İranlı yetkililer 'benzin devrimi' protestolarının iki gün içinde sona ereceği görüşünde

(AFP)
(AFP)
TT

İranlı yetkililer 'benzin devrimi' protestolarının iki gün içinde sona ereceği görüşünde

(AFP)
(AFP)

İranlı yetkililerin dün de ülkenin internet erişimini engellemeye devam etmesi hükümetin akaryakıt fiyatlarına zam yapıldığı açıklamasının ardından cuma günü başlayan kanlı protestoları denetim altına almaya çalıştığını gösterdi. Yetkililer dün yaptıkları açıklamalarda ‘halk ayaklanmalarının’ tamamen durmadığını kabul etseler de durumun ‘daha sakin’ olduğunu vurguladı.
Fransız Haber Ajansı (AFP) bazı göstericilerin protestoları ‘benzin devrimi’ olarak isimlendirdiklerini ve protestolar sırasında bankaların yakıldığını, dükkanların yağmalandığını ve ana caddelerin kapatıldığını aktardı. Ajans, protestoların biri sivil, biri polis olmak üzere ‘en az iki kişinin ölümüne’ neden olduğunu kaydetti. Ancak protestolar sırasında ölenlerin sayısıyla ilgili 12 ile 25 arasında değişen rakamlar mevcut. Buna onlarca hatta yüzlerce yaralı sayısı eşlik ediyor. İran otoritelerinin medyaya getirdiği kısıtlamalar nedeniyle eylemcilerin sosyal medya sitelerinden aktardıkları rakamların doğrulanması ise zorlaşıyor.
İran devlet televizyonu, maskeli gençlerin moloz yığınlarıyla dolu sokaklarda göründüğü şiddet sahneleri yayınladı. Devlet televizyonunun ülkedeki muhaliflerin eylemlerine dair görüntüleri nadiren yayınladığına dikkati çeken AFP, görüntülerde maskeli kişilerin binaları ateşe verdiklerinin görüldüğünü bildirdi.
İran'ın yarı resmi ajansı İSNA’ya göre paramiliter Besiç güçleri yağmalama olaylarına müdahale etti. Besiç komutanı Tuğgeneral Gulam Rıza Süleymani, yetkililerin protestoların arkasında ABD'nin olduğu iddialarına atıfta bulunarak ‘Amerikan planının başarısız olduğunu’ belirtmişti.
Protestolar, devlet tarafından sübvanse edilen araç başına aylık 60 litreye kadar benzin fiyatlarında yüzde 50, sonrasında alınacak her litre için ise yüzde 200’lük artış yapıldığı açıklamanın ardından patlak vermişti.
İranlı yetkililer, protestolar sırasında 200'den fazla kişinin gözaltına alındığını ve internet erişimine kısıtlamalar getirdiklerini duyurdu. Bununla birlikte ülkedeki farklı kurumlara ait internet sitelerinde, gözaltına alınanların sayısının bine yaklaştığını bildiren haberler de yer aldı.
Twitter hareketlerini izleyen NetBlocks sitesi, “İran'da internetin neredeyse tamamen kapatılmasının üzerinden 40 saat geçtikten sonra dış dünyayla iletişim oranları normal seviyelerin ancak yüzde 5'ine ulaşabiliyor” açıklamasında bulundu.
İnternet ile birlikte sosyal medyadaki video ve haber akışının da kesilmesi nedeniyle dün sabahtan bu yana İran sokaklarındaki durum belirsizliğini koruyor. Ancak AFP’nin haberine göre İran Hükümet Sözcüsü Ali Rebii dün durumun ‘daha sakin’ olduğunu söyledi. Tahran’da bir basın toplantısı düzenleyen Rebii, “Halen bazı küçük sorunlar var. Ama yarın ya da sonraki gün halk ayaklanmasıyla ilgili bir sorunumuz olmayacak” ifadesini kullandı.
Bazı şehirlerde ve bölgelerde halen toplananların olduğunu kabul eden Rebii, protestolar sırasında yaşanan kayıplarla ilgili rakam vermesi istendiğinde, “Bugün söyleyebileceğim tek şey, protestolarda toplananların sayısının bir önceki güne göre yüzde 80’in altında olduğudur” dedi.
