Taha Hüseyin'in torunu Okada: Dedem çocuklara harika hikayeler anlatırdı

Taha Hüseyin’in torunu Amine Okada, Guimet Müzesi’ndeki ofisinde (Arşiv)
Taha Hüseyin’in torunu Amine Okada, Guimet Müzesi’ndeki ofisinde (Arşiv)
TT

Taha Hüseyin'in torunu Okada: Dedem çocuklara harika hikayeler anlatırdı

Taha Hüseyin’in torunu Amine Okada, Guimet Müzesi’ndeki ofisinde (Arşiv)
Taha Hüseyin’in torunu Amine Okada, Guimet Müzesi’ndeki ofisinde (Arşiv)

Katya el-Tavil
Bir gün Arap Edebiyatının dev ismi Taha Hüseyin’in torunuyla görüşeceğimi ve onunla röportaj yapacağımı hiç düşünmemiştim. Kendisinden randevu alabilmek kolay olmadı.
Ona ulaşmak tam iki ay sürdü. Çok seyahat ediyor, zamanının büyük bölümünü Guimet’in Fransız Ulusal Asya Sanatı Müzesi’nde (Musée National des Arts Asiatiques Guimet) Hint Tarihi Eserleri Bölümü yönetiminde geçiriyor. Amine Hüseyin Okada (soy ismi, Japon eşinin ailesinden geliyor) basın organlarıyla Arapça konuşmuyor. Çok sevdiği Mısır’dan ayrıldıktan sonra bu dili çat pat hatırlıyor. Akademik kariyerine başladığından bu yana Asya kültürleri dünyasında yaşıyor. Sanskrit ve Japonca tercümeler yapıyor.
Taha Hüseyin’in torunu olan Amine Munis Okada, aynı zamanda "Şairlerin Sultanı" Ahmed Şevki’nin torunun da kızı. Kültürel ve entelektüel olarak en köklü Mısırlı ailelerin birinden geliyor.
Babası şair ve Francophone Üniversitesi'nde Öğretim Görevlisi olan Prof. Dr. Munis Taha Hüseyin’in işi dolayısıyla 5 yaşında Mısır’dan ayrılmak zorunda kaldı. Fakat Mısır sevgisi daima kalbindeydi. Ona muhteşem dedesi Taha Hüseyin’i sorduğumuzda ya da Nil’in gelini Mısır’daki çocukluğunu hatırlattığımızda, yüzünde sessiz bir gülümseme beliriyor. Kısa ve beyaz saçlı bu kadın, hala memleketinden uzakta yaşıyor.
Uzakdoğu’nun barışçıl uygarlığı ile Mısır’ın, Firavun’un ve İslam’ın medeniyetleri arasında salınan Amine Hüseyin Okada, dedesi ve Arap düşünür Taha Hüseyin hakkında konuşurken onu, “Ne kadar büyürse büyüsün, şair, filozof ve ilim sahibi bir çocuktu” ifadeleriyle tanımladı. Amine Hüseyin Okada, aynı zamanda dedesini masalcı olarak nitelendiriyor.
Guimet Müzesi’ndeki ofisinde bize aile ilişkilerini, Arapçayı ve Mısır’ı anlattı.
-Amine Munis Taha Hüseyin Okada, edebiyatçı Taha Hüseyin’in kızı olan teyzenizin ve aynı zamanda Şairlerin Emiri Ahmed Şevki’nin kızının “Amine” ismini taşıyorsunuz. Bu durumdan dolayı nasıl hissediyorsunuz? Bu ismi taşıyor olmanız bir korku kaynağı mı yoksa gurur kaynağı mı?
Çok sevdiğim iki harika kadının ismine sahibim. Bu beni korkutmuyor. Aksine bana sevdiğim iki özel kadını hatırlatan bu isimle çok mutluyum ve isimlerini taşımaktan gurur duyuyorum. Sevdiğim insanların ismini taşımak olağanüstü bir şey. Çok şanslıyım.
Mısır yazları
-Küçükken ayrıldığınız Mısır ile ilişkinizi anlatır mısınız?
Mısır, doğduğum ve beş yaşına kadar büyüdüğüm ülke. Ailem Fransa’ya taşındıktan sonra Mısır, ailemle yaz tatilleri için gidebileceğim bir yere dönüştü. İlkokulu ve üniversiteyi Fransa’da okumak benim tercihim değildi. Oraya, babamın Paris’teki UNESCO işi dolayısıyla gittik. Mısır ile ilişkim, bazıları tarafından zayıf olarak nitelendiriliyor. Fakat Mısır, benim sevdiğim ve harika hatıralar yaşadığım bir parçam oldu. Tüm hayatımı Fransa’da geçirdiğim doğru, ama tarih ve medeniyetin yanı sıra sanat ve miraslarla yakın ilişkilere sahip olağanüstü bir ülkeden geldiğimi biliyorum. Tüm hayatım boyunca Mısır’ı sevdim. Orada yaşamadım, evet. Ama onu sevmek için orada yaşamak şart değil.
-Neden Arap edebiyatından, aile mirasınızdan ve dedenizin mirasından uzak bir alanda uzmanlaşmayı seçtiniz?
Arap dili ve edebiyatı, beni her zaman etkiledi. Roman okumayı seviyorum. Arapça romanların Fransa’ya tercüme edilirken hak ettikleri değeri görmediğine inanıyorum. Mısır’dan ayrılarak Arap dilini ve edebiyatını kaybettiğimi sanmıyorum. Aksine Taha Hüseyin gibi büyük bir dedeye sahip herkes, damarlarında da Arapçayı hisseder, hayatı boyunca da bunu bir miras gibi taşır. Ancak öte yandan Uzak Doğu medeniyetlerine ve eşsiz kültürüne karşı büyük bir merakım vardı. Bilim ve kültürü seven, diğer taraflara açık bir ailenin kanatları altında büyüdüğüm için çok şanslıyım. Ailem bana kendime meydan okuma, sınırımı genişletme ve yeni dünyalar keşfetme konusunda inanılmaz bir güç verdi. Bu teşvik, açıklık ve kültürel zenginlik inancı beni bugün olduğum yere getirdi.
Taha ve Munis arasında
-Taha Hüseyin’in torunu olmak ne anlama geliyor ve bu sizi nasıl etkiliyor? Eserlerini okudunuz mu?

