Yeni salgın dalgası yaşayan İran maskeyi zorunlu kılıyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/2360681/yeni-salg%C4%B1n-dalgas%C4%B1-ya%C5%9Fayan-iran-maskeyi-zorunlu-k%C4%B1l%C4%B1yor
Yeni salgın dalgası yaşayan İran maskeyi zorunlu kılıyor
Dün Tahran'daki bir sokakta koruyucu maske takan İranlı kadınlar (AFP)
Londra – Tahran / Şarku’l Avsat
TT
TT
Yeni salgın dalgası yaşayan İran maskeyi zorunlu kılıyor
Dün Tahran'daki bir sokakta koruyucu maske takan İranlı kadınlar (AFP)
İran, ‘ağır’ bir Kovid-19 salgını dalgası ile karşı karşıya. Yetkililer ise ikinci bir dalganın ‘kesin’ olmasını bekliyor. Bu nedenle İran hükümeti, topluluklarda ve kırmızı olarak sınıflandırılmış (salgın riski yüksek) eyaletlerde 5 Temmuz itibariyle iki hafta süreyle maske takmayı zorunlu hale getirdi. Önceki tutumundan dönen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, kırmızı vaziyetteki eyaletlerin salgını önlemek için yeniden kısıtlama uygulamaya olanak sağlayacak yetkileri genişletme talebini kabul etti.
Sağlık Bakanlığı Enfeksiyon Hastalıkları Bölüm Başkanı Muhammed Mehdi Goya, koronavirüs salgının ‘başka bir dalgası’ hakkında uyarıda bulundu. Goya, yarı-resmi ISNA haber ajansına göre, “Bugün hastane haricinde, teşhisleri konmamış 10 kat daha fazla vaka mevcut var. Salgının başka bir dalgasıyla karşılaşacağımız hiç şüphesiz. Ayrıca kışın neler olup biteceğini bilmiyoruz” ifadelerini kullandı.
Diğer yandan, İçişleri Bakanlığına bağlı koronavirüs yönetimi fırsatları değerlendirme grubu başkanı Ali Aga Muhammedi, ikinci bir koronavirüs salgını dalgasının gerçekleşeceğinin ‘doğrulandığını’, ülkesinin ‘şu anda ilk dalganın son aşamasından geçtiğini’ açıkladı. Muhammedi, ISNA’nın haberine göre, “Bazı illerde vaka sayılarında artış yaşanıyor. Maske kullanımı yasal bir görev olmalıdır” ifadelerini kullandı.
İran Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Sima Sadat Lari ise Ahvaz, Batı Azerbaycan, Hürmüzgan, Kürdistan ve Kirmanşah eyaletlerinin kırmızı bölge olarak belirlendiğini, Buşehr, İlam, Doğu Azerbaycan ve Razavi Horasan’ın ise uyarı durumunda yer aldığını belirtti.
Sözcü Lari, dün yaptığı açıklamada, koronavirüs nedeniyle ülke genelinde 144 kişinin daha hayatını kaybettiğini, böylece koronavirüsten hayatını kaybedenlerin toplam sayısının 10 bin 508'e yükseldiğini bildirdi. Vaka sayısının ise 2 bin 489 artarak 222 bin 669'a çıktığını söyledi. Bakanlık, hastanelerde 2 bin 946 kritik vakanın bulunduğunu, şuana kadar ülke genelinde 183 bin 301 kişinin virüsü yendiğini kaydetti. Aynı zamanda 1 milyon 610 bin 869 teşhis testinin gerçekleştirildiği söylendi.
Lari, dün erken saatlerde yaptığı açıklamada, “Ahvaz halkı için endişeliyiz. Buradaki salgın dalgasının hızla alçalmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Ülkenin güneybatısında yoğun nüfusa sahip Ahvaz, 11 Nisan'da kısıtlamaların hafifletilmesi ve ekonomik faaliyetlerin yeniden başlatılmasından iki hafta sonra salgının odak noktası haline geldi.
ISNA’nın haberine göre, son günlerde eyalete 180 solunum cihazı, yoğun bakım ekipmanları ve sağlık ekipleri gönderildi.
