Zanzibar'a açılan kapı; Assalam Vakfı

Assalam Vakfı'nın Türkiye'deki ilk binası; Mavi Ev / Fotoğraf: Assalam Vakfı
Assalam Vakfı'nın Türkiye'deki ilk binası; Mavi Ev / Fotoğraf: Assalam Vakfı
TT

Zanzibar'a açılan kapı; Assalam Vakfı

Assalam Vakfı'nın Türkiye'deki ilk binası; Mavi Ev / Fotoğraf: Assalam Vakfı
Assalam Vakfı'nın Türkiye'deki ilk binası; Mavi Ev / Fotoğraf: Assalam Vakfı

Zanzibar'da kurulan Assalam Vakfı'nın hayata geçirdiği projeler, gönüllülerin desteği ile büyüyen eğitim kampüsü hayallerin bir gün gerçek olabileceğini kanıtladı.
Türkiye'den kalkıp Tanzanya'da bir ada olan Zanzibar'a yerleşmek, adada yaşayan köylülerin desteğini almak, onlarla birlikte sürdürülebilir projelere imza atmak kolay bir iş değil.
Ancak Nazan Yalçınkaya ve Hatice Çolak bunu başararak kendi hikayelerini en baştan yazdı. Afrika'nın en güzel adası Zanzibar'da üç yılda üç markayı hayata geçirdiler.
Yalçınkaya ve Çolak, kadınlar ve yetimler için büyüttükleri KangaAfrika, MamaAfrika ve CafeAfrika&Shops ile İstanbul Çengelköy'de açılan Cafe Afrika sayesinde farkındalıklarını sürdürüyorlar. 

"Biz, Afrika içine doğmuş olanlarız; Afrika'yı önemsiyoruz"
Hayrunnisa Çiçek: Neden Afrika, neden Zanzibar? 
Hatice Çolak: Afrikalılar ikiye ayrılır derler. Afrika'da doğmuş ve Afrika içine doğmuş olanlar. Biz Afrika içine doğmuş gruba giriyoruz. Afrika konusunda birçoğunuzdan daha Afrikanist olabilirim.  çinizdeki bu muhabbet olmasa zaten kolay bir şey değil.
Sonuçta ailemizden uzaktayız burada, hayat şartları Türkiye'ye göre daha zor. Elektrik ve su kesintileri çok fazla. Bir sürü sorunla mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Ancak buraya aktarılan milyon dolarlık kaynakların yerine ulaşmadığını gördükçe bu topraklar için kalıcı projeler üretmemiz gerektiğine inanıyoruz.
Önce halka sorarak ve onlarla işbirliği içinde, ihtiyaçları doğrultusunda, yaşadığımız toprakların doğasına uygun projeler gerçekleştiriyoruz. Derdimiz, dünyadaki diğer örnekleri de sürekli görerek onların da işbirliği içerisinde Afrika'ya uyarlanabilir, ölçeklenebilir, birçok ülkede uygulanabilir projeler üretmek. Çünkü gerçekten Afrika'yı önemsiyoruz. 
Nazan Yalçınkaya: Kendi ailem bile bazen tepki gösteriyor bana. Annem 'Kendi ülkemizde ihtiyaç yok mu, kaç milyon Suriyeli var. Neden onlar için bir şey yapmıyorsun da gidip Afrika için çalışıyorsun' diyor. 
 
"Afrika'ya gelemeyenlerin ayağına Afrika'yı getirmiş olduk"
Hayrunnisa Çiçek: İçine Afrika doğanlar olarak Zanzibar'da yerleştiniz ve bir vakıf kurdunuz. Hikayesinizi merak ediyoruz doğrusu...
Nazan Yalçınkaya: Ben, Hatice Çolak kadar cesur olamayıp Afrika'ya gidemeyenlerdenim. Sürekli gidip geliyorum ama tamamen yerleşme konusunda o kadar cesur değilim sanırım. Ama elimden geldiğince buradan destek veriyorum.
Türkiye'de de bir şeyler yapalım, hem resmi ayağımız olsun hem de buradaki insanların da katılabileceği Afrika özelinde farklı atölye çalışmalarımızın olsun istedik. Afrika sanatı, Afrika okumaları, Afrika film izlemeleri gibi çalışmaların olabileceği özel ve samimi bir ortam. O yüzden Assalam İstanbul'u açmaya karar verdik. 