Taha Hüseyin gibi büyük bir isimden gelen ailem gibi bir aileye mensup olmak, bu durum, kültür, bilim ve edebiyat açısından harika bir şey ve yükseklere ulaşma yeteneği veriyor. Sanırım ailem ve dedem Taha Hüseyin, bana kendimi oluşturabileceğim ve bugün olduğum yere ulaşabileceğim kanatlarımı verdi. Ben sadece güçlükler ve zorluklara göğüs geren düşünür, cesur bir edebiyatçı ve politikacı olan Taha Hüseyin’den bahsetmiyorum. İnsanların yazdıklarıyla, makaleleriyle, güçlü ve cesur tavırlarıyla tanıdığı bir yazardan bahsetmiyorum. Hareketleri, karakteri, mizacı, güzel ruhu, yaşadığım çocukluğumu ve ergenliğimi etkileyen tüm inanılmaz şeylerle olağanüstü bir insan ve dedemden bahsediyorum. Gördüğüm, hissettiğim ve yaşadığım şeyleri o zamanlar anlayamadım ya da onları kelimelere dökemedim belki ama, bir ailede bu tür bir adamın olması inanılmaz bir şey. Taha Hüseyin, bana güzel özellikler kattı ve bugün olduğum insanı inşa etti.
-Yıllar önce ölen ve Paris’e gömülen babanız Munis ile dedeniz Taha Hüseyin arasındaki ilişkiyi nasıl anlatırsınız?
Ailemin, özellikle de babamın Mısır ve Fransa’da öğrenci olduğu dönemde, kültür, bilim, edebiyat ve kitaplar konusunda dedemle yakın bir ilişkisi vardı. Aralarında entelektüel bir ittifak gibi bir durum gelişti. Bununla birlikte elbette çok fazla sevgi, takdir ve derin hayranlıklar da mevcuttu. Aile bağlarını sağlamlaştırıp hepimizi bir araya getiren yakın bir ilişki vardı. Ailem ve dedem arasındaki yakınlaşma entelektüel seviyeyle sınırlı değildi. Dış açıdan, yani şekil olarak da çok benzerdiler. Onları tanıyanlar böyle söylüyor.
-Fransızca yazılar yazan babanızdan ve yeni Arap edebiyatının öncüsü dedeniz Taha Hüseyin’den sizce ne miras aldınız?
Öncelikle onlardan alçak gönüllülüğü miras aldım. Her ikisi de büyük adamdı ve vakar sahibi birer düşünürdü. Ancak bu durum onların benzeri görülmemiş bir tevazudan zevk almalarını engellemedi. Sanırım babam bunu ciddiye alıyordu. Ayrıca bilim, kültür ve edebiyat sevgisini miras aldım. Her ikisi de kitap okumaya ve kelimelere aşıktı. Babam ciddi, bilime inanan ve iki kültürlü (Arapça ve Fransızca) bir adamdı, Bu, ona entelektüel zenginlik verdi ve onu daha açık ufuklu, derin ve sağduyulu yaptı. Kültüre değer veren ve onu yüksek yerlere yerleştirebileceği bir ev inşa etmek istedi. Bu, miras aldığım en harika şey.
Bir dedenin hikayesi
-Gözleri görmeyen ama basiretli olan dedeniz Taha Hüseyin’i hatırladığınızda aklınıza ilk ne geliyor?

