Türkiye ile BAE arasında "1. Dönem JETCO Protokolü" imzalandı

1. Dönem JETCO Protokolü, ikili ticari ilişkilerden karşılıklı yatırımlara, müteahhitlik hizmetlerine, üçüncü ülkelerde işbirliğine, yeşil dönüşümden ticareti geliştirecek faaliyetlere kadar pek çok farklı alanı kapsıyor

(@omerbolatTR)
(@omerbolatTR)
TT

Türkiye ile BAE arasında "1. Dönem JETCO Protokolü" imzalandı

(@omerbolatTR)
(@omerbolatTR)

Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki ikili ticaret, yatırım, müteahhitlik, gümrük ve üçüncü ülkelerde işbirliği konularının masaya yatırıldığı "Türkiye-BAE Ekonomik ve Ticaret Ortak Komitesi (JETCO) 1. Dönem Toplantısı" Ticaret Bakanı Ömer Bolat ile BAE Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Thani Ahmed al Zeyoudi başkanlığında gerçekleştirildi.

Toplantının ardından Bolat ile Zeyoudi, JETCO 1. Dönem Toplantısı'na ilişkin protokol imzaladı.

Bolat, BAE'nin Türkiye'nin Körfez bölgesindeki en önemli ticaret ortaklarından biri olduğunu belirterek, ikili ilişkilerin hükümetlerin ve siyasi liderlerin çabaları ile yeni bir ivme yakalandığını ve sürecin iki ülkenin stratejik ortak olması ile taçlandığını söyledi.

Türkiye-BAE 1. Dönem JETCO Toplantısı'nın neticesinde gelinen aşamanın da ekonomik ve ticari ilişkilere son derece olumlu yansıyacağına işaret eden Bolat, toplantının son derece verimli geçtiğini aktardı.

JETCO mekanizmasını kuran anlaşmanın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın temmuz ayında gerçekleştirdiği Körfez turunun BAE ayağı vesilesiyle imzalandığını hatırlatan Bolat, şunları kaydetti:

1. Dönem JETCO Protokolü, ikili ticari ilişkilerden karşılıklı yatırımlara, müteahhitlik hizmetlerine, üçüncü ülkelerde işbirliğine, yeşil dönüşümden ticareti geliştirecek faaliyetlere kadar pek çok farklı alanı kapsayan konulara ilişkin son derece yapıcı müzakerelerin ve mutabakatın bir yansımasıdır. Şüphesiz bu toplantı, 2023 yılında dünya genelinde üretim ve ticarette durağanlık yaşanırken, ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimiz ile işbirliğimizi geliştirmek adına son derece önemli bir buluşma olmuştur.

"BAE'li yatırımcıları ülkemizde daha fazla görmeyi arzu ediyoruz"

Ömer Bolat, Türkiye ile BAE arasında 2022'de ikili ticaret hacminin yaklaşık 10 milyar dolara ulaştığını belirterek, "Bu yılın ilk 9 aylık döneminde ise 14 milyar dolar seviyesini aşmış durumdayız. Yıl sonu itibarıyla ikili ticaretimiz en az 15 milyar dolar düzeyine ulaşmış olacak. 1 Eylül 2023 tarihinde resmen yürürlüğe giren Türkiye-BAE Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması'nın sağlayacağı ekstra olumlu ivme ile ikili ticaret hacminin kısa süre içerisinde 25 milyar dolara ulaşmasını hedefliyoruz." diye konuştu.

İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde karşılıklı yatırımların potansiyel arz ettiğini vurgulayan Bolat, şöyle devam etti:

Mevcut durumda, BAE firmalarının ülkemizdeki yatırımları 3,4 milyar dolar seviyesinde olup, Türk şirketlerinin BAE'deki yatırımları ise yaklaşık 350 milyon dolar düzeyine ulaşmıştır. Ülkemiz yenilenebilir enerji, su ve gıda güvenliği alanları başta olmak üzere sağlık, turizm, ulaştırma, altyapı ve finans sektörlerinde de BAE'den yatırım çekmektedir. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımız ile geçtiğimiz temmuz ayında BAE'ye gerçekleştirmiş olduğumuz resmi ziyaret sırasında toplam 50,7 milyar dolarlık yatırımı kapsayan 13 anlaşma imzalanmıştır. Bu yatırım paketinin 27 milyar dolarlık bölümünün yenilenebilir enerji sektörüne yapılacak yatırımları içermesi öngörülmektedir. BAE'nin ülkemizdeki yatırım imkanlarını değerlendirdiğini görmek bizleri memnun etmektedir. Önümüzdeki dönemde de kardeş ülke BAE'li yatırımcıları ülkemizde daha fazla görmeyi arzu ediyoruz.

