ABD-İran gerilimi artıyor

Abraham Lincoln uçak gemisi ve bir askeri donanma Körfez sularında iken (AFP)
Abraham Lincoln uçak gemisi ve bir askeri donanma Körfez sularında iken (AFP)
TT

ABD-İran gerilimi artıyor

Abraham Lincoln uçak gemisi ve bir askeri donanma Körfez sularında iken (AFP)
Abraham Lincoln uçak gemisi ve bir askeri donanma Körfez sularında iken (AFP)

ABD, İran rejimine iki seçenek sundu: Ya Ortadoğu’daki istikrar sarsıcı ‘tavırlarından vazgeçme’ ya da ‘hoşuna gitmeyecek bir karşılık’.
İki taraf arasındaki arabuluculuk hareketliliği de bu esnada başladı. Bu doğrultuda İsviçre Cumhurbaşkanı, ABD Başkanı Donald Trump ile dün Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği toplantıda Tahran’ı müzakere masasına oturtmak için yapılan baskılarda İsviçre’nin oynayabileceği rolü tartıştı.  
ABD Başkanı dün, Oval Ofis’te İsviçreli mevkidaşı Ueli Maurer’i ağırladı. İkili arasındaki görüşme kapalı olarak gerçekleşti. Yetkililer görüşmenin ana konusunun İranlıları müzakere masasına oturmaya ikna etmek üzere yapılan arabuluculukta İsviçre’nin oynayabileceği rolün masaya yatırıldığını belirtti. İsviçre’nin iki ülke arasındaki diplomasi kanalı olarak İran’da Amerikan çıkarlarını temsil ettiği düşünülüyor. Görüşmeden önce Trump, ABD’nin İran ile bir savaş yolunda olup olmadığına dair sorulan soruya, “Ümit ederim ki böyle bir şey olmasın” cevabını verdi.
Beyaz Saray, önceki akşam İsviçre Cumhurbaşkanı’nın bu beklenmedik ziyaretini duyurmuştu. Bu, Trump döneminde gerçekleşen ilk İsviçreli ziyaret. Trump daha önce İranlıların onunla iletişime geçmesini istediğini belirtmiş ve onlara İsviçreliler üzerinden irtibat numarası vermişti. Beyaz Saray, bu buluşmanın diplomatik ilişkileri kolaylaştırmada İsviçre’nin rolünü ve başka uluslararası meseleleri masaya yatırmak için gerçekleştirildiğine işaret etti.
Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders dün yaptığı açıklamada Başkan’ın İran’ın tavırlarında bir değişiklik görmek istediğini belirtmekle birlikte ‘İran, herhangi bir adım atarsa ABD’nin İran’ın hoşuna gitmeyecek bir tepki vereceği’ konusunda da uyardı.
ABD Dışişleri Sözcüsü Morgan Ortagus, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, ‘BM Yemen Elçisi Martin Griffiths’in çabalarına destek olunmasını ve Körfez bölgesine yönelik İran tehditlerini’ tartışmak üzere Umman Sultanı Kabus b. Said ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini açıkladı.
ABD istihbarat raporları ve İran’ın Körfez bölgesinde küçük teknelere yerleştirdiği roketlerin fotoğraflarının ardından teyakkuz hali ve hazırlıklar arttı. Zira bu gelişme, Körfez’de konuşlandırılan ABD donanması, ticaret gemileri ve Irak’taki Amerikan güçlerine yönelik muhtemel saldırılar konusunda bir endişe uyandırdı.
Söz konusu istihbarat raporlarının ardından Abraham Lincoln uçak gemisi ve B-52 bombardıman uçakları hızlı bir şekilde bölgede konuşlandırıldı. Ayrıca ABD Dışişleri, Irak’taki ABD Büyükelçiliği’ndeki zorunlu olmayan elemanlarını tahliye edeceğini duyurdu. Söz konusu fotoğraf ve raporlar, İran’ın Amerika’ya yönelik bir saldırı hazırlığında mı olduğu yoksa bunun, bölgedeki Amerikan askeri hareketliliğine karşı bir hareket mi olduğu konusunda tartışma yarattı.
Bir ABD Dışişleri yetkilisi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Washington, müttefikleri ve ortakları ile sürekli irtibat halinde. Bölgedeki güvenliği tehdit edebilecek şeyler konusunda İngilizler, Fransızlar ve Almanlar ile istihbarat ve bilgi alışverişi yapıyoruz. Washington, onlardan gerginliği yatıştırmak için İran rejimi üzerindeki etkinliklerini kullanmalarını talep etti. Bununla birlikte bize düşen, olası tehditlere karşı tüm tedbirleri almaktır. Ancak bu, bir çatışma peşinde koştuğumuz anlamına gelmez” şeklinde konuştu.
Trump önceki gün, Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ile arasında İran krizini yönetme konusunda bir anlaşmazlık olduğuna dair basında çıkan haberleri yalanladı. Twitter üzerinden Washington Post ile New York Times gazetelerinin ‘Beyaz Saray’da, yönetimin Ortadoğu politikalarına ilişkin bir tartışma çıktığına’ dair haberlerini eleştirdiği mesajında Trump, “Ortadoğu bölgesine yönelik güçlü politikam konusunda iç anlaşmazlık çıktığına dair hikâyeler uyduruyorlar. Kesinlikle bir iç çatışma yok. Farklı görüşler dile getirilir; nihai kararı da ben alırım. Tüm taraflar bakış açılarını ortaya koyar ve tüm politikalar tartışılır; bu oldukça basit bir süreç. Ben eminim ki İran, yakın zamanda bizimle görüşmek isteyecek” ifadelerini kullandı.
İki partinin sekiz üst düzey kongre lideri, yönetimin İran ile yaşanan gerilimli hali ve Amerikan askeri hareketliliğini değerlendirmesi için dün sabah Trump Yönetimi yetkilileri ile gizli ve kapalı bir oturum gerçekleştirdi. Oturum öncesinde Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, gazetecilere yaptığı açıklamada “Amerikan Yönetiminin, Kongre’nin onayı olmaksızın Ortadoğu’da bir askeri çatışmaya giremeyeceğini” ifade etti. Bağımsız Senatör Angus King ise gazetecilere yaptığı açıklamada, “İran’ın bölgede artan bir faaliyet içerisinde olduğuna dair gizli bilgiler içeren raporlar alındı. Ancak ben, Başkan’ın İranlılarla askeri bir çatışmaya girmeme çabasında tamamen haklı olduğunu düşünüyorum. Kendimizi kontrol etmeliyiz. İstihbarat raporları, kötü bir şekilde yorumlanabilir ve bu, etkileri hem ABD hem de Ortadoğu ülkelerine yansıyacak bir çatışmaya yol açabilir. Bence durum değişken ve epey tehlikeli. Bir yandan yanlış değerlendirme ihtimallerinden diğer yandan bazı olayların yanlış anlaşılıp kötüye yorulmasından yana oldukça endişeliyim” sözlerini sarf etti. 
İstihbarat raporlarını savunan Cumhuriyetçi Senatör Tom Cotton ise önceki akşam CNN International kanalına yaptığı açıklamada şu ifadeleri dile getirdi: “İstihbarat raporlarının çarpıtılmaması gerekir. Senato’ya bağlı İstihbarat Komisyonu’nda gördüğümüz raporlar ve istihbarat teşkilatının sunduğu görüntüler, bölgenin dört bir yanında büyük bir İran tehdidinden haber veriyor. Ben Irak’ta görev yaparken karşılaştığımız en ölümcül silahlardan biri, İran’da üretilip Irak’a kaçırılan bombalardı”.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.