Hatice Çolak: Assalam İstanbul olarak yolculuğumuz Mavi Ev ile başladı. Açılışımızın hemen ardından gelen Ramazan vesilesi ile iftarlar verdik. Mesela ilk iftarımızı Türkiye'de yaşayan Afrikalı öğrencilerle açtık. Geceleri sabahlara kadar projelerimizi konuştuk. Afrikayı tanımaya çalıştık. Sıfırdan bir yapı inşa ettik.
Mavi Ev ile bismillah dedik. 'Keşke sizin yerinizde olsaydık ve yaptıklarınızı yapabilseydik' diyen ancak Afrika'ya gelemeyenlerin ayağına Afrika'yı getirmiş olduk. Şu an ise yeni yerimizde daha iyi şartlarda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. 
Zanzibar iklimiyle, kültürüyle, tarihiyle dünyanın en yaşanılır adası. Birçok STK'dan farklı olarak biz bölge halkı ile beraber, talebe göre projeler gerçekleştiriyoruz ve projelerin tamamının ekonomik döngüsünün olmasına özen gösteriyoruz. Bu noktada Assalam'ı bir STK'dan ziyade bir sosyal girişim olarak tanımlamak daha doğru olur. 
Assalam Vakfı olarak biz, küçük modern projelerle bütün Afrika'ya hizmet etmek istiyoruz. Zanzibar'da ektiğimiz tohumların Afrika'nın tamamında filizlenmesini hayal ediyoruz. Mesela yetimler, mesela kadınlar. Afrika'da 55 milyonun üzerinde yetim var. Biz bu yetimlere yetim sponsorluğu yapmak yerine onlara bakan kadınlara meslek kazandırmaya çalışıyoruz. 
Bunu KangaAfrika olarak markalaştırdık. Annelerimizin el ürünlerini ise ikinci markamız olan CafeAfrika&Shops'larda satıyoruz. Bir tane İstanbul'da bir tane Zanzibar'da olmak üzere iki tane CafeAfrika&Shops'umuz var. Burada kazandığımız paralar annelerimize maaş olarak dönüyor. 
MamaAfrika ise üçüncü markamız. Sorumlu turizm alanında çalışıyor. 3 yılda 500 civarında gönüllü turist ağırladık. Bu turistler aynı zamanda projelerimizde bir fiil rol alıyorlar ve yeri geliyor çocuklarımıza yüzme öğretiyorlar yeri geliyor permakültür bahçemizde ağaç dikiyorlar.
Assalam hala emekleyen bir bebek. Fakat 5 yıl içerisinde bağışlardan tamamen bağımsız kendi ayakları üzerinde duran bir sosyal girişim olmasını hayal ediyoruz. Biz bazen küçük hayaller kurarız fakat bu hayaller Allah'ın o kadar hoşuna gider ki, büyük halkalara dönüşür. Assalam'da bu şekilde küçük hayallerle ortaya çıktı. Artık hızına biz bile yetişemiyoruz. Bilmiyoruz kaç marka daha doğacak Assalam'dan ve kaç kişiye daha ekmek çıkacak…

