Uluslararası girişimler Libya sorununu çözebilecek mi?

​Libya krizi, sürekli uluslararası müdahaleye ve uluslararası takibe tanık olan Arap bölgesinin ve Kuzey Afrika’nın bölgesel sorunlardan biri (AFP)
​Libya krizi, sürekli uluslararası müdahaleye ve uluslararası takibe tanık olan Arap bölgesinin ve Kuzey Afrika’nın bölgesel sorunlardan biri (AFP)
TT

Uluslararası girişimler Libya sorununu çözebilecek mi?

​Libya krizi, sürekli uluslararası müdahaleye ve uluslararası takibe tanık olan Arap bölgesinin ve Kuzey Afrika’nın bölgesel sorunlardan biri (AFP)
​Libya krizi, sürekli uluslararası müdahaleye ve uluslararası takibe tanık olan Arap bölgesinin ve Kuzey Afrika’nın bölgesel sorunlardan biri (AFP)

Ziyad Akl
Libya sorunu, 2011 yılında Muammer Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana, iç çatışmalara tanık olan Arap dünyasının meselelerinden biri olmaya devam ediyor. Libya’da yalnızca iç çatışmalar değil, siyasi ve askeri başta olmak üzere birçok uluslararası müdahale mevcut.
Uluslararası müdahaleler, 2011 yılındaki “Şafak Yolculuğu Operasyonu (Operation Odyssey Dawn)” adıyla NATO tarafından başlatılan askeri müdahale ile başladı.
NATO operasyonu, Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da onaylandı. “Şafak Yolculuğu” ile Libya’ya dış müdahelelerin de önü açılmış oldu.
Libya arenası üzerindeki uluslararası etki
Kaddafi rejiminin siyasi çöküşünden sonra uluslararası müdahaleler askeri olmaktan çok siyasi olmaya başladı. O dönemler, birçok ülke ya da kuruluştan siyasi çözüm eksenli yoğun girişimler yapıldı. Sadece birkaç yıl içinde Libya, Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın uluslararası etki alanlarından biri haline dönüştü.
Özellikle de 2014 yılında doğu (Sirenayka) ve batı (Tripolitanya) arasındaki bölünme sonrasında uluslararası toplumun girişimleriyle çeşitli siyasi modeller ve çözümler ortaya koyuldu. Uluslararası girişimlerin bu dengesi, Libya’da kötüleşen iç koşullar ve krizin bir bütün olarak bölgenin ulusal güvenliği üzerindeki etkisi göz önüne alındığında önemli bir kapsama sahip.
BM Libya Misyonu (UNSMIL) liderliğinin ve yönetiminin değişmesine, Libya meselesinin siyasi çözümü hususunda başta Avrupalılar olmak üzere çeşitli ülkelerin girişimlerine ve komşu ülkelerin meseleye ilişkin zaman zaman değişken rollerine rağmen bugüne kadar Libya, aynı sorunlarla boğuşuyor.
Bu girişimlerin kapsamlı tahlili, bölgesel ve uluslararası güçlerin Libya kriziyle etkileşimi hakkında birçok sonuca yol açabilir.
BM’nin Libya Misyonu
BM, Genel Sekreter’in temsilcisi başkanlığındaki resmi bir misyon (UNSMIL) aracılığıyla müdahalede bulundu.
Bu durum, Kaddafi rejiminin devrilmesinden bu yana BM’nin Libya meselesine verilen uluslararası önemi ve siyasi çatışmanın neden olduğu geçici otoriteye boyun eğme aşamasına girişi gözler önüne serdi. Bu süreçte ilk gelişme, Mustafa Abdulcelil başkanlığındaki Ulusal Geçiş Konseyi oldu. Uluslararası kamuoyunun, devrim sonrasındaki dönemde Libya’yı çeşitli düzeylerde temsil edecek Geçiş Konseyi’nin meşruiyetinin tanınması için çabalandı.
UNSMIL, “Ian Martin ve Tarık Mitri” arasında değişiyordu. Ancak 2014 yılının başlamasıyla birlikte misyonun liderliğinde değişiklik yaşandı ve yeni yüzler görülmeye başlandı. Bölünmeden bu yana bu görevi üstlenen isimler, İspanyol Bernardino Leon, Alman Martin Kobler ve Lübnanlı Gassan Selame oldu.
