Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Riyakarlık bunların karakteri haline gelmiş"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Antalya artık sadece turizmin ve tarımın değil, diplomasinin de küresel yıldızlarından biri haline dönüşüyor. Dün başlayan ve üçüncüsü yapılan Antalya Diplomasi Forumu, bu yükselişin işaretlerinden biridir." dedi.

AA
AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Riyakarlık bunların karakteri haline gelmiş"

AA
AA

Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin Turgut Özal Spor Salonu önünde düzenlenen Antalya mitinginde vatandaşlara hitap etti.

"Akdeniz'i saran zümrüt yayılsın, her şeyinle güzellikte daimsin Antalya. Sevdasın, tutkusun, aşksın, gönlümde kurulu köşksün Antalya. Anlatmaya yetmez diller, sana çıkar bütün yollar Antalya." ifadeleriyle vatandaşları selamlayan Erdoğan, Antalya'da olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi.

Erdoğan, bugünkü mitinge 80 bin kişinin katıldığı bilgisinin kendisine iletildiğini belirterek "10 binler Antalya'da bugün bizlerle beraber. Ne kadar kaldı şurada artık, 30 günümüz var. Ana kademe, kadın kolları, gençler, Cumhur İttifakı 31 Mart'a hazır mıyız? 31 Mart'ta yeniden Antalya diyor muyuz?" ifadelerini kullandı.

Vatandaşlardan "evet" yanıtını alan ve Antalya'nın ilçelerinin isimlerini tek tek sayarak yerel seçimde destek sözü alan Erdoğan, Antalya'nın yerel seçimlerde destan yazmaya hazırlandığını vurguladı.

"Antalya diplomasinin de küresel yıldızlarından biri haline dönüşüyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "buğulu gözlerle Akdeniz ufuklarını süzen" Antalya'nın, turizmiyle, tarımıyla, ticaretiyle ve hepsinden önemlisi insanıyla Türkiye'ye değer kattığına, huzur verdiğine işaret ederek "Antalya artık sadece turizmin ve tarımın değil, diplomasinin de küresel yıldızlarından biri haline dönüşüyor. İşte dün başlayan ve üçüncüsü yapılan Antalya Diplomasi Forumu, bu yükselişin işaretlerinden biridir." değerlendirmesinde bulundu.

Foruma binlerce kişinin katıldığına dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Antalya artık sadece Türkiye'nin değil, dünyanın bütünleştiği bir yer. Bu tür organizasyonlar, şehrimizin marka değerinin artmasına da katkı sağlıyor. Bu vesileyle başta evladınız, yol arkadaşım Mevlüt Çavuşoğlu'na çok teşekkür ediyorum. Çünkü bu konuda önemli gayretleri oldu ve Diplomasi Forumu'nu buralara kadar getirdik. Biz de Antalya Diplomasi Forumu'nda dünyanın dört bir yanından gelen katılımcılara ülkemizi ve küresel meselelere yaklaşımımızı anlatma imkanı bulduk."

"Seçimler, siyasetçiler için hesap verme dönemleridir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugünkü mitingde hem vatandaşlarla hasret gidermeyi hem de 31 Mart seçimlerinde destek talep etmek istediklerinin altını çizerek "Biliyorsunuz seçimler, siyasetçiler için hesap verme dönemleridir. Biz zaten yıllardır hesap verdik, hesap veriyoruz ama hesaptan kaçanlara da 31 Mart'ta hesap sormaya hazır mıyız? Gümbür gümbür 31Mart'a hazırlanıyor muyuz?" diye konuştu.

Alandakilerden "evet" yanıtını alan Erdoğan, "Hükümeti veya belediyeleri yönetmek için sandıkta yetki alan siyasetçiler, seçim meydanlarında yaptıklarının muhasebesini yapar, yapacaklarının sözünü verirler. Milletimiz bu süreçte gördüklerini, duyduklarını kendi iç dünyasında değerlendirir, verdiği kararı da sandıkta ilan eder. Antalya, şimdi geçtiğimiz 5 yılda büyükşehir ve ilçeleriyle, belediyelerini yönetenlere notlarını veriyor, önümüzdeki 5 yıl için aday olanları da ölçüp tartıyor." dedi.