"Assalam, suya atlamak demek; direk atlıyoruz, sonra nereye gideceğimize karar veriyoruz"
Hatice Çolak: Biz aslında çok uzun zamandır bunu hayal ediyorduk, ama maddi olarak çok yetersizdik. Aynı zamanda farklı işlerde çalışıyorduk. Nazan Yalçınkaya abla Türk Hava Yolları'nda çalışıyor, akşam gönüllü olarak burada çalışan garsonların biri büyük bir şirkette bilgisayar mühendisi, diğeri bir firmada yönetici. Ama hepsi gelip burada garsonluk yapıyor, bulaşık yıkıyor.
Buradaki kilim, şu iki bardak, kaşıklar, çatallar, kim bilir kimin evinden geldi?.. Hep söylediğimiz gibi yaptığımız iş tamamen gönül işi. Assalam demek suya atlamak demek. Yani direkt atlıyoruz, sonra nereye gideceğimize ve ne yapacağımıza karar veriyoruz. Birçok bir çok projemiz bu şekilde hayata geçti. 
Nazan Yalçınkaya: Uygulamada öyle ama aslında zihinsel altyapısı ve felsefesi var projelerin. İnancımız sonsuz. Sadece şartların olgunlaşmasını beklemeden, yola çıkalım, mutlaka olur diyoruz. 

"Başardık; çünkü insanlar yaptığımız şeye; samimiyetimize güvendi ve destek oldu"
Hatice Çolak: Bunu cesaret diye mi adlandırmak lazım bilmiyorum ama o suya atlama hali çok kilit bir nokta. Birçok insandan bize her gün yüzlerce mesaj geliyor, 'Hayalimizi yaşıyorsunuz' diye. Biz de 'O zaman kalkın, gelin' diyoruz. Sonrasında çeşitli olumsuz sebepler sunuyorlar bize. 
Şuan Zanzibar'da 500 bin dolar civarında yıllık bütçemiz var. Biz oturup 50 yıl falan biriktirsek ancak böyle bir paramız olur ve ancak böyle bir şey kurabilirdik. Bunu başardık. Çünkü insanlar yaptığımız şeye; samimiyetimize güvendi ve destek oldu.
Aynı durum bütün dünya için geçerli. Bu bir mucize. İnsanlar yağmur ormanlarının arkasında kendilerine bir alan açmış ve orada yaşıyor, sosyal girişimcilik okulları işletiyorlar. Gençler 10 haftalık program için 7 bin dolar para ödüyor ve o parayla börtü böceğin içinde çadırda kalıyorlar. 

"Gençleri bilinçli yönlendirmek için farklı bakış açıları geliştirmek gerekiyor"
Nazan Yalçınkaya: Afrika'da bu sistemi kurmamızın sebeplerinden biri de özellikle 15 Temmuz'dan sonra insanların cemaatlere karşı bakış açısının değişmesi ile gençlerimizin yöneleceği alanların daraldığını fark etmemiz oldu. Günümüz gençliğine yetmeyen şeyler söz konusu. Şu an gençleri toparlamak ya da bilinçli yönlendirmek için farklı araçlar kullanmak ve farklı bakış açıları geliştirmek gerekiyor.
Bu yüzden yeni projelere her zaman açığız. Kendi dikte ettiğimiz kuralları değil, felsefemiz gereği ortak yönlerimizi değerlendireceğimiz üst bir yapı kurmaya çalışıyoruz. Ve hep birlikte güzel işler yapacağımıza inanıyoruz. 

"Dünyaya bir iz bırakmanız mümkün ve biz size bunun yollarını göstermek istiyoruz"
Hatice Çolak: Gençlere bütün cemaatlerin ve siyasi düşüncelerin ötesinde sosyal girişimcilik bilinci vermek istiyoruz. Çocuklara ve gençlere şunu söylemek istiyoruz:
Para kazanmak mesele değil. Her türlü para kazanabilirsiniz. Ama sevdiğiniz işi yapıp sosyal fayda üretin. Ne okursanız okuyun; dünyaya bir iz bırakmanız mümkün ve biz size bunun yollarını göstermek istiyoruz.