İran'ın resmi haber ajansı IRNA’nın haberine göre Rebii, basın toplantısında ülkenin benzeri görülmemiş yaptırımlara ve baskılara maruz kaldığı bir dönemde ‘akaryakıt fiyatlarında düzenlemeye gidilmesinin’ bir zorunluluk olduğunu belirtti. Reuters’ın haberine göre hükümetin kararı açıklamadan önce İran Rejim Lideri Ali Hamaney ve diğer iki otoritenin (yasama ve yargı) onayını aldığını belirten Rebii, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin bu kararı alarak ‘ülkenin ve halkın çıkarı için kendisini feda ettiğini’ söyledi.
İranlı yetkililer, düşük gelirli vatandaşlara yardım amacıyla kullanılan fonların artırılmasına yönelik bir hamleyle akaryakıt fiyatlarını artırmaya yönelik sürpriz bir karar açıkladı. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Yargı Erki Başkanı’ndan oluşan Ekonomi Koordinasyon Yüksek Konseyi (EKYK) kararı, şubat ayında yapılması planlanan parlamento seçimleri öncesinde hassas bir döneme denk geldi.
Diğer yandan Hamaney pazar günü yaptığı açıklamayla kararı desteklediğini duyurdu. Reuters’ın aktardığına göre Hamaney, devlet televizyonundan yayınlanan konuşmasında şunları söyledi:
“Ben uzman değilim. Farklı görüşler var. Ama Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Yargı Erki Başkanı bir karar almışsa bunu destekleyeceğimi söyledim. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Yargı Erki Başkanı uzman görüşlerine dayalı bir karar almışlar. Tabii ki uygulanmalı. Bazılarının bu karara karşı çıkmaları kaçınılmaz. Fakat sabotaj ve kundaklama eylemleri bizim halkımızın değil, bozguncuların yaptığı eylemlerdir. Devrim karşıtları ve İran düşmanları bu tür tahribatları ve güvenliği bozucu eylemleri desteklemiştir. Ne yazık ki bazı sorunlar yaşandı. Çok sayıda insan öldü ve bazı merkezler de yok edildi.”
Hameney’in konuşması sonrası milletvekilllerinden geri adım
Reuters’ın haberine göre IRNA, hükümetin zam kararını geri almaya zorlamak için kararı meclise taşımayı düşünen bazı milletvekillerinin Hamaney’in yaptığı açıklamanın ardından bundan vazgeçtiklerini bildirdi.
Cumhurbaşkanı Ruhani, akaryakıt fiyatları artışından elde edilecek gelirlerin yıllık 2,55 milyar dolar civarında olmasının beklendiğini ve bu ek gelirle 18 milyon düşük gelirli aileye (yaklaşık 60 milyon kişi) yardım edilmesinin planlandığını söyledi. Hükümet toplantısından sonra açıklamalarda bulunan Ruhani, 20 milyon kişiye yapılacak ilk ödemelerin derhal başlayacağını da duyurdu. İran Planlama ve Bütçe Teşkilatı resmi internet sitesinden benzin zammından elde edilen gelirle yardım ödemelerinin bugünden itibaren başlaması talimatının verildiği yönündeki açıklamaya dikkat çeken Ruhani, İran’da ‘güvensiz bir ortam yaratılmasına’ izin vermeyeceklerini vurguladı. Ruhani, AFP’nin aktardığı açıklamalarında “Protesto etmek  tüm vatandaşlara verilmiş bir haktır. Ancak sorun çıkaranların toplumun güvenliğini istikrarsızlaştırmalarına da izin vermeyeceğiz” dedi.
ISNA,  pazar günü yayınladığı haberde Yezd şehir merkezinde 40 kişinin gözaltına alındığını bildirdi. IRNA’nın dün yayınladığı habere göre de İran’ın güneyindeki Huzistan bölgesinde son üç günde 180 kişi gözaltına alındı.
İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) yakınlığıyla bilinen Fars haber ajansı da hükümet kaynaklarına dayandırdığı haberde internete erişim kısıtlamalarının ne zaman sona ereceğinin henüz belli olmadığını aktardı. İran'ın yarı resmi haber ajansı Tasnim’in aktardığı İstihbarat Bakanlık açıklamasında protesto gösterilerinin başındaki kişilerin kimliklerinin tespit edildiği ve ‘gerekli önlemlerin’ alındığı belirtildi.
Reuters’ın haberine göre ülkeyi yöneten mollalar (din adamları) 2017 yılı sonlarında kötü hayat şartları nedeniyle, mollaları iktidardan ayrılmaya çağıran ve ülkenin 80 iline yayılan protestoların engellemek istiyor gibi görünüyor. İranlı yetkililer önceki protestolarda toplam 22 kişinin öldüğünü bildirmişti.
Hükümetin aylık benzin alımlarında ilk 60 litreye yüzde 50, bu kotayı aşan alımlara ise yüzde 200 zam yapmasına rağmen ülkedeki yakıt fiyatları dünyanın en ucuzları arasında yer alıyor.
ABD Başkanı Donald Trump'ın 2015 yılında dünya güçleri ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşmadan geçtiğimiz yıl tek taraflı olarak çekilmesinin ardından Tahran'a sert yaptırımlar uygulamaya başladığı Mayıs 2018’den bu yana İran ekonomisi kriz yaşıyor.
ABD’den İran'a kınama ve gösterilere destek
ABD’den pazar günü yapılan açıklamada, İran’da barışçıl göstericilere karşı ‘ölümcül güç’ kullanılması kınandı. Beyaz Saray Sözcüsü Stephanie Grisham, “Göstericilere karşı öldürücü derecede orantısız güç kullanılması ve iletişim kanallarına kısıtlamalar getirilmesini kınıyoruz” dedi.
Bununla birlikte İran Dışişleri Bakanlığı, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Twitter hesabından cumartesi günü göstericilere yönelik yayınladığı “ABD yanınızda” mesajını kınadı.
Bakanlık pazar akşamı geç saatlerde yayınladığı açıklamada “İran'ın bazı şehirlerinden bir grup bozguncu tarafından gerçekleştirilen ayaklanmalara yönelik bu tür destek ve girişimleri müdahale olarak görüyor ve kınıyoruz” ifadeleri yer aldı. Bakanlık Sözcüsü Abbas Musevi tarafından yapılan açıklamada “İran halkı, bu tür iki yüzlü ifadelerin herhangi bir gerçeklik taşımadığının ve samimiyetten uzak olduğunun farkında” denildi. AFP’nin haberine göre Washington’ın nükleer anlaşmadan çekildikten sonra Tahran’a yaptırımlar uygulayarak ‘kötü niyetli olduğunu’ ortaya koyduğunu belirten Musevi, “Pompeo gibiler tarafından desteklenen bazı anarşistlerin ve vandalların uygulamaları İran halkının genelinin tutumunu yansıtmıyor” diye konuştu.
Ali Laricani: ABD’nin amacı kaosu yaymak
IRNA’nın dün açıklamalarını aktardığı İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani de ABD’nin ülkesinde ‘kaosu yaymak ve halkın çıkarlarını yok etmekten’ başka bir amacı olmadığını söyledi. Alman Haber Ajansı’nın (DPA) haberine göre söz konusu ‘entrikanın’ özellikle ABD Dışişleri Bakanı’nın Twitter mesajının ardından daha da belirginleştiğini belirten Laricani, “Onun (Pompeo) İran halkını savunma adına kamu mallarının ateşe verilmesini desteklemesi, ABD’nin İran'da kaos ortamı yaratma peşinde olduğunu ve İranlılara karşı aldatıcı ve ikiyüzlü davrandığını gösteriyor” dedi.
Almanya dün İran'da hükümet ile ‘meşru’ protestocular arasında diyalog çağrısında bulundu. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Sözcüsü Ulrike Demmer açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“İran'da şu an olduğu gibi halkın cesurca ekonomik ve siyasi sıkıntısını ifade etmesi meşrudur ve saygı duymamızı hak ediyor. İran hükümeti, mevcut protestolara diyalog kurma isteğini göstererek karşılık vermeli.”



Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?
TT

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, dün Washington'un küresel rolüne ilişkin bakış açısında derin dönüşümü yansıtan, uzun zamandır beklenen yeni bir stratejiyi duyurdu. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana hakim olan ve “tek süper güç” konumunu korumaya dayanan geleneksel model yerine belge, ABD'nin odağının, yönetimin doğrudan çıkarlarıyla daha yakından bağlantılı gördüğü bölgelere, özellikle de Latin Amerika bölgesine ve göç meselesine kayacağını ortaya koyuyor.

Ulusal Güvenlik Strateji belgesi, Trump'ın, daha önceki yönetimlerinkinden kökten farklı, “Önce ABD” sloganına dayanan, uluslararası sistemin artık dünyanın her bölgesinde geniş bir Amerikan katılımı politikasına izin vermediği inancını temel alan bir vizyon benimsediğini gösteriyor. Belge, Çin'i göz ardı etmeyip, en büyük rakip olarak görse de son dönemdeki Amerikan stratejilerine hâkim olan geleneksel “Asya'ya odaklanma” yaklaşımından uzaklaşıyor.

Trump, belgenin girişinde, “Yaptığımız her şeyde ABD'yi ön planda tutuyoruz” ifadesini kullandı. Belge, bu stratejinin uluslararası ilişkiler ve ittifakların kökten yeniden değerlendirilmesini gerektirdiğini de belirtiyor. Amaç artık geniş kapsamlı bir liberal dünya düzenini desteklemek değil, dış yükleri azaltıp “doğrudan gelir” alanlarına yoğunlaşarak Amerikan gücünü korumak. Belge ayrıca, “kitlesel göç çağının sona ermesi gerektiğini” ve ABD sınırlarına doğru göçü engellemek için Avrupa ve Latin Amerika içinde adımlar atacağını da vurguluyor.

Geleneksel Amerikan söyleminden açık bir şekilde kopan strateji, “ABD'nin meşum küresel egemenlik ilkesini sürdürmeyi reddettiğini” vurguluyor. Bu açıklama, son Amerikan belgelerinde eşi benzeri görülmemiş bir şey, zira küresel hegemonyayı sürdürmenin maliyetlerinin fahiş ve sürdürülemez hale geldiğini dolaylı olarak itiraf ediyor.

Strateji, Washington'un başta Çin ve Rusya olmak üzere büyük güçlerin aşırı nüfuz kazanmasını önlemek için çalışacağını ifade ediyor, ancak bunun “dünyanın tüm büyük ve orta güçlerinin nüfuzunu sınırlamak için kan dökeceği ve servet harcayacağı anlamına gelmediğini” vurguluyor.

Strateji, Latin Amerika'yı Amerikan gündeminin en üst sıralarına taşıyor. Bu, belgedeki en önemli bölgesel dönüşüm

Belge, son on yıllardaki en önemli askeri dönüşümlerden birini içeriyor ve kaynakları Batı Yarımküre'ye yönlendirirken, “acil tehditlerle başa çıkmak için küresel askeri duruşumuzu revize etme” sözü veriyor. Bu, Ortadoğu gibi bir zamanlar hayati önem taşıyan bölgelere olan Amerikan ilgisinin fiilen azalması anlamına geliyor.

Stratejik belgenin temel küresel meseleler hakkındaki duruşu şöyle:

ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve aralarında Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in de bulunduğu Avrupalı ​​liderler, 18 Ağustos 2025'te Washington'daki Beyaz Saray'da (Reuters) ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve aralarında Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in de bulunduğu Avrupalı ​​liderler, 18 Ağustos 2025'te Washington'daki Beyaz Saray'da (Reuters)

Avrupa: Müttefik bir bölge, ancak eşi görülmemiş eleştirilerin konusu

Belge, Avrupa'ya yönelik sert bir dil kullanıyor; bu dil, önceki ABD ulusal güvenlik belgelerinde nadiren kullanılmıştır. Avrupa'nın göç nedeniyle “kültürel erozyon” ile karşı karşıya olduğunu iddia ediyor ki bu söylem, Avrupa aşırı sağının söylemine çok benziyor. Belge, bazı Avrupa ülkelerinin on yıllar içinde “Avrupalı ​​olmayan çoğunluk” haline gelebileceğine ve bunun kıtanın demografik ve siyasi doğasını değiştirebileceğine işaret ediyor.

Belge, “Avrupa ülkeleri içinde Avrupa'nın mevcut gidişatına karşı direniş geliştirilmesi” çağrısında bulunuyor; bu ifade, milliyetçi ve sağcı partilerin lehine Avrupa'daki iç siyasi tartışmalara doğrudan müdahaleyi yansıtıyor. Avrupa'da aşırı sağ söylemlere getirilen kısıtlamalara atıfta bulunarak, “ifade özgürlüğünün baskı altına alınmasını” eleştiriyor. NATO’nun genişlemesine karşı çıkışını yineliyor ve bu da Rusya ile savaş halindeki Ukrayna'nın ittifaka katılma umutlarını suya düşürüyor.

Strateji, Çin, Hindistan ve gelişmekte olan ekonomilerin yükselişi nedeniyle Avrupa'nın küresel ekonomideki payının azalmasının “daha karanlık bir olasılığın, Avrupa medeniyetinin aşınmasının” habercisi olduğunu savunuyor. Güçlü tepkiler içeren bir duruş ile Almanya, “dışarıdan tavsiyeye ihtiyacı olmadığını” belirtti.

