Erdoğan'ın yeniden seçilmesi ve Türk siyaseti

Yeni kabine, geleceğe dair bazı ipuçları veriyor

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri ağır ekonomik koşullar altında yapıldı (AP)
Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri ağır ekonomik koşullar altında yapıldı (AP)
TT

Erdoğan'ın yeniden seçilmesi ve Türk siyaseti

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri ağır ekonomik koşullar altında yapıldı (AP)
Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri ağır ekonomik koşullar altında yapıldı (AP)

Nebil Fehmi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerin ikinci turunda rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'nun yüzde 47,82’lik oy oranı karşısında, oylarının yüzde 52,18'ini alarak üçüncü kez cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan için yeni bir döneme başladığı düşünüldüğünde bu büyük bir başarıdır. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk kez bir aday ilk turda oyların yüzde 50'sinden fazlasını alamadığı için ikinci tura geçilmek zorunda kalınmış olsa da rakipleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu başarısını kabul etmeliler.

Seçimlerden çıkan bu sonuç, özellikle seçimlerin zorlu ekonomik koşullar altında yapılmasından ötürü, siyasetten anlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan için hesaplanmış bir sonuçtur. Türk lirasının değerinde ve mali rezervler dengesinde ciddi bir düşüşe tanık olan Türkiye’de bu sonuç iş hayatını ve orta sınıfı harekete geçirdi. Seçimler, mülteci akını ve Türkiye-Suriye sınırındaki deprem, Türkiye'nin Batı ülkeleriyle ve komşusu olan birçok ülkeyle gergin ilişkileri ve tüm bunların güvenlik ve ekonomik yansımaları arasında gerçekleşti. Bazı çevreler, bu krizlerin seçmenleri, krizler sırasında ulusal dümeni yönetebilecek gerekli ve güçlü bir isim olarak Erdoğan'ı desteklemeye ittiğini düşünüyorlar.

Bazı çevreler ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimlerdeki başarısının nedenleri konusunda aynı fikirde olmayabilir ama Erdoğan'ın bu sonuçla Türk siyasetinin iyi bir okuyucusu, deneyimli ve taktiksel olarak esnek bir siyasetçi olduğunu bir kez daha kanıtladığında herkesin hemfikir olduğuna inanıyorum. Bu durum, seçim kampanyası sırasında mültecilere karşı katı tutumlar sergileyerek sağ kanada hitap etmek ile Türkiye'nin nüfuzu hakkındaki hayallerinden geri adım atmamak ve bölgede katı pozisyonlar almak arasında kurduğu dengelere yansıdı.   Rakibini, İslam dinine yeterince öncelik vermemekle suçlaması, inancına bağlı olan çok sayıda vatandaşı etkiledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ankara’nın terörist olarak sınıflandırdığı örgüt üyelerine açık tutumu nedeniyle İsveç’in NATO’ya girmesi konusunda çekinceler dile getirdi. Diğer yandan Arapların yatırımlarını çekmek ve önceki cumhurbaşkanlığı döneminde ülkenin çatışmacı yaklaşımı nedeniyle eleştiride bulunan iş dünyasını ve Türk siyaset arenasını sakinleştirmek amacıyla Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Mısır gibi Arap ülkelerine karşı depremden önce ve sonra kademeli olarak sessiz bir açılım başlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerin sonuçlanmasından sonra da ileri yönlü siyasi performansını sürdürdü. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, kendisini seçim zaferinden ötürü tebrik etmek için telefonla aradı.  Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmeyi yakında iki ülkenin karşılıklı olarak büyükelçi atama kararı aldığını duyurmak ve Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri’yi Cumhurbaşkanlığı yemin törenine davet etmek için değerlendirdi. Seçim vaatlerinin insani kaygılar nedeniyle kademeli olarak gerçekleşeceğini belirten Erdoğan, seçim kampanyası sırasında mültecilerin Türkiye topraklarında kalması konusundaki katı tutumundan ise geri adım attı. Türk diplomasisini, Rusya ve Ukrayna arasında Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde yapılan buğday tedariki anlaşmasını yeniden canlandırmak için harekete geçirdi. Bu adım, Batı dünyası tarafından, Suriye'ye ve Suriye ile normalleşen ülkelere uygulanan yaptırımların gelişmekte olan ülkeler üzerindeki ekonomik baskısını azalttığı için memnuniyetle karşılandı.

