Başkanlık seçimleri ve ABD'deki toplumsal dönüşümler

Birçok siyasi gösterge, siyasi alanda istikrarsızlık ve yeniden yapılanmanın olduğunu yansıtıyor

Amerikan siyasi alanına dair bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı açıkça görülüyor (AFP)
Amerikan siyasi alanına dair bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı açıkça görülüyor (AFP)
TT

Başkanlık seçimleri ve ABD'deki toplumsal dönüşümler

Amerikan siyasi alanına dair bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı açıkça görülüyor (AFP)
Amerikan siyasi alanına dair bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı açıkça görülüyor (AFP)

Nebil Fehmi

Birkaç gün içinde Amerika Birleşik Devletleri’nde, bir yıldan fazla süren, çeşitli ön ve nihai aşamalarıyla devam eden başkanlık seçimleri döngüsü bitecek. Aslında hoş karşılanmayan iki aday arasında dönen ve Amerikalı seçmeni mevcut olanla daha az kötü olan arasında seçim yapmakla karşı karşıya bırakması ile diğerlerinden ayrılan bir rekabet sona erecek.

İlk aday, geleneksel dayanak noktası olan Amerikan merkezi sağını kaybetmesinin ardından, Cumhuriyetçi Parti'nin siyasi benliğini aradığı bir aşamada popülizminin gücüyle kendini dayatan alışılmadık bir rakip olan Cumhuriyetçi Donald Trump. Hakkında yargı kararlarının olduğu Trump, partinin siyasi mesajındaki netsizlik, partinin geleneksel olarak etrafında toplanacağı bayrağı taşıyacak seçkin adayların yokluğu nedeniyle ikinci kez başkan adayı oldu.

Diğer aday, yani Demokrat Parti'nin adayı ise önceki seçimlerde adaylığı kazanamayan Kaliforniya'dan Başkan Yardımcısı Kamala Harris. Başkan Joe Biden'ın rakibi ile ilk münazarasında tökezlemesinin, yaşının ilerlemiş olduğunun, bunun mental ve fiziksel yetkinliğini etkilediğinin açıkça görülmesinin ardından Harris, aceleyle ve rakipsiz olarak partinin başkan adayı seçildi. Zira Biden’ın bu imajı, özellikle son derece zor ve çalkantılı uluslararası koşullar altında, Rusya ile savaş ve Çin ile yaklaşan şiddetli rekabetin gölgesinde, süper güç olarak ABD'yi temsil etmek için gereken geleneksel imaj, sağlıklı ve dinç başkan görüntüsü ile uyuşmuyordu.

Amerikan siyasi arenasında bir istikrarsızlık ve yeniden yapılanma yaşandığını, seçmenlerin büyük bir kısmının iki partinin uygulamalarından memnun olmadığını gösteren başka birçok siyasi gösterge bulunuyor. Bu da başkanlık ve Kongre seçimlerinin sonucunun, seçmen gruplarının alışık olduğumuzdan farklı yönelimlerine göre belirlenmesine neden olabilir.

Amerikalı seçmenin ilgi ve yönelimlerinde yaşanan değişimin ve bu seçim yarışının tuhaflıklarının göstergelerinden biri de diğer adaylardan biri olan, ailesinin uzun süredir ve güçlü bir şekilde Demokrat Parti ile bağlantılı olduğu eski ABD başsavcısı Bobby Kennedy'nin oğlu Joe Kennedy’nin Trump'ın adaylığını desteklemeyi tercih etmesidir. Yakın zamanda yarıştan çekilmesinin ardından Kennedy, Amerikan siyasi sisteminin artık yeterli olmadığını ve köklü bir değişime ihtiyaç duyduğunu düşündüğünü söyleyerek, Harris'i değil Trump’ı desteklemeyi seçti.

