BM’deki İran’a uluslararası yaptırımların otomatik uygulanmasıyla ilgili görüşmeler

İran’ın BM temsilcisinin, önceki gün BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşma sırasında gazetecilere gösterdiği resim (EPA)
İran’ın BM temsilcisinin, önceki gün BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşma sırasında gazetecilere gösterdiği resim (EPA)
TT

BM’deki İran’a uluslararası yaptırımların otomatik uygulanmasıyla ilgili görüşmeler

İran’ın BM temsilcisinin, önceki gün BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşma sırasında gazetecilere gösterdiği resim (EPA)
İran’ın BM temsilcisinin, önceki gün BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşma sırasında gazetecilere gösterdiği resim (EPA)

Washington, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Yemen’de Husi milisler aracılığıyla Suudi Arabistan’daki sivil tesislerin hedef alınması, petrol tankerlerine yönelik sabotaj saldırılarının gerçekleştirilmesi ve ABD’ye ait bir insansız hava aracının (İHA) düşürülmesi gibi son olaylar dahil olmak üzere İran’ın Körfez ve Ortadoğu’daki istikrarsızlaştırıcı faaliyetleri üzerine önceki gün gerçekleşen kapalı toplantının ardından Tahran’a daha fazla baskı uygulanmasını istedi. Öte yandan BMGK’nın İran’ın nükleer anlaşma ve “2231” sayılı karara uyumluluğunu değerlendirmek üzere Perşembe günü başka bir toplantı yapmaya hazırlandığı bildirildi.
Şarku’l Avsat’ın BMGK’daki üst düzey diplomatlardan edindiği bilgilere göre ABD’nin talebi üzerine yapılan bu toplantıyla birlikte BM koridorlarında, İran’ın 2231 sayılı BMGK kararı veya Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı (KOEP) (nükleer anlaşma) ihlal ettiğinin tespit edilmesi halinde, İran’a uygulanan uluslararası yaptırımların otomatik olarak yeniden uygulanması ya da bir başka deyişle “Snap Back” üzerine konuşmalar başladı. Bu da BMGK tarafından son 10 yılda kabul edilen ve 2231 sayılı kararla kaldırılan 6 kararın yeniden uygulamaya koyulması anlamına geliyor.
Şarku’l Avsat’a konuşan bir diplomat, ABD’nin KOEP’ten çekildiğini açıkladıktan sonra bu anlaşmanın hükümlerinin uygulanmasını talep etme hakkına sahip olup olmadığını sorguladı. Diplomat, Tahran’ın anlaşmanın hükümlerini ihlal etmesi halinde talebin ancak anlaşmadaki diğer ülkelerden gelebileceğine dikkati çekti.
“BMGK üyeleri, tanker saldırılarını kınadı”
Bu ay BMGK dönem başkanı olan Kuveyt'in BM Daimi Temsilcisi Mansur el-Uteybi toplantıdan sonra BM siyasi ve barış işlerden sorumlu Genel Sekreteri Yardımcısı Rosemary DiCarlo’nun verdiği “Körfez’de petrol tankerlerini hedef alan saldırılara ilişkin en son gelişmeler” konulu brifingin dinlenmesinin ardından ülkesi tarafından sunulan ve BMGK’nın 15 üyesi tarafından onaylanan bir tasarı sundu.  BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “diyalog ve istişarelerin desteklenmeye devam edilmesi ilkesinin” sürdürüldüğünü vurgulayan Uteybi “BMGK üyeleri, deniz seyrüseferi ve enerji temininin yanı sıra uluslararası barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit arz eden tanker saldırılarını kınıyor” ifadelerini kullandı. Söz konusu saldırıların, deniz seyrüseferi ve enerji temini için ciddi bir tehdit oluşturduğunun altını çizen Uteybi, BMGK üyelerinin “ilgili tarafları ve bölgedeki tüm ülkeleri kendilerine hakim olmaya ve gerginliği azaltmak için harekete geçmeye” çağırdıklarını, ayrıca, “anlaşmazlıkların barışçıl yöntemler ve diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini” vurguladıklarını söyledi.