Batılı çevrelerce yapılan tahminlere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç'in NATO'ya üyeliğine yönelik itirazını biraz daha yumuşatabilir.

Yeni kabine, geleceği okurken temkinli olmanın, acele etmemenin ve abartmamanın önemiyle olabileceklere dair bazı ipuçları veriyor. Bu kabine, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimlerinde çeşitli konuları, görüşleri ve yönelimleri değerlendirdiğini yansıtıyor.

İbrahim Kalın, yurtdışı düzeyinde Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığı vekilliği gibi görevlerin ardından Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı olarak atandı.

Hakan Fidan ise MİT Başkanlığı görevinden ayrılırken komşu ülkelerle ‘sıfır sorun’ politikasını benimseyen eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun görev süresinin sonlarında dahi bazı komşu ülkelere karşı katı ve kavgacı tavırlar sergileyen Erdoğan'ın siyasi mutfağından olduğu düşünüldüğünde, önemli ve hassas tercihlerin yapıldığı dışişleri bakanlığına getirildi. Bunun yanında Kalın ve Fidan, Libya, Suriye ve bazı Arap ülkelerinde Türk diplomasisinin aktif tarafları ve itici güçleri oldular. Peki, Türkiye’de dümen nereye yöneliyor? Yeni kabine uzlaşmaya dayalı politikalar izleyecek mi? Batı ile Suriye, Libya ve başka yerlerdeki anlaşmazlıkları gidermeyi başarabilecek mi?

İçişleri Bakanı da değiştirildi ve yerine seçimlerin en önemli konuları arasında yer alan terör ve mülteci dosyalarından sorumlu yetkililerden biri olmanın yanı sıra, son depremden etkilenen binlerce vatandaşın talepleriyle ilgilenen isimlerden biri olan eski İstanbul Valisi Ali Yerlikaya getirildi. Bu taleplerle ilgilenirken güçlü, ancak katılığa yer olmayan, aynı zamanda hem duyarlı hem de gelişmiş insancıl bir siyasi söyleme ihtiyaç duyan bir denklemin kurulması önemliydi.

Türkiye’nin en önemli sahalarından biri olan ekonominin dümenine ise yedi yılı aşkın bir sürenin ardından yeniden Mehmet Şimşek getirildi. Bu adım, Yıllardır süregelen sıkıntılar ve Türkiye’nin geleneksel olmayan ekonomi politikalarının ardından ulusal ve uluslararası iş sektörü için olumlu bir işaret olarak kabul edildi. Yeni Ekonomi Bakanı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son yıllarda doğrudan ve güçlü bir şekilde bağlı kaldığı ekonomi politikasını değiştirmenin önemi konusunda ikna etmeyi başarıp başaramayacağı ise merak konusu.

Türkiye’nin iç dengeleri ve uyumları süreci, ekonomide yakın ve etkili olmaya devam edecek. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz bürokraside uzun süre çalışmış bir ekonomist. Yeni Ticaret Bakanı Ömer Bolat ise iş dünyasından bir isim. Bunun yanı sıra son seçimlerde eski dışişleri ve savunma bakanları ile Erdoğan’ın lideri olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) tüm milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yeni dönemi için yemin ettiler. Bu yüzden özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istekli olmadığı durumlarda, herhangi bir temel değişikliğe karşı hükümet üzerinde bir baskı unsuru oluşturuyorlar.