Amerikan siyasi arenasına yönelik bir okumadan Cumhuriyetçi Parti'nin geçmişe göre daha sağa kaydığı, rakibi Demokrat Parti'nin ise özellikle kürtaj ve sosyal devletin yokluğu gibi sosyal konularda siyasi sola yöneldiği açıkça görülüyor. Trump ve Cumhuriyetçi sahnenin yıldızlarının çoğu, güçlü bir şekilde sağa kayıyor ve bu özellik, Amerikan toplumunun bir kesimine düşmanca pozisyonlar benimsediği söylenerek Demokratlar tarafından Trump'a karşı çokça kullanılıyor. Buna karşılık Harris, Amerikan liberal hareketinin bir parçası olarak görüldüğünden Trump, merkezci Cumhuriyetçilerin daha iyi bir seçenek olarak kendi etrafında toplanmasını teşvik etmek amacıyla, Harris’in önceki pozisyonlarının liberal ve hatta sosyalist pozisyonlarının kesin kanıtı olduğuna dikkat çekmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.

Adaylar, rakiplerinin zayıf yönlerini öne çıkarmakta birbirleri ile yarıştılar. Bu geleneksel bir durum ancak mesele bunun çok ötesine geçti. Her ikisi de karşı tarafın akli gücünü ve akli dengesini sorguladı. Böylece Amerikalı seçmenden artık bir adayı, politikalarını ve pozisyonlarını takdir ettiği için değil, alternatifi ve politikaları onun görüşüne göre daha kötü ve tehlikeli olduğu, zihinsel olarak dengesiz olduğu için desteklemesi istenir oldu.

Göçmenlere karşı katı tutumuna ve göçmenlerin bazılarına ABD'yi terk etmeleri için baskı yapma çabalarına rağmen, Hispanik seçmenlerin hâlâ Trump'ı Harris'e tercih etmesi de tuhaf kafa karışıklığının ve tereddüdün bir göstergesi. Öte yandan Trump'ın kürtaja karşı tutumuna ve birçok kadının kendisine açtığı davalara rağmen, Harris'i desteklemekte tereddüt eden ve kararsız kalan özel bir çalışan kadın grubunun olması da şaşırtıcı.

Adaylardan birinin büyük yüzdeyle ezici bir zafer kazanması durumu dışında, Amerikan seçimlerinin Cumhuriyetçi Partinin solu ile Demokrat Partinin sağı arasında gidip gelen kararsız seçmenlerin belli bir yüzdesini cezbetmeyi, diğer adaya karşı kendisine oy vermeye ikna etmeyi başaran adayın lehine sonuçlanması gelenekseldir. Cumhuriyetçi solun ve Demokrat sağın hem merkezci hem de ekonomik açıdan muktedir olduğu göz önüne alındığında, kararsızların oylarına objektif değerlendirmeler, ABD'nin genel durumu ve eğilimlerine ilişkin spesifik pozisyonlar yön veriyor.

Gelecek hafta yapılacak seçimlerde yeni olan husus ise birçok kişinin bir adayı duruşunu takdir ettiği için değil, diğer aday hakkında daha fazla çekincesi olduğu için desteklemesidir. Sonucun, partisinin geleneksel oylarında en az kayıpla aşırı sağ ve soldan en fazla yeni seçmeni cezbetmeyi başaran kişinin lehine olması bekleniyor.

Bu, Harris'in, artan ekonomik liberalizmden korkan kararsız Demokrat merkezi kaybetmeden, Demokrat solu seçimlere daha büyük oranlarda katılmaya teşvik etmesi gerektiği anlamına geliyor. Keza Biden yönetiminin Gazze'deki olaylara ilişkin tutumu ile ilgili çekincelerine rağmen Arap Amerikalıları ve onların destekçilerini de seçimlere hiç katılmamalarının kendileri için en kötü seçenek olan Trump karşısında şansını zayıflatacağından hareketle, seçimlere katılmaya teşvik etmeli.

Öte yandan Trump ister Cumhuriyetçi ister Demokrat olsun, kendi çıkarlarını umursamayan Amerikan siyasi sistemine dahil olmayı reddeden önceki tutumlarının aksine, alt orta sınıf erkekleri seçimlere katılmaya teşvik ediyor. Bu konuya odaklanması, söylemlerinde çatışmacı tonun güçlenmesine ya da çevreyi endişelendirmesine neden oluyor. Cumhuriyetçi solu rahatsız ediyor ve bu kez belirleyici olmasa da seçimlerde önemli olan oylarını kazanma şansını sınırlıyor.

