Başkanlık seçimleri ve ABD'deki toplumsal dönüşümler

Birçok siyasi gösterge, siyasi alanda istikrarsızlık ve yeniden yapılanmanın olduğunu yansıtıyor

Amerikan siyasi alanına dair bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı açıkça görülüyor (AFP)
Amerikan siyasi alanına dair bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı açıkça görülüyor (AFP)
TT

Başkanlık seçimleri ve ABD'deki toplumsal dönüşümler

Amerikan siyasi alanına dair bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı açıkça görülüyor (AFP)
Amerikan siyasi alanına dair bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı açıkça görülüyor (AFP)

Nebil Fehmi

Birkaç gün içinde Amerika Birleşik Devletleri’nde, bir yıldan fazla süren, çeşitli ön ve nihai aşamalarıyla devam eden başkanlık seçimleri döngüsü bitecek. Aslında hoş karşılanmayan iki aday arasında dönen ve Amerikalı seçmeni mevcut olanla daha az kötü olan arasında seçim yapmakla karşı karşıya bırakması ile diğerlerinden ayrılan bir rekabet sona erecek.

İlk aday, geleneksel dayanak noktası olan Amerikan merkezi sağını kaybetmesinin ardından, Cumhuriyetçi Parti'nin siyasi benliğini aradığı bir aşamada popülizminin gücüyle kendini dayatan alışılmadık bir rakip olan Cumhuriyetçi Donald Trump. Hakkında yargı kararlarının olduğu Trump, partinin siyasi mesajındaki netsizlik, partinin geleneksel olarak etrafında toplanacağı bayrağı taşıyacak seçkin adayların yokluğu nedeniyle ikinci kez başkan adayı oldu.

Diğer aday, yani Demokrat Parti'nin adayı ise önceki seçimlerde adaylığı kazanamayan Kaliforniya'dan Başkan Yardımcısı Kamala Harris. Başkan Joe Biden'ın rakibi ile ilk münazarasında tökezlemesinin, yaşının ilerlemiş olduğunun, bunun mental ve fiziksel yetkinliğini etkilediğinin açıkça görülmesinin ardından Harris, aceleyle ve rakipsiz olarak partinin başkan adayı seçildi. Zira Biden’ın bu imajı, özellikle son derece zor ve çalkantılı uluslararası koşullar altında, Rusya ile savaş ve Çin ile yaklaşan şiddetli rekabetin gölgesinde, süper güç olarak ABD'yi temsil etmek için gereken geleneksel imaj, sağlıklı ve dinç başkan görüntüsü ile uyuşmuyordu.

Amerikan siyasi arenasında bir istikrarsızlık ve yeniden yapılanma yaşandığını, seçmenlerin büyük bir kısmının iki partinin uygulamalarından memnun olmadığını gösteren başka birçok siyasi gösterge bulunuyor. Bu da başkanlık ve Kongre seçimlerinin sonucunun, seçmen gruplarının alışık olduğumuzdan farklı yönelimlerine göre belirlenmesine neden olabilir.

Amerikalı seçmenin ilgi ve yönelimlerinde yaşanan değişimin ve bu seçim yarışının tuhaflıklarının göstergelerinden biri de diğer adaylardan biri olan, ailesinin uzun süredir ve güçlü bir şekilde Demokrat Parti ile bağlantılı olduğu eski ABD başsavcısı Bobby Kennedy'nin oğlu Joe Kennedy’nin Trump'ın adaylığını desteklemeyi tercih etmesidir. Yakın zamanda yarıştan çekilmesinin ardından Kennedy, Amerikan siyasi sisteminin artık yeterli olmadığını ve köklü bir değişime ihtiyaç duyduğunu düşündüğünü söyleyerek, Harris'i değil Trump’ı desteklemeyi seçti.

Amerikan siyasi arenasına yönelik bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı, rakibi Demokrat Parti'nin ise özellikle kürtaj ve sosyal devletin yokluğu gibi sosyal konularda siyasi sola yöneldiği açıkça görülüyor. Trump ve Cumhuriyetçi sahnenin yıldızlarının çoğu, güçlü bir şekilde sağa kayıyor ve bu özellik, Amerikan toplumunun bir kesimine düşmanca pozisyonlar benimsediği söylenerek Demokratlar tarafından Trump'a karşı çokça kullanılıyor. Buna karşılık Harris, Amerikan liberal hareketinin bir parçası olarak görüldüğünden Trump, merkezci Cumhuriyetçilerin daha iyi bir seçenek olarak kendi etrafında toplanmasını teşvik etmek amacıyla, Harris’in önceki pozisyonlarının liberal ve hatta sosyalist pozisyonlarının kesin kanıtı olduğuna dikkat çekmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.