"Her meselesinde Antalya'nın yanında yer almaya devam edeceğiz"

Cumhur İttifakı olarak büyükşehir ve ilçe adaylarıyla Antalya'ya hizmete talip olduklarını söyleyen Erdoğan, genel seçimlerde kendilerine cumhurbaşkanlığında yüzde 43, milletvekilliğinde ise yüzde 41 oy veren Antalyalılara teşekkür etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Tabii bu oy oranları, Antalya ile aramızdaki muhabbeti yansıtmaktan uzaktır. İnşallah hep birlikte 31 Mart'ta sandıkları Cumhur İttifakı oylarıyla patlatarak bunu telafi edeceğimize inanıyorum. Bugün buradaki şu muhteşem mitingimizin 31 Mart'taki zaferimizin müjdecisi olduğuna inanıyorum. Şimdi burada, sizlerden bunun sözünü almak istiyorum; Antalya, 31 Mart'ta Türkiye Yüzyılı belediyeciliği, gerçek belediyecilik için söz veriyor mu? Antalya, tercihini milli iradeden, gelişmeden, kalkınmadan yana kullanmak için söz veriyor mu? Sırtını Toroslar'a verip ayağını Akdeniz'e uzatan Antalya'nın sözünde duracağına ben yürekten inanıyorum. Biz de Cumhurbaşkanıyla, bakanlıklarıyla, kurumlarıyla her meselesinde Antalya'nın yanında yer almaya devam edeceğiz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak, hükümet olarak, Cumhur İttifakı ve kabinenin ülke için iş başında, ülkenin yönetiminde olduğunu vurgulayarak "Şimdi Cumhur İttifakı ve şu anda da hükümet olarak iş başında olduğumuza göre, yerel yönetimi de 31 Mart'ta bize teslim ettiğinizde evelallah ülkeyi biz uçurmaya devam edecek miyiz? Öyleyse bu ülkeyi maalesef çöpten çukurdan, çamurdan çıkarmayanlara bir daha teslim edemeyiz." diye konuştu.

"Antalya'nın dünya şehri vasfını, her alanda güçlendirme konusundaki sözlerimizi yerine getireceğiz"

Antalya'nın dünya şehri vasfını, her alanda güçlendirme sözlerini yerine getireceklerini söyleyen Erdoğan, siyasi hayatları boyunca her zaman "ne aldanan olacağız ne aldatan olacağız" anlayışına sıkı sıkıya bağlı kaldıklarını söyledi.

Millete asla yalan söylemediklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizi aldatmaya kalkanlar da eninde sonunda kendi kazdıkları kuyulara düştüler ama ülkemizde tüm sermayesi yalan ve aldatma üzerine kurulu bir zihniyet var ki bir türlü ıslah olmuyor. Bir türlü milletin safına katılamıyor. Bu faşist zihniyet tercihini ya vesayetçilerden ya darbecilerden ya emperyalistlerden, son dönemde de terör örgütlerinden yana kullanıyor." ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in 31 Mart seçimlerine yönelik parti teşkilatıyla yaptığı konuşmayı hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Geçtiğimiz günlerde CHP'nin yeni genel başkanı, parti teşkilatının yöneticilerine seçim dönemine özel öğütler veriyor. Ne diyor? 'Gerçek niyetinizi saklayın', konuşmayın ki tepki almayın, polemiğe girmeyin ki zararlı çıkmayalım, susun ki yüreğinizdekilerden vatandaş haberdar olmasın.' diyor. Yani 'şu seçim geçene kadar sahte olun, gerçek yüzünüzü saklayın, milleti kandırın' diyor. Kim bu? CHP'nin genel başkanı. Akla bakar mısınız? Parti yöneticilerine, 'millete saygılı olun' demiyor da 'riyakarlık yaparak milleti kandırın' diyor. Teşkilatlarına 'dürüst davranın' demiyor da 'seçime kadar maskelerinizi takın ve sakın çıkarmayın.' diyor."

