F-16 hamlesi, Ukrayna savaşının seyrini değiştirir mi?

F-16 uçakları Ukraynalılara ekstra bir askeri yetenek kazandıracak olsa da oyunun kurallarını değiştiremez

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

F-16 hamlesi, Ukrayna savaşının seyrini değiştirir mi?

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Con Coughlin

ABD Başkanı Joe Biden’ın gelişmiş F-16 savaş uçaklarının Ukrayna’ya teslimatını destekleme kararı, ilk bakışta Kiev’in Rusya ile bir yıldır süren savaşında oyunun kurallarını değiştirecek gibi görünüyor. Öte yandan Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Rusya ordusu tarafından işgal edilen bölgeleri kurtarma çabalarına destek verilmesi adına ordusuna gelişmiş savaş uçakları temin etmeleri için Batılı müttefiklerine aylardır duygusal çağrılarda bulunuyor.

Ağırlıklı olarak Sovyet dönemi MiG-29'lara ve Su-27'lere sahip olan Ukrayna Hava Kuvvetleri, Ukrayna hava sahasını Rusya’nın saldırılarına karşı savunma konusunda harika bir iş çıkardı. On beş aylık yoğun çatışmalar sırasında ağır kayıplar vermiş ve mevcut savaş uçaklarının sayısını ciddi şekilde tüketmişti.

Ukrayna’nın savaş kabiliyetlerini artırmak için Batılı ülkelerden savaş uçakları temin etme girişimleri, Biden yönetiminin F-16’ların tedariki konusundaki isteksizliği nedeniyle birçok kez başarısız oldu. Ukrayna, Hava Kuvvetleri’ni geliştirmek için F-16’ları tercih ediyor.

ABD yapımı F-16'lara sahip olan ve bunları kullanan Hollanda, Belçika ve Danimarka gibi bir avuç Avrupa ülkesi, uçağın özel Amerikan teknolojisi kullanması nedeniyle uçağı geliştiren ABD’nin izni olmadan üçüncü bir tarafa devredemeyeceklerini bilseler de uçakları Ukrayna'ya tedarik etmeye istekli olduklarını ifade ettiler.

Biden yönetiminin, uçakların üçüncü tarafa devrine izin vermemek için öne sürdüğü birçok neden arasında Ukraynalı pilotların ABD teknolojisine hakim olacak şekilde eğitim görmedikleri ve bu eğitimi almalarının da uzun zaman alacak olmasının yanı sıra Beyaz Saray'ın Ukrayna'ya gelişmiş Batılı askeri teknolojileri sağlamanın Moskova ile gerginliğin artmasına yol açabileceği endişesi bulunuyor.

Ağırlıklı olarak Sovyet dönemi MiG-29'lar ve SU-27'ler ile donatılmış Ukrayna Hava Kuvvetleri, Ukrayna hava sahasını Rus saldırılarına karşı savunmak için harika bir iş çıkardı, ancak ağır kayıplar verdi.

Ukrayna Hava Kuvvetleri, ağırlıklı olarak Sovyet dönemi MiG-29 ve SU-27 model savaş uçaklarıyla donatılmıştır. Hava Kuvvetleri, Ukrayna hava sahasını Rusya’nın saldırılarına karşı savunmakta iyi iş çıkarsa da ağır kayıplar verdi.

Ancak hem Zelenskiy’nin hem de Avrupalı ​​müttefiklerinin aylarca süren yoğun lobi çalışmalarının ardından Biden, nihayet NATO müttefiklerine savaş uçaklarını tedarik etmeleri ve Ukraynalı pilotları eğitmeleri için yeşil ışık yaktı.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, yaptığı açıklamada, Başkan Joe Biden’ın G7 Liderler Zirvesi sırasında karar hakkında ‘G7’deki ortaklarını bilgilendirdiği’ belirtirken ABD'nin Ukraynalı pilotların eğitimini denetleyeceğini de sözlerine ekledi.

Bu kararın, sadece aylar önce, geçtiğimiz şubat ayında olduğu gibi, Biden yönetimi açısından büyük bir değişimi temsil ettiğine şüphe yok. Biden, ABC News’ten David Muir’a verdiği röportajda Ukrayna’nın F-16'lara ihtiyacı olmadığını belirterek “Şu anda ordumuza göre F-16'ları göndermek için hiçbir gerekçe yok. Şimdilik bunu reddediyorum” demişti. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Savunma Politikalarından Sorumlu Müsteşarı Colin Kahl, mart ayında ABD'li temsilcilere, Başkan Biden’ın F-16'ların Ukrayna'ya transferini onaylasa bile Ukraynalı pilotların eğitiminin en az iki yıl kadar süreceğini söyledi.