Türkiye’nin nabzını tutmayı ve Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye çalışmayı destekliyorum. Seçimlerin sonucunu öğrenmeden önce de tutumum aynıydı. Çünkü Türkiye, Ortadoğu'da ve uluslararası alanda önemli bir ülke. Türkiye ile ilişkileri yönetmeliyiz, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önümüzdeki süreçte siyasi yönelimleri ve uygulamaları konusunda güvenle bir sonuca varmak için henüz çok erken. Çünkü başlıca sınav, eylemler ve uygulamalardır. Seçim kampanyası sırasında yapılan konuşmalar, insani olaylarla etkileşimler ya da etkinlikler ve törenlerden ziyade, herkes Erdoğan’ın Türkiye'nin Ortadoğu'da lider bir role sahip olacağına inanan ve bunu arzulayan bir lider olduğu, kişisel ve siyasi yönelimlerinin açıkça siyasal İslamcı çizgide ilerlediği ve şahsının ya da ülkesinin girişimlerinde kendisine çok pahalıya mal olmadıkça buna öncelik vermekten geri adım atmadığında hemfikir.

Ancak bu eğilimler Türk siyasetiyle çelişirse, Erdoğan taktiksel manevralarda ve önceliklerini yeniden düzenlemekte tereddüt etmiyor. Bu yüzden hırslı bir politikacı, tutkulu bir ideolog ve bir denge kurmak için manevra yapma imkânı arayışında olduğu siyaset arenasında pragmatik bir siyasetçi olarak kabul edilebilir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



İsrail’in Dürzileri koruma bahanesi

Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025
Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025
TT

İsrail’in Dürzileri koruma bahanesi

Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025
Suriye'nin Suveyda ilindeki es-Savra el-Kubra beldesinde konuşlanan Suriye güvenlik güçleri mensupları, 2 Mayıs 2025

Sobhi Frangieh

Dürzileri korumak, Suriye'yi bölmek, Türkiye'nin nüfuzunu engellemek, radikallerle mücadele etmek… Tüm bu başlıklar İsrail tarafından yetkilileri ve medyası aracılığıyla Suriye’deki Beşşar Esed rejiminin düşmesinden bu yana sona ermeyen, askeri saldırılarla başlayan ve Suriye'nin askeri alt yapısını hedef alan müdahalelerini meşrulaştırmak için kullanılırken Suriye devleti ile Ceramana, Eşrefiye Sahnaya ve Suveyda'daki Suveydalı gruplar arasındaki gerilimin perde arkasında İsrail, 2 Mayıs Cuma sabahı Şam'daki Başkanlık Sarayı yakınlarını ‘uyarı’ amaçlı bombaladı.

İsrail'in bu saldırısından birkaç saat sonra İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, İsrail'in Suriye'de yeni hedefler vurmaya hazırladığını bildirdi. İsrail ordusundan yapılan açıklamaya göre saldırılarda Suriye'de bir askeri alan, uçaksavar silahları ve karadan havaya füze altyapısı hedef alındı. Açıklamada ayrıca ‘ordunun ihtiyaç duyulduğunda harekete geçmeye devam edeceği’ belirtildi.

İsrail, Şam kırsalındaki Harasta Askeri Hastanesi ve Tel Menin bölgesi yakınlarındaki 41. Alay Kışlası, Dera kırsalındaki İzraa beldesi yakınlarında bulunan 175. Alay Kışlası ve Dera'da Sanameyn bölgesi yakınlarındaki Musbeyn köyü çevresindeki füze taburunu hedef aldı.

Suriye Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkiliye göre İsrail’in hedef aldığı bu mevkiler ‘neredeyse silahsız’ olmasına rağmen, İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumak için bahane olarak kullandığı bu gerilim, Suriye'deki iç barış, birçok ülkenin çatışan çıkarları ve Suriye'nin taşıması gereken geleceğe ilişkin algıları nedeniyle bölgesel ve uluslararası siyasi iklim üzerinde önemli sonuçlar doğuruyor.

İç barış tehlikede

Geçtiğimiz aylarda İsrail, Dürzileri koruma söylemini olası bir müdahale için bahane olarak kullandı. ‘İsrail’in Suriye’deki Dürzileri korumaya kararlı olduğunu’ söyleyen Başbakan Binyamin Netanyahu başta olmak üzere İsrailli yetkililer birçok kez uyarı mesajı gönderirken İsrail, bu söylemi desteklemek için hava saldırıları düzenledi. İsrail'deki Dürzilerin ruhani lideri Muvaffak Tarif de Suriyeli Dürzilerin çoğunun, İsrail'in Suriye'ye müdahalesini meşrulaştırmak için ‘dayanaksız bir bahane’ olarak gördüğü bu söylemi destekledi.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre konuşan Suriye Savunma Bakanlığından yetkili, “Dürzi kardeşlerimiz İsrail'in onları korumak istemediğini, aksine kendi çıkarlarını korumak istediğini biliyor. Bunu Suveydalı grupların liderleriyle yaptığımız birçok görüşmede gördük. Suveyda'daki cemaatin dini aktörleri ve şeyhleri, Dürzileri koruma bahanesiyle İsrail'in müdahalesini reddettiklerini defalarca kez açıkladılar.

Suriye'deki Dürziler arasında İsrail'in Dürzileri koruduğu söylemini destekleyen bazı sesler olsa da bunlar Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin İsrail’in müdahalesini reddeden seslerin çokluğuyla kıyaslanamaz bile. İsrail'in söylemini gerçek dışı ve Suriye Dürzileri tarafından talep edilen bir gereklilik olmaktan çıkarıyor.

Bu yasadışı ve haksız müdahale bir yandan Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin birliğini zora sokarken, diğer yandan Suriye’de Dürziler ile ülkenin diğer kesimleri arasında daha büyük bir gerilim yaratıyor. Bu da Dürzi toplumunun kendi içinde ve Suriye'nin dini dokusunda çatışmanın fitilini ateşleyebilecek bir tehdit oluşturuyor.

Gelen bilgilere göre Suriye hükümeti ve Dürziler, İsrail’in bu söylemine karşı koymak için ellerinden geleni yapıyorlar. Suriye hükümeti ile Dürzi aktivistler arasında yapılan Suveyda Anlaşması, İsrail'in saldırıları ve söylemleriyle körüklediği Suriye-Suriye gerginliğini azaltmaya yönelik bir girişimdi. Suriye hükümeti, Suveyda'da bizzat Suveydalılar tarafından yönetilen yerel bir yönetim gibi görünen bir yapıyı kabul etti. Ancak bu gelişme, Suriye hükümetinin, Suriye'nin birliğine ve merkezileşmesine tehdit olarak gördüğü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile benzer bir anlaşmayı reddetmesi, silahların kendi bölgelerini yönetmek üzere belirli bir kesimin elinde olmasına izin vermeme yaklaşımına aykırıydı.

Suriye'deki Dürziler arasında İsrail'in Dürzileri koruduğu söylemini destekleyen bazı sesler olsa da bunlar Suriye ve Lübnan'daki Dürzilerin İsrail’in müdahalesini reddeden seslerin çokluğuyla kıyaslanamaz bile.

Suriye’de silahların devletle sınırlandırılması çabası

Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre Suriye ordusu ve Suriye'nin güneyinde Savunma Bakanlığı'na bağlı olmayan yerel gruplar arasında İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırılarına karşı büyük bir öfke hakim. Bu öfke sadece İsrail’in düzenlediği hava saldırılarından değil, aynı zamanda Suriye hükümetinin karşılık vermeme yaklaşımından da kaynaklanıyor.

Suriye Genel Güvenlik İdaresi’nden bir yetkili Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, “İsrail’in hava saldırılarının ve karadan müdahalesinin devam etmesi, Suriye hükümetinin askeri güçlerini birleştirmesine ve özellikle güneydeki yerel gruplardan silahlarını çekmesine engel oluyor. Bu grupların pek çok üyesi devletle müzakere sürecinde ellerindeki silahların kendilerini herhangi bir İsrail kara müdahalesinden korumak için olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.