Tabii ne yapsalar boş, ne yapsalar beyhude. Hangi maskeyi takarsa taksınlar milletimiz bunların ne olduğunu artık gayet iyi biliyor ama niyetlerini ve taktiklerini kendi ağızlarıyla ikrar etmelerinden açıkçası biz memnuniyet duyduk. Görüldüğü gibi sandıkta hesaba çekilecekleri günler yaklaştıkça bunların ayakları titremeye başladı. Hangi kılığa gireceklerini, hangi yalana sarılacaklarını, hangi istikamete koşturacaklarını şaşırdı. CHP'nin genel başkanı önce İstanbul'da, Mersin'de ve kimi başka yerlerde DEM ile demlendi, ittifak yaptı. Bu iki parti aralarında yaptıkları gizli kapaklı anlaşmalarla belediye başkan adaylıklarını, meclis üyeliklerini, belediye yönetimlerini paylaştı."

"Riyakarlık bunların karakteri haline gelmiş"

CHP Genel Başkanı Özel'in, CHP ve DEM Parti arasında yerel seçimlerdeki işbirliği iddialarına ilişkin açıklamasını anımsatan Erdoğan, "CHP Genel Başkanı çıkıp utanmadan, 'bizim DEM ile ittifakımız yok' diye demeç veriyor. Yalan bunların ağzına yuva yapmış, riyakarlık bunların karakteri haline gelmiş. Herkesi kör, alemi sersem sanıyorlar." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Milletin feraset şamarı yüzlerine defalarca indiği halde bu aymazlıklarından bir türlü vazgeçmiyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, nafile. Milletimiz sadece maskelerin arkasına sakladıkları gerçek yüzlerini değil, onların ciğerlerini biliyor. Bukalemun gibi renkten renge girseler de bu millet onları gördüğü her yerde tanır ve layık olduğu cevabı verir.

Biz milletimize sözümüz olan eser ve hizmet siyasetine devam ediyoruz. Türkiye'nin demokrasi ve kalkınma eksiklerini telafi ettiğimiz gibi bugünkü sıkıntılarını da yine biz çözeceğiz. Ülkemizi siyasetiyle, diplomasisiyle, sanayisiyle, teknolojisiyle, tarımıyla, turizmiyle dünyanın en üst sıralarına nasıl taşıdıysak Türkiye Yüzyılı ile zirveye de öyle çıkaracağız. Gerisinde 10 yıllık zorlu bir mücadelenin, bölgesel ve küresel krizin olduğu ekonomik sıkıntılarımızın çözümünde önemli mesafe katettik. İşte büyüme rakamları açıklandı. Türkiye geçtiğimiz yıl yüzde 4,5 oranında büyürken milli gelirimiz ne oldu? 1,1 trilyonu ve kişi başına milli gelirimiz ne oldu? 13 bin doları aştı. Nereden, nereye?"

"Antalya böyle zübük siyasetçi oyunlarına gelmez"

Tesis ettikleri kesintisiz büyüme iklimi sayesinde istihdamda üretimde, ihracatta, turizmde her yıl yeni rekorlar kırarak yola devam ettiklerini vurgulayan Erdoğan, "Tüm bunları söylerken çalışanları ve emekliler başta olmak üzere vatandaşlarımızın yaşadıkları zorlukları asla görmezden gelmiyoruz. Tam tersine bu sıkıntıların çözümünün üretiminin, büyümenin, yatırımdan, çalışmaktan, kazanmaktan geçtiğini de söylüyoruz." dedi.

Türkiye'nin kimi yerler gibi zahmetsiz gelir kaynaklarına sahip bir ülke olmadığını söyleyen Erdoğan, kendilerinin ne yapıyorlarsa alın teriyle yapacaklarını söyledi.

Bu şekilde ortaya çıkacak kazancı 85 milyonla bölüşeceklerinin altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Antalya her yıl milyonlarca turisti ağırlamazsa bereketli topraklarında yaz, kış üretim yapmazsa sahip olduğu refah seviyesini nasıl koruyacak? Aynı durum 81 vilayetimizin tamamı için de geçerlidir. Her kim karşınıza çıkıp da hesapsız kitapsız atıp tutuyorsa bilin ki size hiçbir şey vermeyeceği gibi elinizdekinden olmasına yol açacaktır. Antalya böyle zübük siyasetçi oyunlarına gelmez. Antalya, 31 Mart'ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için hazır mıyız? 31 Mart'ta Türkiye Yüzyılı şehirleri için kararlı mıyız? 31 Mart'ta gerçek belediyeciliği tercih ediyor muyuz? Bunun için seçim gününe kadar kapı kapı dolaşmaya, ana kademe, kadın kolları, gençler hazır mıyız? Antalya ile birlikte Türkiye haritasının tamamını Cumhur İttifakı'nın renkleriyle boyamaya var mıyız? Antalya'nın altın çağını başlatmaya var mıyız?"