Adaylar, rakiplerinin zayıf yönlerini öne çıkarmakta birbirleri ile yarıştılar. Bu geleneksel bir durum ancak mesele bunun çok ötesine geçti. Her ikisi de karşı tarafın akli gücünü ve akli dengesini sorguladı. Böylece Amerikalı seçmenden artık bir adayı, politikalarını ve pozisyonlarını takdir ettiği için değil, alternatifi ve politikaları onun görüşüne göre daha kötü ve tehlikeli olduğu, zihinsel olarak dengesiz olduğu için desteklemesi istenir oldu.

Göçmenlere karşı katı tutumuna ve göçmenlerin bazılarına ABD'yi terk etmeleri için baskı yapma çabalarına rağmen, Hispanik seçmenlerin hâlâ Trump'ı Harris'e tercih etmesi de tuhaf kafa karışıklığının ve tereddüdün bir göstergesi. Öte yandan Trump'ın kürtaja karşı tutumuna ve birçok kadının kendisine açtığı davalara rağmen, Harris'i desteklemekte tereddüt eden ve kararsız kalan özel bir çalışan kadın grubunun olması da şaşırtıcı.

Adaylardan birinin büyük yüzdeyle ezici bir zafer kazanması durumu dışında, Amerikan seçimlerinin Cumhuriyetçi Partinin solu ile Demokrat Partinin sağı arasında gidip gelen kararsız seçmenlerin belli bir yüzdesini cezbetmeyi, diğer adaya karşı kendisine oy vermeye ikna etmeyi başaran adayın lehine sonuçlanması gelenekseldir. Cumhuriyetçi solun ve Demokrat sağın hem merkezci hem de ekonomik açıdan muktedir olduğu göz önüne alındığında, kararsızların oylarına objektif değerlendirmeler, ABD'nin genel durumu ve eğilimlerine ilişkin spesifik pozisyonlar yön veriyor.

Gelecek hafta yapılacak seçimlerde yeni olan husus ise birçok kişinin bir adayı duruşunu takdir ettiği için değil, diğer aday hakkında daha fazla çekincesi olduğu için desteklemesidir. Sonucun, partisinin geleneksel oylarında en az kayıpla aşırı sağ ve soldan en fazla yeni seçmeni cezbetmeyi başaran kişinin lehine olması bekleniyor.

Bu, Harris'in, artan ekonomik liberalizmden korkan kararsız Demokrat merkezi kaybetmeden, Demokrat solu seçimlere daha büyük oranlarda katılmaya teşvik etmesi gerektiği anlamına geliyor. Keza Biden yönetiminin Gazze'deki olaylara ilişkin tutumu ile ilgili çekincelerine rağmen Arap Amerikalıları ve onların destekçilerini de seçimlere hiç katılmamalarının kendileri için en kötü seçenek olan Trump karşısında şansını zayıflatacağından hareketle, seçimlere katılmaya teşvik etmeli.

Öte yandan Trump ister Cumhuriyetçi ister Demokrat olsun, kendi çıkarlarını umursamayan Amerikan siyasi sistemine dahil olmayı reddeden önceki tutumlarının aksine, alt orta sınıf erkekleri seçimlere katılmaya teşvik ediyor. Bu konuya odaklanması, söylemlerinde çatışmacı tonun güçlenmesine ya da çevreyi endişelendirmesine neden oluyor. Cumhuriyetçi solu rahatsız ediyor ve bu kez belirleyici olmasa da seçimlerde önemli olan oylarını kazanma şansını sınırlıyor.

