El Kaide, DEAŞ’ın etkisini yitirdiği medya sahnesine çıkmaya hazırlanıyor

Eymen ez-Zevahiri’nin ardından El Kaide’nin lideri gözüyle bakılan Hamza bin Ladin
Eymen ez-Zevahiri’nin ardından El Kaide’nin lideri gözüyle bakılan Hamza bin Ladin
TT

El Kaide, DEAŞ’ın etkisini yitirdiği medya sahnesine çıkmaya hazırlanıyor

Eymen ez-Zevahiri’nin ardından El Kaide’nin lideri gözüyle bakılan Hamza bin Ladin
Eymen ez-Zevahiri’nin ardından El Kaide’nin lideri gözüyle bakılan Hamza bin Ladin

El Kaide terör örgütü, Irak ve Suriye'de etkisini kaybeden DEAŞ’ın külleri üzerinden medya sahnesinde yeniden doğmaya çalışıyor. Bu yüzden Müslümanlara adanmış bir dergi olduğunu iddia ettiği “Tek Ümmet” adlı yeni bir dergi çıkardı. Dergi, “es-Sahab” adlı kurum tarafından basıldı. Başyazısı, “bölünme” ve “iç çatışmalardan” vazgeçilmesi çağrısında bulunan El Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri tarafından kaleme alındı.
Mısır’daki Fetva Dairesi (Dar’ul-İfta), derginin “kışkırtıcı fetvalar ve cinayet mesajlarının yayılması için kurulmuş bir platform” olduğunu söyledi. Ancak dergide yayınlanan başyazı, örgütün “iç krizle boğuştuğu ve Zevahiri’nin örgütün liderliğinden indirilmekten korktuğunu” ortaya koyuyordu. Örgütün ilk medya kuruluşu olan, öncesinde Bin Ladin ardından Zevahiri’nin yönetiminde bulunan es-Sahab’ın ana görevi, örgütün önde gelen isimlerinin video içeriklerini üretme ve yayınlamanın yanı sıra El Kaide’nin çatışma ve imha videolarını yaymaktır. Es-Sahab, 1988 yılında bin Ladin tarafından örgütün Afganistan'daki unsurlarını tebrik etmek için kuruldu. İlk işi, Ekim 2000'de Yemen'in Aden şehri limanında demirlenen güdümlü füze taşıma kapasiteli ABD gemisi USS Cole'a düzenlenen saldırı ile ilgili video oldu. Daha sonra Afganistan'da El Kaide üyelerinin aldığı eğitimleri anlatan videolar hazırladı.
İç çatışmalar
Mısır'daki Fetva Dairesi'ne bağlı Tekfirci Fetvalar ve Radikal Görüşleri Gözlemevi tarafından hazırlanan çalışmada, “Tek Ümmet” dergisinin ilk sayısının savaşa teşvik ettiği ve derginin bunu zamanın ve yükümlülüklerinin getirdiği en büyük görevlerden biri olduğunu iddia ettiği belirtildi. Gözlemevi, derginin ilk sayısının, Zevahiri’nin devrilmesi ve yerine Hamza bin Ladin’in getirilmesiyle ilgili haberler ışığında örgütün yaşadığı iç çatışmaları ortaya koyduğuna dikkati çekti. Örgüt içindeki rakip taraflar arasındaki kavgalar, Yemen’de kanlı çatışmalara dönüştü. Bu nedenle dergi, örgütün kurucuları Usame Bin Ladin, Abdullah Yusuf Azzam ve diğer üst düzey isimleri hakkında çeşitli makaleler yayınladı. Gözlemevi, bu makalelerin örgütün destekçilerinin duymak istediği, “El Kaide çizgisinden sapmadı” ifadesini vurgulamayı hedeflediğini kaydetti.
Örgütün medya kolu es-Sahab, Mayıs 2017’de yayınladığı bir videoda 27 yaşındaki Hamza bin Ladin’e yer vermişti. Video, örgüt tarafından “Batı’yı hedef alan eylemlerin en iyilerinden” olarak nitelendirilen 2008'deki İngiltere, ABD, Danimarka ve Fransa'ya yönelik gerçekleştirilen saldırılarla ilgiliydi. Hamza ilk olarak, 2005 yılında Taliban’ın Güney Veziristan'da Pakistan askerlerinin hedef alındığı saldırıyla ilgili videoda yer almıştı. Bunun öncesinde ise 2003 yılında örgütün takipçilerine “cihad ilan etmeleri” çağrısında bulunan bir sesli mesaj yayınlamıştı.