Türk istihbaratının geri dönüşü ve dünya siyasetine etkisi

Görsel: Reuters/Al Majalla
Görsel: Reuters/Al Majalla
TT

Türk istihbaratının geri dönüşü ve dünya siyasetine etkisi

Görsel: Reuters/Al Majalla
Görsel: Reuters/Al Majalla

Kemal Allam

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ay yapılan görüşmede, Trump Erdoğan’ın sandalyesini çekerken “Onlar çok akıllı, çok güçlü” ifadelerini kullandı. Trump ile Erdoğan arasındaki şahsi ilişki ve Trump'ın Erdoğan'a duyduğu hayranlık herkesin malumu olsa da Trump'ın, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'a dönerek “Onlar çok akıllı” sözlerini tekrarladığı kameralara yansıdı.

ABD’nin hem Suriye hem de Ukrayna dosyalarında Türkiye'ye güvendiği biliniyor. Ancak Erdoğan'ın bölgenin ‘güçlü adamı’ olduğu şeklindeki bilinen anlatının ötesinde, Türkiye'nin küresel sahnede artan nüfuzunun ardındaki asıl itici güç, Latin Amerika ve Afrika'dan Doğu Asya'nın uzak bölgelerine kadar jeopolitik meselelerde Türk istihbaratının derinleşen rolüdür. Analistler genellikle Türkiye'deki ‘derin devletin’ nüfuzuna odaklansa da Ankara’yı uluslararası sahnede daha etkili bir konuma taşıyan, bu sistemin Türkiye sınırları ötesinde oynadığı artan rolü oldu.

Osmanlı casuslarından modern zamandaki tezahürlerine

Türk istihbaratının rakiplerine üstünlüğünün tarihteki köklerini anlamak için son zamanlarda yayınlanan üç kitaba başvurabiliriz. Bunlardan ilki tarihçi Emrah Safa Gürkan tarafından kaleme alınan “Sultanın Casusları” adlı kitaptır. Yazar Gürkan bu kitapta, Osmanlı İmparatorluğu'nun gözetleme ve taktik keşiflerin yanı sıra geniş bir stratejik casusluk ağına sahip olduğunu, geleneksel casusluk yöntemlerini kullandığını ve hatta Avrupa saraylarının siyasetine doğrudan müdahaleyi kullandığını belirtiyor.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir ülke, Sovyetler Birliği'ne karşı Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden daha etkili bir istihbarat teşkilatına sahip olmamıştı. Türkler, Soğuk Savaş döneminde Batı'nın birincil gözü ve kulağıydı.

Osmanlı İmparatorluğu, Habsburglar ve Kutsal Roma İmparatorluğu'ndan Vatikan'ın kararlarını etkilemeye kadar, coğrafi konumunu ve insan sermayesini kullanarak Avrupa siyasetinde önemli bir rol oynadı. Osmanlı tüccarları, sanatçıları ve diplomatları kıtaya yayıldı, yerel topluluklara entegre oldu ve karar alma süreçlerine katıldı. Yüzyıllar boyunca gerçek bir rakibi olmayan Osmanlı İmparatorluğu’nun bu gücü, Britanya İmparatorluğu'nun desteğini alan Akdeniz güçleri, Avrupa’nın iç işlerine açıkça müdahale etmeye başlayana kadar devam etti.

İbrahim Kalın ve Hakan Fidan gibi isimleri anlamak için kavramsal bir çerçeve sunan diğer iki kitap ise Egemen Bezci’nin “Türk İstihbaratı ve Soğuk Savaş: ile ABD ve İngiltere Arasında Türk Gizli Servisi” ile Benjamin C. Fortna tarafından kaleme alınan ve Türkçe’ye “Kuşçubaşı Eşref” adıyla çevrilen eserlerdir. Fortuna'nın ilk kez 2016 yılında yayınlanan çalışması, Türkiye'nin modern Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) kurucu babası sayılabilecek, "Türkiye'nin Arabistanlı Lawrence'ı" olarak bilinen Eşref Kuşçubaşı'nın gizemli dünyasını inceliyor.

