Tahran, ‘Erdoğan’ın okuduğu şiir’ ile başlayan diplomatik krizi yatıştırma çabalarını sürdürüyor

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif
TT

Tahran, ‘Erdoğan’ın okuduğu şiir’ ile başlayan diplomatik krizi yatıştırma çabalarını sürdürüyor

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif

İranlı yetkililer, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İran ile Azerbaycan arasındaki Aras Nehri sınırındaki bir bölgenin zorla ayrıldığını konu edinen ve Tahran'ın ise toprak bütünlüğünü ihlal ettiğini düşündüğü Azerbaycanlı bir şairin şiirini okuduktan sonra Türkiye ile İran ilişkilerinde ortaya çıkan diplomatik krizin etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik açıklamalarına devam ettiler. Öte yandan Türkiye'de İran istihbaratına çalışan bir çete liderinin başında olduğu uyuşturucu çetesinden 11 şüpheli, Ahvazlı muhalif Habib Chaab'ın (Habib Assoud) geçtiğimiz ay İstanbul’dan kaçırılması olayına karıştıkları gerekçesiyle gözaltına alındı.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif,  ülkesinin, ABD'nin Pazartesi günü Rusya'dan S-400 füze savunma sistemi satın alması nedeniyle Türkiye'ye uyguladığı yaptırımları şiddetle kınadığını açıkladı.  Zarif, Twitter hesabından dün yaptığı açıklamada, “ABD, Türkiye'ye tek taraflı yaptırımlar uygulayarak uluslararası hukuku küçümsediğini ve yaptırım bağımlılığını bir kez daha göstermiştir. ABD'nin Türkiye'ye uyguladığı yaptırımları şiddetle kınıyoruz. Türkiye halkı ve hükümetinin yanındayız. Önce komşuluk gelir” yazdı.
İran Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani ise daha önce yaptığı bir açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz Perşembe günü Azerbaycan'daki bir askeri geçit töreninde okuduğu şiirle ‘İran'ın toprak bütünlüğünü hedeflemeyi veya halkını incitmeyi’ amaçladığı iddialarını reddetmişti. Tüm bu açıklamalara rağmen gözlemciler krizin arka planda devam ettiğine inanıyorlar.
Türk yetkililerin Pazartesi günü basına yaptıkları açıklamalarda ise Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) İran istihbaratına çalışan 11 kişiyi Ahvaz’ın Kurtuluşu için Arap Mücadelesi Hareketi’nin (ASMLA) eski lideri Habib Chaab'ın İsveç’ten İstanbul’a gelmesinin ardından kaçırılması ve İran’a götürülmesiyle ilgili olarak tutukladığı belirtildi.
Türk basınının paylaştığı görüntülerde yer alan kişilerin, Türkiye'de dört kez müebbet hapis cezasına çarptırılan ve İran'a kaçan İran asıllı bir uyuşturucu kaçakçısı liderliğindeki İran istihbaratına çalışan hücrenin üyeleri olduğu kaydedildi. MİT’in, ASMLA eski başkanı Habib Assoud lakaplı İranlı muhalif Habib Farajollah Chaab'ın geçtiğimiz Ekim ayında İsveç’ten İstanbul’a gelişinin ardından, ortadan kaybolmasıyla ilgili soruşturma başlattığı bildirildi.
Türk basını ayrıca soruşturmalar sonucunda Chaab'ın, İstanbul’a gelişinden bir gün önce İstanbul'a gelen ‘Sabrin S.’ adlı kadın tarafından geçtiğimiz Ekim ayı sonlarında İsveç’ten Türkiye’ye gelmesi için kandırıldığının ortaya çıktığını aktardı.
Washington Post gazetesi Türk istihbarat yetkililerinin İran istihbaratını Chaab'ın İstanbul’dan Van’a ve oradan da İran’a kaçırılmasından sorumlu tuttuğunu aktarmıştı. Daha önce de İranlı rejim muhalifi Mesut Mevlevi Vardanjan’ın öldürülmesi olayında olduğu gibi İstanbul’daki İran Konsolosluğu personelinin adam kaçırma ve cinayet suçlamalarından ötürü soruşturma geçirdiklerine dikkati çeken gazete, bu suçlamaların, Erdoğan'ın okuduğu şiirin neden olduğu diplomatik krizin ardından son zamanlarda daha da kötüleşen Türkiye-İran ilişkilerinde daha fazla anlaşmazlığa yol açıp açmayacağına dair soru işaretleri olduğunu belirtti.
Türk yetkililer, Nisan 2018’de Türkiye’de tutuklanan, ancak geçtiğimiz ay hayatını kaybeden Erdoğan'ın danışmanı Burhan Kuzu'nun talebi üzerine 10 ay sonra serbest bırakılan İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerif Zindaşti'nin gerçekleştirdiği düşünülen adam kaçırma olayına karışan 11 Türk'ü tutukladı. Türk basınına göre Zindaşti’nin kaçak olarak halen İran'da olduğu düşünülüyor.
Geçen Nisan ayında ABD, İran İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı’nın Kasım 2019'da İranlı rejim muhalifi Mesut Mevlevi Vardanjan’ın İstanbul'da uğradığı suikasta doğrudan karıştığına inandığını ifade etti. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İranlı diplomatların Türkiye'de rejimin muhaliflerinden birine karşı gerçekleştirilen suikasta karıştığına dair haberlerin rahatsız edici olduğunu söyledi.
Hamaney'in ofisinin ve Devrim Muhafızlar Ordusu’nun (DMO) karıştığı yolsuzluk olaylarıyla ilgili sızan bilgileri ‘Kara Kutu’ adlı Telegram hesabıyla yayınlayan Vardanjan, 14 Kasım 2019'da İstanbul'da bir sokakta vurularak öldürüldü.
Türk yetkililer o sırada suikastla ilgili İran hükümetini alenen suçlamasalar da, Vardanjan suikastını Tahran'la birlikte ele aldıklarını söylediler.
Bununla birlikte Farsça yayın yapan GEM TV'nin sahibi Saeed Karimian, Nisan 2017'de silahlı kişilerce İstanbul'daki ofisinden ayrılırken hedef alındı. Basında yer alan haberlerde, Karimian cinayeti uyuşturucu karteliyle ilişkilendirildi.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.