Libya hususunda BM’nin bir kurum olarak açık bir mekanizması olmadığına dikkat çekilmesi gerekiyor. Bu nedenle her UNSMIL Başkanı, Libya’nın iç bağlamında farklı çalışma yöntemleri ortaya koydu. Mesele hakkında uluslararası düzeyde birçok anlaşma, toplantı ve girişim ortaya konuldu. Böylece Libya meselesi, uluslararası müdahalenin sürdüğüne ve çatışma hususundaki farklı ayrıntıların yakından takibine tanık olan Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki mevcut bölgesel sorunlardan biri haline geldi.
Ian Martin ve Tarık Mitri, siyasi bir çözüme ulaşmaya çalışmadı. Görev süreleri, Libya’daki siyasi bölünme hali uluslararası açıdan önem kazanmadan sona erdi. İspanyol Bernardino Leon, Aralık 2015’te Fas’ın Suheyrat şehrinde imzalanan siyasi çözüm anlaşmasını planlayıp tasarlayan BM yetkilisiydi.
Bu çerçevede özellikle de 2014 yılında siyasi bölünmenin başlamasından bu yana BM’nin rolü hususunda, Genel Sekreter’in temsilcileri (İspanyol Bernardino Leon, Alman Martin Kobler ve Lübnanlı Gassan Selame) arasında farklı görevler kapsamında karşılaştırma yapmak mümkün. Bunların her birinin, kendi amaçları, eylem modelleri ve stratejik yönleri bulunuyordu.
Bernardino Leon, Suheyrat Anlaşması ve parçalanmanın artışı
Kuşkusuz, aşamanın siyasi bağlamı, BM misyonunun rolü için bir model oluşturdu. Bu durum, BM Genel Sekreteri’nin temsilcilerinin yönetim yöntemine ise aykırı. Bernardino Leon, Libya’daki çatışma tarafları arasındaki fikir birliğinin oldukça az olmasına rağmen siyasi bir anlaşmaya ulaşmak istiyordu. Böylece Aralık 2015’te Fas’ın Suheyrat kentinde “Suheyrat” Anlaşması imzalandı.
Bu aşamada uluslararası toplum, Libya’daki durumu, çatışmaya siyasi bir çözüm bulma yolunda uluslararası meşruiyet durumuna getirecek bir siyasi çözüm beklentisi içerisindeydi. Ancak Suheyrat Anlaşması’nın Libya çatışması üzerinde etkisi, çeşitli sebeplerden dolayı olumsuz oldu.
Başlangıçta anlaşmanın imzalanması, meşruiyetin sağlanması ve uluslararası toplumun desteğinin kazanılması, Libya’daki siyasi ve askeri elitler arasında artan parçalanmanın nedenlerinden biriydi. Libya’daki siyasi elitler tarafından yeterli fikir birliği olmadan bir siyasi anlaşmaya varılması, çatışmaya yeni bir taraf oluşturdu. Söz konusu taraf ise Libya’nın batısında Fayiz es-Serrac liderliğindeki Başkanlık Konseyi oldu.
İki oluşum, yani Tobruk Merkezli Temsilciler Meclisi ve Trablus’taki Genel Ulusal Kongre arasındaki Suheyrat Anlaşması öncesinde, çatışma dönemlerindeki siyasi meşruiyetin her zaman kırılgan ve kararsız olduğu göz önüne alındığında çatışma bir tür meşruiyet kazanmıştı. Genel Ulusal Kongre, Suheyrat Anlaşması sonrasında ismini Devlet Konseyi olarak değiştirdi.
Ancak Başkanlık Konseyi’nin bir yandan çok fazla uluslararası destek, diğer yandan da az miktarda gerçek kapasiteyle sahneye dahil olduğunu belirtmekte fayda var. Bu durum, Libya’da iç güvenilirliğine de olumsuz yansıdı. Bu, Suheyrat Anlaşması’nı çözümün bir parçası değil, Libya çatışmasının yeni boyutlarından biri haline getirdi.
Daha sonra İspanyol Bernardino Leon dönemi sona erdi. Yerine UNSMIL olarak Alman Martin Kobler atandı.
Kobler: Libya tarafları arasında bir arabulucu