Sözcü Lari, Sağlık Bakanlığının “maske kullanıyorum” isimli bir kampanya başlatmasından bir gün sonra yaptığı açıklamada, maske kullanımının enfeksiyon riskini yüzde 70 ila 80 oranında engellediğini söyledi. Aynı zamanda İranlıların salgınla mücadeledeki tedbirlere uymasını istedi.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise, dün yaptığı açıklamada, kamuoyuna açık yerlerde maske takmanın önümüzdeki hafta itibariyle zorunlu olacağını bildirdi. Aynı zamanda koronavirüsten en çok etkilenen eyaletlerde kısıtlamaların yeniden aktifleştirilmesi için yeşil ışık yaktı.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre, Kovid-19 salgınını durdurmak için tam kapatma önlemleri almaktan kaçınan İran’da çoğu bölgede maske ve koruyucu ekipman kullanmak isteğe bağlıydı.
Korona ile Ulusal Mücadele Kurulu toplantısında konuşan Ruhani, kapalı toplanma alanlarında maske takmanın zorunlu olacağını açıkladı.
5 Temmuz itibariyle yürürlüğe girecek olan uygulama, 22 Temmuz’a kadar sürecek ve gerekli görüldüğü taktirde Cumhurbaşkanı tarafından uzatılacak.
Ruhani, Sağlık Bakanlığının tehlikeli kabul edilen yer ve topluluklarla ilgili ‘açık bir yönetmelik’ hazırladığını söyledi, ancak konu hakkında detay vermedi.
Söz konusu prosedüre uymayanlara verilecek cezayı da açıklamadı.
Öte yandan İran Sağlık Bakan Yardımcısı İreç Herirçi, “Devlet müdürlükleri ve alışveriş merkezleri gibi yerlerde maske takmayan kişilere hizmet verilmeyecek” ifadelerinde bulundu.
Herirçi, Cumartesi günü yaptığı açıklamada, “Her 33 saniyede bir İranlı koronavirüse yakalanırken, Kovid-19 nedeniyle her 13 dakikada bir kişi hayatını kaybediyor” dedi.
Artan vaka sayıları, bazı eyaletlerin kırmızı olarak sınırlandırılmasına yol açtı. Dolayısıyla yetkililer, bu bölgelerin gerektiği taktirde hareket kısıtlamasına gitmesine izin verdi.
Kırmızı olarak sınırlandırılan illeri artırma konusunda bu ayın ortalarında çekinceleri olan Ruhani, bu sınıflandırmayı açıklamadan önce standart ve gözetimin sıkılaştırılmasını talep etmişti.
Geçen hafta, bu sınıflandırmaya doğrudan işaret etmekten kaçınan Sağlık Bakanlığı Sözcüsü, bu hafta ikinci dalga korkusuyla beraber bu çekincesinden vazgeçti.
Prosedürün kırmızı bölgeleri içeren eyaletleri de kapsayacak şekilde genişletileceğini belirten Ruhani, “Kırmızı olarak sınıflandırılmış eyalette koronayla mücadeleden sorumlu komisyon, kısıtlamaları bir hafta boyunca yeniden uygulamayı teklif edebilir” ifadelerini kullandı.
Rusya’nın Ukrayna cephesindeki kayıpları artıyorhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5222917-rusya%E2%80%99n%C4%B1n-ukrayna-cephesindeki-kay%C4%B1plar%C4%B1-art%C4%B1yor
Ukrayna savaşında çatışmalar sürerken, taraflar arasındaki müzakerelerde henüz somut ilerleme kaydedilemedi (AP)
Birleşik Krallık istihbaratına göre Ukrayna cephesinde bu yıl 400 binden fazla Rus asker öldürüldü ya da yaralandı.
Londra yönetiminin ekimde yayımladığı son savunma istihbarat raporuna göre, Şubat 2022'de başlayan savaştan bu yana Rus ordusunda toplamda 1 milyon 118 bin asker yaralandı ya da öldü.
Telegraph'ın aktardığına göre bu rakam, savaş öncesi Rus ordusunun toplam büyüklüğünden daha fazla.
Analizde, Rus ordusunun cephede “kıyma makinesi” diye de adlandırılan yoğun saldırı taktiklerini kullandığına, bunun da kayıpları artırdığına dikkat çekiliyor.
Economist'in bu ay yayımladığı çalışmada da Rusya'nın kayıplarının 1,35 milyona vardığı savunulmuştu. Ayrıca son üç yılda Rusya'nın Ukrayna topraklarının sadece yüzde 1,45'ini ele geçirebildiği belirtilmişti.