Konsantre olmuş şekilde düşündüğümde sesini ve bize anlattığı harika hikayeleri hatırlıyorum. Olağanüstü şekilde hikaye anlatırdı. Bize şaşırtıcı, hayret verici ve heyecanlı inanılmaz hikayeleri anlatırdı. Ben çocukken, bize onun torunu olduğumuzu anlattığı hikaye ve haberleri dinlemekten zevk alırdım. Onun tek torunu değilim. Bize anlattığı hikayeleri çok seviyorduk. Bazen önümdeymiş ve hikaye anlatıyormuş gibi sessini hatırlıyorum. Dedem zarifti, sevgi doluydu ve güzel bir zekaya sahipti. Ayrıca şaşırtıcı ve merak uyandıran bir şekilde kelimelerle oynuyordu. Dedem, okurları için nasıl harika bir adam olabileceğini ve vaktini ailesi ve torunları için boşa harcamayan olağanüstü bir dede nasıl olabileceğini iyi biliyordu. Bizimle birlikteyken bizimle nasıl oynaması ve nasıl hikayeler anlatması gerektiğini biliyordu. Dedem, hayatında karşılaştığı birçok şeyin üstesinden geldi. Güçlü ve cesur biriydi. Ama bizi nezaketinden, şefkatinden ve zamanından asla mahrum bırakmadı.
-Bugün dönüp geriye baktığınızda bu gürültülü dönemde eğer değiştirmek isteseydiniz dedeniz Taha Hüseyin’de neyi değiştirmek isterdiniz?
Hiçbir şeyi değiştireceğimi sanmıyorum. Dedem Taha Hüseyin harika bir insandı ve olağanüstü biriydi. Çocukluğumda onu kelimelere ve dile düşkün, 15 yaşımda kaybettiğim bir dost ve hikaye anlatıcısı olarak tanıdım. Yaz tatilimi genelde Mısır’da, İtalya’da ve Fransa’da geçiriyordum. Bunlar hala hafızamda ve kalbimde sakladığım zamanlar. Kalbimde dedeme karşı özel bir sevgi, özlem, saygı ve hayranlık var. Hikayelerinde ve haberlerinde ona eşlik ederdim. Bunları tartışırdık. Bana daha az bilgili ya da değerli olduğumu hiç hissettirmedi.
-Babanız Munis Taha Hüseyin, dört bölümden oluşan özel notlar bıraktı. Mısır Kültür Bakanlığı’ndan Fransızca yayınlanması ve Arapçaya çevrilmesi sözü alındı. Bu notların yayınlanacağı yakın zamanlı bir proje var mı?
Henüz bu konuyu kesin olarak düşünmedim. Nelerin yayınlanabileceğini ve neyin aile içinde kalması gerektiğini belirlemek için bu notların okunması, gözden geçirilmesi ve düzeltilmesi gerekiyor. Kendimi bu göreve adamak ve babamın iradesini yerine getirmek ve bu notların önce Fransızca, sonra da Arapça olarak yayınlanmasını sağlamak zorundayım. Zamanı gelince bu notları yayınlayacağım ve aile arşivini derleme çalışması yapacağım. Aile arşivinden araştırmacılar ve okuyucular için yararlı bulduğum metinleri ve belgeleri yayınlamayı düşünüyorum. Çünkü Taha Hüseyin’in ve babam hakkında okurlar tarafından bilmeyen birçok özelliğe değiniliyor. Ancak şimdilik, bu projeler kendimi onlara ayırmaya zamanım olana kadar biraz gecikmeli.
-Çocukluğunuza dair bir şeyi değiştirebilseydiniz, neyi değiştirirdiniz?
Dedemi, ülkemi ve dilimi daha yakından tanımak için Mısır’da daha uzun kalmak isterdim. Mısır’dan ayrılmayı ben seçmedim. Bunu yapmak zorunda kaldım. Bugün orada daha uzun süre yaşamış olmak isterdim.
*Bu röportaj Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevirilmiştir



Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
TT

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü Kıblavi Şarku’l Avsat’a konuştu: Geçiş dönemi için anayasal bir deklarasyon ve teknokrat bir hükümet gerekiyor

Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)
Dün Şam'ın doğusundaki Duma'da, Aralık 2013'te kaçırılan aktivistlerin akıbetinin açıklanması için protesto gösterisi düzenledi. (AFP)

Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Suriye'de Ahmed eş-Şera liderliğinde yeni bir yönetimin başa gelmesinin ardından Suriye dosyasındaki gelişmeler dikkatle takip ediliyor. Belki de buradaki en önemli soru, eş-Şera'nın medya açıklamalarında duyurduğu Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin detaylarının, bir hazırlık komitesinin oluşturulmasının ve kabul edilecek koşullara göre kimlerin davet edilip kimlerin dışarıda bırakılacağıdır.

dsvfbg

Suriye Ulusal Diyalog Kongresi Hazırlık Komitesi Genel Koordinatörü, Suriyeli yazar ve siyasi araştırmacı Dr. Mueyyed Gazlan Kıblavi, Şarku’l Avsat'ın sorularını yanıtladı.

Kıblavi, ‘Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne davet edilecek şahsiyetlerin mevcut ya da geçmiş mücadeleleri, Suriye davasına katılımları ve devrimci faaliyetleri nedeniyle davet edileceğini’ vurguladı. Siyaset yapmayan devrimciler olduğu gibi, devrimi pratik etmeyen siyasetçiler de olduğunu belirten Kıblavi, gençlik kategorisinin, kadın kategorisinin, muhalifler kategorisinin ve mahkûmlar kategorisinin önemine dikkat çekti. Kıblavi, “Kategoriler çok. Örneğin, şu ana kadar 15 kategori belirledik ve henüz kategorize edilmemiş olanlar da var. Bu sayı 20 kategoriye ulaşabilir ve bazı kategoriler diğerleriyle birleştirilebilir” ifadelerini kullandı.

Devrimden önce ve sonra Suriye toplumunun kategorize edilmesinin her zaman sorunlu olacağını vurgulayan Kıblavi, “Bu yüzden kongreyi, bu sosyal yelpazeler (şu anda oluşmakta olan siyasi topluluk) arasında anlayış ve iletişim alanları için bir başlangıç olarak gördük. Çünkü Suriye'de elli yıl boyunca oluşuma izin verilmedi, yasaklandı. Düşünce tutsak edildi ve oluşum suç sayıldı” şeklinde konuştu.

dsfvgb
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ile ABD Dışişleri Bakanlığı heyeti arasında geçtiğimiz eylül ayında Ankara'da yapılan toplantıdan (SMDK)

Kıblavi, “Bu daha başlangıç. Dolayısıyla, içeridekiler kendi siyasi bileşenlerini oluşturma fırsatına sahip değilken ya da gelecekteki Suriye'ye doğru ilerlemek için belirli bir ideolojinin arkasına saklanamazken, dışarıda oluşturulan bileşenleri davet edemeyiz” dedi.

Kıblavi sözlerini şöyle sürdürdü: “Şam Deklarasyonu, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Ulusal Konseyi ve diğerleri gibi oluşturulan siyasi kurumlarla dışarıdakiler birçok bölünmeden muzdaripti, devlet başkanlığı ve seçimlerde hizipçilikten muzdaripti ve sokak tarafından meşrulaştırılmamıştı. Bu nedenle oluşum koşulları mevcut koşullardan tamamen farklı olan siyasi yapıları davet etmekten kaçındık.”

Kıblavi sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi bileşenler yeni Suriye'deki hedeflerini ilan etmeye başlayacaklar ve şöyle diyecekler: Ben belli bir grubun bileşeniyim, belli bir siyasi yelpazenin bileşeniyim ya da belli bir siyasi ideolojinin bileşeniyim, taleplerim bunlar ve saygı görmek ve dahil edilmek istediğim yol bu. Yurtdışında kurulan bileşenlere gelince, onlar kotalara alışkındı ve kotalar muhalif kurumların bileşiminde ve yapısında mevcuttu. Bu gayet açık. Ekim 2011'de İstanbul'da kurulan Suriye Ulusal Konseyi, Müslüman Kardeşler ve Şam Deklarasyonu gibi onlarca yıl önce kurulan siyasi gruplar Suriye meselesindeki ağırlıklarına göre kota alırken, devrimci hareket marjinal kaldı ve siyasi uygulamalarda ağırlıkları olmadı.”