Kobler, Suheyrat Anlaşması ve BM’nin anlaşmaya ilişkin etkin olmayan rolü uyarınca Libya’daki uluslararası meşruiyet temelinde Libya sahnesine dahil oldu. Kobler’in asıl görevi, Suheyrat Anlaşması’nı canlandırmak ve zeminde uygulamaya koymaktı. Ama Kobler, Leon’un yönelmeye çalıştığı aynı yöne giremedi. Bu yön, siyasi bir uzlaşı sağlamak için fikir birliği yönelimiydi. Kobler’in vizyonu ise, başlangıçta Libya’daki çatışma tarafları arasında olası bir siyasi çözüm girişimini kolaylaştırmaktı.
Kobler döneminde UNSMIL, Libyalı taraflar arasında arabuluculuk rolü üstlendi. Kobler, çatışma tarafları arasında uzlaşı sağlamak için uygun mekanizmalar bulmaya istekliydi.
Dolayısıyla Leon’un görev süreci ve Kobler’in görev süreci arasında farklar oluştu. Leon’in görev süresi boyunca BM, Libya’nın iç koşullarına bakmadan getirdiği siyasi çözüme uluslararası destek seferber etmeye çalıştı. Ama Kobler döneminde, Libya’daki çatışma tarafları arasında gerçek bir fikir birliğinin nasıl oluşturulacağıyla ve UNSMIL’in bu bağlamda oynayabileceği rolle ilgilendi.
Gassan Selame: Zaman çizelgesine sahip bir yol haritası
Ancak Kobler, anlaşmayı canlandıramadı. Görev süresi sona erdi ve yenilenmedi. Yerine ise UNSMIL Başkanı olarak Lübnanlı Gassan Selame atandı. Selame, bir bütün olarak meseleye dair deneyim eksikliğine rağmen, Libya kriziyle mücadelede farklı bir yönteme sahipti.
Gassan Selame, Libya çatışması bağlamında BM açısından farklı bir yöntem sergiledi. Kendisi, Libya içerisinde coğrafi ve siyasi bölünmeler yaşandığı, uluslararası aktörler arasında çatışma halinin mevcut olduğu bir dönemde sahneye girdi.
Kobler, UNSMIL’i taraflar arasında bir arabulucu kılmak için yoğun çaba sarf etti ve anlaşmayı canlandırmak için her bir tarafça farklı taleplerin yerine getirilmesine hazırlık yaptı. Ancak bunları, zemine yansıtamadı.
Görev süresi sona erdi ve Martin Kobler, UNSMIL Başkanlığını Gassan Selame’ye teslim etti. Selame, hiç şüphesiz Libya’da BM’nin çatışma üslubunu değiştirdi. Göreve başlamasından bu yana Selame, önceki temsilcilerin aksine Libya toplumu ve çatışmada yaşanan gelişmeler hakkında yeterli çalışmaların yapılmadığı siyasi bir çözüm için bir yol haritası ortaya koydu.
Selame, zaman çizelgesiyle belirli siyasi bir girişim başlattı. Bu durum ise, Libya çatışmasının başlamasından bu yana daha önce ortaya koyulmamış bir şeydi, özellikle de çatışma tarafları arasında herhangi bir güvenilirliğe sahip olmayan Selame açısından.
Gassan Selame, seçim ve ulusal uzlaşı meseleleri üzerinde çalıştı. Çatışmayı sonlandırması beklenen bir planın zaman çizelgesini hazırladı. Selame’nin önerisi, özellikle de Fransa ve İtalya gibi birçok Batı Avrupa ülkesinden uluslararası destek aldı. Ama çatışma tarafları arasında Libya’nın iç meselesi hususunda fikir birliği sağlayamadı.
Bu sebeple komşu ülkeler ya da Avrupa ülkeleri olsun Libya’da kendi çıkarlarına önem veren ülkeler, bu çıkarları uluslararası kuruluşların bağlamları dışında korumak için çalışmaya başladı. Bu durum ise uluslararası toplum ve bölgesel güçlerin başarı beklentilerini zayıflattı.
Komşu ülkeler: Resmi tavırlar ve fiili mücadeleler arasında
Libya’daki iç meselelere ilişkin çıkarları dolayısıyla Libya çatışmasına önem göstermeyi sürdüren birçok ülke mevcut. Bu ülkelerin başında çeşitli girişimler ortaya koyan, son yıllarda çeşitli faaliyetlere ev sahipliği yapan ve Libya çatışması üzerine çalışan komşu ülkeler geliyor.