Tüm bu varsayımlar ve diğerleri, Amerikan seçim sürecini takip edenler tarafından hesaba katılıyor ve katılımcıların ilgilendikleri konuların başında geliyor. Bu durum, seçim yarışının yakın oy oranlarıyla sonuçlanacağına işaret ediyor, bu da iki partinin aşırı sağında, solunda ve merkezindeki kararsız oyların önemini artırıyor. Bu ise seçimlerin Seçiciler Kurulunda 270 oy alan adayın lehine sonuçlandığı göz önüne alındığında, çoğunluğun zaman zaman değiştiği ve kritik olarak adlandırılan 7 eyaletteki sonuçların önemini daha da artırıyor.

Bu eyaletler, Seçiciler Kurulunda toplam 93 sandalyeye sahip Pennsylvania, Georgia, Kuzey Carolina, Michigan, Arizona, Wisconsin ve Nevada eyaletleridir. Demokrat aday Biden 2020 seçimlerinde bunlardan altısını kazanmıştı. Son kamuoyu yoklamalarına göre ise Harris, beşinde hâlâ önde, ancak Biden'ın son seçimlerde kazandığından daha küçük yüzdelerle. Trump da daha önce kazandığı Kuzey Carolina ve Arizona'da şu anda lider durumdayken, Harris ile arasındaki fark azaldı.

Seçimlere bir haftadan az bir süre kala hangi adayın diğerine göre kazanma şansının daha yüksek olduğunu söylemek zor. Gelgelelim kazanan, yönelimleri konusunda kararsız, kutuplaşmış, ağır sorumluluklar ve masraflar gerektirecek iddialı uluslararası projelere dalma konusunda pek istekli olmayan bir Amerikan toplumuyla karşı karşıya kalacaktır. Her ikisi de dış politikada siyasi, ekonomik ve askeri güç dengesi hesaplarına göre pragmatik olacak, Harris'in hedefleri arasında ikinci dönem için yeniden seçilmek olduğundan, geleneksel Demokrat pozisyonlara daha yakın politikalar benimseyecektir. Biden yönetimi de görevi Harris’e teslim edene kadar önümüzdeki aylarda daha güçlü ve kararlı olacaktır. Daha önce başkanlık yapmış olduğu için yeniden aday olması uygun olmayan Trump ise ilgisini geleneksel tutumlarla kısıtlanmayan ama dışı maceralara da meyilli olmayan başarılı ve etkili bir kanat partisi taraf olarak siyasi konumunu sağlamlaştırmaya yoğunlaştıracaktır. Seçilmesi halinde Biden yönetimini Amerikan deyimiyle “topal ördeğe” dönüştürecektir ve sadece iki aylık ömrü kalmış olacağı için etkisi eskisinden daha az olacaktır.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



Bangladeş eski Başbakanı Halide Ziya'nın cenaze törenine binlerce kişi katıldı

Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)
Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)
TT

Bangladeş eski Başbakanı Halide Ziya'nın cenaze törenine binlerce kişi katıldı

Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)
Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)

Bangladeş’in başkenti Dakka’da, dün hayatını kaybeden eski Başbakan Halide Ziya için bugün parlamento binası çevresinde büyük kalabalıklar toplandı. Ziya, uzun süren bir hastalık mücadelesinin ardından 80 yaşında yaşamını yitirmişti.

Sabahın erken saatlerinden itibaren Dakka ve diğer bölgelerden gelen kalabalıklar, parlamento binasının önündeki Manik Mia Caddesi’ni doldurdu.

ascdfg
Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)

Halide Ziya’nın cenaze törenine, ülkedeki farklı bölgelerden gelen vatandaşların yanı sıra Hindistan ve Pakistan’dan da önde gelen isimlerin katılması bekleniyor. Ziya, bugün parlamento binası dışındaki bahçeye, 1981’de askeri darbe sırasında suikasta uğrayan eşinin yanına defnedilecek.

Halide Ziya, eşi vefat ettikten sonra siyasete girdi ve 9 yıl süren, eski bir askeri diktatörü deviren halk ayaklanmasının ardından muhalefetin önde gelen lideri olarak öne çıktı.

Ziya, 1991 yılında ilk kez yapılan genel demokratik seçimlerde ezici bir zafer elde ederek Bangladeş’te parlamenter demokrasinin temellerini attı ve ölümüne kadar Bangladeş Milliyetçi Partisi’nin lideri olarak kaldı.