Kafkasya bölgesinden olan Kuşçubaşı Eşref, Osmanlı istihbaratının üstünlüğünü somutlaştırdı. Rusya'ya karşı askeri yenilgileri, çok sayıda mülteciyi seferber ederek ve onları imparatorluk projesinin hizmetinde birer araç olarak kullanarak stratejik kazançlara dönüştürdü. Osmanlı Devleti'nin hem insanını hem de coğrafyasını kullanarak rakiplerini zayıflatmadaki kurnazlığını örneklendirmişti; bu özellik, günümüz Türk istihbarat teşkilatında da varlığını sürdürüyor.

sdfrgt
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump, ABD'nin başkenti Washington’taki Beyaz Saray'da bir araya geldi, 25 Eylül 2025 (Reuters)

Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinde ‘Avrupa'nın hasta adamı’ olarak tanımlanıyordu, ancak yine de Kırım'dan Libya'ya ve Hindistan'a kadar birçok cephede İngiliz, İtalyan ve Rus imparatorluklarını devirmeye çok yaklaştı. Bazı önyargılı Avrupalı tarihçilerin tasvir ettiği kadar zayıf değildi. Güç dengesizliğine rağmen, sayıca daha az ve silahları daha zayıf olan Osmanlı ordusu, Libya'da İtalyanlara, Bulgaristan'da Ruslara ve Irak ile Çanakkale'de İngilizlere önemli yenilgiler yaşatmayı başardı.

Bu başarıların çoğu, Osmanlıların askeri teknik üstünlüğünden ziyade, düşman hatlarının gerisinden elde ettikleri istihbarat bilgilerine atfedilebilir. Osmanlılar bu konuda o dönemde Almanların desteğine güveniyorlardı. Egemen Bezci'nin kitabı, Osmanlı istihbaratını, dağılmış imparatorluğun ordusunu miras alan modern Türk devletiyle ilişkilendirerek bu mirası okuyucusuyla buluşturuyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ten İsmet İnönü ve Fahrettin Altay’a kadar, ilk dönem devlet adamlarının ve yurtdışı büyükelçilerinin çoğu, cumhuriyet kurulmadan önce imparatorluğun çeşitli bölgelerinde görev yapmış subaylardı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir ülke, Sovyetler Birliği'ne karşı Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden daha etkili bir istihbarat teşkilatına sahip olmamıştı. Türkler, Soğuk Savaş döneminde Batı'nın birincil gözü ve kulağıydı. Bunu, Almanya'daki göçmen işçileri Sovyetler Birliği’ni gözetlemek için kullanarak ya da Baas Partisi iktidara gelmeden önce Suriye'de gerçekleşen birçok darbeye derinlemesine müdahil olarak yaptılar.

Kitabının bir bölümünü tamamen Suriye'ye ayıran Bezci, ABD ve İngiltere'nin bu ülkede neler yaptığını ortaya koyuyor ve Suriye'de bugün neler olup bittiğini anlamayı kolaylaştıracak bir giriş sunuyor. Suriye, sadece Şam'ı kimin yöneteceğini belirleyen bir arena değil, aynı zamanda Sovyetlere karşı yürütülen karşı casusluk operasyonlarında hayati bir merkezdi ve önemi Çin'e kadar uzanıyordu.

Polonya ve Macaristan başta olmak üzere Avrupalılar bile, Türk Hava Kuvvetleri'nin dikkat çekici yükselişi nedeniyle, sadece istihbarat konusunda değil, askeri teknoloji konusunda da Türkiye'ye güvenmeye başladılar.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, yüzyıllara dayanan kurumsal hafızayı miras aldı. Modern istihbarat literatüründe yaygınlaşan ve bugün Hillary Clinton, Donald Trump ve NATO ülkelerinin liderleri gibi politikacılar tarafından kullanılan ‘derin devlet’ kavramının ilk çıkış noktasının Osmanlıların ‘derin devlet’ ifadesi olduğu söylenebilir. Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluğun çöküşünden sonra hayatta kalmak için bir mekanizma olarak son günlerinde bu terimi icat etti. Böylece bu mirası sadece yeni cumhuriyette değil, Türklerin nüfuz alanı içinde kabul edilen uzak topraklarda da devam ettirebildi.