“BM hangi tarafın doğru söylediğini belirleyecek konumda değil”
Şarku’l Avsat’ın DiCarlo’nun brifing verdiği toplantıya katılan diplomatlar, dünyanın son dönemde tanık olduğu gerginliğin ardından, özellikle İran’ın ABD’ye ait İHA’yı düşürmesi sonrası ABD’nin İran’a misilleme yapması ihtimaliyle birlikte “durumun son derece kritik” olduğunu belirttiler.
BM Genel Sekreter Yardımcısı DiCarlo verdiği brifingde, ABD ile İran arasında, İHA’nın hedef alındığı sırada bulunduğu noktanın koordinatlarına ilişkin farklı iddiaların olduğuna dikkati çekerek, “BM gerçekleri doğrulayacak ve hangi tarafın doğru söylediğini belirleyecek konumda değil” ifadelerini kullandı. Petrol tankerlerini hedef alan saldırıların “tehlikeli bir durum” olduğunu vurgulayan DiCarlo, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ile bir araya geldiğini ve Zarif’in kendisine “ülkesinin savaş istemediğine dair güvence verdiğini” açıkladı. Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump da “savaş istemediğini” ifade etmişti. DiCarlo ayrıca BM Genel Sekreteri’nin “ilgili tüm tarafların kabul etmesi halinde iyi niyet elçiliği yapmaya hazır olduğunu” vurguladı.
BM’den provokatif hamlelerden kaçınmaya çağırısı
Bununla birlikte DiCarlo, BM sözcüsü Farhan Hak’ın “BM Genel Sekreteri’nin yaşanan son olaylar ve taraflardan yapılan sert açıklamalar konusunda endişeli” olduğu, Körfez bölgesinde gerginliğe şahit olmanın bir “felaket” olacağı ve tüm tarafları kendilerine hakim olmaya ve provokatif hamlelerden kaçınmaya çağırdığı” şeklindeki açıklamalarını yineledi.
“İran, diplomasiyle tanışmalı”
Şarku’l Avsat’a konuşan diplomatlardan biri ABD'nin BM Daimi Temsilci Yardımcısı Jonathan Cohen’in konuşmasına “İran’ın Umman Körfezi'ndeki petrol tankerlerine yapılan saldırılardan sorumlu olduğunu” söyleyerek başladığını, ABD’ye ait İHA’nın bir İran füzesi tarafından hedef alındığında uluslararası hava sahasında olduğunu ve bunları, İHA’nın konumunu gösteren resimler ve koordinatlarla açıkladığını söyledi. Cohen’in ABD tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların İran’ı müzakere masasına getirmeyi hedeflediğini belirttiğini aktaran diplomat, Cohen’in “İran, diplomasiyle tanışmalı” dediğini ve tüm ülkeleri “saldırıları kınamaya ve İran'ın saldırıların arkasında olduğunu doğrulamaya” çağırdığını kaydetti.
Rusya’dan kanıt uyarısı
Öte yandan Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Vassily Nebenzia, “herhangi bir kanıt olmadan” İran’ı saldırılardan dolayı suçlamayı reddederek son olaylarla ilgili “kesin bir karar vermeden önce olan bitenlerin doğrulanması” çağrısında bulundu. Nebenzia, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesinin arifesinde BMGK’da yaşananların hatırlanması gerektiğinin de altını çizdi. Bununla birlikte ABD yaptırımlarının Washington’ın ön şartsız diyalog talebine aykırı olduğunu düşünen Moskova, BM Genel Sekreteri’nden Körfez’de güvenliğin sağlanması için çaba sarf etmesini isteyerek, 1987 tarihli “598” sayılı BMGK kararına dayanarak bölge için alınacak güvenlik önlemlerine ilişkin görüşme önerisini destekliyor.
Avrupa ülkelerinden Nükleer anlaşmayı  sürdürme çağrısı