Bu nedenle Kıblavi, “Otuz kırk yıldır Suriye'de bulunmayan siyasetçilerin temsil edilmesi kabul edilemez. Zira oluşturdukları organlar bir ‘bileşen’ olarak kabul edilemez. Bu, içeride kalan ve -izin verilmediği için- herhangi bir siyasi faaliyette bulunamayan Suriye halkına yapılan bir haksızlıktır” ifadelerini kullandı.

*Eş-Şera daha önceki açıklamalarında davetlerin muhalif organlara değil, bireylere yapılacağını söylemişti... Peki, örneğin SMDK'dan şahsiyetler davet edilecek mi?

Kıblavi bu soruya şu cevabı verdi: “Elbette davetler bireylere yönelik olacak, muhalif oluşumlara değil. SMDK’dan da bazı şahsiyetler davet edildi. Zira bu siyasi oluşumların hedefleri temelde bir noktadaydı ve şimdi değişti. Devrim öncesi ile devrim sonrası aynı değil. Ayrıca bu oluşumların içinde hizipler, siyasi partiler ve parti akımları gibi başka bileşenler de var. Bu nedenle sadece bireyleri davet etmeye karar verdik.”

Varlıkları sona erdi

Kıblavi, muhalif oluşumlar ilk kurulduğunda belirtilen kuruluş amaçlarından birinin, devrimin zafere ulaşması halinde bu oluşumların varlığının sona ereceği olduğunu belirtti. Bu, devrimin zafere ulaşması ve rejimin düşmesi halinde söz konusu oluşumların kendilerini feshedeceklerine dair birden fazla kez yapılan açıklamaydı. Dolayısıyla bu varlıklar artık zaman ve bağlam dışıdır.

*Salı günü yaptığınız açıklamalarda, Suriye'deki askeri güçlerin temsilcisi olarak Askeri Operasyonlar Dairesi'nin davet edileceğini söylediniz. Aslında, Suriye devriminin başında rejimden ayrılan ve maddi ve manevi bedel ödeyen askeri personel, Esed sonrası Suriye'de tamamen göz ardı edildiklerini hissediyor. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi onları yeni Suriye'yi müzakere etmek üzere davet etmeyecek mi?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı bünyesinde değerlendirilecek, ancak bu henüz tamamlanmamış bir aşama. Çünkü hazırlanmakta olan pek çok lojistik mesele var. Ordudan ayrılanlar Savunma Bakanlığı'na dahil edilecek. Bağımsız olarak davet edilecek ayrı bir siyasi ya da askeri unsur değiller, Askeri Operasyonlar Dairesi'ne bağlı olacaklar.”

Ön koşullar

*Farklı Suriyeli gruplara ulaşmak için kriterler neler? Davet kriterleri neler?

Kıblavi, “Ne kadar adil ya da teknik olmaya çalışırsak çalışalım, herkes için adil olamayız ve herkesi tatmin edemeyiz. Suriye halkını sınıflandırmak ve bu sınıflandırmada adil olmak istersek, devrimci hareket, devrimci savaşçı, kendi topraklarında devrim yapmamış siyasi düşünür, belirli bir bölgeye ait olan ve Suriye'de bulunan tüm etnik ve ırksal bileşenler olarak ayrılırlar. Ayrıca çeşitli şehirler arasında dağılmış bileşenler de var. Tüm bu bileşenler arasından kongreye katılacak uygun kişiler seçilecek. Böylece bölgeleri kapsamış, toplumsal çeşitliliği sağlamış, gençleri, tutukluları ve siyasi aktivistleri, entelektüel ve devrimci olarak kuşatmış olacağız. Açıkçası bu biraz kapsamlı sayılır” ifadelerini kullandı.

*Peki, tüm Suriye için yüzde 100 adil olacak mı?

Kıblavi şöyle cevapladı: “Tabii ki mümkün değil. Dünyada davet kriterlerinde yüzde 100 adil olan hiçbir kongre yoktur. Bu bağlamda tarafsız olmamız gerekmediğini unutmayın. Bizden istenen gelecekteki Suriye'nin çıkarlarını düşünmemiz.”