Tüm bu varsayımlar ve diğerleri, Amerikan seçim sürecini takip edenler tarafından hesaba katılıyor ve katılımcıların ilgilendikleri konuların başında geliyor. Bu durum, seçim yarışının yakın oy oranlarıyla sonuçlanacağına işaret ediyor, bu da iki partinin aşırı sağında, solunda ve merkezindeki kararsız oyların önemini artırıyor. Bu ise seçimlerin Seçiciler Kurulunda 270 oy alan adayın lehine sonuçlandığı göz önüne alındığında, çoğunluğun zaman zaman değiştiği ve kritik olarak adlandırılan 7 eyaletteki sonuçların önemini daha da artırıyor.

Bu eyaletler, Seçiciler Kurulunda toplam 93 sandalyeye sahip Pennsylvania, Georgia, Kuzey Carolina, Michigan, Arizona, Wisconsin ve Nevada eyaletleridir. Demokrat aday Biden 2020 seçimlerinde bunlardan altısını kazanmıştı. Son kamuoyu yoklamalarına göre ise Harris, beşinde hâlâ önde, ancak Biden'ın son seçimlerde kazandığından daha küçük yüzdelerle. Trump da daha önce kazandığı Kuzey Carolina ve Arizona'da şu anda lider durumdayken, Harris ile arasındaki fark azaldı.

Seçimlere bir haftadan az bir süre kala hangi adayın diğerine göre kazanma şansının daha yüksek olduğunu söylemek zor. Gelgelelim kazanan, yönelimleri konusunda kararsız, kutuplaşmış, ağır sorumluluklar ve masraflar gerektirecek iddialı uluslararası projelere dalma konusunda pek istekli olmayan bir Amerikan toplumuyla karşı karşıya kalacaktır. Her ikisi de dış politikada siyasi, ekonomik ve askeri güç dengesi hesaplarına göre pragmatik olacak, Harris'in hedefleri arasında ikinci dönem için yeniden seçilmek olduğundan, geleneksel Demokrat pozisyonlara daha yakın politikalar benimseyecektir. Biden yönetimi de görevi Harris’e teslim edene kadar önümüzdeki aylarda daha güçlü ve kararlı olacaktır. Daha önce başkanlık yapmış olduğu için yeniden aday olması uygun olmayan Trump ise ilgisini geleneksel tutumlarla kısıtlanmayan ama dışı maceralara da meyilli olmayan başarılı ve etkili bir kanat partisi taraf olarak siyasi konumunu sağlamlaştırmaya yoğunlaştıracaktır. Seçilmesi halinde Biden yönetimini Amerikan deyimiyle “topal ördeğe” dönüştürecektir ve sadece iki aylık ömrü kalmış olacağı için etkisi eskisinden daha az olacaktır.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



Paris’ten Beyrut uyarısı: Bölgedeki gerginlik tehlikeli şekilde artıyor

Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
TT

Paris’ten Beyrut uyarısı: Bölgedeki gerginlik tehlikeli şekilde artıyor

Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)

İsrail’in, askeri kapasitesini yeniden inşa ettiği gerekçesiyle Lübnan’daki Hizbullaha karşı geniş çaplı bir operasyon başlatabileceğine ilişkin endişeler giderek artıyor. Son haftalarda İsrail medyasında sıkça dile getirilen bu iddialar, pazar günü Beyrut’un güney banliyölerinden Haret Hreik’te Hizbullah’ın bir numaralı askeri yetkilisi Heysem Tabtabain’in hedef alınmasıyla sahada da kendini gösterdi.

Aynı zamanda İsrail’in atacağı olası adımlar hem Lübnan içinde hem de uluslararası çevrelerde ciddi kaygılara yol açıyor. Bu bağlamda, her zamanki gibi en hızlı tepkiyi veren ülke Fransa oldu. Paris, ismini vermeden Hizbullah’ın üst düzey bir komutanını hedef alan saldırıdan duyduğu endişeyi açıkladı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen cumartesi CNBC Arabiya’ya verdiği röportajda Lübnan’daki durumun “son derece kırılgan” olduğunu ve önümüzdeki dönemin “belirleyici” nitelikte olacağını vurgulamıştı.