Ancak tüm bu açıklamalar şimdi büyük bir yeniden değerlendirmeden geçiyor. Çünkü F-16 simülatörleri eğitimi vermek üzere çağrılan Ukraynalı pilotlar, sadece 3 ayda savaş uçağını uçuracak teknolojide ustalaşabileceklerini kanıtladılar.

Ukrayna’nın gelişmiş savaş uçağından edinme olasılığı, Moskova tarafından sert bir tepki verilmesi yetti de arttı bile. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Ukrayna'ya F-16 tedarik edecek herhangi bir NATO ülkesinin ‘korkunç risklerle’ karşı karşıya kalacağı konusunda uyardı.

Ancak Moskova’nın geçtiğimiz yıl şubat ayında Ukrayna’ya savaş açmasından bu yana yaptığı birçok tehditte bulunsa da Ukraynalı pilotlar uçağı uçurabildiği sürece Rusya’nın Ukrayna’nın uçakları almasını engellemek için yapabileceği pek bir şey yok. Herhangi bir ülke gibi Ukrayna’nın da kendisini savunma ve istediği yerden askeri teçhizat alma hakkı vardır.

Ancak konuyla en alakalı endişe, en azından Kiev’in bakış açısından, bu uçakları elde etmek ne kadar sürer ve ne zaman gerçekten Ukrayna’nın harp çabalarına katkıda bulunabileceğidir.

F-16 simülatörleri konusunda eğitim vermek üzere çağrılan Ukraynalı pilotlar, 3 ay gibi kısa bir sürede F-16 uçuracak kadar ustalaşabileceklerini kanıtladılar.

Hiç şüphesiz F-16 gibi gelişmiş savaş uçaklara sahip olması Ukrayna Hava Kuvvetleri’ne ciddi bir ivme kazandıracak ve Ukraynalılara daha önce sahip olmadıkları yepyeni askeri yetenekler kazandıracak.

F-16’lar örneğin, Sovyet dönemi savaş uçaklarının çoğundan daha uzun menzilli bir radara sahipler ve bu özellik, düşman uçaklarıyla daha uzak mesafelerden çarpışmasını sağlar. Hedefi vurmak için radar içinde tutmaya gerek kalmadan füze fırlatabilir. Rusya’nın şu an bu yeteneğe sahip, ancak Ukrayna değil.

Ayrıca F-16'lar, GPS ve gelişmiş hedefleme sistemleri kullanarak lazer güdümlü hassas füzeler fırlatabiliyor, düşmana ait yer radarlarını hedef alabiliyor ve şu an savaşta kullanılan uçaklardan çok daha iyi bir doğrulukla vurabilir.  

Bu askeri teknolojiler Ukrayna’nın savaş sahasında elini güçlendirecek olsa da Ukrayna'ya gönderilecek F-16’larda bu teknik bileşenlerin tümünün mü yoksa sadece bir kısmının mı bulunacağı ve savaş uçaklarının Ukrayna'da cephe hattına getirmesinin ne kadar süreceği konusunda soru işaretleri ortaya çıktı.

Batılı müttefikleri son aylarda sayısız kere Kiev’e askeri destek açıklamasında bulunsalar da vaat ettikleri askeri teçhizatın tedarikinin gerçekleşmemesi, Ukrayna ordusunu uzun süredir planladığı bahar saldırısını ertelemeye zorladı.

İngiltere, Fransa, Almanya ve Polonya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, Batı’da bir ‘uçak ittifakı’ oluşturulmasını desteklese de şimdi benzer gecikmelerin F-16’ların tedariki çabalarını etkileyebileceği endişeleri söz konusu.

ABD Hava Kuvvetleri Sekreteri Frank Kendall, Biden’ın açıklamasının ardından beklemeye aldığı savaş uçaklarını Ukraynalıların fiilen teslim almasının biraz zaman alabileceğini belirtti.