CSDVFBR
Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ve askeri gruplar arasında yapılan toplantıda yeni Suriye'de askeri kurumun nasıl şekilleneceği ele alındı. (Askeri Operasyonlar Dairesi)

Bir sonraki hükümetin şekli

*Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera, mevcut hükümetin tek renkli olduğunu kabul etti. Kongrenin toplanmasının yakın olduğu konuşulurken, bir sonraki hükümetin Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin içinden çıkacağına dair sorular akla geliyor. Bu hükümetin katılımcı bir hükümet olacağına dair herhangi bir ön yargı var mı? Ayrıca, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini yani başkanlık mı yoksa parlamenter mi olacağını konferans katılımcıları mı belirleyecek?

Kıblavi bu soruyu, “Kongre, bir sonraki hükümet sisteminin şeklini belirlemeyecek. Çünkü kongre bir yasama organı değil. Parlamento, kongrenin hazırlayacağı çalışma ve belgelerden kaynaklanabilecek prosedürlerin bir parçası” diye yanıtladı.

“Genel sekreterlik gibi seçilmiş bir danışma komitesi” olduğunu da ifade eden Kıblavi, “Komiteler sayıca fazla olduğu için hükümet sisteminin parametrelerini belirlemek üzere mini komiteler seçilebilir. Elbette hükümet sistemi önerilecek ya da onaylanacaktır. Bundan sonra mevcut çalışmalar sona erecek ve çok hassas bir aşama olan geçiş dönemi için teknokratlar hükümeti olması beklenen bir hükümet kurulacaktır. Suriye'nin geleceğine gelince, bunu Suriye halkı ve tartışmaların başlangıç noktası olarak kabul edilen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi sırasında fikirlerin billurlaşması belirleyecek. Tüm bu göstergeler Suriye'deki hükümet sistemini belirleyecektir. Daha da önemlisi, kongreden kaynaklanacak anayasal boşluk, söz konusu anayasal boşluğu doldurarak geçici bir anayasal bildiri yayınlayacak olan uzman bir komite tarafından doldurulacaktır” dedi.

Kongrenin zamanlaması

*Kongrenin yakın zamanda toplanmasına tanık olacak mıyız? Yoksa beklemek mi gerekiyor? Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne kimlerin davet edileceğini hazırlık komitesi mi belirleyecek?

Kıblavi şu cevabı verdi: “Hazırlık komitesi ilgili makamlardan onay aldıktan sonra çalışmalarına başlayacak. Tarih konusuna gelince, hazırlık komitesi oluşturulduktan sonra, davet edilen şahsiyetler ve gruplarla iletişim kurmak yeterli zaman alacak. Meselelerin çözüme kavuşturulması bir hafta ya da belki 9 gün sürebilir.”

SCDVFEGR
Eski rejim ordusu mensupları, 1 Ocak'ta Suriye'nin Humus kentindeki uzlaşma merkezlerinde kayıt yaptırmak için sıraya girerken Esed'in fotoğrafını çiğniyorlar. (AP)

Kıblavi, “Hazırlık komitesi davetler için kriter belirlemez. İçeriden ve dışarıdan davetlilerin lojistiğini kolaylaştıran ve onlarla kongreye davet edildiklerini ve katılıp katılmayacaklarını kısaca görüşen bir komitedir. Yani konferans öncesi aşamanın lojistiğini kolaylaştıran ve ön kolaylaştırıcılığını yapan bir komite; sonuçlara ya da davet kriterlerine karar veren bir komite değil. Aday gösterecek olanlar genel olarak sivil toplum örgütleri olacak ve doğal olarak sendikalar da bunların arasında yer alacak” şeklinde konuştu.

Komite seçimi için kriterler

Hazırlık komitesi üyelerinin hangi kriterlere göre seçileceği sorulduğunda ise Kıblavi şu yanıtı verdi:

“Bu kişiler Suriye'deki en nitelikli kişiler olmayacak. Çünkü bu çok zor. Ancak yurt içinde olduğu kadar yurt dışındaki devrimci siyasi ortama ve bölgesel dağılıma dair bilgi ve aşinalıkları da göz önünde bulundurulacak. Hazırlık komitesi üyesinin bileşenler hakkında bilgi sahibi olması, devrim ve siyasi süreç konusunda daha önce deneyim sahibi olması ve Suriye'deki siyasi çevreler arasında ya da elbette yurtdışında sürekli faaliyet göstermesi ve tanınması nedeniyle Suriye arenasında bilinmesi gerekir.”