Rusya olası barış anlaşması çerçevesinde, Ukrayna'ya ait Herson, Zaporijya, Donetsk ve Luhansk'tan Kiev güçlerinin çekilmesini istiyor. Bu bölgelerin bir kısmı halihazırda Moskova'nın kontrolünde.
Economist'in haberinde, Rusya'nın sözkonusu bölgeleri askeri harekatla ele geçirmesinin Mayıs 2028'i bulacağı, bu süreçte ciddi kayıplar verilebileceği savunulmuştu.
Diğer yandan Ukrayna ordusu, Donetsk'teki Siversk kentinden çekildiğini dün duyurdu.
Ukrayna Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasında, askerlerin can güvenliği ve kaynakların korunması için geri çekilme kararı alındığı bildirildi.
New York Times'ın analizinde, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden önce yaklaşık 10 bin nüfusa sahip olan kentin, Donetsk bölgesinin savunmasında büyük rol oynadığına dikkat çekiliyor.
Şehrin kaybıyla Donetsk üzerindeki kontrolü zayıflayan Kiev'in müzakerelerde dezavantajlı konuma düşebileceği belirtiliyor.
Rusya ve Ukrayna arasındaki müzakerelerde Kiev yönetimi, Moskova'nın toprak tavizi taleplerini reddetmişti. ABD arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerde Ukrayna, herhangi bir anlaşmayı kabul etmeden önce Batılı müttefiklerden güvenlik garantileri istiyor.
Independent Türkçe, Telegraph, New York Times
İsrailli teknoloji şirketleri, Gazze savaşına rağmen Avrupa’da gücünü artırıyorhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5222916-i%CC%87srailli-teknoloji-%C5%9Firketleri-gazze-sava%C5%9F%C4%B1na-ra%C4%9Fmen-avrupa%E2%80%99da-g%C3%BCc%C3%BCn%C3%BC-art%C4%B1r%C4%B1yor
İsrailli teknoloji şirketleri, Gazze savaşına rağmen Avrupa’da gücünü artırıyor
Gazze savaşının patlak vermesiyle Fransa'da İsrail karşıtı protestolar düzenlemişti (AP)
İsrailli teknoloji şirketleri, Gazze savaşı sırasında Avrupa'daki işgücünü artırdı.
İsviçreli risk sermayesi fonu Planven ve Britanya merkezli danışmanlık şirketi KPMG'nin araştırmasında, İsrailli teknoloji firmalarının Avrupa'daki faaliyetlerini genişlettiği ve daha fazla çalışan istihdam ettiği belirtiliyor.
Avrupa Birliği'ne (AB) bağlı Avrupa İnovasyon ve Teknoloji Enstitüsü'nün İsrail'deki inovasyon merkezi IT Hub Israel de salı günü yayımlanan çalışmaya katkı sağladı.
Araştırmaya göre, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı saldırısıyla patlak veren Gazze savaşından bu yana İsrail teknoloji şirketlerinin Avrupa'daki istihdamı ortalama yüzde 5 arttı.
Ocak 2025 itibarıyla Avrupa'da faaliyet gösteren toplam 1686 İsrailli teknoloji şirketi, çalışan sayısını 32 bin 617'ye çıkardı. Bu sayı 2024'te 30 bin 936, 2023'teyse 29 bin 317'ydi.
Avrupa'da en fazla sayıda İsrailli teknoloji şirketine ev sahipliği yapan ülke Birleşik Krallık. Ülkede 704 İsrail teknoloji şirketi, 6 bin 724 çalışanıyla faaliyet gösteriyor.
415 şirket ve 2 bin 131 çalışanla Almanya ikinci, 312 şirket ve 2 bin 598 çalışanla da Ukrayna üçüncü sırada geliyor.
Fransa'da 279 teknoloji şirketinde 1750 kişi çalışırken, Polonya'da 257 firmada 1734 kişilik istihdam var. İspanya'da 356 şirket faaliyet gösterirken, bu firmalarda 1415 kişi çalışıyor.
Avrupa'da Gazze savaşı nedeniyle İsrail karşıtı görüşlerin artmasına rağmen firmaların istihdam kapasitesini geliştirdiği görülüyor.