Hakan Fidan ve İbrahim Kalın da bu mirasın günümüzdeki mirasçıları olarak karşımıza çıkıyor.

Trump’ın “Çok akıllılar” dediği Fidan ve Kalın

Donald Trump'ın Türklerin ‘çok akıllı’ olduğu yönündeki açıklamasına geri dönelim. ABD Başkanı, bu sözle yetinmedi, onların bu kadar güçlü ve zeki olmalarını sevmediğini belirterek, ihtiyatlı ama samimi bir dille hayranlığını “Onları görmezden gelmek mümkün değil” sözleriyle ifade etti. “Türkiye Suriye'yi ele geçirdi” şeklindeki tekrar eden ifadesinden ise Ukrayna'nın Rusya'ya karşı insansız hava araçları (İHA) ile yürüttüğü savaşında Ankara'nın rolüne kadar, Washington'ın Türkiye'ye bakışında bir değişiklik olduğu açıktı.

fghy
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun yüzüncü yılını kutlamak için İstanbul Boğazı'nda düzenlenen deniz geçit töreninde, TCG Anadolu (L-400) çok maksatlı amfibi gemisinde bulunan bir Bayraktar TB2 İHA’sı ve helikopterler, 29 Ekim 2023 (AFP)

Trump'ın Suriye'ye tekrar tekrar odaklanması, Türk istihbaratının başarısının kanıtı oldu. MİT Başkanı İbrahim Kalın, Beşşar Esed’in Rusya'ya kaçmasının ardından Şam'a ilk giden yetkili oldu. Akademisyenlik, klasik müzik, dilbilim ve felsefe gibi çok yönlü bir kariyere sahip olan Kalın, ABD’de eğitim görmüş, ancak kökleri Asya'ya dayanan bir düşünürdür.

Türkiye'nin Şam Büyükelçisi (Nuh Yılmaz), Suriye ve Irak'taki savaş dosyaları arasında gidip gelerek uzun yıllar gölgede kaldıktan sonra, dışişleri bakan yardımcısı olarak kamuoyu önüne çıktı ve ardından şu anki görevine atandı. Rusları ve İranlıları ustaca atlatmayı başaran Büyükelçi hem Türkiye'nin hem de ABD'nin Suriye'de istikrarı sağlamak için ihtiyaç duyduğu kişi haline geldi.

Bir diğer örnekte, İran'da dokuz yıl görev yapan bir Türk diplomat, Türkiye'yi Tahran'la gizli ilişkilerde ve ona karşı yürütülen casusluk faaliyetlerinde kilit oyuncu haline getiren ‘gölge savaşçılardan’ biri olarak değerlendiriliyor.

Çerkeslerin Türk istihbaratında oynadığı rol, Karadeniz bölgesinin jeopolitiğinde Rusya'ya üstünlük sağladığından Moskova'nın Ankara ile koordinasyon kurmaktan başka çaresi kalmamıştır. Türk derin devleti ile Kırım Tatarları arasındaki sağlam bağlar, Rusya’nın bu bölgede yayılmasına karşı mücadelede kilit bir faktör olarak rol oynuyor.

Bu üstünlük, ABD'nin sadece gözlemci olarak kaldığı Ermenistan'da Rusya ile yaşanan çatışmada da açıkça görüldü. Hatta bazıları Türkiye'nin, Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevi için aday gösterdiği Joel Rayburn'ün geri çekilmesinde parmağı olduğunu, çünkü Türkiye'nin uzun süredir Rayburn'ün Suriye konusundaki vizyonuna karşı çıktığını söylüyor. Bir de Trump'ın Türkiye’deki elçisi olmaktan ziyade şakayla karışık ‘Türkiye'nin Ortadoğu Temsilcisi’ olarak anılan ABD'nin Ankara Büyükelçisi (Tom Barrack) var ki, bu da Türkiye'nin ABD'nin üst düzey çevrelerinde ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.