Hayrunnisa Çiçek: Yaşadığınız bölgedeki siyasi atmosferden etkileniyor musunuz yani siyasilerden size karşı bir müdahale oldu mu hiç?
Hatice Çolak: Biz hem Türkiye'de hem Zanzibar'da apolitiğiz. Zanzibar şu an özerk, dışişlerinde Tanzanya'ya bağlı. Zanzibar'ın bağımsızlığı için çalışan çeşitli gruplar var. Ama biz sivil kalıyoruz. Tanzanya'nın şu anki lideri beyazlara karşı biraz daha sert politikalar izliyor. Bu yüzden uzun yıllardır burada kalan beyazlar yurtlarına geri dönüyor.
Biz de çok zorluk yaşadık. Çalışma iznim hala yok, almaya çalışıyoruz. Yani mümkün oldukça önümüze engeller çıkartmaya çalışıyorlar. Zaten bu yüzden gönüllülerimizi 3 aylık periyotlarla getirtmeye çalışıyoruz. Çünkü 3 ay normal turist gibi kalabiliyorlar; ama 3 aydan fazla kaldıklarında devletin ağır yaptırımları devreye giriyor.

"Zanzibar'da FETÖ yapılanması oldukça güçlü ve Feza Okulları hala açık"
Hayrunnisa Çiçek: Peki, Türkiye'deki siyasilerin size bakışı nasıl? Kendi vatandaşı kalkıp gidiyor başka bir ülkede sosyal sorumluluk projeleri yapıyor, yetmiyor gidiyor oraya yerleşiyor, yetmiyor buradan gönüllüler götürüyor. Buna karşı bir destek, tepki, herhangi bir şey geldi mi? 
Hatice Çolak: Az önce de belirttiğimiz gibi apolitik kalmaya çalıştığımız için siyasilerle bir ilişki içerisine girmedik. Ancak Zanzibar'a ilk gidişimiz 15 Temmuz'dan sonra olduğu için FETÖ ile bir bağlantımızın olup olmadığına baktılar. Çünkü Zanzibar'da FETÖ yapılanması oldukça güçlü ve Feza Okulları hala açık. Zanzibar'da bir, Anakara'da ise 3 tane okulları var. Bu bölgelerde ciddi çalışmalar yürütüyorlar.
Okullarını da devletten birileri aldığı için özerklik de ilan etmişler. Yani kapatma noktasında Türkiye Cumhuriyeti bir baskı kuramıyor. Buradaki devletin de onlara karşı bir sempatisi veya antipatisi yok. Kaliteli bir eğitim sunduktan ve bize bulaşmadıktan sonra kalabilirler diyor. Ama en ufak bir pürüzde siyasiler harcayabiliyor. FETÖ'nün okulları bu konuda çok tecrübeli olduğu için güzel kıvırıyorlar. 
Bu yüzden bizim ilk başta gerçekten böyle bir oluşumun içerisinde olmadığımızı, tamamen bağımsız, sivil bir hareket olduğumuzu ispat etmemiz gerekti. Onun sonrasında da TİKA ile, Yurtdışı Türkler Birliği ile ortak çalışmalarımız başladı.
TİKA, geçtiğimiz yaz bize 63 civarında genç getirdi. Bizimle gönüllü projelere katılan gençler 'Burada bir haftada öğrendiklerimiz okulda bir yılda öğrendiğimiz bilgiye eşdeğer' dedi. Çünkü hayatı tanıyor, çok farklı bir şekilde de yaşanabileceğini ve öğrendikleri bilgilerin çok da anlamlı olmadığını görüyorlar. Aslında konformist yapılarının onlara ne kadar zarar verdiğini ve mutsuz ettiğini kısa sürede burada deneyimliyorlar.
Dünyada her sene 25-30 milyon civarında genç, gönüllü olarak çeşitli ülkelere dağılıyor. 18-20 yaşında gençler hiç tanımadığı ülkelere giderek, tanımadıkları ailelerin yanında kalarak gönüllülük üzerine projelere katılıyor. Ama bu durum Türk aile yapısının henüz alışkın olmadığı bir sistem. Bu yüzden de bizim gençlerimiz bu tarz programlara çok katılım sağlayamıyor.
Örneğin Türkiye'de Afrika deyince insanların dudakları uçukluyor. Biz bunun artık aşılmasını istiyoruz. Assalam Vakfı'nın misyonlarından bir tanesi de bu aslında. Gittiğimiz her yerde bunu anlatıyor ve Müslüman gençliği kabuğundan çıkarmaya çalışıyoruz. Ancak gönüllü olarak projelere katıldıklarında hayatı daha iyi tanıyabilirler. 