Latin Amerika: Trump Doktrini’ndeki yeni ağırlık merkezi

Strateji, Latin Amerika'yı Amerikan gündeminin en üst sıralarına taşıyor. Bu, belgedeki en önemli bölgesel dönüşüm, çünkü Monroe Doktrini'ni “Trumpçı” bir yorumla yeniden canlandırmaya yönelik yeni bir vizyon sunuyor. Bölgedeki rejimlerin istikrarını sağlayarak göç dalgalarını önlemeyi amaçlayan ve belgede “Trump Doktrini” olarak adlandırılan bir öneriye yer veriliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre başta Çin olmak üzere bölge dışı güçlerin asker konuşlandırmasının veya kritik altyapıları kontrol etmesinin engellenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Belge, ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinin azaltılması çağrısında bulunuyor ve bunu, Washington'un Körfez petrolüne olan bağımlılığının azalması ve bunun bölgenin ABD ulusal güvenlik hesaplarındaki önemini azaltmasıyla gerekçelendiriyor

Belgede, denizdeki uyuşturucu kaçakçılığı şebekelerinin hedef alınması, sol görüşlü liderlere müdahale edilmesi ve Panama Kanalı gibi hayati önemdeki kaynakların kontrol altına alınması gibi önlemler ayrıntılı olarak ele alınıyor.

ABD Başkanı Donald Trump ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, 14 Ekim 2025'te başkent Washington'daki Beyaz Saray'da (AFP) ABD Başkanı Donald Trump ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, 14 Ekim 2025'te başkent Washington'daki Beyaz Saray'da (AFP)

1823'te açıklanan Monroe Doktrini'nin bu yeniden canlandırılması, Washington'un son yıllarda uzak durduğu “arka bahçe” politikasına geri döndüğünü gösteriyor; tek fark, yeni versiyonun daha açık ve daha az diplomatik olması.

Asya: Askeri tehditten önce ekonomik bir rakip olarak Çin

Asya'nın stratejik önemine rağmen, belge önceki belgelerden farklı bir yaklaşım sunuyor. Çin'i askeri bir tehditten önce birinci ekonomik rakip olarak görüyor. Tedarik zincirleri ve teknoloji de dahil olmak üzere Çin ile ekonomik ilişkilerin yeniden dengelenmesi gerektiğini vurguluyor. Tayvan'daki “statükoyu” korurken, Japonya ve Güney Kore'den adayı korumaya yönelik savunma katkılarını artırmalarını talep ediyor.

Trump ABD’si, Hindistan ile ilişkileri derinleştirmeye ve Hint-Pasifik güvenliğinde öncü bir rol oynamasını teşvik etmeye açık olduğunu da ifade ediyor.

Bu değişim, Trump'ın dünya görüşünün temel bir özelliği olan ekonomik rekabeti genişletme lehine doğrudan askeri odaklanmayı azaltma politikasına işaret ediyor.

Ortadoğu ve Afrika: ABD'nin rolünün azaltılması ve önceliklerin belirlenmesi

Belge, ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinin azaltılması çağrısında bulunuyor ve bunu, Washington'un Körfez petrolüne olan bağımlılığının azalması ve bunun bölgenin ABD ulusal güvenlik hesaplarındaki önemini azaltmasıyla gerekçelendiriyor.

Belge, ABD ve İsrail saldırılarıyla “İran'ın zayıflatıldığına” işaret ediyor, İsrail'in, “güvende” olması gerektiğini vurguluyor ama Trump yönetiminin daha önce kullandığı sert söylemlerden uzak duruyor.

Belge, Suriye ve Irak gibi geleneksel çatışmalardan çok bahsetmiyor. Ayrıca, Afrika'da “yardım yaklaşımından” uzaklaşılarak, hayati önem taşıyan maden ve minerallere odaklanılması çağrısında bulunuyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
TT

İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)

Maira Butt 

Geçmişte İrlanda'nın Galway Kontluğu'nun Tuam bölgesinde bekar anneler ve çocuklarının kullanımına ayrılmış bir kuruluşta, bir mezara dair kanıtlar bulundu.

Anne ve bebek evi, yerel tarihçi Catherine Corless'in başını çektiği araştırmanın, 796 bebek ve küçük çocuğun defin kaydı olmadan orada öldüğünü ortaya koymasının ardından, 2014'te uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmişti.

Temmuzda tesisteki çalışmalarına başlamasından bu yana dördüncü güncellemesini yapan Tuam Yetkili Müdahale Direktörlüğü (Office of the Director of Authorised Intervention, Tuam/ODAIT), "Bu bölgedeki mezarların varlığı artık doğrulandı" diye yazdı.