Türkiye ve Hava Kuvvetleri istihbaratı: Bayraktar'dan Kaan'a

Polonya ve Macaristan başta olmak üzere Avrupalılar bile, Türk Hava Kuvvetleri'nin dikkat çekici yükselişi nedeniyle, sadece istihbarat konusunda değil, askeri teknoloji konusunda da Türkiye'ye güvenmeye başladılar. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu durum artık ABD savunma sanayisine girmeye hazırlanan Bayraktar İHA’larıyla sınırlı kalmayıp Türk istihbaratının, özellikle Hakan Fidan'ın rolüyle yükselişe geçen Pavo Group ve Canik Arms gibi daha küçük şirketleri de kapsıyor.

“Küresel güçlerin savunma tedarikçisi olarak Türkiye'ye yönelmesinin sebebi sadece teknoloji değil, aynı zamanda insan ve teknik unsurları içeren entegre bir istihbarat sistemi olması da buna itiyor.

Fidan, dışişleri bakanlığı görevini üstlenmeden önce yaklaşık 15 yıl boyunca Türkiye'nin istihbarat teşkilatının başında görev yaptı. Ayrıca, Ankara'nın Latin Amerika'dan Afrika ve Güney Asya'ya kadar uzanan etki alanını genişletmesinde önemli bir rol oynayan, Türkiye'nin dünya çapındaki yardım programından da sorumluydu.

Endonezya tarafından satın alınan ve diğer Doğu Asya ülkelerinin de ilgisini çeken TUSAŞ Kaan savaş uçağı, sadece bir mühendislik projesi değil, Türkiye'nin ABD'ye bağımlı olmadan kendi motorlarını geliştirme konusundaki bağımsızlığının da bir ifadesidir.

dfgt
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bölünmüş başkenti Lefkoşa'da, 1974 yılında Kıbrıs'ın işgalini anmak için düzenlenen askeri geçit törenine katıldılar, 20 Temmuz 2025 (Reuters)

Küresel güçlerin savunma tedarikçisi olarak Türkiye'ye yönelmesinin sebebi sadece teknoloji değil, aynı zamanda insan ve teknik unsurları içeren entegre bir istihbarat sistemi olması da buna itiyor. Türkiye'nin ABD ve Avrupa'ya tamamen bağımlı olmadan öğrenme, uyum sağlama ve yenilik yapma kabiliyeti, onu ABD’nin savunma alanında hegemonyasına alternatif arayan Afrika, Asya ve hatta Güney Amerika ülkeleri için cazip bir seçenek haline getirdi.

Türk istihbaratının yükselişi Trump'ın dikkatini çekerken, Avrupalılar da Ankara'yı Rusya ve Çin'e karşı stratejik bir seçenek olarak görmeye başladı.


İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
TT

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)

İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun maketinin cumartesi günü Trabzon'da "Netanyahu'ya idam" afişiyle birlikte bir inşaat vincine asılmasına tepki gösterdi.

Pazar günü X'te yapılan paylaşımda, Artvin Çoruh Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünde öğretim üyesi olan Kemal Sağlam'ın öncülüğüyle gerçekleştirilen eylemde TOKİ konutları inşaatındaki bir vincin kullanıldığı hatırlatıldı:

Türk akademisyen Başbakan Netanyahu'nun maketini bir 'İdam Cezası' afişiyle birlikte asıyor. Bir devlet şirketi gururla yardım ediyor. Türk yetkililer bu skandala karşı çıkmadı. Erdoğan'ın Türkiyesi'nde nefret ve antisemitizm kınanmıyor, kutlanıyor.

Sağlam, yerel basına yaptığı açıklamada Gazze'deki katliamlara dikkat çekmek istediğini belirterek "İsrail hükümetinin politikası uluslararası hukuku ve insan haklarını ihlal ediyor" demişti. 

Türkiye'deki resmi makamlar henüz konuya dair herhangi bir açıklama yapmadı. 

Gazze savaşı Ankara-Tel Aviv ilişkilerini gerse de Türkiye, Mısır ve Katar'la birlikte ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik planının garantörlerinden biri oldu. 

ABD'nin talebi üzerine Türkiye, ateşkes ve rehine takası anlaşmasını imzalaması için Hamas'ı ikna etmişti. Trump da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a desteği için teşekkür etmişti.

Diğer yandan Türkiye'nin Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası güvenlik gücünde yer alamayabileceği son günlerde bildiriliyor.

ABD Dışişleri Marco Rubio, Gazze'de görev yapacak güvenlik gücünün İsrail tarafından da onaylanması gerekeceğini cuma günü söyledi.