"Son 2 yılda ilişkilerimiz çok önemli bir mesafe kat etmiş durumda"

BAE Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Thani Ahmed al Zeyoudi de iki ülke arasındaki dostluğu pekiştirmek üzere önemli bir adım attıklarını belirterek, "Son 2 yılda ilişkilerimiz çok önemli bir mesafe kat etmiş durumda ve Türkiye ve BAE arasında eylül ayında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma gereğince iki ülke arasındaki iyi olan ilişkileri artık daha hızlı bir biçimde götürmeye çalışacağız." dedi.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan arasında temmuz ayında ekonomik ilişkilerin önemine atıfta bulunulduğunu söyleyen Zeyoudi, şunları kaydetti:

Yeni bir ufuk açmayı düşünüyoruz. İki ülke arasındaki yeni ekonomik, ticari fırsatlar araştırılacak. E-ticaret alanında işbirliği yapabilmek için çalışmalar yapılacak. Aynı zamanda uluslararası piyasalara ulaşmak için ortak bir biçimde çalışacağız. Türkiye ve BAE arasındaki ekonomik ve ticaret ortaklık komisyonu sürdürülebilir ticari ve ekonomik ilişki kuruluyor. İki dost ülkenin ve halkının çıkarlarına hizmet edecek.



Türkiye'nin Ortadoğu'daki bölgesel nüfuzunun yeniden şekillenmesinin boyutları

Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)
Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)
TT

Türkiye'nin Ortadoğu'daki bölgesel nüfuzunun yeniden şekillenmesinin boyutları

Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)
Suriye'nin Afrin ilçesinin dış mahallelerinde bir TSK tankı, 19 Ekim 2022 (AFP)

Emced Ferid et-Tayyib

Geçtiğimiz haftalarda Arap bölgesi, Ortadoğu ve Doğu Afrika tüm düzeylerde büyük dönüşümlere tanık oldu. Bu dönüşümlerin belki de en dikkat çekici olanı Suriye'de meydana gelen büyük değişimdi. Suriye'de Beşşar Esed rejimi düşerken 1963 yılından bu yana iktidarda olan Baas yönetimi sona erdi.

Türkiye bu değişimin arkasında sadece Suriye muhalefetini doğrudan destekleyerek önemli bir rol oynamakla kalmadı, uluslararası ve bölgesel ittifaklardan ve pozisyonlardan oluşan karmaşık bir ağın yönetimini de üstlendi. Bu değişimin önünü açmak ve sorunsuz bir şekilde kabul edilmesini sağlamak için İran ve Rusya’nın Suriye'deki nüfuzunu sınırlandırmaya çalıştı.

Türkiye, Suriye savaşı trajedisini sona erdirmedeki bu başarısının ardından kendisini sadece Ortadoğu'da değil, Kızıldeniz bölgesinde ve Afrika Boynuzu'nda da önemli ve etkili bir aktör ve bölgesel istikrar sağlayıcı bir güç olarak sunmaya hazırlandığı açıkça görülüyor. Türkiye aynı zamanda Somali ve Etiyopya arasında limanların kullanımı konusunda yaşanan ve neredeyse Afrika Boynuzu'nda yeni bir bölgesel savaşın fitilini ateşlemesine ramak kalan gerginliği ve anlaşmazlıkları da başarıyla dizginledi.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Türkiye, 12 Aralık 2024 tarihinde imzalanan ve Etiyopya'nın Somali’nin egemen otoritesi altında Kızıldeniz'in uluslararası sularına güvenilir ve sürdürülebilir bir şekilde erişimini garanti eden Ankara Anlaşması'nı imzalamak üzere iki ülkeyi bir araya getirmeyi başardı ve Eritre'nin Etiyopya'dan bağımsızlığını kazanmasının ardından 1991 yılından bu yana deniz erişimi olmayan dünyanın en kalabalık ülkesi Etiyopya'nın en büyük endişelerinden ve taleplerinden birini ele aldı.

Ardından 13 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sudan'da şiddetlenen savaşı durdurmaya yönelik doğrudan bir faktör olarak Sudan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında doğrudan müzakere kanalları açmak ve iki ülke arasındaki durumu yatıştırmak için cesur bir girişimde bulunduklarını açıkladı.

Kızıldeniz'in stratejik önemi

Tüm bu gelişmelerle arasında Kızıldeniz, sadece Türkiye'nin hamlelerini okurken, analiz ederken ve değerlendirirken değil, aynı zamanda çatışmalarla dolu bir bölgedeki siyasi ve ekonomik önemi açısından da dikkate alınması gereken merkezi bir konuma sahip.