Hayrunnisa Çiçek: Türkiye'de öğrencilerin çoğu sahip oldukları imkanlara rağmen maalesef yarış atı modunda masa başında geçiriyor hayatlarını.
Hatice Çolak: Evet, ben ilkokuldayken de yarış atı muhabbeti yapılıyordu, maalesef hala aynı yerdeyiz. O yüzden biz çok daha farklı bir eğitim veriyoruz kendi çocuklarımıza. İki çocuğum var benim. Küçüğüm 4 yaşındaydı ilk Zanzibar'a geldiğimizde.
O zamandan beri direkt doğanın bağrında yılanlarla, iguanalarla büyüyor, kabileden insanlar en yakın arkadaşları, kendi başına 3 metrelik çardaktan okyanusa atlayıp şnorkel yapıyor, duşunu alıp yanımıza geliyor. Şuan 6 yaşında ve buraya gelen gönüllülerimiz üniversite çağındaki gençler kızımın kendilerinden çok daha fazla doğada yaşayabilme şansının olduğunu söylüyorlar.

"O kadar çok kabul edilmişliklerimiz var ki Afrika'da bile kurtulamıyoruz algılarımızdan"
Hayrunnisa Çiçek: Aslında bu noktada toplumsal algıyı ve bireye yansıyan yönünü çok net görebiliyoruz. Ne kadar karşı çıksak da içinde yaşadığımız hayat bize aynısını yaptırıyor demek ki...
Hatice Çolak: Algılarımızı değiştirmek için çok müthiş bir direnç gerekiyor. Burada yaptırdığımız okulumuzda yeni sınıfları yaparken kum bitti. Çimentosunu yapıp sıva işlemine geçemedik ve boyayamadık. 2 hafta içinde de bitirmek zorunda olduğumuz için kara kara düşünmeye başladık.
O sırada Berlin Teknik'ten mezun bir Türk kızımız vardı; gönüllü olarak bize gelen. Alternatifler konusundan ondan yardım isteyince Zeynep bize dedi ki: 'Neden orayı kapatıyoruz ki? Baksanıza ne kadar güzel!' Orayı sıvasız bırakmak bize çok garip geldi. Ama sonunda o kadar değişik ve güzel oldu ki! 
O kadar çok kabul edilmişliklerimiz var ki Afrika'da bile kurtulamıyoruz algılarımızdan. Dünyanın farklı ülkelerine de gittiğimde görüyorum. Duvarları yok, kazıkları dikmişler ve çarşaf germişler sınıfları olmuş. Onları da sınıflara bölmüşler. Gerçekten inanılır gibi değil ama başarmışlar.
Panama'da bir projeyi ziyaret ettik. Yaşadıkları toprakları milyon dolarlar verip satın almışlar. 10 yıldan fazladır yağmur ormanlarının ortasında 2+2 çadırda yaşıyor, doğal tarımla falan ilgileniyorlar. Ortak tuvalet, banyo, yakındaki derede yüzüp geliyorlar mesela. Ve bu insanlar İngiltere'den Fransa'dan gelen hepsi de çok okuyan entelektüel insanlar. Biz ise hala İkinci Dünya Savaşı'nda terk ettikleri hayatı yaşamaya çalışıyoruz. 
Biz de bu algıları tamamen yıkmak adına kendimizi doğal hayata teslim etmiş bulunuyoruz. Çocuklarımız her şeyin en doğalını mevsiminde tanıyor. Mevsimsel çıkan böcekler, yılanlar, balıkçıların karşılaştığı köpek balıkları, balinalar, evin içine giren maymunlar tüm bunlara şahitlik ediyor, doğal olanı görüyorlar. Aslında en büyük eğitim de işte tam olarak bu!