Sakin kişiliğiyle tanınan Halide Ziya, uzun süreli siyasi rakibi ve eski Başbakan Şeyh Hasina ile güçlü bir rekabet içinde oldu. Hasina, Avami Birliği’nin lideri olarak 15 yıl boyunca ülkeyi yönetmiş, ardından 2024’te büyük bir halk ayaklanmasıyla görevden alınmıştı.

xcdf
Halide Ziya (Arşiv – AFP)

Halide Ziya’nın tabutu, Bangladeş bayrağıyla örtülü şekilde, güvenlik yetkilileri ve parti destekçileri eşliğinde hastaneden evine, ardından cenaze töreninin yapılacağı alana taşındı.

Yetkililer, bugün düzenlenecek cenaze töreninde düzeni sağlamak amacıyla yaklaşık 10 bin güvenlik görevlisi ve asker görevlendirileceğini açıkladı.


Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
TT

Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)

Pekin bugün, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını eleştiren ülkeleri ‘sorumsuz’ olmakla suçladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian, düzenlediği basın toplantısında, “Bu ülkeler ve kurumlar, Tayvan’daki ayrılıkçı güçlerin askeri yollarla bağımsızlık sağlamaya çalışmasına göz yumuyor” dedi.

Lin, “Buna rağmen, Çin’in ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmak için yaptığı gerekli ve adil faaliyetleri sorumsuzca eleştiriyorlar. Gerçekleri çarpıtıyor ve doğru ile yanlışı karıştırıyorlar; bu tam bir ikiyüzlülük örneğidir” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Avustralya Dışişleri Bakanlığı, Çin’in Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını ‘istikrarsızlaştırıcı’ olarak nitelendirerek kınadı ve Pekin’e endişelerini ilettiklerini açıkladı. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “Avustralya, herhangi bir eylemin kazara çatışma, yanlış hesaplamalar veya tırmanma riskini artırmasını şiddetle karşı çıkmaktadır” denildi. Ayrıca, “Uyuşmazlıklar diyalog yoluyla çözülmeli, güç veya zorlama ile değil” uyarısında bulunuldu ve tatbikatların ‘bölgesel gerginliği artırma riski taşıdığı’ vurgulandı. Çin, pazartesi ve salı günleri Tayvan çevresinde füze fırlatmaları yapmış, onlarca savaş uçağı ve gemiyi sevk ederek adanın limanlarını abluka altına alan tatbikatlar düzenlemişti. Pekin, Tayvan’ı kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor ve gerekirse zorla ilhak edebileceğini belirtiyor. Tayvan Sahil Güvenlik yetkilileri bugün, Çin savaş gemileri ve sahil güvenlik gemilerinin ada çevresinden çekilmeye başladığını ve askeri tatbikatların sona erdiğine dair işaretler alındığını açıkladı.


Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)

Elie el-Kuseyfi

ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz eylül ayında gerçekleşen ve Netanyahu’nun Gazze ile ilgili ABD'nin 20 maddelik barış planını onaylamasıyla iki aşama arasında bir dönüm noktası oluşturan toplantı ile pazartesi günü Florida'da gerçekleşen toplantı aynı değildi. Bu son görüşme, iki tamamen farklı aşama arasında net bir kırılma noktası oluşturmazken bölgede yeni bir aşama için teorik ve pratik temeller atmadı. Aksine özellikle Trump’ın yaptığı açıklamalara göre son görüşme, daha ziyade Suriye ve Türkiye ile ilgili, daha az ölçüde de Gazze ile ilgili daha önce açıklanan tutumları yinelemek ve İran'ın nükleer ve füze programları ile ilgili diğer pozisyonları güncellemek için bir fırsat oldu.

Bu yüzden görüşme, özellikle İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaş ve bunun son iki yıldır bölgede yarattığı etkiler sonrasında, bölgesel ve uluslararası değişikliklerden ciddi şekilde etkilenmemiş gibi görünen iki tarihi müttefik arasındaki toplantı geleneğinden sapmadı. Bu durum ne toplantı öncesinde ne de sonrasında bir sorun oluşturdu. Ancak Gazze'deki ateşkesin ardından Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin geleceği ve bölgedeki gelişmeleri ve bölgesel çıkarlarını yorumlamalarında görünen farklılıklar sorusu gündeme geldi. Görüşme sırasında, iki lider arasında ve ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir model oluşturabilecek gerçek bir ayrılık belirtisi olup olmadığına dikkat çekildi.

Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu.