Cezayir, Tunus ve Sudan’a kıyasla Libya’daki çıkarları açısından belki de en istikrarlı ülke Mısır. Şüphe yok ki Libya meselesi, Mısır Devleti için ulusal bir güvenlik sorunu. Ama çatışma haliyle ilgilenen uluslararası arenanın da eylem stratejileri düşünmeye ihtiyacı var.
Mısır Silahlı Kuvvetleri, bu meseleyi, ulusal güvenlik konularından biri olmasından ötürü, Dışişleri Bakanlığı’yla ya da Mısır’ın uluslararası kuruluşlarla ilişkileri ile ilgili diplomatik çalışmalardan uzak tuttu.
Mısır, emekli General Halife Hafter’e desteğinden vazgeçmedi. Ancak aynı zamanda Mısır’ın resmi ve fiili tavrı arasında bir paradoks vardı. Bu ise, Libya’da birden fazla etkin oyuncuyla tekrarlandı.
Çıkarlarını koruma fikri göz önüne alındığında Mısır devletinin resmi düzeydeki konumu arasındaki mevcut çelişki halini ve Libya’nın doğusuna müdahalesini görmezden gelmek mümkün değil. Bununla birlikte BM’nin siyasi çözüm planları ve girişimleri çerçevesindeki projelerine itiraz etmeden ve herhangi bir ülkeyle tartışmaya girmeden Mısır, Hafter ve Libya’nın doğusuna aktif desteğini sürdürmeye devam ediyor.
Tunus’un ve Cezayir’in de Libya konusunda bazı girişimlerde bulunduğunu belirtmekte fayda var. Ancak bu iki ülkedeki gerginlikler ve siyasi istikrarsızlık, Libya meselesine dair rollerinin azalmasına neden oldu. Yine de iki ülkenin tavırları, resmi tavır ve gerçek müdahale yöntemleriyle ilgili olarak Mısır devletinin tavrına benziyor.
Avrupa girişimleri ve Libya çatışması sürüyor
Fransa ve İtalya başta olmak üzere Avrupalı devletler, Libya, Arap dünyası ve Kuzey Afrika’da rol ve etki yaratma girişimleri çerçevesinde iki cephede mücadele ediyor. Avrupa müdahalesi başlangıçta iki kilit noktaya odaklanmıştı. Avrupa ülkelerindeki politika değişikliği, Orta Doğu ile Kuzey Afrika krizlerine ilişkin konumları incelenmeye başlayan muhafazakar akımın yükselişi ve Avrupa’daki siyasi seçimleri etkileyen meselelerden biri olarak yasadışı göç mevzusu AB’yi bir bütün olarak bölgenin durumuna ilişkin bölgesel bir kuruluş olma bağlamına soktu.
Fransa, İtalya ve Almanya’dan her biri Libya’daki duruma ve çatışmanın geleceğine ilişkin çeşitli konferanslara ev sahipliği yaptı. Ancak Libya çatışmasına bir çözüm sağlamak yerine, her ülkenin bölgesel nüfuzunu genişletme çerçevesinde oldukları göz önüne alındığında bu konferanslar sonuç vermedi. Bu yüzden bu ülkelerin girişimleri, Libya’daki iç çatışmayı artıran mekanizmalardan birine haline dönüştü ve çıkar çatışmaları dolayısıyla da mevcut savaşı sonlandırmadı.
Çözüm ve Libyalı tarafların diyaloğu
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Libya krizi, şu an siyasi bir çözüm anlaşmasından uzakta. BM’nin çoklu girişimleri, Libya açısından zeminde uygulanabilir bir çözüm sağlamakta başarılı olamadı. Aynı şekilde komşu ülkeler ya da Avrupa ülkeleri, Libya çatışmasına siyasi bir anlaşma yoluyla çözüm bulmaktan ziyade, kendi çıkarlarıyla daha fazla ilgileniyor gibi görünüyorlar.
Nihayetinde çözüm, siyasi bir fikir birliği sağlayacak Libyalı taraflar arasındaki iç uzlaşıda yatıyor. Bu durum, bölgesel ve uluslararası girişimleri de temelde harekete geçirebilir.