Şarku’l Avsat’a konuşan radikal örgütler uzmanı Amr Abdulmunim, Hamza’nın gelecekte El Kaide’nin lideri olabileceği görüşünde. Örgütün Zevahiri’nin halefi olarak Hamza’yı düşünüyor olabileceğini söyleyen Abdulmunim, “Bu, örgütün El Kaide dışından kimseye liderlik konusunda güvenmediğini gösteriyor. Bu nedenle, Hamza kimliği sayesinde ön plana çıkıyor ve örgütün önde gelen isimlerinden bazılarını örgütün bekası için Hamza’nın lider olması gerektiğini söylemek zorunda bırakıyor” dedi.
Dergi hakkında Şarku’l Avsat’a konuşan Mısır Müftüsü Danışmanı Dr. İbrahim Necm, İslam coğrafyasını gösteren bir haritanın yer aldığı dergi kapağının, basit ve sakin bir görüntü verdiğini söyledi. Kapağın, 43 sayfalık derginin içeriğini yansıttığını belirten Necm, “Dergi, Zevahiri’nin ‘Ümmetin mücahitleri ümmet için cihad ediyor’ başlıklı makalesiyle başlıyor. Zevahiri makalesinde, cihatçı örgütlenmenin konumu, en önemli kuralları ve El Kaide ideolojisinin yenilenmeye ihtiyaç duyduğunu ele alırken bölünme ve iç çatışmaların örgüte yönelik tehlikesine karşı uyarıda bulunuyor. Dergi editörleri tarafından kaleme alınan ‘Tek Ümmet Dergisi’nin kavramları ve hedefleri’ başlıklı makalede ise ‘Derginin amacı, mücadeleyi ve mücadelenin devamını teşvik etmektir’ ifadeleri yer alıyor” şeklinde konuştu.
Ciddi bir tehdit
El Kaide, Kuzey ve Batı Afrika'nın güvenliği ve istikrarı için büyük bir tehdit oluşturuyor. Örgütün bir kolu, Kuzey ve Batı Afrika'daki Batılı şirketlere saldırılar düzenlemekle tehdit ederken bu şirketlerin boykot edilmesi çağrısında bulundu.
Derginin yayımlanmasının, DEAŞ’ın yenilgiye uğraması ve medya örgütlenmesinin etkisinin azalmasıyla aynı döneme geldiğine dikkat çekilen Fetva Dairesi’nin çalışmasında, El Kaide’nin son 6 ayda, 6 yıldır olmadığı kadar çok medya platformlarını çeşitlendirerek terör medyasındaki boşluğu doldurmaya çalıştığına işaret edildi.
Dr. Necm, ilk sayısındaki makalelerden birinin, Muhsin Rumi tarafından kaleme alınan “Uçuruma doğru ilerleyen Amerikan ekonomisi” başlıklı, ABD ve İsrail aleyhine yazılmış bir makale olduğunu belirtti.
Dergideki Ebu Salah imzalı, Batı'nın insan hakları konusundaki çifte standartlarıyla ilgili makalede, örgütün Cezayir’deki kolunun lideri Ebu Yusuf el-Anabi’nin geçtiğimiz Mart ayının başlarında yayınlananı ses kayıtlarından çok sayıda alıntı bulunuyor. Bununla birlikte dergi, Ezher Şeyhi Dr. Ahmed et-Tayyib ve Papa Francis tarafından imzalanan “İnsani Kardeşlik Beyannamesi” eleştirisine büyük bir yer ayırdı. Dergide ayrıca mücadelenin sürdürülmesi ve iç çatışmaların sonlandırılmasına atıfta bulunan çok sayıda makale yer aldı. Bunlardan en dikkat çekici olanı, “Ebu Yahya el-Libi’nin gelecek vaat eden görüşleri” başlıklı makale. Dergi ayrıca çeşitli cezaevlerinde tutuklu bulunan El Kaide üyelerinin sorunlarını ele alırken onları savunma çağrısında bulundu.
Zihinlerin yanlış düşüncelere yönlendirilmesi