F-16'ların Ukrayna savaşı üzerindeki potansiyel etkisinin fazla olmayacağını düşünen Kendall, F-16’ların tedarikinin ayrıntıları üzerindeki çalışmaların birkaç ay sürebileceğini sözlerine ekledi.

F-16 savaş uçağı, GPS ve gelişmiş hedefleme sistemleriyle lazer güdümlü hassas füzeler fırlatabilir, düşmana ait yer radarlarını hedef alabilir ve şu an savaşta kullanılan uçaklardan çok daha iyi bir doğrulukla hedefi vurabilir.

Hava Kuvvetleri Sekreteri Kendall, açıklamasını şöyle sürdürdü:

Bu yeteneğe sahip olmaları en iyi ihtimalle birkaç ay alacaktır. Düzenlenme yapılması gereken pek çok detay söz konusu. F-16’lar, Ukraynalılara şu anda sahip olmadıkları ekstra bir askeri yetenek kazandıracak olsa da büyük bir oyun değiştirici olmayacaktır.

Öte yandan ABD’li üst düzey bir güvenlik yetkilisi, uzun vadeli güvenlik çabalarının bir parçası olarak Ukrayna'ya eğitim ve ‘uçağın ne zaman, nereye ve nasıl teslim edileceği’ konusunda bir plan geliştirme çalışmalarının başladığını söyledi.

Bir diğer önemli konu da Ukrayna’ya F-16 tedarik edecek ülkelerle ilgili. Ukrayna’ya F-16 tedarik edilmesi için baskı yapan Polonya, 48 uçaklık F-16 filosunun tamamını Ukrayna’ya bağışlamayı reddetti. Belçika gibi diğer potansiyel bağışçılar da vazgeçebilecekleri F-16'ları olmadığını vurguladılar.

Biden'ın F-16’ların transferini onaylama kararı en nihayetinde savaş sahasında Ukrayna'ya büyük bir destek sağlayabilir, ancak uçaklar savaş sona ermeden tedarik edilmezse bu destek çok kısıtlı kalabilir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Rejimlerin zaferlerinden fraksiyonların zaferlerine

7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ve 1 Şubat 2025'te serbest bırakılan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel iki Hamas militanının ortasında duruyor. (Reuters)
7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ve 1 Şubat 2025'te serbest bırakılan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel iki Hamas militanının ortasında duruyor. (Reuters)
TT

Rejimlerin zaferlerinden fraksiyonların zaferlerine

7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ve 1 Şubat 2025'te serbest bırakılan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel iki Hamas militanının ortasında duruyor. (Reuters)
7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ve 1 Şubat 2025'te serbest bırakılan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel iki Hamas militanının ortasında duruyor. (Reuters)

Macid Kayali

Arap siyasal düşüncesine ideoloji, kadercilik ve hayalcilik hâkimdir. Bu nedenle inat, büyüklenme, gerçeklerden kopuş ve büyük olduğuna inanılan davalara (örneğin Filistin, birlik, emperyalizme karşı mücadele) bağlılık gibi özellikler kendisine damga vurur. Büyük davalar birçok rejim tarafından yumuşak güç yoluyla toplumları üzerindeki hakimiyetlerini güçlendirme, manipülasyon, şantaj, aşırılık, despotluk ve yolsuzluğu örtbas etme amaçlarıyla istismar edildi. Eski Suriye rejiminin “Birlik, Özgürlük, Sosyalizm” sloganı ve Filistin davası ile İsrail'e karşı direnişi merkezi bir mesele olarak ele alması buna bir örnektir. Çünkü rejim, bunların hepsinden çok uzaktı. Üstelik bu sloganların pratikte, rejimlerin insani, ekonomik ve bilimsel kalkınmanın gerekliliklerinden ve vatandaşlık haklarını sağlamaktan kaçışlarını örtbas etmekten başka somut bir anlamı yoktu. Nekbe'den sonra lider olarak öne çıkan Arap rejimleri, Haziran 1967 savaşının sonucunu “gerileme” olarak nitelemişlerdi. Sanki gerçeği inkar etmek, onu gizleyebilir veya hafifletebilirmiş  gibi savaşı ikinci bir Nekbe ya da yenilgi olarak adlandırmayı veya tanımlamayı reddettiler. Bu gerilemenin neredeyse 60 yıldır devam ettiği biliniyor ve bunun nedeni, söz konusu rejimlerin, özellikle Mısır ve Suriye rejimlerinin, yenilgi gerçeğini örtbas etmek istemeleri, bunun sorumluluğunu üstlenmekten kaçınmaları ve kendisine yol açan gerçekliği gözden geçirmeye yönelik her türlü girişimi reddetmeleriydi. Çünkü bu inceleme mutlaka rejimlerin doğasını ve siyasi, ekonomik ve askeri tercihlerini de kapsayacaktı. Bu nedenle şu fikri benimsediler; İsrail Suriye ve Mısır'daki milli ve ilerici rejimleri devirme hedefine ulaşamadı, dolayısıyla bu rejimler devrilmedikleri için yenilmediler ve İsrail de kazanamadı.

