Akile Salih: Seyfulislam Kaddafi için engel yok

Akile Salih: Seyfulislam Kaddafi için engel yok
TT

Akile Salih: Seyfulislam Kaddafi için engel yok

Akile Salih: Seyfulislam Kaddafi için engel yok

Libya'da Tobruk Merkezli Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, Libya'daki Birleşmiş Milletler (BM) Misyonu'nun (UNSMIL) bu yıl gerçekleştirmek için çalışmalar yürüttüğü Cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday olma konusundaki tutumunu henüz kararlaştırmadığını açıkladı.
Seyfulislam Kaddafi de dahil olmak üzere Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacak olan herhangi bir aday hakkında adli engellerin bulunmadığını vurgulayan Akile, Seyfulislam Kaddafi ile arasında herhangi bir iletişimin bulunmadığını söyledi.
Tobruk: BM Trablus’un tarafını tutuyor
Şarku’l Avsat’a konuşan Akile Salih, Libya krizinin çözümünün ancak ülkenin yöneticilerinin değiştirilmesiyle sağlanabileceğini belirterek, BM Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac lehine taraflı davrandığı değerlendirmesinde bulunarak sert eleştiriler yöneltti.
Suudi Arabistan ve Mısır’ın Libya konusundaki olumlu rolüne övgüde bulunan Salih, Libya Ulusal Ordusu Komutanı Halife Hafter ile aralarında anlaşmazlık olduğu söylentilerini de yalanladı.
-Size göre Libya bu yıl nereye doğru sürükleniyor?
Temsilciler Meclisi (TM), Libya halkı tarafından seçilen tek yasama otoritesidir ve kurumların ve yasaların inşası için gerekli tüm kararları almıştır. Bu kararlardan ilki, referandum yasasını Genel Seçimler Komisyonuna havale etmek ve Libya halkının bu konudaki görüşlerini dinlemektir. Seçim Komisyonu Başkanı tarafından da bildirildiği üzere, referandum sürecine ilişkin hazırlıklar yüzde 90 oranında tamamlandı ve anayasa referandumunun Şubat ayının sonunda yapılması bekleniyor. Bu durumda önümüzde iki seçenek var. Birincisi, Libya halkının anayasayı kabul etmesidir. Bu gerçekleştiği takdirde Devlet Başkanını ve Temsilciler Konseyi'ni seçeceğiz. Bu projenin reddedilmesi durumunda ise önümüzde birtakım seçenekler olacak. BM ve Güvenlik Konseyi ile birlikte ilk olarak cumhurbaşkanı ve iki yardımcısının seçilmesi hususunu kararlaştırdık. Fakat maalesef, BM bu seçenekten uzaklaşmaya başladı.  Bir cumhurbaşkanı ve iki yardımcısı üzerinde anlaşmaya varılırsa yasallık konusundaki anlaşmazlık sona erecek. Devlet başkanlığı başbakandan ayrıldığı takdirde halkın talepleri gerçekleşmiş olur. Dünyanın pek çok yerinde bir devlet başkanı ve bir başbakan var.
Libya’daki güvenlik ve askeri durum ilk önce referandumun yapılmasına izin veriyor mu? Libyalılar serbest ve adil bir şekilde oy sandıklarına gidebilir mi?
- Evet, eğer BM Misyonu UNSMIL yanımızda durursa bu gerçekleşir. Tek bir cümle ile ifade etmek gerekirse, seçim sürecine şiddetle itiraz edenler iç ve dış yaptırımlara tabi tutulacaklar. UNSMIL tarafından yapılan referandum sonucunda vatandaşların yüzde 80'inden fazlası oy kullanmak istediğini belirtti. Bence Libyalılar bu görevi yerine getirme konusunda istekli ve kararlı olacaklar.
Trablus ve Misrata’daki silahlı milisler, terörizmle mücadele ışığında ulusal orduya muhalif hareket etmekten vazgeçecek mi?
- Milislerin bazı devletler ve Trablus'taki hükümet tarafından desteklendiği biliniyor. BM Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame’nin konuşmasında, hükümetin söz konusu kimselerin maaşlarını ödeyeceği belirtildi. Eğer burada samimi bir niyet ve uzlaşı hükümetine bir uyarı söz konusuysa Libya'da iktidara giden doğru yol seçimler olacak. Ama şimdi olduğu gibi engeller ve müdahaleler söz konusu olursa, bu gerçekleşmeyecek.