Müftü Danışmanı Dr. Necm, söz konusu derginin, terör örgütleri tarafından yayınlanan diğer dergilerden farklı olarak örgüt ve kolları tarafından yürütülen operasyonlara yer verdiğini, Mısır devletine karşı kışkırtıcı içerikli haberlerden bazılarına atıfta bulunulduğunu belirtti.
El-Kaide’nin, Irak’taki gelişmeleri takip eden “el-Furkan” kuruluşu, örgütün radyosu “Endelüs”, Taliban hareketinin haberlerini yayınlayan “es-Semud” ve “Sada el-Melahim”, “Türkistan İslam”, “El-Fellah”, “İnspire”, “Beytik” ve “Binti’l-İslam” gibi dergilerden oluşan bir dizi medya kuruluşu bulunuyor.
Fetva İdaresi çalışmasında, derginin birinci sayısı okunduğumuzda karşımıza çıkan bazı işaretlerin, sonraki aşamalarda terör örgütü yaklaşımına zemin hazırlamak için olduğunu, örgütün gerçekte halkın sevgisini kazanmak için eski günlerini yeniden canlandırmaya çalıştığını, bu nedenle uzaktaki düşmanla mücadele çizgisini çizmeye devam ettiğini belirtti. Çalışmada ayrıca örgütün terör ve şiddet içeren faaliyetler değil, akan Müslüman kanının öcünü almayı amaçladığını iddia ederek zihinleri yanıltıcı düşüncelere yönlendirmeye çalıştığı vurgulandı.
Fetva İdaresi çalışmasının sonunda, DEAŞ yenilgisinin terörizmin sonu olmadığı, DEAŞ’ın sadece küresel terörizmin sürekliliği içindeki bir bağlantı olduğunu kaydedildi. Bu nedenle, El Kaide’nin faaliyetlerini hem Yemen'de hem Batı’da hem de Orta Afrika'da ve diğer birçok bölgede engelleme konusunda etkili çözümler bulunması gerektiğinin altını çizdi. Örgütün yaşadığı iç gerginlikten ve liderlik mücadelesinden faydalanılması gerektiğini belirten Fetva İdaresi, terör örgütlerinin medya örgütlenmeleriyle mücadelede uluslararası ve bölgesel çabaların koordine edilmesi ve medya alanlarının bu örgütler tarafından kullanılmasını önlemek için hızlı çözümler bulunması gerektiğini vurguladı.
Ezher Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mahmud es-Savi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “El Kaide ve diğerleri gibi radikal terör örgütleri tarafından yayımlanan yayınlar, medya ve terör arasındaki ilişkinin diyalektiği, yani her zaman üzerinde durduğumuz bir konuya ilişkin uyarılardır. Hiç şüphe yok ki, terörizm ile çeşitli gruplar ve medya arasında güçlü, hassas ve karmaşık bir ilişki bulunuyor. Öte yandan medya, ülkelerimizi ve toplumlarımızı rahatsız eden, terör ve panik ortamı oluşturan, Arap ve İslam ülkelerindeki masum sivilleri katleden tüm terör olaylarını ele alma konusunda oldukça hevesli. Bununla birlikte terör örgütleri, medyanın stratejilerini ve yöntemlerini iyi biliyor ve bunlardan yararlanıyor. Terör suçunu işliyor ve gerisini medyaya bırakıyor. Bu nedenle, her zaman medyanın bu terör suçlarını yayınlama konusunda dikkatli olması gerektiğini söylüyorum. Yayınlanan haberlerin kitlelere verdiği zararlar da ölçülmeli. Medya, araştırma ve soruşturma raporlarına odaklanmalı. Böylece okuyucunun analizler ve bilgiler bağlamında, bu suçların arka planındaki sebep veya sebepleri, yani bu örgütler tarafından kandırılan kitleleri çeken şeytani gerekçeleri görmesi sağlanmalı” ifadelerini kullandı.



Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
TT

Trump yönetimi, Bolsonaro davasını yöneten yargıca yaptırımı kaldırdı

Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)
Moraes, X'e yönelik kapatma davası nedeniyle Elon Musk'la da atışmıştı (Reuters)

ABD, Brezilya Yüksek Mahkemesi Yargıcı Alexandre de Moraes'e uyguladığı yaptırımı kaldırdı.

ABD Hazine Bakanlığı'ndan cuma günü yapılan açıklamada, Moraes'e 30 Temmuz'da getirilen yaptırımların kaldırıldığı duyuruldu.

Donald Trump yönetimi, Moraes'in eşi Viviane Barci de Moraes ve onun hukuk eğitim şirketi Instituto Lex'i de yaptırım listesinden çıkardı.

Açıklamada, "Moraes'e yaptırımın sürdürülmesi, ABD'nin dış politika çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır" dendi.

Moraes, 2022 seçimlerinin ardından darbe planladığı gerekçesiyle eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro hakkında başlatılan hukuki süreci yürütüyordu.

Davada 70 yaşındaki Bolsonaro'ya 27 yıl 3 ay hapis cezası verilmişti. Radikal sağcı siyasetçinin avukatları, sağlık sorunları nedeniyle eski liderin ev hapsinde kalmasını talep etmişti. Ancak Yüksek Mahkeme yargıcı, geçen ay yaptığı açıklamada davanın tüm hukuki süreçlerinin tamamlandığını ve temyiz yolunun bulunmadığını bildirmişti. Hapis cezasının kesinleştiğine ve infazının başlatılmasına hükmetmişti.

Brezilya'da 2022'de düzenlenen devlet başkanı seçimini ikinci turda solcu Lula da Silva kazanmış, 1 Ocak 2023'te parlamentoda yemin ederek göreve başlamıştı.

Ancak radikal sağcı Bolsonaro destekçileri, önce ülkede günlerce süren otoyol kapatma eylemleri yapmış, 8 Ocak 2023'te de Ulusal Kongre binasını basmıştı.

Olaylar, 6 Ocak 2021'de Trump destekçilerinin ABD Kongresi'ni basmasına benzetilmişti.

Trump ise Bolsonaro hakkındaki davayı "cadı avı" diye nitelemiş, yargıç Moraes'e yaptırım kararı almıştı. Washington ayrıca Lula yönetimine yüzde 50 gümrük vergisi de getirmişti.

Brezilya'da Bolsonaro'nun hapis cezasının düşürülmesi için Temsilciler Meclisi'ne sunulan teklif çarşamba günü onaylanmıştı. Tasarının yasalaşması için Senato'dan geçmesi ve Lula tarafından da onaylanması gerekiyor.

Teklif kapsamında Ulusal Kongre baskınında yer aldıkları gerekçesiyle hapse atılanların da serbest bırakılması veya cezalarının azaltılması isteniyor.

Tartışmalı teklif için Temsilciler Meclisi'nde düzenlenen oturumda siyasetçiler arasında arbede yaşanmıştı. Solcu parlamenter Glauber Braga, meclis başkanının koltuğuna oturup kalkmamış, "darbe girişimi hamlesine karşı protesto düzenlediğini" söylemişti.

Polisin müdahale ettiği olayda bazı parlamenterler ve gazeteciler de dışarı çıkarılmıştı.

Independent Türkçe, New York Times, Washington Post


Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan: İsrail, Gazze'de hayatın normale dönmesine izin vermeli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin düzenlediği bir etkinlikte konuşurken, 9 Aralık 2025 (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in verdiği sözleri yerine getirmesi ve Gazze’de ateşkese tam anlamıyla uyması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, İsrail’in Gazze Şeridi’nde hayatın yeniden normale dönmesine izin vermesi gerektiğini vurguladı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise İsrail’in Filistin’in birçok kentinde etnik temizlik uyguladığını ifade etti.

İstanbul’da konuşan Fidan, Türkiye’nin Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ihlallerini durdurmak için çalıştığını belirterek, ülkesinin bu anlaşmaya varılmasında arabulucularla birlikte etkin bir rol oynadığını kaydetti.

