Erdoğan bir kez daha 'Kürt sorununu' nihai olarak çözmeye çalışıyor

Gerçek bir uzlaşı için ender yakalanan bir fırsatla karşı karşıya olabiliriz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (Reuters)
TT

Erdoğan bir kez daha 'Kürt sorununu' nihai olarak çözmeye çalışıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (Reuters)

Ömer Önhon

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli 1 Ekim 2024 tarihinde Kürt yanlısı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) eş başkanlarıyla tokalaşması anlık bir olaydan ziyade halen tartışılmakta olan yeni bir sürecin başlangıcıydı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yeni yasama yılının ilk gününde, MHP'nin 77 yaşındaki lideri Bahçeli'nin girişimiyle gerçekleşen bu tokalaşma, Türkiye'nin terör örgütü olarak sınıflandırılan PKK başta olmak üzere Kürt gruplarla yüzyıllardır süren mücadelesinde sembolik bir andı. Bahçeli'nin bu girişimi, kronik ve çetrefilli ‘Kürt sorununu’ ele almaya yönelik daha geniş kapsamlı bir girişimin işareti gibi görünüyordu. Olası bir 'uzlaşı süreci' olarak bu çabalar son derece hassas siyasi ve sosyal dinamiklere temas ediyor.

Bahçeli'nin önerisi

Bahçeli, bu önemli siyasi hamleden üç hafta sonra PKK'nın hapisteki kurucusu Abdullah Öcalan'a çağrıda bulunarak, serbest bırakılması karşılığında örgütün feshedildiğini TBMM’den ilan etmesini istedi. Bahçeli'nin daha önce Öcalan'ın idam edilmesi çağrısında bulunduğunu hatırlayacak olursak, bunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Öcalan 1999 yılında Kenya’nın Nairobi'de düzenlenen bir operasyonda Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ajanları tarafından yakalandı ve şu an Marmara Denizi'ndeki İmralı Adası'nda tek kişilik bir hücrede çarptırıldığı ömür boyu hapis cezasını çekiyor. Bahçeli, Öcalan'ın bu başvuruyu yapması halinde, tutukluluğunun şekli ve süresinin gözden geçirilmesi için yasal bir düzenleme yapılabileceğini, ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda birçok şüphe ve endişe olduğunu belirtti.

İronik bir şekilde, aşırı sağcı Ülkü Ocakları’nın meclis çatısı altında doğrudan temsil eden MHP’nin lideri olan Bahçeli, 2016 yılına kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın en katı muhaliflerinden biriyken ve hatta onu ülkeye ve Türk milletine ihanet etmekle suçlarken, şimdi Erdoğan'ın en sadık müttefiki ve ortağı haline geldi.

Birkaç gün süren sessizliğin ardından Erdoğan, Bahçeli'nin önerisini desteklediğini açıklayarak bu konuda anlaşmazlığa düştükleri yönündeki spekülasyonlara son verdi. Gerçekten de Bahçeli'nin Erdoğan'ın onayı olmadan PKK'nın feshedilmesi karşılığında Öcalan'ın serbest bırakılmasını önermesi pek olası değil.

Acı bir deneyim

Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2012-2015 yılları arasında benzer bir süreç başlatmış, ancak bu süreç onu temkinli davranmaya iten acı bir deneyimle sonuçlanmıştı. Tanınmış gazeteci Mehmet Yılmaz'a göre Cumhurbaşkanı Erdoğan artık arka planda kalmayı tercih ediyor. Çünkü kısmen Öcalan'ın PKK'yı kontrol edebildiğine ve dolayısıyla somut sonuçlar elde edilebileceğine şüpheyle yaklaşıyor. Bu yüzden Erdoğan, temkinli davranıyor ve aktif olarak devreye girmeden önce Öcalan'ın silah bırakma çağrısı yapması ve diğer PKK’lı liderleri taahhütlerini yerine getirmeye hazır olduklarının sinyalini vermesi gibi somut gelişmeleri bekleyip siyasi sermayesini riske atmaktan kaçınıyor.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) yasal aracı rolünü oynaması, Bahçeli'nin meşhur tokalaşmasını açıklıyor. DEM Parti’nin TBMM’de 57 sandalyesinin olması, onu TBMM’deki en büyük üçüncü siyasi parti yapıyor. DEM Parti, bir yandan Bahçeli ile (ve dolayısıyla hükümetle), diğer yandan da PKK ve onun Suriye’deki uzantılarıyla iletişim kurabiliyor.

