Suudi Arabistan Göçmen Gazeteciliği

1908-1955 arasında Irak, Mısır, Cava ve Malezya’da çıkarıldı.

 Suudi Arabistan Göçmen Gazeteciliği
TT

Suudi Arabistan Göçmen Gazeteciliği

 Suudi Arabistan Göçmen Gazeteciliği

Suudi Arabistan, ülkenin birleşmesinden önce "göçmen gazetecilik" anlayışı ile bilinir. Suudi Arabistanlılar vatanların dışında gazete ve dergi çıkartırlardı. Bazı araştırmacılar ve biyografi yazarları, Suudi göçmen gazeteciliğini detaylı bir şekilde ele almak için çalışmaya başladı. Bazı araştırmacılar bu mükemmel gazetecilik servetini bulmakta birçok zorlukla karşılaşsa da bu alanda önce çıkmış ve Suudilerin ilgisine mazhar olmuştur. Bunların en önde gelenleri Osman Hafız, Dr. Muhammed eş-Şamih ve Dr. Abdurrahman eş-Şebil’dir.
Biyografi yazarı Muhammed bin Abdürrezzak el-Kaşami ülkesindeki gazeteciliğin başlangıcı hakkındaki araştırmalara önem verdi.  Üstün çaba sergileyerek ve seleflerinden yararlanarak Suud’lular tarafından daha önceden çıkarılmış gazeteleri yer, kuruluş, süreklilik ve yayından kaldırılma kriterlerine göre taksim etti. Yurtdışındaki Suudi Arabistan gazeteciliğinden bir örnek sunan bu çalışmasına “Yurtdışındaki Arap evlatlarının gazeteciliğinden örnekler” adlı kitabı içinde yer verdi. Bu gazetelerden bazılarının Suudi Arabistan’ın birleşmesinden önce çıkarıldığını dikkate alan yazar bu çalışmasında, sahipleri Suudi olan ancak kendisi Suudi olmayan gazetelere de yer vermiştir. Bu çalışma Hamd el-Casir kültür merkezi tarafından çıkarıldı.
Suudi Arabistan’ın gazeteciliğine ilgi gösteren diğer yazarlardan biri olan Kaş’ami yaptığı çalışmada Suudi Arabistan evlatlarının 1908-1955 yılları arasında Irak, Mısır, Cava ve Malay ülkeleri (Endonezya, Malezya, Singapur) gibi yabancı ülkelerde çıkardığı bazı gazete ve dergiler hakkında geniş bir açıklamada bulundu.
Araştırmacı Kaşami Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Suudi Arabistan evlatlarının ülkenin birleşmesinden önce yurtdışındaki gazetecilik konusunda sarf ettiği çabaların gün yüzüne çıkarılmasına ihtiyacımızız var. O vakitler yaşam şartları zordu ve teknolojik imkanlar yok kadar azdı. Yaptığım çalışmanın bundan sonraki süreçte Suudi Arabistan gazeteciliği alanında yapılacak çalışmalara ön ayak olmasını umuyorum” dedi.
Kaşami çalışmasını; Irak’ta çıkarılan Suudi gazeteler, Mısır’da çıkarılan Suudi gazeteler ve Malay ile Cava ülkelerinde çıkarılan Suudi gazeteler olmak üzere üç bölüme ayırmış. Bu üç bölümde ilk olarak gazetelerin yayına başlama tarihinden bahseden yazar çalışmada kurucusu,  editörü ve içeriği açısında tüm gazeteler hakkında detaylı bir şekilde konuşmuş.
Göçmen Suudilerin en fazla gazete çıkardığı bölgeler sırasıyla Irak, Mısır ve Malezya ile Endonezya. Göçmen Suudilerin Irak’taki gazeteciliğinden bahseden Kaş’ami “Suudi Arabistan birleşmeden önce Arap körfezindeki ailelerin çoğunun geçinebilmek ve güvenli bir ortam bulabilmek için Irak’a göç etti. Bu aileler bölgenin siyaseti ve gazeteciliğinde etkili oldu. Örnek olarak Irak’ta birçok bakanlık görevinde bulunan Abdullatif el-Mendil, Süleyman ed-Dahil, Abdullah ez-Zuhayr ve Abdullatif es-Sanyan gösterilebilir. Zikrettiğim son iki kişi Irak’taki Türk hâkimiyeti döneminde temsilciler meclisi üyeliği yaptı. Suudi gazeteler iki savaş arasında Osmanlı hâkimiyetinden kurtuluş çağrısı konusunda büyük rol oynadı. Bu alanda öne çıkan şahsiyetlere “Düstur” gazetesi ile Abdullah ez-Zuheyr, “Rakîb” gazetesi ile Abdullatif es-Sanyan örnek olarak gösterilebilir. Bu iki gazetenin ardından “Riyad” gazetesi, “Hayat” dergisi ve savaş haberleri ile ünlü olan “Cezîratü’l-Arap” gazetesi gibi birçok yayın çıkaran Süleyman ed-Dahil geliyor. Cezîratü’l-Arap gazetesi özellikle Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud’un Arap yarımadasının birleşmesi için başlattığı ve sonrasında Suudi Arabistan’ın kurulduğu savaş hakkındaki haberleri ile öne çıkmıştı” dedi.