İsrail ile Hamas arasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planı çerçevesinde Şarm eş-Şeyh’te yapılan görüşmelerde mutabakata varılmış, anlaşma geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmişti.

Gazze’de iki yıldır süren çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan Trump planının bir sonraki aşamasını hayata geçirmek için görüşmeler sürüyor.

Plan, Gazze Şeridi'nde uluslararası bir barış konseyi tarafından denetlenen ve çok uluslu bir güvenlik gücü tarafından desteklenen geçici bir Filistin teknokrat yönetimi kurulmasını öngörüyor. Ancak bu gücün oluşturulması ve yetki alanı konusunda yürütülen müzakerelerin zorlu geçtiği belirtiliyor.


Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
TT

Avrupa askeri ulusal hizmeti yeniden başlatıyor: Barış geliri dönemi sona erdi

Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)
Almanya'nın batısındaki Ahlen'de bulunan Alman Silahlı Kuvvetleri'nin (Bundeswehr) Westphalen-Kassern Kışlası'nda, Bundeswehr acemi erleri için temel eğitim bilgilendirme gününde, erler tank imha eğitimine katılıyor 13 Kasım 2025 (AFP)

Christopher Phillips

Fransa, artan Rus askeri tehdidi karşısında zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmak için ciddi adımlar attıktan sadece birkaç gün sonra Almanya da aynı yolu izledi. Kasım ayı sonlarında, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, genç erkek ve kadınlara on aylık askeri eğitim karşılığında maaş teklif eden, gönüllülük esaslı bir program başlatma niyetinde olduğunu açıkladı. Birkaç gün sonra aralık ayı başlarında, Bundestag (Alman Parlamentosu), 18 yaşındaki tüm gençlere silahlı kuvvetlere katılmaya hazır olup olmadıklarını soran bir anket göndermeyi içeren benzer programı oyladı. Bu, her iki hükümetin de zorunlu askerlik hizmetini çok uzun zaman önce kaldırmış olduğu göz önüne alındığında, radikal bir değişim. Zorunlu askerlik yapan son Fransız erleri 2001 yılında terhis edilirken, Angela Merkel Almanya'da askerlik hizmetini 2011 yılında sona erdirdi. Her iki ülke de Soğuk Savaş sonrası “barış geliri” programından faydalandı; bu dönem savaş tehdidinin azalmasıyla Batı ordularının küçülmesine sahne oldu. Barış geliri, bir ülkenin askeri harcamalarının azalmasından elde ettiği ekonomik fayda olarak tanımlanır; bu da fonların sosyal programlara, altyapıya ve eğitime yönlendirilmesine veya vergilerin düşürülmesine olanak tanıyarak, çatışmaya odaklanmak yerine büyüme ve kalkınmayı teşvik eder. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Avrupa başkentlerinde on yıllarca süren göreceli gevşeme dengelerini alt üst etti. Anormal olmaktan çok uzakta Paris ve Berlin’in planları, kıta genelinde savunma stratejilerinin temel bir bileşeni olarak “ulusal hizmete” dönüşe doğru yönelimi yansıtıyor.

1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu

Yükselme ve gerileme arasında Avrupa'da ulusal hizmet

Bir ülkenin silahlı kuvvetlerine zorunlu veya gönüllü olarak katılma anlamına gelen ulusal hizmet, Avrupa'da binlerce yıl öncesine dayanan bir kavram. Örneğin, Roma lejyonları zorunlu askerlik yapan erlerden oluşurken, orta çağ orduları büyük ölçüde feodal beyler tarafından savaşmaya zorlanan köylülerden oluşuyordu. Avrupa'nın 19. ve 20. yüzyıllarda imparatorluk hanedanlarının egemen olduğu bir kıtadan ulus devletler topluluğuna dönüşümü, zorunlu askerliğin doğasını değiştirdi, ancak savaşın temel bir yönü olmayı sürdürdü. Toprak sahiplerinin kiracılarını savaşmaya zorlaması yerine, ulusal hükümetler vatandaşların ülkeleri için savaşma görevi anlayışını yerleştirdi. 1789'daki Fransız Devrimi'nin liderleri, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarıyla, “kardeşliğin” tüm Fransız halkını Fransa için savaşmaya mecbur kıldığına inanıyorlardı; böylece “vatandaş askerlere” yönelik zorunlu askerlik uygulaması resmileştirildi. Bu, sonraki on yıllarda diğer birçok Avrupa ülkesi tarafından da izlenen bir model oldu.

 Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)Alman ordusu (Bundeswehr) askerleri, Berlin'deki Reichstag binasının önünde düzenlenen bir askere alma töreninde saf halinde duruyorlar, 20 Temmuz 2011 (Reuters)

Bu, iki dünya savaşındaki büyük oyuncuların çoğunun erlerden oluşan büyük ordular ile savaştığını gösteriyor. İngiltere, 1914'te tamamen gönüllü birliklere güvenerek bir istisna oluştursa da ağır kayıplar, 1916'da askerlik hizmetini zorunlu hale getirmesine neden oldu. İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında da zorunlu askerliği yeniden uygulamaya koydu. Fransa, Almanya ve İtalya gibi diğer büyük oyuncular ise savaş boyunca zorunlu askerlik uygulamasını sürdürdüler. Sovyetler Birliği 1945'ten sonra Doğu Avrupa'ya yayılmış devasa ordularını korurken, ABD ve Kanada ile NATO'yu kuran Batı Avrupa ülkeleri zorunlu askerlik sistemini sürdürdü. 1950'lerde RAND Corporation, Batı Avrupa'da yaklaşık 900 bin NATO askerinin konuşlandırıldığı, bunların yarısının ABD’den, geri kalanının ise çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerinden olduğu tahmininde bulunmuştu.

Trump'ın askerlerini geri çekmesi durumunda, Batı Avrupa'da konuşlandırılmış yaklaşık 84 bin Amerikan askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek

Gelgelelim değişen koşullar ulusal hizmete yönelik tutumları da yavaş yavaş değiştirdi. İngiltere, zorunlu askerliği kaldıran ilk NATO üyesi oldu ve 1960 yılında, İngiltere içinde zorunlu askerliğe halk desteğinin düşük olması ve nükleer çağda savaşın değişen doğası nedeniyle daha küçük, profesyonel gönüllülerden oluşan bir ordunun daha tercih edilebilir olduğu sonucuna vardı. Diğer Avrupa ülkeleri, belki de Sovyet güçlerine karşı Manş Denizi gibi doğal bir savunmadan yoksun oldukları için benzer adımları atma konusunda Soğuk Savaş'ın sonuna kadar beklediler. Belçika 1992'de zorunlu askerliği askıya aldı ve 1995'te tamamen gönüllülerden oluşan bir orduya geçiş yaptı. Fransa ve Hollanda aynı yıl 1997'de zorunlu askerliği askıya aldı. İspanya 2001'de, İtalya 2005'te ve Almanya 2011'de onları takip etti. Avusturya ve Yunanistan gibi bazı Batı Avrupa ülkeleri ile Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya ise bu uygulamayı sürdürdü. Rusya'nın 2022'de Ukrayna'yı işgal ettiği zamana kadar çoğu Avrupa ülkesi daha küçük, daha profesyonel orduları tercih etti.

Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)Fransız ordusunun yeni erleri, Marsilya yakınlarındaki Carpienne askeri üssünde bir yeterlilik eğitimi sırasında AMX tankları ile eğitim yapıyor, 15 Ekim 2001 (Reuters)

Ufukta yeni bir tehlike beliriyor

Ukrayna savaşı, Avrupa liderleri arasında askeri hazırlık konusunda alarm zillerini çalmış olsa da Donald Trump'ın 2024 sonlarında yeniden seçilmesi, durumun aciliyetini ve ciddiyetini daha da artırdı. Trump, seçim kampanyası sırasında ABD birliklerini Avrupa'dan tamamen çekmekle defalarca tehdit etti ve Beyaz Saray'a döndüğünden beri NATO müttefiklerinin korkularını gidermekten çok uzak kaldı. Trump güçlerini geri çekerse, Batı Avrupa'da konuşlanmış yaklaşık 84 bin ABD askerinin yerine yenilerinin konuşlandırılması gerekecek. Vladimir Putin Ukrayna'da zafer ilan eder ve emellerini diğer Avrupa ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletirse, bu sayı da yetersiz kalabilir.