Planven'den Elle Taitou Spruch, araştırma bulgularına ilişkin Times of Israel'e şunları söylüyor:
Veriler savaş gibi zor zamanlarda bile, Avrupa'dan çok fazla eleştiri aldığımız halde, uzun vadeli varlıklarını geliştiren İsrailli girişimlerin sürekli büyüdüğünü ortaya koyuyor. İnsanlar hâlâ yatırımlarını artırmayı tercih ediyor.
Avrupa Komisyonu, AB ve İsrail arasında 5,8 milyar euroluk ihracatı etkileyecek karşılıklı ticaret anlaşmasının askıya alınabileceğini eylülde duyurmuştu. Brüksel henüz bu yönde bir adım atmadı.
Birleşmiş Milletler de İsrail ordusunun Gazze'de soykırım yaptığını bildiren çalışmasını eylülde kamuoyuyla paylaşmıştı.
Independent Türkçe, Times of Israel, Guardian
Netanyahu yeni Trump’ı anlamaya çalışıyorhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5222891-netanyahu-yeni-trump%E2%80%99%C4%B1-anlamaya-%C3%A7al%C4%B1%C5%9F%C4%B1yor
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, 7 Temmuz 2025'te Beyaz Saray'ın güney girişinde sohbet ederken (DPA)
ABD-İsrail ilişkileri, bugün olduğu kadar çalkantılı bir dönem yaşamamıştı. Washington’un İsrail’e yönelik güvenlik, siyaset ve ekonomi alanlarındaki stratejik desteğine ve ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya verdiği güçlü desteğe rağmen, Tel Aviv’de artan bir kaygı ve yanıtsız kalan çok sayıda soru dikkat çekiyor. Trump’ın, Netanyahu’nun yargılandığı yolsuzluk davalarının düşürülmesini talep eden tutumu dahi bu belirsizlikleri gidermiş değil.
Öne çıkan soruların başında Trump’ın kendisi geliyor: İlk başkanlık dönemindeki Trump ile bugünkü Trump aynı mı? ‘İsrail’in küçük bir devlet olduğu ve genişlemeye ihtiyaç duyduğu’ yönündeki yaklaşımlarından vazgeçti mi?
Trump yönetiminin Aralık 2025’in başında yayımladığı ve yönetimin stratejik hedeflerini ortaya koyan belgede, Filistin meselesinin yakın vadede çözülebilir olmadığı ifade edildi. Bu durum, Gazze Şeridi’nde savaşı durdurmayı ve Ortadoğu’da kapsamlı bir barış tesis etmeyi amaçlayan Trump planının rafa kaldırılabileceği anlamına mı geliyor? Eğer öyle değilse, Trump İsrail üzerinde bir uzlaşıyı dayatacak baskı uygulayabilir mi? İsrail’e verilecek desteğin sınırları nerede başlayıp nerede bitecek? Trump, görev süresi boyunca önümüzdeki on yıl için İsrail’e nasıl bir askerî ve ekonomik yardım anlaşması sunacak?
ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ekim 2025'te İsrail'i ziyareti sırasında Ben Gurion Uluslararası Havalimanı'nda parmağıyla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu işaret ediyor. (Reuters)
Netanyahu’nun yakın çevresinde, ikili ilişkilerin sağlamlığına dair iyimser açıklamalara rağmen tablo net değil. Hatta kendisini ‘ABD meselelerinde İsrail’in en büyük uzmanı’ olarak gören Netanyahu’nun dahi Trump’ın gerçek tutumunu tam olarak kestiremediği, yeni Trump’ın kişiliğini anlamak için uzun saatler harcadığı ifade ediliyor.
Netanyahu uzun süre ABD'de yaşamıştı
Siyasi tarihe göre, bugüne kadar İsrail’i yöneten 13 başbakandan 8’i, ABD’de altı aydan uzun süre yaşamış durumda. ABD’de en uzun süre kalan başbakan 18 yıl ile Golda Meir olurken, onu 16 yıl ile Binyamin Netanyahu izliyor. Her iki lider de ABD’de uzun yıllar yaşamış olmaları sayesinde ABD’yi ‘içeriden en iyi tanıyan’ siyasetçiler olmakla övünüyordu.
Ancak İsrailli tarihçiler bu tabloyu tersinden okuyor. Gazeteci ve tarihçi Tani Goldstein, bazı çevrelerin Golda Meir ile Netanyahu’yu İsrail’in ABD ile ilişkilerinde en başarısız iki başbakan olarak gördüğünü belirtiyor. Goldstein’a göre, her iki lider de görev dönemlerinde iki ülke ilişkilerinde en fazla krize yol açan isimler olarak tarihe geçti.
