F-16 hamlesi, Ukrayna savaşının seyrini değiştirir mi?

F-16 uçakları Ukraynalılara ekstra bir askeri yetenek kazandıracak olsa da oyunun kurallarını değiştiremez

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

F-16 hamlesi, Ukrayna savaşının seyrini değiştirir mi?

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Con Coughlin

ABD Başkanı Joe Biden’ın gelişmiş F-16 savaş uçaklarının Ukrayna’ya teslimatını destekleme kararı, ilk bakışta Kiev’in Rusya ile bir yıldır süren savaşında oyunun kurallarını değiştirecek gibi görünüyor. Öte yandan Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Rusya ordusu tarafından işgal edilen bölgeleri kurtarma çabalarına destek verilmesi adına ordusuna gelişmiş savaş uçakları temin etmeleri için Batılı müttefiklerine aylardır duygusal çağrılarda bulunuyor.

Ağırlıklı olarak Sovyet dönemi MiG-29'lara ve Su-27'lere sahip olan Ukrayna Hava Kuvvetleri, Ukrayna hava sahasını Rusya’nın saldırılarına karşı savunma konusunda harika bir iş çıkardı. On beş aylık yoğun çatışmalar sırasında ağır kayıplar vermiş ve mevcut savaş uçaklarının sayısını ciddi şekilde tüketmişti.

Ukrayna’nın savaş kabiliyetlerini artırmak için Batılı ülkelerden savaş uçakları temin etme girişimleri, Biden yönetiminin F-16’ların tedariki konusundaki isteksizliği nedeniyle birçok kez başarısız oldu. Ukrayna, Hava Kuvvetleri’ni geliştirmek için F-16’ları tercih ediyor.

ABD yapımı F-16'lara sahip olan ve bunları kullanan Hollanda, Belçika ve Danimarka gibi bir avuç Avrupa ülkesi, uçağın özel Amerikan teknolojisi kullanması nedeniyle uçağı geliştiren ABD’nin izni olmadan üçüncü bir tarafa devredemeyeceklerini bilseler de uçakları Ukrayna'ya tedarik etmeye istekli olduklarını ifade ettiler.

Biden yönetiminin, uçakların üçüncü tarafa devrine izin vermemek için öne sürdüğü birçok neden arasında Ukraynalı pilotların ABD teknolojisine hakim olacak şekilde eğitim görmedikleri ve bu eğitimi almalarının da uzun zaman alacak olmasının yanı sıra Beyaz Saray'ın Ukrayna'ya gelişmiş Batılı askeri teknolojileri sağlamanın Moskova ile gerginliğin artmasına yol açabileceği endişesi bulunuyor.

Ağırlıklı olarak Sovyet dönemi MiG-29'lar ve SU-27'ler ile donatılmış Ukrayna Hava Kuvvetleri, Ukrayna hava sahasını Rus saldırılarına karşı savunmak için harika bir iş çıkardı, ancak ağır kayıplar verdi.

Ukrayna Hava Kuvvetleri, ağırlıklı olarak Sovyet dönemi MiG-29 ve SU-27 model savaş uçaklarıyla donatılmıştır. Hava Kuvvetleri, Ukrayna hava sahasını Rusya’nın saldırılarına karşı savunmakta iyi iş çıkarsa da ağır kayıplar verdi.

Ancak hem Zelenskiy’nin hem de Avrupalı ​​müttefiklerinin aylarca süren yoğun lobi çalışmalarının ardından Biden, nihayet NATO müttefiklerine savaş uçaklarını tedarik etmeleri ve Ukraynalı pilotları eğitmeleri için yeşil ışık yaktı.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, yaptığı açıklamada, Başkan Joe Biden’ın G7 Liderler Zirvesi sırasında karar hakkında ‘G7’deki ortaklarını bilgilendirdiği’ belirtirken ABD'nin Ukraynalı pilotların eğitimini denetleyeceğini de sözlerine ekledi.