Fransız Dışişleri Sözcüsü Pascal Confavreux, pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında, “23 Kasım Pazar günü Beyrut’u hedef alan İsrail saldırısının, zaten son derece gergin olan ortamda tırmanma riskini artırdığı için Fransa’da derin bir endişe yarattığını” söyledi.

Fransa, her açıklamasında olduğu gibi tüm taraflara itidal çağrısında bulunarak, tehditlerin raporlanması için oluşturulan ateşkes izleme mekanizmasının önemine dikkat çekti. Paris, geçen yıl kurulan ve bir ABD’li generalin başkanlık ettiği, bir Fransız subayın ise başkan yardımcılığı görevini üstlendiği bu mekanizmada aktif rol oynuyor. Mekanizmada Lübnan, İsrail ve Birleşmiş Milletler de yer alıyor.

fgth
Güney Lübnan'da İsrail'in Manara yerleşim birimine bakan bir UNIFIL gözlem noktası (EPA)

Fransa, bu mekanizmayı “taraflarca tanınan ve tek taraflı adımların engellenmesi ile hem Lübnan hem de İsrail’de sivillerin güvenliğinin sağlanması için gerekli çerçeve” olarak değerlendiriyor. Ancak mekanizmanın temel sorunu, geçen yıl imzalanan 27 Kasım 2024 Ateşkes Anlaşmasından bu yana İsrail’in günlük askeri operasyonlarını durdurmasını sağlayamaması. İsrail bu operasyonları, Hizbullah’ın ateşkese uymadığı ve askeri altyapısını yeniden inşa ettiği gerekçesiyle sürdürüyor. Fransız açıklaması, Paris’in “Lübnan’ın egemenliği ve toprak bütünlüğüne bağlılığını” yeniden teyit ediyor.

Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Macron’un Ortadoğu ve Kuzey Afrika danışmanı Anne-Claire Legendre, iki günlük bir ziyaret için Beyrut’a giderek üç üst düzey yetkili, Lübnan ordusu komutanı ve UNIFIL temsilcileriyle görüşmüştü


AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan ile iş birliğinde sınır yok

Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
TT

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan ile iş birliğinde sınır yok

Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)

Üst düzey bir Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan’la iş birliğinin ‘sınırı olmadığını’ belirterek, Riyad’ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkeze dönüştüğünü, reform hızının yüksek olduğunu, değişime açık bir tutum sergilediğini ve net bir vizyona sahip olduğunu söyledi.

Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda, Brüksel’in Suudi Arabistan-Avrupa iş birliği için geniş ufuklar gördüğünü vurguladı. Sikela, bu iş birliğinin yalnızca ikili düzeyde değil; Afrika, Orta Asya, Güney Asya, Pasifik ve Karayipler’de de güçlü bir potansiyel taşıdığını ifade etti.

yhju
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)

Sikela, Riyad’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) Küresel Sanayi Zirvesi’ne katılımı sırasında yaptığı açıklamada, sürdürülebilir sanayi kalkınması, istihdam yaratma ve katma değer üretme başlıklarının küresel ekonominin ihtiyaçlarıyla örtüştüğünü belirtti.

UNIDO Küresel Sanayi Zirvesi

Jozef Sikela, Suudi Arabistan’ın UNIDO Küresel Sanayi Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasının yerinde bir adım olduğunu belirterek, AB’nin UNIDO ile toplam taahhüt tutarı 350 milyon dolara yaklaşan 38 aktif program yürüttüğünü açıkladı. Sikela, “UNIDO’nun en büyük ortağı ve en büyük gönüllü katkı sağlayanı biziz” ifadesini kullandı.

