İnternetten satın aldığı terliğin içinden 'Çin'de hapisteyim, lütfen Uygurlara yardım edin' notu çıktı

Olay, küresel moda endüstrisinin Çinli tedarikçilerle olan ilişkisini ve bu kuruluşların Uygurları zorla çalıştırdığı iddialarını bir kez daha gündeme getirdi

(Arslan Gibadullin/paperpaper.ru)
(Arslan Gibadullin/paperpaper.ru)
TT

İnternetten satın aldığı terliğin içinden 'Çin'de hapisteyim, lütfen Uygurlara yardım edin' notu çıktı

(Arslan Gibadullin/paperpaper.ru)
(Arslan Gibadullin/paperpaper.ru)

Rusya'da bir kişi satın aldığı The North Face marka terliğin içinde yardım talep edilen bir not buldu. Olay, Çin'in Uygurları Batılı markaların tedarik zincirinde yer alan fabrikalarda zorla çalıştırdığı iddiasını yeniden tartışmaya açtı.
St. Petersburg şehrinde yaşayan Arslan Gibadullin internet üzerinden sipariş verdiği terlikler kendisine teslim edildiğinde hiç de beklemediği bir durumla karşılaştı.
Gibadullin, "Yardım edin, Çin'de hapisteyim. Lütfen Uygurlara yardım edin" yazılı notun fotoğrafını çekip Instagram hesabında paylaştı.
Moscow Times'a konuşan Gibadullin, "Eve geldim, terlikleri giymeye başladım. Elimi terliklerden birinin içine soktuğumda, içeriye sıkıca dikilmiş tuhaf bir notla karşılaştım" dedi.
Bu arada SourceMap adlı online veri kuruluşunun sunduğu tedarik zinciri haritası, The North Face'in ürünlerinin çoğunun Vietnam'da üretildiğini, bu ürünler için gerekli materyallerin birçoğununsa Çin'den geldiğini gösteriyor.
Gazete söz konusu notun gerçek olup olmadığını doğrulayamadıklarını belirtirken sosyal medyada hızla yayılan olay, küresel moda endüstrisinin Çinli tedarikçilerle olan ilişkisini ve bu kuruluşların Uygurları zorla çalıştırdığı iddialarını bir kez daha gündeme getirdi.
Avustralyalı düşünce kuruluşu Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü'nün mart ayında yayımladığı rapora göre Çin'deki kamplarda tutulan 80 bin kadar Uygur Müslümanının 2017-2019 döneminde dünyanın önde gelen şirketlerinden bazılarının Çin genelindeki fabrikalarına gönderildiği belirtilmişti.
AFP'nin haberine göre Apple, BMW, Sony, Nike, Huawei, Samsung ve Volkswagen gibi küresel şirketlerin bu fabrikaların tedarik zincirinde yer aldığı ifade edilmişti. 
Bu yıl temmuz ayında da 180'den fazla insan hakları grubu, neredeyse tüm moda endüstrisinin Çin'in Sincan bölgesinde Uygurların zorla çalıştırılması suçuna ortak olduğunu belirterek, bu markaları ürün tedarik etmeye son vermeye ve Çin'de "zorla çalıştırmadan" yararlandığı iddia edilen tedarikçilerle ilişkilerini kesmeye çağırmıştı.
Birleşmiş Milletler (BM) uzmanları ve insan hakları grupları, Çinli yetkililerin Sincan'da Uygurlar başta olmak üzere Müslüman etnik grup mensubu yaklaşık 1 milyon kişiyi toplama kamplarında tuttuğunu belirtiyor.
İddiaları yalanlayan Pekin yönetimiyse bu kampların "eğitim merkezi" olduğunu ileri sürüyor.

Independent Türkçe, Moscow Times



ABD elçisi Tom Barrack Lübnan konusunda konuştu: Trump'ın sabrının da bir sınırı var

ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack (AFP)
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack (AFP)
TT

ABD elçisi Tom Barrack Lübnan konusunda konuştu: Trump'ın sabrının da bir sınırı var

ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack (AFP)
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack (AFP)

ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Lübnan'da kendi ifadesiyle ‘Başkan Trump'ın sabrına bağlı’ sınırlı bir zaman dilimi olduğunu vurguladı.

Barrack, New York'ta düzenlediği ve Şarku’l Avsat'ın da davet edildiği basın toplantısında şunları söyledi: “Trump sabrıyla tanınsa da bu sabır sınırsız değil. Lübnan'ı çok seviyor ve belki de Dwight Eisenhower'dan bu yana hiçbir ABD başkanı bu sevgiyi göstermemiştir. Bu ülkeye yönelik samimi takdirlerini ifade etti. Ancak Lübnanlılar harekete geçmeli. Bu fırsatı değerlendirmek zorundalar. Aramızda bir etkileşim var, bu nedenle zaman zaman biraz hayal kırıklığına uğrasam da iyimserim.”

Hizbullah'ın silahları konusunda Barrack, kabine içinde ve üç başkan (Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı) arasında bir uzlaşmaya varılırsa ve Hizbullah ağır silahlarını yavaş yavaş bırakmayı kabul ederse bunun bir başlangıç olacağını söyledi. Barrack sözlerini şöyle sürdürdü: “Lübnan'da herkes hafif silahlar taşıyor ama burada söz konusu olan İsrail'i etkileyebilecek silahlar. Bu desteklenmesi gereken bir süreç ve Lübnan ordusunun silah toplama işini yapabilmesi için güçlendirilmesi gerekiyor. Sorun şu ki orduya bir süredir ödeme yapılmıyor ve bu da engellerden biri. Tüm bu unsurların aynı anda gerçekleşmesi gerekiyor. Lübnanlılar arasında büyük saygı gören Lübnan ordusunun silahların nasıl iade edileceği ve bir iç savaşa yol açmadan nasıl toplanacağı konusunda Hizbullah ile yumuşak bir müzakere yürütmesi için güçlendirilmesi lazım. Çünkü bu silahlar yeraltı garajlarında, mahzenlerde ve evlerin altında saklanıyor.”

Barrack, Lübnan hükümetinin Hizbullah'ın silahlarıyla ilgili olarak gecikmesinin sebebinin iç savaş korkusu olduğuna inanıyor.

ABD elçisi, Suriye ile İsrail arasındaki herhangi bir normalleşmenin doğal olarak Lübnan, İsrail, Irak ve nihayetinde İsrail arasında da normalleşmeyi gerektireceğini belirtti. Barrack, “Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, İsrail'in düşman olmadığını ve mevcut sorunlara çözüm bulmak için İsrail'le görüşmeye ve müzakereye açık olduğunu söylerken tutumunda netti. Bu süreç diğer komşu ülkelerde olduğu gibi kademeli adımlarla başlayacak” ifadelerini kullandı.

Barrack, “Başkan Trump'ın İran'ın bombalanmasına verdiği destek gibi attığı cesur adımlar kısa vadeli de olsa bir fırsatı temsil ediyor. Çünkü İran, Hamas, Hizbullah ve Husiler şu anda geçici bir geri çekilme durumunda. Geri kalan ülkelerin kendilerini yeniden tanımlama şansı var” dedi ve kararın kendilerine bağlı olduğunu vurguladı. Barrack, “Bu adımların zaten atılmakta olduğuna ve herkesin bu yönde ilerlemek için sorumlulukla hareket ettiğine inanıyorum” diyerek sözlerini noktaladı.