Nitekim, hükümetin de onayıyla, DEM Partili vekiller Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, 28 Aralık'ta İmralı cezaevinde Abdullah Öcalan ile görüştü. Ertesi gün, Öcalan'ın Bahçeli ve Erdoğan tarafından başlatılan yeni modele olumlu katkıda bulunacak güce ve iradeye sahip olduğunu, bu çabaların demokratik bir dönüşüm getirebileceğini vurguladığı ve Türkiye'deki tüm siyasi partileri olumlu katkıda bulunmaya çağırdığı aktarıldı. DEM Parti heyetinin içinde bulunduğumuz ocak ayı içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la tekrar bir araya gelmesi bekleniyor.

İhtiyatlı ilerleme

Türk halkı, PKK terörüne ve Kürt ayrılıkçılığına karşı aşırı duyarlı olmaya devam etse de Devlet Bahçeli tarafından başlatılan operasyona karşı bir muhalefet dalgası oluşmadı. Öyle ki en muhafazakârlar bile barış ihtimaline bir şans vermek istiyor gibi görünüyor.

Bunlar arasında ana muhalefet lideri Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) üst düzey isimleri de yer alıyor. CHP’li liderler, sürece itiraz etmeyeceklerini belirtirken diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi gündemine hizmet eden herhangi bir planı desteklemeyeceklerini de açıkça ifade ettiler. TBMM’nin sürece öncülük etmesi ve sürecin merkezi haline gelmesi gerektiğini vurguladılar.

Normalde böyle bir girişime doğal muhalefetin MHP'den gelmesi beklenirdi. Ancak esasen tüm süreci bu partinin lideri Devlet Bahçeli yönlendiriyor. Dolayısıyla böyle bir itiraz artık geçerli değil.

Türk halkı PKK terörüne ve Kürt ayrılıkçılığına karşı aşırı duyarlı olmaya devam ediyor.

Bu yeni gidişat, on yıl önce Türk güvenlik teşkilatlarının Abdullah Öcalan ile gizli görüşmeler yürüttüğü benzer bir süreci anımsatıyor. Görüşmeler ilerledikçe Erdoğan görüşmeleri alenen tanıdı ve Kürt milletvekillerinin Öcalan'ı İmralı Adası’nda ziyaret etmelerine izin verdi. Bunu kısa süre sonra Öcalan'ın yaptığı çatışmaların durdurulması çağrısı izledi. Bu çağrı, tutuklu PKK üyelerinin serbest bırakılmasına, Türkiye'nin PKK'ya yönelik askeri operasyonlarının durdurulmasına ve Kürtçenin kullanılmasına izin verilmesi gibi girişimlere yol açtı.

Ancak Kürt meselesinin ele alınması için başta Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) olmak üzere PKK'nın Suriye’deki uzantılarıyla da görüşmeler yapılması gerekiyor. Türk yetkililer ile eski PYD lideri Salih Müslim başta olmak üzere Suriyeli Kürt grupların temsilcileri, 2012-2015 yılları arasında görüşmeler gerçekleştirdi.

xascdfgtrh
Abdullah Öcalan mahkemeye çıkarıldığında, 1991 (AP)

Her ne kadar Türkiye daha sonra iki taraf arasında sahada herhangi bir iş birliği olduğunu reddetse de YPG, DEAŞ’ın türbeyi tahrip etme tehdidine karşı Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu I. Osman'ın dedesi Süleyman Şah'ın türbesini Suriye'nin İşme bölgesinden Türkiye sınırına yakın bir yere taşınmasında Türk ordusuyla birlikte çalıştığını öne sürüyor. Bu iş birliğinin potansiyelinin farkına varan Öcalan, daha sonra bundan ‘İşme Ruhu’ olarak bahsetti.