Al Majalla’ya konuşan Dera'daki yerel bir grubun lideri, bu durumu doğrulayarak “İsrail'in düşman hatlarına yakınız ve bize ne zaman geleceklerini bilmiyoruz, onları beklemeli ve köylerimizde onları izlemeli miyiz? Suriye ordusu hala oluşum sürecinde, hükümetin adımlarına ve politikasına bağlıyız ancak tehlike her an köylerimize girebileceği sürece silahlarımızı teslim etmeyeceğiz” şeklinde konuştu.

Savunma Bakanlığı'na bağlı Dera'daki bir askeri yetkiliye göre bazı yerel grupların İsrail'in Dürzileri desteklediği iddiasına öfkelenmesi, onları toplanmaya ve İsrail'in kendilerini korumak için müdahale ettiğini söyleyenlerle çarpışmak için Suveyda'ya doğru hareket etmeye itti. Bu yüzden ordu ve Genel Güvenlik İdaresi derhal müdahale ederek söz konusu grupların Suveyda’ya ulaşmalarını engelledi ve silahlarını ellerinden aldı. Askeri yetkili, “Ceramana’ya gitmek üzere Suveyda'dan ayrılan silahlı grupları hedef alan Bedeviler koordinasyonsuz bir şekilde hareket ettiler. Bir kez daha aynı şeylerin yaşanmasını önlemek için onlarla çatışmaya girmek zorunda kaldık” dedi.

Suriye ordusu halen oluşum sürecinde, hükümetin adımlarına ve politikasına bağlıyız, ancak tehlike her an köylerimize girebileceği sürece silahlarımızı teslim etmeyeceğiz.

Öte yandan İran'ın İsrail'in müdahalesinin yarattığı kaostan faydalanmaya çalışacağına ve bunu da birkaç adımda gerçekleştireceğine şüphe yok.

Bu adımların başında medyada Suriye hükümetini şeytanlaştırmak ve Suriye hükümetinin İsrail bombardımanını kabul ettiği ve iktidarda kalmak karşılığında bu konuda sessiz kaldığı fikrini yaymak geliyor. İkinci adım ise bombardıman sırasında ortaya çıkan güvenlik dengesizliğini istismar etmek ya da İsrail tarafından körüklenen gerilimi kontrol altına almaya çalışmak olacak. Suriye hükümeti Suveyda ve Dera'nın güvenliğini sağlamak ve buralardaki mezhepsel ve sivil halk arasında çatışmaların patlak vermesini önlemek için Genel Güvenlik İdaresi’nden binlerce personeli bölgeye gönderdi. Bu durum, Suriye ordusu ve kamu güvenliği personelinin yetersizliğini de hesaba katarsak, coğrafi boşluklar olduğu anlamına geliyor. Bu boşluklar, İran'ın kendi çıkarlarına hizmet edecek yerel hücrelerin oluşumunu desteklemek ya da silah transfer etmek için kaçırmayacağı bir fırsat. Bazılarına göre İsrail’in hava saldırıları rejimin kalıntıları ve İranlı milislerin Suriye devletine karşı saldırılar düzenlemesine fırsat verebilir. Zira son iki günde Deyrizor’da bazı Genel Güvenlik İdaresi üyelerine yönelik çok sayıda saldırı düzenlendi.

İran'ın İsrail'in Suriye’ye müdahalesinin yarattığı kaostan, başta Şam hükümetini medyada şeytanlaştırmak olmak üzere çeşitli adımlarla faydalanmaya çalışacağına şüphe yok.