"Bizim ekseriyeti anti-depresan kullanan gençlerimiz buraya geldiğinde şoka uğruyor"
Hayrunnisa Çiçek: Evet, kulağa hoş gibi görünse de yaşamaya alışkın olmadığımız bir durum bu. Çocuğumuz bir şey yapmaya kalktığında 'aman kirlenir' deyip onu pasifleştiriyor, sürekli engelliyoruz aslında. Bunun dengesini tutturmak gerek. 
Nazan Yalçınkaya: Şehir hayatından sonra insan böyle şeyleri istemiyor değil. Ben Zanzibar'a gidince yenilenip geliyorum adeta. 
Hatice Çolak: Hakuna Matata! Felsefe aslında bu. Bizim Afrika'da Türkiye'deki insanlara yönelik ana mesajlarımızdan bir tanesi de bu. Afrika'nın o kafalarındaki zavallı, açlıktan ölen çocuklardan ibaret, kilometrelerce yol yürüyerek su getirmeye çalışan annelerden daha fazlası olduğunu göstermek. 
Çünkü Afrika sadece madenle vesaire değil, kültür olarak da insan olarak da çok zengin. O kadar mutlular ve o kadar huzurlu bir hayat felsefeleri var ki! Bizim ekseriyeti anti-depresan kullanan gençlerimiz buraya geldiğinde şoka uğruyor. Çünkü buradaki insanlar onlara hiçbir şeyleri olmadan da nasıl mutlu olabildiklerini gösteriyor.
Ve bence bizim Afrika'dan öğrenmemiz gereken çok şey var. Onların bizden öğreneceği şeylerden çok daha fazlasını bizim onlardan öğrenmemiz gerekiyor. 

Hayrunnisa Çiçek: Kendini kurtar da git!
Hatice Çolak: İşte tam da bu! Diyoruz ki 'Kurtarılması gereken sizsiniz.' Zaten 20 maddelik bir manifestomuz var. Buraya gönüllü olarak gelmek isteyenlere onu gönderiyoruz. Diyoruz ki;
Böcekten, sinekten, şundan bundan korkacaksan, hijyen alışkanlıklarından, konforundan vaz geçemeyeceksen biraz bekle, kendini hazır hissedene kadar bekle, bu hepimiz için daha iyi. Ama eğer gerçekten Afrika'dan kazanmak, Afrika'dan kendine bir çekidüzen vermek niyetindeysen, o zaman sana hayatının en verimli günlerini geçirme garantisi veriyoruz, gel ve kendini bul!
Gönüllülerimiz de internet üzerinden bize başvuru yapıyor. Şartlara göre haftalık, 3 ya da 6 aylık gibi çeşitli programlarımıza dahil ediyor, aynı zamanda adayı gezdiriyoruz. 

