Koronavirüs İran Devrim Muhafızları'nın komuta kademesini vurdu: Muhaliflerin 'kasap' lakabını taktığı general de öldü

İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun üst düzey isimlerine ulaşan virüsün ülke genelindeki yayılışı da sürüyor (AFP)
İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun üst düzey isimlerine ulaşan virüsün ülke genelindeki yayılışı da sürüyor (AFP)
TT

Koronavirüs İran Devrim Muhafızları'nın komuta kademesini vurdu: Muhaliflerin 'kasap' lakabını taktığı general de öldü

İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun üst düzey isimlerine ulaşan virüsün ülke genelindeki yayılışı da sürüyor (AFP)
İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun üst düzey isimlerine ulaşan virüsün ülke genelindeki yayılışı da sürüyor (AFP)

Çin’in ardından Güney Kore ve İtalya’yla birlikte yeni koronavirüs (Kovid-19) salgınından en çok etkilenen ülkeler arasında yer alan İran’da ölü sayısı artmaya devam ediyor.
Can kaybının 107’yi bulduğu ülkede salgın nedeniyle yaşamını yitiren üst düzey isimlere Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (IRGC) iki emekli generalin yanı sıra bir binbaşının da eklendiği belirtildi.
Iran International televizyonunun internet sitesinde yer alan habere göre, IRGC’nin eski istihbarat komutanı ve eski Ulaştırma Bakan Yardımcısı Ramazan Purkasım, Sari kentinde yaşamını yitirdi.
IRGC’den bir diğer emekli general Muhammed Hacı Ebulkasemi’nin başkent Tahran’da, binbaşı Rıza Hanirad’ın ise Kum’da hayatını kaybettiği ifade edildi.
Yayın kuruluşu bazı kaynakların bu vakalarda sebep olarak “savaştan kalma kimyasal yaralanmaları” gösterdiğini ancak solunum sorunlarına yol açan bir durum neticesinde yaşamlarını yitirdikleri belirtilen bu üç ismin ölüm nedeninin koronavirüs olduğunu aktardı.
Öte yandan Israel Hayom, sürgünde yaşayan İranlı muhaliflere yakın haber sitelerinin general Ebulkasemi’nin ölümünü sevinçle karşıladığını yazdı.
İsrail gazetesi, İranlı sivillerin düzenlediği gösterileri acımasızca bastırmakla suçlanan 71 yaşındaki generale muhaliflerin “kasap” ve “cellat” diye hitap ettiğini belirtti.
Independent Türkçe'de yer alan habere göre, Ebulkasemi, iç güvenliğin yanı sıra halk gösterilerinin bastırılması gibi vazifelere katılan Devrim Muhafızları’nın milis gücü Besic’de tabur komutanı ve istihbarat yetkilisi olarak bulunmuş, İran-Irak savaşı sırasındaysa istihbarat yetkilisi olarak görev almıştı.
Öte yandan Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı Hüseyin Selami, dün Kirman eyaletinde düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşmada “Bugün önce Çin daha sonra İran ve dünyanın diğer noktalarına yayılan ABD'nin biyolojik saldırısının bir ürünü de olabilecek bu virüsle mücadelede zafer kazanacağız. ABD, bu işi yaptıysa virüsün kendi halkına döneceğini bilmelidir. Eğer ABD'nin işi değilse de bu virüs ortadan kalkacaktır” demişti.
Diğer taraftan İran'daki Dünya İslam Mezhepleri Yakınlaştırma Kurumu Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüten Hüseyin Şeyhulislam’ın önceki akşam yeni tip koronavirüs nedeniyle tedavi gördüğü başkent Tahran'daki Mesih Danişver Hastanesi'nde yaşamını yitirdiği açıklanmıştı.
Milletvekilliği, Şam Büyükelçiliği, Dışişleri Bakan Vekili ve Meclis Başkanı Danışmanı görevlerinde bulunan Şeyhulislam, 4 Kasım 1979'daki ABD'nin Tahran Büyükelçiliği işgalinde de aktif rol oynayan isimlerden biri olarak biliniyordu.
Ülkede ölü ve vaka sayısında hızlı artış yaşanırken İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani çarşamba günü yaptığı açıklamada, "koronavirüsün ülkenin hemen hemen tüm bölgelerine yayıldığını” ifade etmişti.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.