-Müslüman Kardeşler (İhvan), Katar ve Türkiye'nin Libya'daki referandum sürecinin ve seçimlerin başarılı bir şekilde gerçekleşmesi için bir alan açacağını düşünüyor musunuz?
Engellemeye çalışacaklarladır, ancak Libyalılar bir arada dururlarsa isteklerini kabul ettirebileceklerini düşünüyorum. Böylece seçimler yapılacak. Halkımız bu sürecin öneminin farkında.
-Kısa süre önce Fas’ta Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Mişri ile bir araya gelmenizin ardından Hafter ile ilişkinizin biraz gergin olduğu söylendi?
Mareşal Hafter ile iyi ilişkilerimizin atmosferini bozan hiçbir şey yok.
-Hafter'in omuzuna mareşallik rütbesini koyduğunuzdan dolayı pişmanlık duyuyor musunuz?
Hayır, asla. Mareşal'ın yaptığı şey bu zor şartlarda sorumluluk almaktı. Bu hiç kimse tarafından elde edilemeyecek tarihi bir pozisyondu. Bundan dolayı hiçbir zaman pişman olmayacağım. Çünkü mareşal görevini hakkıyla yerine getirdi.
-Ülkenin liderliğini orduya devrettiğinizi açıklayacağınız bir an gelebilir mi?
Temsilciler Meclisi’ne seçildik ve anayasaya göre iktidardan vazgeçmek gibi bir hakkımız yok. Süre sona erdiğinde veya halk yeni seçimler talep ettiğinde seçimler yapılacak. Yetki, TM'nin Anayasa Bildirgesi uyarınca tanımlanmıştır ve iktidardan feragat etme diye bir şey yoktur. Herhangi bir zamanda başkanlık ve parlamento seçimleri yapılmasını bekliyoruz. İnşaallah mümkün olan en kısa sürede bunu gerçekleştireceğiz.
-TM de dahil olmak üzere mevcut tüm siyasi organları aşmayı hedefleyen ulusal bir form düzenlemeye çalışan BM misyonunun rolüne güveniyorsunuz. Misyonun rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
TM üyeleri, Sayın Selame’nin Güvenlik Konseyi’nde öne sürdüğü teklifi kınadı. Son zamanlarda anladık ki dışarıdan hükümet lehinde taraflı bir tutum var. Anayasa, her devlet otoritesi ve sistemin yetki ve uzmanlıklarını belirler. Sızıntılar, anayasa ve meşruiyete karşı bir darbe gibi görünüyor. Bunun bütün Libyalılar tarafından reddedileceğini düşünüyorum.
-Öyleyse, misyonun referandum sürecine ilişkin rolüne nasıl güveniyorsunuz?
BM misyonunun rolü, seçimlerin adil bir şekilde gerçekleştirildiğine ve referandum sürecinde karşı karşıya kalınan şiddette tanıklık etmek ve seçimleri engelleyen tarafları uluslararası topluma havale etmektir. Bence doğru ve demokratik olan yol seçimlere doğru ilerlemektir.
-Libya, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesine hazır mı?
Elbette. Cumhurbaşkanı, mevcut anayasa bildirgesine uygun olarak halk tarafından seçilmeli. Libya halkının seçim istediğine inanıyorum. Seçimlere karşı çıkan veya bunun yapılamayacağını iddia eden her kimse, Temsilciler Meclisi, Devlet Konseyi ve Başkanlık Konseyi’ndeki konumunu terk etmek istemiyordur. Libya'yı kimin yöneteceği konusunda sözlerini söylemeleri için halka gitmeliyiz.
-Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacak mısınız?
Henüz bu konuda herhangi bir karar vermiş değilim.
-Hafter'in cumhurbaşkanlığı seçimlerinde öne çıkacak bir isim olacağını düşünüyor musunuz?
Mareşal Hafter, her şeyden önce bir Libya vatandaşıdır ve herhangi bir Libya vatandaşının devlet başkanlığı için yarışma hakkı vardır.
-Seyfulislam Kaddafi’nin seçimlere katılması mümkün mü?
Herhangi bir adli kısıtlamaya maruz olmayan herkesin seçimlere adaylığını koymasını memnuniyetle karşılıyoruz. Herhangi bir aday adli bir karar ile siyasi haklarından mahrum olmadığı sürece son kararı halk verecektir. Aksi takdirde, herkese açığız.