Açıklamalarını sürdüren Kaş’ami “ Suudi Arabistan’ın doğusundan Irak’a göç eden ve Necef ile Kerbela bölgesinde eğitim faaliyetlerinde bulunan din adamları ile ilim talebeleri Suudi gazetelerin çıkarılması ve editörlüğünün yapılmasında büyük paya sahipler. Yakaza dergisinin sahibi Selman el-Safvani, Behlül dergisinin sahibi Muhammed Hasan en-Nemr ve Abdullah bin Şeyh Ali el-Ceyş bu isimlere örnek olarak gösterilebilir.
Mısır’daki Suudi gazeteciliğinden bahseden Kaş’ami Abdulaziz Al Suud el-Hicaz’ın Necid sultanlığına katıldığı ve ardından Necid ile Hicaz’ın başına geçince Mısır’da kendisini temsil edecek ve ülkedeki vatandaşların işlerine bakacak bir temsilcisi bulunmasını istediğini söyledi. Bu temsilcilik koltuğuna Irak ile Şam arasında gidip gelen ve hayvan ticaretiyle uğraşan Fevzan bin Sabik Al Osman seçildi. Al Osman Mısır’a yerleştikten sonra Necd ve Hicaz’ın haberlerinin aktarılacağı ve Mısırlıların Arap yarımadasında gerçekleşen olaylara ilişkin bilgi edinmesine yönelik makale ve yazıların yayınlanacağı bir gazete çıkarmak istedi. Riyad gazetesini çıkaran Süleyman ed-Dahil ile güçlü ilişkilere sahip olan Fevzan es-Sabik Al Osman bu tecrübeyi yeniden yaşamak istedi ve 1926 ‘da Necd ve Hicaz’ı ziyaret ederek Sultan Abdulaziz ve Veliaht ile görüşen Mısırlı gazeteci Muhammed Şefik Mustafa’dan yardım istedi. Bu girişimin ardından 15 günde bir çıkarılacak olan Riyad gazetesinin yayımına başlandı ve o dönemde Hicaz ve Necid’deki uyanışın dili oldu. Mısır’a gelen öğrenci heyetlerinin de çıkardığı özel bir yayın olduğu gibi Mısır’da oturan Hicazlılardan biri olan Fuad Şakir 1930 yılından “Harem” gazetesini çıkardı. Ancak bu gazetenin yayın hayatı fazla sürmedi ve ardından Suudi öğrenci heyetlerinin sözcüsü olan “Nüvêt” dergisi çıkarılmaya başlandı. O dönem de Mısır’da iki Suudi gazetesi daha bulunuyordu ki bunlar “Arapların haykırışı” ile “Kahire” gazeteleri idi.
Cava ve Malay ülkelerindeki Suudi gazeteciliği hakkında da konuşan Kaş’ami Suudi Arabistan krallığı öncesinde Arap yarımadasında uzun süre oturmuş olan birçok ailenin geçinebilmek ve ticaret yapmak için Endonezya’ya gittiğini ifade ederek onların az bir süre devam edebilen birçok gazete çıkardığını ifade etti. Bu gazeteler arasında İkbal, İrşad, Şifa, Propodor,  İslami cephane, Kıstas, Vefak, Ahkaf, Dehna, Misbah, Rabıta, Berhot, Islah, Kuveyt ve Irak ve Mürşid ve Tevhid gazeteleri bulunuyor.  Burada dikkat çekilmesi gereken noktada bunlardan iki gazetenin Suudi Arabistan ile bağlantısı bulunuyor. Bunlar Hicazlı Muhammed Said’in başkanlığını yaptığı Vefak gazetesi ve Abdulaziz er-Reşid ile Yunus Bahri tarafından çıkarılan Kuveyt ve Irak gazetesi.
Suudi Arabistanlılar tarafından yurtdışında çıkarılan yayınların içeriği gözlemlendiğinde onların Suudilerin sesi olduğu, edebiyat ve tarih konusundaki ulusal kitabeler ile Arap birliğinin sağlanması çağrısında bulunan şiirlere önem verdiği görülüyor. Birçok Suudi gazete de Arap yarımadası haberleri ile Kral Abdulaziz’in gidişatına yoğunlaşırken satırlarında Kralın başarıları ve ülkedeki devrim faaliyetlerine yer veriyor.
Gazetelerde Arap ulusalcılığı yanlısı bir dil dikkat çekerken Arap birliği çağrısı yapılıyor. Bu gazete ve dergilerin ortak noktalarından biri de Arap milletine hizmet etmek ve Arap meselelerini savunmak.



Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
TT

Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)

Cezayir, 12 Haziran'da yapılması planlanan Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun döneminin ilk seçimlerine doğru giderken İslami eğilimli partilerin, çoğu bağımsız olan muhalifler karşısında güçlü sonuçlar elde etme olasılığının yüksek olduğunu gösteren göstergeler söz konusu. İslami eğilimli partilerin şansı, ülkede 2019 yılında halkın sokaklara döküldüğü, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın uzun soluklu iktidarının sona ermesine katkıda bulunan ‘halk hareketinin’ (Hirak) bazı kesimlerinin yanı sıra Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) ile Kültür ve Demokrasi Birliği (RCD) gibi laik partilerin seçimleri boykot etme kararı almaları dahil olmak üzere birçok faktör tarafından destekleniyor. Siyasi arenaya uzun yıllar hakim olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Demokratik Ulusal Birlik (RND) partileri, eski rejime olan bağlılıkları nedeniyle, yarışa bölünmüş halde girdiler.
Pekk, seçim yarışı tablosu, sandık başına gidilmesine günler kala nasıl şekillendi?

‘Milliyetçi’ partiler
FLN, Cezayir’in 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasında bu yana ülkenin siyaset sahnesini hegemonyası altına aldı. Hegemonyası, yetkililerin halk protestolarından sonra tek partili hükümet sistemini kaldırdığı 1989 yılına kadar devam etti. Parti, Aralık 1991 seçimlerinde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) karşısında neredeyse iktidarı kaybediyordu. Ancak ordu, seçimlerin ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu adım, 1992 yılının başlarından itibaren ülkenin on yılı aşkın bir süre boyunca şiddet döngüsüne girmesine neden oldu. Cezayir 1997 yılında, 1992'de iptal edilen seçimlerden sonraki ilk parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. RND, bu seçimleri, açık ara farkla (156 milletvekili) kazandı. RND, FLN tarafından ihanete uğramaktan korkan parti yetkilileri tarafından kurulan yeni bir partiydi. FLN ise FIS’in kapatılmasının ardından ülkedeki ana İslami eğilimli parti haline gelen Barış Toplumu Hareketi'nden (MSP (69 milletvekili) sonra üçüncü sırada (62 milletvekili) geldi.
FLN, 2002 seçimlerinde 199 sandalye kazanarak yeniden lider olurken RND (1997 seçimlerinde 156 milletvekili çıkardıktan sonra) sadece 47 sandalyeyle üçüncü sıraya geriledi. Partinin bu düşüşü, o dönem parti lideri olan Liamine Zeroual ile bağlantılı olabilir.  Zeroual istifa edip iktidarı Buteflika'ya devrettikten sonra, Buteflika'nın onursal başkanlığını yaptığı FLN iktidarı yeniden geri aldı. 2007 seçimlerinde FLN 136 sandalyeyle liderliğini sürdürürken, onu 61 sandalyeyle RND izledi. 2012 seçimlerinde de tablo değişmedi. FLN, 208 sandalyeyle liderliğini sürdürürken RND 58 sandalye ile peşinden geldi. 2017 seçimlerinde aynı sahne bir kez daha tekrarlandı. FLN, 146 sandalyeyle liderliğini korurken RND, 97 sandalyeyle onu takip etti.
FLN ve RND’nin, Buteflika'nın 1999'dan 2019'a kadar süren iktidarının temel dayanakları olduğu açıkça görülse de Cezayirliler, 12 Haziran'da sandık başına gittiklerinde, iki partinin Buteflika rejimine bağlılıkları ve eski rejimi savunmaları onlara zarar verebilir. Bu iki partinin Buteflika'yı hasta ve konuşamazken haldeyken bile desteklediği ve sağlığının sebep olduğu engelleri bilmelerine rağmen Buteflika’yı arka arkaya cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri biliniyor. Dahası, Buteflika rejimi düşer düşmez bu iki partiden önde gelen çok sayıda isim, yolsuzluk ve yasadışı servet edinme suçlarından hüküm giyerek kendilerini parmaklıklar ardında buldu.
Tüm bu faktörler, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen bu iki partinin egemenliğinin sona ermek üzere olabileceği ve 12 Haziran seçimlerinden feci sonuçlarla çıkabileceği izlenimi veriyor.

