Ürdün eski Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları (2): Barışçıl çözüm çabalarının yetersiz kalması ve Körfez Savaşı’nın başlaması

Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
TT

Ürdün eski Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları (2): Barışçıl çözüm çabalarının yetersiz kalması ve Körfez Savaşı’nın başlaması

Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda

Ürdün’ün kritik dönemlerinde başbakanlık görevi üstlenen Mudar Bedran'ın anıları ilk defa Şarku’l Avsat tarafından yayınlanıyor.  Bedran’ın kaleme aldığı anıları ‘Karar’ adı altında önümüzdeki eylül ayında basılacak.
Bedran anılarında, geçen yüzyılın son çeyreğinde Ürdün’ün geçirdiği önemli aşamalara dair bilinmeyenleri ilk kez anlatıyor. 1960’lı yıllarda Ürdün İstihbarat Teşkilatı’nı kuran Bedran uzun yıllar bu teşkilata başkanlık yapmıştı. Krallık Divan Başkanlığı görevini de icra eden eski başbakanın, Kral Hüseyin’e yakın olduğu ve Ürdün’ün kararlarında etkili olduğu biliniyor.
Bedran bu bölümde, Ürdün’ün ‘Kuveyt işgalinin’ olumsuz etkileriyle mücadele etmek için ne tür önlemler aldığı ve Körfez Savaşı’nın patlak vermesinin ertesi günü Irak’a gerçekleştirdiği gizli ziyareti aktarıyor. Ayrıca ‘siyasal İslamcı’ hareketin, Kral Hüseyin’in talimatıyla hükümette yer almasına değiniyor.
“Saddam Hüseyin, Irak askerinin Kuveyt'ten çekilmesini, İsrail'in Kudüs'ten ve işgal ettiği topraklardan çekilmesine bağladığı tutumunda ısrarcıydı. Ancak bu tutum, İsrail’in Amerikan silahlarıyla Irak’ın altyapısını yok etmesiyle sonuçlanacaktı. Kral Hüseyin ve Cezayir Cumhurbaşkanı Şazeli bin Cedid’in arabuluculuk çabaları sonuç vermemişti. Amerikalılar büyükelçimize girişimlerin beyhude olduğunu, askeri hazırlıkların tamamlandığını bildirdiler. ABD Büyükelçisi de aynı bilgiyi bana aktardı. Bu aşamada Irak’a yönelik uluslararası tutumu gözledik. Savaş yakın mıydı yoksa uzak mıydı?
Muhtemel savaş için hazırlıklarımıza başladık. Bazı ülkeler savaşın olmayacağı yönünde iyimserdi. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse meseleyi yakından takip eden bizler fazla iyimser olamıyorduk. Bu süreçte iç birlikteliğimizi güçlendirmek için 1 Ocak 1991’de hükümette kabine değişikliğine gittik. Savaş tamtamları çalmaktaydı ve birlik olma zamanıydı, İslami Hareket’ten bazı milletvekillerini hükümetimde bakan olarak görevlendirdim. Zaten Kral Hüseyin hükümet ilk kurulduğundan bu yana, çoğulculuk bağlamında siyasal İslamcıların da hükümette yer alması gerektiği yönünde yönlendirmeler yapıyordu. Doğru zamanın geldiğini düşündüm. Kral Hüseyin bana  ‘Ey Ebu İmad, eğer Eğitim ve Öğretim Bakanlığı’nı da isterlerse onlara ver’ demişti. Sebebini söylememişti ama ben bu bakanlığı verme taraftarı değildim. Nitekim görüşmelerde ‘Hangi isimleri tercih edeceğim benim bileceğim iş. Siz isimleri ve hangi bakanlıklara talip olduğunuzu söyleyin, gerisine karışmayın’ diyerek tavrımı ortaya koymuştum. Kabine değişikliğinin ardından gerçekleştirdiğimiz ilk bakanlar kurulu toplantısında, son durumu masaya yatırdık. En önemli gelişmelerden biri İngiltere’de Margaret Thatcher’ın yerine başbakanlık görevine John Major’ın gelmiş olmasıydı. Major, Thatcher’ın aksine Saddam’dan nefret etmiyordu.
Enerji konusunda neredeyse tamamen bağımlı olduğumuz Irak’a karşı bir savaş düzenlenmesi bizim için de felaket anlamına geliyordu. Gıda stoklarımızı hazırladık ancak en büyük kaygım petroldü. Irak’tan gelen petrolde kesinti olması bizi çok zor durumda bırakacaktı. Akabe Limanı’nda ülkeye 18 gün yetecek petrol depoladık. Bu süre içinde alternatif pazarlardan petrol bulmayı umuyorduk. Tüm stratejik ürünlerde de aynı yöntemi benimsedik. Karaborsanın ve fiyat dalgalanmalarının önüne geçmek için tüccarları yakın takibe aldık.”

“İsrail’den gelecek muhtemel saldırıya hazırlandık”
“İsrail’den gelecek herhangi bir saldırı ihtimaline karşı ordu teyakkuz halindeydi. İsrail ordusunda anormal bir hareketlilik gözlemlememiş olmamız ve İsrail’in Batı Şeria tepelerine hava savunma sistemleri yerleştirmesi saldırı değil savunma yapacakları konusunda bizi biraz olsun rahatlattı. Akabe’deki gıda stoklarımıza yönelik herhangi bir İsrail saldırısı olması durumunda petrol stoklarının bulunduğu Eylat’ı vurmayı kararlaştırmıştık. Hükümet toplantısında İsrail’in herhangi bir saldırısı karşısında Morter Tugayı’nın misliyle karşılık vereceğini duyurdum. Bazı bakanlar operasyon planlarını öğrenmek istediğinde şaşırmıştım. Buna nasıl izin verebilirim? Oldu olacak bu gizli bilgiyi televizyonlardan da duyuralım. ‘1967 felaketinin tekrarı yaşanmak istenmiyorsa böyle şeyler ulu orta konuşulmaz’ dedim. Bakın Irak ordusunu gizliyor. Bağdat’a gittiğinizde orduya dair bir şey görmüyorsunuz. Ciddiyet bunu gerektirir.”

Savaşa doğru
Krizin barışçıl çözümüne yönelik tüm çabalara rağmen gözlemlenen askeri hazırlıklar, savaşın yaklaştığının açık bir göstergesiydi. Yine de son saatte bir mucize yaşanmasını ve barışın sağlanmasını temenni ediyor ve umudumuzu yitirmek istemiyorduk. Bu süreçte ABD Başkanı George Bush, Avrupa’ya geldi. Kral Hüseyin son bir girişimde bulunmak için Bush ile görüşme talep etti ancak Amerikalılar talebimize olumsuz yanıt verdiler. Kral Hüseyin, Saddam ve Bush’u buluşturmak istiyordu. Girişimimiz başarısız olduğu için ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile Iraklı mevkidaşı Tarık Aziz arasında bir görüşme ayarlamaya çalıştık. Böylelikle Bush ve Saddam görüşmesi mümkün olabilecekti. Olayların gelişimine baktığımızda böylesi bir görüşmenin tamamen etkisiz olacağını fark ettik. Çünkü karar vericiler çoktan ne yapacaklarına karar vermiş görünüyorlardı. Amerikalılar savaş istiyordu. Baker ile Aziz arasındaki görüşmenin 3 Ocak'ta yapılması planlanıyordu. Toplantı olumlu geçerse Bush ile Saddam arasında ayın 12'sinde bir görüşme gerçekleşebilirdi. İki görüşmede yapılamadı. Olaylar hızla gelişiyordu. Kral Hüseyin, İngiltere, Almanya ve Lüksemburg turundan dönmüş, Ürdün’ün sadece Irak değil tüm Ortadoğu meseleleri için şiddet olmaksızın barışçıl çözümleri savunduğunu ziyaret ettiği tüm ülkelerde dile getirmişti. Ancak büyük güçler öyle düşünmüyordu.
Temsilciler Meclisinde toplantı halindeydik, aynı saatlerde BM Genel Sekreteri Javier Perez de Cuellar, Saddam Hüseyin’le ikinci oturum gerçekleştiriyordu. İlk oturum iyimserlik gerektirecek bir neticeyle sonuçlanmamıştı. Irak yönetiminden beklentimiz ülkeyi savaşa maruz bırakmamak için Kuveyt’ten çekilme kararı alması ve ABD’nin elini boşa çıkartmasıydı. Sovyetler Birliği’nin konuya müdahil olmasının böylesi bir imkân yaratabileceğini düşünüyorduk. Ancak olmadı. Daha tehlikeli bir gelişme ise ABD Kongresi’nin Başkan George Bush’a Irak’la savaşa girme yetkisi vermesiydi. Bush bu yetkiye dayanarak savaş tehditleri savurdu. Yani ocak ayının 15’i adeta savaşla barış arasındaki çizgiyi temsil ediyordu.”
“17 Ocak 1991 tarihi hüzünlü, acı verici, uzun bir günü çağrıştırıyor. Barışçıl çözüm ihtimali kalmamış ve savaş başlamıştı. Merhum Kral Hüseyin, Temsilciler Meclisi’ni olağanüstü toplantıya çağırdı. Kral Hüseyin’i daha önce hiç bu kadar üzgün görmemiştim. Burada etkileyici bir konuşma yaptı. Krallık Divan Reisi Şerif Zeyd bin Şakir’in savaşı önlemek için son bir çaba olarak Riyad’ı ziyaret ettiğini, Suudi Arabistan ile Irak arasında doğrudan müzakere başlatmaya çalıştığını ancak muvaffak olamadığını söyledi. Suudiler Zeyd bin Şakir’e Irak’ın Kuveyt’ten çekilmemesi nedeniyle tutumlarının sabit olduğunu aktarmıştı. O gün zorlu bir gündü. Ancak Kral Hüseyin - Allah rahmet etsin – yüksek Haşimi ahlakı ile bizi teskin etti. Konuşmasında ulus olmaktan ve ilkelerden söz etti, ümmetin bu mihnetten başı dik olarak çıkacağı yönünde iyimser ifadeler kullandı. Rusya’yla yaptığı son teması da bildirdi. Gorbaçov Saddam’ı ikna etmek için askeri harekâtın iki gün ertelenmesini talep edeceği yönündeki bilgiyi içeren bir mektup göndermişti. Ancak Rusya müdahalede gecikmiş ve Körfez Savaşı başlamıştı.
Gorbaçov Saddam Hüseyin’e gönderdiği mektupta Kuveyt’ten çekilmesini istemiş, Saddam cevabında Bağdat bombalanırken böyle bir şey yapmayacağını yazmıştı.”
“Toplantıda Kral Hüseyin’e savaştan kaynaklı mülteci akışıyla ilgili bir rapor sunduk. Raporda 200 bin Iraklının Türkiye’ye, 200 bininin İran’a, 100 binin Suriye’ye, 750 binin de Ürdün’e gitmesi öngörülüyordu. Kral Hüseyin bana, Amerikalıların bazı uçaklarının düştüğünü söyledi. Kendisine Iraklıların 18 bin ton ağırlığında bombaya maruz kalacaklarını düşündüğünü, bunun da 2500 sorti anlamına geldiğini söyledim. Bağdat’ın bombalanmasının ikinci günü, gece 2 sularında Irak füzeler ile İsrail’e saldırdı. Irak 8 füze göndermiş, bunların yedisi hedefe ulaşmıştı. İsrail karşı saldırı yapma kararı alırsa Ürdün’ün hava sahasını kullanmak zorunda kalacaktı. Bizim için gergin bir andı. Çünkü kesinlikle hava sahamızın kullanılmasına izin veremezdik ve bir karşılık vermemiz gerekirdi. Petrol rafinerimizin vurulma ihtimali bizi kaygılandırıyordu. Zararı minimuma indirmek için petrolü dağıtım ofislerine taşıdık. Amerikalılara İsrail’in hava sahamızı ihlal etmesi durumunda kararlı bir karşılık vereceğimizi bildirdik.”