Değişen dinamikler

Türkiye’de on yıl önce çok farklı bir siyasi tablo hakimdi. 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı ve 2015 yılındaki genel seçimler için Erdoğan'ın oya ihtiyacı vardı. Kürtleri silah bırakmaya ve siyasi sürece katılmaya teşvik ederek onların desteğini kazanmak istediği oyu kazanma hedefine ulaşmanın anahtarıydı. 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürt yanlısı Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Başkanı Selahattin Demirtaş yüzde 10'un biraz altında oy alarak üçüncü oldu. HDP 2015 yılında yüzde 13'ün biraz üzerinde oy alarak dördüncü parti oldu ve TBMM’deki 550 sandalyeden 80'ini kazandı. Bu sonuç HDP’yi Bahçeli’nin lideri olduğu MHP ile aynı düzeye çıkardı. Demirtaş, etkisi katlanarak arttığı için uluslararası basın tarafından ‘Kürtlerin Obama'sı’ olarak adlandırıldı.

Ancak Temmuz 2015'te PKK ile barış görüşmeleri çöktü. Demirtaş, Erdoğan ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AK Parti) oy kazanmak için askeri operasyonları yeniden başlatmakla suçladı. Erdoğan bu eleştiriyi haddini aşmak olarak değerlendirdi. Demirtaş, 2016 yılında ‘şiddete teşvik’ suçlamasıyla tutuklandı ve o zamandan beri cezaevinde.

Asıl soru, Suriye'deki yeni yönetim ve YPG'nin geleceği sorusu olmaya devam ediyor.

2015 yılındaki genel seçimler, Türkiye'nin siyasi manzarasını dramatik bir şekilde yeniden şekillendirdi. Kürt seçmenler desteklerini HDP'ye kaydırarak HDP'yi meclise taşıdı ve AK Parti'nin 2002 yılından bu yana ilk kez meclis çoğunluğunu kaybetmesine neden oldu.

Koalisyon hükümeti kurma girişimleri başarısız oldu ve yeniden seçimlere gidilmesi gerekti. Ancak yeniden seçimlere gidilme sürecinde geçen altı ay boyunca hem PKK hem de DEAŞ tarafından terör saldırıları gerçekleşti. Bu kaos ortamı, seçmenlerin TBMM’de çoğunluğu yeniden ele geçiren AK Parti'yi yeniden desteklemesine neden oldu. Siyasi mülahazalar, bu kez Bahçeli'nin liderlik ettiği mevcut sürecin temel taşı olmaya devam ediyor.

Popülerliği artırma

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın popülaritesi son zamanlardaki ekonomik krizlerin ve seçimlerde AK Parti'yi geride bırakan CHP'nin başarılarının ağırlığı altında geriledi. Ancak Erdoğan'ın Türkiye sayesinde olduğunu iddia ettiği Suriye'deki Esed rejiminin çöküşü, anketlerdeki konumunu yeniden güçlendirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakaladığı bu ivmeyi koruması için yeni siyasi zaferlere ihtiyacı var. Bu yüzden başta PKK olmak üzere Kürt milislerin silah bıraktığı bir uzlaşı sürecinin başlamasını istiyor ki ekonomik krize odaklanılabilsin.

Öte yandan asıl soru, Suriye'deki yeni yönetim ve YPG'nin geleceği sorusu olmaya devam ediyor. Yeni bir anayasanın hazırlanması ve Suriye'nin kuzeydoğusunda yarı özerk bir Kürt özerk yönetiminin kurulması ihtimalinin hem Türkiye hem de uzlaşı süreci açısından önemli sonuçları olacak.

Ankara, YPG meselesinin iç uzlaşı çabalarından tamamen ayrı olduğunu öne sürmeye çalışsa da Suriye’deki Türkiye destekli gruplar Münbiç ve Tişrin Barajı çevresinde YPG'ye karşı askeri operasyona devam ettiği için gerçekler iki dosya arasında yakın bir bağ olduğunu ortaya koyuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıllar süren çatışmalardan sonra Şam'daki nüfuzu, Bahçeli'nin güvenilirliği, Öcalan'ın istekliliği ve Türk halkının kabulü gibi faktörlerin bir araya gelmesinin ‘Kürt sorununu’ nihai olarak sona erdirmek için bulunacak ender bir fırsat sunacağını umuyor. Tüm bu faktörlerin bunu gerçekleştirmek için bir araya gelip gelmeyeceğini ise zaman gösterecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
TT

Deniz gücü olarak Çin, ABD'nin çevreleme stratejisini bozacak mı?

Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)
Güney Çin Denizi üzerinde keşif uçuşu yapan bir Çin donanma helikopteri (Arşiv – AP)

Çin, 600 yıl aradan sonra deniz gücüne yeniden açılıyor. Coğrafi konumu gereği hem kara hem deniz ülkesi olarak sınıflandırılan Çin’in kara sınırları 14 ülke ile 22 bin 117 kilometre, deniz sınırları ise 18 bin kilometre uzunluğunda.

15. yüzyılda Çin, yaklaşık 300 savaş gemisinden oluşan en büyük donanmaya sahipti (günümüzde bu sayı 370). O dönemde Çin’in denizlerdeki hâkimiyeti tartışmasızdı; hem Pasifik hem de Hint Okyanusu’nda etkin bir güç olarak öne çıkıyordu. İlginç olan, o dönemin deniz komutanı Zheng He’nin Han etnisitesinden olmamasıydı. Müslüman ve Moğol kökenli olan Zheng He, o dönemde Hac görevini de yerine getirmişti. Zheng He’nin okyanus seferlerinin amacı halkları boyunduruk altına almak değildi. Seferler daha çok vergi toplamak ve kültürel alışverişi sağlamak üzerine kuruluydu; gemilerinde askerlerin yanı sıra tercümanlar ve doktorlar da bulunuyordu.

O dönemde okyanuslar, sömürgeciliği kolaylaştıran bir araç değil; uygarlıkları birbirine bağlayan bir köprü işlevi görüyordu. Ancak bu, gücün kullanılmadığı anlamına gelmiyordu; güç, ‘yumuşak güçle’ birlikte var oluyordu. Zheng He, son seferinde hayatını kaybetti ve cenazesi denize bırakıldı. Onun ardından Ming Hanedanı, denizlerdeki etkinliğini azaltma kararı alarak kuzeyden gelebilecek Moğol tehlikesine odaklandı.

dfrgt
Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)

Dünya değişti ve Çin birçok krizden geçti; özellikle Batı’nın ve komşusu Japonya’nın yol açtığı ‘Aşağılanma Yüzyılı’ bu dönemin en çarpıcı örneklerindendi. Bu süreçten sonra Napolyon’un sözleri gündeme geldi: “Çin uyuyor, bırakın uyusun; çünkü uyandığında dünyayı sarsacak.”

Çin, zamanla kıyı savunması veya ‘önleme yoluyla caydırma stratejisi’ (Green Navy-Denial) anlayışından uzaklaşarak, uzak mesafelerde operasyon yapması öngörülen ‘mavi su donanması’ (Blue Navy) stratejisine geçti.

Stratejik etki

Çin’in güçlü bir deniz gözüne sahip olması mantıklı görünüyor. Çünkü deniz güvenliği ve deniz geçiş noktalarının (Choke Points) kontrolü hâlâ büyük ölçüde Amerikan donanmasının insafına bağlı. Bu durum özellikle Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı için geçerli. Çin, enerji ihtiyacının yüzde 80’ini bu boğaz üzerinden karşılıyor ve toplam ticaretinin yüzde 66’sı da buradan geçiyor. Bazı strateji uzmanlarına göre Çin, bu sıkışmış durumdan iki yolla çıkmaya çalışıyor: Birincisi, ABD ile deniz rekabeti; ikincisi ise Kuşak ve Yol Girişimi’ne dayalı strateji. Söz konusu girişim, Çin’i Amerikan deniz hâkimiyetinden kurtarırken, aynı zamanda ülkeyi en önemli rakibi Rusya’nın insafına bırakıyor. Peki Çin, ulusal güvenliğini bir rakibinin eline bırakmayı kabul edecek mi?

b
Mayıs 2024'te gizli bir yerde yapılan denemeler sırasında Çin’in üçüncü uçak gemisi Fujian'ı gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)

ABD’nin Büyük Okyanus’taki stratejisi, Çin’i coğrafi olarak kuşatma üzerine kurulu. Bu strateji, güney Japonya’dan Tayvan üzerinden Malezya’ya uzanan Birinci Ada Zinciri (First Island Chain) ve temel ağırlık merkezi olarak Guam Deniz Üssü’ne dayanan İkinci Ada Zinciri’ne dayanıyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan’ı ana topraklara katmayı 2027 yılı için öngörüyorsa, Çin donanmasının buna uygun araçlara sahip olması gerekiyor; bu araçların başında uçak gemileri geliyor.