İslami eğilimli partiler
İslami eğilimli partiler, muhaliflerinin dağılması ve bir noktada her zaman hükümetlerin milliyetçilerle siyasal İslamcıları (FLN, RND ve MSP) bir araya getirmesi gerektiğinde ısrar eden eski Cumhurbaşkanı Buteflika’nın rejiminin bir parçası olmasına rağmen, Buteflika'ya karşı halk hareketine verdiği desteği sürmesini sonucunda 2021 seçimlerine güçlü bir konumda giriyorlar.
Siyasal İslamcıların Buteflika yönetiminden ayrılması, 2011'de Arap Baharı'nın başlamasından hemen sonrasına denk geliyor. İslami eğilimli partiler, muhalifleri tarafından, tökezleyen halk hareketini sürdürerek fırsatçı olmakla suçlandılar. Arap Baharı, Mısır, Tunus ve Libya'da olduğu gibi Cezayir’de de siyasal İslamcıları öne çıkardı. Tıpkı, parlamento seçimlerinin siyasal İslamcıların ilk kez hükümete liderlik etmelerine izin veren en büyük payı kazanmasıyla sonuçlandığı Fas’ta olduğu gibi.
Ancak 2012 seçimleri, siyasal İslamcıların istediği gibi geçmedi. Çünkü resmi sonuçlar FLN'nin ve RND’nin hakimiyetinin devam ettiğini gösterdi. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıları seçimlerde hileli yapıldığı iddiasında bulunmaya itti. Aynı sonuç, siyasal İslamcıların milliyetçilerin ardından üçüncü sırada yer aldığı 2017 seçimlerinde de tekrarlandı. Ancak bugün 2021 seçimlerinin arifesinde, rakiplerinin ve muhaliflerinin yaşadığı talihsizlikler, en çok siyasal İslamcıların işine yarayacak gibi görünen bir tablo söz konusu.
İslami eğilimli partilerin başını şuan, Abdurrezzak Mukri liderliğindeki MSP ve Abdullah Caballa liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Cephesi (FJD) çekiyor.

Laik partiler
Cezayir’deki laik partilerin başını ise uzun yıllardır, güçleri Tizi Vuzu ve Bicaye gibi aşiret bölgelerinde yoğunlaşan FFS ve RCD çekiyor. Ancak bu iki parti geçtiğimiz yıllarda, özellikle FFS’nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Ayet Ahmed’in partiden ayrılmasından ve RCD’nin lideri Said Sadi'nin istifasından sonra, kendilerini sürekli bir kaos içerisinde buldular. Bunun yanı sıra iki parti, 2021 seçimlerini boykot etme kararı aldıklarını açıkladılar. Troyka yanlısı (Avrupa Birliği/AB, Uluslararası Para Fonu/IMF, Avrupa Merkez Bankası/AMB) siyasetçi Louisa Hanun liderliğinde Sosyalist Eşitlik Partisi (PES) adlı üçüncü bir sol eğilimli parti daha var. Bu parti de 12 Haziran seçimlerini de boykot edecek, ancak halk arasındaki popülaritesi, hiçbir zaman 1990'larda siyasal İslamcılara yönelik sert eleştirileriyle tanınan lideri Hanun'unki kadar yüksek olmadı.

