk bombalayan Ürdünlü pilot Feras el-Aclüni'nin Filistin'deki fedakarlıklarını anlatan hikayelerin müfredattan kaldırılması nedeniyle isyan etti. Bu değişiklikler, İslami kitapları içeren hadiseleri veya Yahudilere atıfta bulunan metinleri içeren dini kitapları da kapsadı.

Söz konusu değişikliklere paralel olarak Ürdün'deki ilkokul dördüncü sınıf müfredatındaki bir değişiklik de yıllar önce halk arasında geniş çaplı bir tepkiye neden olmuştu. Söz konusu itirazın nedeni ilkokul ve ortaokul öğrencilerine dağıtılan kitapta, Filistin haritasının üstünde ‘İsrail’ adının yer almasıydı.



Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
TT

Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)

Avrupa Birliği'nde (AB) yapılan ankete göre vatandaşların yarısı, ABD Başkanı Donald Trump'ı Avrupa'nın düşmanı olarak görüyor. 

Fransız politika dergisi Le Grand Continent'te yayımlanan ankete Belçika, Fransa, İspanya, İtalya, Hollanda, Almanya, Portekiz, Hırvatistan ve Polonya'dan yaklaşık 10 bin kişi katıldı. 

Katılımcıların yüzde 48'i Trump'ı kesin düşman gördüğünü belirtti. Bu oran Belçika'da yüzde 62, Fransa'da yüzde 57, Hırvatistan'da yüzde 37, Polonya'daysa yüzde 19 oldu.

Öte yandan Avrupalılar, ABD'yle ilişkileri stratejik açıdan önemli görüyor. AB'nin ABD yönetimine karşı hangi tutumu benimsemesi gerektiği sorulduğunda "uzlaşma" seçeneği yüzde 48'le en popüler tercih oldu. 

AB vatandaşlarının yüzde 51'i gelecek yıllarda Rusya'yla doğrudan savaş riskinin olduğunu düşünüyor. Bunun çok ciddi bir risk olduğunu savunanların oranıysa yüzde 18. 

Ülkelerin Rusya'ya coğrafi yakınlık derecesine göre görüşler büyük farklılık gösterdi. Polonyalı katılımcıların yüzde 77'si savaş riskinin yüksek olduğunu düşünürken, bu oran Fransa'da yüzde 54, Almanya'da yüzde 51, Portekiz'de yüzde 39 ve İtalya'da yüzde 34 oldu. 

Çoğu kişi AB'nin muhtemel savaşa karşı yeterince hazır olmadığını da düşünüyor. Katılımcıların yüzde 69'u ülkelerinin Rusya'ya karşı savunma kapasitesinin "zayıf kaldığını" ya da "hiç olmadığını" söyledi.

Rusya'dan gelebilecek tehditler arasında teknoloji ve dijital güvenliği etkileyecek saldırılar yüzde 28'le en üst sırada yer aldı. Askeri güvenlikse bunun ardından yüzde 25 oranındaydı.

Katılımcıların yüzde 69'u muhtemel savaş durumunda AB'nin birliğini pekiştirerek koruyucu bir rol oynaması gerektiğini söyledi.

9 ülkedeki katılımcıların büyük çoğunluğu AB üyeliğini destekledi, vatandaşların yüzde 74'ü ülkelerinin blokta kalmasını istediğini belirtti. 

Bu oran yüzde 90'la Portekiz ve yüzde 89'la İspanya'da en yüksek seviyedeyken, yüzde 68'le Polonya'da ve yüzde 61'le Fransa'da en düşük orandaydı.

Anketi düzenleyen Cluster 17 şirketinin kurucusu Jean-Yves Dormagen, AB'de "Trumpçılığın düşmanca bir güç olarak görüldüğünü" belirterek şöyle devam ediyor: 

Avrupa sadece artan risklerle karşı karşıya değil, aynı zamanda kendi tarihsel, jeopolitik ve siyasi yapısında da dönüşüm geçiriyor. Ankette çıkan genel tablo, endişeli, kendi kırılganlıklarının çok iyi farkında olan ve olumlu bir geleceği düşünebilmek için mücadele eden bir Avrupa'yı gösteriyor.