Florida'daki görüşme, bu soruya ne bir cevap ne de cevabına dair bir ipucu barındırıyordu. Ki bu da bekleniyordu, ancak bu durum, sorunun artık geride kaldığı ve iki ülke arasındaki ilişkilerin önümüzdeki dönemde birçok sorunun ve belki de bazı ‘durumsal’ değişikliklerin konusu olmayacağı anlamına gelmiyor. Toplantı, Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin niteliği konusunu büyük ölçüde çözmüş olsa da bu ilişki, eylül ayındaki son toplantılarından bu yana geçtiğimiz üç ay içindeki gelişmelerden olumsuz etkilenmiş gibi görünmüyor. Buna karşın Trump gibi bir başkan için çifte öneme sahip olabilecek şahsi düzeydeki ilişki, Gazze'den Suriye ve Türkiye'ye, belki de Lübnan'a ve daha az ölçüde İran'a kadar, iki liderin mevcut sorunlara yaklaşımlarında farklılıklar olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Gazze'de ateşkesin ilan edilmesinin ardından gündeme gelen Netanyahu'nun ‘yerine geçecek kişi’ sorunu, özellikle ABD yönetiminin şu anda onun yerine geçecek halihazırda bir aday olmaması ve Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın açıkça ifade ettiği üzere ‘Bibi’ye (Binyamin Netanyahu’nun lakabı) yönelik bölgesel hassasiyetin en azından şu aşamada Trump'ın ona verdiği desteği yeniden gözden geçirmesine neden olacak bir aşamaya gelmiş gibi görünmemesi sebebiyle ertelenmiş veya gündemden düşmüş gibi görünüyor. Onun varlığı Washington’ın bölgesel stratejisini etkilemediği ve bölgedeki nüfuz ve çıkarların belirlenmesi sürecinin son aşamasına henüz gelinmediği sürece bunun olması beklenmiyor. Dolayısıyla Netanyahu'nun sahneden çekilmesi talebi, yeni bir aşamaya geçiş için acil veya gerekli hale gelmiş değil. Bu da aynı zamanda bölgesel tarafların Washington üzerinde manevra yapma ve baskı uygulama kabiliyetine ve Washington'ın bölgesel müttefiklerinin taleplerini dengeleme ve çıkarlarına göre önceliklerini düzenleme kabiliyetine de bağlı.

sdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin başkenti Washington'daki Beyaz Saray'da bir araya geldi, 25 Eylül 2025 (Reuters)

Diğer bir deyişle, Trump Netanyahu'yu övüp İsrail'in ateşkes anlaşmasına yüzde 100 bağlı olduğunu söylerken, diğer tarafların bağlılığını sorgulasa da, görüşme Gazze ve bölge genelinde İsrail ve ABD’nin önceliklerindeki farklılıklar hakkındaki önceki sızıntıları yalanlamadı. Ancak aynı zamanda, özellikle Beşşar Esed rejiminin düşmesinde Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın rolünü öven Trump, İsrail'in Suriye'den başlayıp Doğu Akdeniz'den geçerek Afrika Boynuzu'na uzanan stratejik bir çatışmaya girdiği bir dönemde, Türkiye'nin Gazze'deki rolünü desteklemeye devam ediyor gibi göründü. Bu da ne iki liderin görüşmesinde ne de ABD ve İsrail'in bölgesel meselelere ilişkin politika ve önceliklerinde önemsiz bir ayrıntı değil. Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu. Suriye'den Yemen'e, Akdeniz'den Kızıldeniz kıyılarına kadar bölge ülkeleri arasında eşi ve benzeri görülmemiş bir jeopolitik rekabet varken, Trump bölgedeki müttefiklerine karşı ne tür bir tutum sergiliyor?