Halk hareketi ve ordu
Halk hareketi, 2019 yılında Buteflika rejimini devirmede orduyla birlikte önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanının sağlığının elverişsiz olmasına rağmen seçimlerde yeniden aday olmasına karşı başlayan halk protestoları sonrasında ordu, halk hareketinin yanında yer almaya karar verdi ve aynı yılın Nisan ayında Buteflika'yı iktidardan uzaklaştırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salah, Buteflika’nın azledilmesinin yanı sıra Buteflika rejiminin iktidarının temel direkleri eski başbakanlardan Abdulmelik Sellal ve Ahmed Uyahya ile parti liderleri ve işadamlarından ve hatta bazı ordu komutanlarından çok sayıda ismin yargılanmasında kilit bir rol oynadı. Aynı zamanda ‘General Tevfik’ adıyla bilinen eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı Muhammed Medin ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Osman Tartak (Beşir) da görevden alındı. Ancak Kayid Salah'ın rolü, Buteflika rejimini devirmesinden sadece aylar sonra Aralık 2019'da aniden vefat etmesiyle sona erdi. Ancak orduya verdiği halk hareketiyle birlikte hareket etmesi yönündeki emri, Abdulmecid Tebbun’u cumhurbaşkanlığına getiren mevcut dönemin önünü açtı.
Cezayir ordusu şuan, sürekli olarak askeri birliklerin önünde konuşmalar ve sırayla saha ziyaretleri yapan Genelkurmay Başkanı Said Şangariha tarafından yönetiliyor. Ama aslında, ordu liderliğinin ve onunla birlikte istihbarat servisinin, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de perde arkasında siyasi bir rol oynamaya devam etmeye istekli mi olduğu yoksa siyaset sahnesini seçimlerden çıkacak olan iktidara terk mi edeceği henüz netlik kazanmış değil.
FLN’nin 1992 yılında iktidara gelmesinin engellenmesi için ordunun doğrudan müdahale etmesi gerekti. Bu adımı eleştirenler ülkeyi kanlı bir on yıla sürüklediğini söylerken, destekleyenler ise bu adımın ülkeyi o dönemde liderlerinin açıklamalarından çıkarılan sonuca göre demokrasiye inanmayan bir partinin elinden kurtardığını söylüyorlar.
Öte yandan, halk hareketinin Buteflika yönetimine son vermedeki ana rolüne rağmen, asıl sorunu eleştirenlerin de söylediği üzere kendisini temsil eden ve onun adına konuşan bir liderlik üretememiş olmasıdır. Her ne kadar hareketin kendisini temsil edecek birini çıkaramamasının, kendi çıkarına olumlu bir faktör olduğunu söyleyenler de var. Çünkü onlara göre iktidar, halk hareketini sona erdirmek için hareketin önde gelen isimlerini tutuklayabilirdi. Hatta hareketin, İslami eğilimli saflarda daha görünür hale gelmesiyle, belki de gösterilerin FLN’nin kalesi olarak bilinen bölgelerden gelenlerin güçlü bir şekilde yer aldıkları başkent Cezayir’de çoğu zaman cuma namazından sonra düzenlenmesi nedeniyle, ortaya çıkışının ilk aylarında sahip olduğu ivmenin bir miktarını geçtiğimiz aylarda kaybettiği de ortadadır.
Dolayısıyla, hareketin bir bölümünün ihtiyaç duyulan değişikliği sağlayamayacağı gerekçesiyle seçimleri boykot edeceği, ideolojiye sahip bir başka kesimin ise siyasal İslamcılara oy vereceği açıktır.

Bağımsızlar
Eğer tablo böyle devam ederse, siyasal İslamcıların iktidara gelmesini önleme iddiası, özellikle Cumhurbaşkanı Tebbun belirli bir partiyi desteklemediğinden ve seçimlerde yarışacak bir partiye sahip olmadığından, büyük ölçüde önümüzdeki anketlerdeki bağımsız adayların performansına bağlı olacak gibi görünüyor. Cezayir Bağımsız Ulusal Seçim İdaresi istatistiklerine göre seçim yarışı, 646’sı partili,  837’si bağımsız olmak üzere bin 483 milletvekili adayı arasında gerçekleşecek. Peki, kim galip gelecek? Bu sorunun cevabı seçime birkaç gün kala netleşebilir mi?