Afrika ve Asya kıtaları arasında yer alan Kızıldeniz, bölgedeki siyasi çalkantıların ve rekabetlerin merkezi oldu. Bir deniz yolu olarak Kızıldeniz, dünya konteyner trafiğinin yaklaşık yüzde 30'una ev sahipli yapıyor. Küresel ticaretin yıllık yaklaşık yaklaşık 65,1 trilyon dolarlık kısmı Kızıldeniz üzerinden sağlanıyor. Bu hacim, günlük yaklaşık 2,6 milyon varil ham petrol ve rafine petrol ürününün Kızıldeniz'in en güneyindeki Bab’ul-Mendeb Boğazı, Suveyş Kanalı ve Mısır'da bulunan ve Kızıldeniz'i Akdeniz'e bağlayan günlük 5,2 milyon varil kapasiteli Sumed Boru Hattı üzerinden taşındığı küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12 ila yüzde 15'ini de kapsıyor. Bahsi geçen güzergâhlar üzerinden yapılan doğalgaz ihracatı küresel sıvı doğalgaz (LNG) ticaretinin yaklaşık yüzde 8'ini oluşturuyor. Avrupa doğalgaz ithalat kaynaklarını çeşitlendirmeye, Rus boru hatlarına bağımlılığını azaltmaya ve Körfez ve Kuzey Afrika'dan sıvı doğalgaz ithalatını arttırmaya çalıştığından, Kızıldeniz ve Sumed Boru Hattı üzerinden ihraç edilen doğalgazın önemi Ukrayna savaşından sonra daha da arttı. Çünkü Avrupa doğalgaz ithalat kaynaklarını çeşitlendirmeye, Rusya’nın enerji kaynaklarına bağımlılığını azaltmaya ve Körfez ülkelerinden ve Kuzey Afrika'dan LNG ithalatını arttırmaya çalışıyor.

Kızıldeniz'de son dönemde yaşanan çatışmalar küresel seyrüsefer trafiğinde ve ticarette aksamalara yol açtı. Husilerin Kızıldeniz'deki saldırıları nakliyeleri geciktirirken sigorta ve nakliye maliyetlerini yükseltti. Bazı gemilerin Ümit Burnu'nun etrafından dolaşmak zorunda kalmasıyla nakliye süreleri ve masrafları önemli ölçüde arttı.

Bu rekabet, Sudan’daki mevcut savaşın patlak vermesine önemli ölçüde katkıda bulundu. Suriye'de Beşşar Esed rejiminin devrilmesiyle sonuçlanan son gelişmelerden sonra Rusya, Tartus'ta bulunan ve kendi sınırları dışında olan tek deniz üssünü kaybetti. Bu durumun Rusya'yı ya Sudan'ın Kızıldeniz kıyısında ya da Afrika kıyısındaki askeri varlığına ikmal hatları sağlamak için Libya'nın Akdeniz kıyısında bir askeri üs kurarak Ortadoğu'da bir deniz varlığı edinme çabalarını yoğunlaştırmaya itmesi bekleniyor. Tüm bu karmaşık dinamikler deniz ticaretindeki düşüşe katkıda bulunarak Süveyş Kanalı'nın gelirlerini olumsuz etkiliyor ve Mısır ekonomisine ciddi zarar veriyor.

Türkiye'nin bölgedeki hamlelerinin bu dinamiklerden bağımsız olmadığı bir gerçek. Avrupa ve genel olarak Batı ile huzursuz bir ilişkiye sahip olan Türkiye, 1952 yılından bu yana NATO üyesi. NATO bünyesinde en fazla askere sahip  ikinci ülke konumumda olan Türkiye’nin topraklarında NATO Müttefik Kara Komutanlığı yer alıyor.

Türkiye'nin İncirlik’teki ve Konya’daki hava üsleri Balkanlar, Sırbistan ve Kosova'dan Irak ve Afganistan'a kadar NATO'nun askeri operasyonlarının çoğunda ana askeri üsler olarak kullanıldı. Türkiye ayrıca 2012 yılından bu yana İran'a yaklaşık 500 km uzaklıkta bulunan ve NATO'nun füze savunma sisteminin önemli bir parçası olarak hizmet veren Kürecik radar istasyonuna da ev sahipliği yapıyor. Ancak, 1949 yılında Avrupa Konseyi'nin on kurucu üyesinden biri olan Türkiye, Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olmayı başaramadı. AB Genel İşler Konseyi'nin 2018 haziranındaki bir açıklamasına göre Türkiye’nin çetrefilli bir müzakere konusu olan AB'ye tam üyeliği 2005 yılında çıkmaza girdi.