Independent Türkçe, Guardian, La Voce di New York


Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
TT

Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'yla ABD Başkanı Donald Trump'ın telefon görüşmesinin detayları ortaya çıktı. 

Kimliğinin açıklanmaması şartıyla Telegraph'a konuşan kaynaklar, Maduro'nun iktidarı bırakmak için belirli şartlar sunduğunu ancak Trump'ın bunları kabul etmediğini savunuyor.

Buna göre Maduro, 200 milyon dolarlık servetini korumayı, kendisine yakın yaklaşık 100 kişi hakkında hiçbir işlem yapılmamasını ve dost bir ülkeye sığınmasının sağlanmasını istemiş.

Kaynaklar, Washington'ın özellikle üst düzey yetkililer hakkında herhangi bir işlem yapılmaması talebine yanaşmadığını belirtiyor. 

15 dakikalık telefon konuşmasında iki liderin, Venezuela'da olası bir geçiş hükümetinin nasıl kurulacağına veya Maduro'nun nereye gönderileceğine dair de anlaşmaya varamadığı ifade ediliyor. 

Trump'ın, Maduro'nun gidebileceği ülkeler arasında Rusya ve Çin'i gösterdiği öne sürülüyor. Ayrıca Katar'ın da bir seçenek olarak değerlendirildiği iddia ediliyor. 

Washington Post'un 27 Kasım'daki haberinde, Venezuela liderinin Türkiye'ye kaçabileceği de ileri sürülmüştü. 

Telegraph'ın haberinde, Maduro'nun kendisine yakın isimlerin geçiş hükümetinde rol oynamasını istediği ancak Beyaz Saray'ın bunu kabul etmediği yazılıyor.

Kaynaklardan biri, Venezuela liderinin "iki arada bir derede" kaldığını söylüyor. İktidardaki müttefikleri hakkında işlem yapılmasını kabul etmesi halinde Maduro'nun Venezuela'daki üst düzey isimler tarafından "hedef alınabileceği" belirtiliyor. 

ABD Dışişleri Bakanlığı, uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu tuttuğu Güneşler Karteli'ni (Cartel de los Soles) terör örgütü ilan etmiş, liderinin Maduro olduğunu öne sürmüştü.

Haberde, Maduro'nun af istediği üst düzey askeri ve siyasi isimlerin, ABD tarafından hedef alınan bu örgüte üye olduğu savunuluyor. 

Diğer yandan Karakas yönetimi, böyle bir örgütün varlığını defalarca reddetmişti. Venezuela Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ABD'nin Güneşler Karteli'yle ilgili açıklamasının "asılsız ve gerçek dışı" olduğu savunulmuştu. 

Beyaz Saray'ın örgütün en üst isimlerinden biri olduğunu öne sürdüğü Venezuela İçişleri, Adalet ve Barış Bakanı Diosdado Cabello da karteli "uydurma" diye nitelemişti.

Maduro, Trump'la telefon görüşmesi hakkunda dün yaptığı açıklamada, "Görüşmenin saygı çerçevesinde tamamlandığını ifade etmek isterim" demişti. Trump ise Maduro'yla konuşmasına ilişkin "Görüşmenin iyi ya da kötü geçtiğine dair bir şey söyleyemem" ifadelerini kullanmıştı. 

ABD'nin Karayipler'deki askeri yığınağı

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını bu ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 21 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 83 kişiyi öldürdü. 

Independent Türkçe, Telegraph, BBC


Putin, 4 yıl sonra Hindistan’da: Modi’yle toplantıda neler konuşulacak?

Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
TT

Putin, 4 yıl sonra Hindistan’da: Modi’yle toplantıda neler konuşulacak?

Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin görüşmesi özellikle ABD tarafından yakından takip ediliyor.