Fujian uçak gemisi

Çin’in üçüncü uçak gemisi, diğerlerinden farklı olarak tamamen Çin yapımı ve üstün teknolojiye sahip. Gemide, uçakları fırlatmak için elektromanyetik (Electromagnetic) katapult sistemi kullanılıyor. ABD’nin çoğu uçak gemisinin aksine nükleer enerjiyle çalışmıyor, ancak katapult sistemi bakımından USS Gerald R. Ford ile benzerlik gösteriyor. Gemide 50’den fazla uçak barındırılabiliyor; bunlar arasında hayalet uçaklar, erken uyarı uçakları (örneğin KJ-600) ve çok sayıda insansız hava aracı (İHA) da bulunuyor. Uçak gemisi, yakıt ikmali yapmadan denizde 45 gün boyunca görev yapabiliyor.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Japonya Başbakanı Sanae Takaichi, 28 Ekim 2025 tarihinde Tokyo'da düzenlenen ABD-Japonya ticaret anlaşmasının imza töreninde (Reuters)

Zayıflıklar ve sınırlamalar

Askeri uzmanlar, Çin’in bu başarısını son derece önemli buluyor; çünkü uçak gemisine sahip olmak, bir ülkenin küresel düzeydeki konumunu ve gücünü yansıtıyor. 21. yüzyıldaki savaşlarda bunun tersinin kanıtlanması mümkün olsa da, uçak gemisi Çin’e sahillerden uzak denizlerde ileri düzeyde varlık gösterme imkânı sağlıyor. Üzerindeki uçaklar sayesinde hızlı bir askeri müdahale olanağı da sunuyor. Bu uçak gemisi, diğer iki gemiyle birlikte Tayvan çevresinde görev yaptığında, ABD’nin deniz planlarını ve bölgedeki diğer ülkelerin stratejilerini zorlayabilir. Ancak gemi tek başına çalışamıyor; bunun için deniz üslerine ihtiyaç var ve Çin’in çevresindeki birçok ülke ile deniz sınırı sorunları bulunduğundan bu üsler mevcut değil. Buna ek olarak, deniz savaşları konusundaki deneyim ve birikim de kritik bir faktör. 1775’te kurulan ABD donanması, özellikle 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde yaklaşık 249 yıl boyunca tecrübe kazandı. ABD’nin 11 uçak gemisi bulunuyor; hepsi nükleer enerjiyle çalışıyor ve özellikle toplu operasyonlar, hızlı konuşlanma ve uygulama gibi kabiliyetlere sahip. 21. yüzyılda ise teknoloji hızla ilerlediği için, uçak gemisinin korunması büyük önem taşıyor; zira gemiler büyük ve hareketleri nispeten yavaş.

Güvenlik ikilemi

Güvenlik ikilemi şu prensibe dayanıyor: Güvenliğini artırdıkça, başkasının güvenliğini tehdit edersin. Bu nedenle, yeni bir tehdide uyum sağlamak için kendi güvenliğini geliştirmek gerekir. Kendi güvenliğini artırdığında ise diğerinin güvenliği tehlikeye girer ve o da güvenliğini yeniden güçlendirmek zorunda kalır; süreç böyle devam eder. Çin’in uçak gemisi Fujian da bu prensipten muaf değil; gemi, özellikle Tayvan çevresinde Doğu Asya’daki stratejik dinamikleri hareketlendirdi.

thy
Güney Kore'nin Busan kentindeki bir deniz üssünde bulunan USS George Washington uçak gemisi (Arşiv – EPA)