-Seyfulislam şu anda serbest mi yoksa tutuklu mu? Ülkede mi yoksa yurtdışında mı?
Halihazırda ülke içinde bulunuyor ve haklarından ve bağlantılarından faydalanıyor. Son zamanlarda onunla herhangi bir şekilde kişisel bir temas kurmadım.
-İtalya ve Fransa’nın Libya konusundaki rekabeti hakkındaki değerlendirmeniz nedir?
Çıkarlar çerçevesinde meşru olabilecek bir rekabet var. Ancak, Libya işlerine müdahale etmemenin herkes için daha iyi olduğunu görüyoruz.
-Serrac’ın Libya sahnesinden çekilmesinin zamanının geldiğini düşünüyor musunuz?
Yüzde yüz. BM misyonu tarafından kabul edilen “uzlaşı” kelimesi kendi içinde bir hile barındırıyor. Suheyrat anlaşmasını imzalayanlardan hiçbiri, Libya halkı adına imza atmaya yetkili değildi. Temsilciler Meclisi, Serrac hükümeti ve Devlet Konseyi ile olan ilişkilerinde baskı altında. Uluslararası toplumun yasama yetkisini devretmesi ve yurtdışından dayatılan önyargı bunun bir delili.
-Mısır ve Suudi Arabistan’ın Libya krizindeki rolüne ilişkin görüşünüz nedir?
Kardeşçe bir tutumları var. Bu aynı şekilde diğer Arap ülkelerinde de var. İşimize müdahale ettiklerini söyleyenlerle aynı fikirde değilim.
-İfadeleriniz, Serrac hükümetinin tanınmasına ve hükümetle temaslarda bulunulmasına yönelik siyasi bir eleştiri mi barındırıyor?
Evet, nerede olursa olsun, Libyalılar Temsilciler Meclisi aracılığıyla bu hükümeti reddettiği müddetçe Libyalıların iradesine saygı gösterilmesi gerekiyordu. Rusya ve BM’deki temsilcisi, seçilen tek meşru organın Temsilciler Meclisi olduğunu ve Arapların buna saygı duyulması gerektiğini en güzel şekilde vurguladığını söyledi. Bir hükümet Temsilciler Meclisi tarafından iki kez reddedildiğinde, genellikle öncelikle devlet başkanı değiştirilir. O zaman devlet başkanını ve başbakanı tek seferde nasıl empoze edersiniz?
-Bu yıl cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapılabilir mi?
Seçimleri yapmak için gerekli tüm yasaları çıkardık ve mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirmeye kararlıyız. Fakat Sayın Selame’nin sabah söylediği ile akşam söylediği birbirini tutmuyor. En iyi ihtimalle 2019'un ilk yarısında seçimler yapılacak. Selame, dışarıdan baskı yapıyor ve mevcut hükümetin devamlılığını istiyor. Bütün bu gecikmeler ve beklentiler hükümetin süresini uzatmaya yönelik. Fakat halk son sözü söyleyecek.
-Ne zaman? Nerede? Nasıl?
Çok yakın olduğunu düşünüyorum.
-Trablus’un güneyinde meydana gelen çatışmalardan sonra Trablus'taki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçmişte olduğu gibi, bir gün hemfikirler, ertesi gün ise farklı düşünüyorlar. Kısacası, uzlaşı hükümeti uzlaşı olmamasının sebebidir.
-Trablus'ta güvenliği ve istikrarı geri getirmenin yolu nedir?
Bunun çözümü çok basit. Libya'yı yöneten insanların değiştirilmesi yeterli.
-Hafter liderliğindeki ulusal ordunun Trablus’a girişinin kolay bir mesele olduğunu düşünüyor musunuz?
Kolay bir mesele olsa bile Libyalılar arasında herhangi bir çatışma yaşanmasını ve halkın ve başkentin herhangi bir şekilde zarar görmesini istemiyoruz. İhvan’ın aklını başına almasını ve krizi bir an önce sonlandırmalarını umuyoruz.
-Ancak İhvan ve onları destekleyen gruplar ile birlikte milislerin seçimlerin yapılmasına izin vereceğini ve 2014'te olduğu gibi sonuçlara itiraz etmeyeceğini düşünüyor musunuz?
Kendisini Libyalılara sunan ve seçimlerde başarılı olanları tanıyacağız. Kazanan Libya'nın Cumhurbaşkanı olacak. İhvan’ı veya herhangi bir kimseyi dinlemeyeceğiz.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.