İngiltere’nin BM Daimi Temsilcisi Karen Pearce ise Soğuk Savaş döneminde Avrupa güvenlik sistemini kuran “Helsinki Anlaşması” gibi, Körfez'de de yeni güvenlik anlayışlarına ulaşma fikrini destekledi. İngiliz Temsilci, Fransız mevkidaşı François Delattre ve Alman mevkidaşı Christoph Heusgen ile ortak bir şekilde İran’la nükleer anlaşmanın sürdürülmesinin gerektiği şeklinde bir açıklamada bulundu.
Almanya'nın BM Daimi Temsilcisi Cristoph Heusgen görüşmeler sırasında ABD’nin hala nükleer anlaşmanın bir parçası olarak kabul edilip edilmediğini sordu. Kuveyt’in BM temsilcileri, ABD’nin BM Daimi Temislciliği’nden “Körfez’de petrol tankerlerini hedef alan saldırıların bir ülke tarafından düzenlendiğini” belirten bir açıklama yapması önerisinde bulundu. Ancak 15 üyenin onayına ihtiyaç duyan bu öneri, Rusya’nın BM Daimi Temsilciliği tarafından reddedildi.  Endonezya'nın BM Daimi Temsilcisi Dian Triansyah Djani ise BM Genel Sekreteri’nin krizi çözmek için iyi niyet elçiliği yapmaya hazır olduğunu açıklamasını memnuniyetle karşıladıklarını belirterek bunun için ABD tarafının yeterli “bilgilendirme” yapması talebinde bulundu.
“Tanker saldırılarının arkasında bir ülke var”
Diğer yandan ABD'nin BM Daimi Temsilci Yardımcısı Cohen, toplantı sonrası gazetecilere yaptığı açıklamada, “İran sorumlu” diyerek, “Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Norveç tarafından yürütülen soruşturmalar doğrultusunda elde edilen bulgular, tankerlere yönelik saldırıların arkasında bir ülkenin olduğu sonucuna varmamızı sağladı” ifadelerini kullandı. Cohen ayrıca, düşürülen ABD İHA’sının uçuş koordinatlarının, İHA’nın hiçbir zaman İran hava sahasına girmediğini gösterdiğini söyledi. “İran bu saldırıların kabul edilemez olduğunu anlamalı” diyen Cohen, “Dünyanın şu anda bizim bu görüşümüze katılma zamanı” diye konuştu. Cohen, "Bizim politikamız İran'ı müzakere masasına getirmek için ekonomik ve diplomatik çabalar olmaya devam ediyor” dedi.
Almanya, İngiltere ve Fransa’dan ortak açıklama
Toplantı sonrası Almanya,İngiltere ve Fransa ortak bir açıklama yayımladı. Açıklamada, “Bu gelişmeler yanlış hesaplama ve çatışma riskini doğuruyor. Uluslararası kanunları tam saygı çerçevesinde, gerginliği azaltma ve diyalog çağrısı yapıyoruz” ifadeleri yer aldı. Önümüzdeki BMGK toplantısı ve 2231 sayılı karara işaret edilen açıklamada, toplu güvenlik sistemlerinde hayati bir öneme sahip olduğu vurgulanan KOEP’e bağlı olduklarına işaret edilirken anlaşmanın sürdürülmesi gerektiğine dikkat çekildi.
İran:  Tehdit diliyle diyalog başlatamazsınız
Öte yandan İran'ın Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi Macid Taht Ravançi yaptığı açıklamada, ABD'nin ülkesine daha fazla yaptırım uygulama kararının “ABD'nin uluslararası hukuka ve uluslararası toplumun ezici çoğunluğunun görüşlerine saygı duymadığının bir başka göstergesi” olduğunu söyledi. Washington’ı “İran halkına yönelik ekonomik savaşını durdurmaya” çağıran Ravançi, “Sizi tehdit eden, sizi korkutacak biriyle diyalog başlatamazsınız” diye konuştu. Böyle bir müzakere için uygun bir ortamın olmadığını söyleyen Ravançi, İranlı yetkililere yönelik “bölgesel güvenlik konulu müzakereleri sürdürme” çağrısını yineledi. Ravançi ayrıca BM Genel Sekreteri'nden bu konuda rol oynamasını istediğini belirtti.



Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
TT

Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)

Pekin bugün, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını eleştiren ülkeleri ‘sorumsuz’ olmakla suçladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian, düzenlediği basın toplantısında, “Bu ülkeler ve kurumlar, Tayvan’daki ayrılıkçı güçlerin askeri yollarla bağımsızlık sağlamaya çalışmasına göz yumuyor” dedi.

Lin, “Buna rağmen, Çin’in ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmak için yaptığı gerekli ve adil faaliyetleri sorumsuzca eleştiriyorlar. Gerçekleri çarpıtıyor ve doğru ile yanlışı karıştırıyorlar; bu tam bir ikiyüzlülük örneğidir” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Avustralya Dışişleri Bakanlığı, Çin’in Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını ‘istikrarsızlaştırıcı’ olarak nitelendirerek kınadı ve Pekin’e endişelerini ilettiklerini açıkladı. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “Avustralya, herhangi bir eylemin kazara çatışma, yanlış hesaplamalar veya tırmanma riskini artırmasını şiddetle karşı çıkmaktadır” denildi. Ayrıca, “Uyuşmazlıklar diyalog yoluyla çözülmeli, güç veya zorlama ile değil” uyarısında bulunuldu ve tatbikatların ‘bölgesel gerginliği artırma riski taşıdığı’ vurgulandı. Çin, pazartesi ve salı günleri Tayvan çevresinde füze fırlatmaları yapmış, onlarca savaş uçağı ve gemiyi sevk ederek adanın limanlarını abluka altına alan tatbikatlar düzenlemişti. Pekin, Tayvan’ı kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor ve gerekirse zorla ilhak edebileceğini belirtiyor. Tayvan Sahil Güvenlik yetkilileri bugün, Çin savaş gemileri ve sahil güvenlik gemilerinin ada çevresinden çekilmeye başladığını ve askeri tatbikatların sona erdiğine dair işaretler alındığını açıkladı.


Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)

Elie el-Kuseyfi

ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz eylül ayında gerçekleşen ve Netanyahu’nun Gazze ile ilgili ABD'nin 20 maddelik barış planını onaylamasıyla iki aşama arasında bir dönüm noktası oluşturan toplantı ile pazartesi günü Florida'da gerçekleşen toplantı aynı değildi. Bu son görüşme, iki tamamen farklı aşama arasında net bir kırılma noktası oluşturmazken bölgede yeni bir aşama için teorik ve pratik temeller atmadı. Aksine özellikle Trump’ın yaptığı açıklamalara göre son görüşme, daha ziyade Suriye ve Türkiye ile ilgili, daha az ölçüde de Gazze ile ilgili daha önce açıklanan tutumları yinelemek ve İran'ın nükleer ve füze programları ile ilgili diğer pozisyonları güncellemek için bir fırsat oldu.

Bu yüzden görüşme, özellikle İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaş ve bunun son iki yıldır bölgede yarattığı etkiler sonrasında, bölgesel ve uluslararası değişikliklerden ciddi şekilde etkilenmemiş gibi görünen iki tarihi müttefik arasındaki toplantı geleneğinden sapmadı. Bu durum ne toplantı öncesinde ne de sonrasında bir sorun oluşturdu. Ancak Gazze'deki ateşkesin ardından Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin geleceği ve bölgedeki gelişmeleri ve bölgesel çıkarlarını yorumlamalarında görünen farklılıklar sorusu gündeme geldi. Görüşme sırasında, iki lider arasında ve ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir model oluşturabilecek gerçek bir ayrılık belirtisi olup olmadığına dikkat çekildi.

Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu.

Florida'daki görüşme, bu soruya ne bir cevap ne de cevabına dair bir ipucu barındırıyordu. Ki bu da bekleniyordu, ancak bu durum, sorunun artık geride kaldığı ve iki ülke arasındaki ilişkilerin önümüzdeki dönemde birçok sorunun ve belki de bazı ‘durumsal’ değişikliklerin konusu olmayacağı anlamına gelmiyor. Toplantı, Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin niteliği konusunu büyük ölçüde çözmüş olsa da bu ilişki, eylül ayındaki son toplantılarından bu yana geçtiğimiz üç ay içindeki gelişmelerden olumsuz etkilenmiş gibi görünmüyor. Buna karşın Trump gibi bir başkan için çifte öneme sahip olabilecek şahsi düzeydeki ilişki, Gazze'den Suriye ve Türkiye'ye, belki de Lübnan'a ve daha az ölçüde İran'a kadar, iki liderin mevcut sorunlara yaklaşımlarında farklılıklar olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Gazze'de ateşkesin ilan edilmesinin ardından gündeme gelen Netanyahu'nun ‘yerine geçecek kişi’ sorunu, özellikle ABD yönetiminin şu anda onun yerine geçecek halihazırda bir aday olmaması ve Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın açıkça ifade ettiği üzere ‘Bibi’ye (Binyamin Netanyahu’nun lakabı) yönelik bölgesel hassasiyetin en azından şu aşamada Trump'ın ona verdiği desteği yeniden gözden geçirmesine neden olacak bir aşamaya gelmiş gibi görünmemesi sebebiyle ertelenmiş veya gündemden düşmüş gibi görünüyor. Onun varlığı Washington’ın bölgesel stratejisini etkilemediği ve bölgedeki nüfuz ve çıkarların belirlenmesi sürecinin son aşamasına henüz gelinmediği sürece bunun olması beklenmiyor. Dolayısıyla Netanyahu'nun sahneden çekilmesi talebi, yeni bir aşamaya geçiş için acil veya gerekli hale gelmiş değil. Bu da aynı zamanda bölgesel tarafların Washington üzerinde manevra yapma ve baskı uygulama kabiliyetine ve Washington'ın bölgesel müttefiklerinin taleplerini dengeleme ve çıkarlarına göre önceliklerini düzenleme kabiliyetine de bağlı.

sdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin başkenti Washington'daki Beyaz Saray'da bir araya geldi, 25 Eylül 2025 (Reuters)

Diğer bir deyişle, Trump Netanyahu'yu övüp İsrail'in ateşkes anlaşmasına yüzde 100 bağlı olduğunu söylerken, diğer tarafların bağlılığını sorgulasa da, görüşme Gazze ve bölge genelinde İsrail ve ABD’nin önceliklerindeki farklılıklar hakkındaki önceki sızıntıları yalanlamadı. Ancak aynı zamanda, özellikle Beşşar Esed rejiminin düşmesinde Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın rolünü öven Trump, İsrail'in Suriye'den başlayıp Doğu Akdeniz'den geçerek Afrika Boynuzu'na uzanan stratejik bir çatışmaya girdiği bir dönemde, Türkiye'nin Gazze'deki rolünü desteklemeye devam ediyor gibi göründü. Bu da ne iki liderin görüşmesinde ne de ABD ve İsrail'in bölgesel meselelere ilişkin politika ve önceliklerinde önemsiz bir ayrıntı değil. Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu. Suriye'den Yemen'e, Akdeniz'den Kızıldeniz kıyılarına kadar bölge ülkeleri arasında eşi ve benzeri görülmemiş bir jeopolitik rekabet varken, Trump bölgedeki müttefiklerine karşı ne tür bir tutum sergiliyor?

Florida

Florida’daki görüşmeyi, Gazze'deki ateşkesin ardından geçtiğimiz üç ayı Amerika ve İsrail'in değerlendirmesi olarak görecek olursak özellikle de Trump, İran'ın nükleer kapasitesini yeniden inşa ettiği ‘kanıtlanırsa’ yeni saldırılarla tehdit ettikten sonra ABD ve İsrail'in şu anda en az anlaşmazlık yaşadığı konunun İran olduğu söylenebilir. İran’ın füze programına gelince Trump, İran'ın nükleer programını kontrol altına almakla aynı önceliği vermeye Netanyahu kadar hevesli görünmüyordu. Trump'ın İran'la ilgili tehditler ve anlaşma arayışları arasındaki tüm açıklamaları, ABD’nin İran sorununa yaklaşımındaki belirsizliği teyit ediyor. Trump, İran'daki ‘başarılarından’ bir kez daha gurur duyduğunu gösterirken, daha da önemlisi, ABD'nin İran'a yönelik saldırılarını ‘Ortadoğu barışı’ ile ilişkilendirdi. Bu, Trump'ın kendisi ve yönetimi için bölgedeki ‘barışın’ önemini vurgulamak ve daha da önemlisi, Nobel Barış Ödülü yolunda şahsi bir başarı olarak görmek için kullandığı yöntemlerden biri.

Daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Başka bir deyişle, ABD Başkanı Gazze'deki savaşı sona erdirmeye kararlı ve savaşı yeniden başlatmak ya da İsrail'in çatışmayı tırmandırmasına ‘izin vermek’ konusunda hiçbir heves ya da istek göstermiyor. Ancak, anlaşmanın çökmesine yol açmamak kaydıyla, İsrail'in mevcut bombardıman ve saldırılarının hızına da karşı çıkmıyor. Peki ya ikinci aşamaya geçmek? Burada da, daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Bu, Netanyahu için çok hassas bir konu, çünkü sağ kanattan ABD yönetimine hiçbir taviz vermemesi yönünde baskı görüyor. Bu baskı, son iki gün içinde anlaşmanın ikinci aşamasının maddelerinden biri olan Refah Sınır Kapısı’nın yeniden açılması meselesinde de açıkça görüldü.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Netanyahu, sınır kapısının açılabileceğini ima ettikten sonra, İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in baskısıyla geri adım attı, ancak bu, özellikle de toplantı öncesinde İsrail ordusuna Gazze'deki durumu sakinleştirmesi talimatı verilmiş olması nedeniyle Florida’daki görüşme öncesinde yapılan bir manevranın parçası olabilir. Ancak Trump, şu anda ABD'nin pozisyonunu iyi yöneten Hamas'a karşı bir şekilde ‘olumlu’ görünse de, net bir takvim belirlemeden ve konuyu yoruma açık bırakarak, Netanyahu ve hükümetini bir dereceye kadar tatmin edebilecek şekilde, Hamas'a silahsızlanması için zaman tanıdı.

frgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)

Bölgede devam eden sert rekabete geri dönecek olursak bu rekabetin eksenleri henüz tam olarak oluşmamış olsa da, özellikle potansiyel ittifaklar açısından, Abraham (İbrahim) Anlaşmaları ve Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve İsrail arasındaki ittifak çerçevesinde İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki kesişimlerinden giderek daha fazla söz edilmeye başladı. Bu durum, Pakistan'ın birden fazla tarafla ortak çıkarları olması nedeniyle konumunun zorlu olduğu bir dönemde, Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır da dahil olmak üzere bu kesişimlerden ve ittifaklardan etkilenen ülkelerin, karşı kesişimler ve ittifaklar kurma girişiminde bulunup bulunmayacağı sorusunu gündeme getiriyor. Ne olursa olsun, Yemen ve Afrika Boynuzu'ndaki gelişmeler, daha geniş bölgesel manzara ve rekabet haritasının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bunları Ortadoğu'da, daha spesifik olarak Arap Levant'ta, özellikle de Türkiye-İsrail rekabetinin zirveye ulaştığı Suriye'de yaşananlardan ayırmak artık mümkün değil. Bu da hem Netanyahu hem de Erdoğan ile dostluğuyla övünen ABD yönetimi ve Trump için can sıkıcı bir konu. Trump'ın, Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de işlerin yolunda gideceğini defalarca kez iddia etmesi, bunun gerçekten gerçekleşmesi için yeterli mi? ABD'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) daimi temsilcisinin pazartesi günü İsrail'in Somaliland’i tanıma kararını desteklemesi, ABD'nin Afrika Boynuzu'nda ve belki de Yemen'de İsrail'e karşı taraflı bir tutum sergilediğini gösteriyor. Bu durumda, iki ülke arasındaki çatışmanın Somali, Somaliland ve genel olarak Afrika Boynuzu'na yayılması konusunda ABD'nin nasıl bir tutum sergiliyor?

Washington ve İsrail'in bölgesel meselelerde uzlaşıya varıp varmayacaklarını, yani Washington'ın İsrail'e Suriye'de ateşkes karşılığında Lübnan'da gerginliğin tırmanmasını kabul edip etmeyeceğini tahmin etmek zor.

Trump, Türkiye ve İsrail hakkında söylediklerini, Suriye ve İsrail hakkında da söyledi. Netanyahu'nun Florida'daki açıklamalarından İsrail'in Suriye ve Lübnan meselelerine yaklaşımının tamamen güvenlik temelli olduğu açıkça anlaşılırken, Trump iki ülke arasındaki ilişkilerin ABD'nin planladığı şekilde ilerleyeceğini belirtti. ABD Başkanı, yönetiminin her iki konuyu da ağırlıklı olarak siyasi bir perspektiften ele aldığı bir dönemde, sınır güvenliği ve azınlıkların, özellikle de Dürziler ve Hıristiyanların korunmasının önemini bir kez daha yineledi. Washington, Suriye'de Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın yönetimini desteklemeye devam ediyor. Trump, pazartesi günü yaptığı açıklamada, elbette kendisinin bölgeye ilişkin hesaplamalarında göz ardı edemeyeceği Arap ülkeleri-Türkiye çatışmasında kilit bir figür olduğunu göz önünde bulundurarak, Şara'yı övdü. Washington, Lübnan'da özellikle İsrail ve Lübnan'dan siyasi müzakerecilerle güçlendirildikten sonra, Lübnan'ın güneyindeki ateşkesi izleyen ‘mekanizma’ komitesini artık daha fazla destekliyor. Ancak Lübnan, Suriye ve hatta Gazze'ye göre daha az bölgesel ve uluslararası koruma altında olduğu için ‘zayıf bir nokta’ olmaya devam ediyor. Öte yandan bu, İsrail'in Hizbullah'a daha fazla saldırmayı planlaması halinde bunun ABD'de anlayışla karşılanacağı anlamına gelmiyor. Çünkü ABD'nin Lübnan'daki hesaplamaları, Washington'ın desteğiyle seçilen mevcut cumhurbaşkanı ve hükümeti desteklemeyi gerektiriyor. Şimdiye kadar, bu desteği özellikle de Trump'ın da tekrarladığı gibi, Washington, Lübnan hükümetinin ve desteklediği Lübnan ordusunun Hizbullah'ın silahları sorununu ‘çözme’ konusundaki sınırlarını anlayışla karşıladığını gösterdiğinden sonlandırması için bir neden görünmüyor. Ancak Trump'ın Hizbullah'ın kötü davranışlarına ilişkin yorumları, ABD'nin İsrail'in Hizbullah'a karşı tırmanışına yeşil ışık yakmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Burada, Washington ile İsrail arasında bölgesel meselelerde bir takas olacağını, yani Washington'ın Suriye'deki sükunet ve Lübnan'daki gerginlik karşılığında İsrail'i feda edeceğini öngörmenin kolay olmadığını belirtmek gerekir. Bu yaygın bir görüş olmakla birlikte, her bir konunun kendine özgü niteliği ve ABD’nin bölgesel çıkarları bağlamında bu konulara olan ilgisi göz önüne alındığında, birbirinden ayrılamayacak bu iki unsurun bir arada ele alındığı bu görüş tam olarak doğru değil. İsrail'in manevra alanı ve Tel Aviv'in, ABD yönetiminin kesin bir politikası olmayan kırılgan bölgelerde fiili durumu dayatma kabiliyeti küçümsenemez, ancak genel olarak, ‘bir dönüm noktası’ veya ‘tarihi’ olarak nitelendirilemeyecek olan Florida’daki görüşme, bölgedeki mevcut durumun değişmeyeceğini ilan ediyor. Bu durum, ABD yönetimi ile zaman kazanmaya devam eden Netanyahu'yu tatmin edebilir ve aynı zamanda Gazze Şeridi ve bölge ile ilgili tüm vaatlerini tek başına yerine getiremeyen Trump'ı da tatmin eder. Dolayısıyla, savaşın ve barışın olmadığı mevcut durum, Trump için bir nebze rahatlatıcı olmakla birlikte onu verdiği aşırı vaatlerden de kurtarıyor!


Zohran Mamdani, 2026 yılının başında New York Belediye Başkanı olarak yemin edecek

Zohran Mamdani (Reuters)
Zohran Mamdani (Reuters)
TT

Zohran Mamdani, 2026 yılının başında New York Belediye Başkanı olarak yemin edecek

Zohran Mamdani (Reuters)
Zohran Mamdani (Reuters)

Zohran Mamdani, 2026 yılı başında New York Belediye Başkanı olarak görevine başlayacak.

Mamdani’nin Demokrat ekibi, yemin töreni için yarın iki ayrı etkinlik planladı: gece yarısı eski bir metro istasyonunda ailesiyle katılacağı küçük ve özel bir tören ile öğleden sonra belediye binasının önünde düzenlenecek halka açık büyük bir kutlama.

cdf
Zohran Mamdani (AFP)

Yeni belediye başkanının görev süresi yılın başında başladığı için, şehirde gelenek olarak yeni liderler iki ayrı etkinlik düzenliyor. Görevini tamamlayan Eric Adams, yeminini Times Meydanı’nda ünlü top düşüşünün hemen ardından gerçekleştirmiş, selefi Bill de Blasio ise ilk yeminini Brooklyn’deki evinde yapmıştı.

Mamdani ise Manhattan’daki eski metro istasyonunda, şehrin ilk yeraltı ulaşım ağlarından biri olan ve döşeli kemerleri ve kubbeli tavanlarıyla bilinen istasyonda yemin edecek.

Yemin töreni, New York Başsavcısı Letitia James’in önünde gerçekleşecek.