Golda Meir, 1958 yılında İsrail Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, ABD’nin Lübnan’daki anayasal kriz sırasında ülkeye müdahalesi esnasında, Başbakan David Ben-Gurion ile anlaşarak İsrail istihbarat servislerini Amerikan güçlerinin hizmetine sundu. Bu adım, Tel Aviv ile Washington arasındaki ilk güvenlik iş birliğinin temelini oluşturdu. Üç yıl sonra ise bir İsrail Başbakanı ile ABD Başkanı arasında ilk resmî görüşme gerçekleşti; o dönemde Beyaz Saray’da John F. Kennedy bulunuyordu. Ancak Meir’in kendisi, İsrail Başbakanı olduktan sonra, ilişkilerde ilk büyük krizi tetikleyen isim oldu.
1970’lerin başında ABD, Dışişleri Bakanı William Rogers’ın adıyla anılan bir İsrail-Arap barış planını gündeme getirdi. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’ın ölümünün ardından, Enver Sedat bu girişimleri güçlü biçimde canlandırmaya çalıştı ve barışa açık bir tutum sergiledi. ABD Başkanı Richard Nixon, Golda Meir’in kendisiyle stratejik bir ortak ve müttefik olarak hareket edeceğini, İsrail’e barışı getirecek bir anlaşmaya sıcak bakacağını düşünüyordu. Ancak Meir’in bu öneriyi reddetmesi, Nixon için büyük bir hayal kırıklığı oldu.
Eski ABD Başkanı Jimmy Carter, Eylül 1978'de Beyaz Saray'da İsrail Başbakanı Menachem Begin'in Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ı kucaklamasını alkışlıyor. (AFP)
1973 Savaşı sırasında İsrail ciddi bir güvenlik kriziyle karşı karşıya kaldığında ve Mısır ile Suriye ordularının ülkenin varlığını tehdit ettiğini hissettiğinde, ABD Başkanı Richard Nixon, Golda Meir’i affetti. Nixon, İsrail’e büyük çaplı silah sevkiyatları ve Amerikan Hava Kuvvetleri pilotları tarafından kullanılan savaş uçakları gönderdi; bu uçaklar Mısır ve Suriye’ye karşı yürütülen savaşta fiilen yer aldı.
ABD-İsrail ilişkileri konusunda uzman tarihçi Prof. Dr. Eli Lederhendler’e göre, Golda Meir’in ‘ABD’yi içeriden tanıdığı’ yönündeki iddiaları İsrail açısından olumsuz sonuçlar doğurdu. Lederhendler, Meir’in kendine aşırı güvenen bir tutum sergilediğini ve ABD’ye dair bilgisinin İsrail’in çıkarlarına ters yönde işlediğini savunuyor.
Binyamin Netanyahu da ABD’yi içeriden bildiği düşüncesiyle benzer bir özgüvene sahip. Ancak birçok gözlemciye göre Netanyahu, ülke yönetiminde bulunduğu yıllar boyunca, ABD-İsrail ilişkilerinde Golda Meir’i hem kriz sayısı hem de bu krizlerin derinliği bakımından geride bıraktı. Netanyahu, 2015 yılında İran’la nükleer anlaşmanın imzalanmasını engellemek amacıyla ABD Başkanı Barack Obama’ya karşı açık bir siyasi mücadele yürüttü.
Netanyahu, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın saldırısının ardından İsrail’in yardımına koşan ve Gazze’de ateşkesi sağlamaya çalışan dönemin ABD Başkanı Joe Biden ile de ciddi bir kriz yaşadı; Biden’ın girişimlerini boşa çıkardı. İsrail başbakanlarının çoğu, ülkenin hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçilerden destek alabilmesi için iki partiyle dengeli ilişkiler kurmaya çalışırken, Netanyahu ABD iç siyasetine müdahil olarak Cumhuriyetçi adayları destekledi ve Demokratlarla sorunlar yaşadı.