Bu kararın, sadece aylar önce, geçtiğimiz şubat ayında olduğu gibi, Biden yönetimi açısından büyük bir değişimi temsil ettiğine şüphe yok. Biden, ABC News’ten David Muir’a verdiği röportajda Ukrayna’nın F-16'lara ihtiyacı olmadığını belirterek “Şu anda ordumuza göre F-16'ları göndermek için hiçbir gerekçe yok. Şimdilik bunu reddediyorum” demişti. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Savunma Politikalarından Sorumlu Müsteşarı Colin Kahl, mart ayında ABD'li temsilcilere, Başkan Biden’ın F-16'ların Ukrayna'ya transferini onaylasa bile Ukraynalı pilotların eğitiminin en az iki yıl kadar süreceğini söyledi.

Ancak tüm bu açıklamalar şimdi büyük bir yeniden değerlendirmeden geçiyor. Çünkü F-16 simülatörleri eğitimi vermek üzere çağrılan Ukraynalı pilotlar, sadece 3 ayda savaş uçağını uçuracak teknolojide ustalaşabileceklerini kanıtladılar.

Ukrayna’nın gelişmiş savaş uçağından edinme olasılığı, Moskova tarafından sert bir tepki verilmesi yetti de arttı bile. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Ukrayna'ya F-16 tedarik edecek herhangi bir NATO ülkesinin ‘korkunç risklerle’ karşı karşıya kalacağı konusunda uyardı.

Ancak Moskova’nın geçtiğimiz yıl şubat ayında Ukrayna’ya savaş açmasından bu yana yaptığı birçok tehditte bulunsa da Ukraynalı pilotlar uçağı uçurabildiği sürece Rusya’nın Ukrayna’nın uçakları almasını engellemek için yapabileceği pek bir şey yok. Herhangi bir ülke gibi Ukrayna’nın da kendisini savunma ve istediği yerden askeri teçhizat alma hakkı vardır.

Ancak konuyla en alakalı endişe, en azından Kiev’in bakış açısından, bu uçakları elde etmek ne kadar sürer ve ne zaman gerçekten Ukrayna’nın harp çabalarına katkıda bulunabileceğidir.

F-16 simülatörleri konusunda eğitim vermek üzere çağrılan Ukraynalı pilotlar, 3 ay gibi kısa bir sürede F-16 uçuracak kadar ustalaşabileceklerini kanıtladılar.

Hiç şüphesiz F-16 gibi gelişmiş savaş uçaklara sahip olması Ukrayna Hava Kuvvetleri’ne ciddi bir ivme kazandıracak ve Ukraynalılara daha önce sahip olmadıkları yepyeni askeri yetenekler kazandıracak.

F-16’lar örneğin, Sovyet dönemi savaş uçaklarının çoğundan daha uzun menzilli bir radara sahipler ve bu özellik, düşman uçaklarıyla daha uzak mesafelerden çarpışmasını sağlar. Hedefi vurmak için radar içinde tutmaya gerek kalmadan füze fırlatabilir. Rusya’nın şu an bu yeteneğe sahip, ancak Ukrayna değil.

Ayrıca F-16'lar, GPS ve gelişmiş hedefleme sistemleri kullanarak lazer güdümlü hassas füzeler fırlatabiliyor, düşmana ait yer radarlarını hedef alabiliyor ve şu an savaşta kullanılan uçaklardan çok daha iyi bir doğrulukla vurabilir.  

Bu askeri teknolojiler Ukrayna’nın savaş sahasında elini güçlendirecek olsa da Ukrayna'ya gönderilecek F-16’larda bu teknik bileşenlerin tümünün mü yoksa sadece bir kısmının mı bulunacağı ve savaş uçaklarının Ukrayna'da cephe hattına getirmesinin ne kadar süreceği konusunda soru işaretleri ortaya çıktı.

Batılı müttefikleri son aylarda sayısız kere Kiev’e askeri destek açıklamasında bulunsalar da vaat ettikleri askeri teçhizatın tedarikinin gerçekleşmemesi, Ukrayna ordusunu uzun süredir planladığı bahar saldırısını ertelemeye zorladı.

İngiltere, Fransa, Almanya ve Polonya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, Batı’da bir ‘uçak ittifakı’ oluşturulmasını desteklese de şimdi benzer gecikmelerin F-16’ların tedariki çabalarını etkileyebileceği endişeleri söz konusu.