Sikela, sanayi, ticaret ve enerji bakanlığı geçmişine de atıfta bulunarak, zirveyi Suudi yetkililerle görüşme fırsatı olarak değerlendirdiğini belirtti. Suudi bakanlarla, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF) temsilcileriyle ve şirketlerle bir araya geldiğini ifade eden Sikela, iş birliğinin yalnızca AB ile Suudi Arabistan arasında değil, dünyanın başka bölgelerinde de derinleştirilebileceğini söyledi. Sikela, “Yenilenebilir enerji, hidrojen, madencilik, çevrenin korunması, eğitim ve mesleki gelişim gibi alanlarda aynı önceliklere sahibiz” dedi.

Suudi Arabistan’la ilişkiler hız kazanıyor

Sikela, Suudi Arabistan ile ilişkilerin ‘çok güçlü bir ivme kazandığını’ vurguladı. Geçen yıl Brüksel’de AB ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) arasındaki ilk zirvenin düzenlendiğini hatırlatan Sikela sözlerini şöyle sürdürdü: “Krallık, Körfez’deki en büyük ticaret ortağımız ve ekonomisini çeşitlendiren, net vizyona sahip bir ülke.”

sdefrgt
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Avrupa ile Suudi Arabistan arasındaki iş birliğinin sınırları olmadığını vurguladı. (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu’nun ülkeyi Avrupa şirketleri ve yatırımcıları için çok cazip bir merkez haline getirdiğini belirterek, “Neden? Çünkü net bir vizyona sahip olmak, net bir yön anlamına geliyor ve yatırımcıların aradığı da bu: istikrar ve öngörülebilirlik. 2030 Vizyonu, yatırımcılara gelecek konusunda güven veriyor” şeklinde konuştu.

Sikela, “Bu vizyonu Avrupa ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerdeki bakış açımız ve bölge ile dünya konusundaki sorumluluğumuzla birleştirebilirsek, iş birliğinin sınırı olmaz; çünkü ortak gündemimiz çok geniş” ifadelerini kullandı.

Jozef Sikela’ya göre Suudi Arabistan, ekonomisini çeşitlendirmeye ve yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmeye odaklanıyor; bu öncelikler Avrupa’nın aynı alanlara gösterdiği ilgiyle örtüşüyor. Aynı durum, ortak çalışma alanı olarak görülen Orta Asya için de geçerli.

Sikela sözlerine şöyle devam etti: “Bu perspektiften bakıldığında Brüksel, Suudi Arabistan-Avrupa iş birliği için güney ülkelerinde geniş fırsatlar görüyor. PIF, Afrika, Orta Asya, Güney Asya, Pasifik ve Karayipler’de aktif; bu bölgeler aynı zamanda AB’nin ‘Global Gateway’ (Küresel Geçit) girişimi kapsamında değerlendiriliyor.”

‘Global Gateway’… Geleceğe yatırım

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, AB’nin benimsediği Global Gateway girişiminin, partner ülkelerde sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek amacıyla yatırım, teknoloji ve Avrupa standartlarını kullanarak uygulanan stratejik bir yatırım programı olduğunu vurguladı.

ty
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Vizyon 2030'un yatırımcılara gelecek konusunda güven verdiğini söyledi. (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, “Temel hedef geleceğe yatırım yapmak, bu da varlıklara yatırım yapmadan önce insanlara yatırım yapmayı içeriyor” dedi.

Sikela’ya göre AB ve üye ülkeler, dünyadaki kalkınma harcamalarının en büyük kaynağı; küresel harcamaların yüzde 40’ından fazlasını sağlıyorlar, oysa ekonomileri dünya üretiminin yalnızca yüzde 16’sını oluşturuyor.

Sikela, başlangıçta 2027’ye kadar 300 milyar euro hedeflendiğini, bu hedefin neredeyse bu yıl gerçekleştirildiğini ve bu nedenle hedefin 2027’ye kadar 400 milyar euroya yükseltildiğini belirtti.

Jozef Sikela, girişimin ‘eşit ortaklığa dayandığını ve ülkelere şart dayatmak veya dengesiz ilişkilere çekmek yerine güç kazandırmayı hedeflediğini’ ifade ederek, bunun giderek parçalanan bir dünyada geniş kabul gördüğünü söyledi.

İş birliğinin derinleştirilmesi

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri, Global Gateway girişimini Suudi yetkililerle görüştüğünü ve iki tarafın çıkarına hizmet edecek iş birliği fırsatlarını ele aldıklarını belirtti.