Gazze Şeridi sınırına yakın bir noktada konuşlanmış tankın kulesinin üzerinde duran İsrail askerleri (AFP)
Washington’daki Netanyahu karşıtları, İran nükleer anlaşmasının Trump’ın ilk başkanlık döneminde iptal edilmesinde Netanyahu’nun belirleyici rol oynadığını savunuyor. Netanyahu’nun, ABD’yi savaşa sürüklemek isteyen bir lider olarak anılmaya başlandığına dikkat çekiliyor. Nitekim son bir yıl içinde bu değerlendirme kısmen doğrulandı ve ABD, kısa süreli ve sınırlı olsa da İran’la bir savaşa girdi. Netanyahu’nun bununla yetinmediği, ABD Başkanı’nı İran’a karşı yeni bir askerî harekâta ya tamamen Amerikan ya da iki ülkenin ortak yürüteceği bir savaşa ikna etmeye çalıştığı ifade ediliyor.
İlişkinin gücü
İsrail ile ABD arasındaki ilişkilerin stratejik ve güçlü olduğu konusunda kuşku yok; bu durum Trump döneminde de geçerliliğini koruyor. Ancak değişen bir unsur var ve bu durum İsrail’de kaygı yaratması gereken bir gelişme olarak görülüyor. Nitekim Tel Aviv’de bu endişe şimdiden hissedilmeye başlandı.
ABD ile kurulan ittifakın sağlamlığı, İsrail’in Ortadoğu’da genel olarak Batı’nın, özel olarak da ABD’nin çıkarları için ilk savunma ve saldırı hattı olmayı kabul eden tek ülke olmasından kaynaklanıyor. NATO’nun eski komutanlarından ve ABD’nin eski dışişleri bakanlarından General Alexander Haig, İsrail’i ‘Amerikan askerleri sahaya inmeden savaş yürüten Ortadoğu’daki Amerikan uçak gemisi’ olarak tanımlamıştı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz de İsrail’in ‘Batı adına kirli işler yaptığını’ ifade etmişti.
İsrail’in bu denli güçlü destek görmesinin temelinde bu yaklaşım yatıyor. Geçtiğimiz on yıllarda ABD’nin İsrail’e sağladığı askerî yardımlar önemli ölçüde arttı. 1998 yılında yıllık yaklaşık 1,8 milyar dolar olan yardım miktarının, 2028 itibarıyla yıllık 3,8 milyar dolara ulaşması öngörülüyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz, ordu karargahında yaptıkları bir toplantı sırasında (İsrail hükümeti)
İsrail, önümüzdeki dönemde bu desteğin daha da artırılmasını talep ediyor. Bu rakamlara, Gazze savaşı sırasında ABD’nin sağladığı ve 22 milyar doları aşan destek dâhil değil. Haaretz gazetesinin 18 Aralık 2025 tarihli haberine göre, ABD son iki yılda savaş nedeniyle İsrail’e toplamda yaklaşık 32 milyar dolarlık yardımda bulundu. Gazete, Kongre Araştırma Servisi ve Washington’daki Brown Üniversitesi’ne dayandırdığı haberinde, Yemen ve İran’daki ABD askerî operasyonları gibi doğrudan maliyetlerin yanı sıra, Washington’un son iki yılda İsrail güvenlik kurumlarına 21,7 milyar dolar aktardığını yazdı. Buna ek olarak, ABD Temsilciler Meclisi 2025’in başında 26 milyar dolarlık özel bir askerî yardım paketini onayladı; bu paketin yaklaşık 4 milyar doları füze savunma sistemi kapsamında önleyici füzeler için, 1,2 milyar doları ise yeni lazer savunma sistemi Or Eitan için ayrıldı.
ABD-İsrail stratejik ittifakı, uzun yıllar boyunca iki ülkenin ‘ortak değerleri’ ve örtüşen çıkarları üzerine inşa edildi. Ancak Gazze savaşı, bu temellerde ciddi bir sarsıntıya yol açtı. Bu sarsıntı, Ortadoğu’da ‘gözde müttefikini’ sahiplenen bir süper gücün dayandığı dengeleri de derinden etkiledi.
Trump öngörülemez biri
Netanyahu, İsrail’in ABD’ye sunduğu stratejik hizmetin gücünün farkında ve bunu özellikle Obama ve Biden yönetimleri döneminde sert biçimde kullandı. Ancak Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, denklemi Netanyahu ve hükümeti açısından sarsacak ölçüde değiştirdi ve onları temkinli adımlar atmaya zorladı. ABD’nin değişmekte olduğu gerçeği, Trump yönetiminin ilk yılında belirgin biçimde ortaya çıktı.