sdcfergt
Filistin Kurtuluş Örgütü üyeleri, 5 Haziran 1967'de başlayan Arap-İsrail savaşından önce, Mayıs 1967'de gerçekleştirdikleri askeri tatbikatın ardından kutlama yapıyorlar (AFP)

O dönemde rejimler bulunan bu çözümden memnundu; ama İsrail, Filistin'in geri kalan kısmını (Batı Şeria ve Gazze) ve Arap topraklarını (Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası) işgal ederek topraklarını üç kat büyütmüştü. Daha sonra Kudüs'ün tamamını ele geçirdi ve Siyonist ideolojinin bakış açısına göre İsrail Ülkesi ile İsrail Halkı’nı özdeşleştirdi, ayrıca doğal kaynakların, özellikle de Batı Şeria ve Golan’daki su kaynaklarının kontrolünü ele geçirdi. Dışarıdan bakıldığında bu savaş, uluslararası stratejilerde, özellikle de ABD'nin stratejilerinde İsrail'in Ortadoğu'da güçlü bir bölgesel devlet olarak konumunu güçlendirdi.

Bu savaşın belki de en önemli sonucu, bölgedeki çatışmanın İsrail'in varlığına, kuruluşuna ilişkin bir çatışmadan, bu varoluşun biçimine ilişkin bir çatışmaya dönüşmesiydi. Böylece başta Filistin’i kurtarma mücadelesi iken, İsrail’in 1967’de işgal ettiği toprakların yüzde 22’sinden çekilmesini sağlama mücadelesine dönüştü.

Rejimlerin bu metodolojisi şimdi fraksiyonlara  aktarılmış gibi görünüyor. Nitekim İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'nde benzeri görülmemiş bir vahşetle sürdürdüğü ve iki milyondan fazla Filistinliyi etkileyen korkunç bir felaketle sonuçlanan soykırım savaşı sırasında, birçok söylem siyasi tüketim amacıyla, savaşın felaketlerini örtbas etmek için ve moral yükseltme bahanesiyle desteklendi. Bunlar arasında mesela şunlar sayılabilir; “İsrail kazanamadıysa yenilmiştir, direniş yenilmediyse kazanmıştır”, “İsrail hedeflerini gerçekleştiremedi” ve “İsrail'in başarıları taktiksel, direnişin başarıları ise stratejiktir.”

Filistinlilerin işler normal giderse telafi etmeleri veya kapatmaları onlarca yıl sürecek kayıpları ile İsrail'in kayıpları arasında çok büyük bir uçurum var

Bütün bu söylemlerin, şu veya bu kesimi yaşananlardan sorumlu tutulmaktan kurtardığı  biliniyor. Ayrıca Filistin ulusal hareketinin, Filistin halkının topraklarındaki direnişini destekleyecek, İsrail'in onu tüketmek, yok etmek veya toprağından tamamen söküp atmak için bir fırsat olarak görebileceği seçeneklerden kaçınmasını sağlayacak mümkün, etkili ve sürdürülebilir bir mücadele stratejisinden yoksun olduğu gerçeğini de gizlemektedirler. Nitekim İsrail Gazze'yi yaşanmaz bir alana, oradaki Filistinlileri de kendisinin iznine tabi olan yardımlarla geçinen insanlara dönüştürerek bunu yaptı.