cvdfgrt
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'da 2019 yılında düzenlenen Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı'nın açılış töreninde dondurma yerken (AFP)

Türkiye’nin Ortadoğu’daki ve Afrika Boynuzu'ndaki nüfuzunun uzun ve köklü bir geçmişi var. Osmanlı İmparatorluğu'na kadar uzanan bu nüfuz, İkinci Dünya Savaşı, milli kurtuluş mücadeleleri ve dünyanın dört bir yanındaki geçiş güzergahlarının ve stratejik bölgelerin kontrolü için yaşanan rekabet sonucu zayıflamış olsa da her zaman dini ve kültürel faktörlerce desteklendi.

Dolayısıyla Türkiye'nin bölgedeki son hamlelerinin, Donald Trump'ın ABD başkanlık görevini devralacağı tarih yaklaşırken özellikle Batı’nın ve Avrupa'nın desteğiyle durumu yeniden düzenleme çabasına girmesi ihtimal dışı değil. Trump'ın Rusya ile yakınlaştığı biliniyor. Batı dünyası adına dünya polisi -jandarması- rolünü oynamak yerine küresel politikaları bölgesel oyunculara devretme niyetinde olduğu düşünülüyor.

Trump ve Putin arasındaki yakınlaşma çerçevesinde bu anlaşmalardan bazıları Ortadoğu, Doğu Afrika ve Kızıldeniz'de artan kaos nedeniyle büyük bir ekonomik sarsıntı yaşayan Avrupa'nın işine gelmeyebilir. Belki de Avrupa'yı, Eski Dünya kıtalarının bu çalkantılı bölgesinde önemli bir aktör olarak konumunu sağlamlaştırması için Türkiye'nin müttefikliğine destek vermeye iten de budur.

Türkiye'nin Sudan'a yönelmesi

Türkiye ilk kez Sudan örneğinde diplomatik inceliklerden ziyade çıkarlar temelinde müzakere için tüm kartları açıkça masaya koyduğu bir inisiyatif aldı. Türkiye bunu sadece siyasi konumunu sağlamlaştırmak için değil, aynı zamanda Sudan meselesi Kızıldeniz'deki eski emellerini canlandırdığı için de yapıyor. Sudan’ın eski Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir döneminde Rusya’nın yanı sıra Türkiye de Sudan’ın Kızıldeniz kıyılarında bir liman ya da deniz üssü edinmeye çalışmıştı.

Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’den ilk kez cumhurbaşkanlığı düzeyinde Sudan'a yapılan bir ziyaret gerçekleştirdi. Türkiye'nin Sevakin Limanı’nın bir bölümünü geçici olarak kullanma hakkını elde ettiğini, böylece bölgeyi bir turizm beldesi ve Kızıldeniz üzerinden Mekke'ye giden hacılar için bir geçiş noktası olarak yeniden inşa edebileceğini açıkladı. Dönemin Sudan Dışişleri Bakanı İbrahim Gandur, Türkiye'nin Sudan'ın Kızıldeniz kıyısında (Sudan'ın Kızıldeniz bölgesinin başkenti ve ülkenin ana limanı olan Port Sudan'ın yaklaşık 60 kilometre güneyinde yer alan bir yarımada olan Sevakin’de) Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma harap haldeki bir limanı yeniden inşa edeceğini ve burada sivil ve askeri gemilerin bakımı için bir donanma tersanesi kuracağını duyurdu.

Türkiye'nin bu girişimi, Sudan’daki barış sürecini ileriye taşıyacak bir ivme noktası olabilir, ancak bunun için başta Cidde Müzakere Platformu olmak üzere diğer müzakere girişimleriyle bütünleşmesi gerekiyor. Sudan'daki barış için yürütülen çabaları ilerletmek amacıyla Manama'dan Cenevre'ye, Cibuti’den Moritanya'ya kadar birçok bölgesel girişim oldu. Fakat bu girişimler, uygulanması Sudan hükümetinin herhangi bir müzakereye girmesinin koşullarından biri haline gelen ön anlaşmalara varmayı başaran Cidde Müzakere Platformu’nun ne ötesine geçebildi ne de yerini alabildi. Uluslararası ve bölgesel tarafların bu girişimleri arasında tamamlayıcı roller aramak üzere koordinasyon sağlamaları -ki böyle bir koordinasyon şu an yok- Sudan'da uzayıp giden savaşın kısır döngüsünü kırmada başarının anahtarı olacağına şüphe yok.