Japonya Başbakanı Sanae Takaichi’ye, Çin’in Tayvan’a saldırması hâlinde nasıl bir tutum izleneceği sorulduğunda şu yanıtı verdi: “Bu, varoluşu tehdit eden bir durumdur.” Japonya’nın 2015 Güvenlik Yasası’na göre bu ifade, kaçınılmaz bir askeri karşılık anlamına geliyor. Coğrafyanın jeopolitiği belirlemesi, Japonya’nın 14 bin 125 adadan oluşması, deniz hatlarının ulusal güvenlik açısından yaşamsal olması ve ülkenin Birinci Ada Zinciri’nin en kritik düğüm noktası konumunda bulunması nedeniyle, Çin’in Tayvan’ı ele geçirme girişimi hem Japonya’nın ulusal güvenliğine doğrudan tehdit oluşturacak hem de hayati deniz hatlarını tehlikeye atacaktır. Örneğin Japonya, sıvılaştırılmış doğal gazın yüzde 99’unu deniz yoluyla ithal ediyor; çünkü deniz, en ucuz ve en etkili güzergâh.

Bu nedenle, Çin’in artan askeri faaliyetlerine karşılık Japonya, özellikle seyir füzeleri ve hipersonik füzeler başta olmak üzere silah envanterini modernize etmeye başladı. Uzmanlara göre, eğer bir çatışma çıkarsa bu savaş büyük ölçüde deniz merkezli olacak.

Aynı çerçevede, Çin’in deniz gücü modernizasyonu nedeniyle ABD de Pasifik’teki ana askeri ağırlık merkezi olan Guam Deniz Üssü’nü, 360 derece kapsama sağlayan hava savunma sistemleriyle güçlendirdi.

Çin’in yaklaşımının, Mao Zedong’un ‘kalem ve silah’ doktrinine dayandığı belirtiliyor. Buna göre ‘kalem’, ulusal ve uluslararası kamuoyunu hazırlamak için; ‘silah’ ise kalemin yetersiz kaldığı noktada devreye girmek için kullanılıyor. Aynı zamanda Çin, büyük düşünür Sun Tzu’nun ‘düşmanın stratejisini hedef alma’ ilkesine dayanarak doğrudan çatışmadan kaçınan bir yöntem izliyor. Bu bağlamda Pekin, ‘salami stratejisi’ yerine ‘cabbage stratejisini’ benimsiyor. Cabbage stratejisi, elde edilen her kazanımın sağlamlaştırılması ve geri döndürülemez biçimde bir sonrakine geçilmesine dayanıyor.

Ancak bütün bu teorik analizlere rağmen asıl yanıt sahada verilecek. Dolayısıyla kritik soru şu: Çin ordusu ve donanması muhtemel savaş sahnesi için gerçekten hazır mı?

*Bu makale Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından kaleme alındı.


Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
TT

Ukrayna’ya karşı savaşan “Donbas Kovboyu’nu” öldüren Rus askerlere hapis cezası

Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)
Bentley, eski ABD Başkanı Barack Obama'ya "faşist ve ırkçı" demesiyle de gündem olmuştu (@bentleyrussell / Instagram)

Ukrayna'ya karşı savaşan ABD vatandaşı Russell Bentley'in ölümünden sorumlu tutulan 4 Rus askere hapis cezası verildi.

Donetsk'in Kremlin'in kontrolündeki bölgesinde görülen duruşmada karar dün açıklandı.

Mahkeme, Binbaşı Vitaliy Vansitaski ve Teğmen Andrey Iordanov'un askeri rütbelerini sökerek ikisine de 12 ay hapis cezası verdi. Çavuş Vladislav Agaltsev 11 yıl, olaya karışan diğer bir askerse işlenen suçu gizlediği gerekçesiyle 1,5 yıl hapis cezası aldı.

Açıklamada, 63 yaşındaki Bentley'nin geçen yıl Ukrayna'nın Donetsk'e düzenlediği saldırıya ilişkin görüntülerden bir belgesel hazırlarken Rus askerlerince 'ajan sanılarak' gözaltına alındığı belirtildi.

Askerlerin, "Donbas Kovboyu" diye de bilinen ABD vatandaşının kafasına çuval geçirip onu zorla arabaya soktuğu belirtildi.

Bentley'nin ağır darp ve işkence sonucu yaşamını yitirdiği aktarıldı. Rus askerlerin cesedi ortadan kaldırmak için arabanın bagajına yerleştirip aracı patlattığı ifade edildi.   

Russell Bentley'in Moskova kontrolündeki Ukrayna topraklarında ölümü Rusya'da tepki yaratmıştı.

