Avam Kamarası Brexit’i destekliyor mu?

Michel Barnier (sağda) Donald Tusk (ortada) ve Jean-Claude Juncker (solda) dün Brüksel’de Brexit anlaşma taslağının onaylanması sonrasında birbirlerini tebrik ederken (AFP)
Michel Barnier (sağda) Donald Tusk (ortada) ve Jean-Claude Juncker (solda) dün Brüksel’de Brexit anlaşma taslağının onaylanması sonrasında birbirlerini tebrik ederken (AFP)
TT

Avam Kamarası Brexit’i destekliyor mu?

Michel Barnier (sağda) Donald Tusk (ortada) ve Jean-Claude Juncker (solda) dün Brüksel’de Brexit anlaşma taslağının onaylanması sonrasında birbirlerini tebrik ederken (AFP)
Michel Barnier (sağda) Donald Tusk (ortada) ve Jean-Claude Juncker (solda) dün Brüksel’de Brexit anlaşma taslağının onaylanması sonrasında birbirlerini tebrik ederken (AFP)

İngiltere Başbakanı Theresa May, Avrupa Birliği (AB) tarafından dün sabah onaylanan Brexit anlaşmasını önümüzdeki ay parlamentodan geçirme konusunda zorlu bir mücadeleyle karşı karşıya.
İngiliz Temsilciler Meclisi’nin 10 Aralık’ta, May’in planını onaylaması beklenirken, aynı hafta içerisinde bir AB zirvesi planlanıyor. Meclis'in birçok üyesi tarafından alenen itiraz edilen anlaşma hakkındaki oylama Avam Kamarası tarafından reddedilmek de dâhil olmak üzere çeşitli senaryolarla sonuçlanabilir.
Brexit anlaşması desteği
May, parlamento anlaşmayı onaylamayı reddettiği takdirde İngiltere’nin 29 Mart 2019’da AB’den anlaşma olmaksızın çıkacağı konusunda uyarıda bulundu. Bu, İngiltere'nin en yakın ticaret ortaklarıyla olan ilişkilerini aniden koparması, uçuşlarda aksama, ilaç yoksunluğu, limanların ve otoyolların etkilenmesi anlamına geliyor.
Muhafazakâr Milletvekili Jacob Rees-Mogg başta olmak üzere Brexit’i onaylayan fakat May’in planını reddeden onlarca kişi, bir anlaşmanın olmamasını, ülkeyi AB ile yakın ilişkide tutan mevcut anlaşmadan daha iyi olduğunu düşünüyor. Ancak bu görüş, parlamentoda çoğunluğun desteğinden yoksunken, bazı milletvekilleri bunun olmasını engellemek için söz verdiler.
Söz konusu milletvekilleri, bir anlaşmaya varılamaması halinde İngiltere ve mali piyasalarda bir kaos oluşmasından endişe ediyor. Hazine Bakanı Philip Hammond da geçtiğimiz Cumartesi günü bu konuda bir uyarıda bulunmuştu. Hammond, BBC’ye yaptığı açıklamada, “Herhangi bir anlaşmaya varmadan AB’den ayrılırsak, bunun İngiliz ekonomisine yansıyan sonuçlarının çok ağır ve yıkıcı olacağı konusunda kuşku yok. Gelecekteki refah ve işler için de olumsuz olacak” dedi.
Alternatif plan?
Parlamentonun planı reddetmesi halinde, İngiltere Başbakanı Theresa May, ülkesinin desteğini alabilmek için Brüksel’e gideceği düşünülüyor. Öte yandan dün gerçekleştirdiği basın toplantısında bu senaryonun uzak bir ihtimal olduğunu ifade etti.
AB liderleri, müzakere masasına geri dönmeyecekleri konusunda uyarıda bulunurken, bir anlaşmaya varmama riski fikirlerini değiştirebilir. Çünkü bu durum AB için de her zaman olumsuz sonuçlar doğuracak.
‘Sunday Telegraph’ gazetesinin haberine göre çok sayıda İngiliz bakan ve Avrupalı diplomat gizlice bir alternatif plan önerisi üzerine çalışıyorlar. Haberde ayrıca üst düzey bakanların, Brüksel ile ilişkilere, Avrupa Birliği üyesi olmayan, ancak Avrupa Ortak Pazarı üyesi olan Norveç'e uygulananlarla benzer sınırlar koyduğu bildiriliyor.
Ortak pazarda kalmak AB vatandaşlarının İngiltere’ye seyahat özgürlüğünü korumayı gerektirecek olmasına rağmen, bu May ve birçok Brexit taraftarı açısından tartışmalı bir konu. Parlamentoda çoğunluğun bu yaklaşımı desteklemesi ve ikinci bir oylama yapması muhtemel.
Öte yandan The Telegreph gazetesinin haberinde AB yetkililerin, değiştirilmiş bir anlaşmaya veya başka bir senaryoya olanak sağlamak için 50. maddeyi genişletmenin yollarını bulmaya çalıştıkları belirtildi.
May’in devrilmesi
AFP’ye göre bu senaryolar gerçekleşmezse, durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Muhafazakâr milletvekilleri parti lideri May’i devirmek için durdurulan çabaları canlandırabileceği belirtilirken, bunun için 48 milletvekili yani partideki vekillerin yüzde 15’inin güvenoyunu çekmesi gerekecek. Ardından bu kesimin May’in karşısına çıkacak rakibini desteklemesi gerekiyor.
Bu arada Başbakan, genel seçim çağrısında bulunarak meclisin çıkmazını kırmaya çalışabilir. Ancak tüm milletvekillerinin üçte ikisinin desteğine ihtiyacı olacak. Milletvekillerinin salt çoğunluğu, güven oylaması yoluyla May hükümetini devirebilir. Eğer milletvekilleri iki hafta içinde anlaşırsa, yeni hükümetin oluşturulmasına yol açabilir.
Meclis koalisyonundaki gerilimlerin işaretleri mevcutken May'i devirme tehditleri arttı. Güçlü bir Brexit taraftarı Kuzey İrlanda’daki Demokratik Birlik Partisi, May hükümetini destekliyor. Ancak bu konu nedeniyle desteğini çekebilir.
Bu haftaki uyarıda parti, hükümetin mali yasasına desteğini geri çekti. Ayrıca halk oylaması adıyla yeni bir referandum çağrısında bulunarak tüm taraflardan önemli destek alıyor. May defalarca yeni bir referandum yapılmayacağını söyledi.  Ancak Muhafazakârlar ve muhalefet partilerinin bu türden bir referandum için artan desteğiyle, Avam Kamarası'nda bu eğilimi zorlayan bir çoğunluk felç durumuyla karşı karşıya kalabilir.