İranlı Kürtler savaşsız ganimet bekliyor

Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)
Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)
TT

İranlı Kürtler savaşsız ganimet bekliyor

Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)
Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)

Abdulhalim Süleyman

İranlı muhalif siyasi ve askeri güçler, ülke içinde devam eden savaş ile ihtiyatlı bir etkileşim içinde gibi görünüyor. Etkileşim, İran rejimini durumdan, İsrail ile sert bir askeri çatışmaya sürüklenmeden sorumlu tutma konusunda birbirine yakın pozisyonların ötesine geçmiyor. İsrail ile çatışma, İran’ın çok sayıda askeri komutanının canını aldı, insansız hava araçları ve balistik füze üretiminin yapıldığı askeri tesisleri ve nükleer tesisleri ve ayrıca medya ve propaganda aygıtını hedef aldı. İnternet zaman zaman kesildi.

Devleti Fars-Şii karakterde olan ve yönetim sistemi olarak Velayet-i Fakih’i benimseyen İran'ın, eski dinlere ve çeşitli mezheplere ek olarak Kürtler, Araplar, Azeriler, Beluçlar, Türkmenler, Ermeniler ve diğerleri gibi çok sayıda milliyet, etnik köken ve dini gruptan oluştuğu iyi biliniyor.

Çoğunluğu Horasan'ın yanı sıra batı ve kuzeybatı bölgelerini kendilerine yurt edinen Kürtler, son on yıllarda ve günümüze kadar İran rejimlerine karşı harekete geçen en önemli milliyetçi güçler arasında.

 Kürtler, Urmiye, İran'da resmen Kürdistan Eyaleti olarak bilinen Sini’nin (Senendec) yanı sıra, Kirmanşah, Hemedan, Loristan (Hormava), Bahtiyari ve İlam eyaletleri ile Huzistan (Ahvaz) ve Horasan’ı kaplayan ve Doğu Kürdistan olarak adlandırmayı tercih ettikleri bölgede bir insan gücü olarak dağılmışlar. Urmiye bu eyaletlerin en büyüğü ve gölüyle ünlü. İlam, Kürtlerin yaşadığı en küçük eyalet. Resmi olmayan tahminlere göre, İran'daki Kürtlerin sayısı 10 milyonu aşıyor.

Onlarca yıllık isyan

Şah döneminden İslam Cumhuriyeti'ne kadar, İran'daki Kürtler ile yönetimdeki rejimler arasında uzun bir çatışma geçmişi bulunuyor. 1946'da Kadı Muhammed tarafından kurulan ve sadece yaklaşık 11 ay hayatta kalan Mahabad Cumhuriyeti'nin kurulması ve deklare edilmesinden önce, bir dizi Kürt bölgesinde yerel isyanlar ve ayaklanmalar meydana geldi. Bu devlete son verilmesinden sonra Humeyni iktidara gelene kadar çeşitli zamanlarda Peşmerge tarafından çeşitli isyanlar yürütüldü.