ABD Hava Kuvvetleri Sekreteri Frank Kendall, Biden’ın açıklamasının ardından beklemeye aldığı savaş uçaklarını Ukraynalıların fiilen teslim almasının biraz zaman alabileceğini belirtti.

F-16'ların Ukrayna savaşı üzerindeki potansiyel etkisinin fazla olmayacağını düşünen Kendall, F-16’ların tedarikinin ayrıntıları üzerindeki çalışmaların birkaç ay sürebileceğini sözlerine ekledi.

F-16 savaş uçağı, GPS ve gelişmiş hedefleme sistemleriyle lazer güdümlü hassas füzeler fırlatabilir, düşmana ait yer radarlarını hedef alabilir ve şu an savaşta kullanılan uçaklardan çok daha iyi bir doğrulukla hedefi vurabilir.

Hava Kuvvetleri Sekreteri Kendall, açıklamasını şöyle sürdürdü:

Bu yeteneğe sahip olmaları en iyi ihtimalle birkaç ay alacaktır. Düzenlenme yapılması gereken pek çok detay söz konusu. F-16’lar, Ukraynalılara şu anda sahip olmadıkları ekstra bir askeri yetenek kazandıracak olsa da büyük bir oyun değiştirici olmayacaktır.

Öte yandan ABD’li üst düzey bir güvenlik yetkilisi, uzun vadeli güvenlik çabalarının bir parçası olarak Ukrayna'ya eğitim ve ‘uçağın ne zaman, nereye ve nasıl teslim edileceği’ konusunda bir plan geliştirme çalışmalarının başladığını söyledi.

Bir diğer önemli konu da Ukrayna’ya F-16 tedarik edecek ülkelerle ilgili. Ukrayna’ya F-16 tedarik edilmesi için baskı yapan Polonya, 48 uçaklık F-16 filosunun tamamını Ukrayna’ya bağışlamayı reddetti. Belçika gibi diğer potansiyel bağışçılar da vazgeçebilecekleri F-16'ları olmadığını vurguladılar.

Biden'ın F-16’ların transferini onaylama kararı en nihayetinde savaş sahasında Ukrayna'ya büyük bir destek sağlayabilir, ancak uçaklar savaş sona ermeden tedarik edilmezse bu destek çok kısıtlı kalabilir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Yeni Ortadoğu'da İsrail: Ayakları olmayan askeri bir dev

Suriye'nin işgal altındaki Golan Tepeleri bölgesine giren İsrail askeri ambulansı, 29 Aralık 2024 (Reuters)
Suriye'nin işgal altındaki Golan Tepeleri bölgesine giren İsrail askeri ambulansı, 29 Aralık 2024 (Reuters)
TT

Yeni Ortadoğu'da İsrail: Ayakları olmayan askeri bir dev

Suriye'nin işgal altındaki Golan Tepeleri bölgesine giren İsrail askeri ambulansı, 29 Aralık 2024 (Reuters)
Suriye'nin işgal altındaki Golan Tepeleri bölgesine giren İsrail askeri ambulansı, 29 Aralık 2024 (Reuters)

Michael Horowitz

Suriye’de 2011 yılında başlayan halk devrimi ve ardından gelen iç savaştan önce Beşşar Esed liderliğindeki Suriye Arap Ordusu İsrail'e yönelik en ciddi konvansiyonel tehdit olarak görülüyordu. Yıllar süren yıkıcı çatışmalar bu tehdidin büyük bir kısmını ortadan kaldırdı. Geriye kalanlar da İsrail'in (İncil'de İsrail'in kuzey bölgesi için kullanılan isme atıfla) ‘Başan'ın (Kuzeyin) Okları’ olarak adlandırılan büyük bir hava harekatıyla birkaç saat içinde yok edildi.

Lübnan'da bu yıl yaşanan savaştan önce Hizbullah'ın roket cephaneliği İsrail için büyük bir tehditti. Hizbullah’ın İsrail hava savunmasını çökerteceği ve binlerce olmasa da yüzlerce sivili öldüreceği tahmin ediliyordu. Ancak birkaç hafta sonra bu cephanelik büyük ölçüde imha edildi ve Hizbullah'ın lider kadrosu ağır kayıplar verdi. Hizbullah'ın başlıca destekçisi olan İran, 4 adet Rus yapımı S-300 hava savunma sistemi bataryasının imha edilmesiyle en etkili hava savunma sistemlerini kaybetti. Nükleer programına yönelik olası saldırılara karşı savunmasız kaldı.