Eski bir Suudi diplomat ABD Başkanı'na açık bir mektup gönderdi

Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)
Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)
TT

Eski bir Suudi diplomat ABD Başkanı'na açık bir mektup gönderdi

Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)
Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)

Ziyad el-Fifi
‘Bir Suudi vatandaşından açık mektup’ adını vermiş olsa da Ali Avad Asiri’nin yazdığı büyükelçilerin el ele vermek için kullandığı diplomatik bir mektuptu. Ancak o, bunu tüm dünyanın huzurunda ABD Başkanı Joe Biden’a okumayı tercih etti.
ABD menşeili ‘The National Interest’ dergisi, daha önce Riyad'ın İslamabad ve Beyrut büyükelçisi olarak görev yapan Suudi bir diplomat tarafından yazılmış bir makale yayınladı. Suudi yazar bu makalede, ABD Başkanı’na hitap ederek iki ülke arasındaki ilişkilerin, önceki iki başkan dönemine, geçmişe ve geleceğe değindi.
Asiri, makalesini Beyaz Saray hükümdarı ile karşılık oturup konuşuyor gibi kaleme aldı. Bu vesile ile iki ülke arasındaki tarihsel ilişkinin kaybolan ve tarihin kenarında üzücü bir olay haline gelen ve ‘trajik bir kaza’ olarak nitelendirdiği ‘dengesizlik’ sonrasında başladığı yeni bir noktayı ortaya çıkarmaya çalışıyor. Emekli Suudi diplomat, Biden'in ülkesinin, Riyad ile ilişkilerini yeniden değerlendirmek için başlangıç ​​noktası olarak seçtiği noktayı, ilişkinin yeni bir aşamasına geçmek için bir fırsat olarak görüyor.

Washington'un güvenilirliğini aşındırması
Eski Suudi yetkilinin Beyaz Saray’ın Efendisiyle iletişim kurmak için neden bu yolu seçtiği bilinmiyor. Bununla birlikte, yaklaşık yarım yüzyıla yayılan siyasi tecrübesiyle yetmişlerindeki bu adama hitap eden mektubunun başında, bölge ve sorunlu karmaşıklığıyla kendi istediği gibi değil de olduğu gibi ilgilenmesini talep etti.
Asiri, “Obama yönetiminde Başkan Yardımcısı olarak Irak'taki mezhepsel çekişmenin etkisiz hale getirilmesine yardımcı oldunuz. Arap Baharı’nın ardından, temkinli sesiniz, liberal demokrasi gündeminin destekçilerini Ortadoğu krizinin sosyal ve ekonomik yapısını ilk etapta dikkate almaya ikna etti. Ancak Ne yazık ki, o zamandan beri, Obama ve Trump yönetimlerinin siyasi çelişkiler ve kararlılık eksikliği, ABD'nin Arap devletleri için güvenilir bir ortak olarak itibarını büyük ölçüde aşındırdı” ifadelerini kullandı. Önceki iki yönetimin neden olduğu kafa karışıklığını gidermek için farklı bir yaklaşım benimsemesini istedi.

‘Sözde müttefikin’ acısı
Ali Asiri, mektubunda, doğrudan söylemese de Biden'ın Barack Obama'nın daha modern bir versiyonu olduğu görüşüne değinmeyi de göz ardı etmedi. O dönemde kartları karıştıran kişinin Obama’nın gölgesi ve yardımcısı olan Biden olduğuna işaret etti.
Asiri, ülkesinin eski Demokrat Başkan tarafından yapılan ve ‘sözde müttefiklik’ olarak nitelendirdiği şey ve Araplar ile İran arasındaki sorunu çözmek için ‘bölgeyi Tahran ile paylaşmayı önererek’ yaptığı ‘haksız planın’ acısını hala hissettiğine değindi. Ayrıca Washington nezdinde İran’ın hala terörizm sponsoru olduğuna dikkat çekti.


Obama yönetiminin İran ile yaptığı anlaşma Körfez ülkelerini alarma geçirdi (Reuters)

44’üncü Başkan’ın ülkesi ile bölgedeki geleneksel müttefikleri arasında başlattığı krizin tetikleyicisi olan nükleer anlaşmaya atıfta bulunmadan Obama döneminden ve Körfez'den söz etmek mümkün değil. Mektupta, İran'la ortak eylem planı, ‘İran devrimci rejiminin Yemen, Suriye, Irak ve Lübnan'daki militan vekillerini desteklemek için bir örtü olarak kullandığı kusurlu anlaşma’ olarak nitelendirildi.
Bunun yanısıra Suudi diplomata göre ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan dönemin olumsuz yansımaları, ‘Mısır'daki Müslüman Kardeşler gibi aşırılık yanlısı güçlere güzelleme yapma ve Suriye'deki çatışma kurbanlarını baskıcı bir rejimin gazabıyla karşı karşıya bırakma’ hatasının sonucuydu ve bu ülkeler hala o dönemin zorluklarıyla karşı karşıya.

Trump'la olan ilişki bir ‘takastı’
Görünüşe göre eski Başkan Donald Trump ile selefinin dönemine kıyasla tüm sıcaklığıyla ilişki Suudiler için pek tatmin edici değildi.
Ali Asiri, Trump'ın Suudi Arabistan ile Amerika arasındaki stratejik ilişkiyi, askeri ve diplomatik düzeyde iki ülke arasındaki ilişkilerdeki iyileşmeyi kabul etmesine rağmen, bir ‘takas ilişkisine’ dönüştürdüğünü vurguladı.


Saudi Aramco tesislerin 2019 yılında hedef alındığı saldırıdan bir kare (Reuters)

Ayrıca, Eylül 2019'da iki Aramco tesisine düzenlenen saldırının, İkinci Dünya Savaşı sırasında Pasifik'teki ABD filosunu etkileyen ‘Pearl Harbor’ saldırısına benzer olduğunu belirtti. ABD’nin bunun ardından bir savaş başlattığına işaret eden Asiri, ancak ABD’nin iki yıl önceki tepkisinin ‘sembolik’ olduğunu söyledi. Bunun üzerine bir de Riyad’ın bedeli ödemesini talep ettiğini ifade etti.
Yazı, Washington ile Riyad arasındaki son dört yıldaki ilişkiyle ilgili olarak, ülkesi ile önceki ABD yönetimi arasındaki ilişki olarak nitelendirilmesinin yanlış bir tanım olduğu ifadesiyle sona eriyor.

Veliaht Prens’in eleştirilmesi
Suudi diplomatın mektubu, Körfez devletindeki yeni politikanın ne yapmaya çalıştığına dair daha net bir yaklaşım sunuyor. Yazıda Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman liderliğindeki Suudi yönetiminin yaklaşımının, ‘ideolojik mülahazaları ülkenin uluslararası davranışını ve iç politikasını tanımlayan kalkınmacılarla değiştirmeye’ çalışmak olduğuna işaret edildi.
Asiri, Suudi Veliaht Prensine karşı yürütülen kampanyanın eski Beyaz Saray Baş Danışmanı Jared Kushner ile kişisel ilişkisinin bir sonucu olduğunu ima etti.


Suudi Veliaht Prensi ve Jared Kushner arasındaki ilişkinin güçlü ve derin olduğu biliniyor (SPA)
Suudi diplomat bu konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: “İç Amerikan siyasetindeki mevcut bölünmeleri anlıyoruz, ancak görünen o ki, uluslararası ilişkiler ve Suudi liderliği, Capitol Binası içindeki partizan çıkar savaşında, özellikle de insan hakları gruplarıyla ittifak halindeki Demokratların çıkarları için hedef haline geldi. Söz konusu gruplar, Washington'daki siyasi bloklar için rızaya dayalı bir figür olmayan Kushner ile olan ilişkisi nedeniyle Suudi iktidar düzenindeki ikinci isim olan Veliaht Prensi hedef almak için hiçbir çabadan kaçınmıyor.”
 Suudi diplomat, bunun iki ülkenin uzun süredir devam eden ilişkilerine eğer kontrol altına alınmazsa büyük zarar vereceği konusunda uyararak şu ifadelere yer verdi: “Tüm bunlar, genellikle yerel siyaseti veya liderlik seçeneklerini aşan ve uzun süredir devam eden ilişkimize büyük zarar veriyor. Zamanla üstesinden gelinmezse, aynı güçler daha büyük zararlara neden olacaklar.”