Florida

Florida’daki görüşmeyi, Gazze'deki ateşkesin ardından geçtiğimiz üç ayı Amerika ve İsrail'in değerlendirmesi olarak görecek olursak özellikle de Trump, İran'ın nükleer kapasitesini yeniden inşa ettiği ‘kanıtlanırsa’ yeni saldırılarla tehdit ettikten sonra ABD ve İsrail'in şu anda en az anlaşmazlık yaşadığı konunun İran olduğu söylenebilir. İran’ın füze programına gelince Trump, İran'ın nükleer programını kontrol altına almakla aynı önceliği vermeye Netanyahu kadar hevesli görünmüyordu. Trump'ın İran'la ilgili tehditler ve anlaşma arayışları arasındaki tüm açıklamaları, ABD’nin İran sorununa yaklaşımındaki belirsizliği teyit ediyor. Trump, İran'daki ‘başarılarından’ bir kez daha gurur duyduğunu gösterirken, daha da önemlisi, ABD'nin İran'a yönelik saldırılarını ‘Ortadoğu barışı’ ile ilişkilendirdi. Bu, Trump'ın kendisi ve yönetimi için bölgedeki ‘barışın’ önemini vurgulamak ve daha da önemlisi, Nobel Barış Ödülü yolunda şahsi bir başarı olarak görmek için kullandığı yöntemlerden biri.

Daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Başka bir deyişle, ABD Başkanı Gazze'deki savaşı sona erdirmeye kararlı ve savaşı yeniden başlatmak ya da İsrail'in çatışmayı tırmandırmasına ‘izin vermek’ konusunda hiçbir heves ya da istek göstermiyor. Ancak, anlaşmanın çökmesine yol açmamak kaydıyla, İsrail'in mevcut bombardıman ve saldırılarının hızına da karşı çıkmıyor. Peki ya ikinci aşamaya geçmek? Burada da, daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Bu, Netanyahu için çok hassas bir konu, çünkü sağ kanattan ABD yönetimine hiçbir taviz vermemesi yönünde baskı görüyor. Bu baskı, son iki gün içinde anlaşmanın ikinci aşamasının maddelerinden biri olan Refah Sınır Kapısı’nın yeniden açılması meselesinde de açıkça görüldü.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Netanyahu, sınır kapısının açılabileceğini ima ettikten sonra, İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in baskısıyla geri adım attı, ancak bu, özellikle de toplantı öncesinde İsrail ordusuna Gazze'deki durumu sakinleştirmesi talimatı verilmiş olması nedeniyle Florida’daki görüşme öncesinde yapılan bir manevranın parçası olabilir. Ancak Trump, şu anda ABD'nin pozisyonunu iyi yöneten Hamas'a karşı bir şekilde ‘olumlu’ görünse de, net bir takvim belirlemeden ve konuyu yoruma açık bırakarak, Netanyahu ve hükümetini bir dereceye kadar tatmin edebilecek şekilde, Hamas'a silahsızlanması için zaman tanıdı.

frgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)

Bölgede devam eden sert rekabete geri dönecek olursak bu rekabetin eksenleri henüz tam olarak oluşmamış olsa da, özellikle potansiyel ittifaklar açısından, Abraham (İbrahim) Anlaşmaları ve Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve İsrail arasındaki ittifak çerçevesinde İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki kesişimlerinden giderek daha fazla söz edilmeye başladı. Bu durum, Pakistan'ın birden fazla tarafla ortak çıkarları olması nedeniyle konumunun zorlu olduğu bir dönemde, Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır da dahil olmak üzere bu kesişimlerden ve ittifaklardan etkilenen ülkelerin, karşı kesişimler ve ittifaklar kurma girişiminde bulunup bulunmayacağı sorusunu gündeme getiriyor. Ne olursa olsun, Yemen ve Afrika Boynuzu'ndaki gelişmeler, daha geniş bölgesel manzara ve rekabet haritasının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bunları Ortadoğu'da, daha spesifik olarak Arap Levant'ta, özellikle de Türkiye-İsrail rekabetinin zirveye ulaştığı Suriye'de yaşananlardan ayırmak artık mümkün değil. Bu da hem Netanyahu hem de Erdoğan ile dostluğuyla övünen ABD yönetimi ve Trump için can sıkıcı bir konu. Trump'ın, Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de işlerin yolunda gideceğini defalarca kez iddia etmesi, bunun gerçekten gerçekleşmesi için yeterli mi? ABD'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) daimi temsilcisinin pazartesi günü İsrail'in Somaliland’i tanıma kararını desteklemesi, ABD'nin Afrika Boynuzu'nda ve belki de Yemen'de İsrail'e karşı taraflı bir tutum sergilediğini gösteriyor. Bu durumda, iki ülke arasındaki çatışmanın Somali, Somaliland ve genel olarak Afrika Boynuzu'na yayılması konusunda ABD'nin nasıl bir tutum sergiliyor?