İsrail ordusu geçtiğimiz yıl, birincisi çok cepheli bir savaşta savaşmak ve kazanmak – ki geçmişte bunu yapmış olabilir, ancak bu kadar çok konvansiyonel olmayan düşmana karşı değildi – ikincisi ise 1948 savaşından bu yana yapmadığı bir şey olan uzun soluklu bir savaşta savaşmak olmak üzere yapabileceklerinin ikisini kanıtladı. İsrail, Hamas Hareketi’nin 7 Ekim 2023 tarihindeki Aksa Tufanı Operasyonu’ndan sonra patlak veren çatışma ve kriz dalgası azaldıkça, gücünü sınırlarının ötesine yansıtabilen müthiş bir askeri güç olarak ortaya çıktı. En önemli başarılarından bazıları, bin 800 kilometreden daha uzakta olan Yemen'deki Husi güçlerini hedef alan uzun menzilli füzelerin kullanıldığı saldırılar oldu.

Aşırı sağın sınırları yeniden çizme iştahı

Tüm bu gelişmeler, İsrail hükümetindeki bazı yetkililerin son askeri başarılardan faydalanarak sınırları kalıcı olarak yeniden çizme iştahını kabarttı. İsrail'in en önde gelen aşırı sağcı liderlerinden Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, İsrail'in askeri başarılarını bölgeyi yeniden şekillendirmeye dönüştürme niyetlerini gizliyor olabilir.

Aşırı sağcı iki liderin gündeminin büyük bir bölümünü, İsrail'in 2005 yılında çekildiği Gazze'ye yeniden yerleşmek için uzun soluklu plan oluşturuyor. İsrail aşırı sağı, Gazze Şeridi’nde yürütülen savaş sırasında bölgede yeniden yerleşim birimleri kurma planlarını aktif bir şekilde destekledi, hatta bu amaçla bir konferans düzenledi. Smotrich ayrıca Trump'ın seçilmesinin İsrail'e bunu yapmak için mükemmel bir fırsat sunduğunu söyleyerek Batı Şeria'nın ilhak edilmesini yeniden gündeme getirdi. Smotrich, Trump'ın seçim zaferinden birkaç gün sonra Batı Şeria'nın İncil'deki adını kullanarak 2025'in ‘Yahudiye ve Samiriye üzerinde egemenlik yılı’ olacağını söyledi.

Elde edilen son askeri başarılar İsrail'de, hükümet içindeki daha ılımlı çevreler arasında dahi büyük bir etki yarattı. Bu durum kısmen ‘7 Ekim sonrası zihniyete' bağlanabilir.

Ancak açık olmak gerekirse İsrail güçleri, Suriye'de çeşitli bölgelere ilerledi. Doğu Akdeniz'de son derece stratejik bir nokta olan Hermon Dağı'nın İsrail'in güvenliği için kritik olarak sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırma, İsrail güçlerinin bölgede kalıcı olarak konuşlanması çağrılarına yol açabilir. Gazze'de yeniden yerleşim birimleri inşa edilmesine yönelik daha ciddi çağrılara gelince, aşırı sağcı isimlerin bu konudaki söylemlerine rağmen, İsrail'de böyle bir projeye yönelik iştah neredeyse yok denecek kadar az. Son kamuoyu yoklamaları İsraillilerin çoğunluğunun Gazze'nin yeniden yerleşimine karşı olduğunu gösteriyor. Netanyahu, Gazze Şeridi üzerinde tam güvenlik kontrolü sağlama arzusunu dile getirmiş olsa da bu tür girişimlere temkinli yaklaşıyor. İsrail güçlerinin Filistin şehirlerine düzenli olarak müdahale ettiği Batı Şeria'da uygulanan modele atıfta bulunarak bu tür girişimleri destekleme konusunda temkinli davrandı.

Ancak bu, en tehlikelisi belki de en az tartışılanı olan Bezalel Smotrich'in Batı Şeria'yı ilhak etme planı gibi girişimleri görmezden gelmek anlamına gelmiyor. Aşırı sağın amacı Gazze, Lübnan ve hatta Suriye ile ilgili aşırılık yanlısı söylemler kullanarak Netanyahu'nun daha azıyla yetinmesi ve aşırı sağın esas istediği şey olan Batı Şeria üzerinde egemenlik konusunda taviz vermesi. Trump, Batı Şeria’nın ilhakına temkinli yaklaştığını ifade etse de yeni yönetiminin üyelerinden gelen bazı açıklamalar bunun desteklenebileceğine işaret ediyor. Sadece böyle bir desteğin ortaya çıkması bile dinamikleri değiştirmeye ve İsrail hükümetini Batı Şeria'nın ilhakını daha açık bir şekilde sürdürmeye itmek için yeterli olabilir.

7 Ekim sonrası zihniyeti

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre elde edilen son askeri başarılar İsrail'de, hükümet içindeki daha ılımlı çevreler arasında dahi büyük bir etki yarattı. Bu durum kısmen Hamas tarafından gerçekleştirilen ve daha önce eşi ve benzeri görülmemiş saldırının ardından oluşan 7 Ekim sonrası zihniyete bağlanabilir. İsrailli siyasi ve askeri liderler artık duvarların arkasında oturup potansiyel tehditlerin gerçek tehditlere dönüşmesini beklemek yerine tehditleri önlemeyi, hatta ‘engellenmeyi’, yani tehdit haline gelmeden bertaraf etmeyi yeğliyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 2025 yılında odaklanacağı başlıca konu İran. İran'ın hava savunma sistemlerinin önemli ölçüde çökertilmesi İsrail'i daha ileriye gitmeye itebilir.

Başan Okları Operasyonu'nun ve İsrail ordusunun Suriye'nin güneyine girmesinin arkasındaki ana faktörlerden biri bu zihniyetti. İsrail, Suriye’deki yeni yönetimin nasıl gelişeceğini görmek için beklemiyor, Suriye'de gelecekteki herhangi bir gücü zayıflatmak için çalışıyor, Esed'in ordusunun geride bıraktığı sınıra yakın silahları ortadan kaldırıyor ve İsrail içindeki ve dışındaki unsurları içeren yeni bir savunma hattı oluşturuyor. Örneğin, uydu görüntülerinde İsrail ordusunun eski bir Suriye Arap Ordusu üssü olan Tel Kidna'da mevzilendiği görüldü. Uydu görüntüleri ve fotoğraflar, diğer üslerin de Suriye'nin güneyinde, tampon bölgenin hemen dışında İsrail üslerine dönüştürüldüğünü gösterdi.

İçeride çok az eleştirilen güvenlik stratejisi

Güvenlik kaygısı güden bu strateji İsrail içinde aşırı sağcılardan çıkan yüksek seslere kıyasla çok daha az eleştiriliyor. Suriye tarafından gelen saldırıları önlemenin bir yolu olarak görülen operasyona yönelik eleştirilerin seviyesi düşmeye devam ediyor. Suriye'nin yeni fiili lideri Ahmed eş-Şera’nın yaptığı ve Suriye topraklarının komşularına karşı bir tehdit olarak kullanılmayacağına dair tekrar eden açıklamaları İsrail'in korkularını yatıştırmaya yetmedi.

Ancak İsrail, Şera'nın açıklamalarına sağlıklı bir şüphecilikle yaklaşmakta haklı olsa da 'önleyici' strateji risksiz bir yöntem değil. İsrail, Suriye topraklarında askeri eylemlerde bulunarak düşmanlarının daha sonra kullanabileceği bir direnişi kışkırtmak suretiyle geçmişteki hatalarını tekrar etme riski alıyor.

frgtr
Tel Aviv'de İsrailli bir protestocu Hamas'ın elindeki mahkumların kurtarılması için anlaşma çağrısı yapan bir pankartın yanında, 5 Aralık 2024 (Reuters)

Hizbullah, İsrail'in Lübnan'ın güneyini işgal etmesi üzerine başarılı oldu. İran, Suriye'de başarılı olan stratejisini tekrarlayabilecek durumda olmayabilir, ama diğerleri bunu yapabilir. İsrail, Suriye'deki iç savaşın en yoğun olduğu dönemde Suriyeli muhalefet liderleriyle temasları ve yaralı Suriyelilerin İsrail hastanelerinde tedavi görmesini içeren insani yardım faaliyeti İyi Komşu Operasyonu da dahil olmak üzere yerel bileşenlerle ilişki kurmaya daha açık bir tutum sergiledi.