ABD Başkanı Donald Trump, alışılmışın dışında ve kararları öngörülemez bir lider olarak görülüyor. Bu durum, onunla muhatap olanların önceki başkanlara kıyasla daha fazla dikkatli davranmasını gerektiriyor. İsrail basınına göre bu yaklaşım, Başbakan Binyamin Netanyahu’da da kaygı yaratıyor. Netanyahu’nun, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin maruz kaldığı türden aleni eleştirilerle karşı karşıya kalmaktan çekindiği ifade ediliyor. Trump, İsrail’in stratejik öneminin farkında olsa da, değerlendirmeler onun hesaplarının yalnızca bu unsurla sınırlı olmadığını gösteriyor.
Trump, İsrail’in çıkarlarını İsraillilerden ve liderlerinden daha iyi bildiğine inanan liderler arasında yer alıyor. İsrail’in yürüttüğü ve bedelini İsraillilerin hayatlarıyla ödediği, ABD’ye ise tek bir asker kaybı yaşatmayan savaşları yüksek takdirle karşılıyor.
İsrail’de yapılan kamuoyu yoklamalarını yakından takip eden Trump’ın, 21 Aralık 2025’te Yahudi Halkı Araştırmaları Enstitüsü tarafından yayımlanan ve İsraillilerin yüzde 60’ının Trump’ın İsrail’in çıkarlarını önceleyen bir vizyonla hareket ettiğine inandığını ortaya koyan araştırmayı da dikkate aldığı belirtiliyor.
ABD kamuoyunda ise İsrail’e yönelik desteğin keskin biçimde azaldığına dikkat çekiliyor. Tel Aviv merkezli Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nün (INSS) bir çalışmasında, ‘İsrail’in ABD’deki konumunda ciddi bir kriz yaşandığı ve bunun stratejik bir tehdide dönüşme riskinin bulunduğu’ değerlendirmesine yer verildi.
Aralık 2025’in başında yayımlanan ve Eldad Shavit ile Ted Sasson tarafından hazırlanan çalışmada, “İsrail’in ABD’deki konumu benzeri görülmemiş bir krize girmiş durumda. Geleneksel destek, Demokratlar arasında ve hatta Cumhuriyetçilerin bir bölümünde gözle görülür biçimde aşındı” değerlendirmesi yer aldı.
Anketler, İsrail’e yönelik kamuoyu tutumunun, savaş sırasındaki İsrail uygulamalarından ve Gazze Şeridi’ndeki insani durumdan doğrudan olumsuz etkilendiğini ortaya koyuyor. Özellikle liberal çevrelerdeki Yahudi toplumu içinde desteğin gerilediği, İsrail’e yönelik eleştirilerin arttığı gözleniyor. Bu eğilimin, İsrail’in siyasi ve askerî hareket serbestisini kısıtlayabileceği ve ülkenin güvenliği açısından gerçek bir tehdit oluşturabileceği belirtiliyor.
Trump’ın, tabanını korumak istemesi ve Netanyahu’nun yönetiminin planları önünde engel oluşturduğunu düşünmesi halinde, bu değişimleri görmezden gelmesinin mümkün olmadığı ifade ediliyor. Nitekim Trump daha önce, Netanyahu döneminde İsrail’in ABD dışında neredeyse hiç dostunun kalmadığını, İsrail’i destekleyen tek ülkenin kendisi olduğunu söylemiş ve Tel Aviv’in ABD’nin çıkar ve iradesini zedeleyecek adımlardan kaçınması gerektiğini vurgulamıştı.
ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarında da önemli bir değişim yaşandığına dikkat çekiliyor. Bu değişimin en belirgin göstergesi, Trump’ın bölgedeki Arap liderlerle kurduğu yeni söylem olarak öne çıkıyor. Netanyahu’nun bu ‘yeni dili’ dikkatle dinlediği ve sınırlarını anlamaya çalıştığı belirtiliyor.
ABD Başkanı’nın görevdeki bir yılının ardından, Netanyahu’ya yakın çevrelerde hâlâ yeni Trump’ın kişiliğini çözmeye çalıştığı, ABD’ye dair edindiği bilgilerin artık güncellenmiş bir anlayış gerektirdiği değerlendirmesi yapılıyor.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة