Muhalefet yapıyor gibi görünen Müslüman Kardeşler, Batı’ya gizlice göz kırpıyor

Seyyid Kutub, Enver Sedat, Cemal Abdunnasır ve Hasan el-Benna
Seyyid Kutub, Enver Sedat, Cemal Abdunnasır ve Hasan el-Benna
TT

Muhalefet yapıyor gibi görünen Müslüman Kardeşler, Batı’ya gizlice göz kırpıyor

Seyyid Kutub, Enver Sedat, Cemal Abdunnasır ve Hasan el-Benna
Seyyid Kutub, Enver Sedat, Cemal Abdunnasır ve Hasan el-Benna

Riyad’daki Kral Faysal Araştırma ve İslam Araştırmaları Merkezi (KFCRIS), Queen Mary Üniversitesi tarih hocası ve İngiliz yazar Dr. Martyn Frampton’ın “Müslüman Kardeşler ve Batı… Düşmanlık ve İletişim Geçmişi” kitabının Arapça çevirisini yayımladı. Girişin yanı sıra dörder alt bölüme ayrılan iki ana kısımdan oluşan kitapta, Müslüman Kardeşler'in (İhvan) İngiltere ve ABD’nin temsil ettiği Batı ile ilişkilerini izleyen araştırmacının bulgularını içeren bir de sonuç bölümü yer alıyor.
İlk bölümde, İsmailiye ilinde yaşayan 21 yaşındaki öğretmen Hasan el-Benna’nın Mart 1928 tarihinde Müslüman Kardeşler'i kuruşundan, Benna’nın en başından beri İslam hükümleri ve kayıp halifeliğin yeniden getirilmesi yolundaki öğretilerini uygulayan bir İslam devletinin kurulmasını istediğinden bahsediliyor.
Araştırmacı Frampton; Hasan el-Benna’nın kişiliğine, misyonerlik faaliyetlerine karşı tutumuna, takipçilerini her Müslüman için bir yükümlülük olarak gördüğü cihada davet edişine, aynı zamanda Benna’nın ‘rezil’ olarak nitelediği toplumsal açılım perspektiflerine savaş açan ve İslam ümmetini Batı sömürgeci hegemonyasından güç kullanarak kurtaran uzun bir liste olduğuna dikkat çekiyor.
İkinci bölüme gelindiğinde, İhvan’ın sıkı gözlem, tutuklamalar ve faaliyetleri engelleme gibi her türlü baskıya maruz kaldığı Dünya Savaşı’nın ilk yıllarına ışık tutuluyor. Zirâ İngilizler, İhvan’ın o sırada ‘Mısır'daki en örgütlü siyasi makine’ olduğunu biliyordu. Bu nedenle Mısırlı yetkililer, Hasan el-Benna’yı tutuklamış, bir aydan kısa bir süre sonra ise serbest bırakmıştı. Ardından Yukarı Mısır’daki Kina şehrine sürülen, birkaç ay sonra da Kahire'ye dönen Benna ‘kimliği belirsiz bir öğrenciden’ takipçilerinin kalbini çalan ‘büyük dini bir lidere’ dönüşmüştü. Benna’nın bir Süveyş Kanalı şirketinden, Almanlardan ve Mısır hükümetlerinden para aldığı yönünde suçlamalar vardı. Grubu kendine doğru çekmek ile bastırmak arasında gidip gelen İngilizler ise İhvan’ın Batı kültürü tezahürlerini dışlamaya çalıştığını fark etti.
Araştırmacı Frampton, üçüncü bölümde grubun bir süre sonra yerel bir hareket olmaktan çıktığını, zira 1940’lar itibariyle Cibuti, Suriye ve Ürdün gibi Mısır haricinde birçok ülkede genişlediğini dile getiriyor. Kitapta yazdığına göre İhvan’ın Batılı yetkililerle iletişimde bulunmak isteyen lideri Hasan el-Benna, hareketini anti-komünist ve ılımlı bir demokratik güç olarak nitelemişti. Ancak Nukraşi hükümeti İhvan’ın Kahire’de iktidara gelmeye hazırlandığı hissettiği sırada grup feshedildi. Ardından ise Başbakan Nukraşi’nin ölümüne, sonrasında Hasan el-Benna suikastına ve grubun yüzlerce üyesinin tutuklanmasına yol açan şiddet olayları patlak verdi. Bununla birlikte gözlemciler bu tutucu ve radikal terörist grubun, özellikle de Rusya'dan büyük miktarlarda para aldığı düşünüldüğünde gizliden gizliye yaşayabileceği hakkındaki korkularını dile getirmişti. Benna’nın cenazesiz bir şekilde gömülmesi, kontrolden çıkarak adeta ‘Frankenstein'ın canavarına’ dönen grubun binlerce üyesinin cezaevlerine atılması ise şaşırtıcı değildi.

İhvan stereotipi
Frampton, dördüncü bölüme geldiğinde İhvan stereotipinin terörizm, radikallik ve gericilik ile bağlantılı olduğunu, grup üyelerinin tüm tezahürleriyle medeni hayata düşman kesilirken Batı’nın grubu ‘ılımlı’ bir hareket olarak niteleyemeyeceğini söylüyor. Bu hususta, hareketin üyelerini ‘terörist’ olarak tanımlamanın onlar için abartılı bir kompliman teşkil edeceğini belirten İngiliz General Erskine to Stevenson, bu nedenle ‘haydut’ sıfatını kullanmayı tercih ediyor. Black Friday olayları sırasında sinemalara, barlara, otellere ve gece kulüplerine yönelik gerçekleşen saldırıları hatırlatan Frampton, keza Cemal Abdunnasır ve ‘serbest subaylarının’ elinde tuttuğu monarşinin düşmesine yol açan Süveyş Kanalı Savaşı’na da değiniyor.
Beşinci bölümde, modernleşme arayışında Batı’nın izinden giden ılımlı bir güç olarak Devrim Komutanlığı Konseyi’ni destekleyen ABD hegemonyası, İhvan tarafından yönetilen suikast girişiminin baskıyı 6 İhvan liderinin idam edilmesi derecesine getiren bir gerekçe sayıldığı, lider Hasan el-Hudeybi’ye verilen cezanın bir yıla düşürüldüğü ve sağlığının kötüleştiğinden bahsediliyor. Akademisyen Christina Harris, Mısır’ı yönetenlerin “askeri, gerçekçi ve ilerici gençlik” olduğunu söylüyor. Nitekim İhvan’ın geçmişe, Abdunnasır’ın ise ileriye dönük olduğu düşüncesi görülüyor.
Altıncı bölüm; Abdunnasır’ın hegemonyası, bu hegemonyanın İhvan’ı unutulup dışlanan bir konu haline getiren yerel ve uluslararası cazibesi etrafında dönüyor. Batılı çevreler, Ortadoğu'daki dini kuvvetlerin moderniteyi destekleyenler ve laikler ile karşılaştırıldığında yozlaştığı idrakine varıyor. İhvan ise Batı'yı manevi değerlerin yok edicisi olarak tanımlayan Seyyid Kutub'un elinde keskin bir yeniden diriliş yaşamasına rağmen baskı ile karşılık buluyor. Nitekim Abdunnasır döneminde inzivaya çekilen hareket, iktidarın istifasının ardından geniş çaplı halk baskısının ardından sahalara güçlü bir şekilde yeniden dönmüştü.
Yedinci bölüm ise 1970-1989 yılları arasındaki köktenci Rönesans ortamında, İhvan’ın yeniden değerlendirilmesini içeriyor. Enver Sedat, Abdunnasır’ı destekleyenlerden ve solcu rakiplerinden kurtulmak için İhvan’ı kullanmak istedi ancak İhvan, Batı'nın müttefiki olur olmaz Sovyetler Birliği'ne karşı Soğuk Savaş’ta kendisini bir kez daha ABD tarafında buldu. Frampton, Sedat'ın İsrail ile bir barış anlaşmasına girmesinin mevcut atmosferi zehirlediğine, grubun Sedat iktidarının son aylarında yeniden baskı altında kalmasına neden olduğuna inandığını ifade ediyor. Diğer yandan Hüsnü Mübarek ise onları yatıştırıp hükümetine dahil etmişti. Müslüman Kardeşler’in Avrupa ile Kuzey Amerika'da kurduğu kültürel kurumlar ağına vurgu yapan araştırmacı, aslında ağırlık merkezi Ortadoğu olan grubun varlığını Batı'da da gösteren küresel bir fenomen olduğuna işaret ediyor.
Sekizinci ve son bölümde ise, grubun yalnızca Mısır'da Batı siyasetiyle ilgilenen bir kuruluş iken Batı'da geniş bir varlığı olan uluslararası bir hareket haline gelişine ışık tutuluyor. 2000’li yılların başında, Müslüman Kardeşler’in bölgesel düzeydeki herhangi bir demokratik sürecin önemli bir bileşeni olduğu konusunda nispeten bir fikir birliği hakimdi. Diğer yandan Batı ise grubun gözünde İslam dinini zedelemeye adanmış, düşmanca bir medeniyet olarak kaldı. Batı ile uzlaşma, aslında İhvan’ın derinliklerinde küçümsenen Batı gücünden duyulan korkudan kaynaklanan taktiksel bir hareketten başka bir şey değildi.

Tarihi belge
Mısır'daki Müslüman Kardeşler hareketinin lideri Hasan el-Benna, Batılı yetkililere ulaşmaya, hareketini ılımlı, komünist karşıtı demokratik bir güç olarak sunmaya çalışmıştı.
“Müslüman Kardeşler ve Batı… Düşmanlık ve İletişim Geçmişi” kitabı, arka kapağındaki yazıya göre dünyadaki en büyük İslami hareket ile geçtiğimiz yüzyılda Ortadoğu'ya hakim olan Batı (İngiltere ve ABD) güçleri arasındaki ilişkiyi en doğru ayrıntılarını anlatan ilk referans özelliğini, aynı zamanda önemli bir tarihi belge niteliğini taşıyor. Zira yazar Frampton, ABD ve İngiliz hükümetinin elindeki binlerce gizli belgeyi, Müslüman Kardeşler'in yayınlarını, bazı Mısırlıların notlarını, o dönemde çıkan çok sayıdaki Batı ve Arap gazetesi ve dergilerini kaynak alıyor. Kitabın kapağında, kitap ile ilgili ayrıca şu değerlendirmeye yer veriliyor:
“Bugün Arap dünyasında olup bitenleri tam olarak kavramak için, siyasal İslam'ı bölgenin daha geniş tarihi bağlamında kavramak gerekiyor. Müslüman Kardeşler’in geride bıraktığı 80 yıl içerisinde Batı ile arasındaki yakınlaşmayı mükemmel, doğru, tarihi ve ayrıntılı bir şekilde anlatan bu kitap ise bu idrak yolundakilerin, aynı zamanda bölgeyle ilgisi olan her siyasetçinin mutlaka okuması gereken bir referans niteliğindedir.” (Suudi Arabistan’daki eski İngiliz Büyükelçisi John Jenkins)
“Bu kitap, dakik bir araştırma olarak nitelenen ve düşünmeyi harekete geçiren bir referans, itiraz kabul etmeyen tarihsel kanıtlarla dolu öncü bir çalışma mahiyetindedir.” (Hazim Kandil, Cambridge Üniversitesi)
“Frampton'ın tarihselliği, kapsamı, detayı ve işçiliği ile akıllarda kalacak olan bu çalışması, Müslüman Kardeşler'in Batı ile olan ilişkisi üzerine klasik tarihsel bir referanstır.” (Ortadoğu Amerikan Merkezi Direktörü Beth Baron, New York Şehir Üniversitesi)



İranlı Kürtler savaşsız ganimet bekliyor

Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)
Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)
TT

İranlı Kürtler savaşsız ganimet bekliyor

Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)
Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerindeki İran Kürdistan Demokratik Partisi'nden ​​bir grup savaşçı (AFP)

Abdulhalim Süleyman

İranlı muhalif siyasi ve askeri güçler, ülke içinde devam eden savaş ile ihtiyatlı bir etkileşim içinde gibi görünüyor. Etkileşim, İran rejimini durumdan, İsrail ile sert bir askeri çatışmaya sürüklenmeden sorumlu tutma konusunda birbirine yakın pozisyonların ötesine geçmiyor. İsrail ile çatışma, İran’ın çok sayıda askeri komutanının canını aldı, insansız hava araçları ve balistik füze üretiminin yapıldığı askeri tesisleri ve nükleer tesisleri ve ayrıca medya ve propaganda aygıtını hedef aldı. İnternet zaman zaman kesildi.

Devleti Fars-Şii karakterde olan ve yönetim sistemi olarak Velayet-i Fakih’i benimseyen İran'ın, eski dinlere ve çeşitli mezheplere ek olarak Kürtler, Araplar, Azeriler, Beluçlar, Türkmenler, Ermeniler ve diğerleri gibi çok sayıda milliyet, etnik köken ve dini gruptan oluştuğu iyi biliniyor.

Çoğunluğu Horasan'ın yanı sıra batı ve kuzeybatı bölgelerini kendilerine yurt edinen Kürtler, son on yıllarda ve günümüze kadar İran rejimlerine karşı harekete geçen en önemli milliyetçi güçler arasında.

 Kürtler, Urmiye, İran'da resmen Kürdistan Eyaleti olarak bilinen Sini’nin (Senendec) yanı sıra, Kirmanşah, Hemedan, Loristan (Hormava), Bahtiyari ve İlam eyaletleri ile Huzistan (Ahvaz) ve Horasan’ı kaplayan ve Doğu Kürdistan olarak adlandırmayı tercih ettikleri bölgede bir insan gücü olarak dağılmışlar. Urmiye bu eyaletlerin en büyüğü ve gölüyle ünlü. İlam, Kürtlerin yaşadığı en küçük eyalet. Resmi olmayan tahminlere göre, İran'daki Kürtlerin sayısı 10 milyonu aşıyor.

Onlarca yıllık isyan

Şah döneminden İslam Cumhuriyeti'ne kadar, İran'daki Kürtler ile yönetimdeki rejimler arasında uzun bir çatışma geçmişi bulunuyor. 1946'da Kadı Muhammed tarafından kurulan ve sadece yaklaşık 11 ay hayatta kalan Mahabad Cumhuriyeti'nin kurulması ve deklare edilmesinden önce, bir dizi Kürt bölgesinde yerel isyanlar ve ayaklanmalar meydana geldi. Bu devlete son verilmesinden sonra Humeyni iktidara gelene kadar çeşitli zamanlarda Peşmerge tarafından çeşitli isyanlar yürütüldü.

O dönemde Kürtler, monarşinin sona ermesi ve yeni rejimin gelişi konusunda iyimserlerdi. Ancak ülkenin yeniden istikra kavuşmasının ardından ülke içinde haklarını elde edemediler. Dahası Humeyni, Kürt bölgelerine saldırı çağrısı yapan bir fetva bile yayınladı. Bu arada, 1980'lerin sonlarında Avusturya'da İran hükümetiyle yapılan bir müzakere toplantısı sırasında suikasta uğrayan İran Kürdistan Demokratik Partisi (HDKA) ​​lideri Abdurrahman Kasımlo gibi Kürt liderler suikasta uğradı. Kasımlo’nun yerine Sadık Şeref Kandi geçti ama o da 1992'de Almanya'da İran istihbaratı tarafından öldürüldü. Bu arada, Kürt milliyetçi grupların yanı sıra Komala adıyla bilinen sol grupları da içeren İranlı Peşmerge savaşçı grupları, devam eden isyanları için Irak'ın Kürt bölgelerini sığınak olarak kullanıyorlardı. Daha sonra, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve lideri Abdullah Öcalan'ın ideolojisini paylaşan PJAK örgütü ortaya çıktı.

Sonunda, İran hükümeti ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında, İranlı Kürt savaşçıların İran ile sınır bölgelerinden uzaklaştırılması, İran’daki Kürt bölgeleri ile sınıra yakın engebeli dağlık alanlarda bulunan kampların boşaltılması konusunda bir anlaşmaya varıldı. İranlı Kürt örgütler ve özellikle de HDKA ile İran Kürdistan Komala Partisi IKBY yetkililerinin taleplerini kabul ettiler. Bu, Mahsa Amini'nin İran güvenlik güçleri tarafından öldürülmesinin ardından ülke genelinde patlak veren protestolar sırasında gerçekleşti. İranlı Kürt örgütler de merkezlerinin bombalanması ve bazı liderlerinin Irak topraklarında öldürülmesi de dahil olmak üzere çeşitli baskılara maruz kaldılar.

Son yıllarda, İran'daki Kürt vatandaşları, aktivistlerinin hapishanelerde infaz edildiği, cenazelerinin Kürt şehirlerindeki ailelerine teslim edildiği veya alenen meydanlarda vinçlere asılarak infaz edildiği haberleriyle uyandı. Aktivistlerin anlattığı rejimin kendilerine yönelik icraatlarından ve politikalarından ise bahsetmiyoruz bile. Bunun sonucunda, Kürt toplumu İran içindeki rejime tamamen karşıt ve muhalif bir hale geldi. Farklı etnik veya mezhepsel yapıya sahip birçok yerel topluluk gibi, otoriteye kızgın.

Otoritenin geri çekilmesi beklentisi

Kürt gazeteci ve siyasi analist Meysam Moradi, İran'daki Kürtlerin, son 50 yıldır verdikleri mücadeleler aracılığıyla, kendi kendilerini yönetmek için bölgelerinde bir güç boşluğu oluşması fırsatını beklediklerini söylüyor. İsrail'in İran hava sahası üzerindeki tam kontrolü ve çeşitli askeri hedefleri imha etmesi ile birlikte, son ve devam eden saldırılarının ardından İran'da durumun, İran hükümetini başarısız bir devlet olmaya doğru ittiğini ekliyor. İsrail saldırılarının devam etmesiyle birlikte, İran hükümetinin çökme olasılığı olduğunu belirtiyor.

Moradi şöyle devam ediyor: “Bu senaryo gerçekleşmezse, Suriye'dekine benzer bir durum İran'da da ortaya çıkabilir ve hükümet, başkenti kaybetmemek için bazı bölgelerden Tahran'a doğru çekilmek zorunda kalabilir. Böyle bir durumda, Kürt, Arap ve Beluç halkları için bölgelerini kontrol etmek adına altın bir fırsat doğabilir.”

 İran'daki Kürtlerin, bazıları aktif, bazıları ise Tahran'daki merkezi hükümete karşı onlarca yıldır devam eden askeri eylemlerden dolayı zayıflamış olan, askeri kanatları bulunan bir dizi parti ve örgütü var. Bunların en önde gelenleri İran Kürdistan Demokratik Partisi, İran Kürdistan Komala İşçi Partisi, Devrimci Kürdistan Komala İşçi Partisi, Komünist Parti, Kürdistan Özgürlük Partisi ile Doğu Kürdistan'daki büyük örgütler arasında yer alan Kürdistan Özgür Yaşam Partisi'dir (PJAK). Hepsinin toplumsal bir tabanı ve milis gücü var.

Bunların çoğu, özellikle en eskisi olan HDKA, bir dizi bölünme, dönüşüm ve bazen de liderlik düzeyinde birleşmelerin yanı sıra, faaliyet ve varoluş koşullarında görülen diğer değişikliklere tanık oldu. Zira bunların çoğu öncelikli olarak IKBY'de ve daha az ölçüde bazı Avrupa ülkelerinde yaşadılar ve faaliyet gösterdiler. Bu arada, karşıt askeri taraf, Komala Partisi'nden grupların ittifak yaptığı PJAK, İran'daki Kürt partilere, özellikle İslam Cumhuriyet'inin maruz kaldığı yapısal saldırıların ardından birlikte çalışma çağrısı yaptı. PJAK, Kürt bölgelerindeki toplumsal grupları bölgelerini yönetmeleri için “halk komiteleri” şeklinde örgütlemeye ve herhangi bir saldırı durumunda meşru savunma hakkının kullanılmasına odaklanmaya teşvik ediyor.

İranlı Kürt aktivist ve yazar Ikram Balkani, Independent Arabia'ya PJAK’ın bazı Kürt örgütlerine kıyasla askeri faaliyetlerini durdurmadığı için iyi bir dinamiğe sahip olduğunu söyledi. Bu örgütler, merkezleri IKBY’deki kamplarda bulunduğu ve üyelerinin bir kısmı bu ülkede uzun süre kaldıkları için daha sonra sivil hayata geçiş yaptılar. PJAK'ın, kadın askeri kanadı olan Kadın Koruma Güçleri de dahil olmak üzere tek bir örgütsel konsey tarafından birbirine bağlı birkaç askeri kanadı olduğunu ekledi. Diğer Kürt partilerin askeri gruplarının da Peşmerge saflarında savaşan kadın savaşçıları var.

Ancak siyasi analist Moradi'ye göre, halk düzeyinde, Mahsa Amini suikastının ardından yapılan gösteriler sırasında İran Kürdistanı şehirlerindeki Kürt birliği açık ve net, yüksek bir seviyede ortaya çıktı. “Bu, Doğu Kürdistan'daki Kürtlerin ulusal birliklerini yüksek seviyede koruyabildikleri anlamına geliyor, ancak Kürt parti ve örgütler söz konusu olduğunda durum biraz farklı. 'İran Kürdistan Partileri İşbirliği Merkezi' çatısı altındaki partiler iç çatışmalar nedeniyle dağıldı” dedi. İsrail'in İran'a yönelik saldırılarından sonra, bu partilerin henüz ortak bir açıklama yapamadığını ve “bunun da aralarındaki iç çatışmaların henüz çözülmediği anlamına geldiğini” açıkladı.

 ABD ile net ilişkiler yok

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre ABD ve İsrail'in dikkati ve odağı askeri operasyonlara, İsrail'in iddia ettiği gibi nüfuzuna ve varlığına yönelik tehdit çemberinden çıkarılması için, İran'ın nükleer programına ve askeri yeteneklerine son vermeye odaklanmış durumda. Dolayısıyla bilhassa Saddam Hüseyin rejiminde olduğu gibi, ülkedeki muhalif güçlerle ortaklık içinde yönetimin değiştirilmesi henüz tartışılmadığından, Kürt taraflar ile ilişkiler ön plana çıkmadı. Ancak Kürt aktivist Balkani, özellikle terör örgütü olarak sınıflandırılmadığından, ABD ile PJAK da dahil olmak üzere Kürt güçler arasında iş birliğinin mümkün olduğunu düşünüyor.