Washington ve İsrail'in bölgesel meselelerde uzlaşıya varıp varmayacaklarını, yani Washington'ın İsrail'e Suriye'de ateşkes karşılığında Lübnan'da gerginliğin tırmanmasını kabul edip etmeyeceğini tahmin etmek zor.

Trump, Türkiye ve İsrail hakkında söylediklerini, Suriye ve İsrail hakkında da söyledi. Netanyahu'nun Florida'daki açıklamalarından İsrail'in Suriye ve Lübnan meselelerine yaklaşımının tamamen güvenlik temelli olduğu açıkça anlaşılırken, Trump iki ülke arasındaki ilişkilerin ABD'nin planladığı şekilde ilerleyeceğini belirtti. ABD Başkanı, yönetiminin her iki konuyu da ağırlıklı olarak siyasi bir perspektiften ele aldığı bir dönemde, sınır güvenliği ve azınlıkların, özellikle de Dürziler ve Hıristiyanların korunmasının önemini bir kez daha yineledi. Washington, Suriye'de Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın yönetimini desteklemeye devam ediyor. Trump, pazartesi günü yaptığı açıklamada, elbette kendisinin bölgeye ilişkin hesaplamalarında göz ardı edemeyeceği Arap ülkeleri-Türkiye çatışmasında kilit bir figür olduğunu göz önünde bulundurarak, Şara'yı övdü. Washington, Lübnan'da özellikle İsrail ve Lübnan'dan siyasi müzakerecilerle güçlendirildikten sonra, Lübnan'ın güneyindeki ateşkesi izleyen ‘mekanizma’ komitesini artık daha fazla destekliyor. Ancak Lübnan, Suriye ve hatta Gazze'ye göre daha az bölgesel ve uluslararası koruma altında olduğu için ‘zayıf bir nokta’ olmaya devam ediyor. Öte yandan bu, İsrail'in Hizbullah'a daha fazla saldırmayı planlaması halinde bunun ABD'de anlayışla karşılanacağı anlamına gelmiyor. Çünkü ABD'nin Lübnan'daki hesaplamaları, Washington'ın desteğiyle seçilen mevcut cumhurbaşkanı ve hükümeti desteklemeyi gerektiriyor. Şimdiye kadar, bu desteği özellikle de Trump'ın da tekrarladığı gibi, Washington, Lübnan hükümetinin ve desteklediği Lübnan ordusunun Hizbullah'ın silahları sorununu ‘çözme’ konusundaki sınırlarını anlayışla karşıladığını gösterdiğinden sonlandırması için bir neden görünmüyor. Ancak Trump'ın Hizbullah'ın kötü davranışlarına ilişkin yorumları, ABD'nin İsrail'in Hizbullah'a karşı tırmanışına yeşil ışık yakmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Burada, Washington ile İsrail arasında bölgesel meselelerde bir takas olacağını, yani Washington'ın Suriye'deki sükunet ve Lübnan'daki gerginlik karşılığında İsrail'i feda edeceğini öngörmenin kolay olmadığını belirtmek gerekir. Bu yaygın bir görüş olmakla birlikte, her bir konunun kendine özgü niteliği ve ABD’nin bölgesel çıkarları bağlamında bu konulara olan ilgisi göz önüne alındığında, birbirinden ayrılamayacak bu iki unsurun bir arada ele alındığı bu görüş tam olarak doğru değil. İsrail'in manevra alanı ve Tel Aviv'in, ABD yönetiminin kesin bir politikası olmayan kırılgan bölgelerde fiili durumu dayatma kabiliyeti küçümsenemez, ancak genel olarak, ‘bir dönüm noktası’ veya ‘tarihi’ olarak nitelendirilemeyecek olan Florida’daki görüşme, bölgedeki mevcut durumun değişmeyeceğini ilan ediyor. Bu durum, ABD yönetimi ile zaman kazanmaya devam eden Netanyahu'yu tatmin edebilir ve aynı zamanda Gazze Şeridi ve bölge ile ilgili tüm vaatlerini tek başına yerine getiremeyen Trump'ı da tatmin eder. Dolayısıyla, savaşın ve barışın olmadığı mevcut durum, Trump için bir nebze rahatlatıcı olmakla birlikte onu verdiği aşırı vaatlerden de kurtarıyor!