İsrail’in saldırıları, özellikle Şam yönetiminin İsrail’in bombardımanlarından korumak amacıyla personelini askeri alanlardan uzaklaştırması durumunda Suriye’nin askeri gücünün ve Genel Güvenlik İdaresi’nin kırılganlığını da artıracak. Bu da ülkeyi eski rejimin kalıntıları, nüfuzunu ve silahlarını güçlendirmeye çalışan DEAŞ ve İran destekli milislerin kalıntılarının Suriye’deki olası eylemlerine karşı daha savunmasız hale getirecek. Bu durum ise Suriye'de istikrarı desteklemeye yönelik herhangi bir hükümet ya da uluslararası çabayı kaçınılmaz olarak geciktirecek.

İsrail, Suriye'deki rejimin düşmesinden sonra Türkiye'nin Suriye'de artan nüfuzuna, Suriye'ye askeri müdahalede bulunarak karşı koymaya çalışıyor. Bu amaçla İsrail geçtiğimiz ayın başlarında, Türkiye'nin askeri üsse dönüştürmeye çalıştığı söylenen (bu doğrulanmış bir bilgi değil) T4 Hava Üssü de dahil olmak üzere askeri bölgeleri bombaladı ve Washington'ı Türkiye'nin Suriye’de artan nüfuzunun kendi güvenliği için bir tehdit olduğuna ikna etmeye çalıştı. Edinilen bilgilere göre İsrail ayrıca Washington'ı, Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu Türkiye'nin nüfuzuna karşı arttırmasına izin vermeye de ikna etmeye çalışıyor. Ancak Washington, bunu kabul etmiş görünmüyor.

sdfrgty
Dürzi köyü es-Savra el-Kubra sakini Selman Aleyvi, Suveyda’daki çatışmaların ardından hasar gören evini incelerken, 2 Mayıs 2025 (Reuters)

İsrail'in Rusya’nın Suriye'deki nüfuzunu güçlendirme girişimi, Avrupa ve İngiltere'nin engelleriyle karşılaşacak. Çünkü Avrupa’nın önde gelen bazı ülkeleri, Beşşar Esed rejiminin düşmesini Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu sona erdirmek için bir daha yakalanamayacak bir fırsat olarak gördüklerinden Suriye coğrafyasını Moskova'nın hesaplarından çıkarmak amacıyla Suriye hükümetini destekleme yönünde hareket etti. Al Majalla’ya konuşan Avrupalı bir yetkili, AB ve İngiltere'nin Suriye'nin istikrara kavuşmasını ve başta Rusya ve İran olmak üzere dış müdahalelerden korunmasını desteklemeye çalıştığını söyledi. Öte yandan İsrail’in, Suriye devletinin zayıflığını derinleştiren ve iç anlaşmazlıkları çözme adımlarını zorlaştıran müdahalesi, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri başta olmak üzere birçok Arap ülkesi tarafından da hoş karşılanmayacağı gibi, İran'ın İsrail’e karşı direniş bahanesiyle Suriye ve Lübnan'da yeniden nüfuz kazanması için bir fırsat yaratması nedeniyle ABD tarafından da hoş karşılanmayacaktır. Suriye'nin istikrarını desteklemeye çalışan bu ülkelerin hiçbiri böyle bir durumun olmasını istemiyor. Bu da bölgesel ve uluslararası istikrara mutlaka yansıyacaktır.

Kısa ya da muhtemelen uzun vadede İsrail'in Suriye'ye müdahalesini meşrulaştırmak için Dürzileri koruma ve Türkiye'nin nüfuzuna karşı koyma kartını kullanmaya devam etmesi bekleniyor. Sonuç olarak İsrail Suriye'nin zayıf, askeri açıdan kırılgan ve istikrarsız kalmasını istiyor gibi görünüyor. Çünkü bu durum, birçok İsrailli liderin de söylediği gibi ‘İsrail’in ulusal güvenliğini’ koruyor. Ancak bu politika aynı zamanda Ortadoğu'da bölgesel ve uluslararası güvenliği tehdit eden bir infiale sebep olabilir. İsrail'in de bu infialin, korumaya çalıştığı ‘ulusal güvenliği’ üzerindeki yıkıcı yansımalarından kurtulması pek olası görünmüyor.