"Teksaslı" diye de anılan Amerikan vatandaşının, Ukrayna ordusunun Donetsk'teki Petrovski bölgesine geçen yıl 8 Nisan'da düzenlediği topçu saldırısının ardından kaybolduğu bildirilmişti.

Eşi Lyudmilla da Bentley'nin Rus ordusuna ait 5. Tank Tugayı'ndaki askerler tarafından kaçırıldığını söyleyerek serbest bırakılmasını istemişti.

2014-2017'de Donetsk'teki Kremlin yanlısı ayrılıkçıların safına katılarak Vostok Taburu'nda Ukrayna'ya karşı savaşan Bentley, 2021'de Rusya pasaportu da almıştı. 

Bentley, tabura katılmak için GoFundMe üzerinden topladığı 2 bin dolarla Rusya'ya gitmişti.

BBC, Bentley'nin Rusya'daki radikal solcu "Sut' vremeni" (Zamanın Özü) hareketinin parçası olduğunu da yazmıştı. Rus milliyetçiliğiyle komünizm düşüncesini merkez alan hareket, Sovyetler Birliği'ni yeniden diriltmeyi amaçlıyor.

Independent Türkçe, Guardian, CBS News


Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
TT

Meksika, ABD'nin Rus ajanı listesini kale almamış

Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)
Meksika, BM'deki oylamalarda Ukrayna'nın egemenliğini savunurken Rusya'ya yaptırım konusunda çekimser davranıyor (Reuters)

New York Times'ın (NYT) Meksika ya da ABD yönetimlerinde geçmişte çalışmış veya hâlâ görev yapan 9 kişiye dayandırdığı haber, iki ülke arasındaki uyumsuzluğu ortaya koydu. 

ABD'nin güney komşusunu topraklarında diplomat kisvesi altında faaliyet gösteren istihbaratçılara karşı uyardığı ancak Meksika'nın bu kişileri sınır dışı etmediği bildirildi. 

Mart 2022'de ABD'li General Glen VanHerck'in "Meksika, dünyada en fazla Rus ajanına sahip olan ülke" dediği, dönemin Meksika lideri Andres Manuel Lopez Obrador'un bu iddiayı "Bizde böyle bir bilgi yok" diye yanıtladığı hatırlatıldı. 

Ancak o sırada iki ülkenin bu konu hakkında defalarca bilgi alışverişinde bulunmuş ve Lopez Obrador'un doğrudan uyarılmış olduğu belirtildi. 

Amerikan gazetesinin kaynakları, Meksika'daki Rusya Büyükelçiliği'nde çalışan 25'e yakın ajandan oluşan bir liste CIA tarafından iletilse de bu kişilerin sınır dışı edilmesi için hiçbir girişimde bulunulmadığını öne sürdü. 

Amerikalı yetkililer, Meksika'nın turistik bir yer olmasına ve ABD'ye yakınlığına işaret etti. Rus ajanlarının Meksika'da buluşup ABD topraklarında edindikleri istihbaratı gizlice paylaşmalarının bu sayede kolaylaştığını dile getirdiler.

NYT, Rusya'nın Meksikalıları ABD ve Avrupa devletleriyle karşı karşıya getirme çabaları konusunda Birleşik Krallık ve Fransa'nın da Meksika'yı uyardığını bildirdi. 

Meksika'daki ABD Büyükelçiliği'ne Rusya'nın faaliyetlerini gözlemlemekten sorumlu bir kişinin atandığı, benzer bir şekilde Fransa'nın da dezenformasyona odaklanan bir kişiyi görevlendirdiği vurgulandı. 

Rusya Büyükelçiliği ise ajan iddialarını reddederek Meksika'yla iyi ilişkilere sahip olduğunu bir e-postayla NYT'ye iletti. 

NYT iki hafta önce yayımladığı bir başka haberde de Rusya'nın Meksika'daki dezenformasyon çalışmalarını son iki yılda artırdığını bildirmişti. 

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla gazeteye konuşan kaynaklar, dezenformasyon kampanyasının Sputnik ve RT gibi Kremlin'e ait medya kuruluşları tarafından yürütüldüğünü ileri sürmüştü. 

Özellikle ABD'nin en büyük ticaret ortağı olan Meksika'nın hedef alındığı aktarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, NDTV