Rusya'nın şu anda 1,5 milyon aktif personele ilave olarak 2 milyon yedek personele sahip olduğu tahmin ediliyor. NATO güçlerinin toplam sayısı ise yaklaşık 3,4 milyon, yani sayı olarak Rus ordusundan daha fazla. Ancak ABD ordusu 1,3 milyon askeriyle ve Türk ordusu da (Ankara'nın Rusya ile iyi ilişkileri ve Ukrayna savaşındaki tarafsız duruşu göz önüne alındığında) 355 bin askeriyle Avrupa'yı kurtarmak için müdahale etmezse, kalan kuvvetlerin sayısı 1,75 milyonu geçmeyecektir. Bunun anlamı kalan 30 NATO üyesinin tam kadro silahlı kuvvetleriyle katılması gerektiğidir ki, bunu başarmak zor olabilir.

Batı Avrupa liderleri, zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırmanın, toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar

Bu hesaplara dayanarak, Fransa ve Almanya gibi büyük güçler daha fazla personele ihtiyaç duydukları sonucuna vardılar. Alman ordusu (Bundeswehr) şu anda 182 bin personelden oluşuyor; bu sayı, nüfusu Almanya'nın yarısı ve ekonomisi Almanya'nınkinin beşte birinden daha küçük olan komşusu Polonya'dan yaklaşık 20 bin daha az. Berlin, silahlı kuvvetlerini yılda 20 bin personel artırarak 2035 yılına kadar 250 ila 260 bin arasına çıkarmayı hedefliyor. Ayrıca 200 bin personelden oluşan ek bir yedek kuvvet oluşturmayı da amaçlıyor. Bu, iki adımda gerçekleştirilecek; birincisi, büyük ölçekli bir askere alma kampanyası yürütülecek (Almanya şu anda Alman ordusu için yoğun pazarlama çalışmaları yürütüyor). İkincisi, yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yürürlüğe konulacak. Alman parlamentosu tarafından onaylanan mevcut teklif, erkekler için zorunlu, kadınlar için ise isteğe bağlı kaydolma şartıyla gönüllülük esasına dayanıyor. Yasa tasarısı ayrıca, hükümetin Alman ordusu için belirlediği hedeflere ulaşılmaması durumunda, parlamentonun bazı 18 yaşındaki gençler için zorunlu askerlik uygulamasını görüşmesine olanak tanıyan hükümler de içeriyor.

Benzer şekilde, Fransa'nın şu anda 47 bin yedek personele ek olarak yaklaşık 200 bin aktif görevli personeli bulunuyor. Ancak Macron, öncelikle yeni bir “ulusal hizmet” uygulaması yoluyla bu sayıya önümüzdeki on yılda 50 bin personel daha eklemeyi hedefliyor. Bu hizmet şimdilik isteğe bağlı olacak ve 18 yaşındakiler bu hizmete karşılık aylık en az 800 avro maaş alacaklar. Bu arada, Belçika da Eylül 2026'dan itibaren gönüllülük esasına dayalı olarak ulusal hizmeti yeniden yürürlüğe koymayı tercih etti; Hollanda'daki milletvekilleri de aynı şeyi yapmayı düşünüyor.

Asker sayısını artırmak birincil amaç olsa da Batı Avrupa liderleri ulusal hizmeti yeniden canlandırmanın toplumlarını Rus tehdidinin ciddiyetine ikna etmeye katkıda bulunmasını da umuyorlar. Örneğin, BBC'ye göre, yeni atanan Fransa Genelkurmay Başkanı Orgeneral Fabien Mandon, Fransa'nın fedakarlık ruhundan yoksun olduğunu ve halkın savaşta çocuklarını kaybetmeye hazır olması gerektiğini belirtti. Ayrıca, Fransız askeri planlamasının üç veya dört yıl içinde Rusya ile bir savaş varsayımına dayandığını da söyledi.