Bombardıman altındaki Bağdat’a yolculuk
“Savaşın ikinci gününde Bağdat'a gizli bir ziyarette bulundum. Bağdat’a gitme fikrini açtığımda Kral Hüseyin ve Zeyd bin Şakir bundan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Hem güvenli değildi hem de birilerinin öğrenmesi siyasi açıdan ülkeyi zor durumda bırakabilirdi. Neyse ki onları ikna ettim ve kimsenin bilgisi olmadan iki araç hazırlattım. Yanımıza su ve yedek benzin aldık. Şoför sınır yollarını iyi bilmiyordu. Bölgedeki askeri hareketliliğe dair koordinasyon içinde de değildik. Aileme dahi haber vermedim ve tali yollardan Irak’a doğru yolculuğa başladık. Yollar çok tenhaydı. Sorun şu ki; araçlarımız oldukça kolay hedeflerdi. Hızlı ve dikkatli yol alıyorduk. İki araçla yola çıkmıştık çünkü çölde biri arıza verirse diğeriyle devam ederiz diye düşünmüştüm. Tali yollara girmeden önce otobanda yaklaşık saatte 200 km hızla ilerliyorduk. Zırhlı araçların önüne bir şey çıksa bu hızda durması mümkün değildi. Yola dikkat kesilmiştim ve tuhaf bir şekilde hedefe odaklanmıştım. Geri döndüğümüzde yolu karıştırmaktan da çekinmiyor değildim. Doğrusu tehlikeli bir maceraya girişmiştim. Uzaktan uçakların Bağdat’ı bombalayıp geri döndüğünü görüyorduk. Bağdat’a yaklaştığımızda Iraklı askerler bizi kontrol noktasında durdurdular ve ekmek istediler. Bu duruma çok şaşırdım. Savaş esnasında nasıl olur da askerlerin gerekli karavanası temin edilmez? Nihayet Bağdat’a vardık, Büyükelçilik binasına gittim ama kapılar kapalıydı. Bekçi görevlilerin öğle yemeğine çıktığını söyledi. Geri döndüklerinde ‘Nasıl olur da elçiliği kapatıp hep beraber yemeğe gidersiniz?’  diye sordum. ‘Gelişinizden haberimiz yoktu. Üstelik bu saatte yemeğe gitmesek daha sonra açık restoran bulmamız mümkün değil’ diye cevap verdiler. ‘Sadece bulgurumuz var’ diye de eklediler. Bağdat’ta ekmek ve un bulmak mümkün değil. Büyükelçiden Tarık Aziz ve Taha Yasin’i aramasını, Bağdat’ta olduğumu ve görüşmek istediğimi söylemesini istedim. Irak plakalı bir pikaba bindim ve görüşmeye gittim. Yolda gördüklerim uluslararası bir savaşa girmiş devletin zayıf tedbirleri ve kayıtsızlığını gösteriyordu. Tarık Aziz’e ‘Gıda ve yakıt stoku yapmadan nasıl olur da bir savaşa girersiniz?’ diye sordum. ‘Biz Ürdün’de savaşın doğrudan tarafı değiliz. Yine de savaş başlamadan tüm hazırlıklarımızı yaptık’ dedim ve ihmalkârlıklarını kınadım. Bağdat’ın gıda ve yakıt sorununu çözmek için kapsamlı bir plan yapmalarını tavsiye ettim. Bu süreçte Irak’a temel gıda malzemeleri ile ilaç ve benzeri desteği sağladık. Hatta birkaç defa ham petrollerini kendi rafinerimizde işleyip gönderdiğimiz de oldu. Taha Yasin’le dört saat süren bir görüşme yaptık. Bombalamanın beklediklerinden daha hafif olduğunu, askeri anlamda güçlerini koruduklarını anlattı. Bağdat’ta elektrik-su sıkıntıları yaşandığını, sokaklarda tek bir polis aracının olmadığını, fırınların ve bakkalların kapalı olduğunu söyledim. Düşünün Bağdat’ta elektrikler bombalamadan dolayı kesik olduğu için manuel olarak benzin dolduran tek bir ofis vardı. Bununla birlikte halkta bir panik havası hâkim değildi. Bombalama başladığında sığınaklara iniyor, bombalama bittiğinde rutin hayatlarına devam ediyorlardı. Taha Yasin ‘Koalisyon güçlerinin darbelerinin yüzde 80’i hedefini bulmuyor. Ordumuz çok sayıda uçak düşürdü. Pilotların bir kısmı hayatta bir kısmı kefen içinde’ demişti. Anladığım kadarıyla Irak, koalisyon güçlerini kara savaşına çekmek istiyordu. Ben Bağdat’tayken şehir iki kez uçaklar tarafından bombalandı. Taha Yasin bana aslında İsrail’i vurma niyetinde olmadıklarını, ABD’liler Irak’ın füze sistemlerinin imha edildiği yalanını söyleyince füzelerin halen çalışır olduğunu göstermek için böyle bir saldırı gerçekleştirdiklerini’ söyledi.”

Eski Ürdün Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları: Saddam’ı herhangi bir çılgınlık yapmaması konusunda uyardık, Kuveyt’i işgal edeceğini bilmiyorduk



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.