Rus lider bugün Yeni Delhi'ye vardı, Modi'yle birebir görüşmeninse yarın düzenlenmesi planlanıyor. 

New York Times'ın (NYT) haberinde, ABD Başkanı Donald Trump'ın Rus petrolünü almaması için Modi'ye baskı yaptığı hatırlatılıyor. 

Yeni Delhi yönetimi, Washington'ın taleplerine bir süre direnmiş ancak ABD'nin geçen ay Rus petrol devlerine uyguladığı yaptırımların ardından satın alımları büyük ölçüde durdurmak zorunda kalmıştı. 

BBC'nin analizinde, 2022'de patlak veren Ukrayna savaşından beri ilk kez Hindistan'ı ziyaret edecek Putin'in petrol satın alımlarının tekrar artırılması için Modi'ye baskı yapabileceğine dikkat çekiliyor. 

İkili zirvede, Hindistan ve Rusya'nın Sovyet döneminden beri süren ilişkilerine bağlı oldukları mesajı verilecek. 

NYT'nin haberinde, aynı zamanda görüşmenin Putin için "küresel öneme sahip bir ortağı olduğunu dünyaya gösterme fırsatı" sunacağı ifade ediliyor.

Toplantıda Modi yönetiminin Rus menşeli gübre ürünlerine yatırımını artırması ve Hindistan'da Rusya işbirliğiyle inşa edilecek nükleer santrallerle ilgili konuların ele alınacağı aktarılıyor. 

Ayrıca iş sektöründe ortaklığın da artırılması öngörülüyor. Ukrayna savaşı nedeniyle eleman kıtlığı yaşayan Rus şirketlerin Hindistanlı işçileri kadrolarına katmak istediği belirtiliyor. 

Bu, Putin'in 2021'den beri Hindistan'a yaptığı ilk ziyaret olacak. Diğer yandan iki lider eylülde Çin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında bir araya gelmiş, geçen yıl da Moskova'da görüşmüştü. 

"Denge politikası sınanıyor"

Diğer yandan görüşmenin, Modi'nin hem Rusya hem de Batı'yla ilişkilerini dengede tutmakta zorlandığı bir dönemde yapıldığına işaret ediliyor. Yeni Delhi merkezli düşünce kuruluşu Global Trade Research Initiative'in (GTRI) görüşme hakkındaki analizinde şu ifadelere yer veriliyor: 

Hindistan için zor olan mesele stratejik dengeyi korumaktır. Washington'dan gelen baskı ve Moskova'ya bağımlılığı yönetirken özerkliği de koruyabilmektir.

CNN'in analizinde de Hindistan'ın denge politikasının son dönemde sınandığı belirtiliyor. Yeni Delhi yönetiminin, Soğuk Savaş'ta kurulan dostluk, askeri işbirliği ve ucuz petrol fırsatı nedeniyle Kremlin'e bağımlı olduğu, diğer yandan da teknoloji, ticaret ve yatırım konusunda Amerika'yla işbirliğinden vazgeçmek istemediği yazılıyor. 

"Yeni S-400 anlaşması gelebilir"

İki ülke arasında savunma sektöründe de kuvvetli bağlar var. Hindistan yönetimi, Çin ve Pakistan'la sınırlarını korumak için askeri ekipmana on milyarlarca dolar harcıyor. 

Hindistan ordusunun elindeki hava savunma sistemleri, savaş uçakları, tüfekler ve füzelerin çoğu da ülkenin en büyük silah tedarikçisi Rusya tarafından üretiliyor.  

Hindistan medyasında yer alan haberlere göre, Modi yönetimi Rus menşeli S-400 hava savunma sistemi için yeni bir anlaşma yapabilir.

S-400 ve Rusya-Hindistan ortak üretimi uzun menzilli BrahMos füzeleri, Hindistan'la Pakistan arasında mayısta patlak veren 4 günlük çatışmalarda önemli rol oynamıştı.

Independent Türkçe, CNN, BBC, New York Times