İran'ı hedef alarak Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 2025 yılında odaklanacağı başlıca konu İran. İran'ın hava savunma sistemlerinin önemli ölçüde çökertilmesi İsrail'i İran'ın nükleer programını çökertmek ya da rejimi devirmek için daha cesur bir strateji izlemek üzere daha ileriye gitmeye itebilir.

İsrail hükümeti, eski Başkan Donald Trump'ın iktidara dönmesini, yönetiminin sağlayabileceği destek düzeyini netleştirmek amacıyla bekleyebilir. İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurması, başarı şansını en üst düzeye çıkarmak için muhtemelen İsrail'in şu anda sahip olmadığı ABD yapımı gelişmiş silah sistemlerinin konuşlandırılmasını gerektirecektir. Trump bu sistemlerin İsrail’e gönderilmesine izin verebilir ya da doğrudan ABD'yi devreye sokabilir. İran'ın nükleer programını ortadan kaldırmak bölgeyi dramatik bir şekilde yeniden şekillendirebilecek olsa da başarısız bir girişim geri tepebilir ve İran'ı nükleer eşiğin ötesine itebilir.

Askeri caydırıcılık, şimdilik İran'ın bu adımı atmasını engellemede kritik bir faktör olmaya devam ediyor olsa da askeri seçeneklerin etkisiz kalması halinde İran, özellikle İsrail'in baskısı altında bölgesel stratejisinin çökmesi ve Esed rejiminin yıkılmasından sonra, adım atmak zorunda kalabilir. Nükleer tesislerin hedef alınmasının birkaç kez denenemeyecek kadar riskli bir seçenek olduğuna şüphe yok. Bu yüzden İsrail ve ABD, doğrudan askeri bir seçeneğe yönelmekte acele etmek yerine devam eden bir ‘çevreleme stratejisi’ izlemeyi tercih edebilirler. Bu yaklaşım İran rejimini, halk arasındaki yaygın hoşnutsuzluğu ve halkının elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeniyle kendi zayıflıklarıyla yüzleşmeye zorlayacaktır.

Dayanaksız güç

İsrail kendisini İran'a, İran’ın vekillerine ve Hamas'a karşı yürüttüğü operasyonların başarısı sayesinde Ortadoğu'da yeni bir askeri güç olarak görüyor. Ancak çevresini şekillendirmenin bir aracı olarak askeri güce aşırı güvenmesi büyük riskler taşıyor. Netanyahu’nun iktidarda olduğu savaş öncesi yıllar dahi, İsrail'in yeni gücünün önemli bir ayağı olan diplomasinin zayıfladığı yıllar olarak görülüyor.

Netanyahu, görev süresi boyunca İsrail'i askeri başarılarından faydalanacak araçlara ve kaynaklara sahip bir dışişleri bakanlığından mahrum bırakacak şekilde hareket etti. Diplomatlar o kadar kötü muamele gördüler ki kötü çalışma şartlarını ve düşük maaşları protesto etmek için grevler düzenlediler. Dışişleri Bakanlığı ise yıllardır ya boş kalıyor ya da sözleri eyleme dönüşmeyen beceriksiz kişiler tarafından yönetiliyor.

Ancak diplomasi olmadan İsrail, üzerinde duracak ayakları olmayan askeri bir devden farksız. Bu dev, düşmanlarını vurabilir, ama ilerleyemez. Bölgenin kısmen İsrail'in başarıları nedeniyle değiştiği doğru olsa da dış politikada karar alma mekanizması, daha esnek ve incelikli etki araçları gerektiren uzun vadeli ulusal hedefler yerine kısa vadeli kişisel çıkarları olan dar bir siyasi gruba bırakılırsa İsrail gün gelir bundan faydalanamayabilir.