O dönemde Kürtler, monarşinin sona ermesi ve yeni rejimin gelişi konusunda iyimserlerdi. Ancak ülkenin yeniden istikra kavuşmasının ardından ülke içinde haklarını elde edemediler. Dahası Humeyni, Kürt bölgelerine saldırı çağrısı yapan bir fetva bile yayınladı. Bu arada, 1980'lerin sonlarında Avusturya'da İran hükümetiyle yapılan bir müzakere toplantısı sırasında suikasta uğrayan İran Kürdistan Demokratik Partisi (HDKA) ​​lideri Abdurrahman Kasımlo gibi Kürt liderler suikasta uğradı. Kasımlo’nun yerine Sadık Şeref Kandi geçti ama o da 1992'de Almanya'da İran istihbaratı tarafından öldürüldü. Bu arada, Kürt milliyetçi grupların yanı sıra Komala adıyla bilinen sol grupları da içeren İranlı Peşmerge savaşçı grupları, devam eden isyanları için Irak'ın Kürt bölgelerini sığınak olarak kullanıyorlardı. Daha sonra, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve lideri Abdullah Öcalan'ın ideolojisini paylaşan PJAK örgütü ortaya çıktı.

Sonunda, İran hükümeti ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında, İranlı Kürt savaşçıların İran ile sınır bölgelerinden uzaklaştırılması, İran’daki Kürt bölgeleri ile sınıra yakın engebeli dağlık alanlarda bulunan kampların boşaltılması konusunda bir anlaşmaya varıldı. İranlı Kürt örgütler ve özellikle de HDKA ile İran Kürdistan Komala Partisi IKBY yetkililerinin taleplerini kabul ettiler. Bu, Mahsa Amini'nin İran güvenlik güçleri tarafından öldürülmesinin ardından ülke genelinde patlak veren protestolar sırasında gerçekleşti. İranlı Kürt örgütler de merkezlerinin bombalanması ve bazı liderlerinin Irak topraklarında öldürülmesi de dahil olmak üzere çeşitli baskılara maruz kaldılar.

Son yıllarda, İran'daki Kürt vatandaşları, aktivistlerinin hapishanelerde infaz edildiği, cenazelerinin Kürt şehirlerindeki ailelerine teslim edildiği veya alenen meydanlarda vinçlere asılarak infaz edildiği haberleriyle uyandı. Aktivistlerin anlattığı rejimin kendilerine yönelik icraatlarından ve politikalarından ise bahsetmiyoruz bile. Bunun sonucunda, Kürt toplumu İran içindeki rejime tamamen karşıt ve muhalif bir hale geldi. Farklı etnik veya mezhepsel yapıya sahip birçok yerel topluluk gibi, otoriteye kızgın.

Otoritenin geri çekilmesi beklentisi

Kürt gazeteci ve siyasi analist Meysam Moradi, İran'daki Kürtlerin, son 50 yıldır verdikleri mücadeleler aracılığıyla, kendi kendilerini yönetmek için bölgelerinde bir güç boşluğu oluşması fırsatını beklediklerini söylüyor. İsrail'in İran hava sahası üzerindeki tam kontrolü ve çeşitli askeri hedefleri imha etmesi ile birlikte, son ve devam eden saldırılarının ardından İran'da durumun, İran hükümetini başarısız bir devlet olmaya doğru ittiğini ekliyor. İsrail saldırılarının devam etmesiyle birlikte, İran hükümetinin çökme olasılığı olduğunu belirtiyor.

Moradi şöyle devam ediyor: “Bu senaryo gerçekleşmezse, Suriye'dekine benzer bir durum İran'da da ortaya çıkabilir ve hükümet, başkenti kaybetmemek için bazı bölgelerden Tahran'a doğru çekilmek zorunda kalabilir. Böyle bir durumda, Kürt, Arap ve Beluç halkları için bölgelerini kontrol etmek adına altın bir fırsat doğabilir.”