Sikela, “Girişim, ortak çıkarı olan partnerler için kapalı değil. Suudi kurumlarının ve özel sektör yatırımlarının katılımını memnuniyetle karşılıyoruz. AB ile Suudi Arabistan arasında iş ortamının iyileştirilmesi konusunu da tartıştık. İlişkileri derinleştirecek ek adımlar bekliyoruz. Yapılacak çok iş var, ancak ilerleme hızlı ve doğru yoldayız” şeklinde konuştu.

Gelecek için büyük potansiyel

Sikela, Avrupa-Suudi Arabistan ilişkilerinin önümüzdeki beş yıldaki perspektifi sorulduğunda, Suudi Arabistan’ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini vurguladı. Sikela, “Bugün bir bankacı olsaydım, Avrupa şirketlerine Suudi Arabistan’a ilgilerini artırmalarını tavsiye ederdim. Çünkü burası istikrarlı, öngörülebilir ve geleceğe yönelik büyük bir potansiyele sahip bir ortam” ifadelerini kullandı.

gty
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Şarku’l Avsat'a verdiği röportaj sırasında (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, “Suudi Arabistan’daki en büyük çekim unsurları, reformların hızı, değişime açıklık ve net vizyondur. Siz bir vizyon belirlediniz ve hükümetin bu vizyona bağlı olduğuna eminim; bunu her gün gösteriyorlar” dedi.

Jozef Sikela sözlerini şu ifadeyle tamamladı: “İşte AB ile Suudi Arabistan arasındaki iş birliğini tamamen farklı bir seviyeye taşımak için üzerine inşa etmek istediğimiz temel budur.”


Moskova'nın faaliyetleri artarken İngiliz Donanması Rus fırkateynini ve petrol tankerini durdurdu

İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
TT

Moskova'nın faaliyetleri artarken İngiliz Donanması Rus fırkateynini ve petrol tankerini durdurdu

İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)

İngiltere Savunma Bakanlığı, dün yaptığı açıklamada, İngiliz devriye gemisinin Manş Denizi'nde takip ettiği bir Rus firkateyni ve petrol tankerini durdurduğunu, Rus donanmasının İngiliz suları etrafındaki faaliyetlerinin son iki yılda yüzde 30 arttığını belirtti.

Bakanlık, Kraliyet Donanması devriye gemisi HMS Severn'in son iki hafta içinde Manş Denizi'nden geçiş yapan Rus firkateyni RFN Stoyky ve tanker Yelnya'yı durdurduğunu açıkladı.

AP’ye göre Severn, sonunda izleme görevini Bretonya açıklarında kimliği belirsiz bir NATO müttefik gemisine devretti.

Bakanlık, İngiltere'nin, kıyılarında konuşlu gemilere ek olarak, NATO'nun Kuzey Atlantik ve Arktik bölgesindeki Rus gemileri ve denizaltılarını izleme misyonu kapsamında İzlanda'ya üç Poseidon keşif uçağı konuşlandırdığını bildirdi.

Bu haber, Savunma Bakanı John Healey'nin gazetecilere, Rus casus gemisi Yantar'ın İskoçya açıklarındaki faaliyetlerini izleyen keşif uçağı pilotlarına lazer ışınları tuttuğunu söylemesinden sadece birkaç gün sonra geldi.

İngiltere, Yantar'ın eylemlerini "pervasız ve tehlikeli" olarak nitelendirerek, topraklarına yönelik herhangi bir ihlale yanıt vermeye hazır olduğunu belirtti.

Haley çarşamba günü yaptığı açıklamada, "Rusya'ya ve Putin'e mesajım şu: Sizi görüyoruz ve ne yaptığınızı biliyoruz" dedi.

Londra'daki Rusya Büyükelçiliği, Haley'nin sözlerine, İngiliz hükümetini "askeri bir saplantıyı körüklemekle" suçlayarak yanıt verdi ve Moskova'nın Birleşik Krallık'ın güvenliğini baltalamaya çalışmadığını ifade etti.