Rubio, Türkiye'nin katılımına dair doğrudan açıklama yapmazken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Yardımcısı JD Vance'le 22 Ekim'de yaptığı görüşmede Türkiye'nin olası rolüne dair "Bu konuda karar İsrail yönetimine danışılarak alınacak. Çok net görüşlerim var" demişti.

Independent Türkçe, RT, Haber61


Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
TT

Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)

Türkiye bölgedeki hava gücünü artırmak için Avrupa ve ABD'den savaş jetleri satın alma çalışmalarını hızlandırdı.

Reuters'ın analizinde Ankara yönetiminin, ABD'nin tedarik ettiği F-15, F-16 ve F-35 jetlerine sahip İsrail'in Gazze, İran, Suriye, Lübnan ve Katar'a düzenlediği saldırılar karşısında tedirgin olduğu yazılıyor. Türkiye'nin "potansiyel tehditlere karşı koymak ve savunmasız kalmamak için hava gücünün hızla artırılmasını" istediği ifade ediliyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir kaynak, Türkiye'nin acil ihtiyacını karşılamak için Katar ve Umman'dan 12 adet kullanılmış Eurofighter Typhoon jeti satın alacağını söylüyor.

Satışın, Eurofighter konsorsiyumundaki Birleşik Krallık (BK), Almanya, İtalya ve İspanya tarafından onaylanması gerekiyor. Bu süreçte 28 yeni savaş uçağının daha ileri tarihlerde tedarik edilmesi planlanıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Katar ve Umman ziyaretlerinde jet sayısı, fiyatlandırma ve teslim takvimini gündeme getireceği öne sürülüyor.

BK ve Türkiye, temmuzda 40'a yakın Eurofighter uçağı için ön anlaşma imzalamıştı. Londra yönetiminden bir kaynak, "Sözleşmenin son detaylarını yakında belirlemeyi umuyoruz" diyor.

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, nihai bir anlaşmaya varılmadığı ve Britanya'yla görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği, diğer konsorsiyum üyelerinin de jet tedarikini desteklediği belirtiliyor.

Katar ve Umman ise gelişmelerle ilgili yorum yapmadı.

Türkiye, 2020'de Rus menşeli S-400 hava savunma sistemlerini satın almış, ABD de misilleme olarak CAATSA yaptırımlarını devreye sokup Ankara'yı F-35 programından çıkarmıştı.

Analizde, Erdoğan'ın geçen ay Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump'la görüşmesinde ilerleme sağlanamadığı savunuluyor. Ancak Türkiye'nin, Gazze savaşında Hamas'ı ateşkes anlaşmasını imzalamaya ikna etmekte oynadığı rolle ivme kazandığı, bu sayede CAATSA yaptırımlarını aşmayı istediği aktarılıyor.

Kaynaklar, Trump'ın özel bir "muafiyet" kararı alarak, F-35 tedarikinin önünü açabileceğini söylüyor. Ankara'nın ilerleyen süreçte Washington'a böyle bir hamle teklifiyle gidebileceği öne sürülüyor.

AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Harun Armağan şu yorumları yapıyor:

CAATSA meselesinin çözülmesi gerekiyor. Bunun başkanlık muafiyetiyle mi yoksa Kongre kararıyla mı olacağı ABD'nin inisiyatifinde. Diplomasi ve işbirliği çabaları sürerken, bu CAATSA meselesi biraz tuhaf görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Trump'ın Türkiye'nin stratejik önemini bildiğini ve "tüm bu bekleyen sorunlara yaratıcı çözümler aradığını" söylüyor. Ancak olası planlara dair daha fazla bilgi paylaşmıyor.

Reuters, Türkiye'nin Batılı ülkelerden silah tedarikinde yaşadığı zorlukların ardından kendi beşinci nesil savaş uçağı KAAN'ı geliştirdiğine de dikkat çekiyor. Ancak KAAN'ın, Türk hava gücünün belkemiğini oluşturan F-16'ların yerini almasının yıllar sürebileceği yazılıyor. Ayrıca hava savunma sistemi Çelik Kubbe'nin geliştirme sürecinin de hızlandırıldığı belirtiliyor.

Independent Türkçe, Reuters, Defence News