Gelecekteki meydan okumalar

Bu açıklamalar, ulusal hizmeti yeniden canlandırmak isteyen liderlerin karşılaştığı en büyük engellerden birine işaret ediyor, yani kamuoyuna. Macron ve diğer Avrupalı ​​liderlerin de bu tür önlemlerin, 1960'taki İngilizler örneğinde olduğu gibi, hiçbir şekilde halk tarafından desteklenmeyeceğinin farkında oldukları açıkça görülüyor. Bu nedenle tüm yeni planlar zorunluluk değil, gönüllülük esasına dayanıyor. Fransa'da, öneriler genel olarak iyi karşılandı; Elabe gazetesinin bildirdiğine göre, ankete katılanların yüzde 73'ü önerileri destekledi. Hatta bu önerilerden en çok etkilenecek olan 25-34 yaş arası gençler bile, önerileri yüzde 60 oranında destekliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Almanya'da durum farklı. Bundestag'ın yeni yasayı onaylamasının ertesi günü, öğrenciler 90'dan fazla şehirde greve gitti ve birçok kişi gençlerin muhalefet düzeyinin yüksek olduğuna inanıyor. Almanya'nın askeri faaliyetlerle ilişkisinin Nazizm mirası nedeniyle daha karmaşık olduğu ve özellikle sol kesimdeki birçok kişinin Rusya ile mücadele etmeyi amaçlayan yeni yeniden silahlanma çabalarına şüpheyle yaklaştığı unutulmamalı.

Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğine inanıyor

Başka meydan okumalar da var. Fransa ve Almanya'nın attığı adımlara rağmen, diğer iki büyük Batı Avrupa gücü olan Birleşik Krallık ve İspanya henüz benzer adımlar atmadı. Birleşik Krallık da şüphesiz ordusunu genişletmeyi umuyor, ancak önceki Muhafazakar hükümetin yeni bir ulusal hizmet oluşturma önerisine rağmen, mevcut İşçi Partisi hükümeti bu yönde ilerlememeyi tercih etti. İspanya'nın da şu anda zorunlu askerlik hizmetini yeniden canlandırma planı yok. Hem İngiltere'nin hem de İspanya'nın bu adımı atmakta isteksiz olması, Avrupa silahlı kuvvetlerinin büyümesini sınırlayabilir ve aynı zamanda Fransa ve Almanya'daki zorunlu askerlik hizmeti karşıtlarına kullanabilecekleri alternatif modeller sunabilir.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (ortada), Fransız Alpleri'ndeki Varces askeri üssünde yeni zorunlu askerlik hizmetini açıklayan konuşmasını yapmadan önce birlikleri denetliyor, 27 Kasım 2025 (AFP)

Maliyet de göz ardı edilemeyecek meydan okumalardan biri olarak öne çıkıyor. Macron'un planının, Fransız ekonomisinin önemli meydan okumalar ile karşı karşıya olduğu bir dönemde, yaklaşık 2 milyar avroya mal olacağı tahmin ediliyor. Fransız gönüllülerin, Alman (2.600 avro) veya Belçikalı (2.000 avro) meslektaşlarına kıyasla çok daha düşük bir aylık maaş olan 800 avro alacaklarını da belirtmek gerekiyor. Bu eşitsizlik ve maaşın asgari ücretten de önemli ölçüde daha az olması birçok gönüllüyü bundan caydırabilir.

Doğal olarak, Macron, Alman Şansölyesi Friedrich Merz gibi, başka seçeneği olmadığını düşünüyor olabilir. Yaklaşan bir tehdit olarak algıladığı durum karşısında Fransa'nın yeniden silahlanması, asker sayısını artırması ve halkını gelecekteki olası bir çatışmaya karşı seferber olmaya ikna etmesi gerekiyor. 2022 sonrası yeni savunma ortamında, Paris ve Berlin, diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi, “barış geliri” döneminin geri dönmemecesine sona erdiğini düşünüyor. Nitekim savunma bütçeleri gittikçe artıyor ve askerlik hizmeti güçlü bir geri dönüş yaptı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.