Ek olarak, yukarıda sayılanların hepsi Filistin ulusal hareketinin gerçeklik ve dünya algısındaki eksiklikleri ortaya koymaktadır. İsrail ile uzun süreli, derin ve karmaşık bir çatışmada zafer ve yenilginin anlamını tanımlayamaması ve kriterlerini belirleyememesi de bu eksikliklere dahildir. Buna karşılık İsrail, sadece askeri olarak değil, aynı zamanda ekonomik, teknik ve hatta dünyanın en önemli ülkeleriyle yakın ilişkileri nedeniyle siyasi olarak, hem içeride hem de dışarıda gelişmeye ve güçlenmeye devam edecek gibi görünüyor.

Bunları söyleme amacımız, büyüklenme, inat ve inkar zihniyetinin zararlı ve faydasız olduğunu, yanıltıcı sonuçlara yol açabileceğini vurgulamaktır. Zafer ile sebat ve direnme arasında büyük fark vardır; tıpkı saldırıları püskürtme gücü ile İsrail'e insani ve maddi kayıplar verdirme gücü arasında olduğu gibi. Ayrıca savaş ve mücadele isteği ile bunu sürdürebilme gücü arasında da fark vardır. Dolayısıyla kısa ve uzun vadede kayıpların anlamının tanımlanmasında farklılık vardır, çünkü Filistinlilerin işler normal giderse telafi etmeleri veya kapatmaları onlarca yıl sürecek kayıpları ile İsrail'in kayıpları arasında çok büyük bir uçurum var.

Hiç şüphe yok ki her Filistinli ve Arap bütün kalbiyle zaferi arzuluyor. Ancak meseleye akılcı bir bakış, İsrail'e kan kaybettirmekten ziyade Filistin halkına kan kaybettiren bir zaferin anlamını da sorgulamayı gerektiriyor

Ayrıca büyüklenme, inat ve inkar zihniyeti, İsrail'in bir süper gücün askeri cephaneliğine sahip olduğu, halkı ilk siren sesinde sığınaklara kaçsa bile, uçakları, tankları, topları, füzeleri ve ateş gücü olduğu için saldıranın, öldürenin ve yok edenin o olduğu gerçeğini örtbas edemiyor. Yine onun ekonomik gücünü, Batılı ülkelerden aldığı sınırsız desteği, hatta Çin, Hindistan ve Rusya dâhil bütün büyük ülkelerin ona göz yumduğu gerçeğini de örtmüyor.

İsrail'in direnişlerin zaferi nasıl yansıttıklarını umursamadığı aşikar, zira onun için önemli olan pratik sonuçtur. Yani Filistin halkını zayıflatmak, topraklarındaki varlığını sarsmak ve bu kapsamda tüm formlarıyla direnme gücünü zayıflatmaktır. Bundan sonra ne olacağını ise pek umursamıyor, çünkü bir savaşla bir başka savaş, bir ateşkesle bir başka ateşkes arasında yaşamaya alışmış. Hatta güçlü ve caydırıcı bir devlet imajını sürdürmek için bu şekilde yaşamaya devam etmeyi umursamıyor bile olabilir. Dahası İsrail'in kavramsal donanımı ve kendi gerçekliğine ve dünyaya ilişkin algıları, bizim kavramsal donanımımızdan ve içinde bulunduğumuz koşullara ve çevremizde olup bitenlere ilişkin algılarımızdan farklı olduğundan, içsel ve dışsal nedenlerle kasten böyle yaşıyor da olabilir.

axsdfrgt
7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel'in serbest bırakıldığı gün görüntülenen Hamas militanları, 1 Şubat 2025 (Reuters)

Hiç şüphe yok ki her Filistinli ve Arap bütün kalbiyle zaferi arzuluyor, ancak meseleye akılcı bir bakış, İsrail'e kan kaybettirmekten ziyade Filistin halkına kan kaybettiren ya da yeni bir Nekbe’ye yol açarak Filistinlileri topraklarından koparan bir zaferin anlamını da sorgulamayı gerektiriyor. Sloganlar gerçeklerin ve çıkarların, duygu ve istekler de gerçekliklerin ve olasılıkların yerine geçtiğinde, karmaşık ve girift gerçekliği görmek yerine zafer ve yenilgi gibi karşıt ikiliklere bakıldığında bu gerçekleşir. Bu nedenle İsrail, tüm fraksiyonların ve onlardan önce de rejimlerin bizim “zaferlerimiz” ile ilgili söylemlerine rağmen yaşamaya, yerleşmeye, gelişmeye ve bizi mekan ve zamandan uzaklaştırmaya devam ediyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.