 İran'daki Kürtlerin, bazıları aktif, bazıları ise Tahran'daki merkezi hükümete karşı onlarca yıldır devam eden askeri eylemlerden dolayı zayıflamış olan, askeri kanatları bulunan bir dizi parti ve örgütü var. Bunların en önde gelenleri İran Kürdistan Demokratik Partisi, İran Kürdistan Komala İşçi Partisi, Devrimci Kürdistan Komala İşçi Partisi, Komünist Parti, Kürdistan Özgürlük Partisi ile Doğu Kürdistan'daki büyük örgütler arasında yer alan Kürdistan Özgür Yaşam Partisi'dir (PJAK). Hepsinin toplumsal bir tabanı ve milis gücü var.

Bunların çoğu, özellikle en eskisi olan HDKA, bir dizi bölünme, dönüşüm ve bazen de liderlik düzeyinde birleşmelerin yanı sıra, faaliyet ve varoluş koşullarında görülen diğer değişikliklere tanık oldu. Zira bunların çoğu öncelikli olarak IKBY'de ve daha az ölçüde bazı Avrupa ülkelerinde yaşadılar ve faaliyet gösterdiler. Bu arada, karşıt askeri taraf, Komala Partisi'nden grupların ittifak yaptığı PJAK, İran'daki Kürt partilere, özellikle İslam Cumhuriyet'inin maruz kaldığı yapısal saldırıların ardından birlikte çalışma çağrısı yaptı. PJAK, Kürt bölgelerindeki toplumsal grupları bölgelerini yönetmeleri için “halk komiteleri” şeklinde örgütlemeye ve herhangi bir saldırı durumunda meşru savunma hakkının kullanılmasına odaklanmaya teşvik ediyor.

İranlı Kürt aktivist ve yazar Ikram Balkani, Independent Arabia'ya PJAK’ın bazı Kürt örgütlerine kıyasla askeri faaliyetlerini durdurmadığı için iyi bir dinamiğe sahip olduğunu söyledi. Bu örgütler, merkezleri IKBY’deki kamplarda bulunduğu ve üyelerinin bir kısmı bu ülkede uzun süre kaldıkları için daha sonra sivil hayata geçiş yaptılar. PJAK'ın, kadın askeri kanadı olan Kadın Koruma Güçleri de dahil olmak üzere tek bir örgütsel konsey tarafından birbirine bağlı birkaç askeri kanadı olduğunu ekledi. Diğer Kürt partilerin askeri gruplarının da Peşmerge saflarında savaşan kadın savaşçıları var.

Ancak siyasi analist Moradi'ye göre, halk düzeyinde, Mahsa Amini suikastının ardından yapılan gösteriler sırasında İran Kürdistanı şehirlerindeki Kürt birliği açık ve net, yüksek bir seviyede ortaya çıktı. “Bu, Doğu Kürdistan'daki Kürtlerin ulusal birliklerini yüksek seviyede koruyabildikleri anlamına geliyor, ancak Kürt parti ve örgütler söz konusu olduğunda durum biraz farklı. 'İran Kürdistan Partileri İşbirliği Merkezi' çatısı altındaki partiler iç çatışmalar nedeniyle dağıldı” dedi. İsrail'in İran'a yönelik saldırılarından sonra, bu partilerin henüz ortak bir açıklama yapamadığını ve “bunun da aralarındaki iç çatışmaların henüz çözülmediği anlamına geldiğini” açıkladı.

 ABD ile net ilişkiler yok

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre ABD ve İsrail'in dikkati ve odağı askeri operasyonlara, İsrail'in iddia ettiği gibi nüfuzuna ve varlığına yönelik tehdit çemberinden çıkarılması için, İran'ın nükleer programına ve askeri yeteneklerine son vermeye odaklanmış durumda. Dolayısıyla bilhassa Saddam Hüseyin rejiminde olduğu gibi, ülkedeki muhalif güçlerle ortaklık içinde yönetimin değiştirilmesi henüz tartışılmadığından, Kürt taraflar ile ilişkiler ön plana çıkmadı. Ancak Kürt aktivist Balkani, özellikle terör örgütü olarak sınıflandırılmadığından, ABD ile PJAK da dahil olmak üzere Kürt güçler arasında iş birliğinin mümkün olduğunu düşünüyor.