"Büyük önyargıları ve travmaları var; ama niyetinizden emin olduklarında, sizi içlerine alıyorlar"
Hayrunnisa Çiçek: Ada halkıyla aranız nasıl?
Hatice Çolak: Gelen gönüllülerimiz buradaki halkın arasına rahatlıkla karışabiliyorlar. Çünkü biz iki köyün tam ortasında yaşıyoruz ve köylülerle çok güzel ilişkilerimiz var. Mesela köyün ihtiyar heyeti toplantılarını bizim mekanımızda yapıyor.
Onun için ihtiyar heyetinin altında bizim için ayrı bir komisyon kuruldu; Assalam Komisyonu. Bu komisyonda bize nasıl daha çok destek olabileceklerini konuşuyorlar. Yani ailelerimizin korkmasını gerektiren bir ortam yok burada. 
Nazan Yalçınkaya: Ada halkı beyaz insanı görünce ne diyor biliyor musunuz? "Mzungu" (Jambo). Ama bizi görünce "Selamün aleyküm" diyorlar. Kendilerinden olduğumuzu hissediyoruz. Bir alışveriş yaparken mesela 'Biz mzungu değiliz, ona göre' dediğimizde olay tamamen değişiyor. 
Hatice Çolak: Afrikayı ilk önce İranlılar, sonra Hunlar, Portekizliler ve başka bir sürü devlet bin yıldır sömürmüş. Henüz 1967'de bağımsızlık kazanmış. Büyük önyargıları ve travmaları var. Dolayısıyla hemen bağırlarına basmıyorlar. Ama niyetinizden emin olduklarında, sizi içlerine alıyorlar. Genel anlamda Afrika insanı çok tatlı. 
Hayrunnisa Çiçek: Zanzibar, Türkiye'ye vize uyguluyor mu?
Hatice Çolak: Ülkeye girerken 50 dolarlık bir vize alıyorsunuz. Zor bir vize değil ama eğer çalışmak istiyorsanız o zaman durum gerçekten zorlaşıyor. Ve gönüllü olmak için de çalışıyor görünmeniz lazım. Yani siz bir günlük bir şey dağıtmak için bile gitseniz, çalışma izni ve geçici oturum izniyle girmenizi istiyor, turist olarak değil. 
Hayrunnisa Çiçek: Türkiye'ye geri dönüş planınız var mı?
Hatice Çolak: Hala Zanzibar'da bir sistem oturtmaya çalışıyoruz. Bunun için zamanımız var henüz. Ancak buradaki çalışmalarımızı daha iyi anlatabilmek için Çengelköy'de Assalam İstanbul'u kurduk.
Hayrunnisa Çiçek: Hayallerinize Zanzibar'da ulaştınız. Bu noktada tecrübeleriniz çok değerli. Özellikle arayış içinde olan gençlere tavsiyeleriniz olacak mı? 
Hatice Çolak: THY'de çalışırken 40'a yakın Afrika ülkesinde proje gerçekleştirdik. Hangi ülkede ne problemler var, çözüm yolları neler diye çok yönlü ve derin araştırmalar yaptık. Zanzibar'a girmeden önce birkaç farklı üniversitede sosyal sorumluluk ve sosyal girişimcilik dersi veriyordum. Yani bugün geldiğimiz aşamanın yıllar boyunca altını besledik. Artık meyve veriyor.
Elimizdeki neyse bundan sonra almak yerine verme zamanı. Çünkü ne kadar eleştirilse de çok mükemmel ve vizyonel bir gençlik var. Onların hayalleri çok büyük. Yeter ki biz önyargılarımızdan kurtulalım ve onlara destek olalım. 
Mutlu olmanın en kestirme yolu iyilik yapmak. Bu iki şeyi birleştirdiğimiz de o vizyonu kazandırabildiğimizde, 'sen ne kadar verirsen hayatta o kadar tatmin olacaksın' düşüncesini aşıladığımızda gençlerimizin ürettikleri karşısında hayran olmamak imkansız. 

"Biz farklı sorular sormak, farklı bir cephe açmak istiyoruz"
Nazan Yalçınkaya: Gençlerimizin aslında kendini tanıması lazım. Çünkü Türkiye'de sınavdan sınava koşuyor veya kendilerini dinleyecek arayacak vakitleri olmuyor. Sonra da iş telaşı devreye giriyor. Bu yüzden muhakkak kendilerine lise ya da üniversiteden sonra bir yıl vermeli ve dünyanın herhangi bir noktasında dil öğrenmeleri lazım. 
Hatice Çolak: Bizim mottomuz farklı kapıları açmak. Aynı soruları sorarak farklı cevaplar bulabileceğini sanmak ahmaklıktır. Biz farklı sorular sormak istiyoruz. Farklı bir cephe açmak, farklı bir yol izlemek…  Assalam işte bunun için var.
Evet, iyilik her türlü mümkün. Komşunuza bir tas çorba götürerek de çok büyük bir iyilik yapmış oluyorsunuz; ama küresel dünyada özellikle İslam dünyasında bizleri birbirine bağlayacak projeler üretmek gerek. 
Gençlerimizin özgürlük adı altında saptığı yanlış yolların önünü kesmek istiyoruz. Diyoruz ki: 'Sen yine özgürsün. Ama bunun tanımını sen yapıyorsun. Mükemmel enerjinle çok güzel şeyler başarabilirsin.'
Bunun yolunu onlara açmak lazım. Hani derler ya, 'Gençlerin tecrübesi, yaşlıların enerjisi olsaydı!' Aslında şu an biz bu ikisini birleştiriyoruz. 

Independent Türkçe



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.