1925'ten 1961'e kadar faaliyet gösteren tesisin kenarında "çocuk veya bebek büyüklüğünde mezarlar" bulunduğu yeni güncellemede belirtildi:

Mezarların yerleşimi ve büyüklüğü, tesisin bu bölümünde anne ve bebek kurumunun faaliyet gösterdiği zamandan kalma bir mezarlık bulunduğuna dair tutarlı bir kanıt.

İlk değerlendirmelere göre kazıda 4 grup bebek kalıntısı bulundu ve bunlar hepsi geçen ay keşfedilen tabutlara gömülmüş 7 grup insan kalıntısına eklendi. Adli analiz çalışmaları sürdürülüyor.

ODAIT'in aktardığına göre, tarihi belgeler bir mezarlık olasılığını işaret etse de bunun varlığına dair ilk işaretler zemin veya yüzey seviyesinde görünmüyordu.

2017'de yürütülen resmi bir soruşturmada, tesisin başka bir yerine sadece 100 metre mesafedeki yeraltı odalarında "önemli miktarlarda" insan kalıntısı bulunmuştu.

ODAIT Direktörü Daniel MacSweeney, cesetlerin kimlere ait olduğunun belirlenmesi için en az 160 kişinin DNA örnekleri vermeyi teklif ettiğini RTÉ'ye söyledi:

Deneyimlerimden biliyorum ki bazen kalıntıların keşfi, insanların öne çıkması için bir katalizör görevi görebilir.

Görsel kaldırıldı.Pembe dikdörtgenle çevrilen alan, kazı çalışmalarında mezarlara dair kanıtların bulunduğu çadırı gösteriyor (ODAIT)

2021'de İrlanda lideri Micheal Martin, ülke genelindeki anne ve bebek evlerine yerleştirilen kadın ve çocuklara gösterilen muameleden dolayı devlet adına özür dilemişti.

Bu özür, evlilikdışı hamile kalan anneleri barındıran 18 anne ve bebek evinde 9 binden fazla çocuğun öldüğü sonucuna varılan bir soruşturmanın nihai raporunun ardından gelmişti.

İrlanda parlamentosunda "Orada olmamalıydılar" demişti:

Devlet sizi, bu evlerdeki anneleri ve çocukları hayal kırıklığına uğrattı.

Bu evlerdeki tüm çocukların yüzde 15'inin hastalık ve mide gribi gibi enfeksiyonlardan öldüğü, raporda belirtilmişti. Bu rakam, ülke çapındaki bebek ölüm oranının neredeyse iki katı.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news/uk


Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
TT

Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)

Papa XIV. Leo, bugün yeni atanan büyükelçilere, Vatikan'ın dünya çapındaki insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını söyledi.

Bu, Papa Francis'in ölümünün ardından mayıs ayında Katolik Kilisesi'nin başına seçilen Amerikalı Papa'nın felsefesini ortaya koyan en net açıklamalardan biri.

Papa, 13 büyükelçiden oluşan gruba hitaben yaptığı konuşmada, "Kutsal Makam'ın, giderek bölünen ve çatışmalarla dolu küresel toplumumuzda yaşanan ciddi eşitsizlikler, adaletsizlikler ve temel insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını bir kez daha vurgulamak isterim" ifadelerini kullandı.

Kutsal Makam, Papa başkanlığındaki Kilise'nin yönetim organıdır ve 1,4 milyar Katolik üzerinde manevi otoriteye sahiptir.

Papa, "Kutsal Makam'ın diplomasisinin, özellikle vicdanlara hitap ederek ve yoksulların, güvencesiz koşullarda yaşayanların ve toplumun dışına itilenlerin seslerini dinleyerek, sürekli olarak insanlığın iyiliğine hizmet etmeye yönelik olduğunu" ifade etti.

Leo, eşitsizliğe odaklanarak, papalık dönemi boyunca göçmenlerin ve diğer savunmasız grupların haklarını savunan selefi Papa Francis'in önceliklerini temel alıyor.

Peru'da yaklaşık 20 yıl misyonerlik yapan Leo, Başkan Donald Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nde göçmenlere yönelik "saygısız" muameleyi eleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Vatikan tarafından bugün kabul edilen yeni akredite büyükelçiler arasında Özbekistan, Moldova, Bahreyn, Sri Lanka, Pakistan, Liberya, Tayland, Lesotho, Güney Afrika, Fiji, Mikronezya, Letonya ve Finlandiya vardı.